HAKSIZ ŞİKAYET

Başlatan Deniz034, 09 Nisan 2018, 22:37:27

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Deniz034
ŞİKAYET DİLEKÇESİ HANGİ HALLERDE HAKSIZ ŞİKAYET SAYILIR?

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO: 2013/4-418
KARAR NO: 2014/200
KARAR TARİHİ:05.03.2014


Taraflar arasındaki "tazminat" davasından Dolayı yapılan yargılama sonunda; ...5. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18/10/2010 gün ve 2010/131 E., 2010/495 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15/03/2012 gün ve 2011/1743 E., 2012/4167 K. sayılı ilam ile;

"Dava, haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini, bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı ise, hakkını aramak için dilekçe verdiğini, kendisi yönünden şikayetin haklılığını gerektirecek nedenler olduğunu belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Yerel mahkemece, davalının şikayet hakkını kullanmasına gerekçe olarak gösterdiği nedenlerin yetersiz ve dayanaksız olduğu,şikayet dilekçesinin anayasal şikayet hakkının kullanılması niteliğinde olmadığı gerekçesi ile istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın 36. maddesinde; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın "Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği" başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.

Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda toplanan kanıtlar ve dosya kapsamından, davalının uzun yıllardır ... Belediyesi ile hukuki ihtilaflar yaşadığı, bu ihtilafların halli için sık sık yargıya başvurmak zorunda kaldığı, açtığı davaların çoğunu kazandığı anlaşılmaktadır.En son ise ...Belediyesi tarafından davalıya ait işyerinin yapı ruhsatı ve yapı kullanım izin belgesi iptal edilmiştir. Davalı bu işlemin iptali için ...İdare mahkemesinde dava açmış, mahkemece, alınan bilirkişi raporunda ruhsata aykırı imalat olmadığı tespit edilmesi üzerine işlemin iptaline karar verilmiş, davalı ...Belediyesinin temyizi üzerine usulü nedenlerle Danıştay ilgili dairesince karar bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Davalı tarafından yeniden açılan dava ise süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedilince davalı tarafından ... Belediyesi Başkanlığına davaya konu şikayet dilekçesi verilmiştir. Şikayet dilekçesi incelendiğinde davalının, 1994 yılından beri haksızlığa uğradığını düşündüğü konularla ilgili olarak tek tek açıklamalar yaptığı, mağduriyetine sebebiyet veren işlemleri tesis eden belediye görevlileri hakkında şikayette bulunduğu, dilekçesine yargı kararlarını da eklediği görülmektedir. Bu durumda, şikayetin az da olsa hukuken korunması gereken emarelere dayandığı ve davalının şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı sonucuna varılmaktadır. Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yerel mahkemece yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü.

Dava, haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini, bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı ise, hakkını aramak için dilekçe verdiğini, kendisi yönünden şikayetin haklılığını gerektirecek nedenler olduğunu belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Yerel mahkemece, davalının şikayet hakkını kullanmasına gerekçe olarak gösterdiği nedenlerin yetersiz ve dayanaksız olduğu, şikayet dilekçesinin anayasal şikayet hakkının kullanılması niteliğinde olmadığı gerekçesi ile istemin kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine; Özel Dairece, metni aynen yukarıda başlık bölümünde alınan ilam ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmektedir.

Bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının ...Belediye Başkanlığı'na verdiği, 06.01.2010 tarihli dilekçe ile şikayet hakkını yasal sınırlar içerisinde kullanıp kullanmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı yararına manevi tazminat verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 24. maddesi ile korunan kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)'nun 49. maddesine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. 

