İSTİHKAK DAVALARINDA KANITLAR (KARİNELER

Başlatan Deniz034, 25 Mart 2018, 22:53:30

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Deniz034

İSTİHKAK DAVALARINDA KANITLAR (KARİNELER)

(İİK. mad. 97a)



İstihkak davalarında (İİK. mad. 97) ispat yükü kendisine düşen taraf (üçüncü kişi) neyi, nasıl ispat edecektir?



§A. İstihkak davasında, isbat yükü kendisine düşen taraf (üçüncü kişi)  n e- y i  isbat edecektir?



Borçlunun elindeyken haczedilen mallar hakkında açılan istihkak davalarında, davacı «malı ne suretle iktisap ettiğini ve (hacizli) malın borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukukî ve fiili sebep ve olayları göstermek ve bunları isbat etmekle yükümlü»dür (mad. 97/a-II).(1) Burada üçüncü kişinin iki hususu kanıtlaması gerekmektedir:



a) «Haczedilmiş olan malı ne suretle iktisap etmiş olduğunu» yani; hangi hukuki sebebe dayanarak mal üzerinde ileri sürdüğü hakkı kazanmış olduğunu, örneğin; malı kimden satın almış olduğunu, malın kim tarafından kendisine bağışlanmış olduğunu, malın kimden kendisine miras yolu ile geçmiş olduğunu vb. açıklayıp kanıtlaması gerekir.



Doktrinde,(2) üçüncü kişinin malı hangi hukukî sebebe dayanarak iktisap ettiği hususu yanında ayrıca «bu hukukî sebebin tazammum ettiği (gerektirdiği) ivazları ne yolda iktisap ettiğini»de -yani; davacı üçüncü kişinin, kendisine ait olduğunu (kendisi tarafından satın alındığını) ileri sürdüğü «dava konusu şey ya da şeyleri satın alma gücüne sahip olduğunu»da- isbat etmesi gerektiği -kanımızca da isabetli olarak- ileri sürülmüştür.



Yüksek mahkeme de, «dava konusu şeyi satın alma gücüne sahip olduğunu kanıtlayabilen davacının iddiasının kabulü (aksi takdirde yani; dava konusu şeyi satın alma gücüne sahip olduğunu kanıtlayamayan davacının iddiasının reddi) doğrultusunda karar verilmesi gerekeceğini» belirtmiştir. Bu konudaki içtihatlarında, yüksek mahkeme;



Ö «Borçlunun hacizli taşınırlarını daha önce «borçlu»dan ya da «üçüncü kişi»den satın aldığını ileri süren kimsenin -gelir ve kazancının bulunmaması, ev kadını olması, bir işte çalışmaması vb. nedenlerle- bunları alabilecek ekonomik güçte olduğunu kanıtlayamaması halinde, İİK. 97a'da öngörülen ve borçlu yararına olan mülkiyet karinesinin aksini kanıtlamamış sayılacağı ve mülkiyetin alıcıya geçmemiş olacağını»(3)



Ö Açık arttırmada taşınır malın satın alınmasıyla BK. 231 uyarınca satın alınan malın mülkiyeti satan alana ihale tarihinde geçerse de, açık arttırmanın temelinde muvazaa olduğunun ileri sürülebileceği ve hacizli malları ihalede satın almış olan kişinin -gelir ve kazancının bulunmaması, ev kadını olması, bir işte çalışmaması vb. nedenlerle ihale bedelini ödeyebilecek ekonomik güce sahip olduğunun kanıtlanmaması halinde, İİK. 97a'da öngörülen ve borçlu yararına olan mülkiyet karinesinin aksini kanıtlamamış sayılacağı ve ihalede satın alınan malların mülkiyetinin alıcıya geçmemiş olacağını»(4)

belirtmiştir...



b) «Haczedilmiş olan malın niçin borçlunun elinde bulunduğunu" yani "bu malın borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki (örneğin; dava konusu malı borçluya kiraya verdiğini ya da âriyet olarak bıraktığını) ve fiili (örneğin; dava konusu borçludan (ihaleden) satın alınan malın naklinin, sökülüp kaldırılmasının hemen mümkün olmaması nedeniyle bir süre daha borçlunun elinde bırakıldığını) sebep ve olayları» kanıtlaması gerekir.(5)



§B. İstihkak davasında, ispat yükü kendisine düşen taraf (üçüncü kişi), ispat yükünü  n a s ı l  yerine getirecektir?



I- İstihkak davalarının çok kez, kötü niyetli borçlular tarafından alacaklılarına zarar vermek -alacaklarını hiç almamalarını veya geç almalarını sağlamak- amacı ile açıldığını dikkate alan kanun koyucu «alacaklıları himaye etmek»(6) düşüncesiyle bir taraftan «özel isbat hükümleri» (İİK. mad. 97/a) kabul ederken, diğer taraftan «istihkak davalarına umumi hükümler dairesinde bakılacağını» (İİK. mad. 97/XI)(7) ve «istihkak davalarında tarafların gösterecekleri bütün delillerin serbestçe takdir olunacağını» (İİK. mad. 97/XVII, c. 2)(8) «İstihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi ile borçlunun -istihkak iddiası hakkında- birleşmelerinin (yani, üçüncü kişinin istihkak iddiasını borçlunun kabul etmesinin) alacaklıya bir etkisi olmayacağını»(9) (İİK. mad. 97/XII, c. 1) ayrıca belirtmiştir.



İİK. mad. 97a/I'de üç karine öngörülmüştür:



1) Bir taşınır malı elinde bulunduran kimsenin, onun maliki sayılması (İİK. mad. 97a/I, c: 1): Bir taşınır malı «elinde bulunduran» borçlu, onun maliki sayılır. Bu suretle kanun koyucu, borçlunun elinde bulunan taşınır mallar için, borçlu lehine bir mülkiyet karinesi kabul etmiştir.



«Taşınır mallarda zilyetlik, mülkiyete karine» teşkil ettiğinden (MK. mad. 898), bir taşınır malı elinde bulunduran (İİK. mad. 96/I) kimse (borçlu) onun maliki sayılır (İİK. mad. 97/a-I, c. 1) Üçüncü kişi; borçlunun elinde bulunan ve haczedilen mal hakkında açtığı istihkak davasında ancak yukarıdaki iki hususu -yani; «haczedilmiş olan malı ne suretle iktisap ettiğini» ve «haczedilmiş olan malın niçin borçlunun elinde bulunduğunu» kanıtlıyarak; «borçlunun elindeki malın borçluya ait sayılması gerektiği» konusunda MK. mad. 898 ve İİK. mad. 97/a-1, c. 1'de öngörülen karinenin aksini isbat edebilir.



Buradaki «elde bulundurma» kavramı, zilyetliğe nazaran, onu da kapsayan daha geniş bir anlam ve içeriğe sahiptir.(10) «Elde bulundurma» ile kastedilen, taşınır bir mal üzerinde fiili hâkimiyet, fiili tasarruf kuvveti'dir. Başka bir deyişle, elde bulundurma» kavramı, zilyetliğin manevi unsurunu teşkil eden «irade»yi içermeyip, sadece «fiili hakimiyet» unsurunu ihtiva eder.(11)



«Borçlunun elinde bulunan taşınır malların, borçluya ait sayılması»nı öngören mülkiyet karinesi, borçlu (dolayısıyla; alacaklı) lehine olduğundan, borçlunun elinde haczedilen bir taşınır mal hakkında istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişinin, bu karinenin aksini ispat etmesi yani karineyi çürütmesi gerekir.



