GENEL KREDİ SÖZLEŞMESİ,KEFİL TÜM BORCLARDAN SORUMLU DEĞİLDİR

Başlatan Deniz034, 09 Nisan 2016, 23:25:04

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Deniz034
GENEL KREDİ SÖZLEŞMESİ,KEFİL TÜM BORCLARDAN SORUMLU DEĞİLDİR
NOT:::::GENEL KREDİ SÖZLEŞMESİ(GKS)'lerde kefilin hukuki durumunun anlaşılabilmesi için öncelikle GKS'nin hukuki nitelendirilmesinin yapılması gerekir.

Bilindiği üzere; GKS, cari hesap şeklinde işleyen kredi sözleşmesidir. Cari hesap şeklinde işleyen kredilerde Banka, sözleşmenin geçerlilik süresi içinde ve sözleşmede kararlaştırılmış limit içinde vereceği krediyi sürekli tekrarlamakta, böylece kredi alan, aldığı krediyi zamanında ödemek suretiyle(yeniden sözleşme imzalamaya gerek duymaksızın) tekrar kredi isteyebilmektedir.Daha açık bir anlatımla, geri ödeme yaptığı nispette tekrar kredi kullanmaktadır. Yani, kredi sürekli dönmektedir. Bu yüzden, bu tür kredilere dönen kredi de denilmektedir.

İşte 3. bir kişinin bu tür bir krediye kefil olması durumunda, kefil süresiz olarak bu dönen krediye kefil olmuş olur. Yani, sözleşme süresi içerisinde herhangi bir tarihte tüm geri ödemeler yapılmış olsa, bakiye sıfır vermiş olsa dahi kefilin sorumluluğu devam eder. Çünkü, kredi alan her an aynı limitle ve aynı sözleşmeye istinaden kredi tekrarlayabilir.( Bu konuyla ilgili oldukça çok Yargıtay kararı mevcut)

Ancak, burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, kefil, sadace kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ve kefalet limiti ile sorumludur. Örneğin, kredi alan birden fazla GKS imzalamış ancak kefil sadace 1 GKS'ye kefil olmuş ise, sadace kefil olduğu GKS ile sorumlu tutulabilir. Ne var ki, uygulamada Bankalar, kefilin imzası olsun veya olmasın tüm GKS'leri birleştirip tek bir alacak olarak kefelet limiti ile talepte bulunmaktadırlar. Bu taleplerine de GKS'lerde matbu olarak yer alan "kerdi alanın doğmuş ve doğacak tüm borçlarının teminatı olarak ... TL'ye kadar kefilim" maddelerine dayandırmaktadırlar. Ne var ki, bu madde hukuken geçersizdir ve bu konuda çokça Yargıtay kararı bulunmaktadır. Açıklamak gerekirse;

Kefalet, belirli veya en azından kefaletin verildiği anda belirlenebilir olması halinde geçerlidir. Bu hususa öğretide, Yargıtay ve Kaynak İsviçre Borçlar kanunu'nun uygulaması ile ilgili İsviçre Fedaral Mahkemesi kararlarında açıkça değinilmiştir. Öğretide Seza Reisoğlu aynen şu şekilde açıklamada bulunmuştur."Kefalet borcunun feri karakteri, ferdileştirilmiş belli bir borç için tekeffülü zaruri kılmaktadır. Asıl borç belli olmaksızın sadace kefilin sorumlu olacağı en yüksek meblağ gösterilmek süretiyle verilmiş olan kefalet geçerli olmaz. Örneğin kefilin - borçlunun doğmuş veya doğacak herhangi bir borcuna ....TL ye kadar kefil oluyorum- şeklindeki tekeffülü geçersizdir." Yargıtay 13 HD. 1991/7229 E sayılı kararında aynen "Asıl borcun sözleşmede yeteri kadar tanımlanmış veya belli edilebilir olması gereklidir. Herhangi bir borç için verilmiş soyut bir kefalet geçerli olmaz" ifadelerine yer veriştir. Federal Mahkeme(BGE 49 II 377) kararında aynen; "asıl boçlunun, sebebi ne olursa olsun tüm borçlarına kefalet geçersizdir"

Sonuç olarak; Yargıtay kararları de sabit olduğu üzere kefil, sadace imzaladığı GKS'ye istinaden geri ödemesi yapılmamış kredilerden sorumludur. Kefil, kefil olduğu GKS dışında başkaca herhangi bir borçtan sorumlu tutulamaz. Kefil olduğu GKS'de bu yönde bir madde(doğmuş veya doğacak tüm borçlarının teminatı olarak) bulunması bu sonuca etkili değildir.