Hukuk Genel Kurulu'nun 09.04.1982 gün ve E:1981/4-56, K:1982/348 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kişilik hakları, kişinin kendi hür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlayan, herkese karşı ileri sürülebilen ve kaynağını Anayasa'dan alan; yani Anayasa'nın teminatı altında bulunan mutlak bir haktır. Ne var ki, bunun yanında yine kaynağını Anayasa'dan alan başka hak ve özgürlükler de vardır. Anayasa'nın 36. maddesinde "Hak arama hürriyeti" olarak tanımlanan ve "yargı mercileri önünde hak arama, ihbar ve şikayet ve dava açma" özgürlüklerini de kapsayan haklar buna örnek olarak gösterilebilir. Hiç kuşku etmemek gerekir ki, sözü edilen bütün bu hak ve özgürlükler asla sınırsız değildir. Diğer bir anlatımla, toplumda sulh ve huzurun gerçekleşmesi, adil bir dengenin kurulabilmesi için, bu Anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle başkalarının hak ve çıkarlarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması ve genişletilmesi gerekir. Bu da, bütün haklarda olduğu gibi, kişiliğin korunmasının sınırsız olmadığını gösterir. BK'nun 49. maddesinde açıkça ifade edilmemiş olmakla birlikte, hukuka aykırılık burada da sorumluluğun vazgeçilmez bir ögesidir. 

Hukuka aykırılık bir değer yargısıdır. Eylemin hukuka aykırılığı, davranış kurallarının çiğnenmesi ile ortaya çıkar. Burada değer yargısının belirlenebilmesinin ölçüsü olarak, hukuk kuralı gözönünde tutulur (Selim Kaneti, Haksız Fiilde Hukuka Aykırılık Unsuru, Kazancı, 1. Bası, İstanbul 2007, s. 34, 92-93). 

Kişilik haklarının ihlali kural olarak, hukuka aykırı sayılır. Ne var ki, tecavüz edenin, zarar görenin kişilik haklarına müdahalede bulunmak hususunda bir hakkı mevcut olduğu takdirde, ihlâlin hukuka aykırılığı ortadan kalkacaktır. İşte bu şekilde hak ve çıkarların karşı karşıya gelmesi, yani hukuki çıkarların (yararların) çatışması halinde çatışan çıkarlar arasındaki sınırın TMK'nun 1. maddesindeki ana kural uyarınca, hâkim tarafından büyük bir özenle çizilmesi gerekir (S. Kaneti, age., s. 231, 263). 
Hakim, çatışan çıkarlar arasındaki bu sınırı TMK'nun anılan maddesi uyarınca hukuk yaratarak belirlerken, adalete uygun bir sonuca varması için öğretide ve uygulamada kabul edilmiş ve genelleşmiş olan kıstaslardan da yararlanmalıdır. Kabul olunan bu genel kıstaslara göre; kişilik haklarına vaki saldırının hukuka uygun sayılması için (özellikle hak arama özgürlüğü sözkonusu olan hallerde); herşeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün hak ve çıkarının bulunması gerekir. Bir başka söyleyişle, kişilik haklarının ihlali görünümünü taşıyan açıklamalar, başkalarının ya da kamunun üstün çıkarlarını korumak amacıyla yapılmışsa, doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılamaz. Bu açıdan zabıtaya ya da suçları kovuşturmaya yetkili makamlara yapılan ceza şikayetleri, ihbarlar, kişisel ceza davaları, yetkili merciler nezdinde yapılan icra kovuşturmaları, açılan hukuk davaları kural olarak hukuka aykırı değildir. Zira, hukukça korunan haklı bir çıkarın elde edilmesi için hareket edildiği sırada bir başkasının kişilik hakkı saldırıya uğramış ise, artık kişilik hakkı üzerindeki hukuki himaye, başkalarının hak ve özgürlüğü yararına ortadan kalkmalıdır. Hiç kuşku yok ki, hukuken korunan varlıklar olarak haysiyet, şeref ve hak arama özgürlüğü soyut kavramlar olarak ele alındığında birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Ancak, somut olaydaki nisbi kıymeti nazara alındığında sırf bu tecavüz bakımından kişinin davranış özgürlüğü, saldırıya uğrayan kişilik hakkından üstün olabilir (Haluk Tandoğan, Şahsiyetin Akit Dışı İhlallere Karşı Korunması, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt XX, 1963, Sayı: 4, Sayfa:1-36). 