Yüksek mahkeme, «mülkiyet karinesi» ve «mülkiyet karinesinin çürütülmesi» konusuyla ilgili olarak;



Ö «Bir taşınır malı elinde bulunduranın onun maliki sayılacağını (İİK. mad. 97a), bu durumda mülkiyet karinesinin borçlu (ve dolayısı ile alacaklı) yararına sayılacağını, davacı-üçüncü kişinin bu yasal karinenin aksini ancak 'yemin' ve 'tanık' dahil her türlü kesin ve inandırıcı delillerde kanıtlanabileceğini»(12)



Ö «Vergi kaydı» ile ilgili olarak:



ÖÖ «Davacı üçüncü kişi adına düzenlenmiş olan vergi kaydının -başka güçlü delillerle desteklenmedikçe- tek başına İİK. 97a'daki «mülkiyet karinesi»nin aksini isbata yeterli olmayacağını»(13)



ÖÖ «Vergi kaydı, borç doğumundan sonraki işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile hafta tatili ruhsatının işyerinin üçüncü kişiye ait olduğunun kesinti kanıtı olamayacağını»(14)



ÖÖ «Vergi levhası (kaydı) 'karısı', 'kızı', 'kız kardeşi' gibi bir yakını adına olan işyerinde haciz sırasında borçlunun bulunması (ve işyerinin borçlu tarafından çalıştırıldığının tanık beyanları ile kanıtlanması) halinde, işyerinin borçluya ait sayılacağını»(15)



ÖÖ «Vergi levhası (kaydı) davacı-borçlunun eşi ev kadını adına düzenlenmiş olsa dahi, ev kadını tarafından fiilen yapılamayacak -marangoz atölyesi işletmek, soba ve karyola imalat ve satışı, demir ticareti gibi- nitelikteki işlerde, vergi levhasının (kaydının) -tek başına- işyerinin o kişiye ait olduğunu kanıtlamaya yeterli olmayacağını»(16)



Ö «Garanti belgesinin mülkiyeti belirleyici belgelerden olmadığını»(17)



Ö «Apartman aidat makbuzu, telefon sözleşmesi ile vergi levhasının mülkiyeti isbata yeterli belgelerden olmadığını»(18)



Ö «Haciz uygulanan eve ilişkin tapu kaydının salt davacı adına oluşunun, hacizli malların mülkiyetinin de davacıya ait olduğunu göstermeyeceğini»(19)



Ö «Mahkemeye sunulan taşınmaza ilişkin taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin taşınmazdaki hacizli taşınır ev eşyalarının davacıya ait olduğunu göstermeyeceğini»(20)



Ö «İnternet erişim faturasının mülkiyeti belirleyici belge niteliğinde olmadığını»(21)



Ö «Borçluya ait evde borçlu adına olan büyükbaş hayvanların İİK. 97a'daki mülkiyet karinesi uyarınca borçluya ait sayılacağını»(22)



Ö «Haciz sırasında işyerinde bulunan borçluya ait ev ve cep telefon faturaları, elektrik faturası gibi belgelerin, haciz yapılan yerin borçlunun işyeri olduğunu göstereceğini»(23)



Ö «Davacının sırf gelir ve kazanç sahibi olmasının İİK. 97a'daki 'mülkiyet karinesi'nin aksini isbata yeterli olmadığını»(24)



Ö «Bankadaki hesap kimin adına ise paranın da onun sayılacağını»(25)





Ö «Yüklenicinin üstlendiği işin gereği, şantiyesini işverene ait taşınmazda kurmasının, şantiyedeki yükleniciye ait taşınır malların yasanın aradığı anlamda «malın borçlu elinde bulunması ya da borçlu ile üçüncü kişinin mal birlikte bulundurması» olarak kabul edilemeyeceğini»(26)



Ö «Borçlu tarafından getirildiği marinada haczedilen ve gemi siciline kayıtlı olmayan tekne taşınır sayıldığından, mülkiyet karinesinin borçlu yararına sayılacağı, bunun aksinin kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanması gerekeceğini»(27)



Ö «Borçlunun ağılında haciz edilen koyunların -aksi üçüncü kişilerce isbat edilmediği sürece- borçluya ait sayılacağını»(28)



Ö «Haczedilen, borçlunun zilyetliğindeki mandalina bahçesindeki mandalinaların borçluya ait sayılacağını»(29)



Ö «Kocasından ayrı yaşıyan ve kocası hakkında nafaka artırım davası açan kadının adresinde haciz edilen eşyaların kadına ait sayılacağını»(30)



Ö «Haczedilmiş olan malların sigorta poliçelerinin davacı-üçüncü kişi adına düzenlenmiş olmasının, onun malik olduğunu göstermeyeceğini»(31)



Ö «Borçlunun bankada kiraladığı özel kasa içindeki ziynet eşyalarının haczedilmesi halinde, mülkiyet karinesinin borçlu yararına sayılacağı, bunun aksinin davacı üçüncü kişi tarafından yeterli ve inandırıcı biçimde isbat edilmesi gerekeceğini»(31a)



Ö «Davacının zilyetliğinde bulunan hâmiline yazılı çekin, davacıya ait sayılacağını»(32)



Ö «Üçüncü kişinin kiraladığı ve işlettiği fabrikada haczedilen malların 3. kişiye ait sayılması gerekeceğini»(33)



Ö «Borçlu elinde haczedilen -lehtarı belirtilmemiş olan- çeklerin, borçluya ait sayılacağını»(34)



Ö «Üçüncü kişinin, kendi işyerinde, borçludan hacizden iki sene önce satın ve teslim almış olduğu haczedilen teleks hakkında açtığı istihkak davasının kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»(35)



Ö «Televizyon ruhsatının yalnız başına mülkiyeti kanıtlayamayacağını»(36)



Ö «Borçlunun üzerinde bulunan paranın, zilyetlik karinesi gereğince borçluya ait sayılacağını»(37)



Ö «Borçlunun hacizli taşınırlarını daha önce 'borçlu'dan ya da 'üçüncü kişi'den satın aldığını ileri süren kimsenin -gelir ve kazancının bulunmaması, ev kadını olması, bir işte çalışmaması vb. nedenlerle- bunları alabilecek ekonomik güçte olduğunu kanıtlayamaması halinde, İİK. 97a'da öngörülen ve borçlu yararına olan 'mülkiyet karinesi'nin aksini kanıtlayamamış sayılacağını ve mülkiyetin alıcıya geçmemiş olacağını»(38)



Ö «Açık arttırmada taşınır malın satın alınmasıyla BK. 231 uyarınca satın alınan malın mülkiyeti satın alana ihale tarihinde geçerse de, açık arttırmanın temelinde muvazaa olduğunun ileri sürülebileceğini ve hacizli malları ihalede satın almış olan kişinin -gelir ve kazancının bulunmaması, ev kadını olması, bir işte çalışmaması vb. nedenlerle- ihale bedelini ödeyebilecek ekonomik güce sahip olduğunun kanıtlanamaması halinde, İİK. 97a'da öngörülen ve borçlu yararına olan 'mülkiyet karinesi'nin aksini kanıtlayamamış sayılacağını ve ihalede satın alınan malların mülkiyetinin alıcıya geçmemiş olacağını»(39)

belirtmiştir...



Hemen belirtelim ki, İİK. mad. 97/a-I, c. 1'de ifade edilen «bir taşınır malı elinde bulunduran kimsenin, onun maliki sayılacağı»na ilişkin karine (mülkiyet karinesi) trafik siciline tescil edilmiş olan araçlar hakkında geçerli değildir. Çünkü 2918 s. Karayolları Trafik Yasasının -3176 s. yasayla değişik- 20/d maddesi uyarınca «trafik siciline tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri noterlerce yapılır ve bu şekilde yapılmayan satış ve devirler geçerli olmaz.(40)  Başka bir deyişle, trafik siciline tescil edilmiş araçlarda, «trafik kayıtları» aracın gerçek malikini gösterir.(41) Bu nedenle, bir «taşınır mal» niteliğini taşımasına rağmen, borçlunun elinde haczedilen bir araç trafik sicilinde başkasının adına kayıtlı ise kayıt sahibine ait sayılır ve alacaklı «o aracın borçluya ait olduğunu» ancak noterde yapılmış bir satış veya devir sözleşmesi ile isbat edebilir.



Buna karşın, trafik sicilinde borçlu adına kayıtlı olan araç, üçüncü kişinin elinde iken haczedilirse, üçüncü kişi «aracın kendisine ait olduğunu» ancak noterde yapılmış bir satış ve devir sözleşmesi ile edebilir.



