Menfi Tespit Davası - Temyiz Üst Sınırı - Kesinleşmeden İcra Edilebilirlik Hali

Başlatan Özgür KOCA, 08 Şubat 2015, 12:14:14

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Özgür KOCA
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO : 2011/19-637
KARAR NO : 2011/732

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 1.Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 11.12.009 gün ve 2007/258 E, 2009/586 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 24.11.2010 gün ve 2010/3879 E. 2010/13252 K. sayılı ilamı bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, davacı Mehmet'in asıl borçlu, diğer davacıların ise müteselsil kefil olduğunu, davacı ile davalı tarafla arasındaki anlaşma gereğince 19.837,66 TL borç ödemeyi üstlendiğini ve bu borcun tamamını ödeyerek borcunun kalmadığını, ancak davalı yanca 7.307,08 TL hizmet bedeli talep edildiğini, ne var ki müvekkilinin hiçbir zaman bu ad altında bir yükümlülüğe girmediğini, ayrıca 2006 Temmuz ayı priminin de davalı tarafından eksik hesaplanarak, 995,00 TL olan bu kısmında davacıdan talep edildiğini, ifadeyle, borçlu olmadıklarının tespitini istemiştir.

Davalı, davacının kendilerine 7.807,08 TL prim iade borcu ile davalı şirketten aldığı mal karşılığı 986,06 TL olmak üzere toplam 8.293,14 TL borcu bulunduğunu ifadeyle davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile "davacı Mehmet Aslan'ın asaleten diğer davcıların kefaleten Plasyer Satış Sözleşmesi nedeniyle davalıya 986,06 TL borçlu olduklarına, bunun dışında ve üstünde borçlu olmadıklarının tespitine", fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece hüküm, davalı yararına araştırmaya yönelik olarak bozulmuş; davacı yanın temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiştir.

Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, dava konusu alacak miktarı itibariyle direnme kararına karşı temyiz yasa yolunun açık olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş; anılan Kanunun 450.maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yasa koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, 6100 Sayılı Kanuna geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.

6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3":
"(Ek:31/03/2011 – 6217/30 md.) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
hükmünü içermektedir.

Yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.9.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı, anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427.maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL;yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1.maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL. olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar yıllar itibariyle arttırılmıştır.

16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun'un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.

Şu durumda; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği veya Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken, temyiz ya da karar düzeltme hakkının doğduğu (kararın verildiği ) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz yada karar düzeltme istemine konu karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.

Buradaki "karar" teriminin, Yerel Mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını ve ayrıca Hukuk Genel Kurulu'nun verdiği kararı da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Eldeki davada, temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 06.05.2011 tarihinde, uygulanacak temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı 1.540,00 TL'dir.

Mahkemece, hükmedilen miktar 986,06 TL olup, davalı vekilince temyiz edilmiştir. Dava edilip de reddedilen kısma yönelik davacı temyizi bulunmamaktadır.

Direnme kararına konu miktar da 986,00 TL olup, açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.


Hal böyle olunca, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun-26.09.2004 tarih ve 5236 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi yürürlükteki şekliyle- 427/2.maddesi gereğince davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 30.11.2011 gününde oybirliği ile karar verildi
Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik: Profesyonel hesaplamalar ve içtihat programı

İcra HesapMax: Masaüstü Bilgisayarlar için Hesap Programı

Benzer Konular (10)