T.C
YARGITAY 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/15421
KARAR NO: 2013/1789
KARAR TARİHİ:30.01.2013


Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, müvekkilinin davacı banka ile dava dışı asıl borçlu M... arasında akdedilen genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu, ancak dava dışı M...' e kullandırılan kredi kartı ve tüketici kredi sözleşmelerinden kaynaklı alacağın tahsili için davacı yanca müvekkili aleyhine icra takiplerine girişildiğini, müvekkilinin icra takiplerine dayanak sözleşmelerde imzasının bulunmadığını, bu yönde kefalet iradesinin olmadığını ileri sürerek icra takiplerinden dolayı borçlu olmadığının tesbitine ve %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, 18.06.2008 tarihli genel kredi sözleşmesini davacının kefil sıfatı ile imzaladığını, sözleşmenin 41. maddesi uyarınca davacının kefalet imzasının bulunduğu sözleşmeden değil dava dışı asıl borçlu ile akdedilen diğer sözleşmelerden kaynaklı borçlardan da sorumlu olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları doğrultusunda, genel kredi sözleşmesinin 41.1 maddesi uyarınca davacının, dava dışı asıl borçlunun davalı banka ile yapmış olduğu ve ileride yapacağı işlemlere "kefil olmayı" kabul ettiği, bu durumda davacı kefilin, genel kredi sözleşmesinde yazılı ve hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde sorumluluğunun belirlendiği, böylece davalı bankanın dava dışı borçlu M... hakkında genel kredi sözleşmesi dışında oluşan (kredi kartı kullanımı ve tüketici kredisi kullanımından kaynaklı olarak) doğan alacakları hakkında davacı hakkında icra takibi yapmakta haklı olduğu, bu takip dosyalarında da davacı kefilin kefalet limiti kapsamında ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı banka ile dava dışı M... arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesini kefil olarak imzalamıştır. Dava konusu borcun ise, davacının imzası bulunmayan kredi kartı ve tüketici kredi sözleşmelerinden kaynaklandığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Davacı kefilin kefil olarak imzalamadığı sözleşmelerden doğan borçtan sorumlu tutulması doğru değildir. Her ne kadar mahkemece genel kredi sözleşmesinin 41.1 madde hükmüne dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de anılan sözleşme hükmü davacıyı, imzası bulunmayan sözleşmeler nedeniyle sorumluluk altına sokacak biçimde yorumlanamaz. Mahkemece, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 30.01.2013 gününde oybirlğiyle karar verildi.



T.C
YARGITAY
19.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO   : 2012/13774
KARAR NO   : 2013/1542
KARAR TARİHİ:28.01.2013


Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili; müvekkili bankanın ... şubesinin kredili müşterisi olan davalı şirketin kendisine tahsis edilen ticari krediden 245.517,26.-TL kullandığını, yine kendisine tahsis edilen ... nedeniyle 893,85.-TL kullandığını ancak sözleşme ile tanınan süreler içerisinde bu krediyi ödemediğini, genel kredi taahhütnamesinin ilgili maddeleri gereğince 19/03/2009 tarihi itibariyle kredi ilişkisinin kesildiği ve kredinin kesildiği tarih itibariyle toplam 246.411,11.-TL banka alacağının ödenmesi, aksi halde yasal takibe geçileceğinin ihbar ve ihtar olunduğunu, ihtarname tebliğine rağmen gereği yerine getirilmediğinden, davalı aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip başlatıldığını, davalı şirketin asıl alacak dışında olmak üzere icra takibinde talep edilen diğer faiz, BSMV ve ihtarname ücretine itiraz ettiklerinden İcra Müdürlüğünce asıl alacak yönünden takibin devamına, diğer talepler yönünden takibin durdurulmasına karar verildiğini,davalının takip dosyasındaki asıl alacak dışındaki taleplere ilişkin itirazının iptaline, itiraz edilen talepler yönünden de takibin devamına, itiraz edilen miktar üzerinden davalının %40 icra-inkar tazminatı ödemesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili itirazlarını tekrar ettiklerini belirtmiştir.

Mahkemece;bilirkişi raporunda davacının davalıdan talep edebileceği miktarın 237.942,57.-TL asıl alacak, 41.119,94.-TL takip tarihine kadar işlemiş faiz, 322,08.-TL vergi ve kkdf, 2.056,00.-TL BSMV ve 116,94.-TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 281.557,33.-TL olduğunun tespit edildiği,bilirkişi incelemesi sonucunda ortaya çıkan toplam alacak miktarının takip talebindeki alacak miktarından daha fazla olduğu ve takibin doğru miktarda yapıldığının ispatlandığı, yapılan itirazın haksız mahiyette olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, alacağın likit olmadığı ve hesaplama gerektirdiği gerekçesiyle , icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Alacak ve fer'ileri Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, likit (bilinebilir, belirlenebilir) nitelikte olduğu gözetilmeden davacının inkar tazminatı isteminin reddi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 28.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
''Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır''

Benzer Konular (6)