13.10.1983 günlü, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 28.3.1985 günlü, 3176 sayılı Kanunla değişik 20. maddesinde; «tescili zorunlu ve ilk tescili yapılacak araçların satın alma veya gümrükten çekme tarihinden itibaren üç ay içinde araç sahiplerinin ilgili tescil kuruluşuna başvurmalarının zorunlu olduğu; tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi esas alınarak noterlerce yapılacağı, bu satışların noterlerce tescil belgesine tarih konularak ve tasdik edilmek suretiyle işleneceği, ayrıca, tescil edilmiş araçların satış ve devir işlemlerinin noterler tarafından sicile işlenmek üzere, işlemin tekemmülünü müteakip en geç yedi iş günü içinde ilgili tescil kuruluşuna bildirileceği, noterlerce yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olduğu, tescilli araçları satın veya devir alanların, gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili tescil kuruluşundan bir ay içinde adlarına tescil belgesi almak zorunda oldukları» hükme bağlanmış ve tescil kuruluşuna başvurmayan araç sahipleri ile tescil belgesi olmayan alıcılar ve bilgi vermeyen noterler için cezai yaptırımlar öngörülmüştür. İlk kez 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile getirilen bu hükmün gerekçesi olarak Danışma Meclisi Bayındırlık, Ulaştırma, İmar ve İskan, Turizm ve Tanıtma Komisyonu raporunda özetle; «1- Uygulamada, kazaya karışan aracın işleteninin, mal sahibinin kim olduğunun bilinemediği, mağdurların açtığı davalarda karışıklıklara yol açtığı, husumetin kime yöneltileceğinin bilinemediği; 2- Maliyenin, gizli elden mülkiyet değiştirmelerde, pek çok araç alım-satım vergisi kayıplarının doğduğu; 3- Milyonlara varan değer ifade eden motorlu taşıt alım-satımlarının sadece menkul niteliği gözönüne alınarak teslimle intikal ettiğinin kabulü, pek çok mülkiyet tesbit davalarına sebep olduğu gözönüne alınarak, gemiler gibi bir ayrıcalık getirilmesi zaruri görülerek 20. maddenin (d) bendinin sonuna (Noterlerce tanzim, tasdik ve tescil edilmemiş araç satış ve devirlerinin geçersiz olduğuna) dair bendin yeniden eklendiği açıklanmıştır. (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, Birleşim; 105-120. Yasama yılı: 2, Cilt 18, S. Sayısı; 397, s: 13). Danışma Meclisi Genel Kurulunda bu bent üzerinde söz alan olmamış, aynen kabul edilmiştir. (Aynı Tutanak Dergisi, s: 619-620, Birleşim 9.6.1983).



Milli Güvenlik Konseyi İçişleri Komisyonu raporunda; Danışma Meclisince kabul edilen tasarının kimi maddeleri ile birlikte 20. maddesinin de redaksiyona tâbi tutulduğu ve diğer maddelerde yapılan değişikliklere paralel olarak maddelerin yeniden düzenlendiği belirtilmiş; 20. maddenin yukarıda anılan (d) bendinin ilgili hükmü (Noterlerce yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir) biçiminde değiştirilerek bu şekilde kanunlaşmıştır (Milli Güvenlik Konseyi 5. Sayısı 687, s: 18-83).



Daha sonra 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun bazı maddeleri ve bu arada 20. maddesi 20.3.1985 günlü, 3176 sayılı Kanunla değiştirilmiş ise de (Noterlerce yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir) hükmü aynen kalmıştır. Bu hüküm 18.6.1985 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. (TBMM Tutanak Dergisi Dönem; 17. Cilt 14, Yasama yılı; 2, 79 uncu birleşim s: 353).



Yukarıda açıklanan yasama belgelerine göre, motorlu araçların alım-satımı ile her türlü devirlerinin noterlerce yapılmasının öngörülmesinin amacı, sadece tarafların hukuksal yararlarının korunmasından çok, üçüncü kişilerin ve Devletin yararını korumaktır. Böyle olunca söz konusu hüküm kamu yararı ve kamu düzeni amacıyla getirilmiş demektir. Öyle ise, geçersiz sözleşmeye dayanılarak yapılan teslimle mülkiyet alıcıya geçmiş olmaz. Aksi halde, yasa koyucunun yukarıda açıklanan amacı hiç bir zaman gerçekleşemez. Yeni yasal düzenleme karşısında, motorlu araçların ancak noterlerce yapılan satış ve devir sözleşmelerine dayanan teslimleri sonunda mülkiyetin alıcıya geçebileceğinin kabulü gerekecektir.(42)



Buna karşın; tescile tâbi olmayan -kepçe, traktör römorku(43) gibi araçlar, taşınır mal niteliğinde olduğundan, satış ve devirleri herhangi bir şekle bağlı değildir. Bu tür araçları elinde bulunduran kimse, onun maliki sayılır.



Yüksek mahkeme bu konuyla ilgili olarak;



Ö 'İş makinaları' 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun değişik 22/c-2 ve Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 29/a-4-2 maddeleri uyarınca ticaret ve sanayi odalarına tescili zorunlu araçlar olduğundan, satış ve devirlerinin ancak noterler veya trafik şube ve bürolarınca yapılabileceğini (eğer; iş makinasının ticaret ve sanayi odasında kaydı yoksa, satış ve devir işleminin «sahiplik belgesi» esas alınarak, yine noterler veya trafik şube ve bürolarınca yapılabileceğini)(44)



Ö «2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20/d maddesine uygun şekilde noterde düzenlenen sözleşme ile, iyiniyetle aracı satın almış olan kişinin mülkiyeti kazanacağı, mülkiyetin alıcıya geçmesi için trafik sicilinde aracın alıcı adına tescilinin -tescil işlemi «açıklayıcı» bir işlem olup, satışın geçerliliğini etkileyici nitelikte «kurucu» bir işlem olmadığından- zorunlu olmadığını»(45)



Ö «Aracı satın alan kişinin borçlunun eski ortağı, borçlu ile birlikte aynı adreste çalışan ya da oturan ya da borçlunun yakını olması durumunda yapılan satış işleminin danışıklı olduğunun kabulü gerekeceğini»(46)



Ö «Araç satışlarında önemli olan hususun borçlunun değil, borçludan aracı satın alan kişinin iyiniyetli olup olmadığı olduğu, araç sahibinin vekilini azlettiğine dair azilnamenin trafiğe veya alıcı olan üçüncü kişiye bildirilmiş olması ile aracı satın alan üçüncü kişinin iyiniyetinin ortadan kalkacağını»(47)



Ö «2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20/d maddesine göre trafik siciline kayıtlı araçların satışı ve mülkiyetinin devri için noterde sözleşme yapılmasının zorunlu olduğu, mülkiyetin geçişi için ayrıca zilyetliğin devrinin gerekli olmadığını»(48)



Ö « 'Tarım makinaları' (ve 'zirai araçlar', döver-biçer makinaları'), 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun değişik 22/c-2 ve Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 29/A-d-2 maddeleri uyarınca ziraat odalarına tescili zorunlu araçlar olduğundan, satış ve devirlerinin noterler veya trafik büro ve şubelerince yapılabileceği, adi satış sözleşmesiyle mülkiyetin alıcıya geçmeyeceği (eğer tarım makinası ziraat odasına tescil edilmemişse, satış ve devirlerinin 'sahiplik belgesi' esas alınarak yine noterler veya trafik büro ve şubelerince yapılabileceğini)(49)



Ö «Asıl olan borçlunun değil, alıcı davacının kötüniyetli olup olmaması olduğundan, kaydında 'haciz', 'tedbir', 'rehin' bulunmayan aracı, trafik kaydına güvenerek iyiniyetle satın almış olan üçüncü kişi davacının açtığı istihkak davasının kabulü gerekeceğini»(50)



Ö «Haciz yazısının aynı gün telgraf ve APS ile ilgili trafik tescil şubesine bildirilmiş olmasına rağmen, kayıtlara yaklaşık bir ay sonra intikal etmesinin gerekçesinin icra mahkemesince trafik müdürlüğünden araştırılması gerekeceğini»(51)



Ö «Dava konusu zirai döver-biçerin ziraat odasında davacılar adına olan kaydının davacıların malik olduğunu göstereceğini»(52)



Ö Hacizli traktörün trafik sicilinde kaydının bulunmaması halinde -Karayolları Trafik Yönetmeliği 35/c maddesi uyarınca- ancak «sahiplik belgesi» ile devrinin noterlerce yapılabileceğini»(53)



Ö «Sicile güven ilkesi gereğince, sicilinde haciz şerhi bulunmayan -fakat; borçlu elinde iken fiilen haczedilip, borçluya yediemin olarak bırakılmış olan- aracı, borçludan -noterde yapılan resmi senetle- satın alan üçüncü kişinin 'iyiniyetli' sayılacağını ve aracın mülkiyetini kazanacağını»(54)



Ö «Fiilen haczedilip, borçluya yediemin olarak bırakılan -ancak; kaydına haciz şerhi işlenmemiş olan- aracı borçludan satın alan üçüncü kişinin -borçlunun yakın akrabası, iş ortağı vb. olması nedeniyle- 'arabanın hacizli olduğunu bilebilecek durumda olması' halinde, iyiniyet iddiasında bulunamayacağını»(55)



Ö «Trafik siciline kayıtlı araçların trampa işleminin, noterde resmi şekilde yapılmış olmadıkça geçersiz olacağını»(56)



Ö «Traktör satıcısı kooperatif tarafından, satış ve teslim tarihinden 4 ay sonra, fatura altına yazılan 'üç yıl süre ile satılamaz, devredilemez' kaydının yasal olup olmadığı araştırılmadan geçerli sayılamayacağını»(57)



Ö «Kontak anahtarı ve ruhsatnamesi ile teslim edilen otomobilin 'satılmak üzere' bırakıldığının kabulü gerekeceğini, 'emanet bırakıldığı' iddiasının kabul edilemeyeceğini, üzerindeki ruhsatnamede 'hacizlidir, satılamaz' kaydı bulunan otobüsü satın alan üçüncü kişinin iyiniyet iddiasında bulunamayacağını»(58)

belirtmiştir.



