YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 16.10.2018 tarihli ve 632-436 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:58:35

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

Yukarıdaki kararlarda arama işlemine ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak adına bu kararın
yalnızca özetine yer verilmiştir.
2911 SAYILI TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ KANUNU
KARARLAR
-1
ÖZET: PKK silahlı terör örgütünün eylem çağrıları üzerine 19.10.2008 tarihinde bir araya gelen
ve aralarında sanığın da bulunduğu grubun, yolu yaya ve araç trafiğine kapatıp terör örgütü
lehine slogan attığı ve taşlı saldırıda bulunduğu, kolluğun 'Dağılın' ikazlarına rağmen dağılmama
konusunda grupla birlikte direnen sanığın taş bulundurmak suretiyle toplantı ve gösteri yürüyüşüne
silahla katıldığı, Yerel Mahkemece sanığın, incelemeye konu olmayan silahlı terör örgütü üyesi
olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarının yanında,
incelemeye konu olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde dağılmamakta ısrar etme ile toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine silahla katılma suçlarından da cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmakta
olup toplantı ve gösteri yürüyüşünün düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olması nedeniyle, sanığın
2911 sayılı Kanun’un 32/1 ve 33/1. maddelerinde yaptırıma bağlanan fiillerinin, Özel Dairece 6352
sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi kapsamında kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Sanık hakkında silahlı terör örgütü adına suç işleme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından
kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına
göre inceleme, sanık hakkında kanuna aykırı gösteri yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme ve kanuna
aykırı gösteri yürüyüşüne silahla katılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak
yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık, sanığın kanuna aykırı gösteri yürüyüşüne silahla katılma ve kanuna aykırı gösteri
yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme eylemlerinin 6352 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi kapsamında
kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
PKK silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren bir kısım internet sitelerinde
16.10.2008 ila 18.10.2008 tarihleri arasında, PKK silahlı terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın hükümlü
olarak bulunduğu İmralı Ceza İnfaz Kurumunda sözde fiziki işkenceye maruz kaldığı yönündeki yayınlara
yer verilmek suretiyle halka eylem yapma çağrısında bulunulduğu bu kapsamda 19.10.2008 tarihinde
bir araya gelen ve aralarında sanığın da bulunduğu grubun PKK silahlı terör örgütünü temsil eden
bayraklar ve posterler açtığı, örgüt lehine slogan attığı, taşlı saldırıda bulunduğu, kolluk görevlilerince
eylemlerinin kanunsuz olduğu belirtilerek dağılmaları, aksi hâlde müdahale edileceği yönünde uyarılar
yapılmasına rağmen dağılmayan gruba kolluk görevlilerince göz yaşartıcı bomba kullanılmak suretiyle
yapılan müdahale sonucu ara sokaklara dağılan grubun, yüzlerini silahlı terör örgütünü simgeleyen bez
parçalarıyla kapatıp çöp konteynerleri ve lastik yakmak suretiyle yolu yaya ve araç trafiğine kapattığı,
güvenlik görevlilerine molotof kokteyli ve sapan kullanmak suretiyle yapılan taşlı ve bilyeli saldırı
sonucunda emniyet müdürlüğüne ait iki aracın zarar gördüğü, üç polis memurunun da yaralandığı,
19.10.2008 tarihli olaya ilişkin görüntülerden, sanık R.A.’nın bu eyleme katılarak güvenlik görevlilerine
taşlı saldırıda bulunduğunun tespit edildiği
Anlaşılmaktadır.
İnceleme dışı olayın mağdurları olan polis memurları O.S., F.S. ve K.G. aşamalarda, görev yaptıkları
sırada olay yerinde bulunan grup tarafından uğradıkları yoğun şekilde taşlı saldırı sonucunda
yaralandıklarını beyan etmişlerdir.
Sanık aşamalarda, kolluk görevlilerince çekilen fotoğrafların kendisine ait olduğunu, gösteriye
katıldığını ve eline taş aldığını, ancak taşı atmadan yere bıraktığını savunmuştur.
Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde 'toplantı','Birden çok kimsenin belirli amaçlarla bir araya gelmesi,
içtima'olarak,'gösteri' ise,'Bir istek veya karşı görüşün halkın ilgisini çekecek biçimde topluca ve açıkça
yapılması, nümayiş' şeklinde tanımlanmıştır.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 'Tanımlar' başlıklı ikinci maddesinde
'toplantı'nın, 'Belli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu
benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından bu kanun çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer
toplantılarını', gösteri yürüyüşünün ise, 'Belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak
suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından kanun çerçevesinde düzenlenen
yürüyüşü' ifade ettiği açıklanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 'Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı' başlıklı 34.
maddesinde, 'Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkına sahiptir...' ,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 'Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü' başlıklı 11. maddesinde
de, 'Herkes, asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla
birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir' şeklinde düzenlemelere yer verilmiş,
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinde ise herkesin, önceden izin
almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre şiddet veya silah kullanmadan kanunların suç saymadığı belirli
amaçlarla gösteri veya toplantı yürüyüşü düzenleyebileceği hüküm altına alınmıştır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapma hakkı, çoğulcu demokrasinin kurulması, farklı kültürel, dini,
siyasi, sanatsal ve benzeri fikirlerin oluşabilmesi ve bir arada yaşayabilmelerinin toplum içinde içselleşmesi
açısından önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesine göre, 'Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ancak
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.', Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
11. maddesinin ikinci fıkrasına göre de, 'Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu
tedbirler niteliğinde olarak milli güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması,
suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Maddede, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk
mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına
engel değildir' şeklinde sınırlama öngörülmek suretiyle, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırsız
olmadığı ortaya konulmuştur.
Görüldüğü gibi gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi,
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, ancak 'demokratik bir toplumda gerekli olma' kriteri gözetilmek
şartıyla, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın ya da ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceğini
düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut kamu düzeni ve kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı
ve gösteri yürüyüşü yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış
sergileyip sergilemedikleri tespit edilmelidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, 'Kendine
özgü rolü ve özel uygulama alanı bulunmakla birlikte, 11. maddede düzenlenen haklar, 10. maddenin ışığında
incelenmelidir. Sözleşmenin 11. maddesinde yer alan toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin hedeflerinden
biri, 10. maddede güvence altına alınan kişisel görüşlerin korunmasıdır.' (Ollinger/Avusturya, 29.06.2006,
No: 76900/01) 'Kamuya açık alanda düzenlenen gösteriler, trafiği aksatmak gibi etkilerle günlük yaşam
düzenini bir derece bozabilir. Göstericiler şiddet içeren hareketlerde bulunmadıkları sürece, resmi makamların,
Sözleşmenin 11. maddesi kapsamında güvence altına alınan toplantı hakkının özüne halel gelmemesi için
barışçıl nitelikteki toplantılara belirli derecede hoşgörü göstermesi gerekmektedir.' (Disk-Kesk/Türkiye,
27.11.2012, No: 38676/081, Nurettin Aldemir/Türkiye, 18.12.2007, No: 32124/02, 32126/02, 32129/02,
32132/02, 32133/02, 32137/02, 32138/02) 'Toplantı özgürlüğü ile bu özgürlük kapsamında düşüncelerini
ifade etme hakkı, demokratik bir toplumun temel değerlerini oluşturmaktadır. Demokrasinin özünde açık
bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini
reddetme durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli
radikal tedbirler -yetkililere göre kullanılan ifade ve bakış açıları şaşırtıcı ve kabul edilemez görünebilir, ayrıca
söz konusu gereklilikler yasadışı da olabilir- demokrasiye zarar vermekte ve hatta sık sık demokrasinin varlığını
tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda kurulu düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirler, toplantı özgürlüğü uygulanırken diğer yasal
araçlarla da kendini ifade edebilme imkânı sunmalıdır.' (Gün/Türkiye, 18.06.2003, No: 8029/07) 'Önceden
izin alınmamış olsa bile barışçıl bir şekilde yapılan gösterilerde kolluğun bir miktar tolerans göstermesi
gerekmektedir.' (Oya Ataman/Türkiye, 05.12.2006, No: 74552/01) şeklinde kararlar verilmiştir.
