KARAKAŞ VE DİĞERLERİ V. TÜRKİYE, KİŞİ GÜVENLİĞİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ

Başlatan Admin, 28 Eylül 2015, 21:02:33

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Admin
AİHM
KARAKAŞ VE DİĞERLERİ V. TÜRKİYE

İlgili Kavramlar

KİŞİ GÜVENLİĞİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKI

İçtihat Metni

KARAKAŞ VE DİĞERLERİ v. TÜRKİYE*

(Kişi Güvenliği ve Özgürlüğü Hakkı İhlalli İddiası)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4. Daire Kararı


Başkan: Nicolas Bratza, Üyeler: R. Maruste, R. Türmen, J. Casadewall, L. Garlicki, E. Fura-Sandström, L. Mijovic

Başvuru No: 35077/97
Karar Tarihi: 27 Temmuz 2004

Başvuru sahipleri Mehmet Salih Karakaş, Bilal Bozkurt, İzzettin Ceylan ve Metin Yavuz, 4 Temmuz 1996 tarihinde gözaltına alınmışlar, 10 Temmuz 1996 tarihinde DGM hâkimi önüne çıkarılmışlar ve tutuklanmalarına karar verilmiştir. Bunun sonucu olarak, sözkonusu kişiler, "hemen" hâkim karşısına çıkarılmadıkları için, AİHS'nin 5§3 maddesinin ihlali gerekçesiyle mahkemeye başvurmuşlardır.


Mahkeme, oybirliğiyle;

1. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna;
2. Sözleşmenin 5 § 3 maddesinin ihlal edildiğine;
3.
a. Sözleşmenin 44§2 maddesine uygun olarak, kararın kesinleşeceği tarihten itibaren 3 ay içinde, bu miktarlar üzerinden gereken tüm vergileri ödemek şartıyla, davalı Devlet'in davacıya karar tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası olarak:

i. Manevi tazminat olarak her başvuru sahibine 1500 Euro (binbeşyüz Euro), yani toplam olarak 6000 Euro (Altıbin Euro) ödemesine,
ii. Masraflar için başvuru sahiplerinin tümüne 2000 Euro (ikibin Euro)'nun yargılama yardımı adı altında zaten aldıkları 630 Euro (altıyüzotuz Euro) düşüldükten sonra ödenmesine;

b. 3 aylık sürenin bitiminden itibaren bu ödemenin yapıldığı ana kadar geçen süre için, bu miktarlara, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan oranda faizin, %3 oranında artırılarak uygulanmasına;
4. Hakkaniyete uygun daha fazla tazminat isteminin reddine karar vermiştir.


KARARDA ATIF YAPILAN DİĞER DAVALAR

1. Sakık ve Diğerleri v. Türkiye (26 Kasım 1997, Recueil 1997-VII, ss. 2623-2624, § 44).
2. Sadak ve diğerleri v. Türkiye (29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, § 38, AİHM 2001-VIII).
3. Brogan ve diğerleri v. Birleşik Krallık, (29 Kasım 1988, Seri A, no: 145-B).
4. Murray v. Birleşik Krallık, (28 Ekim 1994 Seri A, no: 300-A).
5. Aksoy v. Türkiye, (18 Aralık 1996, Recueil 1996-VI).
6. Dikme v. Türkiye, (no: 20869/92, AİHM 2000-VIII).
7. Filiz ve Kalkan v. Türkiye, (no: 34481/97, 20 Haziran 2002).
8. Nicolova v. Bulgaristan, (no: 31195/96, AİHM 1999-II).
9. Yağcı ve Sargın v. Türkiye, (8 Haziran 1995, Seri A, no: 319-A).
10. Navarra v. Fransa, (23 Kasım 1993, Seri A, no: 273-B).

PROSEDÜR

1. Bu davanın kaynağında Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı bu devletin vatandaşları olan Mehmet Salih Karakaş, Bilal Bozkurt, İzzettin Ceylan ve Metin Yavuz tarafından yapılmış olan bir başvuru bulunmaktadır (no: 35077/97).
3. Başvuru sahipleri yakalanmalarının ardından "hemen" hâkim karşısına çıkarılmadıkları gerekçesiyle Sözleşme'nin 5 § 3 maddesinin ihlalinden mağdur olduklarını iddia etmektedirler.

