MEHMET EMİN YÜKSEL V. TÜRKİYE, İŞKENCE YASAĞI HAKKI İHLALİ

Başlatan Admin, 28 Eylül 2015, 21:04:11

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Admin
AİHM
MEHMET EMİN YÜKSEL V. TÜRKİYE

İlgili Kavramlar

ETKİLİ BAŞVURU HAKKININ İHLALİ
İŞKENCE YASAĞI HAKKININ İHLALİ

İçtihat Metni

MEHMET EMİN YÜKSEL v. TÜRKİYE

(İşkence Yasağının ve Etkili Başvuru Hakkının İhlali İddiaları)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Daire Kararı

Başkan: A.B. Baka, Üyeler: L. Loucaides, R. Türmen, C. Bîrsan, M. Ugrekhelidze, A. Mularoni, S. Dollé

Başvuru No: 40154/98
Karar Tarihi: 20 Temmuz 2004

Dava, Türk Hükümeti aleyhine Türk vatandaşı Mehmet Emin Yüksel (başvuru sahibi) tarafından, Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında, polis nezaretinde tutulduğu sırada işkenceye varan kötü muameleye maruz kaldığı iddiası ile açılmıştır. Başvuru sahibi işkence iddiaları ile ilgili olarak, Sözleşmenin 13. maddesinin gerektirdiği etkili başvuru hakkının kullandırılmadığından şikayetçi olmuştur. Son olarak, Sözleşmenin 6/1. maddesine aykırı olarak, polis görevlilerine karşı açılan davaya müdahale hakkından mahrum edildiğini iddia etmiştir. Hükümet, başvuru sahibinin iddia ettiği kötü muamelenin ayrıntılı betimlemesinde hataya düştüğünü iddia etmiştir. Ayrıca, başvuru sahibinin, polis memurlarının fiilleri sonucunda alınan tıbbi raporda, yaralanmaların nasıl meydana geldiğine dair inanılır açıklamalarda bulunmadığını ileri sürülmüştür. Ayrıca, Hükümet, Devlet görevlileri tarafından kendisine kötü muamele yapılan mağdurların, adli kovuşturmaya ek olarak, maddi ve manevi zararlarına karşılık adli ve idari mahkemelerde tazminat davası açabileceğini ileri sürmüştür. Yeterince ısrarlı olunsaydı, kötü muameleye veya işkenceye maruz kalan mağdurların Türk Hukukunda konu ile ilgili bir çözüm bulabileceği ifade edilmiştir.

Neticede Mahkeme oybirliğiyle;

1. Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edildiğine;
2. Sözleşmenin 13. maddesinin, 3. maddesi ile bağlantısı göz önüne alınarak ihlal edildiğine;
3.
(a) Sorumlu Hükümetin, başvuru sahibine, Sözleşmenin 44/2. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinde sonra üç ay içinde aşağıda belirtilen meblağın Türk Parasına çevrilerek;
(i)Manevi zarar karşılığı olarak 10,000 Euro ödenmesine;
(ii)Masraflar ve harcamalar için 3,000 Euro ödenmesine;
(b) Yukarda belirtilen üç ayın geçmesinden itibaren faiz olarak, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan faiz oranın %3 oranında artırılarak uygulanmasına;
4. Başvuru sahibinin diğer iddiaların reddine karar verilmiştir.

KARARDA ATIF YAPILAN DİĞER DAVALAR

1. Batı ve Diğerleri v. Türkiye, no; 33097/96 ve 57834/00, 3 Haziran 2004
2. Tahsin Acar v. Türkiye, no; 26307/95, 8 Nisan 2004
3. Çolak ve Filizer v Türkiye, no; 32578/96 ve 32579/96, 8 Ocak 2004
4. Selmouni v. Fransa , no; 25803/94
5. Aksoy v Türkiye, 18 Aralık 1996
6. Ireland v. Birleşik Krallık, 18 Ocak 1978
7. Salman v. Türkiye, no; 21986/93
8. Oğur v. Türkiye, no; 21594/93, 20 Mayıs 1999
9. McGlinchey ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, no; 50390/99, 29 Nisan 2003
10. Yasa v. Türkiye, 2 Eylül 1998
11. Yöyler v.Türkiye, no; 26973/95, 24 Temmuz 2003
12. Kurt v. Türkiye, no; 37038/97, 12 Haziran 2003
13. Sawicka v. Polonya, no; 37645/97, 1 Ekim 2002


