Son İletiler

#1
Genel İcra Hukuku / Takipten Taahhüt Tarihine Kada...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - Bugün, 12:10:38
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ

Esas No            : 2022/12410
Karar No          : 2023/52
Tebliğname No : KYB - 2022/126423


T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A


İstanbul . İcra Ceza Mahkemesinin 27.02.2020 tarihli ve 2019/917 esas, 2020/335 sayılı sayılı kararı ile sanık C. A.'ın borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ilişkin kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci İstanbul . İcra Ceza Mahkemesinin 23.12.2020 tarihli ve 2020/67 değişik iş sayılı kararı ile hükmün 23.12.2020 tarihinde usulüne uygun şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır.

Adalet Bakanlığının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca, 29.09.2022 tarihli ve 94660652-105-34-1875-2022-Kyb sayılı evrakı ile kanun yararına bozma istemine istinaden düzenlenen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 09.11.2022 tarihli ve KYB-2022/126423 sayılı Tebliğnamesi ile dava dosyası Dairemize gönderilmekle, gereği düşünüldü:

I. İSTEM

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 09.11.2022 tarihli ve KYB-2022/126423 sayılı kanun yararına bozma isteminin;

"2004 sayılı Kanun'un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlâl suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekâlet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiği halde, 27/12/2018 tarihli taahhütnamede takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işleyen faiz ve taahhüt tarihinden son taksit tarihine kadar işleyecek faizin ayrı ayrı rakamsal olarak gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir."

Şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır.

II. GEREKÇE

1. Sanığın, yargılama konusu eylemi için 2004 sayılı Kanun'un 340. Maddesinde "üç aya kadar tazyik hapsi" öngörüldüğü belirlenmiştir.

2. 2004 sayılı Kanun'un "Borçlunun ödeme şartını ihlâli halinde ceza" başlıklı 340. maddesi "111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlâl eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez." şeklinde düzenlenmiştir.

3. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun'un 2/l. maddesinde disiplin hapsi; "Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi" olarak tanımlanmıştır.

4. 2004 sayılı Kanun'un da icra suçlarıyla ilgili hükümlerin 331 ilâ 345/b maddeleri arasında, muhakeme usulüne ilişkin hükümlerinin ise 346 ilâ 354 üncü maddelerinde düzenlendiği, icra suçlarının, suç olarak düzenlenmek suretiyle hapis ve adlî para cezası şeklinde yaptırımlara bağlananlar ile disiplin veya tazyik hapsi yaptırımına bağlananlar şeklinde ikili bir ayrıma tâbi tutulduğu, disiplin hapsi veya tazyik hapsinin, bir suç karşılığı olmayıp kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış bir fiil karşılığı olarak uygulanan seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, ön ödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen yaptırımlardır.

5. 2004 sayılı Kanun'un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerekir. Taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin ayrı ayrı gösterilmemesi halinde taahhütte belirsizlik oluşacağından taahhüt geçerli olmayacaktır.

6. Bu kapsamda inceleme konusu dava dosyası değerlendirildiğinde; 2004 sayılı Kanun'un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlâl suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekâlet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiği halde, 27.12.2018 tarihli taahhütnamede takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işleyen faiz ve taahhüt tarihinden son taksit tarihine kadar işleyecek faizin ayrı ayrı rakamsal olarak gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde karar verilmesi kanuna aykırı olup kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.

III. KARAR

1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE;

2. İstanbul . İcra Ceza Mahkemesinin 23.12.2020 tarihli ve 2020/67 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Kanun'un 309 uncu maddesinin dördüncü fıkrası gereği, oy birliğiyle KANUN YARARINA BOZULMASINA, sanık hakkında ödeme şartını ihlali eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, bu eylemle ilgili olarak sanık hakkında tazyik hapsi infaz edilmekte ise salıverilmesine;

5271 sayılı Kanun'un 309 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

10.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


NOT: Geçerli ve ayrıntılı taahhüt işlemleri için web sitemizde bulunan İCRA HESAPMAX adlı programımızı kullanmanızı tavsiye ediyoruz.
#2
Tazminat Hukuku / Kambiyo Senedini Zamanaşımına ...
Son İleti Gönderen İçtihat - Bugün, 11:55:47
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(13)3-422
KARAR NO   : 2022/1651



1. Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı istemi:


4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin kendisi ve yetkilisi olduğu şirket adına davalı avukatlara vekâletname verdiğini, bu kapsamda lehtarı bulunduğu 31.07.2006 keşide ve 25.08.2006 ödeme tarihli 40.000 TL bedelli senedin kambiyo takibi yapılması amacıyla davalılara teslim edildiğini, davalıların senet borçlularına karşı kambiyo takibi başlattıklarını, gereken özenin gösterilmemesi nedeniyle icra takibinde takip alacaklısı olarak müvekkilinin değil temsil ettiği şirketin isminin yazıldığını, bunun üzerine takip borçlularının Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açtıklarını ve borçluların söz konusu icra dosyasında borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini, bu şekilde davalıların özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiklerini ve davacıyı zarara uğrattıklarını ileri sürerek senet bedeli olan 40.000 TL maddi tazminatın senedin vade tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı Salih E. cevap dilekçesinde; vekâletnamede isminin olmasına rağmen hukukî işlemlerin kendisi değil diğer davalı tarafından yürütüldüğünü, yapılan işlemlerin hiçbirinde imzasının bulunmadığını, davacının diğer davalı tarafından icra takibi sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesine fırsat vermeyip kendilerini ibra ederek başka avukatlarla çalışmaya başladığını, senedin tahsil kabiliyetinin bulunmadığını, açılan davada talep edilen zarar ile iddia edilen özen eksikliği arasında nedensellik bağının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı İlhan Ü. cevap dilekçesinde; icraya konulmak üzere senet getirildiğinde, davacının kendi adına asaleten K. Turizm Ltd. Şti.'yi temsilen vekâletname vermesi nedeniyle bilgisayardaki icra-pro programına yükleme yapıldığında alacaklının şirket gibi göründüğünü, takip nedeniyle hacze gidilip borçlunun mallarının haczedildiğini, davacının takipten dolayı zararının oluşmadığını, davacıyı uyardığını ancak davacının başka avukata gitmek istediğini belirterek kendilerini ibra edip dosyaları 15.10.2009 tarihinde teslim aldığını, bu tarihe kadar davacının uğradığı bir zararının bulunmadığını, davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.09.2015 tarihli ve 2011/240 E., 2015/239 K. sayılı kararı ile; davalılardan Salih E.'ın senetle ilgili işlem yapmadığı, diğer davalı İlhan Ü.'ın ise takip yaparken senet lehtarında hata ettiği, icra takibinin başlatıldığı tarihte üç yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından senedin kambiyo senetlerine özgü icra takibi yoluyla tahsilinin mümkün olduğu, zamanaşımı süresinin 25.08.2009 tarihinde dolduğu, davacının davalılara güvensizliğini belirterek dosyaları geri istediği ve başka avukatlarla çalışmaya başladığı, borçlu tarafından icra takibinin iptaline ilişkin 28.01.2010 tarihinde açılan menfi tespit davasının 17.02.2011 tarihinde kabul edildiği, davacının bu süre boyunca söz konusu senetten dolayı genel haciz yoluyla icra takibini her zaman yapabileceği hâlde bu girişimlerde bulunmadığı, davalılara yanlışlarını düzeltme imkanı tanımadığı, herhangi bir zararın oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 13.11.2018 tarihli ve 2016/2904 E., 2018/10579 K. sayılı kararı ile; "... Dava, müvekkilin vekillerine karşı açmış olduğu tazminat davasıdır. Davacı, davalılara vermiş olduğu vekaletname gereğince takibe konulması için senet teslim ettiğini, davalı avukatların, senet lehdarı davacı olmasına rağmen davacının yetkilisi olduğu şirketi alacaklı göstererek icra takibi başlattıklarını, durumu fark eden takip borçlusunun yasal yollara başvurarak icra takibinin iptaline karar verildiğini, davalı avukatların işlerini gerekli özenle yürütmedikleri için zarara uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, icra dosyasında borçlunun 3. Asliye Ticaret mahkemesine açtığı davanın kabul edilip icra takibinin iptaline ilişkin 17/02/2011 tarihinde karar verildiği, bu kararın verildiği tarih ile davacının davalılardan dosyaları aldığı tarih arasında yaklaşık 1 yıl dört aylık sürenin geçtiği ve bu süre içinde icra dosyasının başka vekillerce takip edildiği, mahkemenin karar verdiği aşamaya kadar da davacının davalılar aleyhine herhangi bir girişimde bulunmadığı 3. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davanın açılış tarihinin 28/01/2010 tarihi olduğu, davacının bu süre boyunca söz konusu senetten dolayı genel haciz yoluyla icra takibini her zaman için yapabileceği, yine bu senede dayalı alacak davası da açabileceği halde bu girişimlerde bulunmadığı, güvensizliğini ileri sürerek de davalı vekillerden dosyalarını geri aldığı ve onlara yanlışlarını düzeltme imkanı tanımadığı, senedin halen kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir bir belge olması nedeniyle takip imkanının da bulunduğu bu sebeple zarar oluştuğu yönündeki iddianın da haklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, davacının vekilleri olan davalılara icra takibine konulmak üzere senet teslim ettiği, teslim tarihinde kambiyo senedi vasfında bulunan senedin zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı, davalı avukatlar tarafından senet hamili hususunda hataya düşülerek kambiyo senetlerine mahsus takip başlatıldığı, borçlunun icra hukuk mahkemesine yaptığı şikayeti süreden reddedilmiş ise de daha sonra Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı dava sonucu takibin iptaline karar verildiği anlaşılmakta olup, davacının zamanaşımına uğrayan senedin kambiyo senetlerine mahsus takip yapılamamasından dolayı herhangi bir zararının oluşup oluşmadığı hususun araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2019 tarihli ve 2019/249 E., 2019/295 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, senedin zamanaşımına uğramış olmasının kambiyo senedi vasfını kaybettirmeyeceği, senedin ilamsız icra takibine konu edilmesi durumunda dahi alacaklının kambiyo ilişkisi nedeni ile faiz alacağından mahrum kalmayacağı, bu şekilde davacı açısından zararın oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının avukatları olarak kambiyo senetlerine özgü yolla takip başlatan davalıların yapmış oldukları maddi hata nedeniyle, davacının bu yolla alacağına kavuşamaması neticesinde davacının herhangi bir zararının doğmadığı gerekçesiyle araştırma yapılmasına gerek duyulmaksızın davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve avukatın özen borcuna değinmekte yarar bulunmaktadır.

14. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında "Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler" şeklinde tanımlanmıştır.

15. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukukî fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukukî işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran, Türker: Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35).

16. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukukî yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafını mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür.

17. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet sözleşmesi niteliğindedir. Ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince "ücret", sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukukî yardımda bulunmayı, müvekkil ise yapılan hukukî yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir (Kurtoğlu, Tülin: Akdi Vekalet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24, 25).

18. Vekâlet sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşme türü olup, vekilin borçlarından biri de özen borcudur. BK'nın 390 maddesi;

"Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.

Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.

Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur" şeklinde düzenlenmiştir.

19. Borçlar Kanunu'nda vekilin özen borcuna ilişkin sorumluluğun belirlenmesinde, "işçinin mesuliyetine ait hükümlere" gönderme yapılırken, vekilin işçiye oranla daha fazla özen göstermesi gerektiği eleştirileri neticesinde yapılan değişiklikle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) bunun yerine "benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış"ın esas alınacağı kabul edilmiştir (TBK m. 509/3).

20. Avukatlık sözleşmesinde ise avukatın özen borcu, genel bir vekâlet sözleşmesi için BK'nın 390. maddesinden öngörülen özen borcuna göre çok daha ağır ve kapsamlıdır.

21. Gerçekten de Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde yer alan "Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler" şeklindeki düzenleme, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle avukatın özen borcuna ilişkin öngörülmüş özel bir hükümdür.

22. Bunun sonucu olarak da, avukatın özen borcuna aykırı davranması, "haklı azil" gibi, ücret talep hakkını dahi ortadan kaldıran, şartları mevcutsa tazminat ödeme yükümlülüğü gerektiren, ağır hukukî sonuçlara bağlanmıştır. Her şeyden önce iş sahibi, özen borcuna aykırı davranan avukatını tek taraflı irade beyanıyla azletmek hak ve yetkisine sahiptir. Haklı olarak azledilen avukat, Avukatlık Kanunu'na göre ücrete hak kazanamadığı gibi, borca aykırı davranışı, müvekkilin zararına neden olmuş ve olayda nedensellik bağı da mevcut ise, müvekkile karşı tazminat ödemekle de karşı karşıya kalmaktadır. Öte yandan, bu borca aykırılık, çoğu zaman meslek kuralları bakımından da disiplin cezasını gerektirmekte, hatta "görevi ihmal" ve "görevi kötüye kullanma" suçları kapsamında avukatın cezai sorumluluğuna da neden olabilmektedir (Kurtoğlu, s. 68).