Ancak, bu sonuca ulaşabilmek, böyle bir değer yargısına varabilmek ve dolayısıyla tecavüzün hukuka uygun olduğunu kabul edebilmek için, hukukça korunan üstün hak ve çıkarın varolması asla yeterli değildir; aynı zamanda bu hak ve çıkarın kötüye kullanılmamış olması da gerekir. 

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir. 

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24.maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır. 

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır. 

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir. 

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir. 

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır. 

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. 

Bu genel açıklamalardan sonra belirtilmelidir ki, 2709 sayılı T. C. Anayasası ve yasalarında kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır. 
Bunun yanında kaynağını yine Anayasa'dan alan şikayet hakkı, diğer bir ifade ile hak arama özgürlüğü; 2709 sayılı T. C. Anayasası'nın hakların korunması ile ilgili hükümler başlığı altındaki 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şeklinde yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki, kişi gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hakkına sahiptir. 

Anayasa'nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de, herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtilmekte olup, 17. maddesinde ise herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. 

Konuya ilişkin olarak; 
4721 sayılı TMK'nun 24. maddesinde; 
"Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. 
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır." 
Mülga 818 sayılı BK'nun 49. maddesinde ise; 
"Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. 
Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır. 

Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir." 

hükümleri yer almaktadır. 

Görüldüğü üzere, 4721 sayılı TMK'nun 24. maddesinde; hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı karşısında, saldırılan kimseye hukuki koruma sağlanacağı, kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırının hukuka aykırı olduğu,  818 sayılı BK'nun 49. maddesinde ise, şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebileceği hükme bağlanmıştır. 

TMK'nun 24. maddesi ile BK'nun 49. maddesinin incelenmesinde diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlı oldukları görülmektedir. 

TMK 24'de düzenlenmiş olan şahsiyet hakları da genel olarak korunmuş haklar arasındadır. TMK 24/II gereğince şahsiyet haklarının çiğnenmesinden ötürü, maddi ya da manevi tazminat "ancak kanunun tayin ettiği halde ikame olunur". BK. m. 49, TMK. m.24/II'nin şahsiyet haklarının çiğnenmesinden ötürü tazminat talebine koyduğu sınırı büsbütün kaldırmış, maddi tazminat talebini BK. m.41'deki genel şartlara bağlamıştır. Manevi tazminat talebi için ise, genel bir hüküm koymuş olmakla birlikte, ayrıca ihlalin ve kusurun özel ağırlığını da aramıştır. Bu duruma göre, şahsiyet haklarının çiğnenmesi BK. m.41 anlamında hukuka aykırılıktır ve bu hükümdeki şartların gerçekleşmesi halinde, maddi tazminat talebine yer verir. Hakim hangi şahsiyet haklarının korumadan yararlanacaklarını, bu varlıklarının sınırının ne olduğunu, kişinin şahsiyet hakları ile diğer insanların faaliyet hürriyetinin çatışması halinde, hangi menfaatin ağır basacağını, genel hukuk ilkelerine, hayat gereklerine, adalet düşüncesine ve çatışan menfaatlerin değerine göre tespit edecektir (S. Kaneti, age., s. 203-204). 

Diğer bir ifade ile, hukuksal alanda, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. 

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. 
Hiç kuşkusuz bütün bu hak ve özgürlükler sınırsız değildir. Anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle; başkalarının haklarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması veya genişletilmesi gerekir. Bu kapsamda konu değerlendirildiğinde çatışma durumunda her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir. 

Kişilik haklarına yapılan saldırının hukuka uygun sayılması için her şeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün hak ve çıkarının bulunması gerekir. Kişilik haklarının ihlali görünümünü taşıyan eylem ve açıklamalar başkalarının veya kamunun üstün çıkarını korumak için yapılmışsa, doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılamaz. Bu nedenle zabıtaya ya da suçları kovuşturmakla yetkili makamlara yapılan ceza şikayetleri, ihbarlar, kişisel ceza davaları, yetkili mercilerde yapılan icra takipleri, açılan hukuk davaları hukuka aykırı değildir. 

