UZMAN GÖRÜŞÜ

Başlatan Özgür KOCA, 30 Haziran 2015, 02:08:55

« önceki - sonraki »
avatar_Özgür KOCA
UZMAN GÖRÜŞÜ (HUKUKİ MÜTALAA) NEDİR?

Davacı taraf veya vekili, dava açmadan önce veya dava açtıktan sonra yargılama sırasında, haklılıklarını ispat ve hukuki açıklamaları güçlendirmek amacıyla konusunda uzman bir hukukçudan (akademisyenden) bilimsel amaçlı yararlanabilir.

Aynı şekilde, davalı taraf veya vekili, açılan davanın haksızlığını ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ispatlamak için konusunda uzman bir hukukçudan (akademisyenden) bilimsel amaçlı yararlanabilir.

Alınacak uzman görüşü, davanın aydınlanmasına katkı sunduğu gibi yargılamanın da düzgün ve doğru bir biçimde ilerlemesine de yarar sağlamaktadır. Ayrıca, uygulamada mahkemelerin dosya yükü sebebi ile dosyalara yeteri kadar vakit ayıramadığı da gözönüne alındığında konusunda uzman bir hukukçudan (akademisyenden) alınacak bir uzman görüşü, yargılamayı yürütmekte olan mahkemeye de yardımcı olacaktır.

Günümüzde, hukuk dünyasında da gerçekleşen olaylar karmaşık bir hal almaktadır. Bu bağlamda, bazen uzman görüşü alınacak somut olayda birden fazla hukukçudan (akademisyenden) yararlanmak zorunlu olabilir. Örneğin; edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde eşlerden birisine ait şirketteki malvarlıklarının paylaşılmasında veya deniz ticareti hukukundan doğan kanunlar ihtilafında, birden fazla hukukçudan (akademisyenden) faydalanılması gerekmektedir. Örnekleri, somut olaylara göre çoğaltmak mümkündür.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde, "hukuki mütalaa" adıyla anılan ve yasal bir çerçevesi olmamasına rağmen uygulamada kendisine yer bulan "uzman görüşü", 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 293. maddesi ile artık yasal bir kimlik kazanmıştır.

Uzman görüşünün önemini göstermek için uzman görüşünü göz önüne almadan hüküm veren yerel mahkemelerin kararını bozma konusu yapan
Yargıtay Kararları'na aşağıda yer veriyoruz.


T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2014/5201
KARAR NO          : 2015/2984       

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ       : İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ                : 11/11/2013
NUMARASI          : 2010/450 - 2013/287
DAVACI               : İ.K.
VEKİLİ                : AV. H.A.A.
DAVALI               : F. A.Ş.
VEKİLİ                : AV. M.S.