PROSEDÜR
1-8. Dava, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin (Sözleşme) eski 25. maddesi uyarınca, Türk Hükümeti aleyhine Türk vatandaşı Mehmet Emin Yüksel (başvuru sahibi) tarafından 19 Ocak 1998 tarihinde, Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında, polis nezaretinde tutulduğu sırada işkenceye varan kötü muameleye maruz kaldığı iddiası ile açılmıştır. Ayrıca, başvuru sahibi işkence iddiaları ile ilgili olarak, Sözleşmenin 13. maddesinin gerektirdiği etkili başvuru hakkının kullandırılmadığından şikayetçi olmuştur. Son olarak, Sözleşmenin 6/1. maddesine aykırı olarak, polis görevlilerine karşı açılan davaya müdahale hakkından mahrum edildiğini iddia etmiştir.

OLAYLAR
I. DAVANIN ÖZEL ŞARTLARI
9-10. Başvuru sahibi, 1972 doğumlu ve Diyarbakır'da ikamet etmektedir. Aşağıda belirtilen olayların olduğu tarihte Diyarbakır Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde öğrenci olarak bulunmaktadır. 4 Nisan 1997 tarihinde, başvuru sahibi, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nde çalışan polisler tarafından gözaltına alınmıştır. Kendisi, yasadışı YEKBUN (Kürdistan Birleşik Haklar Partisi) örgütü üyesi olmak ile suçlanmıştır.
11. Polis memurları, iddia edilen YEKBUN bağlantısı ile ilgili olarak başvuru sahibini sorgulamışlardır. Başvuru sahibinin iddiasına göre, memurlar tarafından kendisine sorgu esnasında kötü muamele yapılmış ve bunun sonucunda vücudunda ödem oluşmuş, burnu ve dişleri kırılmıştır. Hükümete göre ise, başvuru sahibinin yaraları, uykusuzluk sebebiyle, yanlışlıkla düşmesi ve lavaboya burnunu vurması nedeniyle oluşmuştur.
12-13. 6 Nisan 1997'de, başvuru sahibi, yüzünü yıkarken burnunu lavaboya nasıl çarptığına dair zorla imzalattırıldığını iddia ettiği bir ifade imzalamıştır. Daha sonra, Diyarbakır Devlet Hastanesi'ne götürülmüş ve Dr. R.C. tarafından, travmanın sonucu olarak burnunda bir ödemin ve yaranın tespit edildiğine dair bir rapor verilmiştir. Aynı gün başvuru sahibi Devlet Güvenlik Mahkemesine çıkartılmıştır. Mahkemede, yasadışı bir örgütün üyesi olduğunu reddetmiştir. Bununla birlikte polis nezaretinde tutulması esnasında çeşitli kötü muameleye maruz kaldığını ve gerçeği yansıtmayan bir ifadeyi zorla imzalattıklarını ileri sürmüştür.
14. 8 Nisan 1997 tarihinde, başvuru sahibi, kendisine kötü muamelede bulunduğunu iddia ettiği polis memurları aleyhine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştur. Başsavcı, başvuru sahibini, Adli Tıp Enstitüsünde muayeneye göndermiştir. Aynı gün adli tıp uzmanları tarafından muayene edilmiş ve kendisi hakkında 2 gün iş göremez raporu düzenlenmiştir.
15-16. 15 Nisan 1997'de, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, iddia edilen kötü muamele ile ilgili olarak yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma dosyasını, Memurun Muhakematı Kanunu gereğince Diyarbakır İl İdare Kurulu'na tevdi etmiştir. 13 Haziran 1997 tarihinde, Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesi, başvuru sahibini, hakkındaki suçlamalardan beraat ettirmiştir. Mahkeme, ayrıca, başvuru sahibinin ifadesinin baskı altında alındığını ifade etmiştir.
17-18. 26 Haziran 1997'de Diyarbakır İdare Kurulu, delil yetersizliğinden, polis memurlarının aleyhline dava açılamayacağına karar vermiştir. 6 Ağustos 1997 tarihinde, başvuru sahibi Bölge İdare Mahkemesi'ne, İl İdare Kurulu'nun kararına karşı itiraz'da bulunmuştur. Ayrıca, Diyarbakır İdare Mahkemesine bir dilekçe sunmuş ve soruşturma evrakının bir nüshasını talep etmiştir. Bu dilekçesine karşılık bir cevap verilmemiştir. 14 Mayıs 1999'da Bölge İdare Mahkemesi, İl İdare Kurulunun polis memurları hakkında yargılama izni verilmemesi gerektiğine dair kararını onamış ve 26 Temmuz'da başvuru sahibine kararı göndermiştir.