Ancak tecavüzün hukuka uygun olduğunu kabul edebilmek için, hukukça korunan üstün hak ve çıkarın olması yeterli değildir; aynı zamanda bu hak ve çıkarın kötüye kullanılmamış olması da gerekir. 

Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan şikayet, yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan şikayet hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir; oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler, bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür. 

Şikayet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikayet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikayet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikayet ve ihbar, açılan ceza davaları, bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyiniyet kurallarına aykırıdır. 

Öte yandan, şikayet hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan şikayet veya ihbar hukuka aykırı davranış niteliğindedir. 

Şikayet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikayetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zararlandırmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikayet konusu hakkında delil ve emare olmadığı halde şikayetin yapılmış olması gerekir. 

Bu nedenle ihbar veya şikayetin temelini oluşturan maddi olguların ciddi ve inandırıcı kanıtlarla desteklenmesi gereklidir. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. 

Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. 

Haksız şikayet ya da haksız ceza davası açıldığı hukuksal sebebine dayanan manevi tazminat davalarında, şikayet ya da dava hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığı, bir başka ifade ile şikayetin veya davanın hukuka aykırı olup olmadığı sorunu ancak, şikayetçinin veya davacının şikayetine dayanak yaptığı kanıtların hukuk hakimi tarafından değerlendirilmesi ile çözümlenmelidir. 

Açıklanan ilkeler, Hukuk Genel Kurulu'nun 11.04.2001 gün ve E:2001/4-340, K:2001/354; 24.11.2004 gün ve E:2004/4-604, K:2004/608; 10.10.2001 gün ve E:2001/4-602, K:2001/680; 09.02.2005 gün ve E:2005/4-13, K:2005/37; 21.09.2005 gün ve E:2005/4-468, K:2005/514; 22.03.2006 gün ve E:2006/4-66, K:2006/99; 04.06.2008 gün ve E:2008/4-421, K:2008/422; 30.5.2012 gün ve E:2011/4-728, K:2012/328 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. 

Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayın incelenmesinde; davalının uzun yıllardır ... Belediyesi ile hukuki ihtilaflar yaşadığı, bu ihtilafların halli için sık sık yargıya başvurmak zorunda kaldığı, açtığı davaların çoğunu kazandığı anlaşılmaktadır. En son ise, ...Belediyesi tarafından davalıya ait işyerinin yapı ruhsatı ve yapı kullanım izin belgesi iptal edilmiştir. Davalı bu işlemin iptali için ...İdare mahkemesinde dava açmış, mahkemece, alınan bilirkişi raporunda ruhsata aykırı imalat olmadığı tespit edilmesi üzerine işlemin iptaline karar verilmiş, davalı ...Belediyesinin temyizi üzerine usulü nedenlerle Danıştay ilgili dairesince karar bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Davalı tarafından yeniden açılan dava ise süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedilince davalı tarafından ... Belediyesi Başkanlığına davaya konu şikayet dilekçesi verilmiştir. Şikayet dilekçesi incelendiğinde davalının, 1994 yılından beri haksızlığa uğradığını düşündüğü konularla ilgili olarak tek tek açıklamalar yaptığı, mağduriyetine sebebiyet veren işlemleri tesis eden belediye görevlileri hakkında şikayette bulunduğu, dilekçesine yargı kararlarını da eklediği görülmektedir. Bu durumda, şikayetin az da olsa hukuken korunması gereken bazı emarelere dayandığı ve yasal sınırlar içinde kalarak kullanıldığı sonucuna varılmaktadır.

Yerel mahkemece, yukarıda yapılan hukuki ve maddi saptamalar gözetilerek açılan davayı reddetmesi gerekirken, yazılı şekilde manevi tazminata karar vermesi doğru görülmemiştir. 

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,  05.03.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
''Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır''

Benzer Konular (5)