YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 17.04.2018 tarihli ve 1384-176 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:59:20

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

-2
ÖZET: Düzeltme ve cevap yazısını içeren tebligatta muhatabın süreli yayın sorumlu müdürü
T.T. olarak belirtilmesi, tebligata ilişkin mazbatada Tebligat Kanunu’nun 17 ve 20. maddelerine
uygun şekilde tebligatın öncelikle muhataba yapılmaya çalışıldığına, muhatabın tebliğ saatinde
dışarıda olması sebebiyle iş yerinde bulunmadığına, tebligatın da bu nedenle muhatap yerine
Ş.D.’ye yapıldığına, anılan kişinin tebliğ tarihi itibarıyla aynı iş yerinde muhatabın daimi çalışanı ve
muhatap adına tebligat almaya yetkili olduğuna dair yeterli açıklamanın bulunması ve muhatabın
tebliğ tarihinde iş yerinde bulunduğuna, tebliğ alan kişinin yetkili olmadığına veya tebliğ evrakının
muhataba ulaşmadığına dair bir itirazın da bulunmaması karşısında, muhatabın daimi çalışanına
yapılan tebliğ işleminin usule uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, günlük süreli yayın sorumlu müdürüne gönderilen düzeltme ve
cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Günlük süreli yayın niteliğindeki Y.A. Gazetesinin 24.01.2015 tarihindeki nüshasının birinci sayfasında
'İş Adamlarına Ahlaksız Tuzak' ve on ikinci sayfasında 'İş Adamlarına Ahlaksız Şantaj' başlıkları ile
yayımlanan haberle ilgili olarak Bekir Baz vekilince hazırlanan ve noter aracılığıyla kanuni süresi içerisinde
gazetenin sorumlu müdürü Tolga Tekin’e gönderilen düzeltme ve cevap yazısının, 06.02.2015 tarihinde,
tebliğ mazbatasına 'Muhatabın dışarıda olduğunu beyan eden yetkili daimi çalışanı Ş.D. imzasına tebliğ
edildi' şerhi konularak Ş.D.’ye tebliğ edildiği,
B. B. vekilince, kanuni süresi içerisinde yayımlanmadığından bahisle düzeltme ve cevap yazısının
yayımlanması isteminde bulunulması üzerine İ. ... . Sulh Ceza Hâkimliğince, düzeltme ve cevap hakkının
kullanılmasına ilişkin koşulların oluştuğu gerekçesiyle istemin kabulü ile düzeltme ve cevap yazısının
yayımlanmasına karar verildiği,
Y. A. Gazetesi sorumlu müdürü T.T. vekilince bu karara itiraz edilmesi üzerine CMK’nın 268. maddesinin
üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca inceleme yapan İ. ... . Sulh Ceza Hâkimliğince, itirazın reddine kesin
olarak karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramların
ve buna ilişkin mevzuatın üzerinde durulması gerekmektedir.
Düzeltme ve cevap hakkı, hukukumuzda Anayasa ve diğer kanuni düzenlemelerde tanımlanmamakla
birlikte, kapsamı ve kullanım koşulları kitle iletişim araçlarının çeşitliliği ile bu konudaki teknolojik
gelişmeler doğrultusunda kanunlarla yeniden belirlenen bir hak olarak ortaya çıkmaktadır.
Öğretide ise, düzeltme ve cevap hakkının kapsamı ya da kullanıldığı kitle iletişim aracı esas alınarak
yapılan birden çok tanım olmakla birlikte, konumuza ilişkin basılmış eserler açısından düzeltme ve cevap
hakkı, 'kişinin şeref, haysiyet veya itibarını rencide eden, menfaatine dokunan veya gerçeklere aykırı olan
yayına karşı okuyucuların gönderdiği açıklamaların, aynı yayının en yakın sayısında yayınlatmak hakkı'
şeklinde de tanımlanmaktadır. (Sulhi Dönmezer -Köksal Bayraktar, Basın Hukuku, Altıncı Baskı, Beta
Yayınları, İstanbul 2016, s. 365)
Anayasanın 'Temel Haklar ve Ödevler' başlıklı ikinci kısmının 'Kişinin Hakları ve Ödevleri' başlıklı
ikinci bölümünde yer alan 32. maddesinde, 'Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine
dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.
Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin
müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.' şeklinde hüküm altına alınan ve
iletişim özgürlüğünün kitle iletişim araçları tarafından kötüye kullanılmasını önleme amacını taşıyan
düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşullar, hem basılmış eserlere ilişkin düzenlemeler
içeren 5187 sayılı Basın Kanunu, hem de diğer kitle iletişim araçlarına ilişkin yayınları düzenleyen 2954
sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. İnternet yoluyla yapılan yayınlarla ilgili olarak ise, 5651 sayılı İnternet
Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi
Hakkında Kanunun 9. maddesinde içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı düzenlenmişken, 6518
sayılı Kanunun 19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 93. maddesiyle bu maddede yapılan değişiklikle
«içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi' başlığı altında yeni bir sistem öngörülmüştür.
Basılmış eserler açısından düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasının koşulları ve usulleri 5187 sayılı
Kanunun 14. maddesinde,
'Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması
halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen,
üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını, sorumlu müdür
hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün
içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer
aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz.
Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde
düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının
kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.
Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan
sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden
itibaren on beş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın
yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza
hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.
Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı
inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.
Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki süreler,
sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın
kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.
Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından
kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir'
şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa ve 5187 sayılı Kanundaki düzenlemeler doğrultusunda, düzeltme ve cevap hakkının
kullanılmasına ilişkin koşulların oluşması durumunda düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması, yayın
faaliyetinde bulunanlar için uyulması zorunlu olan yükümlülüklerden biridir. Bu yükümlülüğün yerine
getirilmemesi nedeniyle düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına
uyulmaması, aynı Kanunun 18. maddesinde düzenlenen, öğretide 'basın suçları' olarak tanımlanıp
bu suçlara ilişkin yapılan ayrımlar arasında ise 'basının yönetsel düzenine ilişkin suçlar'dan biri olarak
nitelendirilen düzeltme ve cevabın yayımlanmaması suçunu oluşturmaktadır. (Erol Çetin, Son Değişiklerle
Basın Hukuku, Dördüncü Baskı, Seçkin Yayıncılık Ankara 2008, s. 111)
Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması suçu, aynı Kanunun 18. maddesinde,
'Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu müdür
ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili onmilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda
ellimilyar liradan az olamaz.
Sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının
ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili ile birlikte
müteselsilen sorumludur.
Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen şartlara
uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere,
bu yazının tirajı yüzbinin üzerinde olan iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir.' şeklinde
hüküm altına alınmıştır.
5187 sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin
biçimsel koşullardan biri de, cevap yazısının kanunda belirtilen süre içerisinde dönemsel süreli yayının
sorumlu müdürüne usulüne uygun olarak teslim edilmiş olmasıdır. Bu bakımdan, uyuşmazlık konusu ile
bağlantılı olan 'sorumlu müdür' kavramının da kısaca irdelenmesi gerekmektedir.
Sorumlu müdür 5187 sayılı Kanunun 5. maddesinin gerekçesinde '...süreli yayını yöneten ve eser
sahibinin belli olmaması veya yargılanamaması gibi hallerde bu tür yayınlarla işlenen suçlardan sorumlu olan
kişi' olarak tanımlanmış, öğretide de benzer şekilde, sorumlu müdürün, bir süreli yayının çıkarılmasından
doğabilecek sorumluluğu taşıyabilecek kişi olduğu ifade edilmiştir. (Sulhi Dönmezer – Köksal Bayraktar,
s. 327)
Aynı Kanunun 5. maddesinde, her süreli yayının bir sorumlu müdürünün bulunması ve birden
fazla sorumlu müdür bulunması halinde her birinin sorumlu olduğu bölümün belirtilmesi gerektiği
hüküm altına alınmıştır. Dönemsel yayın faaliyeti açısından varlığı zorunlu kılınan sorumlu müdürün
esas fonksiyonu, her nüshayı yayından önce kontrol ederek suç oluşturabilecek yazı ve resimlerden
arındırmaktır. Sorumlu müdürün bu fonksiyonu redaksiyon işleminden başlayarak baskı ve yayın
hareketlerine kadar tüm dönemsel yayın faaliyetini kapsar. (Kayıhan İçel, Kitle İletişim Hukuku, Yenilenmiş
12. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2017, s. 201-202)
Düzeltme ve cevap hakkıyla ilgili olarak sorumlu müdürün, 5187 sayılı Kanunun 14. maddesine göre
yayımlama yükümlülüğü, aynı Kanunun 18. maddesine göre de cezaî sorumluluğu bulunması hususları
birlikte değerlendirildiğinde, yayımlama yükümlülüğü ve cezai sorumluluğun doğması için düzeltme ve
cevap yazısı sorumlu müdür muhatap alınarak düzenlendikten sonra, öncelikle bu yazının, yayımlanmama
durumunda da yazının yayımlanması hususundaki mahkeme kararının doğrudan sorumlu müdüre
tebliğ edilmek üzere gönderilmesi ve yazı ile kararın sorumlu müdüre 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki
düzenlemelere uygun olarak tebliğ edilmesi gerekmektedir. Öğretide görüş farklılığının bulunmadığı bu
konuda Özel Daire kararlarında da benzer uygulamalar mevcuttur.
Düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıklandıktan sonra, sorumlu
müdüre hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun hangi maddeleri dikkate alınarak tebligat
yapılacağı, tebliğ saatinde bu kişiye ulaşılamaması halinde bir başkasına tebligat yapılıp yapılamayacağı,
yapılabileceğinin kabulü halinde bu işlemin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna
gelince,
5187 sayılı Kanunun 'Tebligat' başlıklı 29. maddesindeki 'Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri
yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri sayılır'
şeklindeki düzenleme uyarınca düzeltme ve cevap yazısına ilişkin tebligatın, ilgili gazetenin künyesinde
belirtilen adreste tebliğ edilmek üzere gönderilmesi gerekmektedir.
Sorumlu müdüre yüklenen yükümlülük ve cezai sorumluluk gereği düzeltme ve cevap yazısının
sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte, 5187 sayılı Kanunda tebligatın
bizzat sorumlu müdüre yapılması gerektiğine, kendisine ulaşılamadığı takdirde başka bir kişiye tebligat
yapılamayacağına dair bir hüküm bulunmamakta olup öğretide de tebliğ evrakının sorumlu müdür adına
olacak şekilde hazırlanması yeterli görülmektedir. (Kayıhan İçel, s. 221) Dolayısıyla tebligatın sorumlu
müdüre yapılması kural olmakla birlikte, muhataba ulaşılamadığı hallerde 7201 sayılı Tebligat Kanununda
belirtilen kişilere de tebligat yapılabileceği kabul edilmelidir.
Öte yandan, tebligatın tüzel kişi yerine gerçek kişi olan sorumlu müdür muhatap alınarak
düzenleneceği, sorumlu müdürün görevinin niteliği gereği 'belli bir yerde devamlı olarak meslek veya
sanatını icra eden kişi' konumunda bulunduğu ve aynı Kanunun 29. maddesinde belirtilen adresin aynı
zamanda sorumlu müdürün iş yeri adresi olduğu da dikkate alındığında, sorumlu müdüre 7201 sayılı
Kanunun 17 ve 20. maddelerine uygun olarak tebligat yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Anılan maddeler incelendiğinde,
7201 sayılı Kanunun 'Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası' başlıklı 17. maddesi, 'Belli
bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı
yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve
müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır ',
'Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi' başlıklı 20. maddesi, '13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde
yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse, keyfiyet ve
beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve
tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ
yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ
eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci
maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19.3.2003 - 4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda
tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname
kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır' biçiminde düzenlenmiştir.
25.01.2012 tarihinde 28184 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun
Uygulanmasına Dair Yönetmelikte de anılan Kanunun ilgili maddeleriyle uyumlu düzenlemeler
bulunmakta olup, Yönetmeliğin 'Meslek ve sanat erbabına tebligat' başlıklı 26. maddesi,
'(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın iş yerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya
müstahdemlerinden birine yapılır.
...',
'Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi' başlıklı 29. maddesi de,
'(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere
gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda
bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır
ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ
memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti
üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin
adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır' şeklindedir.
7201 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin anılan hükümleri
dikkate alındığında, muhatabın iş yerinde meslek ya da sanat icra eden bir kişi olması durumunda
da, diğer tebligat usullerinde olduğu gibi, tebligatın öncelikle bizzat muhataba yapılmaya çalışılması
gerekmektedir. Muhatap aranmadan tebligatın doğrudan doğruya memur veya müstahdeme yapılması
usule aykırı olacaktır. Muhatabın tebliğ saatlerinde iş yerinde geçici olarak bulunmaması nedeniyle
kendisine ulaşılamadığı durumlarda ise, muhatabın aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya
müstahdemlerinden birine tebligat yapılmalıdır.