2) Borçlu ile üçüncü kişilerin taşınır bir malı birlikte elde bulundurmaları halinde, malın borçlunun elinde sayılması (İİK. mad. 97a/I, c: 2): Haczedilen malı, borçlu ile üçüncü kişinin birlikte elde bulundurmaları halinde, mal borçlunun elinde sayılır.(59)



3) Birlikte oturulan yerlerdeki taşınır mallardan niteliklerine göre kadın, erkek ve çocuklara ait oldukları «açıkça anlaşılanlar» ile «örf ve âdet, senet, meslek veya meşgale icabı olanların, bunların sayılması (İİK. mad. 97a/I, c: 3):



Bir taşınır malı «borçlu» ile «üçüncü kişi»nin birlikte elde bulundurmaları halinde, kural olarak «malın borçluya ait sayılacağını» karine olarak kabul eden kanun koyucu bu karineye -bir başka karine öngörerek- bir istisna getirmiştir. Bu istisnada, az önce belirtilen «kadın» «erkek» ve «çocuk»lara ilişkin karinedir.



Bu «karine» uyarınca; bilezik, küpe, kolye, kürk manto, dikiş makinesi kadına ait, av tüfeği erkeğe ait, bisiklet çocuğa ait taşınır mal sayılacaktır.



Bu konuyla ilgili olarak uygulamada önem taşıyan şu hususa da değinelim ki; birlikte oturulan yerlerde bulunan bir taşınırın «kadın», «erkek» ya da «çocuklar»a ait sayılabilmesi ya malın niteliği gereği olmalı (bu husus açıkça anlaşılamıyorsa, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmalı)(60) ya da örf, âdet, sanat, meslek veya meşgale gereği (örneğin; düzenlenen çeyiz senedindeki eşyaların kadına, evdeki piyano, müzik âletinin müzik öğretmeni olan eşe ait sayılması gibi) olmalıdır...



Yüksek mahkeme, «örf, âdet, sanat, meslek veya meşgale gereği o kişiye ait farzedilen mallar» hakkında;



Ö Dikiş makinesinin örf ve gelenek gereği kadına ait eşyalardan sayıldığını»(61)



Ö «Örf ve adet gereği düzenlenmiş çeyiz senedine dayanılmaması halinde, sadece tanıkların soyut anlatımlarının İİK. 97a'daki mülkiyet karinesinin aksini isbata yeterli olmayacağını»(62)



Ö "Adi nitelikteki çeyiz senedinin HUMK. 299 gereğince alacaklıların haklarını etkilemeyeceğini (alacaklıyı bağlamayacağını)»(63)



Ö « 'Kocasının borcundan dolayı müşterek oturulan evde haczedilen eşyaların -teamül gereği- evlenirken kayınpederi tarafından kendisine verilmiş olduğunu' kadının mehir senedi ile ispat edebileceğini»(64)



Ö «Evli kadının 'çeyiz eşyaları' ve kayınpederi tarafından 'mihri müeccel' ve 'mihri muaccel' olarak kendisine -evlenme sırasında- verilen eşyalar hakkında açtığı istihkak davasının kabulü gerekeceğini»(65)



Ö «Cihaz senedinde, kadına ait olduğu açıkça belirtilen ve kadın tarafından kocasının evine getirtilen eşyaların kocaya teslim edilerek birlikte kullanılmalarının, kadın tarafından açılan istihkak davasının reddine neden olamayacağını»(66)



Ö «Kadının 'çeyiz eşyaları' hakkında açtığı istihkak davasının kabulü gerekeceğini, bir eşyanın 'çeyiz eşyası' olduğunu isbatın belli bir şekle bağlı olmadığını ancak eğer olayın geçtiği yönede bu konuda 'çeyiz senedi' düzenlenmesinin teamül haline gelmiş olduğunun anlaşılması halinde, bu senedin davacıya ibraz ettirilmesi gerekeceğini»(67)



Ö «Evde haczedilen org müzik âletinin, lisede müzik öğretmeni olan davacı-kocaya ait olduğunun kabulü gerekeceğini»(68)



«Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan niteliği gereği 'kadın', 'erkek' ve 'çocuk'lara aidiyetleri açıkça anlaşılanın, onlara ait farzedildiği kabul edilen mallar» hakkında;



Ö « 'Çamaşır makinesi', 'elektrik süpürgesi', 'bulaşık makinesi', 'halı', 'buzdolabı', 'kurutma makinesi', 'fırınlı ocak'ın niteliği gereği kadına ait eşyalardan sayılmadığını»(69)



Ö «İki tekerlekli küçük çocuk bisikletinin niteliği gereği çocuğa ait eşya sayılacağını»(70)



Ö «Altın bilezik ile altın beşibirliğin niteliği gereği kadına ait eşyalardan sayılacağını»(71)



Ö «Epilasyon aleti ile fön makinesinin niteliği gereği kadına ait eşyalardan sayılacağını»(72)



Ö «Kadının yedinde bulunan (ve kadının kullandığı) ziynet eşyalarının kadına ait sayılacağını»(73)

belirtmiştir.



II- İstihkak davasında -İİK. mad. 97/XVII uyarınca- tarafların gösterecekleri bütün delilleri -kural olarak-(74) serbestçe takdir edecek olan icra hakimi;



a) İstihkak davalarında «tanık» dinleyebilir.



Yüksek mahkeme;



Ö «İİK. 97a'da öngörülen borçlu yararına olan 'mülkiyet karinesi'nin aksinin, dinlenen davacı tanıklarının anlatımları ile -bu anlatımların yeterli ve hükme dayanak yapılacak nitelikte olmamaları nedeniyle- kanıtlanamaması halinde, davanın reddi gerekeceğini»(75)



Ö «Tanık listesi vermiş olan davacının tanıklarının -'davanın aydınlanmış olduğu' vb. gerekçelerle- dinlenmeden, davanın reddedilemeyeceğini»(76)



Ö «Davacı-üçüncü kişinin 'hacizli malları satın alacak gelire sahip olduğunu' tanıkla isbat edebileceğini»(77)



Ö «Davacının yakını ya da ortağı olan tanıkların ifadelerinin, yeterli delil sayılamayacağını»(78)



Ö «Birbiri ile çelişkili ve inandırıcı olmayan tanık sözlerine göre karar verilemeyeceğini»(79)



Ö «İstihkak davalarında kötüniyet iddiasının tanıkla isbat edilebileceğini»(80)



Ö «Tanıkların -kural olarak- doğruyu söylediklerinin kabul edilmesi gerekeceğini»(81)

belirtmiştir.



b) İstihkak davalarında «bilirkişi incelemesi» yaptırabilir.



Yüksek mahkeme;



Ö «Haczedilen kamyon kasasının, taşıtın bütünleyici parçası olup olmadığı konusunda uzman bilirkişi vasıtasıyla inceleme yapılması gerekeceğini»(82)



Ö «Haczedilen dava konusu eşyaların daha önce yapılmış olan ihaleden satın alınan eşyalar olup olmadığı konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılması gerekeceğini»(83)



Ö «İbraz edilen fatura, irsaliye, ariyet belgesi, cari hesap ekstreleri ve teşvik belgesi vd. belgelerde yazılı taşınırların dava konusu hacizli taşınırları kapsayıp kapsamadığı konusunda, uzman maliye ve muhasebeden anlar bilirkişiler aracılığıyla ticari defterler, muhasebe ve envanter kayıtları üzerinde inceleme yaptırılması gerekeceğini»(84)



Ö «Mahkemece yerinde uzman bilirkişi aracılığıyla keşif yapılarak dava konusu hacizli mallar «bütünleyici parça ya da teferruat» olarak niteliklerinin saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»(85)