II. İLGİLİ İÇ HUKUK KURALLARI VE UYGULAMALARI
21. İlgili iç hukuk ve uygulamalarının betimlemesi için bkz: Batı ve Diğerleri v. Türkiye (no; 33097/96 ve 57834/00, 96-100, 3 Haziran 2004), ve Tahsin Acar v. Türkiye( no; 26307/95, 186-197, 8 Nisan 2004).

HUKUKİ BOYUT
I. SÖZLEŞMENİN 3. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
1. Tarafların Sunumları
22. Başvuru sahibi, Sözleşmenin 3. maddesine aykırı olarak kendisine çeşitli kötü muamelelerde bulunduğunu ve konu ile ilgili şikayetine binaen yeterli ve etkili bir soruşturma yapılmadığından şikayetçi olmuştur.
23. Başvuru sahibi, bütün olarak düşünüldüğünde maruz kaldığı muamelenin işkenceye ulaştığını ileri sürmüştür. Ayrıca burnunun morarması ve dişinin kırılması ile sonuçlanan sorgu esnasında polis memurlar tarafından dövüldüğünü iddia etmiştir. Polis memurlarının zoruyla da yüzünü yıkarken lavaboya vurduğuna dair bir ifade imzaladığını belirtmiştir. Başvuru sahibi, bununla birlikte, kötü muameleye maruz kalmasının kendinde psikolojik zararlar meydana getirdiğini ifade etmiştir.
24. Hükümet, başvuru sahibinin iddia ettiği kötü muamelenin ayrıntılı betimlemesinde hataya düştüğünü iddia etmiştir. Ayrıca, başvuru sahibinin, polis memurlarının fiilleri sonucunda alınan tıbbi raporda, yaralanmaların nasıl meydana geldiğine dair inanılır açıklamalarda bulunmadığını ileri sürülmüştür. Bununla birlikte, tıbbi raporda yaralanmaların nasıl meydana geldiğine dair herhangi bir ibare bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Hükümet, yüzünü yıkarken burnunu lavaboya vurduğuna dair başvuru sahibi tarafından imzalanan ifadenin inanılır olduğunu belirtmiştir.
2. Mahkemenin Değerlendirmesi
25. Mahkeme, sağlam olarak gözaltına alınan şahsın serbest bırakılırken yaralanmış olduğu durumlarda, Devlet zorunlu olarak, yaraların nasıl meydana geldiğini açıklayacak ve özellikle doktor raporu ile desteklenen mağdurun iddiasının gerçeğe uygun olup olmadığının şüpheye yer vermeyen şekilde kanıtlayacak kabul edilebilir bir açıklamada bulunması gerektiğini yinelemiştir. Bu, açık bir şekilde Sözleşmenin 3. maddesine aykırılık oluşturur (bkz. Çolak ve Filizer v Türkiye, no; 32578/96 ve 32579/96, § 30, 8 Ocak 2004; Selmouni v. Fransa , no; 25803/94, § 87, ECHR 1999-V; ve Aksoy v Türkiye, 18 Aralık 1996, 1996-VI, p. 2278, § 61).
26. Delillerin değerlendirmesinde, Mahkeme, "şüpheye mahal bırakmayan" nitelikteki delil standardını uyguladığını hatırlatmaktadır (bak. Orhan v. Türkiye kararı, no. 25656/94, par.264, Tepe v. Türkiye, no. 27244/95, par.125 ve Yöyler v. Türkiye, no. 26973/95, par.52). Bu tip deliller; yeterince güçlü, net ve birbirleriyle uyumlu veya olayların benzer, çürütülemeyen varsayımlardan oluşmalıdır. Gözaltında bulunan şahısların durumunda olduğu gibi dava konusu olayların tamamen veya büyük ölçüde yetkililerin ve bilgisi denetimi altında gerçekleştiği durumlarda, gözaltı süresince meydana gelen yaralanmalar bağlamında güçlü şüpheler oluşacaktır. Bu sebeple tatmin edici ve ikna edici açıklama getirme ve ispat yükümlülüğü yetkililerindir (bkz. Salman v. Türkiye, no; 21986/93, § 100, ECHR 2000-VII).