Muhatap yerine daimi memur ya da müstahdemlerinden birine tebligat yapılması durumunda ise,
7201 sayılı Kanunun 20 ve Yönetmeliğin 29. maddelerindeki açık düzenlemeler karşısında, tebligatın
muhatap yerine bu kişilere yapılmasının nedeni ve tebligat yapılan kimsenin kimliği tebliğ mazbatasında
belirtilmelidir. (Ejder Yılmaz – Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Değiştirilmiş Dördüncü Baskı, Yetkin
Yayınları, Ankara 2005, s. 471, 488, 490) Dolayısıyla muhatabın tebliğ saatinde iş yerinde geçici olarak
bulunmadığına ve bu nedenle muhatap yerine sürekli çalışan memur ya da müstahdemine tebligat
yapıldığına ilişkin tebligat mazbatasında açıklamada bulunulmaması durumunda da tebligatın usulüne
aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim Özel Dairelerin yerleşik uygulamaları ile Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 gün ve 644-164
sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
'Aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdem' ibaresinden ise öncelikle iş yerinde
muhataptan sonra gelen yetkili bir kişiye tebligatın yapılması, böyle bir kişinin bulunmaması durumunda
orada çalışan bir kişiye tebligat yapılacağı hususunun anlaşılması gerekmektedir. (Canan Ruhi, Ahmet
Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Dokuzuncu Baskı, Haziran 2016, s. 388) Tebliğ mazbatasında
muhatap yerine tebligatı alan kişiye ilişkin açıklamada muhatap ile tebligatı alan kişi arasında bu yönde
bir ilişki bulunduğu, diğer bir ifadeyle muhatap yerine kendisine tebligat yapılan kişinin, muhatap ile aynı
iş yerinde çalışmakla birlikte muhatabın daimi çalışanı olup onun adına tebligat almaya yetkili bulunduğu
açıkça anlaşılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Düzeltme ve cevap yazısını içeren tebligatta muhatabın süreli yayın sorumlu müdürü T. T. olarak
belirtilmesi, tebligata ilişkin mazbatada Tebligat Kanununun 17 ve 20. maddelerine uygun şekilde
tebligatın öncelikle muhataba yapılmaya çalışıldığına, muhatabın tebliğ saatinde dışarıda olması
sebebiyle iş yerinde bulunmadığına, tebligatın da bu nedenle muhatap yerine Ş. D.’a yapıldığına,
anılan kişinin tebliğ tarihi itibarıyla aynı iş yerinde muhatabın daimi çalışanı ve muhatap adına tebligat
almaya yetkili olduğuna dair yeterli açıklamanın bulunması ve muhatabın tebliğ tarihinde iş yerinde
bulunduğuna, tebliğ alan kişinin yetkili olmadığına veya tebliğ evrakının muhataba ulaşmadığına dair
bir itirazın da bulunmaması karşısında, muhatabın daimi çalışanına yapılan tebliğ işleminin usule uygun
olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması kararına vaki
itirazın reddine ilişkin hâkimlik kararına yönelik kanun yararına bozma isteğini reddeden Özel Daire
kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan Ceza Genel Kurulundaki müzakere esnasında, gazetede yayımlanan yazı içeriğinin basın
hürriyetinin kullanılması niteliği taşıyıp taşımadığının, dolayısıyla olayda düzeltme ve cevap hakkının
kullanılmasına ilişkin koşulların oluşup oluşmadığının da tartışılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş
ise de, kanun yararına bozma talebine konu edilmeyen ve Özel Dairece değerlendirilmemiş olan bu
hususun Ceza Genel Kurulunca da incelenmesi olanaklı değildir. Kanun yararına bozma talebi, dosyanın
esasına ilişkin olmayıp sadece tebligat işlemine yöneliktir. Yayımlanan yazı içeriğinin basın hürriyetinin
kullanılması niteliğinde olup olmadığı, bu açıdan düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin
koşulların oluşup oluşmadığıyla ilgili olarak ise her zaman kanun yararına bozma kanun yoluna başvurma
olanağı bulunmaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar
verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 17.04.2018 tarihli ve 1384-176 sayılı

Benzer Konular (10)