23. Avukatlık Kanunu ile kabul edilen kriterlere göre, avukatın yüklendiği görevi mesleğin gerektirdiği bilgi ve donanımla, müvekkili ile arasındaki güven ilişkisini daima koruyup onun menfaatlerini önde tutarak dürüstlük ve onur içinde yerine getirmesi gereklidir.

24. Avukat, hukukî yardım görevini yerine getirirken, öncelikle vekâlet konusu işle ilgili maddi ve usul hukukuna ilişkin hak düşürücü ve zamanaşımı gibi, hak kaybı ya da o hakkın kullanılmasına engel olabilecek sürelerin olayda mevcut olup olmadığını incelemeli ve bunun sonucuna göre hareket etmelidir.

25. Müvekkil, özen borcuna aykırı davranan avukata karşı tazminat davası açabilir. Ancak tazminata hükmedilebilmesi için sadece avukatın özen borcuna aykırı davranması, kusurlu olması yeterli değildir. Müvekkilin bundan dolayı bir zarara uğraması ve kusurla zarar arasında da bir illiyet bağı olması gereklidir. Örneğin, temyiz süresini kaçıran bir avukatın, özen borcuna aykırı hareket ettiği, kusurlu olduğu açıktır. Ancak avukat, hükmü temyiz etmiş olsaydı da, müvekkilin bir menfaat elde edemeyecek olması hâlinde, ortada bir zarar bulunmadığından sadece bu nedene dayanarak müvekkil, avukattan tazminat talebinde bulunamaz (Kurtoğlu, Tülin: Sözleşmeden Doğan Davalar, Ankara 2013, s. 29).

26. Avukattan talep edilebilecek tazminat miktarı da, sadece neden olduğu zarar kadar olmalıdır. Ne var ki, Avukatlık Kanunu'nda, Borçlar Kanunu'nda düzenlenen genel vekâlet hükümlerinde olduğu gibi, "zarar" ve bu zararın nasıl hesaplanması gerektiğine ilişkin hükümlere yer verilmemiştir. Bu nedenle zarar ve zarar miktarının tespiti konusunda, Borçlar Kanunu'nun 98. (TBK'nın 114/II) maddesi yollamasıyla haksız fiillerde maddi zararın hesaplanmasına ilişkin kurallar kıyasen uygulanacaktır.

27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, kendisi adına icra takibi yapılması amacıyla 31.07.2006 keşide ve 25.08.2006 ödeme tarihli 40.000 TL bedelli senedi avukat olan davalılara teslim ettiği, davalıların teslim tarihinde kambiyo senedi vasfında olan senedi 27.07.2009 tarihinde kambiyo senetlerine özgü icra takibine koydukları ancak maddi hata sonucunda takipteki lehtarın davacı olarak değil davacının temsil ettiği şirket olarak gösterildiği, senedin üç yıllık zamanaşımı süresinin 25.08.2009 tarihinde dolması nedeniyle artık kambiyo senetlerine özgü takip ile tahsil imkânının bulunmadığı, 15.10.2009 tarihinde davacının davalılardan dosyaları teslim almak suretiyle davalıları ibra ettiği ve dava dışı avukatlarla çalışmaya başladığı, takip borçlusunun takip lehtarına karşı 28.01.2010 tarihinde açtığı menfi tespit davasının 17.02.2011 tarihinde kabul edildiği hususlarında çekişme bulunmamaktadır. Davacı, davalı avukatların özen borcuna aykırı davranmaları sonucunda anılan senedin kambiyo takibi suretiyle tahsil imkânının kalmaması nedeniyle senet bedeli kadar tazminat talep etmektedir.

