YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 19.02.2019 tarihli ve 671-117 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 21:00:55

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

-2
ÖZET: 03.05.2012 tarihli mahkûmiyet hükmünün duruşmada hazır bulunmayan sanığa tebliğine
ilişkin düzenlenen tutanakta sanığın imzası mevcut olmayıp Tebligat Kanunu’nun 36. maddesi
uyarınca sanığın da imzasının bulunması gerektiği gözetilmeden yapılan aynı tarihli tebliğ işlemi
geçersiz olduğundan dosya kapsamına göre 09.04.2013 tarihli uyarlama kararının kalemde tebliğine
kadar ilk mahkûmiyet hükmü ve içeriğinden haberdar olmadığı anlaşılan sanığın 13.05.2013 tarihli
temyiz isteminin kesinleşmemiş 03.05.2012 tarihli mahkûmiyet hükmüne yönelik olduğu ve uyarlama
kararının hukuki değerden yoksun olduğu kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, Yerel Mahkemenin 03.05.2012 tarihli ve .../... sayılı kararının sanığa usulüne uygun
olarak tebliğ edilip edilmediğinin, buna bağlı olarak anılan kararın kesinleşip kesinleşmediğinin
belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
03.05.2012 tarihli oturum sonunda verilen ve gerekçe içeren kısa karara, hâkim ve kâtip imzasından
sonra gelmek üzere, 'Karar imzalandıktan sonra sanık geldi. Karardan bir suret kendisine tebliğ edildi.
03.05.2012' şerhi konularak bu ibarenin altına sanığın imzası alınmadan sadece hâkim ve kâtip tarafından
imzalandığı,
Bu tebliğ işlemine dayanılarak gerekçeli karar sanığa ayrıca tebliğ edilmeden hükmün 05.10.2012
tarihinde kesinleşme tarihi 25.05.2012 olarak gösterilip kesinleştirildiği,
B. Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosunun 15.10.2012 tarihli ve .../... sayılı yazısına göre,
05.07.2012 tarih 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun uyarınca
elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçuna ilişkin yapılan değişiklik doğrultusunda infazın durdurulup
durdurulmayacağı ve lehe kanunun belirlenmesi amacıyla uyarlama yapılması hususunda CGTİK’nın 98
ve 101. maddeleri uyarınca karar verilmesinin talep edildiği,
B. 31. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.12.2012 tarihli ve .../... sayılı ek kararı ile, 03.05.2012 tarihli .../...
sayılı 1 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulmasına karar verildiği,
6352 sayılı Kanun uyarınca yapılan uyarlama yargılaması sonucunda karşılıksız yararlanma suçundan
sanığın TCK’nın 163/3, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak
yoksunluğuna ilişkin B. 31. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.04.2013 tarihli ve .../... sayılı ek kararın
13.05.2013 tarihinde kalemde tebliğ edilmesi üzerine sanık tarafından temyiz edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için bu konudaki anayasal ve kanuni
düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasanın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası,
'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir...',
'Temel hak ve hürriyetlerin korunması' başlıklı 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise,
'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır...' şeklinde düzenlenmiş olup Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen
herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu
belirtilmiştir.
CMK’nın 'Kararların gerekçeli olması' başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası,
'Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.',
'Eski hâle getirme' başlıklı 40. maddesi ise,
'(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.' biçiminde
düzenlenmiş olup CMK’nın 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin,
başvurulabilecek kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı
Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski
hale getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine
bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Bu aşamada kararların açıklanması ve tebliği ile temyiz talebi ve süresi üzerinde durulmasında fayda
bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 'Kararların Açıklanması ve Tebliği' başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında, 'Koruma
tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır
bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur' hükmüne yer verilmek suretiyle temyiz incelemesinin yapılabilmesi
için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin
sağlanması gerektiği kanuni bir mecburiyet olarak düzenlenmiştir.
1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 310. maddesinin birinci fıkrası, 'Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren
mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve
tutanak hakime tasdik ettirilir' ikinci fıkrası ise 'Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ
tarihinden başlar.' şeklinde hüküm altına alınarak temyiz süresinin yüze karşı verilen kararlarda hükmün
tefhimi ile, yoklukta verilen kararlarda ise gerekçeli kararın tebliği ile başlayacağı belirtilmiştir.
Kişilerin hak arama hürriyetlerinin Anayasa ve diğer kanunlarla güvence altına alındığı ve bu hakkın
kullanılabilmesi için devlet işlemlerinin kişilere usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği açıklandıktan
sonra, duruşmada hazır bulunmayan muhataba gerekçeli kararın kalemde nasıl tebliğ edilmesi gerektiği
hususuna gelince,
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 19.01.2011 tarihli ve 27820 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile değişik 36. maddesi,
'Celse esnasında veya kalemde, soruşturmaya, davaya ya da takibe ait evrakın, taraflara, ilgili üçüncü
kişilere, katılana veya vekillerine tutanağa geçirilmek suretiyle veya imza karşılığında, tebliğ konusu
belirtilerek tevdii, tebliğ hükmündedir. Bu durumda ayrıca tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmez ve
masraf da alınmaz.' şeklinde düzenlenerek vasıtasız tebligat hallerinden biri olan celse esnasında veya
kalemde tebligatın nasıl yapılması gerektiği hususu açıklığa kavuşturulmuştur.
Anılan maddenin gerekçesi '...Celse ve kalemde yapılan tebligatın nasıl yapılması gerektiği de açıkça
belirtilmiştir. Buna göre, tebligat yapılan kişinin (taraf, katılan veya vekil) imzası alınarak ve tebliğ konusu
da belirtilerek, tebligatın belgelendirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde tebligat yapılması hâlinde, ayrıca
tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmeyecektir. Zira bu tür tebligat ya mahkeme tutanağı veya mahkeme
kalemindeki belgelerle belgelendirilmektedir.' şeklinde açıklanarak kalemde tebligat yapılırken tebligat
yapılan kişinin imzası alınıp tebliğin konusu da belirtilerek bu hususun belgelendirilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
Nitekim öğretide de, 'Yazı işlerinde (kalemde) tebligat yapılırken düzenlenen tutanakta, tebligatı yapan
memurun adı, soyadı, imzası, tebliğ tarihi, tebellüğ edenin adı, soyadı ve imzası yer alır (Teb.K m.23). Bu hükme
uyulmaması halinde, tebliğ geçersiz (usulsüz tebliğ Teb.K m.32) olur.' düşüncesine yer verilmiştir (Timuçin
Muşul, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, s. 131.)
Konumuzla ilgisi bakımından usulüne aykırı tebliğin hangi hallerde geçerli olacağına da değinilmesi
gerekmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 'Usulüne aykırı tebliğin hükmü' başlıklı 32. maddesi,
'Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.',
Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 'Usulüne aykırı Tebliğin Hükmü' başlıklı 53.
maddesi ise,
'(1) Tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliği öğrenmiş ise geçerlidir. Aksi takdirde tebligat
yapılmamış sayılır. Muhatap, her ne şekilde olursa olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alırsa ya da bunların
içeriğini öğrenirse tebliği öğrenmiş sayılır.
(2) Muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir
(3) Tebliğin usulüne aykırı yapılmış olması halinde, muhatabın tebliği öğrendiğinin ve bunun tarihinin
iddia ve ispatı mümkün değildir.' şeklinde düzenlenmek suretiyle sanığın tebliği öğrendiğini beyan ettiği
veya hâl ve hareketleri ile bunu ortaya koyduğu tarihte tebliğin geçerli olacağı kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüde mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen
uygulamalara göre de, yoklukta kurulan hükmün temyiz hakkı olanlara usulüne uygun tebliğ edilmediği
hâllerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin
süresinde olduğu kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
03.05.2012 tarihli mahkûmiyet hükmünün duruşmada hazır bulunmayan sanığa tebliğine ilişkin
düzenlenen tutanakta sanığın imzası mevcut olmayıp Tebligat Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca sanığın
da imzasının bulunması gerektiği gözetilmeden yapılan aynı tarihli tebliğ işlemi geçersiz olduğundan
dosya kapsamına göre 09.04.2013 tarihli uyarlama kararının kalemde tebliğine kadar ilk mahkûmiyet
hükmü ve içeriğinden haberdar olmadığı anlaşılan sanığın 13.05.2013 tarihli temyiz isteminin
kesinleşmemiş 03.05.2012 tarihli mahkûmiyet hükmüne yönelik olduğu ve uyarlama kararının hukuki
değerden yoksun olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin reddi
kararının kaldırılmasına ve 03.05.2012 tarihli hükme ilişkin temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel
Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 19.02.2019 tarihli ve 671-117 sayılı

Benzer Konular (10)