YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 27.02.2018 tarihli ve 77-62 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:58:05

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat
30
-2
ÖZET: Suç tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi
tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü
olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca 'Tacir' olduğunda şüphe bulunmaması ve İİK’nın 44.
maddesinde yer alan 'Ticareti terk eden tacir' ifadesinin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına
ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmaması nedenleriyle limited şirketin münferiden temsile
yetkili müdürünün İcra ve İflas Kanunu’nun 44 ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu
işleyebileceği kabul edilmelidir.
Sanık M. K. hakkında ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan verilen beraat hükmü Özel
Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, inceleme sanık Y.D. hakkındaki beraat hükmüyle sınırlı
olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra ve İflas Kanununun 337/a
maddesinde düzenlenen ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçunu işlemelerinin mümkün olup
olmadığının ve sanık Y.D. hakkındaki beraat hükmünün eksik araştırmayla kurulup kurulmadığının
tespitine ilişkindir.
Kararın diğer kısmına TCK’nın 290. maddesine ilişkin bölümde yer verilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından,
12.02.2010 tarihinde, şikâyetçi şirket tarafından, sanığın temsilcisi olduğu şirket hakkında kambiyo
senetlerine dayalı haciz yoluyla icra takibine başlandığı,
Ödeme emrinin, şirkette daimi işçi olan B.D. isimli kişiye şirket adresinde 24.02.2010 tarihinde tebliğ
edildiği,
Söz konusu şirket ve yetkilileri tarafından herhangi bir şekilde mal beyanında bulunulmaması üzerine
şikayetçi vekilinin talebi ile 26.03.2010 tarihinde haciz işlemi için şirket adresine gidildiğinde, kapının kilitli
ve şirket tabelasının sökülmüş olduğu, borçlu şirketin adresi boşalttığı ve fiili faaliyetinin bulunmadığı
tespit edilerek bu durumun tutanağa bağlandığı,
Şikâyetçi vekilinin 08.06.2010 havale tarihli dilekçesi ile, şirket yetkilisi sıfatıyla sanık hakkında
'borçlu şirketin ticareti terk ettiği halde, İcra ve İflas Kanununun 44. maddesine aykırı olarak keyfiyeti kayıtlı
bulunduğu ticaret siciline bildirmediği ve mal beyanında bulunmadığı' gerekçesiyle şikâyette bulunması
üzerine ticareti terk suçundan dava açıldığı,
Ticaret sicilinden alınan cevabi yazıda, sanığın, inceleme dışı sanık M.K. ile birlikte şirket ortağı olduğu,
sanığın hissesi 450.000 Lira iken, M. K.’nin hissesinin 800.000 Lira olduğu, sanığın, kuruluş tarihinden
itibaren 10 yıl süreyle şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığının bildirildiği,
05.10.2010 tarihli tutanakta, çevreden yapılan araştırmalarda 2008-2009 yıllarında bahse konu
adreste faaliyet gösteren şirketin, 2010 yılının ikinci ayından itibaren faaliyet göstermediğine dair tespitte
bulunulduğunun belirtildiği,
Yerel Mahkemece başkaca bir araştırma yapılmadığı,
Anlaşılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, bu kanun kapsamında çıkan hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde
çözümlenmesi yöntemini benimsemiş, buna bağlı olarak, Kanunda düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354.
maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5358 ve
06.03.2007 günü yürürlüğe giren 5582 sayılı Kanunlarla, İİK’nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına
karşın, bu özel yargılama usulünü bazı değişiklikler dışında korumuştur.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir açısından muhataplarının haklarını
korumaya yönelik olarak birtakım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmanın
yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir.
İİK’nun «Ticareti Terk Edenler» başlıklı 44. maddesi,
'Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün
aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet
ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde
de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları
üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır.
Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar,
evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan icra mahkemesi, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne
bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet
ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin
düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru
marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir
bankaya depo edilmesine karar verilebilir' şeklinde olup, maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak,
Aynı Kanun’un 337/a maddesinde 'Ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında,
'44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya
aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından
sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır' biçiminde yaptırıma
bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı
İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde, 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak
isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde
ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek
alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden
kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde
tadil edilmiş ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır' denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için,
1- İİK’nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle diğer şartların
da gerçekleşmesi hâlinde suç oluşacaktır.
İİK’nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için, borçlunun
ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile
alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı
alacaklının zarar görmesi gerekir. Ancak İİK’nın 337/a maddesinin ikinci fıkrasındaki, 'Birinci fıkradaki
fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' hükmü uyarınca,
alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olması gerekir. Suç tarihinde
yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde, 'Bir ticari işletmeyi kısmen dahi
olsa kendi adına işleten kimse' olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde, 'Ticaret
şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince
hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye
gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar' denilmiş,
136. maddesinde de ticaret şirketleri, 'kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri' olarak
sayılmıştır.
Bu aşamada 'ticareti terk etme' kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide, 'ticari işletmeyi kendi
adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak' olarak tanımlanan ticareti
terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması
şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki olarak varlığını sürdürmekle
birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür.
Sanık Y. D.’nin temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Kanunu’nda
ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Suç tarihinde
yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 503. maddesinde, 'İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs
tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye
ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir' tanımlamasına yer verilmiş, 540.
maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi, şirket
sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği,
541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak
seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ilgili olarak 'infisah' suç tarihinde yürürlükte bulunan
6762 sayılı TTK’nun 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup, 'tasfiye' hususunda Aynı Kanun’un 552.
maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da
uygulanacaktır.
İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen suçların, tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi
durumunda kimlerin sorumlu olacağı, «hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği» başlıklı
345. maddesinde, «Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş
ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve
azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklinde hüküm altına
alınmış olup, limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Özel Dairece, İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti usulüne aykırı olarak
terk etmek suçunun, ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğu,
Yerel Mahkemece ise, tasfiye ve infisah hükümlerine tabi bir şirketin yönetici veya sorumlularının bu
madde hükümlerini yerine getirmediklerinden bahisle, aynı maddenin uygulaması bakımından fail
olamayacaklarının belirtilmesi karşısında, uyuşmazlık, «limited şirketin münferiden temsile yetkili
müdürünün» İcra ve İflas Kanunu’nun 44 ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip
işleyemeyeceği ve beraat hükmünün eksik araştırmayla kurulup kurulmadığı noktasında toplanmaktadır.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin
yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited
şirketin, 18. maddesi uyarınca 'tacir' olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
İİK’nın 44. maddesinde 'ticareti terk eden tacir' ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek
kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O hâlde, tacir sayılan limited
şirketleri temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde aynı maddedeki
yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi
aynı Kanunun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmalarına engel bulunmamaktadır. Diğer yandan,
İİK’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin 'ticareti terk eden kötü niyetli borçluların bu davranışlarının
önlenmesi' amacı ile getirildiği de gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu
işleyemeyeceklerinin kabulü hâlinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK’nın 337/a
maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK’nın 345. maddesi uyarınca
bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirketi müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf
bulunmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 29.09.2015 gün ve 62-296, 14.02.2012 gün ve 505-28, 513-29, 509-30
sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, borçlu ticaret şirketinin kayıtlı olduğu vergi dairesinden mükellefiyetinin sürdürülüp
sürdürülmediği sorularak, sürdürüldüğünün bildirilmesi ve adresinin farklı olması hâlinde bu adreste
de zabıta araştırması yaptırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken,
eksik araştırmayla yazılı şekilde beraat hükmü kurulması isabetli olmadığından, Yerel Mahkeme direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 27.02.2018 tarihli ve 77-62 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)