Öğretide de, 'Sözleşmenin 11. maddesinde yer alan toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin
hedeflerinden birisi de, 10. maddede güvence altına alınan kişisel görüşlerin korunmasıdır. Barışçıl olarak
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ifade özgürlüğünün bir başka görünümü olarak değerlendirilebilir ve
bu çerçevede demokratik bir toplum bakımından temel hak niteliğindedir. Kişiler, siyasi, sosyal, kültürel
ve benzeri nedenlerle toplanırlar ve gösteriler, yürüyüşler, mitingler düzenleyerek görüşlerini toplu olarak
ifade ederler. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasına sınırlama getirilirken, Sözleşmenin 11.
maddesinin ikinci fıkrası dar yorumlanmalı ve Sözleşmenin 10. maddesi altında geliştirilen içtihatlar ile
birlikte değerlendirilmelidir. Barışçıl olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, ifade özgürlüğü benzeri
bir korumadan faydalanır.' (Osman Doğru-Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama Ve
Önemli Kararlar, 2. Cilt, Council of Europe, Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Başkanlığı, 1. Baskı, Ankara 2013,
s. 430), 'İfade özgürlüğü ve dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlükleri belirli bir ölçüde
abartmayı hatta tahrik etmeyi de kapsar.' (Ziya Çağa Tanyar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadında
Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2011 s. 599), 'AİHS’nin 11.
maddesinde düzenlenen ilk hak barışçıl toplantı özgürlüğü hakkıdır. Maddenin ilk cümlesine göre, ‘herkesin
çıkarlarını korumak amacıyla barışçıl toplantı özgürlüğü hakkı vardır.’ AİHM, maddede geçen ‘toplantı
özgürlüğü’ kavramını içtihatları ile ‘gösteri özgürlüğü’nü de kapsayacak şekilde geniş yorumlamaktadır. Bir
toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığının tespiti için hakkı kullanmak isteyenlerin öncelikle
niyetine bakmak gerekecektir. Hakkı kullanacak kişi veya örgütün o ana kadarki tutum ve açıklamaları
burada belirleyici olmaktadır. Bir toplantı veya gösterinin barışçıl olup olmadığını belirlemede bir başka ölçüt
de, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımı sırasındaki tutum ve davranışlardır.' (Sibel İnceoğlu,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Ve Anayasa, Avrupa Konseyi, 1. Baskı, 2013, s. 383) şeklinde görüşlere
yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan ve 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın
Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 'Dava ve cezaların
ertelenmesi' başlıklı Geçici 1. maddesinde,
'1) 31.12.2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle
işlenmiş olup, temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını
gerektiren bir suçtan dolayı,
a) Soruşturma evresinde, 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171’inci
maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,
Karar verilir.
2) Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin,
erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç
işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra
kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm
olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.
3) Mahkûmiyet hükmünün infazı ertelenen kişi hakkında bu mahkûmiyete bağlı olarak herhangi
bir hak yoksunluğu doğmaz. Ancak bu kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde
birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlemesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya
mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen mahkûmiyet hükmüne bağlı hukuki sonuçlar kişi üzerinde doğar
ve ceza infaz olunur.
4) Bu madde hükümlerine göre cezanın infazının ertelenmesi hâlinde erteleme süresince ceza zamanaşımı
durur, kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi hâlinde, erteleme süresince dava
zamanaşımı ve dava süreleri durur.
5) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır.
6) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı verilmiş mahkûmiyet hükmünün infazının tamamlanmış
olması hâlinde bu mahkûmiyet hükmüne bağlı yasaklanmış hakların 25.5.2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil
Kanununun 13/A maddesindeki şartlar aranmaksızın geri verilmesine karar verilir.
7) Bu madde hükümlerine göre verilen kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının
ertelenmesi kararları adlî sicilde bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya
kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu
maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
8) Bu madde hükümlerine göre kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının
ertelenmesi kararlarının verildiği hâllerde, bu suçlar 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
erteleme ve tekerrüre ilişkin hükümlerinin uygulanmasında göz önünde bulundurulmaz' hükmü yer
almaktadır.