Ö «Kural olarak, yükleniciye ait şantiye sahasında haczedilen malların mülkiyetinin yükleniciye ait sayılacağı, bu malların mülkiyetinin borçlu iş sahibinin geçmesi için, hak ediş kapsamına giriş bedelinin iş sahibince yükleniciye ödenmiş olması gerekeceği, bunu da ispat yükünün davalı alacaklıya düşeceği, hacizli malların davacı ile borçlu arasın8da düzenlenen hak ediş kapsamına girip girmediği, girmişse davacıya yapılan ödemelerin hacizli malları kapsayıp kapsamadığının hak edişler ve kooperatif defter kayıtları üzerinde bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak araştırılması gerekeceğini»(86)



Ö «Uzman bilirkişi aracılığıyla dava konusu makine başında keşif yapılarak makinenin niteliği, ağırlığı ve yerinden sökülüp taşınma gibi özellikleri nedeniyle ihale tarihinden haciz tarihine kadar geçen -yaklaşık bir aylık- süre içerisinde davacı yanca alınıp götürülmesi olanağının bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınması gerekeceğini»(87)



Ö «Satışın Cif satış olup olmadığı ve satışa konu yurt dışından getirilen taşınırların (makine ve yedek parçaların) mülkiyetinin hangi anda alıcıya geçtiği konusunda -taşımacılık hukuku alanında uzman bir hukukçu, gümrük ve ihracat işlerinden anlayan bir ihracatçı ve bir de bankacının dahil edileceği uzman bilirkişi oluşturularak- bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceğini»(88)



Ö «Haczedilen taşınırların, «demirbaşları ile birlikte kiraya verilmiş olan otelin demirbaşı olup olmadığı» konusunda ticari defter ve envanter kayıtları üzerinde bilirkişi yaptırılması gerekeceğini»(89)



Ö «Haczedilen taşınırların, demirbaşları ile birlikte kiraya verilmiş olan otelin demirbaşı olup olmadığı» konusunda ticari defter ve envanter kayıtları üzerinde bilirkişi yaptırılması gerekeceğini»(90)



Ö «İstihkak davasına bakan hakimin dava konusu malların mülkiyetinin kime ait olduğunu, davacının haklı olup olmadığının, mesleğinin gerektirdiği bilgi ile çözümleyeceği, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptıramayacağını»(91)



Ö «Haczedilen telsizlerin dava konusu telsizler olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceğini»(92)



Ö «Yurt dışından getirildiği ileri sürülen eşyaların gümrük makbuzunda belirtilen eşyalar olup olmadığının, bilirkişi aracılığı ile araştırılması gerekeceğini»(93)

belirtmiştir...



c) İstihkak davalarında «keşif» yapılabilir.



Yüksek mahkeme;



« 'Haczin yapıldığı yerin saptanması', 'haczedilen eşyaların finansal kiralama sözleşmesi konusu olan mallar olup olmadığının belirlenmesi', 'rızai taksim konusu malların fiilen kim tarafından kullanıldığının anlaşılması', 'faturaların hacizli mallara uygunluğunun saptanması', 'haczedilen taşınırların taşınmazın tamamlayıcı parçası ya da eklentisi olup olmadığının belirlenmesi', 'haczedilen malların ihalede satın alınan mallar olup olmadığının anlaşılması' vb. için gerektiğinde icra memuru, taraf tanıkları ve bilirkişi de hazır bulundurularak yerinde keşif yapılması gerekeceğini»(94)

belirtmiştir.



d) İstihkak davalarında «yemin» teklif edilebilir.



Yüksek mahkeme;



Ö «İspat yükü kendisine düşmeyen alacaklının tetkik ettiği yeminin davacı yanca eda edilmesinin hukuki sonuç doğurmayacağını»(95)



Ö «Mahkemece İİK. 97a uyarınca isbat yükü kendisine düşen davacının 'haczedilen malların kendisine ait olduğuna' ilişkin yeminine dayanılarak davanın kabulüne karar verilemeyeceğini»(96)



Ö «Dava dilekçesinde 'yemin' deliline de dayanmış -ve iddiasını başka delillerle isbat edememiş- olan davacıya, 'karşı tarafa yemin teklifinde bulunabileceği' hususunun hatırlatılması gerekeceğini»(97)

belirtmiştir...



e) İstihkak davalarında, ileri sürülen iddia, «ticari defter kayıtları» ile isbat edilebilir.(98)



f) İİK. mad. 97/a hükmü gereğince «borçlu» -dolayısı ile «alacaklı»- yararına olan karinenin aksi, davacı-üçüncü kişi tarafından âdi nitelikteki (haricen düzenlenmiş) -«satış sözleşmesi», «devir sözleşmesi», «kira sözleşmesi», «âriyet sözleşmesi», «hakediş belgesi», «ortaklık fesih sözleşmesi», «protokol», «fatura» vb. gibi- belgelerle -bu gibi belgelerin her zaman düzenlenmesi olanağı bulunduğundan (HUMK. 299)- isbat edilemez.



Üçüncü kişilerin, uygulamada borçlu ile «âdi şekilde» düzenledikleri -protokol, kira, emanet vb.- sözleşmelere dayanarak, hacizli mal hakkında istihkak davası açtıkları görülmektedir. Âdi yazılı şekilde düzenlenen bu tür sözleşmelerdeki tarih, HUMK. mad. 299/II'deki durumlar gerçekleşmedikçe üçüncü kişilere -sözleşmeye taraf olmayan kişilere- karşı hüküm ifade etmeyeceğinden, bu tür belgelere dayanılarak açılan davaların kabul edilmemesi gerekir. Nitekim yüksek mahkeme bu konuyla ilgili olarak;



Ö «Üçüncü kişinin ibraz ettiği ancak başka güçlü delillerle desteklenmeyen adi nitelikteki kira sözleşmesinin HUMK. 299/I uyarınca alacaklıyı bağlamayacağını»(99)



Ö «Adi satış sözleşmesindeki tarihin HUMK. 299/I gereğince alacaklıyı bağlamayacağını»(100)

belirtmiştir.



g) İstihkak davalarında "faturalar"ın delil gücü zayıftır.



Borçlunun, satın aldığı malların faturasını -alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla- yakınlarından birisi üzerine düzenlettirmesi mümkündür. Bu nedenle, faturaların aksi tanıkla isbat edilebilir.



Yüksek mahkeme;



Ö «Takipten sonra, haciz tarihinden kısa bir süre önce veya haciz tarihinde yahut haciz tarihinden sonraki tarihte düzenlenmiş olan faturaların HUMK. 299/I uyarınca alacaklının haklarını etkilemeyeceği ve İİK. 97/a'da öngörülen mülkiyet karinesinin aksini isbata elverişli kanıt olarak kabul edilemeyeceğini»(101)



Ö «Gazete kampanyasından verilen -fatura, veraset ve intikal vergisi gibi- belgelerin, inandırıcı sayılacağını»(102)



Ö «Haczedilen ayarlarla ilgili eski tarihli faturalara ve bu faturaların doğruluğunu gösteren tanık beyanlarına dayanan davacı lehine karar verilmesi gerekeceğini»(103)

Ö «Faturası kesilen malın alıcıya teslim edilmemiş olması halinde, mülkiyetin alıcıya geçmiş olmayacağını»(104)



Ö «Haczedilen eşyayı borçludan aldığı fakat -onun istemi üzerine- belgesinin (faturasının) başkası adına düzenlendiğinin anlaşılması halinde, faturaya dayanılarak karar verilemeyeceğini»(105)



Ö «Haczedilen eşyalar hakkında sunulan faturaların gerçekten o eşyaya ait olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılarak, bir sonuca varılması gerekeceğini»(106)



Ö «Şirket tarafından işyerinde haczedilen mallar hakkında açılan istihkak davasında dayanılan faturaların şirketin defterlerine kaydedilmiş olup olmadığı ve hacizli malların şirket envanterinde kayıtlı olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceğini»(107)



Ö «Davacının gösterdiği faturaların ve bu faturaları düzenlenmiş olan kişilerin tanık sıfatıyla verecekleri ifadelerin birlikte değerlendirilmesi gerekeceğini»(108)



h) Açık arttırmada (ihalede) borçlunun mallarını satın alan kişi, -kural olarak- ihale ile mülkiyeti kazanmış olur (BK. mad. 225).