27. Mevcut davada, Mahkeme, başvuru sahibinin, gözaltına alınması başlangıcında doktor raporunun alınmadığını ve polis nezaretindeyken avukat ve doktor seçimi hakkının kabul edilmediğini belirtmiştir. 6 Nisan 1997 tarihinde, gözaltına alınmasından iki gün sonra, Dr. R.C. tarafından başvuru sahibinin muayene edildiğini ve travma sonucunda kendisinde ödem ve ekimoz lezyonu oluştuğunu tespit edilmiştir (bakınız yukarda 12. paragraf). Polis nezaretinden serbest bırakıldıktan ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduktan sonra, başvuru sahibi, tekrar bir muayeneye tabi tutulmuş ve burnundaki yarayla birlikte, bir dişinin kırıldığı da tespit edilmiştir (bkz. paragraf 14). Adli Tıp uzmanı, başvuru sahibine iki gün iş göremez raporu vermiştir (bkz. paragraf 14).
28. Yukarda belirtilen doktor raporunun bulgularına cevap olarak, Hükümet, başvuru sahibinin yüzünü yıkarken burnunu lavaboya çarpması sonucu yaraların oluştuğunu iddia etmiştir. Mahkeme, raporda belirtilenlerin, Hükümetin açıklamasındaki, başvuru sahibinin yaralarının özelliği ile bağdaşmadığını tespit etmiştir. Mahkeme, gözaltında meydana gelebilecek kazaları göz önünde bulundurmasına rağmen, başvuru sahibinin yaralarının aynı zamanda, sadece tek bir cisme çarparak meydana geldiğini inandırıcı bulmamıştır. Bununla birlikte, Mahkeme başvuru sahibinin, Diyarbakır Cumhuriyet başsavcısına ve sonra Devlet Güvenlik Mahkemesine verdiği, gözaltında iken polislerin kendisine kötü muamele yapıldığına dair ifadesinin göz önüne alması gerektiğini belirtmiştir (bkz. yukarda 14 ve 16. paragraflar). Ayrıca, başvuru sahibi, polis tarafından zorla imzalatıldığını iddia ettiği ifadesinin doğruluğunu reddetmiştir (bkz. yukarda 13 ve 16. paragraflar).
29. Hükümetin, doktor raporunun, başvuru sahibinin yüzündeki yaraların sebebini belirtmediği ile ilgili ileri sürdüğü iddialara gelince, Mahkeme, olayla ilgili yorumların doğruluğunu kendi başına yansıtmadığını belirtmiştir. Bu bağlamda, uluslararası insan hakları hukuku kriterleri kapsamında, fiziksel bulgularla kötü muamele arasındaki muhtemel ilişki için tıp uzmanlarının fikirleri, kötü muamele yapılıp yapılmadığına dair etkili bir soruşturma yapılmasını gerektirdiği belirtilmiştir (bkz. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından düzenlenen, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Mumele veya Cezaların Etkili Bir Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu, "İstanbul Protokolü", 9 Ağustos 1999, para. 82, yukarda belirtilen Batı kararı, § 100).
30. Mahkeme, gözaltındaki tüm bireylerin sağlık durumundan Devletin sorumlu olduğunu yinelemiştir. Bazı bireylerin hassas durumlarının olduğu ve yetkililerin bunları koruması gerektiği belirtilmiştir. Hükümetin, mevcut davada, inandırıcılıktan ve kabul edilebilirlikten yoksun açıklamaları ve yetkililerin, kendi kontrolü altındaki, gözaltında bulunan bireylerde meydana gelebilecek yaralanmalar için sorumlulukları göz önüne alındığında, Mahkeme, 6 ve 8 Nisan 1997 tarihli doktor raporlarında belirtilen yaraların, Hükümetin sorumluluğunu doğurduğunu belirtmiştir.
31-32. Sonuç olarak Mahkeme Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Bununla birlikte, soruşturmada iddia edilen eksikliklerin Sözleşmenin 3. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. Bunun Sözleşmenin 13. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin uygun olacağına karar vermiştir.