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 11/11/2013 tarih ve 2010/450-2013/287 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03/03/2015 günü hazır bulunan davacı İsmail Kadıoğlu vekili Av. H.A.A., davalı F.A.Ş. Vekilleri Av. M.A. ile Av. M.S. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi D.D.B. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili ile davalı banka arasında 04.09.2009 tarihinde Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşme kapsamında yatırım amaçlı olarak" vadeli döviz alım satım sözleşmesi" işlemleri yapıldığını, müvekkilinin yatırım konusunda tecrübeli olduğunu ve yatırımlarını şahsen takip ettiğini ve müvekkilinin işlemlerde ıslak imzasının bulunduğunu, davalı bankanın 19.01.2010 tarihli  vadeli döviz alım işlemlerini müvekkilinin rızası olmadan gerçekleştirildiğini, davacının davalının adet fiyatı 1.4365 USD olan toplam 1.795.625 USD olan 10 adet kontrat, fiyatı 1.4391 USD olan 1.798.875 USD'lik 10 adet kontrat, kontrat büyüklüğü 1.792.125 USD'den adet fiyatı 1.4337 USD'den 1.792.125 USD'lik 10 adet kontrat ve 1.4310 USD birimden 1.788.750 USD olan 10 adet kontrat alımı yaptığını, kontratların başlangıç ve bitim tarihlerindeki fark olan 181.000 USD zararın oluştuğunun tespit edildiğini ve müvekkilinin işlemler nedeniyle zarar ettiğini, işlemlerden Şube Yönetmeni Seda Uğurlu'nun aynı gün saat :16'dan sonra araması üzerine haberdar olduğunu ve banka çalışanına söz konusu işlemleri kabul etmediğini bildirdiğini, peşi sıra davalı bankada çeşitli unvanlarda görev yapan yetkililerle birçok kez görüşüldüğünü ve kendisine zararın karşılanacağının taahhüt edildiğini, ancak herhangi bir gelişme olmadığını, konu ile ilgili olarak davalı banka Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca soruşturma başlatıldığını ve hazırlanan rapor gereğince Genel Müdürlük hazine çalışanları ile Zincirlikuyu Şubesi çalışanlarının bir kısmının istifaya zorlandığını ve işten çıkartıldıklarını ileri sürerek şimdilik 181.000 USD zararın 19.01.2010 tarihinden fiili ödeme tarihine kadar hesap edilecek yasal (Kamu bankalarınca USD cinsi mevduata verilen en yüksek faiz oranı üzerinden talep edilecek) faizi ile birlikte, fiili ödeme tarihindeki T.C. Merkez Bankası kurundan TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini  talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili banka ile davacı arasında 12.12.2008  tarihli Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeye dayalı olarak Futures İşlemleri gerçekleştirildiğini,  davacı tarafından 19.01.2010 işlem tarihli 4 adet futures kontratının alımı için bankaya talimat verdiğini, müvekkili tarafından işlemleri talimata uygun olarak gerçekleştirerek müşteri hesabına yansıttığını, işlemin davalının ıslak imzalı talimatı neticesinde yapıldığını, bir an için davacı iddiasının doğru olduğu kabul edilse bile davacının sonradan attığı imza ile dava konusu işlemi kabul etmiş olduğunu, davacı tarafından dava dilekçesine ek olarak sunulmuş toplantı tutanağı adı altında kaleme alınmış yazının delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacı adına yapılan Futures işlemlerinde hatalı davrandığı gerekçesiyle herhangi bir banka çalışanının iş akdinin feshedilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre dava konusu işlem öncesi banka davacıdan Türev İşlem Prosedürüne uygun şekilde onay almış olsaydı davacının düşünme payı ve süresi olacağından takdiren yüzde elli ihtimalle onaylayabileceğini,  bu durumun davalı bankanın kusur oranını yüzde elliye düşürdüğü, diğer yandan davacının daha önceki kar elde ettiği benzer işlemlerde talimatsız işlem yapılmasını kabul ederek işlemi sonradan imzaladığı, onayladığı ve bu durumun istikrar kazandığının görülmesi ile davacının talimat alınmadan yapılan karlı işlemlere ortak olduğu görüldüğüne göre, talimat alınmadan yapılan zarar doğuran işlemlere de ortak olmasının kaçınılmaz olup, bu nedenle davalı bankanın kusur oranının yarı oranda düşürülerek yüzde 25'e indirilmesi gerektiği, davalı bankanın tespit edilen %25 kusur oranına göre sorumlu olduğu miktarının 34.178,13 USD olarak hesaplandığı, gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile 34.178,13 USD'nin 19.04.2010 tarihinden itibaren devlet bankalarının USD cinsinden mevduata uyguladığı en yüksek faizi ile davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine, BK 83. ve 84. maddelerinin infazda değerlendirilmesine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, davacının rızası olmadan, davalı banka çalışanları tarafından, davacının hesabından yapılan Future işlemleri nedeniyle, davacının zarara uğradığı iddiasıyla bu zararın tazminine yönelik açılan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davalı bankayı  %25 oranında kusurlu bulan bilirkişi raporuna itibar edilerek ve bu rapordaki açıklamaların hakkaniyetli geldiği  takdir olunup davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Vadeli İşlem Sözleşmesi, belirli bir miktar, kalite ve koşullarla standartlaştırılmış bir malın, menkul değerin, göstergenin ya da yabancı paranın, işlem anında o vadeli işlem borsasında piyasa güçlerince belirlenen fiyattan, gelecekte belirli bir tarihte, yerde ve koşullarda teslim alınmasını ve teslim edilmesini içeren yasal olarak bağlayıcı sözleşmedir. Vadeli kontratlar tarafların gelecekte belirli bir tarihte belirli bir miktar şeyi, teslim etme esasına dayanır. Sözleşmenin satıcısı belirli miktar şeyi belirli bir gün ödemeyi, alıcı tarafta bu şeyi almayı taahhüt eder. Gerçek uygulamada son teslimat pek gerçekleşmez. Piyasanın likitidesine göre sözleşmeler sözleşme sonu bitmeden iptal edilirler. Vadeli kontratların birçok uygulama alanı vardır. Ürünler veya mallar için (keçi, kütük, pamuk vb.), döviz için, faiz işleyen mevduatlar için ve altın için vadeli kontrat yapılabilir. Bir çok vadeli kontrat içinden en sık kullanılan ve piyasası gelişmiş olan döviz ve faiz vadeli kontratlarıdır. Döviz Vadeli Kontratlar; bir döviz vadeli kontratı, kur sözleşmesi olup belli bir miktar dövizi sabit bir zaman, yer ve fiyattan gelecek bir tarihteki teslimatı şeklinde gerçekleşir. Sözkonusu işlemler, özel ve teknik bilgi ile yüksek deneyim gerektiren türev işlemleridir. Dolayısıyla günlük hayatta sözkonusu türev işlemlerinin orta yada küçük sıradan yatırımcılar değil, future işlemlerini kar elde etmeyi amaçlayan sözkonusu işlemlerin, risklerini bilen, daha büyük yatırımcılar bu işlemleri yapmaktadır. Çünkü türev işlem piyasaları, son derece kısa sürede olabileceği gibi, bu piyasalara yapılan yatırımlar müşteri için büyük kazançlar elde edilebileceği gibi, büyük kayıp riskleri de taşımaktadır. Davacının da sözkonusu davaya konu olaydan önce, davalı banka ile 2009 yılından itibaren future işlemlerini gerçekleştirdiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında imzalanmış olan Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi hükümleri dikkate alındığında, davalı banka çalışanları, müşterinin yazılı izni olmaksızın future işlemi yapmaması gerektiği, esas olanın tarafların bizzat hazır olarak işlem yapılmasının esas olduğu, bununla birlikte sözleşme uyarınca müşteri tarafından belirtilen elektronik posta adresi ile yada faks suretiyle işlem talimatları alınması, yahut da sözlü alınacak talimatların bankanın konuşmaları kayıt altına alınan telefonla sözlü olarak yapılması halinde, opsiyon süresi içerisinde yazılı onayın alınması gerekmektedir.