28. Yukarıda da ayrıntısıyla açıklandığı üzere, avukat olan davalıların özen borcuna aykırı davranmaları suretiyle senet hamili hususunda hataya düşmeleri ve kısa süre sonra da kambiyo takibine ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi neticesinde davacının sahip olduğu senet yönünden kambiyo takibi hakkını kaybettiği açıktır. Mevcut bir zarar var ise davalıların bu zarardan sorumlu olacağı da çekişme dışıdır. Bununla birlikte Mahkemece, davaya konu senedin kayıtsız şartsız borç ikrarı niteliğini koruduğu, genel haciz yoluyla icra takibi yapılabileceği ve faiz alacağından dahi mahrum kalınmayacağı, bu nedenle zararın olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere öncelikle davalıların özen borcuna aykırı davranış sonucu meydana gelen durum nedeniyle davacının bir zararının doğup doğmadığının ayrıntılı şekilde araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının maddi tazminat istemine ilişkin kalemleri açıklaması gerektiği, bu istemlerin bir kısmının temyiz talebinde belirtildiği, bozma yapılırken buna göre hangi kalemlerin istenebileceğinin belirtilmesi gerektiği, bu nedenle direnmenin değişik gerekçeyle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş anılan hususun yargılamanın sonraki aşamalarında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen sebeplerle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Geçici Madde 3" hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.12.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 16 üyenin 15'i BOZMA, 1'i se DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
#3
İcra müdürlüğünce ihalenin kesinleşmesinden sonra ihale alıcısına vergilerin ödenmesi için süre verilmesi zorunlu olup verilen bu süre içinde anılan ödentilerin ödenmemesi durumunda 23.03.1995 tarihli 1/5 sayılı İBK gereğince, ihalenin satış memurluğunca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği, buna göre, KDV ve damga vergisi yükümlülüğü ihalenin kesinleşmesi ile doğacağından bu yöndeki istinafın da isabetsiz olduğu.. (Yargıtay 12. HD. T:15.03.2023, E:2022/13756, K:2023/1709)
#4
05.06.2008 tarihinde Bedri B. B.'nun maliki olduğu .. ada 120 parselde bulunan 1 numaralı iş yeri nitelikli bağımsız bölüm üzerinde  250.000,00TL bedelle alacaklı . Organize Sanayi Bölgesi lehine 1.derecede, %84  faizli, fekki bildirilinceye kadar hüküm ifade etmek üzere ipotek resmÎ senedi düzenlendiği ve  alacaklının ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başladığı, borçlunun şikâyeti üzerine . İcra Mahkemesinin 29.09.2009 tarih ve 2009/175 E.-1025 K. sayılı kararı ile takibe konu ipotek alacağının limit ipoteği olması nedeniyle ipotek bedeli olan 250.000,00TL'yi aşan kısmın iptaline karar verildiği, diğer bir ifade ile dosya alacağının 250.000,00TL ile sınırlandırıldığı, ipotekli taşınmazı 07.10.2013 tarihli ihalede alacağa mahsuben 330.000,00TL bedelle alacaklının aldığı, ihale tutanağında icra müdürlüğünce alacaklıya bedelin yatırılması için bir süre verilmediği, 22.10.2013 tarihinde  borçlu vekilinin ipotek limiti dışında kalan 80.000,00TL'nin yatırılmamış olması nedeni ile satışın düşürülmesine karar verilmesinin talep edilmesi üzerine icra memurluğunca henüz sıra cetveli yapılmamış olduğundan  ihale alıcısına  ödeme için  süre verilemeyeceği gerekçesiyle borçlu vekilinin satışın düşürülmesi talebinin reddine, ihale alıcısı/alacaklıya  aradaki fark olan 80.000,00TL'yi yatırması için  10 gün süre verilmesine karar verildiği, bu kararın 30.10.2013 tarihinde ihale alıcısı/alacaklıya tebliğ edildiği ve onun da 01.11.2013 tarihinde ihale bedeli farkı olan 80.000TL'yi icra dairesine yatırdığı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar İİK'nın 134. maddesi hükmüne göre, alacaklı ihaleye alacağına mahsuben iştirak etmesi hâlinde satış bedelini derhal veya verilen süre içinde nakden ödemek zorunda değil ise de icra takibine konu ipotek alacağının üst sınır ipoteği olup davacının talep edebileceği miktarın üst sınırını göstermesi ve alacaklının her durumda 80.000TL ihale bedel farkını yatırmak zorunda olmasının yanında, taşınmaz üzerinde ipotek alacaklısının alacağından önce gelen bir haciz ve ipotek alacağının bulunmaması dolayısıyla icra müdürü tarafından sıra cetveli yapılmasının gerekmemesi ve icra müdürünün ihale tutanağında alacaklıya ihale bedelini yatırması için bir süre vermediği hususları birlikte değerlendirildiğinde, İİK'nın 130. maddesi uyarınca ihale alıcısının ihale bedelini derhal yatırması gerektiği kabul edilmelidir (Yargıtay HGK T:17.01.2019, E:2017/12-732, K:2019/14).
#5
Harç & Vergi Uygulamaları / Haricen Tahsil Beyanına İstina...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 16 Mayıs 2024, 11:04:53
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ


DOSYA NO    : 2023/376
KARAR NO    : 2023/779



İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ            :  . İCRA HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ                : 14/12/2022
NUMARASI            : 2021/341 Esas 2022/725 Karar
DAVACI (İstinaf eden)    : . BANKASI ANONİM ŞİRKETİ [25999-81590-41488] UETS
VEKİLİ                    : Av. M.F.Y.
DAVALI              : F. SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLİ                    : Av. MU.E.A.
DAVALI                  : KOCAELİ DEFTERDARLIĞI MUHAKEMAT İL MÜDÜRLÜĞÜ
               
DAVANIN KONUSU        : Şikayet (İcra Memur Muamelesi)
KARAR TARİHİ        : 02/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ  : 02/06/2023

Yukarıdaki esas ve karar numarası ayrıntılı olarak belirtilen İlk Derece Mahkeme kararının incelenmesi için  istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya içeriğindeki  tüm bilgi ve belgeler okunup, tetkik edilip heyetçe yapılan müzakerede, 6100  sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 355 maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı incelenerek  aynı kanunun 353 maddesi gereğince  duruşma yapılmaksızın yapılan inceleme sonunda  gereği görüşülüp düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;  müvekkili bankanın . Şubesine borçlu F. Sanayi ve Ticaret A.Ş. hakkında . İcra Müdürlüğünün 1999/**** Esas sayılı dosyasından (Yeni Esas 2020/***** E.) ve muhtelif dosyalardan icra takibi başlattığını, adı geçen firmadan olan tüm alacaklarının mevcut icra takipleriyle birlikte 09/12/2014 tarihinde E. Varlık Yönetim A.Ş'ye devir ve temlik edildiğini, ancak söz konusu dosyadan düzenlenerek 02.07.2021 tarihinde KEP üzerinden müvekkili bankaya tebliğ edilen 01.07.2021 tarihli muhtıra ile "Alacaklı vekilince, 18.12.2019 e-imza tarihli beyanı ile .İcra Müdürlüğü'nün 1999/**** E. sayılı dosyasına konu alacak dolayısıyla 18.09.2012 tarihi itibariyle, T. Bankası A.Ş tarafından, 4.156.952,85 TL tahsilat yapıldığının bildirilmesine rağmen, tahsil edilen kısma ilişkin tahsil harcı yatırılmadığından ve tahsilat öncesi dosyada satış yapılması nedeniyle, Yargıtay 12 HD'nin T:04.03.2020, E:2019/4667, K:2020/2171 sayılı kararı ile ileride borçludan alınmak üzere tahsil anında tahsil harcının alacaklıdan tahsil edilebileceğine dair ilamı da dikkate alınarak, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla, 4.156.952,85 TL üzerinden %11,38 oranında 473.061,23 TL tahsil harcının işbu muhtıranın tebliğ edilmesini müteakip 15 gün içerisinde ödenmesinin, aksi takdirde ilgili vergi dairesine harç tahsil müzekkeresi yazılarak tahsili yoluna gidileceği ihtar olunur" denilerek 473.061,23 TL gibi yüksek bir meblağın tahsil harcı olarak ödenmesi istendiğini, bahsi geçen kararın ve bu karar çerçevesinde düzenlenen muhtıranın açıkça hukuka, adalete ve somut duruma aykırı olduğundan işbu şikayette bulunulduğunu, muhtırada belirtilen 4.156.952,85 TL tahsilatın tek kalemde yapılmamış olup yıllar içinde ve muhtelif şekillerde gerçekleştiğini ve bazılarının tahsil harcının zaten ödendiğini,  muhtırada yer alan tahsilat tutarının neredeyse tamamının bu dönemde yapılan tahsilatlardan kaynaklandığını, buna rağmen dosyaya tahsil harcı da yatırılmış olduğunu, dolayısıyla aslında müvekkil Bankanın alınmaması gereken bir harç alındığı için belki de devletten alacaklı olabileceği dikkate alınmadan muhtıra düzenlendiğini belirterek gönderilen harç tahsil muhtırasının ve muhtıraya bağlı icra müdürlüğü kararlarının iptalini, yargılama sırasında icra müdürlüğü tarafından muhtıraya dayalı olarak vergi dairesine harç tahsil müzekkeresi gönderilmemesini teminen ve bu durum ile sınırlı olmak kaydıyla icranın durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

DOSYADA TOPLANAN DELİLLER:
. İcra Müdürlüğünün 1999/**** Esas sayılı dosyası.

İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ;
Mahkemesince; davacı T. Bankası A.Ş'nin şikayetinin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrarla, icra müdürlüğü tarafından eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile gönderilen harç tahsil muhtırasının ve muhtıraya bağlı icra müdürlüğü kararlarının iptali gerekirken yerel mahkeme tarafından eksik inceleme ve denetime elverişli bir rapor bulunmaksızın usul ve yasaya aykırı olarak verilen kararın kaldırılmasını, kararın kesinleşmesine kadar icra müdürlüğü tarafından muhtıraya dayalı olarak vergi dairesine harç tahsil müzekkeresi gönderilmemesini teminen ve bu durum ile sınırlı olmak kaydıyla icranın durdurulması (ihtiyati tedbir) kararı verilmesini, eksik inceleme ve denetime elverişli bir bilirkişi raporu yok iken usul ve yasaya aykırı olarak verildiği gözetilerek anılan yerel mahkeme kararının istinafen kaldırılmasını talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ SEBEPLER:
Uyuşmazlık, İİK 16. maddesine dayalı icra müdürlüğü işlemini şikayettir.
. İcra Müdürlüğünün 2020/***** esas sayılı takip dosyasında; temlik alan alacaklı vekili tarafından 18/12/2019 e-imza tarihli beyanı ile  . İcra Müdürlüğü'nün 1999/**** esas sayılı dosyasına konu alacak dolayısıyla 18.09.2012 tarihi itibarı ile T. Bankası A. Ş. tarafından (temlik eden) 4.156.952,85 TL tahsilat yapıldığı bildirilmesine rağmen tahsil edilen kısma ilişkin tahsil harcı yatırılmadığından ve tahsilat öncesi dosyada satış yapılması nedeniyle tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 4.156.952,85 TL üzerinden % 11,38 oranında tahsil harcı yatırılmasına karar verildiği, iş bu icra müdürlüğü işleminin temlik eden davacı alacaklı banka tarafından şikayet edildiği anlaşılmıştır.

492 sayılı Harçlar Kanunu'na bağlı (1) sayılı tarifenin "(B) İcra ve iflâs harçları " bölümünün "I-İcra harçları" başlıklı fıkrasının  3/c bendinde tahsil harcı "haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil olunan paralardan %11,38 oranında uygulanır" şeklinde düzenleme yapılmıştır.

İcra takiplerinde takip çıkışı üzerinden 492 sayılı Harçlar Kanunu'na ekli (1) sayılı tarifenin B/ I- 3. fıkrasına ve takip safhalarına göre tahsil harcı alınır ancak bu tahsil harcının doğabilmesi için takibin o safhasının yerine getirilmesi gerekir. (Ödeme veya icra emrinin tebliği, haciz işleminin yapılması veya satış işleminin kesinleşmesi gibi) Ödeme emri veya icra emrinin tebliğe çıkarılması fakat tebliğ edilmesinden önce yapılan ödemelerden ve icra takibinden vazgeçme halinde tahsil harcı almak mümkün değildir. (HİGM 20.02.1989 T. 8385 sayılı genelgesi) 492 sayılı Harçlar Kanunu'na göre tahsil harcı alacağının doğması için ödeme veya icra emrinin tebliği gereklidir.

Medeni Usul Hukukunda olduğu gibi İcra Hukukunda da harç ve giderler sonuçta  haksız çıkan tarafa  yükletilir. Harç yapılan bir hizmet karşılığı olarak devletin aldığı bir paradır. Tahsil harcı da  bu amaca yönelik  olduğundan alacaklıya ödeme sırasında  alındığına göre, takip masrafları çıkarıldıktan sonra kalan miktar üzerinden alacaklıdan tahsil olunur. 492 sayılı Harçlar Kanununda harcın ödeme zamanı matrahı  miktarı belirlenmiştir. Nitekim Harçlar Kanununun 28/b maddesinde icra takiplerinde tahsil harcı alacağın ödenmesi  sırasında, ödeme yapılmayan hallerde harç alacağının doğması tarihinden  itibaren 15 gün  içinde  ödeneceği  hüküm altına  alınmıştır. Keza Harçlar Kanunun 32. maddesinde ise harcın mükellefi alacaklı olmasa dahi müteakip işlemleri yaptırmak için ilgilisi tarafından ödenmeyen harç diğer taraf ödeyerek bilahere sorumlusundan tahsili etmek koşulu ile işleme devam olunacağı açıklanmıştır. Keza  Harçlar Kanununun 128. maddesi gereğince gerekli harçların tamamı alınmadan işlem yapan memurlar harcın ödenmesinden mükellefler ile müteselsilen sorumlu olurlar. Ne varki anılan yasanın 130. maddesi ise bu kanunda ödemeleri için belli  bir süre  belirlenmiş harçlar süresi içinde ödenmemiş ise ilgilileri tarafından sürenin sonundan itibaren 15 gün içinde müzekkere ile o yerin ilgili vergi dairesine  bildirileceği belirtilmiştir. İİK. nun 15. maddesi ise harcın kim tarafından ödeneceğini açıklayarak  "İcra ve İflas Harçlarını kanun tayin eder. Kanunla  hilafı yazılı değilse bütün harç ve masraflar borçluya ait olup  neticede  ayrıca  hüküm ve takibe hacet kalmaksızın tahsil olunur" demekle tahsil harcının sorumlusunun borçlu olduğunu açıklamıştır. Dairemizce süre gelen  içtihatlarında da  bu kural uygulanmış ise de Hukuk  Genel Kurulunun önüne gelen Dairemizle ilgili  uyuşmazlıkta  HGK'nun 22.9.2004 tarih ve  2004/12-491 Esas sayılı kararı ile paranın tahsili anında devletin harçla  ilgili kaybını önlemek Harçlar Kanununun 128. maddesindeki memur mesuliyetini azaltmak amacı ile ilerde borçludan alınmak üzere tahsil anında tahsil harcının  alacaklıdan  tahsili gerekeceğine karar verilmiştir. Dairemizce açıklanan nedenle yeniden oluşturulan içtihatlarında HGK kararına uygun olarak tahsil harcının alacaklıdan tahsil edilebileceği görüşü benimsenmiştir. Ancak Harçlar Kanunun 32. maddesinin  söz konusu olmadığı hallerde  dosya hesabı  kapatılırken İİK.nun 12. maddesi gereğince borçlunun borcu, alacaklının ödediği tahsil harcı kadar devam edeceğinden alacaklının ödediği harç miktarı kadar takibe devam hakkı vardır.    (Yargıtay 12. Hukuk  Esas No : 2019/4667, Karar No : 2020/2171)