OLAYLAR

I. DAVAYA YOL AÇAN OLAYLAR
10. Başvuru sahipleri Mehmet Salih Karakaş, Bilal Bozkurt, İzzettin Ceylan ve Metin Yavuz Türk vatandaşlarıdır ve sırasıyla 1964, 1977, 1973, 1974 tarihlerinde doğmuşlardır. Başvuruyu yaptıkları sırada Nazilli (Aydın) cezaevinde bulunmaktadırlar.
11. İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısının yürüttüğü bir soruşturma çerçevesinde başvuru sahipleri, 4 Temmuz 1996 tarihinde yakalanmış ve İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde gözaltına alınmışlardır.
12. 10 Temmuz 1996 tarihinde başvuru sahipleri, DGM nöbetçi hâkimi tarafından sorgulanmışlar ve geçici olarak tutuklanmalarına karar verilmiştir.
13. 12 Temmuz 1996 tarihinde Savcı, başvuru sahiplerini PKK üyeliği ile itham etmiştir.
14. 25 Mart 1997 tarihli bir kararla, aralarından birinin askerî yargıya bağlı olduğu meslekten hâkimlerden oluşan DGM, başvuru sahiplerini kendilerine yöneltilen suçlar dolayısıyla mahkûm etmiştir. DGM, B. Bozkurt'u TCK 168§2 uyarınca 21 yıl hapis, I. Ceylan'ı, aynı maddeye dayanarak 12 yıl 6 ay hapis, M. Yavuz ve M. S. Karakaş'ı TCK'nın 169. maddesine dayanarak 3'er yıl 9'ar ay hapis cezasına çarptırmıştır.
15. 21 Ocak 1998 tarihinde Yargıtay 25 Mart 1997 tarihli bu kararı onamıştır. Karar bu haliyle 28 Ocak 1998'de açıklanmıştır.

II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI

16. Anayasa'nın 19. maddesi şöyle demektedir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması (...) halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."

17. Olayların gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 18 Kasım 1992 tarihli ve 3842 sayılı kanunun 30. maddesi uyarınca DGM'lerin görev alanına giren konularda gözaltına alınan kişinin en geç 48 saat içinde, toplu suçlarda 15 gün içinde hâkim önüne çıkarılmasını öngörüyordu. Olağanüstü halin ilan edildiği yerlerde ise bu süreler sırasıyla 4 ve 30 güne çıkartılabilmekteydi. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 128. maddesinin 4. paragrafına göre tutuklanan kişi ya da avukatı veya yasal temsilcisi sulh hâkimine başvurup gözaltı süresinin uzatılmasına itiraz edebilirdi. Ancak olayın meydana geldiği anda, 1 Aralık 1992 tarihinde yürürlüğe giren 3842 sayılı kanunun 31. maddesi uyarınca, bu hüküm DGM'lerin alanına giren suçlar için uygulanmıyordu.
18. Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında 466 sayılı kanunun 1. maddesi aşağıdaki hükümleri içermektedir:

"1.Anayasa ve diğer kanunlarda gösterilen hal ve şartlar dışında yakalanan veya tutuklanan veyahut tutukluluklarının devamına karar verilen;
2. Yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar kendilerine yazılı olarak hemen bildirilmiyen;
3. Yakalanıp veya tutuklanıp da kanuni süresi içinde hakim önüne çıkarılmayan;
4. Hakim önüne çıkarılmaları için kanunda belirtilen süre geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetlerinden yoksun kılınan;
5. Yakalanıp veya tutuklanıp da bu durumları yakınlarına hemen bildirilmeyen;
6. Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraatlarına veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen;
7. Mahküm olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan veya tutuklandıktan sonra sadece para cezasına mahküm edilen kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir."

HUKUKİ BOYUT

I. SÖZLEŞMENİN 5§3 MADDESİNİN İHLALİ İDDİALARI

19. Başvuru sahipleri gözaltı süresinin aşırı uzun olduğunu iddia etmektedirler ve bu çerçevede Sözleşme'nin 5§3 maddesinin ihlal edildiği görüşündedirler:

"İşbu maddenin 1/c fıkrasında derpiş edilen şartlara göre yakalanan ya da tevkif edilen herkesin, hemen bir hâkim ya da adli görev yapmaya kanunen mezun kılınmış diğer bir memur huzuruna çıkarılması lazım ve makul bir süre içinde muhakeme edilmeye yahut adli takibat sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir"