Ö «BK. 231 uyarınca, ihalede taşınır bir malı satın alan kimsenin onun mülkiyetini ihale anında kazanmış olacağı, ancak ihalenin temelinde muvazaa bulunduğu ve alıcının ihale bedelini ödeyebilecek ekonomik güce sahip olmadığı kanıtlanmadıkça alıcının ihale ile kazandığı mülkiyet hakkına itiraz olunamayacağını»(109)



Ö «Borçluya ait satış çıkarılan taşınır malları ihalede satın almış olan kişinin bunları tekrar borçluda bırakmış olması halinde mülkiyetin alıcıya geçmeyeceğini»(110)



Ö «Borçlunun eşyalarının satıldığı ihalenin (ve ihalenin yapıldığı icra takibinin) sonraki takipleri sonuçsuz bırakmak amacı ile yapılmış olduğunun anlaşılması halinde 'o eşyaları önceki ihalede satın aldığını' ileri süren borçlunun eşinin açtığı istihkak davasının kabul edilemeyeceğini»(111)



Ö «Borçlu kocasının haczedilip satışa çıkarılan eşyalarını açık arttırmada satın aldıktan sonra, borçlu eşi ile birlikte kullanmaya devam eden kadının istihkak davasının kabulü gerekeceğini»(112)



Ö «Hakkında çeşitli alacaklılar tarafından yapılmış icra takipleri bulunan borçlunun eşinin, bir alacaklısının yaptığı icra takibini hemen kabul ederek eşyalarını haczettiren borçlu eşinin bu davranışından sonra hemen gerçekleştirilen ihaleye katılıp, satışa çıkarılan eşyaları almasının, muvazaalı sayılacağını»(113)



Ö «Borçlu-kocanın satışa çıkarılan eşyalarının açık arttırmada karısının babası tarafından satın alınıp tekrar borçluya ve karısına teslim edilmesiyle, kadının eşyalarını yeni maliki olacağını ve onun tarafından açılan istihkak davasının kabulü gerekeceğini»(114)

belirtmiştir.



i) İstihkak davalarında «muvazaa»lı iddia, işlem ve boşanma'larla sıkça karşılaşılır.



Yüksek mahkeme;



A) «Muvazaa iddiaları» hakkında;



Ö « 'Dava konusu satış işleminin muvazaalı olduğunu' savunan davalı alacaklının bu savunmasının incelenebilmesi için alacaklının mutlaka İİK. 277 vd.na göre tasarrufun iptalini dava etmesinin gerekli olmadığını»(115)



Ö «Muvazaa iddiasının istihkak davasının her safhasında ve süreye bağlı olmadan ileri sürülebileceği gibi mahkemece de doğrudan doğruya gözetileceğini»(116)



Ö «Davacının taraf olduğu işlemde muvazaa iddiasını ancak yazılı belge ile kanıtlayabileceğini»(117)



Ö «Üçüncü kişinin, borçlu ile arasındaki muvazaayı, alacaklıya karşı ileri süremeyeceğini»(118)



Ö «Muvazaa iddiasının alacaklı tarafından isbat edilmesi gerekeceğini»(119)



Ö «Davacının taraf olmadığı işlemde muvazaa iddiasını her türlü kanıtla isbat edebileceğini»(120)



Ö «Cebri icra satışının muvazaalı olduğu -inandırıcı delillerle- kanıtlanmadıkça 'yapılan açık artırmanın muvazaalı olduğu'nun kabul edilemeyeceğini»(121)



B) «Mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler» hakkında;



Ö «Takip konusu borcun doğumundan sonra «gerçekleştirilen anlaşmalı boşanma sonucunda boşanan ve alım gücü bulunmayan eş tarafından borçlu eşin ihalede satılan mallarının alınmasının», «borçlu şirketin zilyetliğinde haciz edilen malların borcun doğumundan sonra borçlu şirketin ortağı tarafından devir sözleşmesiyle alınıp tekrar borçlu şirkete kiralanmasının», «boşanmadan önceki bir tarihte noter satış sözleşmesi ile borçlu eş tarafından diğer eşe satılmasının», «borcun doğumundan sonra kısa aralıklarla gerçekleştirilen devirlerin, borçluya ait iş yerinin borcun doğumundan sonra borçlunun akrabası tarafından devir alınmasının», «borcun doğumundan sonra borçlu oğlunun aracının annesi tarafından satın alınmasının», «borçluya ait ev ve eşyaları borçludan satın alan yeğeninin aynı gün adi şekilde düzenlenen bir sözleşme ile bunları borçlunun oğluna kiralamasının», «borçlunun sekreterinin dava konusu hacizli ev eşyalarını noterde düzenlenen kira sözleşmesiyle borçluya daha önce kiralamış olmasının», «borçlu şirkete ait tüm demirbaş eşyaların borcun doğumundan sonra borçlu şirket ortaklarının yakın akrabaları tarafından kurulan şirkete satılmış olmasının», «borçlunun ihalede satılan -televizyon, buzdolabı gibi- taşınır eşyalarının, alan tarafından tekrar borçluya kiralanmasının», «önceden hiç ticari faaliyette bulunmamış olan borçlunun boşandığı eşinin borcun doğumundan sonra, boşandığı eşiyle aynı işyerinde faaliyete başlamasının», «borçlunun, borcun doğumundan sonra eski işçisine işyerinde bulunan taşınır mallarını noterde düzenlenen satış sözleşmesiyle satmasının», «borçlunun haciz den sonra % 99.5 oranında paya sahip olduğu limited şirketteki paylarını limited şirkete devretmesinin», «vergi levhası, fatura, işyeri açma ruhsatlarının borcun doğumundan sonra alınmış olmasının», «vergi kaydı annesi adına olan işyerinin borçlu tarafından işletmesinin», alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik danışıklı işlemler olduğunu»(122)



Ö «Borçlu şirket ile istihkak iddiasında bulunan şirketin ortaklarının aynı kişiler veya aynı soyadını taşıyan kişiler olması ya da temsilcilerinin aynı kişi olması halinde şirketler arasında organik bağ bulunduğunun ve dolayısıyla bunlar arasındaki -devri, satış kira gibi- işlemlerin -kural olarak- alacaklardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler olarak kabulü gerekeceğini»(123)



C) «Muvazaalı boşanmalar» hakkında;



Ö «Davacı eş ile davalı diğer eşi karı koca iken boşanmış olmalarına rağmen aynı evde birlikte oturmaya devam etmelerinin, boşanmanın 'muvazaalı' (alacaklılardan mal kaçırma amacına yönelik) olduğunu göstereceği, muvazaalı boşanmanın alacaklının takip hukukundan kaynaklanan haklarını etkilemeyeceği, bu durumda İİK. 97/a uyarınca 'mülkiyet karinesi' borçlu yararına olacağından, haciz yapılan yerde bulunan taşınırların borçluya ait sayılacağını»(124)

belirtmiştir.



j) "Vergi ve ticaret sicili kayıtları", tek başına işyerinin kayıt sahibine ait olduğu konusunda kesin delil teşkil etmez.



Yüksek mahkeme;



Ö «Vergi levhası (kaydı) 'annesi', 'karısı', 'kızı', 'oğlu', 'kardeşi', gibi bir yakını adına olan işyerinde haciz sırasında borçlunun bulunması (ve işyerinin borçlu tarafından çalıştırıldığının tanık beyanları ile kanıtlanması) halinde, işyerinin borçluya ait sayılacağını»(125)



Ö «Başka güçlü delillerle desteklenmeyen vergi kaydının tek başına, işyerinin vergi levhasında adı yazılı olan kişiye ait olduğunu göstermeyeceğini»(126)



Ö «Vergi levhası (kaydı) davacı - borçlunun eşi ev kadını adına düzenlenmiş olsa dahi, ev kadını tarafından fiilen yapılamayacak -marangoz atölyesi işletmek, soba ve karyola imalat ve satışı, demir ticareti gibi- nitelikteki işlerde vergi levhasının (kaydının) -tek başına- işyerinin o kişiye ait olduğunu kanıtlamaya yeterli olmayacağını»(127)



Ö «Borçlunun fiilen işlettiği ve haciz sırasında kendisine ait olduğunu kabul ettiği fırının vergi kaydının başkası adına olmasının, fırının borçluya ait olmadığını kanıtlamayacağını»(128)



Ö «Ticarethanenin ticaret sicilinde davacı adına kayıtlı olmasının, bu ticarethanenin davacı adına işletildiğinin kesin delili olamayacağını»(129)

belirtmiştir...



k) Satılan taşınır malın mülkiyeti alıcıya teslim ile geçtiğinden (MK. mad. 687) teslim gerçekleşmedikçe mülkiyet alıcıya geçmiş olmaz.



