işyeri devrinde devralanın sorumluluğu

Başlatan Deniz034, 24 Şubat 2018, 21:11:21

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Deniz034

işyeri devrinde devralanın sorumluluğu

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
Malvarlığının veya işletmenin devralınması

MADDE 202 - Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur.

Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar.

Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir.

Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz.
G. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi

MADDE 203 - Bir işletme, başka bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak devralınması ya da birinin diğerine katılması yoluyla birleştirilirse, her iki işletmenin alacaklıları, bir malvarlığının devralınmasından doğan haklara sahip olup, bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilirler.

Bir tek kişiye ait olup da, kollektif veya komandit ortaklık haline dönüştürülen bir işletmenin borçları hakkında da aynı hüküm uygulanır.

T.C. YARGITAY
8.Hukuk Dairesi

Esas: 2015/359
Karar: 2015/4829
Karar Tarihi: 23.02.2015

İSTİHKAK İDDİASININ REDDİ DAVASI - BORÇLU İLE DAVACI ARASINDAKİ İLİŞKİ TİCARİ İŞLETME DEVRİ NİTELİĞİNDE BULUNDUĞU - İŞLETMEYİ DEVRALAN KİŞİNİN DEVRALDIĞI İŞLETMENİN BORÇLARINDAN SORUMLU OLDUĞU - HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Bir an için yapılan devir işlemlerinin danışıklı olmadığı düşünülse dahi, borçlu ile davacı arasındaki ilişki ticari işletme devri niteliğinde bulunduğundan ve takibe dayanak borç işletme devrinden önce doğduğundan, İİK'nun 44. ve 6098 sayılı TBK'nun 202. maddelerinin uygulanması gerekecektir. İşletmeyi devralan kişi, devraldığı işletmenin borçlarından sorumludur. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.

(2004 S. K. m. 44, 97, 99) (6098 S. K. m. 202)

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı alacaklı vekili tarafından, davalı üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddi istemine ilişkin olarak açılan davanın yapılan yargılaması sonunda; ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı alacaklı vekilince temyiz edilmiştir.

Alacaklı tarafından Mersin 3. İş Mahkemesi'nin 2012/299 Esas ve 2013/445 Karar sayılı ilamına dayanılarak, işçi alacaklarının tahsili için 18.12.2013 tarihinde Mersin 5. İcra Müdürlüğü'nün 2013/10701 Esas sayılı dosyası ile başlatılan takipte, 25.02.2014 tarihinde haczedilen mallara ilişkin olarak davalı üçüncü kişi tarafından istihkak iddiasında bulunulmuştur.

Takibe dayanak ilamdaki açıklamalar ve dosya kapsamından; davacı alacaklının, davalı borçlunun işyerinde işçi statüsünde çalıştığı ve 20.07.2009 tarihinde iş aktinin son bulduğu anlaşılmıştır. Haciz mahallinde, davalı borçlunun çelik kapı ticareti kapsamında faaliyette bulunduğu sabittir. Haciz esnasında, haciz mahallinde yapılan aramada borçlu adına elektrik faturası, borçlunun eşinin adına gönderilen Mahkeme çağrı kağıdı ile, elektrik faturası ödemesine ilişkin makbuz bulunmuştur. Davalı üçüncü kişi, işyerini boş olarak takibe dayanak borcun doğumundan sonra,10.12.2013 tarihinde kiraladığını savunmuştur. Bu kapsamda; haczin İİK'nın 97 maddesi kapsamında yapıldığının ve eldeki davada ispat yükünün davalı üçüncü kişide olduğunun kabulü gerekir. Haczin İİK'nın 99. maddesine göre yapılmasının veya davanın alacaklı tarafından açılması bu durumu etkilemez. Bu durumda; eldeki dosya itibariyle mülkiyet karinesi borçlu, dolayısıyla alacaklı yararınadır.

Davalı borçlu 21.03.2014 tarihli cevap dilekçesi ile işyerini tamamen kapattığını ve değişik iş yerlerinde kapı montaj işinde ücretli olarak çalıştığını açıklamış, başka bir anlatımla işletmesini başka yere taşımadığını yani işletmesini kapattığını bildirmiştir.

Davacı alacaklı vekili, borçlu ile üçüncü kişi arasında ilişki bulunduğunu iddia ederek, bu kapsamda Mersin 4. Aile Mahkemesi'nin 2014/51 Esas sayılı dosyasında davalı- karşı davacı olan borçlunun eşi tarafından verilen dilekçe örneğini sunmuştur.

Davalı üçüncü kişi, öncesinde davalı borçlunun reklam ve basın işleriyle uğraştığını, işyerinde bulunan belgelerin borçlunun boşanma davası devam eden eşinin yanında kalan çocukları tarafından borçluya verilmek üzere kendisine verildiğini, kendisi kabul etmeyince de işyerinde unutularak kaldığını açıklamıştır.

Davacı alacaklı tanığı F. A. 18.06.2014 tarihli yargılama oturumda, davalı borçluyu bir buçuk-iki ay önce haciz yapılan işyerinin önünde gördüğünü açıklamıştır.