A. Kabul Edilebilirliğe Dair
20. Hükümet, Sözleşme'nin 35§1 maddesine dayanarak, Mahkemeyi iç başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuruyu reddetmeye davet etmektedir. Bu bakımdan, başvuru sahiplerinin yasal sürecin hiçbir aşamasında, gözaltına alınma süresini ya da kanuniliğini hiçbir yetkili ulusal kurum önünde gündeme getirmediklerini savunmuştur. Hükümet, bu açıdan başvuru sahipleri için Anayasa'nın 19. maddesi, CMUK madde 128§4 ve Haksız Yere Gözaltına Alınmış ve Tutuklanmış Kişilere Tazminat Ödenmesine Dair 466 sayılı kanundan doğan başvuru haklarının mevcut olduğu görüşünü ileri sürmüştür.
21. Başvuru sahipleri, Hükümetin tezine karşı çıkmakta ve bu türden bir hukuki girişimin herhangi bir sonuç doğurmayacağını, çünkü ihtilaf konusu tedbirlerin o zamanlar yürürlükte olan iç hukuk mevzuatına uygun olarak alındıklarını ifade etmişlerdir.
22. Mahkeme, Hükümet tarafından öne sürülen ve CMUK 128§4 tarafından öngörülen, gözaltının ya da bunun savcı tarafından uzatılmasına dair emirlerin, kanuna uygun olup olmadıklarını araştırmak için hâkime başvuru hakkının, olayların gerçekleştiği dönemde DGM'leri kapsayan davalar sözkonusu olduğunda henüz yürürlükte olmadığını ortaya koymuştur.
23. 466 sayılı kanundan kaynaklanan tazminat edinme konusuna gelince, Mahkeme, başvuru sahiplerinin Sözleşme'nin 5§3 maddesine dayanan şikâyetlerinin, bir tazminat edinme için başvuru olanağına sahip olmadıkları anlamına gelmediği görüşündedir. Başvuru sahipleri, 5§3 maddesi tarafından talep edilen türden belirgin bir yargısal denetim prosedürü olmamasını öne sürmektedirler. Böylelikle Mahkeme, hızlı ve kendiliğinden harekete geçen bir yargısal denetime sahip olmayan başvuru sahiplerinden zarar tazminatı başvurusu yapmalarını talep etmenin 5. maddenin, 5§5'den farklı olarak, özellikle 3 ve 4. paragraflarından kaynaklanan garantinin doğasını değiştireceğini düşünmektedir (bkz. mutatis mutandis, Yağcı ve Sargın v. Türkiye, 8 Haziran 1995, Seri A, no: 319-A, s. 17, § 44).
24. Son olarak, Anayasa'nın 19. maddesinden kaynaklanan istisna ile ilgili olarak, Mahkeme, bir başvuru yolunun açık olduğunu kabul etmek için bu yolun hem pratik hem de teorik olarak yeterli bir yol olduğuna dair bir kanaatin bulunması gerektiği yolundaki içtihadını hatırlatmıştır. Üstelik bu niteliklerin bulunduğunu da davalı Devlet kanıtlamak zorundadır. (Navarra v. Fransa, 23 Kasım 1993, Seri A, no: 273-B, s. 27, § 24). Hâlbuki bu olayda, Hükümet Mahkemeye, Anayasa'nın 19. maddesine dayanarak itiraz edilmiş bir gözaltını kaldırma yolunda hiçbir karar örneği ortaya koyamamıştır. Dolayısıyla Mahkeme, bu başvuru yolunun yeterli bir kesinlik içinde ortaya konduğu görüşünde değildir. Buna bağlı olarak Mahkeme, Hükümetin talebini reddetmiştir.
25. Mahkeme, kendi içtihadından kaynaklanan kriterlerin ışığında (bkz. Özellikle Sakık ve Diğerleri v. Türkiye (26 Kasım 1997, Recueil 1997-VII, ss. 2623-2624, § 44) ve kendi bilgisi dahilinde olan diğer etkenleri de göz önünde bulundurarak, başvurunun içeriğini incelemeye karar vermiştir. Ayrıca Mahkeme, talebin hiçbir kabul edilmezlik engeliyle de malul olmadığı görüşündedir.

