YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 22.11.2018 tarihli ve 986-554 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:59:45

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

5395 SAYILI ÇOCUK KORUMA KANUNU
KARARLAR
-1
ÖZET: 1- Kanun koyucu tarafından 15-18 yaş grubundaki sanığın kusur yeteneğinin bulunduğu,
ancak irade yeteneğinin zayıf olduğunun normatif olarak kabul edildiği, sanığın davranışlarını
yönlendirme yeteneğinin yeteri kadar gelişmiş olup olmadığının takdir yetkisinin hâkime ait olduğu,
hakîmin resen ya da sanığın velisi, vasisi ya da müdafisinin talebini değerlendirerek bu kararı
verebileceği ve 15-18 yaş grubundaki çocuklar bakımından sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu
olduğuna dair herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde,
17 yaşındaki sanık hakkında sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olmadığının kabulü
gerekmektedir.
2- 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında hükmolunacak cezanın belirlenmesinde yetişkinlerden
farklı değerlendirilme yapılması hem ülkemizce kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme’nin, hem Türk Ceza Kanunu’nun bir gereği olup, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına
İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 21. maddesinde somutlaşan bu kriterlerin ve çocuğun
içerisinde bulunduğu özel şartların, hükmolunan temel cezanın belirlenmesi ve kişiselleştirilmesinde
gözetilip gözetilmediğinin denetimi bakımından sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda
gösterilmesinin zorunlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
3- Hâkimin 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında sosyal inceleme raporu aldırma zorunluğu
olmadığından rapor aldırılmamasının bozma nedeni yapılamayacağı, ancak neden sosyal inceleme
yaptırılmadığına ilişkin gerekçe gösterilmemesinin hukuka kesin aykırılık niteliğinde ve başlı başına
bozma nedeni olduğunun, bu bağlamda başka bir bozma nedeni bulunmadığı durumlarda bile tek
başına bozma nedeni yapılacağının kabul edilmesi gerekmektedir.
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık M.K. hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan hükümle
sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlıklar,
1- 15-18 yaş grubu içerisinde olan sanık hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35/1.
maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu alınmasının zorunlu olup olmadığı,
2- Yerel Mahkemece sosyal inceleme raporunun alınmaması hâlinde bunun gerekçesinin kararda
gösterilmesinin zorunlu olup olmadığı,
3- Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sırasında hükmün bozulmasını gerektirir başkaca
bir bozma nedeninin bulunmadığı durumlarda, bu eksikliklerin başlı başına bozma nedeni yapılıp
yapılamayacağı,
Hususlarına ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Nitelikli yağma suçundan yargılanan sanığın yaşının suç tarihinde 17 yıl, 4 ay, 5 gün, karar tarihinde
17 yıl, 8 ay, 20 gün olduğu, sanık hakkında gerek soruşturma evresinde gerekse kovuşturma evresinde
sosyal inceleme raporu alınmadığı gibi sosyal inceleme yaptırılmamasının sebebinin de gerekçeli kararda
tartışılmadığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- 15-18 yaş grubu içerisinde olan sanık hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35/1.
maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu alınmasının zorunlu olup olmadığı,
Anayasa’nın 90. maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların
kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurulamayacağı ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası
antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
uluslararası antlaşma hükümlerinin esas alınacağının hüküm altına alınması nedeniyle uyuşmazlık
konusu bakımından önem arz eden Birleşmiş Milletler tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilen ve
ülkemizde de 27.01.1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 'Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme'nin 40/1. maddesinde: 'Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddia
edilen ve bu nedenle itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul edilen her çocuğun, çocuğun yaşı ve yeniden
topluma kazandırılmasının ve toplumda yapıcı rol üstlenmesinin arzu edilir olduğu hususları gözönünde
bulundurularak, taşıdığı saygınlık ve değer duygusunu geliştirecek ve başkalarının da insan haklarına ve
temel özgürlüklerine saygı duymasını pekiştirecek nitelikte muamele görme hakkını kabul ederler.' hükmüne
yer verilmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrasında 'Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddiası ileri
sürülen, bununla itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul olunan çocuk bakımından, yalnızca ona uygulanabilir
yasaların, usullerin, onunla ilgili makam ve kuruluşların oluşturulmasını teşvik edecek ve özellikle şu konularda
çaba göstereceklerdir:
a. Ceza Yasasını ihlâl konusunda asgari bir yaş sınırı belirleyerek, bu yaş sınırının altındaki çocuğun ceza
ehliyetinin olmadığının kabulü,
b. Uygun bulunduğu ve istenilir olduğu takdirde, insan hakları ve yasal güvencelere tam saygı gösterilmesi
koşulu ile bu tür çocuklar için adli kovuşturma olmaksızın önlemlerin alınması.' dördüncü fıkrasında ise,
'Koruma tedbiri, yönlendirme ve gözetim kararları, danışmanlık, şartlı salıverme, bakım için yerleştirme,
eğitim ve meslek öğretme programları ve diğer kurumsal bakım seçenekleri gibi çeşitli düzenlemelerin
uygulanmasında, çocuklara durumları ve suçları ile orantılı ve kendi esenliklerine olacak biçimde muamele
edilmesi sağlanacaktır.' düzenlemesine yer verilmiştir. Türk Ceza Hukuku mevzuatı incelendiğinde
de gerek maddi ceza hukuku, gerek yargılama hukuku gerekse infaz hukuk bakımından çocuklar için
yetişkinlerden farklı müesseseler getirildiği görülmektedir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için 'Sosyal inceleme, sosyal inceleme raporu' ve
TCK’nın 31. maddesinde düzenlenen 'Yaş küçüklüğü' ile 'Çocuk' kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
Ceza hukukunun konusunu oluşturan kusur, fail hakkında yapılan kişisel kınama yargısını ifade
etmektedir. Kınamanın sebebi ise failin norma uygun davranabilecek ve hukuka uygun hareket
edebilecek durumda olmasına rağmen hukuka aykırı davranışı tercih etmesi ve hukukun kendisinden
talep ettiği şekilde davranmamasıdır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
7. Baskı, Seçkin, Ankara, 2008, s. 289, Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Adalet, 2016,
s. 480-481.)
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı kınanabilmesi, yani o kişinin kusurlu olduğundan söz edilebilmesi
için öncelikle, o kişinin fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Türk Ceza
Kanunu’nda kusur yeteneğinin ne olduğu hususunda bir tanımlama mevcut olmasa da 31. ve 32.
maddeler gözetildiğinde kusur yeteneğinin, kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ile
davranışlarını yönlendirme kabiliyetinden oluştuğu kabul edilmelidir. (Koca-Üzülmez, s. 291, Akbulut, s.
484-485.)
TCK’da ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler başlığı altında düzenlenen ve kusurluluğu
etkileyen hâllerden biri olarak öngörülen yaş küçüklüğü aynı Kanun’un 31. maddesinde:
'(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler
hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz, ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince
gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla, müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde
dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her
fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında
suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla, müebbet hapis
cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte
biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz' şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış
olanlarla ilgili bölümünde, 'Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi
tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve
ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk
hakimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede
dikkate alır.' açıklamalarına yer verilmiştir.
On beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar ile ilgili olarak da, 'Fiili işlediği
sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda,
gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte,
bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç
yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak
kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya
hükmedilir.' denilmiştir.
TCK’nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını
doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş
olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır.
Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını
doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların
kural olarak kusur yeteneğine sahip oldukları, yani ceza sorumluluklarının bulunduğu kabul edilir. Bu yaş
grubundaki çocukların suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamadıkları iddiası, tam ve kısmi akıl hastalığına
ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz
on sekiz yaşını tamamlamamış çocuklar, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî
anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte, bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme
yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, bu yaş grubunda suç yoluna girmiş olan
çocukların, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir.
Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan bu çocuklar hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun (ÇKK) 'Sosyal İnceleme' başlığını taşıyan 35. maddesi,
'(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet
savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır.
Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde,
gerekçesi kararda gösterilir',
Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin (ÇKKY) 20.
maddesi,
'(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca
gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve
kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme
veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını
doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri
bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını
doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir
yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile
ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim,
bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin
hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte
çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden
görüş alır...' şeklindedir.
Aynı Yönetmeliğin 21. maddesi ise,
'...
(2) Raporda çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde
bulunulmaz.
(3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama
ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde
bulundurulur' şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, TCK’nın 31. maddesinin gerekçesi ve ÇKK’nın 35 ile ÇKKY’nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde
belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir.
Bu tespit yapılırken de ÇKKY’nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından
zorunlu olarak alınması gereken suça sürüklenen çocuğun aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar
ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile
suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde
uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz
önünde bulundurarak, raporlarla bağlayıcı olmaksızın, her delil gibi bunları da serbestçe değerlendirip
suça sürüklenen çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir edecektir.
5395 sayılı Kanun’un 35/1, maddesinin ilk cümlesinde 'Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında
mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve
sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır...' denmektedir. Söz konusu Kanun’un 3/1-a maddesine ve
adı geçen Yönetmelik’in 4/1-a maddesine göre de çocuklar daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz
yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmıştır. Bu durumda 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal
inceleme raporu alınmasının ceza yargılaması bakımından gerekli olup olmadığı yargılamayı yapan
hâkim tarafından değerlendirilmelidir. Doktrinde de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesi
gereğince alınacak sosyal inceleme raporunun 15-18 yaş arasındakiler için cezaların bireyselleştirilmesinde,
seçenek yaptırımların tercihinde, takdiri indirim nedenlerinden yararlandırılmalarında, kısa süreli
hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, hapis cezasının ertelenmesinde, kamu davasının
açılmasının ertelenmesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında gözönünde bulundurulacağı
belirtilmektedir. (Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş,
13. Bası, s. 403, Ankara 2017.) Bununla birlikte Kanun ve Yönetmelik hükümleri irdelendiğinde bu
incelemenin yaptırılmasının ihtiyaten kabul edildiği, zorunlu olduğuna dair herhangi bir düzenlemenin
bulunmadığı, Yargıtay Ceza Dairelerinin uygulamalarının da bu yönde olduğu bilinmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Kanun koyucu tarafından 15-18 yaş grubundaki sanığın kusur yeteneğinin bulunduğu, ancak
irade yeteneğinin zayıf olduğunun normatif olarak kabul edildiği, sanığın davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin yeteri kadar gelişmiş olup olmadığının takdir yetkisinin hâkime ait olduğu, hakîmin resen
ya da sanığın velisi, vasisi ya da müdafisinin talebini değerlendirerek bu kararı verebileceği ve 15-18 yaş
grubundaki çocuklar bakımından sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olduğuna dair herhangi bir
yasal düzenlemenin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, 17 yaşındaki sanık hakkında
sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olmadığının kabulü gerekmektedir.
2- Yerel Mahkemece sosyal inceleme raporu aldırılmasının zorunlu olmadığı sonucuna ulaşılması
karşısında bu raporun alınmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olup olmadığı,
TCK’nın 6/1-b ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddelerinde genel olarak çocuk
kavramından bahsedilmiş olup, yaş aralıklarına göre herhangi bir ayrım yapılmaksızın henüz on sekiz
yaşını doldurmamış olan herkes çocuk olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla ilgili hükmü 5237 sayılı TCK’nın
31. maddesi ile bahsi geçen Yönetmelik’in 20 ve 21. maddeleriyle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.