Haczedilerek borçluya «yediemin olarak» bırakılan taşınır malı, borçludan üçüncü kişinin satın ve teslim alması halinde, eğer üçüncü kişi iyiniyetli ise -yani; satın aldığı malın hacizli olduğunu bilmiyor ve bilmesi gerekmiyorsa (MK. mad. 3)- satın ve teslim aldığı şeyin mülkiyetini kazanır. Uygulamada, zaman zaman; İİK. mad. 86/I gereğince, «borçlunun, alacaklının muvafakatı ve icra müdürünün müsaadesi olmaksızın, hacizli malda tasarrufta bulunamayacağı» ileri sürülerek, hacizli malı borçludan astın ve teslim almış olanlar hakkında «satışın alacaklı bakımından hükümsüz olduğu» iddiasıyla -İİK. mad. 99 gereğince- istihkak davası açıldığı (veya üçüncü kişilerin doğrudan doğruya alacaklı aleyhine açtıkları istihkak davasında, alacaklıların 'satışla mülkiyetin geçmediğini' iddia ettikleri) görülmektedir. Halbuki; İİK. mad. 86/II'de «haczedilmiş taşınır mal üzerinde üçüncü kişilerin iyiniyetle zilyetlik hükümlerine dayanarak iktisap edecekleri hakların saklı olduğu» belirtildiği gibi ayrıca MK. mad. 687 ve 901'de açıkça «...devreden kimse devrettiği taşınırın sahibi olmazsa bile, devralanın iyiniyetle, malik olmak üzere taşınırı teslim almakla, mülkiyeti kazanacağı» ifade edilmiştir. Yüksek mahkeme de, bu konudaki içtihatlarında;



Ö «Taşınırlarda mülkiyetin geçmesi için teslimin gerekli olduğunu, bir kimsenin bir taşınırı iyiniyetle ve malik olmak üzere teslim alınca, geçirimi (teslimi) yapan kişinin, o taşınırın maliki olmasa bile, teslim alanın mülkiyeti kazanmış -MK. 763, 988 ve İİK. 86/II uyarınca- olacağını»(130)



Ö «MK. 763. maddesi uyarınca satılan taşınır malın mülkiyetinin alıcıya geçmesi için taşınırın alıcıya tesliminin (zilyetliğin devrinin) zorunlu olduğu, satış sözleşmesinin noterde düzenlenmesinin sonucu değiştirmeyeceğini»(131)

belirtmiştir...



Fakat, yüksek mahkeme;



Ö «Üçüncü kişi tarafından satın alınan jeneratörün -ana şebekeden hemen ayrılamaması nedeniyle- bir süre borçluya ait depoda geçici olarak bırakılmış olmasının, jeneratörün mülkiyetinin alıcıya geçmesine engel teşkil etmeyeceğini»(132)



Ö «Yapılan açık arttırmada satın aldığı -ancak fiilen teslim almadığı- marangozlukla ilgili eşyaların, borçlunun başka alacaklıları tarafından haczedilmesi üzerine, alıcının açtığı istihkak davasının kabulü gerekeceğini»(133)

-isabetli olarak- belirtilmiştir.



U y g u l a m a d a , kötü niyetli borçlular, alacaklılarından mal kaçırmak amacı ile -evlerindeki eşyaları- eşlerine, birlikte oturdukları -kayın peder, kayın valide, anne, baba gibi- yakınlarına noterde «satış sözleşmesi» düzenleyerek, satmış gibi göstermekte ve evlerine haciz için gelindiğinde bu sözleşmelere dayanarak «alıcı» durumundaki üçüncü kişiler, istihkak iddiasında bulunmaktadırlar. MK. mad. 687 gereğince, taşınır mallarda, mülkiyetin geçmesi için «teslim» gerekli olduğundan, az önce belirtildiği şekilde yapılan -muvazaalı- satışlarda, satıcı - borçlunun sattığı -daha doğrusu satmış gibi göstermek istediği- şey üzerindeki zilyetliği sona ermeyip devam ettiğinden, satış geçerli olmaz ve böyle bir satış sözleşmesine dayanarak istihkak davası açmış olan üçüncü kişinin isteminin reddedilmesi gerekir. Yüksek mahkeme, «taşınır mallarda mülkiyetin ancak teslimle geçeceğini» çeşitli içtihatlarında açık seçik belirtmiştir.



l) Tekel idaresindeki kayıtlar (koçanlar) tütün yetiştiricisinin gerçek kimliğini belirtmez.



Yüksek mahkeme;



Ö «Haciz sırasında borçluların 'mevcut tütünlerin kendilerine ait olmadığını' beyan etmeleri halinde, mevcut tütünlerin kime ait olduğunun Tekel İdaresinden araştırılması gerekeceğini»(134)



Ö «Aynı evde oturan gelinin 'borlu kayınpederinden yer kiralayarak -Tekel'de kayınpederi adına kayıtlı olan- tütünleri, kendisinin yetiştirmiş olduğu iddiası'nın yurt gerçeklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini»(135)



Ö «Davalının elinde -balya halinde- haczedilen tütün koçanlarının Tekel İdaresinde başka bir kişi adına kayıtlı olmasının, tütünlerin üçüncü kişiye ait olduğunu göstermeyeceğini»(136)



Ö «Tekel idaresindeki tütün kayıtlarının -tek başına- mülkiyeti göstermeyeceğini»(137)

belirtmiştir...



m) "Başka alacaklılar(138) tarafından yapılan haciz nedeniyle açılan istihkak davası sonunda alınan ilâm" -daha sonra, aynı eşyaların başka alacaklılar tarafından haczedilmesi üzerine açılan yeni istihkak davasında- 'taraflar aynı olmadığından' «kesin hüküm» (HUMK. mad. 237) sayılmaz.



Yüksek mahkeme, önceleri(139) başka alacaklılara karşı üçüncü kişinin açtığı istihkak davası sonucunda aldığı ilâmın «gayet zayıf bir karineden ileri bir değer taşımayacağını» -kanımızca da isabetli olarak- ifade etmişken daha sonra -Yargıtay 15. Hukuk Dairesi(140) ve bugün istihkak davası ile kararları temyizen incelemekte olan Yargıtay 21. Hukuk Dairesi-(141) böyle bir ilâmın «kesin hüküm teşkil etmezse de, güçlü bir delil sayılacağını» belirtmeye başlamıştır.



U y g u l a m a d a,  kötü niyetli tertiplere yol açabilecek olan yüksek mahkemenin yeni içtihatlarındaki görüşünü isabetli bulmuyoruz.(142) (143)



n) İİK. mad. 44'deki koşullara uyulmadan yapılan işyeri devirleri, alacaklılara karşı geçerli olmaz.



Uygulamada, alacaklılarından mal kaçırmak isteyen kötü niyetli borçlular hemen vergi dairesine dilekçe vererek «işyerini (içindekilerle birlikte) üçüncü kişi Ü'ye devrettiklerini» bildirmekte, işyerini devralan -çok kez borçlunun arkadaşı, yakını olan- üçüncü kişi de, vergi dairesine dilekçe vererek, «işyerini devraldığını» bildirmektedir. Bu devirden sonra, devredenin borcundan dolayı hacze gelen alacaklılar bu sürpriz devirle karşılaşmaktadırlar. Borçlunun, işyerini devretmek istemesi halinde yapması gereken işlemler İİK. mad. 44'de ayrıntılı biçimde düzenlenmiş olduğundan, bu maddedeki koşullara uymadan yapılan devirler borçlunun alacaklılarına karşı hüküm ifade etmez. Bu devre rağmen, devredenin (borçlunun) borcundan dolayı (eski) işyerinde haciz yapılması ve işyerini -İİK. mad. 44'deki koşullara uymadan- devralan üçüncü kişinin açtığı istihkak davasının reddedilmesi gerekir.



«Ticareti terk edenler» kenar başlığını taşıyan ve 'ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin' için düzenlendiği gerekçesinde(144) ifade edilen İİK. mad. 44'de;(145) ticareti terk eden bir tacirin hem «onbeş gün içinde durumu kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmesi» ve hem de «ticaret sicil memurluğuna bütün aktif ve pasifi ile alacaklıların isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunması» istenilmiştir.



Ticareti terk eden tacir, gerekli giderlerini vererek durumu hem «ticaret sicili gazetesi»nde hem de «alacaklılarının bulunduğu yerlerde, mutad ve münasip vasıtalarla» ilân ettirmek zorundadır.