B. İçeriğe Dair
26. Hükümet, bu olayla ilgili olarak verilmiş olan gözaltı kararının, kanunlara uygun olduğunu ve o tarihte yürürlükte olan sürelere uygun olduğunu belirtmiştir. Bu bakımdan, çok sayıda kişiyi ilgilendiren terör bağlantılı soruşturmaların ki; başvuru sahipleri de PKK'ya üye olmakla suçlandıkları için bu kapsamda değerlendirilmelidirler, ayrıcalıklı durumu ve zorlukları üzerinde durmaktadır.
27. Hükümet, ayrıca 13 Mart 1997 tarihinde yürürlükte olan mevzuatın önemli değişikliklere tâbi kılındığını ve gözaltı süresinin Mahkeme içtihadına uygun hale getirildiğine dikkat çekmektedir. Bundan dolayı, başvuru sahiplerinin Sözleşme'nin 5§3 maddesinden kaynaklanan şikâyetlerinin herhangi bir hukuki anlam taşımadığı iddiasındadır.
28. Başvuru sahipleri bu teze karşı çıkmaktadırlar.
29. Mahkeme, Hükümetin getirdiği bilgileri dikkate almakta ve Türk mevzuatının Sözleşme'nin gereklerine uygun bir biçimde değiştirildiğini not etmektedir. Yine de Mahkeme, kendi görevinin, dosyaları olayların meydana geldiklere ana göre değerlendirmek olduğunu; bir dosyanın, olayların geçtiği tarihten sonra meydana gelmiş değişiklikleri göz önünde bulundurarak artık hukuki bir sonuç doğurmayacağı türünden bir karar vermesinin olanaksız olduğunu ifade etmiştir (bkz. Sadak ve diğerleri v. Türkiye, 17 Temmuz 2001, Recueil 2001-VIII, § 38)
30. Mahkeme, Sözleşme sistemi içinde 5. maddenin temel bir insan hakkına dair olduğunu ve bireyin özgürlüğünü devletin keyfî saldırılarına karşı koruduğunu ifade etmektedir. 5§3 maddenin getirdiği güvencenin esası, yürütmenin bu türden ihlallerini yargısal denetime tâbi tutmakla ilgilidir. Bu madde, mümkün olduğu kadar keyfî muamele riskini azaltmak ve hukukun üstünlüğünü yerleştirmek amacı gütmektedir (Sakık v. Türkiye, s. 2623, § 44).
31. Mahkeme, geçmişte pek çok kereler terör olaylarına dair soruşturmaların yerel otoriteler için kuşkusuz pek çok sorun yarattığını kabul etmektedir (bkz. Brogan ve diğerleri v. Birleşik Krallık, 29 Kasım 1988, Seri A, no: 145-B, s. 33, § 61, Murray v. Birleşik Krallık, 28 Ekim 1994 Seri A, no: 300-A, s. 27, § 58, Aksoy v. Türkiye, 18 Aralık 1996, Recueil 1996-VI, § 78, Sakık ve Diğerleri v. Türkiye, 26 Kasım 1997, Recueil 1997-VII, ss. 2623-2624, § 44, Dikme v. Türkiye, no: 20869/92, AİHM 2000-VIII, Filiz ve Kalkan v. Türkiye, no: 34481/97, § 24, 20 Haziran 2002). Bu, yine de otoritelerin 5. maddeye aykırı olarak, terör suçu karşısında olduklarını beyan ederek, şüphelileri iç yargı makamlarının ve daha sonra da Sözleşme'nin denetim organlarının hiçbir denetimi olmadan yakalamak ve gözaltına almak için ellerinin serbest olduğu anlamına gelmez (bkz. mutatis mutandis, Murray, s. 27, § 58).
32. Brogan ve Diğerleri v. Birleşik Krallık (s. 33, § 62)'de belirtildiği gibi Mahkeme, yargı denetimi olmaksızın 4 gün ve 6 saatlik bir gözaltı süresinin, kamunun tamamının terörizme karşı korunması amacını güttüğü anlarda dahi, 5§3 maddenin belirttiği zaman sınırının ötesine geçtiğini tespit etmiştir.
33. Mevcut olayda başvuru sahiplerinin gözaltı hali, 4 Temmuz 1996 tarihinde başlamış ve 10 Temmuz 1996 tarihinde DGM hâkiminin karşısına çıktıklarında sona ermiştir. Yani, başvuru sahiplerinin gözaltı halleri 6 gün sürmüştür.
34. İlgililerin suçlandığı faaliyetler herhangi bir terörist tehdit ile bağlantılı olsalar dahi Mahkeme, onları hâkim denetimi olmaksızın 6 gün gözaltında tutulmalarını kabul edemez.
35. Sonuç olarak, Sözleşme'nin 5§3 maddesinin ihlali gerçekleşmiştir.

II. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
36. Sözleşmenin 41. maddesi aşağıdaki hükmü ihtiva etmektedir:

" Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette zarar gören tarafın tazminine hükmeder."
A. Zarar
37. Başvuru sahipleri 400 Euro maddi zarar tazminatı ve 4.000 Euro manevi zarar tazminatı olmak üzere toplam 17.600 Euro talep etmektedirler.
38. Hükümet, mevcut olayın gerçekleşme koşulları ile atıfta bulunulan maddi zarar arasında herhangi bir nedensellik bağı bulunmadığı görüşündedir. Manevi tazminata gelince, Mahkemenin bir ihlal kararı vermesi durumunda bu kararın kendisinin hakkaniyetli bir memnuniyet yaratacağı görüşündedir.
39. Mahkeme, dosyanın unsurları göz önünde bulundurarak herhangi bir maddi zarar gözlemlememiştir. Bu bakımdan bu talebi karşılaması mümkün değildir (bkz. Demir, s. 2660, § 63). Buna karşılık, başvuru sahiplerine, olay nedeniyle kuşkusuz sıkıntı çektiklerini dikkate alarak, manevi tazminat ödenmesi gerektiğini düşünmektedir. Hakkaniyet ilkesine dayanarak ve şartlar göz önüne alındığında, Sözleşmenin 41. maddesine uygun olarak Mahkeme başvuru sahiplerine 1.500'er olmak üzere toplam 6.000 Euro ödenmesine karar vermiştir.

B. Harcama ve masraflar
40. Masraf ve harcamaları ortaya koyarak, başvuru sahipleri, maruz kalınmış masrafları karşılamak için 3.500 Euro ve Avukatlık ücreti olarak da 2.520 Euro olmak üzere toplam 6.020 Euro talep etmektedirler.
41. Hükümet, bu iddialara karşı çıkmakta ve talep edilen tutarın hiçbir belge tarafından doğrulanmadığını savunmaktadır.
42. Mahkeme, Sözleşme'nin 41. maddesi uyarınca sadece gerçekten ve gerekli olarak harcanmış ve mantıklı bir tutardan oluşan masrafların karşılanması gerektiğini belirtmiştir (Nicolova v. Bulgaristan, no: 31195/96, § 79,AİHM 1999-II). Bu bakımdan Mahkeme, başvuru sahiplerinin maruz kaldıkları masraflara dair hiçbir doğrulayıcı kanıta ve belgeye sahip olmadıklarını tespit etmiştir. Yine de, bu dosyanın hazırlanması sırasında başvuru sahiplerinin bir takım masraflar yapmak zorunda kaldıkları da ortadadır. Buna göre, hakkaniyete dayanarak, Mahkeme, başvuru sahiplerinin tamamına 2.000 Euro ödenmesini ve Avrupa Konseyi'nin hukuki yardım adı altında yaptığı 630 Euro'luk ödemenin de bu miktardan düşürülmesini kararlaştırmıştır.

C. Gecikme Faizleri
43. Mahkeme, gecikme faizleri oranının, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan orandaki faizin %3 oranında artırılarak uygulanmasının uygun olacağına hükmetmiştir.

TÜM BU GEREKÇELERLE, MAHKEME, OY BİRLİĞİYLE;

1. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna;
2. Sözleşmenin 5 § 3 maddesinin ihlal edildiğine;
3.
a. Sözleşmenin 44§2 maddesine uygun olarak, kararın kesinleşeceği tarihten itibaren 3 ay içinde, bu miktarlar üzerinden gereken tüm vergileri ödemek şartıyla, davalı Devlet'in davacıya karar tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası olarak:

iii. Manevi tazminat olarak her başvuru sahibine 1500 Euro (binbeşyüz Euro), yani toplam olarak 6000 Euro (Altıbin Euro) ödemesine,
iv. Masraflar için başvuru sahiplerinin tümüne 2000 Euro (ikibin Euro)'nun yargılama yardımı adı altında zaten aldıkları 630 Euro (altıyüzotuz Euro) düşüldükten sonra ödenmesine;

b. 3 aylık sürenin bitiminden itibaren bu ödemenin yapıldığı ana kadar geçen süre için, bu miktarlara, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan oranda faizin, %3 oranında artırılarak uygulanmasına;
4. Hakkaniyete uygun daha fazla tazminat isteminin reddine karar vermiştir.

Not: Bu kararların bize ulaşmasında katkıları olan HSYK üyesi Sayın Prof. Dr. Bülent ÇİÇEKLİ ile Polis Akademisinde görevli Sayın Ömer YILMAZ'a (Komiser) teşekkür ederiz.
Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik
Ödeme ve masraf girişleri ile kademeli borç hesabı, Faizli/faizsiz taahhüt hazırlama, Vekalet ücreti, Yediemin ücreti, Brütten nete çevirme, Kıdem ve ihbar tazminatı hesabı vb.

Benzer Konular (4)