Dava konusu olayda, gerek banka teftiş kurulunun denetim raporunda, gerekse tarafların daha sonra dosyaya yansıyan beyan ve dilekçeleri gözönüne alındığında yazılı talimatın ya da telefon kaydının başlangıçta alınmadığı, daha sonra 26/01/2010 tarihinde davacının icazetinin alınmış olduğu, davalı banka ve banka çalışanlarının davacının bilgisi ve talebi olmaksızın, davacı adına future işlemleri yaparak kusurlu olduğu ancak, davacı tarafın 26/01/2010 tarihinde dava konusu işlemlere ilişkin talimatı imzalayarak işlemlere icazet verilmesi nedeniyle, davalı bankadaki kusur ile zarar arasındaki illiyet bağının davacının onayı ile kesilip kesilmediği, (aynı gün yapılan diğer iki işlemde davacı tarafından elde edildiği görülen karın da aynı şekilde davacıya ait olduğu) hususları dikkate alınarak uğranılan zarardan bankanın sorumlu olup olmayacağının tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Ayrıca, Yargılama sırasında yürürlüğe giren ve somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nın 293. maddesinde, tarafların, dava konusu olayla ilgili olarak uzmanından bilimsel mütalaa alabilecekleri düzenlenmiş olup hakimin bu delili serbestçe değerlendirebileceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, mahkemece alınan bilirkişi raporları ile sunulan uzman görüşü arasındaki çelişki giderilerek ve gerekirse anılan maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakimin rapor alınan uzman kişiyi davet ederek dinleyebileceği imkanı da gözetilerek oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi de doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalı yararına bozulmasına ve davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı banka yararına BOZULMASINA, davacının tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet, ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 05/03/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2012/18661
KARAR NO          : 2014/7998       

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ        : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ                 : 19/06/2012
NUMARASI          : 2010/699 - 2012/332
DAVACILAR         : 1- Ö.D. 2- H.D. 3- D. MADENCİLİK  SAN.  VE  TİC.  A.Ş.
VEKİLİ                 : AV. M.S.A.
DAVALI                : A.E.
VEKİLİ                 : AV. F.G.