Ticareti terk eden tacir, bu yükümlülüğünü -yukarıda açıklanan biçimde- yerine getirmezse, bunun müeyyidesi (yaptırımı) nedir? Bu zorunluluğa uymamanın biri cezai diğeri hukukî olmak üzere iki müeyyidesi vardır: a) Ticareti terk eden borçlu - tacirin bu eyleminden zarar gören alacaklıların şikâyeti üzerine, icra ceza mahkemesi, borçlu - tacirin -İİK. mad. 337/a hükmüne göre- «üç aydan bir seneye kadar hafif para cezası» ile cezalandırılmasına karar verir.(146) b) «Ticaretin terk edildiği» (işyerinin devredildiği) hususu, ticareti terk etmiş olan borçlu - tacirin alacaklılarına karşı hüküm ifade etmez (geçerli olmaz). Başka bir deyişle, ticareti terk etmiş (işyerini devretmiş) olan borçlu - tacirin alacaklıları, «işyeri devrinin geçersiz olduğunu, halâ işyerinin borçluya ait sayılması gerektiğini» ileri sürerek, borçlu tacirin borcundan dolayı orada haciz yaptırabilirler. Ancak burada alacaklıların karşısına, onların yaptırdığı (yaptıracağı) haciz işlemini etkisiz hale getirecek «üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyiniyetli elde ettiği haklar saklıdır» şeklindeki İİK. mad. 44/III, c. 1 hükmü çıkar. Gerçekten; ticareti terk eden tacirin İİK. mad. 44/I'deki formaliteyi yerine getirmemesi halinde, bu ticareti terk durumu, alacaklılarına karşı geçersiz sayılırsa da, ticareti terk eden borçlu - tacirden, işyerini devir almış olan iyiniyetli üçüncü kişilerin bu iktisapları -medeni hukukun temel ilkeleri (MK. mad. 763, 988, 1023) uyarınca- korunur. Üçüncü kişilerin «iyiniyetli oldukları» da asıl olduğundan (MK. mad. 3), alacaklıların bu kişilerin kötüniyetli olduklarını -yani; ticareti terk eden borçlu tacirden, onun alacaklılarından mallarını kaçırma amacını (kasdını) bilerek işyerini ondan devralmış olduklarını- isbat etmeleri gerekir. Bunun yapıcı, burada sadece, ticareti terk eden borçlu tacirin, işyerini «karı ve kocasına, usul ve füruuna, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) hısmına, evlât edinenine, yahut evlâtlığına» devretmesi halinde, «bu kişilerin iyiniyet iddiasında bulunamayacaklarını» belirterek, alacaklılara çok sınırlı bir kolaylık sağlamıştır. Buna bir de «vakıa ve karinelerden olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumda olanlar»ı(147) -örneğin; ticareti terk eden tacirin, işyerini iş ortağına, yanındaki çalışan kalfasına, işçisine devretmesi halinde, bu kişiler de «iyiniyetli olduklarını» ileri süremezler- eklemek gerekir.



Doktrinde(148) «ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak, dağıtmak» şeklinde tanımlanan ticareti terk etmek, kısmen olmuşsa, yani bir tek ticari işletmeye sahip olan bir tacir, ticari işletmesinin belirli bir kısmını başkasına devretmiş ya da birden fazla ticari işletmesi olan bir tacir, üzerinde en az bir ticari işletme bırakarak, diğer ticari işletmelerini başkasına devretmiş, kapatmış ya da dağıtmışsa, acaba İİK. mad. 44 hükmü yine bu tacir hakkında uygulanabilecek midir? 44. maddenin «alacaklıların hak ve çıkarlarını korumak» amacı ile düzenlenmiş olan birinci fıkrasının -'ticaretin bırakıldığının onbeş gün içinde bildirilmesi ve mal bildiriminde bulunulması'na ilişkin hükmün- ticareti kısmen bırakmış olan tacirler hakkında da uygulanması yerinde olur. Çünkü, alacaklılara zarar vermek amacıyla, kötüniyetle ticareti bırakmak isteyen bir tacir, küçük bir işletmeyi (ya da ticari işletmedeki küçük bir payı) üzerinde bırakıp, asıl önemli olan ticari işletmelerini (ya da ticari işletmenin çok büyük bir kısmını) başkalarına devrederek ya da kapatarak İİK. mad. 44 (ve 337/a) hükümlerinden kurtulabilir. Bu durum ise, bu hükümlerin konuluş amacına aykırı bir sonuç doğurur.(149)



U y g u l a m a d a; borçlunun işyerine haciz için giden alacaklılar, işyerinin borçlu tarafından bir süre önce üçüncü bir kişiye devir edildiğini, vergi levhasının bu üçüncü kişi adına düzenlendiğini görüp, orada haciz yapılmasını istemeleri halinde, icra müdürlüğünce haciz yapılmakta ancak «haciz edilen şeylerin üçüncü kişi elinde bulunduğu» belirtilerek, İİK. mad. 99 uyarınca alacaklıya, üçüncü kişiye karşı istihkak davası açması için 7 gün süre verilmektedir.(150)



İstihkak davaları üzerine icra mahkemelerince verilen kararları incelediği dönemde Yargıtay İcra ve İflâs Dairesi(151) ve Yargıtay 13. Hukuk Dairesi(152), 15. Hukuk Dairesi(153) önceki kararlarında açılan istihkak davalarında, yukarıda açıklanan İİK. mad. 44 ile İİK. mad. 280/IV hükmünü birlikte uygulayarak «...bir ticarethanenin ne suretle devredileceği İİY. mad. 44 ve 280/IV'de gösterilmiştir. Borçlu, işyerini bu maddelere uygun olarak devretmediğine göre... ve öte yandan, anılan yasanın 280. maddesi hükmüne göre de 'borçlunun alacaklılarına zarar vermek kasdıyla hareket ettiği ve alıcının da bu kasdı bildiği' kabul olunur...» diyerek, açılan istihkak davalarını genellikle alacaklılar lehine sonuçlandırmıştır. Fakat daha sonra, 15. Hukuk Dairesi(154) -bir karar düzeltme istemi üzerine- «İİK. mad. 280/IV hükmünün istihkak davalarında uygulanamayacağını, bu karinenin iptal davalarına özgü olduğunu» belirtmiştir. İşte bu farklı yorum şekli nedeniyle İİK. mad. 44 ile 280/IV hükümlerinin içeriklerini, uygulama koşullarını açık - seçik ortaya koymak zorunluluğu belirmiştir.



Hacze gittiği işyerinin, bir süre önce borçlu tarafından -İİK. mad. 44/I'deki formalite yerine getirilmeden- başkasına devredilmiş olduğunu haciz sırasında öğrenen alacaklının hangi yolu izlemesi kendisi için daha pratik ve yararlı olur? Bu durumda, alacaklının şu yolu izlemesi kanımızca yararına olur: Eğer borçludan işyerini devralan üçüncü kişi, İİK. mad. 44/IV, c. 2'de öngörülen «borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) hısımı, evlât edineni veya evlâtlığı» ise yahut -14.2.1951 T. 17/1 s. İçt. Bir. K. uyarınca- «vakıa ve karinelerden olayda iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumda olan -örneğin; borçlunun iş ortağı, kalfası, işçisi vb. gibi- bir kişi» ise, işyerinde haciz yaptırıp, icra müdürünün İİK. mad. 99 uyarınca kendisine vereceği 7 günlük süre içinde, işyerini devralan üçüncü kişiye karşı istihkak davası açıp, «işyeri devrinin İİK. mad. 44'deki koşullara uyulmadan yapıldığını, geçersiz olduğunu» belirtmelidir.(155) Buna karşın, eğer borçludan işyerini devralan üçüncü kişi yukarıda belirtilen kişilerden birisi değilse, o zaman işyerinde haciz yaptırmadan -dolayısı ile kendisine üçüncü kişiye karşı «istihkak davası» açma külfetinin yüklenmesine neden olmadan- doğrudan doğruya hem «borçlu» ve hem de «işyerini devralan üçüncü kişi» aleyhine İİK. mad. 280'e göre «iptal davası» açıp, bu davada «işyeri devrinin, kendisinden mal kaçırmak amacı ile yapıldığını, hileli ve muvazaalı olduğunu» belirtip, «yapılan devrin kendisi bakımından iptalini» istemelidir. Böylece, açtığı bu iptal davasında, İİK. mad. 280/IV'de yer alan -alacaklı lehine konulmuş olan- karineden yararlanır ve ispat yükü davalılara -özellikle; borçluya- düşer. davalılar, «işyeri devrini en az üç ay önce alacaklıya yazılı olarak bildirdiklerini» yahut «devir durumunu işyerinin bulunduğu yerde görülebilir levhalar asmak suretiyle ve Ticaret Sicili Gazetesiyle yahut bütün alacaklıların öğrenmesini sağlayacak münasip vasıtalarla ilan ettirdiklerini»
''Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır''

Benzer Konular (10)