Somut davada; takip dosyasında  borçluya ait taşınmazın satışının yapıldığı, satış işlemi sonrasında alacaklının haricen tahsil beyanı üzerine %11,38 oranında tahsil harcı alınmasına yönelik icra müdürlüğü işleminde yukarıda belirtilen açık yasal düzenlemelere göre  usul ve yasaya uymayan bir yön bulunmadığından mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi isabetlidir. Davacı temlik eden alacaklı banka tarafından icra müdürlüğüne hitaben haricen tahsil beyanı bulunmadığı belirtilmiş ise de; gerek yargılama sırasında gerek istinaf dilekçesinde; Banka ile  temlik alan arasında devam eden . İcra Hukuk Mahkemesi 2014/513 E. 2014/526 K. sayılı dosyasına Banka tarafından 4.156.952,85 TL tahsilat yapıldığının bildirildiğinin belirtildiği, yine  4.156.952,85 TL tahsilatın tek kalemde yapılmadığının belirtildiği, haliyle haricen tahsil edilen toplam miktarda bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmakla İCRA MÜDÜRLÜĞÜNCE BU MİKTAR ESAS ALINARAK tahsil harcı miktarının belirlenmesinde usulsüzlük bulunmamaktadır. Yine tahsil harcının borçludan talep edilmesi gerektiği belirtilmiş ise de;  HGK'nun 22.9.2004 tarih ve  2004/12-491 Esas sayılı kararı ile paranın tahsili anında devletin harçla  ilgili kaybını önlemek Harçlar Kanununun 128. maddesindeki memur mesuliyetini azaltmak amacı ile ilerde borçludan alınmak üzere tahsil anında tahsil harcının  alacaklıdan  tahsili gerekeceğine karar verilmiş olmakla bu yöndeki istinafında da isabet bulunmamaktadır.


Diğer yandan, 696 sayılı KHK'nın 11. maddesi ile 6219 sayılı kanuna eklenen geçici 5. madde uyarınca, "sermayesindeki kamu payı %50'nin altına düşünceye kadar, kredi alacaklarının tahsili amacıyla banka tarafından açılmış veya açılacak dava veya takiplerde  2/7/1964  tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 2 nci, 23 üncü ve 29 uncu maddeleri ile 30/6/1934 tarihli ve 2548 sayılı Cezaevleri ile  Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesi banka hakkında uygulanmaz. Bankanın her türlü ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmaz." şeklinde düzenleme getirilmiş ise de, sözü geçen yasa maddesinde öngörülen muafiyet 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun tahsil harcına ilişkin 28. maddesini kapsamayacağından davacının harçtan istisna tutulması gerektiği yönündeki istinafında da isabet bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklanan sebeplerle davacının yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
-----

Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda  gerekçeli kararın tebliğden itibaren iki hafta içinde Dairemize veya Dairemize gönderilmek üzere, başka yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine veya İlk Derece Mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle Yargıtay'ın ilgili Hukuk Dairesince incelenmek üzere TEMYİZ yasa yoluna başvurma hakkı bulunduğuna oy birliği ile karar verildi. 02/06/2023



*******


T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
                                                                                                   
ESAS NO    : 2023/5938
KARAR NO: 2024/3822


İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ    : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
TARİHİ    : 02/06/2023
NUMARASI    : 2023/376-2023/779
DAVACI    : T. Bankası Anonim Şirketi
DAVALILAR    : F. Sanayi Ve Ticaret Anonim Şirketi, Kocaeli Defterdarlığı İl Müdürlüğü


Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : 

Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından bu yöndeki isteğin reddine oy birliği ile karar verildikten sonra işin esası incelendi:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 5311 Sayılı Kanun ile değişik İİK'nin 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK'nin  370. maddeleri uyarınca ONANMASINA, alınması gereken 427,60 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline, 24.04.2024 gününde oy birliğiyle karar verildi.
#6
İİK'nın 135/1.maddesi uyarınca ihalenin kesinleşmesi üzerine icra müdürü, taşınmazın alıcı adına tescili için tapuya yazı yazar. Buna göre icra müdürünün görevi yalnızca tapu sicil müdürlüğüne alıcı adına tescil yazısı yazmaktan ibarettir. Tapu harçları ise tescil işlemi sırasında tapu sicil müdürlüğü tarafından tahakkuk ve tahsil olunur. Tapu sicil müdürlüğünün tapu harcı tahakkuk ve tahsili, idari bir işlem olup, anılan işleme karşı yapılacak itirazı inceleme görevi de idari yargıya aittir. Tapu harçları konusunda, icra müdürünün tahakkuk veya tahsil memuru sıfatı bulunmadığından, tapu harçlarının alınıp alınmayacağına karar verme görev ve yetkisi de yoktur. Bu nedenle alacaklının, tapu satım harcının iadesi için tapu müdürlüğüne müzekkere yazılması yönündeki talebinin müdürlükçe reddine karar verilmesi doğru olup bu yöndeki şikayetin usulden reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir (Yargıtay 12. HD. T:26.09.2023 ve E:2023/6662, K:2023/5385).
#7
Konkordato ve İflas Hukuku / Tarhiyat ve ceza kesme işlemin...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 14 Mayıs 2024, 09:38:16
T.C.
KOCAELİ
1. VERGİ MAHKEMESİ