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 19.06.2012 tarih ve 2010/699-2012/332 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 29.04.2014 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. M.S.A. ile davalı asil A.E. ve davalı vekili Av. F.G. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi B.Ş. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacılar vekili, davalının müvekkili şirketteki hissesinin %16'sını devretmek istediğini, bu amaçla müvekkili Ö.D. ile 26.05.2008 tarihli protokolün imzalandığını, bu protokolde müvekkili H.D.'in aynı zamanda kızı Ö.D.'in vekili olarak yer almış ise de protokolün 3.C maddesine göre davalıya ait hisseleri H.D.'in şahsına devrinin kararlaştırıldığını, anılan protokole göre davalıya 26.05.2008 tarihinde 500.000,00 USD peşin ödeme yapılması, 26.05.2009 ve 26.05.2010 vadeli her biri 250.000,00 USD lik iki adet senet karşılığında davalı A.'nin D. A.Ş'deki %16 hissesini H.D.'e devretmeyi, sözleşme eki listedeki makine ve araçları müvekkili D. A.Ş'ye vermeyi taahhüt ettiğini, 28.05.2008 tarihinde 500.000,00 USD'nin peşin olarak ödendiğini, yine tanzim tarihi bulunmayan 30.05.2009 ve 30.06.2010 vadeli iki adet 250.000,00 USD lik bononun davalıya teslim edildiğini, sonra müvekkili şirket yöneticisi H.D. tarafından düzenlenen tutanak ile bonoların tanzim tarihlerinin 30.05.2008 olduğunun kabul edildiğini, ayrıca devir bedeline karşılık Ö. Ltd.Şti. tarafından keşide edilip müvekkili D. A.Ş. tarafından ciro edilen toplam 100.000,00 USD bedelli dört ayrı bononun davalıya teslim edildiğini, davalının edimlerinden sadece hisse devrini gerçekleştirdiğini, emtia devrinin bugüne kadar yerine getirilmediğini, karşılıklı ihtarların sonuçsuz kaldığını, devrin yapılmadığını, davalının bu makine ve araçları devir borcu olduğunu kabul ettiğini, ancak bu güne kadar ne yetki verdiği finans müdürü S.'ın, ne de kendisinin devri gerçekleştiremediğini, davalının bu makine ve ekipmanları devrinin mümkün olmayıp bu malların ortağı olduğu İ. Ltd. Şti'ne ait olduğunu, bunların da leasing ile alındığını, üzerlerine haciz konulduğunu, davalının teslim borcunu yerine getirmediği gibi icra takibi başlattığını, ifa imkansızlığı olduğunu, yerine getirilmeyen bölüm bakımından devir bedelinden tenzili zorunluluğu doğduğunu, yapılan araştırmaya göre devir tarihindeki emtia piyasa fiyatlarının 500.000,00 USD olduğunu, bu durumda verilen iki adet bono ve 4 adet müşteri bonosunun ifa imkansızlığı ve edimin yerine getirilmemesi nedeni ile bedelsiz kaldığını ileri sürerek, icra takibine konulan toplam 500.000 USD bedelli bonolar ile teminat olarak verilen toplam 100.000 USD tutarlı bonolar bakımından davacıların davalı A.E.'e borçlu olmadıklarının tespitine, icra takiplerinin iptaline, teminat olarak verilen bonoların iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, yanlar arasında bir hisse devir protokolü yapıldığını, protokol ekinde malzemelerin devir borcunun yerine getirilmediği iddiasının doğru olmadığını, bahsi geçen protokolde müvekkilinin tek başına imza atmadığını, protokolde bahsi geçen araç ve makinelerin sahibi olan ve protokolde adı geçen İ. Ltd. Şti'nde davalı müvekkilinin diğer ortağı H.D.'in (aynı zamanda D. A.Ş'nin de o zamanki tek imza yetkilisi) ile birlikte imzaladığını, dava dışı H.D. tarafından da rahatlıkla ve kesinlikle devredilebilecekken bunun yerine bu davanın açıldığını, müvekkiline bildirim yapılmadığını, bunun yanında dava dışı H.D.'in bazı malzemeleri de kendi imzası ile üçüncü şahıslara sattığını, geriye kalan malzemelerin devredilmemesindeki sorumluluğun H.D. ve kötüniyetli davacı H.D. olduğunu, malzemelerin sözleşme tarihinden itibaren davacı D. A.Ş'nin emrine bırakıldığını, halen davacı tarafından kullanıldığını, 4 adet senedin de A.E.'e olan nakit borç karşılığında verildiğini, D. A.Ş. yetkililerinin malzemeleri üçüncü şahıslara borçları sebebi ile haciz korkusu ile almadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı Ö.D.'in takip dosyalarında taraf olmadığı ve takip dosyası dayanağı bonolar ile 25.000,00 USD bedelli toplam 100.000,00 USD bedelli bonolarda keşideci-avalist-ciranta olarak yer almadığı, bu davacının davada sıfatının bulunmadığı, teminat olarak verildiği ileri sürülen dört ayrı bononun incelenmesinde keşidecisinin Ö. Ltd. Şti., lehtarın D. A.