II. SÖZLEŞMENİN 13. MADDESİNİN İHLALİ İDDİALARI
1. Tarafların Sunumları
33. Başvuru sahibi, kendisine kötü muamele yapıldığına dair şikâyetleri bağlamında Sözleşmenin 13. maddesinin bir ihlalini oluşturacak şekilde, etkili başvuru hakkından faydalanamadığını iddia etmiştir.
34. Başvuru sahibi, gözaltında kendisine kötü muamelede bulunan sorumluların kimliğinin tespiti ve akabinde cezalandırılması konusunda etkili bir soruşturmanın yapılmadığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte, Diyarbakır İl İdare Kurulu kararının, polislere karşı soruşturma açılmasını imkansız kıldığını belirtmiştir. Son olarak, başvuru sahibi, Diyarbakır İl İdare Kurulu'nun, kamu görevlilerinden oluşması sebebiyle bağımsız bir yapısının olmadığını iddia etmiştir.
35. Hükümet, Devlet görevlileri tarafından kendisine kötü muamele yapılan mağdurların, adli kovuşturmaya ek olarak, maddi ve manevi zararlarına karşılık adli ve idari mahkemelerde tazminat davası açabileceğini ileri sürmüştür. Yeterince ısrarlı olunsaydı, kötü muameleye veya işkenceye maruz kalan mağdurların Türk Hukukunda konu ile ilgili bir çözüm bulabileceği ifade edilmiştir.
2. Mahkemenin değerlendirilmesi
36. Mahkeme, Sözleşmenin 3. maddesi kapsamında koruma hakkının özelliğinin, Sözleşmenin 13. maddesi için bir anlam ifade ettiğini yinelemiştir. Devlet görevlileri tarafından kötü muamele veya işkenceye maruz kaldığına dair tartışılabilir bir iddiada bulunan bireylerin olduğu durumlarda, "etkili başvuru" kavramı, uygun bir tazminat ödenmesine ek olarak, sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını sağlayacak tam ve etkili bir soruşturma ve soruşturma usulü için şikayetlerin etkili bir değerlendirilmesini içermektedir (bkz. yukarda belirtilen Aksoy kararı, § 98).
37. Mahkeme, bunlara ek olarak, Devlet görevlilerince yapılan kötü muamele ve işkenceye dair soruşturmaların etkili olabilmesi için, soruşturmayı yürütecek sorumlu kişilerin olaylardan bağımsız olması gerektiği yinelenmiştir. Bunun, sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlık olarak anlaşılamayacağı, ayrıca uygulanabilir bir bağımsızlığı içermesi gerektiği belirtilmiştir (bkz. diğer kararlar arasından, Oğur v. Türkiye, no; 21594/93, 20 Mayıs 1999, § 91).
38. Mevcut davada ileri sürülen deliller temelinde, Mahkeme, sorumlu Devleti, başvuru sahibinin, polis nezaretinde gözaltında iken kötü muameleye maruz kaldığı için Sözleşmenin 3. maddesi kapsamında sorumlu bulmuştur. Bu bakımdan, başvuru sahibinin şikayeti, Sözleşmenin 13. maddesinin Sözleşmenin 3. maddesi ile bağlılığı açısından tartışılabilir bulunmuştur (bkz. McGlinchey ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, no; 50390/99, § 64, 29 Nisan 2003 ve Yasa v. Türkiye, 2 Eylül 1998, Reports 1998-VI, p. 2442, § 112).
39. Mahkeme, gözaltından serbest bırakılması üzerine, başvuru sahibinin, kötü muameleden, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu belirtmiştir. Daha sonra, yargılama yetkisinin olmaması sebebiyle, soruşturma Diyarbakır İl İdare Kuruluna gönderilmiştir. Soruşturma için sunulan belgelerden anlaşılan, soruşturma için ne başvuru sahibi ne de suçlanan polisler ifadesi alınmak için çağrılmıştır. Ayrıca, diğer soruşturma aşamalarının, delil yetersizliğinden adli soruşturmanın kaldırılması kararını veren İdare Kurulu tarafından yapılmadığının da bilindiği belirtilmiştir. Bununla birlikte, başvuru sahibinin avukatına, soruşturma evrakının kendisine verilmesini özel olarak talep etmesine rağmen, İdare Kurulundan herhangi bir yazılı cevap verilmemiştir.
40. Mahkeme, ayrıca, vali veya onunun görevlendireceği vali yardımcısının başkanlığında, hiyerarşik olarak kendisine bağlı yerel temsilcilerden oluşan İl İdare Kurulunun bağımsız olmadığını daha önceki kararlarında belirttiğini ifade etmiştir (bkz. diğer kararlar arasında, yukarda belirtilen Oğur kararı, § 91; Yöyler v.Türkiye, no; 26973/95, § 93, 24 Temmuz 2003 ve Kurt v. Türkiye (dec.), no; 37038/97, 12 Haziran 2003).
41-42. Yukarda belirtilenlerin ışığında, Mahkeme, Sözleşmenin 13. maddesinin gerektirdikleri kapsamında, eksiksiz, etkili ve bağımsız bir soruşturmanın olmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak Sözleşmenin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

III. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
43. Sözleşme'nin 41. maddesi aşağıdaki hükmü ihtiva etmektedir:

"Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette zarar gören tarafın tatminine hükmeder."

A. Maddi, Manevi Zarar
44-46. Başvuru sahipleri, manevi zararları için toplam 40,000 Euro tazminat talep etmiştir. Hükümet, başvuru sahibinin iddiaları ile ilgili olarak herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Mahkeme, başvuru sahibinin baskıya maruz kaldığını, bu yüzden ihlal kararının tek başına zararları karşılamayacağını belirtmiştir. Mevcut davada tespit edilen ihlalleri göz önüne alarak, Mahkeme, manevi zarar için 10,000 Euro tazminat ödenmesine karar vermiştir.

B. Masraflar ve Harcamalar
47-49. Başvuru sahipleri, masraf ve harcamalar için toplam 3,000 Euro talep etmişlerdir. . Hükümet, başvuru sahibinin iddiaları ile ilgili olarak herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Mahkeme, makul, gerekli ve güncel olduğu derecede masraflar ve harcamalar ile ilgili olarak tazminata karar verilebileceğini belirtmiştir (bkz. Sawicka v. Polonya, no; 37645/97, § 54, 1 Ekim 2002). Bu bakımdan başvuru sahibinin talebinin makul olduğuna ve iddia edilen tutarın tam olarak ödenmesine karar verilmiştir.

C. Gecikme Faizi
27. Mahkeme, gecikme faizleri oranın, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan faiz oranın %3 oranında artırılarak uygulanmasının uygun olacağına karar vermiştir.

BU GEREKÇELERLE MAHKEME OYBİRLİĞİ İLE,
1. Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edildiğine;
2. Sözleşmenin 13. maddesinin, 3. maddesi ile bağlantısı göz önüne alınarak ihlal edildiğine;
3.
(a) Sorumlu Hükümetin, başvuru sahibine, Sözleşmenin 44/2. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinde sonra üç ay içinde aşağıda belirtilen meblağın Türk Parasına çevrilerek;
(i)Manevi zarar karşılığı olarak 10,000 Euro ödenmesine;
(ii)Masraflar ve harcamalar için 3,000 Euro ödenmesine;
(b) Yukarda belirtilen üç ayın geçmesinden itibaren faiz olarak, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan faiz oranın %3 oranında artırılarak uygulanmasına;
4. Başvuru sahibinin diğer iddiaların reddine karar verilmiştir.

Not: Bu kararların bize ulaşmasında katkıları olan HSYK üyesi Sayın Prof. Dr. Bülent ÇİÇEKLİ ile Polis Akademisinde görevli Sayın Ömer YILMAZ'a (Komiser) teşekkür ederiz.
Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik
Ödeme ve masraf girişleri ile kademeli borç hesabı, Faizli/faizsiz taahhüt hazırlama, Vekalet ücreti, Yediemin ücreti, Brütten nete çevirme, Kıdem ve ihbar tazminatı hesabı vb.

Benzer Konular (4)