Madde gerekçesinde de, 'Temel hak ve hürriyetlerden kabul edilen ifade ve basın özgürlüğü, çoğulcu
demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilemez bir hak kabul edilmektedir. İleri demokrasilerin ‘olmazsa
olmaz şartı’ olan ifade ve basın hürriyeti, birçok hak ve hürriyetin temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin
kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş,
Anayasamızda da ayrıntılı düzenlemelere tâbi tutulmuştur. Bu özgürlüğün kullanım araçlarından biri de
basın yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıdır. Bu araçların, amacına uygun olarak işlevlerini yerine
getirmeleri bakımından korunmaları demokratik toplumlarda asıl olup, bu anlamda basın ve yayın özgürlüğü
önündeki engeller kaldırılarak ve güvenceler sağlanarak, haber ve düşünceyi özgür kılmak hedeflenmektedir.
Bu nedenle, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesine ilişkin
bazı düzenlemeler yapılması toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından büyük bir önem
taşımaktadır' açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, 6352 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinde yer alan düzenleme ile 31.12.2011
tarihine kadar işlenen suçlar bakımından, soruşturma evresinde kamu davasının açılmasının
ertelenmesine, kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, kesinleşmiş olan mahkûmiyet
hükmünün infazının ertelenmesine karar verilebilmesi için suçun,
1- 31.12.2011 tarihine kadar işlenmiş olması,
2- Basın yayın yoluyla veya sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş bulunması,
3- Adli para ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektirmesi,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu tarafından tıpkı 03.09.1999 gün ve 23809 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine
Dair Kanun’da olduğu gibi, bu düzenlemeyle kanunun kapsamına giren fiiller suç olmaktan çıkarılmamış
ve unsurlarında değişiklik yapılmamıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, hakkındaki kamu davasının
açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesine karar verilen kişinin kararın verildiği tarihten itibaren üç
yıl içinde birinci fıkradaki kapsama giren yeni bir suç işlememesi hâlinde kovuşturmaya yer olmadığı veya
düşme kararı verileceği, aksi durumda ise soruşturma ve kovuşturmaya devam olunacağı hüküm altına
alınmıştır.
Basın yayın yoluyla işlenen suçların bahse konu madde kapsamına girdiği hususunda bir tereddüt
bulunmayıp, uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözülebilmesi bakımından 'sair düşünce ve kanaat
açıklama yöntemleri ile işlenmiş suçlar' ibaresi ve bu ibaredeki 'yöntem' sözcüğünden ne anlaşılması
gerektiğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
6352 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesindeki düzenlemenin gerekçesi de göz önüne alındığında 'sair
düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri' ibaresi geniş yorumlanarak, sadece düşüncenin değil, kanaat ve
değer yargılarını içeren açıklamaların da korunduğu, maddenin uygulanma kapsamının suça göre değil,
suçun işlenme yöntemine göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, suç bir düşünce ve
kanaat açıklama yöntemi ile işlenmiş ise hangi suç olursa olsun, suç tarihi ve maddede öngörülen cezanın
tür ve süresi nazara alınarak madde kapsamında değerlendirilecektir.
Yöntemin, 'bir amaca ulaşabilmek için izlenen yol, usul ve metot' anlamına geldiği gözetildiğinde,
basın yayın yoluyla işlenen suçlar dışında 'sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenen suçlar'ın
anılan madde kapsamına girebilmesi için düşünce ve kanaat açıklama yönteminin,
a- Hukuk düzeni karşısında meşru bulunması, yani yöntemin kendisinin bizzat suç teşkil etmemesi,
b- Toplum düzeni içerisinde konuşma, seminer, sempozyum, konferans, resim, heykel gibi mutat bir
ifade ve kanaat açıklama yöntemi olması,
c- İfade ve kanaat açıklama hakkının özüne aykırı bulunmaması,
Gerekmektedir.
Bu açıklamalardan sonra, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin, 'sair düşünce ve kanaat açıklama
yöntemlerinden olup olmadığı' hususu üzerinde de durulmalıdır.
2911 sayılı Kanun’da 'toplantı ve gösteri yürüyüşü' kavramlarının, 'halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu
oluşturmak suretiyle o konuyu benimsetmek' olarak tanımlanması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
Ollinger/Avusturya (29.09.2006, 76900/01) ve Barankevich/Rusya (26.07.2007, 10519/03) kararlarında,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin ifade özgürlüğü ile ilişkisinin açıkça vurgulanması hususları
gözetildiğinde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bizzat yöntem olarak meşru ve mutat olduğu, düşünce
ve kanaat açıklamanın özüne uygun bulunduğu ve sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemlerinden biri
olduğu kabul edilmelidir.