ESAS NO : 2024/83
KARAR NO : 2024/476



DAVANIN ÖZETİ : . İcra Dairesi Müdürlüğü'nce yürütülen iflas süreci nedeniyle İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ. Adına kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla . İcra Dairesi Müdürlüğü adına düzenlenen 2024...UIv...441 sayılı ödeme emrinin; İcra İflas Kanunu hükümleri gereğince iflasın açılmasından sonra amme alacağının iflas masasına kaydettirilmesi suretiyle tahsili gerekirken 6183 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde İcra Müdürlüğü nezdinde yapılan takibin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Mükellef İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ.'nin 16.12.2010 tarihinde iflasının açıldığı, iflas süreci içinde şirkete ait gerçek faydalandırıcı bildirimi yapılmadığından kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla iflas sürecinden sorumlu idare adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi'nce, dava dosyası incelenerek işin gereği düşünüldü:
Dava, . İcra Dairesi Müdürlüğü'nce yürütülen iflas süreci nedeniyle İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ. Adına kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla . İcra Dairesi Müdürlüğü adına düzenlenen 2024...UIv...441 sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 8. Maddesi'nde; vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu tereddübeden gerçek ve tüzel kişi, mükellef, ikinci fıkrasında; verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi ise vergi sorumlusu olarak tanımlanmış, "Kanuni temsilcilerin ödevi" başlıklı 10. madesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, temsilcilerin veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebileceği, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları halinde kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı, tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemlerinin, müteselsilen sorumlu olmak üzere, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılacağı,162. Maddesinde ise tasfiye ve iflas hallerinde mükellefiyetin vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam edeceği, bu hallerde tasfiye memurları veya iflas idaresinin, tasfiye ve iflas kararları ile tasfiyenin ve iflasın kapandığını vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları düzenlenmiştir.


6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 636/1-c maddesinde; limited şirketin, iflasın açılmasıyla sona ereceği, 636.maddenin 5.fıkrasında; sona ermenin sonuçlarına anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 533. maddesinde ise; sona eren anonim şirketin tasfiye hâline gireceği ve tasfiye hâlindeki şirketin, pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini koruyacağı hükme bağlanmıştır.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 184,208 ve 226 ve devamı maddelerinde; iflasın açılmasıyla müflisin tüm haczedilebilen malvarlığının iflas masasını teşkil ettiği ve tasfiyenin başladığı, 1. alacaklılar toplantısına kadar tasfiye, görev ve yetkilerin iflas dairesi tarafından yürütüldüğü, daha sonra iflas idare memurlarının seçilmesiyle bu görev ve yetkilerin iflasın kapanmasına kadar yine iflas dairesinin denetimi altında çalışan iflas idaresine devredildiği düzenlenmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ. hakkında 16.12.2010 tarihinde iflas sürecinin başlatıldığı (iflasının açıldığı) tasfiye işlemlerinin . İcra Müdürlüğünce yürütüldüğü, anılan şirkete ait iflas süreci içinde olarak gerçek faydalandırıcı bildirimi yapılmadığından bahisle kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla iflas sürecinden sorumlu idare adına ödeme emri düzenlenmesi üzerine, bu ödeme emrinin iptali istemiyle de bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri değerlendirildiğinde; hakkında iflas kararı verilen şirketin iflasın kapatılacağı ana kadar mükellefiyetinin devam ettiği, iflas idaresinin iflas masasını temsil ederek tasfiye işlemlerini yürüttüğü, İcra Müdürlüğünün ise iflas idaresini denetlemekle yetkili olduğu anlaşıldığından, İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ.'nin tasfiye işlemlerinin halihazırda sona ermediği, böylelikle iflasın kapanacağı ana kadar şirketin tüzel kişiliğini koruduğu ve vergisel yükümlülüklerinin devam ettiği dikkate alındığında, tarhiyat ve ceza kesme işleminin, mükellef olan tasfiye halindeki şirket adına yapılması gerekmekte iken verginin mükellefi olmayan ve yalnızca anılan şirketin tasfiye işlerini denetleme yetkisi olan . İcra Müdürlüğü (iflas dairesi) adına yapıldığı görüldüğünden, düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu ödeme emrinin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 62,00-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili lehine belirlenen 10.500,00-TL vekalet ücretinin davalı tarafından davacıya ödenmesine, artan posta avansının iş bu karar kesin olduğundan davacıya iadesine, 2577 sayılı Kanun'un 45. maddesi gereği istinaf yolu kapalı ve KESİN olmak üzere, 09/05/2024 tarihinde karar verildi.
#8
Tebligat İşlemleri / Elektronik Tebligat Adresi Olm...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 13 Mayıs 2024, 15:28:11
Yargıtay HGK, 31.01.2024 tarih ve 2023/7-657 E., 2024/41 K. Sayılı kararı:

▪️Baro levhasına yazılı avukat 7201 sayılı Kanun'un 7/a maddesine göre kendisine elektronik tebligat yapılması zorunlu olan gerçek kişilerden ise de tebligatın yapılacağı tarihte elektronik tebligat adresinin bulunmaması veya kendisi için oluşturulan adresin aktivasyon işlemi yapılarak kullanıma açılmamış olması durumunda elektronik tebligat yapılması mümkün olmadığından yargılama sürecinin işletilebilmesi için 7201 sayılı Kanun'un 7/a maddesinin üçüncü fıkrası ve yine Yönetmeliğin 16 ncı maddesinde açıkça ifade edildiği üzere bu zorunlu sebepten dolayı 7201 sayılı Kanun'da öngörülen diğer klasik usullere göre tebligat yapılması gereği açıktır.

▪️Dahili davalı vekili Avukat .....'e yargılama sürecinde tebligatların tamamının klasik usulle yapıldığı, baroya kayıtlı avukat olarak kendisine elektronik tebligat yapılması zorunlu ise de gerekçeli kararın tebliği tarihi itibarıyla elektronik tebligat adresi bulunmadığından elektronik tebligat yapma imkânı olmadığı dikkate alındığında bu zorunlu sebepten dolayı gerekçeli kararın dahili davalı vekiline klasik usulle tebliğ edilmesinin 7201 sayılı Kanun'un 7/a maddesinin üçüncü fıkrası ve yine Yönetmeliğin 16 ncı maddesine uygun olduğu anlaşılmakla klasik usulle (posta yoluyla) yapılan tebligatın yok hükmünde olduğu söylenemez.
#9
Danıştay 12. Dairesi, Belediye Başkanlığı'nda mimar olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemi iptal eden mahkeme kararını onadı.