Ş. olduğu, D. A.Ş'nin beyaza cirosu ile davalı A.E.'e geçtiği, bonolarda bonoların teminat amaçlı verildiğine ilişkin bir kaydın bulunmadığı, teminat amaçlı olarak verildiği ve bedelsiz kaldığına ilişkin iddianın kesin deliller ile ispatlanması gerektiği, buna ilişkin delil sunulmadığı, yemin teklif edilmediği, davacılardan H.D. ve D. A.Ş'nin davaya konu 4 adet bonoya ilişkin bedelsizlik iddiasının ispatlanmadığı, taraflar arasında hisse devri protokolünün varlığı, hisse devir protokolüne göre davalı A.E.'in D. A.Ş'deki hisselerinin davacı H.D.'e devrettiği, hisse devir protokolüne ekli araç ve malzemeleri dava tarihi itibari ile devrinin gerçekleştirilemediği konusunda bir uyuşmazlık olmadığı, protokole ekli araç ve malzeme listesindeki menkul malların dava tarihi itibari ile bir kısmının davadan önce, dava dışı İmar Ltd. Şti. tarafından satıldığı, bir kısmının leasingli olduğu, leasinglerin devam ettiği, mülkiyetlerinin dava dışı leasing firmalarına ait bulunduğu, üzerlerinde farklı takip dosyaları üzerinden hacizler olduğu, davacılara devri imkanının ortadan kalktığı, bedellerinin hisse devri protokolü tarihi itibari ile piyasa rayiçlerine göre 972.000,00 TL bulunduğu, bu durumda takip dayanağı iki adet bonoda bedelsiz kaldığı gerekçesiyle teminat olarak verildiği iddia edilen senetlerle ilgili olarak borçsuzluğun tespitine ilişkin davacıların talepleri ile davacı Ö.D.'in diğer bonolardan ve takiplerden dolayı borçsuzluğunun tespitine ilişkin talebinin reddine, davacılardan H.D. ve D. A.Ş'nin Ankara 27. İcra Müdürlüğü'nün 2010/9379 ve Ankara 8. İcra Müdürlüğü'nün 2009/16627 Esas sayılı dosyaları dayanağı 30.05.2009 ve 30.05.2010 vadeli her biri 250.000,00 TL bedelli  bonolardan ve takiplerden dolayı davalıya borçsuzluklarının tespitine, diğer istemlerin reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava, anonim şirket hissesi ile makine ve ekipmanların devrine ilişkin olarak düzenlenen protokol uyarınca, makine ve ekipmanların devredilmediği, devir bedeli olarak verilen bonoların bedelsiz kaldığı iddiasına dayalı, borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davacılar ile davalı arasında, davalının davacı anonim şirkette bulunan hisselerinin davacı H.D.'e, listelenen makine ve ekipmanların da davacı şirkete devrine ilişkin protokol düzenlendiği, anılan protokol uyarınca davalıya 500.000 USD ödendiği, bakiye devir bedeli için kendisine bonolar verildiği, davalının şirket hisselerini davacı H.D.'e devir ettiği, ancak öncesinde ve dava tarihi itibariyle taahhüt ettiği makine ve ekipmanları davacı şirkete devir etmediği, kararlaştırılan devir bedelinin ne kadarının şirket hissesine ne kadarının ise makine ve ekipman karşılığı olduğunun belirlenmediği hususları uyuşmazlık konusu değildir. Mahkemece, davalının makine ve ekipmanları devir edimini yerine getirmediği, bu edim itibariyle ifa imkanının ortadan kalktığı kabul edilip, devir tarihi itibariyle değerleri tespit ettirilip yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili, devir edilemeyen makine ve ekipmanların devir tarihi itibariyle değerlerini belirleyen bilirkişi raporunun tespitlerinin fahiş olduğunu, gerçeği yansıtmadığına yönelik uzman görüşü de ekleyerek esaslı itirazda bulunmuştur. Ancak, mahkemece bu itiraz üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Eksik incelemeye dayalı karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu durum karşısında, davalı vekilinin devir edilemeyen makine ve ekipmanların devir tarihi itibariyle değerlerinin tespitine yönelik bilirkişi raporuna yönelik itirazları dikkate alınıp, ek rapor alınması veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 29.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Kısmi Alıntı:http://www.karamercanhukuk.com
Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik: Profesyonel hesaplamalar ve içtihat programı

İcra HesapMax: Masaüstü Bilgisayarlar için Hesap Programı

Benzer Konular (1)