Bununla birlikte, aynı kanunda düzenlenen ve toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında işlenen kolluğa
direnme, çekim yapan kolluk görevlilerini engelleme, yürüyüş sırasında silah taşıma, toplantı ve yürüyüşü
yapanları engelleme gibi fiillerin, 'düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri' ile işlenmediğinde şüphe
yoktur. Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında bu eylemlerin gerçekleştirilmiş olması, toplantı ve
gösteri yürüyüşünün, sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olduğu gerçeğini de değiştirmeyecektir.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, 2911 sayılı Kanun’un 32 ve
33. maddelerinin de değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla,
2911 sayılı Kanun’un 'Hükümetin Emrine Karşı Gelenler' başlıklı 32. maddesi:
'Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşlere silahsız olarak katılanlar emir ve ihtardan sonra kendiliğinden
dağılmazlar ve hükümet kuvvetleri tarafından zorla dağıtılırsa, bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis ve beşbin
liradan otuzbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Güvenlik amirinin 24 üncü maddenin 1 inci fıkrası uyarınca yaptığı dağılma isteğini yerine getirmeyen
düzenleme kurulu üyeleri hakkında da yukarıda belirtilen cezalar uygulanır.
Dağıtma sırasında cebir veya şiddet veya tehdit veya saldırı veya mukavemette bulunanlar fiil daha ağır
bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü yerine getirilmeden,
yetki sınırı aşılarak, toplantı veya yürüyüşlerin dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkrada yazılı fiilleri işleyenlere
verilecek cezalar dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, icabına göre büsbütün de kaldırılabilir.'
şeklinde düzenlenmişken,
'Toplantı ve yürüyüşe silahlı katılanlar' başlıklı 33. maddesi de:
'a) Toplantı ve yürüyüşlere, 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan silah veya araçları (bunlar ruhsatlı
taşınsa bile) taşıyarak katılanlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
b) (a) bendinde yazılı olanlardan 24 üncü maddedeki emir ve ihtarı müteakip kendiliğinden
dağılmayanların, dağıtılmaları için zor kullanıldığı takdirde, bunlar üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
c) Dağılma sırasında 23 üncü maddenin (b) bendinde yazılı silah veya araçlarla mukavemet edenler beş
yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.' şeklinde düzenlenmiştir. İnceleme konusu uyuşmazlıkta
suç tarihinden sonra 25.07.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle, 2911 sayılı
Kanun’un 32. maddesinin başlığı 'Direnme' olarak değiştirilmiş ve
'Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen
dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve
gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında
artırılarak hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi
halinde, ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 265 inci maddesinde tanımlanan
suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü yerine getirilmeden
yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı
fiilleri işleyenlere verilecek cezalar, dörttebire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de
vazgeçilebilir.' şeklinde,
6008 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 2911 sayılı Kanun’un 33. maddesi de,
'Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan silah veya araçları taşıyarak
katılanlar, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Silah veya aracın ateşli silah ya da
patlayıcı veya yakıcı madde olması durumunda, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Silah veya aracın
bulundurulmasının suç oluşturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da ilgili hakkında kanun hükümlerine
göre cezaya hükmolunur.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde,
ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur.' şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Yine, 2911 sayılı Kanun’un 33. maddesinin birinci fıkrası, 04.04.2015 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 6638 sayılı Polis Vazife Ve Salâhiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev Ve
Yetkileri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesiyle,
'Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine,
a) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya
her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye
ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü
zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler taşıyarak veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini
tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek katılanlar iki yıl altı aydan dört yıla kadar,
b) Yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşıyarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde
bulunduran üniformayı andırır giysiler giyerek katılanlar ile kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş,
pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşıyarak veya bu nitelikte sloganlar söyleyerek veya ses cihazları
ile yayınlayarak katılanlar altı aydan üç yıla kadar,
hapis cezası ile cezalandırılırlar.' biçiminde değiştirilerek madde son hâlini almıştır.
'Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri' başlıklı 23. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olan
(b) bendinde,'Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir
ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı
eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara
ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler
giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim,
levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak'
şeklindeki düzenleme ile silah veya araçların nelerden ibaret olduğu sayılmıştır.