Bu kapsamda; borçlunun takibe dayanak ilam borcunun doğum tarihinden sonra işyerini kapattığını açıkladığı, borçlu ile arasında tanışıklık olan davalı üçüncü kişinin davalı borçlunun daha önceden faaliyet gösterdiği adreste borçlunun işletmeyi kapattığını açıkladığı tarihten çok kısa süre sonra faaliyete başlığı ve borçlu ile üçüncü kişinin faaliyet konularının aynı olduğu, dava dışı olan borçlunun eşi adına haciz adresi dışında başka bir adrese gönderilen Mahkeme çağrı kağıdının haciz mahallinde bulunduğu ve buna ilişkin davalı üçüncü kişinin savunmasının çağrı kağıdına konu olayda borçlunun eşinin müşteki sıfatına haiz olması da gözönüne alındığında hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacı alacaklı tanığı F. A.'ün yeminli beyanında işletmeyi kapattığını açıkladığı tarihten sonraya tekabül eden tarihte borçluyu haciz yapılan işyerinin önünde gördüğünü bildirdiği hususları hep birlikte değerlendirildiğinde; üçüncü kişinin işletmeyi borçlunun işletmesinden bağımsız olarak faaliyete geçirdiği iddiasını ispatlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Aksine, borçlu ile üçüncü kişinin alacaklıların alacaklarına ulaşmasını engellemek amacıyla danışıklı (muvazaalı) olarak birlikte hareket ettiklerinin kabulü gerekecektir. Yapılan bu işlemlerin alacaklının haklarını etkilemeyeceği açıktır. Bir an için yapılan devir işlemlerinin danışıklı olmadığı düşünülse dahi, borçlu ile davacı arasındaki ilişki ticari işletme devri niteliğinde bulunduğundan ve takibe dayanak borç işletme devrinden önce doğduğundan, İİK'nun 44. ve 6098 sayılı TBK'nun 202. maddelerinin uygulanması gerekecektir. İşletmeyi devralan kişi, devraldığı işletmenin borçlarından sorumludur.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK'nun 366. HUMK'nun 428. maddeleri gereğince BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 23.02.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

T.C. YARGITAY
8.Hukuk Dairesi

Esas: 2013/14556
Karar: 2014/14710
Karar Tarihi: 10.07.2014

İSTİHKAK DAVASI - BORÇLUYA AİT İŞLETMENİN DAVALI ÜÇÜNCÜ KİŞİ TARAFINDAN DEVRALINDIĞI - TİCARETİN TERKİYLE İLGİLİ GEREKLERİN YERİNE GETİRİLDİĞİNİN İDDİA VE İSPAT EDİLEMEMESİ - DEVRALANIN DA İŞLETMENİN BORÇLARINDAN SORUMLU OLDUĞU - DAVANIN KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: Borçluya ait işletme bizzat davalı üçüncü kişinin beyanına göre, davalı üçüncü kişi tarafından devralınmıştır. Bu durumda; ticaretin terkiyle ilgili gereklerin yerine getirildiğinin iddia ve ispat edilememesi karşısında devralanın da işletmenin borçlarından sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.

(2004 S. K. m. 44) (6098 S. K. m. 202) (818 S. K. m. 179)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Davacı alacaklı vekili, 16.11.2012 tarihinde haczedilen mallara yönelik davalı üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı üçüncü kişi vekili, icra takibine dayanak borç ilişkisinin muvazaalı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı borçlu, davayı kabul ettiğini açıklamıştır.

Mahkemece; davalı borçlunun davacı alacaklının torunu olduğunu, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre alacaklıyla borçlu arasında organik bağ olduğu ve borç ilişkisinin danışıklı olduğunu, ispat yükünün alacaklıda olduğu ve davanın kesin delillerle ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı alacaklı ve davalı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Öncelikle; hacizden doğan istihkak davasının amacı, haczedilen mal üzerinde cebri icra işlemlerinin yürütülüp yürütülmeyeceğinin belirlenmesidir. Başka bir anlatımla, bu tür davalarda, haczedilen malların mülkiyetinin kime ait olduğunun veya istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişinin haczedilen mal üzerinde sınırlı ayni hakkının bulunup bulunmadığının tespiti amaçlanır. Yani, icra takibine dayanak borç ilişkisinin geçerliliği bu tür davalarda araştırılamaz, bu kapsamda açılan bağımsız bir dava varsa bu davanın sonucu bekletici mesele yapılır. Hal böyle olunca; Mahkemece, takibe dayanak borç ilişkisinin danışıklı olduğu yönünde gerekçe kurulması ve bu yönde araştırma yapılması isabetsiz olmuştur.

Alacaklı tarafından borçlular aleyhine 10.8.2012 tanzim tarihli üç adet bonoya dayanılarak başlatılan icra takibinde, 16.11.2012 tarihinde yapılan hacizde davalı üçüncü kişi A. K. Ç. istihkak iddiasında bulunmuştur. Bonolar üzerine borçlu olarak E... Ofset Matbaa M. Ş. kaşesi basılıdır. Haciz tutanağına göre; davalı üçüncü kişi A. K. Ç. "... E... Ofset Matbaayı 13.9.2012 (borcun doğumundan sonra) tarihinde devraldığını, ayrıca bu işyerindeki tüm malları da faturayla devraldığını ve borcunu ödediğini..." beyan etmiştir. Bu kapsamda; borçluya ait işletme bizzat davalı üçüncü kişinin beyanına göre, davalı üçüncü kişi tarafından devralınmıştır. Bu durumda; İ.İ.K.nun 44. maddesinde düzenlenen ticaretin terkiyle ilgili gereklerin yerine getirildiğinin iddia ve ispat edilememesi karşısında 6098 Sayılı T.B.K.nun 202/2. (818 Sayılı B.K.nun 179/2.) maddesi gereğince devralanın da işletmenin borçlarından sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.

Sonuç: Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre davalı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca H.U.M.K.nun 388/4. (H.M.K.297/ç) ve İ.İ.K.nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istenmesi halinde temyiz eden davacı ve davalıya ayrı ayrı iadelerine, 10.07.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.
''Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır''

Benzer Konular (10)

3008

Yanıtlar: 0
Gösterim: 4912