Daha önce yapılan izahatlardan da anlaşıldığı üzere 12-15 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme
raporu alınması zorunlu olduğuna göre mahkemenin bu yaş gurubu için rapor almama gerekçesini
kararında göstermesinin gerekmediği, 5395 sayılı Kanun’un 35/3. maddesindeki sosyal inceleme
yaptırılmaması hâlinde gerekçe gösterme şartının 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için getirildiği açıktır.
Kaldı ki, bu gruptaki çocuklar için cezaların belirlenmesi ve şahsileştirilmesinde, seçenek yaptırımlara
çevrilmesinde, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında kararın gerekçelendirilmesi
sırasında çocuğun doğumundan başlayarak geçirdiği gelişim aşamalarının, fiziksel, zihinsel, duygusal
sosyal ve moral gelişim özelliklerinin, ailesinin, toplumsal, ekonomik ve kültürel durumunun, okul
ve iş ortamı ile boş zamanlarını geçirdiği çevre gibi söz konusu Yönetmeliğin 21. maddesinde sayılan
hususların hâkim tarafından göz önünde bulundurulup bulundurulmadığının Yargıtay denetimine izin
verecek şekilde kararda tartışılması bir zorunluluktur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının
«gerekçe» bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul
edilen fiilin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan
uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka
ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya
reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da,
geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan
karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol
açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkan sağlamak
bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2014 tarihli ve 441-421 sayılı kararında da bahsedildiği
üzere, kararın 'sonuç (hüküm)' kısmında CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223.
maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara
göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53 ve devamı
maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri,
cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına ya da tedbirlerden birine çevrilmesine veya
ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul ya da reddine ait
dayanaklar açıkça gösterilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
15-18 yaş grubundaki sanık hakkında hükmolunacak cezanın belirlenmesinde yetişkinlerden
farklı değerlendirilme yapılması hem ülkemizce kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme’nin, hem Türk Ceza Kanunu’nun bir gereği olup, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına
İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde somutlaşan bu kriterlerin ve çocuğun
içerisinde bulunduğu özel şartların, hükmolunan temel cezanın belirlenmesi ve kişiselleştirilmesinde
gözetilip gözetilmediğinin denetimi bakımından sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda
gösterilmesinin zorunlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
…
3- Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sırasında hükmün bozulmasını gerektirir başkaca
bir bozma nedeninin bulunmadığı durumlarda, bu eksikliklerin başlı başına bozma nedeni yapılıp
yapılamayacağı,
Bu noktada irdelenmesi gereken hususlarından birisi de Yargıtay Ceza Dairelerinin farklı uygulamaları
gözetildiğinde sanığın yargılama ya da temyiz incelemesi aşamasında 18 yaşını doldurmuş olması hâlinde
geriye dönük olarak suç tarihindeki sosyal ve psikolojik durumunun tespitinin mümkün olup olmadığıdır.
Meselenin çözümü teknik bilgiyi gerektirdiği kadar sanığın şahsından kaynaklanan özel koşullarla
da ilgilidir. Bu koşullar ilgili Yönetmeliğin 21. maddesinde objektif ölçütlere bağlanmış olup Yerel
Mahkemenin sanığın suç tarihi itibarıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığını
her zaman tespit ettirip sonucuna göre hüküm kurması mümkündür.
Öte yandan, iki numaralı uyuşmazlık konusunda ayrıntısı ile açıklanan hükmün gerekçeyi ihtiva
etmemesi hâlinin, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte
bulunan 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini
oluşturmaktadır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Hâkimin 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında sosyal inceleme raporu aldırma zorunluğu
olmadığından rapor aldırılmamasının bozma nedeni yapılamayacağı ancak neden sosyal inceleme
yaptırılmadığına ilişkin gerekçe gösterilmemesinin hukuka kesin aykırılık niteliğinde ve başlı başına
bozma nedeni olduğunun, bu bağlamda başka bir bozma nedeni bulunmadığı durumlarda bile tek
başına bozma nedeni yapılacağının kabul edilmesi gerekmektedir.
...
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 22.11.2018 tarihli ve 986-554 sayılı

Benzer Konular (10)