İlk derece mahkemesince memurun 'kurumunca kabul edilebilir bir mazeretine' ilişkin önemli tespitler yapılmıştır.

Mazeret tespitinde kurumun sınırsız takdir hakkı yoktur
Memurun görevinin başında bulunamayacak derecede rahatsız olması veya görevini sürdüremeyecek derecede başka bir durumunun bulunmasının takdir ve tespitinde idarenin sınırsız bir yetkiye sahip olmadığı; bir mazeretin kurumlarca kabul edilebilir bir mazeret olup olmadığının objektif, tarafsız ve o konunun uzmanı olan kişi veya kurumlarca tespit edilebileceği; olayda, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden; davacının "giderek artan düzeyde bir depresyon yaşadığının" sabit olduğu, davalı idarenin, davacının mazereti konusunda şüphesi varsa bu durumu, yetkili ve uzman bir kurul tarafından tespit ettirmesi gerektiği; kaldı ki, davacının aşırı ruhsal sıkıntılar yaşadığı, ilaç kullanmaya başladığı fakat düzenli olmadığından verim alamadığı, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gördüğü, uzman doktordan rapor aldığı dosya kapsamında sabit olup, davacının bu durumunun, kurumunca kabul edilebilir bir mazeret olarak kabul edilip, gerekirse davacının tedavisi için 657 sayılı Kanun kapsamında bir çözüm bulunması gerekir.



T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE

Esas No: 2019/1042
Karar No: 2023/2565


İSTEMİN KONUSU:
. Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: . Belediye Başkanlığı'nda mimar olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun . tarih ve . sayılı kararının ve bu karara dayanılarak Pendik Belediye Başkanlığı tarafından tesis edilen . tarih ve . sayılı işlemin iptaline karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:
... İdare Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; memurun görevinin başında bulunamayacak derecede rahatsız olması veya görevini sürdüremeyecek derecede başka bir durumunun bulunmasının takdir ve tespitinde idarenin sınırsız bir yetkiye sahip olmadığı; bir mazeretin kurumlarca kabul edilebilir bir mazeret olup olmadığının objektif, tarafsız ve o konunun uzmanı olan kişi veya kurumlarca tespit edilebileceği; olayda, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden; davacının "giderek artan düzeyde bir depresyon yaşadığının" sabit olduğu, davalı idarenin, davacının mazereti konusunda şüphesi varsa bu durumu, yetkili ve uzman bir kurul tarafından tespit ettirmesi gerektiği; kaldı ki, davacının aşırı ruhsal sıkıntılar yaşadığı, ilaç kullanmaya başladığı fakat düzenli olmadığından verim alamadığı, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gördüğü, uzman doktordan rapor aldığı dosya kapsamında sabit olup, davacının bu durumunun, kurumunca kabul edilebilir bir mazeret olarak kabul edilip, gerekirse davacının tedavisi için 657 sayılı Kanun kapsamında bir çözüm bulunması gerekirken, davacının Devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmesi yönünde tesis edilen işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti:
. Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı idareler tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI:
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından; davacının hastalığını belgeleyen hastane raporunun disiplin soruşturması süresince veya öncesinde ibraz edilmediği, belediyenin hastanelerden bu belgeleri temin etme zorunluluğunun bulunmadığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı Pendik Belediye Başkanlığı tarafından; davacı tarafından ibraz edilmeyen belge ve raporlardan belediyenin sorumlu tutulması mümkün olmayacağı gibi, belediyenin, personelin durumunu re'sen araştırmak gibi bir yükümlülüğünün de bulunmadığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK H KİMİ : .
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddine,
2. Dava konusu işlemlerin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de . Bölge Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın ... İdare Mahkemesine gönderilmesine, 16/05/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
#10
Danıştay 12. Dairesi, Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter olarak görev yapan davacının, özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmediğinden bahisle, 657 sayılı Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin davalı ile soruşturmacı arasında husumet bulunduğu gerekçesi ile hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

Husumet tarafsızlığı bozar
Davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacının belirtilen tarihlerde göreve gelmediğine ilişkin olarak tutulan tutanaklarda imzası olan, soruşturma tamamlanmadan aralarında husumet olduğu davacı tarafından belirtilen ve davacıya isnat edilen fiilin gerçekleştiği noktasında kesin kanaatini baştan belirtmiş olan bir kişi tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan muhakkik raporu dikkate alınarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.



Yeniden bir işlem tesis edilebilir
Tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açıktır.



T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE

Esas No: 2019/2239
Karar No: 2023/2652


İSTEMİN KONUSU:
. Bölge İdare Mahkemesi. İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem:

... Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter olarak görev yapan davacının, özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmediğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Yüksek Disiplin Kurulu'nun . tarih ve . sayılı kararının iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:
. İdare Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacının belirtilen tarihlerde göreve gelmediğine ilişkin olarak tutulan tutanaklarda imzası olan, soruşturma tamamlanmadan aralarında husumet olduğu davacı tarafından belirtilen ve davacıya isnat edilen fiilin gerçekleştiği noktasında kesin kanaatini baştan belirtmiş olan bir kişi tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan muhakkik raporu dikkate alınarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı; öte yandan, tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açık olduğundan, bu aşamada davacının parasal hak talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline, parasal haklara ilişkin istem yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti:
. Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesince; davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacı hakkında yürütülen disiplin soruşturması tamamlanmadan, soruşturmacı müdür yardımcısı ile davacı arasında bir husumetin doğduğu ve bu aşamadan itibaren soruşturmanın objektif ve tarafsız olarak yürütülemeyeceği açık olduğundan, soruşturmanın husumet olan müdür yardımcısı tarafından yürütülerek davaya konu disiplin cezasıyla cezalandırılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı; öte yandan, tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açık olup, yargılamanın bu aşamasında davacının parasal hak talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle istinafa konu İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından istinaf başvurusunun gerekçeli olarak reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davacının özürsüz olarak 35 gün işine gelmediği, bu hususun tutulan tutanaklarla sabit olduğu, dava konusu işlemin mevzuata uygun olarak tesis edildiği belirtilerek, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK H KİMİ : .
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2.Yukarıda özetlenen gerekçeyle dava konusu işlemin iptaline, parasal haklara ilişkin istem yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun gerekçeli reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de . Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın . İdare Mahkemesine gönderilmesine, 17/05/2023 tarihinde, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.