2911 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan fail, 'dağılın ihtarına
ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmekte' ve kolluğa cebir ya da tehdit göstermeden pasif
direniş sergilemekte iken, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise ihtar ve zor kullanmaya rağmen, kolluk
görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi hâlinde 5237 sayılı TCK’nın 265. maddesine
göre cezaya hükmolunacağı düzenlenmektedir.
2911 sayılı Kanun’un 33/1. maddesinde fail, toplantı ve gösteri yürüyüşüne, Kanun’un 23/b
maddesinde sayılan silah veya araçlarla katılmakta, maddenin birinci fıkrasının son cümlesine göre
bu silah ve aracın bulundurulması ya da kullanılmasının suç oluşturması hâlinde ayrıca ilgili kanun
hükümlerine göre de cezalandırılması cihetine gidilmektedir. Diğer bir anlatımla, taşıma veya kullanmaya
bağlı olarak, şartları oluştuğunda fail ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesi uyarınca genel güvenliğin
kasten tehlikeye sokulması veya 174. maddesi uyarınca tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması
veya el değiştirilmesi ya da 6136 sayılı Kanun’a muhalefet gibi suçlardan da cezalandırılmaktadır.
Görüldüğü üzere, 2911 sayılı Kanun’un asıl olarak toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmayı
düzenleyen gerek 32/1, gerekse 33/1. maddelerinde, toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmanın yanında
gerekleştirilen diğer fiillerin, başka suçları oluşturması hâlinde gerçek içtima kuralı uygulanarak failin bu
suçlardan cezalandırılması gerekirken, sadece toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma kapsamında kalan
eylemlere ilişkin bölümün düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olduğu kabul edilmelidir.
Bu durumda, izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında düşünce ve kanaat açıklama yöntemi
kapsamında görülen 2911 sayılı Kanun’a muhalefet hallerinin,
a- 32. maddenin birinci fıkrasındaki kolluk tarafından dağılmaları yönünde ihtar yapılan topluluğun
ihtara uymaması üzerine zor kullanılmasına rağmen dağılmamakta ısrar edilmesi,
b- 33. maddenin birinci fıkrasındaki aynı Kanunun 23. maddenin (b) bendinde sayılan silah ya da
silahtan sayılan aletlerle katılma,
c- 33. maddenin birinci fıkrasındaki belirtilen 23. maddenin (b) bendinde sayılan ve zaten düşünce ve
kanaat açıklama yöntemlerinden olan afiş, pankart, döviz, resim, levha taşıyarak veya slogan söyleyerek
katılma,
Şeklinde sayılması mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
PKK silahlı terör örgütünün eylem çağrıları üzerine 19.10.2008 tarihinde bir araya gelen ve aralarında
sanığın da bulunduğu grubun, yolu yaya ve araç trafiğine kapatıp terör örgütü lehine slogan attığı ve taşlı
saldırıda bulunduğu, kolluğun 'dağılın' ikazlarına rağmen dağılmama konusunda grupla birlikte direnen
sanığın taş bulundurmak suretiyle toplantı ve gösteri yürüyüşüne silahla katıldığı, Yerel Mahkemece
sanığın, incelemeye konu olmayan silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme
ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarının yanında, incelemeye konu olan toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde dağılmamakta ısrar etme ile toplantı ve gösteri yürüyüşlerine silahla katılma suçlarından
da cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmakta olup toplantı ve gösteri yürüyüşünün düşünce ve
kanaat açıklama yöntemi olması nedeniyle, sanığın 2911 sayılı Kanun’un 32/1 ve 33/1. maddelerinde
yaptırıma bağlanan fiillerinin, Özel Dairece 6352 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi kapsamında kabul
edilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.09.2014 tarihli ve 96-375, 16.09.2014 tarihli ve 147376,
11.07.2014 tarihli ve 386-353, 10.11.2015 tarihli ve 111-381 ile 22.05.2018 tarihli ve 195-225 sayılı
kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün, sanığın, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde
dağılmamakta ısrar etme ile toplantı ve gösteri yürüyüşüne silahla katılma şeklindeki eylemlerinin,
6352 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 16.10.2018 tarihli ve 632-436 sayılı

Benzer Konular (10)