YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 25.12.2018 tarihli ve 394-694 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 21:01:00

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

-3
ÖZET: Sanığın yokluğunda verilen hükme ilişkin olarak bir kamu kurumu olan adli merciye
sorgusu sırasında bildirdiği en son adresine çıkartılan tebligatın bu adreste oturan S.E.’nin, sanığın
cezaevinde olduğunu ifade ettiğinden bahisle iade edilmesi üzerine yapılan UYAP sorgulamasında
sanığın tebligat tarihi itibarıyla cezaevinde bulunmadığının tutanak altına alınması nedeniyle,
sanığın mahkemeye bildirdiği adresini değiştirip değiştirmediğine, değiştirmiş ise yeni adresinin
tespitine yönelik mahkemesince araştırma yapılarak yeni adresinin tespit edilememesi halinde
gerekçeli kararın eski adrese tebligat tarihinde yürürlükte olan Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi
uyarınca tebliğ edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle yapılan tebliğ işlemi geçersizdir.
Kaldı ki 24.02.2010 tarihli tebligata ilişkin olarak tebliğ mazbatasında tebliğin konusunu oluşturan
gerekçeli kararın zarf içerisinde olduğuna dair bir kayıt bulunmadığının anlaşılması ve bu durumun
başka türlü ispatlanamaması karşısında gerekçeli kararın usulüne uygun tebliğ edildiğinden de
bahsedilemeyeceği kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, kanun yararına bozma nedeninin sanık hakkında iki yıldan az hapis cezası
verilmesini gerektirmesi durumunda erteleme hükmünün uygulanması imkânının bulunması nedeniyle
buna ilişkin değerlendirmenin Özel Dairece mi yoksa Yerel Mahkemece mi yapılacağının belirlenmesine
ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi
uyarınca sanığa yapılan gerekçeli karar tebliğinin usulüne uygun olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanık C. E.’nin kovuşturma evresinde 16.11.2009 tarihli oturumda 'T. Mahallesi S. Caddesi No:. /. E./İ.'
adresinde ikamet ettiğini beyan ettiği, sanığın bilinen son adresinin bu adres olduğu ve 01.02.2010 tarihli
hükmün sanığın yokluğunda verildiği,
Gerekçeli kararın 'T. M. S. Caddesi No: .../... E./İ.' adresine tebliğe çıkarıldığı, 11.02.2010 tarihinde bu
adrese giden posta dağıtıcısı tarafından düzenlenen tebliğ mazbatasında, adreste bulunan S.E.’nin,
sanığın cezaevinde olduğunu beyan etmesi nedeniyle evrakın tebliğ edilemediğinin belirtildiği,
Kalem personelince tutulan 18.02.2010 tarihli tutanakta, dosya içinde bulunan B. Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğünün 01.02.2010 tarihli yazısında sanık C. E.’nin 03.12.2009 tarihinde tahliye edildiğinin
belirtildiği ve UYAP sorgulamasında da sanığın cezaevinde bulunmadığının tespit edildiği bilgilerine yer
verildiği,
18.02.2010 tarihinde 'T. Mahallesi S. Caddesi No:. /. E./İstanbul' adresine 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun
35. maddesi gereğince çıkarılan tebliğe ilişkin tebliğ mazbatasında 'Tebliğin mevzuu' kısmında 'Resmi
Belgede Sahtecilik' ibaresinin bulunduğu ve aynı mazbatada, tebliğ işleminin 24.02.2010 tarihinde 7201
sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca yapıldığı, adreste bulunan Mehmet Şahin isimli şahsa
haber bırakıldığı ve 6 nolu formülün kapıya yapıştırıldığının belirtildiği,
Sanığın P. Kapalı Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla B. 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderdiği 07.05.2012
tarihli dilekçesinde, Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/629 esas sayılı dosyasından 6 ay tutuklu
kaldığını belirtip tutuklu kalmış olduğu sürenin halen infazı devam eden cezasından mahsup edilmesini
istediği,
Yerel Mahkemece 09.05.2012 tarih ve 2009/629 sayı ile P. Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yazılan
müzekkerede, UYAP sorgulamasında sanığın bu dosyadan tutuklu kaldığına dair bilgiye rastlanmadığından
ve dosya temyiz incelemesi nedeniyle Yargıtayda olduğundan mahsup konusunda karar verilemeyeceği
hususu ile yazı ekinde gönderilen gerekçeli karar ve temyiz formunun sanığa tebliğ edilmesinin istendiği,
Dava dosyasının onaylı sureti kapsamında ve UYAP sorgulamasında, Yerel Mahkemenin istemi
doğrultusunda sanığa gerekçeli kararın tebliğ edildiğine ilişkin herhangi bir belgenin bulunmadığı,
12.11.2013 tarihli kesinleşme şerhinde, hükmün kesinleşme tarihinin '03.03.2010' olarak belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tebligat tarihi itibarıyla Tebligat Kanunu’un 'Adres değiştirmenin bildirilmesi mecburiyeti' başlıklı 35.
maddesi,
'Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse,
yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki
tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği
takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi, tebliğ tarihi
sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.
Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, taraflar arasında yapılan, imzası resmi merciler önünde ikrar
olunmuş sözleşmelerde belirtilen adresler ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkârlar sicillerine verilen en son adreslerdeki değişiklikler
hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.',
'Tebliğ Mazbatası' başlıklı 23. maddesi,
'Tebliğ bir mazbata ile tevsik edilir. Bu mazbatanın:
1. Tebliği çıkaran merciin adını,
2. Tebliği istiyen tarafın adını, soyadını ve adresini,
3. Tebliğ olunacak şahsın adını, soyadını ve adresini,
4. Tebliğin mevzuunu,
5. Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kimsenin adını, soyadını,
adresini ve 22 nci madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu,
6. Tebliğin nerede ve ne zaman yapıldığını,
7. 21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muamelenin yapıldığını ve
imtina için gösterilen sebebi,
8. Tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını,
İhtiva etmesi lazımdır.',
'Tebliğ mazbatalı kapalı zarf' başlıklı 59. maddesinin birinci fıkrası ise,
'Kanunun 1 inci maddesinde yazılı mercilerden çıkarılacak tebliğ evrakı, tebliğ mazbatalı kapalı bir zarf
içinde gönderilir.' hükümlerini içermektedir.
Yine tebligat tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Tebligat Tüzüğü’nün 'Tebliğ imkansızlığı' başlıklı 28.
maddesinin birinci fıkrası,
'Muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiç biri gösterilen adreste bulunmazsa,
tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar
kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp
altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.',
'Değiştirilen adresin bildirilmesi mecburiyeti ve yapılacak muameleler' başlıklı 55. maddesinin ikinci
fıkrası ise,
'...Adresini değiştiren kimse yenisini alakalı mercie bildirmez ve fakat çıkarılan tebligat üzerine tebliğ
memuru 28 inci maddenin ilk fıkrasındaki usule göre yeni adresi tesbit ederse aynı maddenin üç ve dördüncü
fıkraları mucibince ve son fıkrasındaki hal vaki ise 30 uncu maddeye tevfikan muamele yapar...' şeklinde
düzenlenmiştir.
Tebligat tarihi itibarıyla Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin 1, 2 ve 3. fıkraları uyarınca yapılan
tebliğin geçerli olabilmesi için, ilgilinin kendisine veya adına tebliğ yapılabilecek kimselere bu adreste
kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olması, ilgilinin adresini değiştirmesine karşın yeni
adresini yargı merciine bildirmemesi ve yeni adresin tebliğ memurunca da tespit edilememesi, 4. fıkra
uyarınca yapılan tebliğin geçerli olabilmesi için ise, daha önce usulüne uygun tebligat yapılmamış olsa
bile, ilgilinin adresini değiştirmesine karşın yeni adresini yargı merciine bildirmemesi, yeni adresin tebliğ
memurunca tespit edilememesi ve tebligat yapılacak adresin maddede sayılan adreslerden olması
gerekmektedir.
Ayrıca Tebligat Kanunu’nun 59. maddesinin birinci fıkrasında tebliğin konusunu oluşturan tebliğ
evrakının tebliğ mazbatalı kapalı bir zarf içerisinde gönderilmesi ve aynı Kanun’un 23. maddesinin
dördüncü fıkrasında ise tebligat işlemini belgelendirecek olan tebliğ mazbatasının tebliğin konusunu
da içermesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla tebliğ mazbatasında, tebliğin konusunu oluşturan ve zarf
içerisinde bulunan tebliğ evrakının gösterilmesi gerekmekte olup bu durumda, tebliğ mazbatası da zarf
içerisinde bulunduğu belirtilen evrakın tebliğ edildiği hususunu belgelendirme vasfına sahip olacak,
diğer bir deyişle, tebliğ mazbatasında zarf içerisinde olduğu belirtilmeyen evrakın, aksi başka türlü
ispatlanmadığı sürece zarf içerisinde olduğu ve tebliğ edildiği söylenemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde,
Sanığın yokluğunda verilen hükme ilişkin olarak bir kamu kurumu olan adli merciye sorgusu sırasında
bildirdiği en son adresine çıkartılan tebligatın bu adreste oturan S. E.’nin sanığın cezaevinde olduğunu
ifade ettiğinden bahisle iade edilmesi üzerine yapılan UYAP sorgulamasında sanığın tebligat tarihi
itibarıyla cezaevinde bulunmadığının tutanak altına alınması nedeniyle, sanığın mahkemeye bildirdiği
adresini değiştirip değiştirmediğine, değiştirmiş ise yeni adresinin tespitine yönelik mahkemesince
araştırma yapılarak yeni adresinin tespit edilememesi halinde gerekçeli kararın eski adrese tebligat
tarihinde yürürlükte olan Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebliğ edilmesi gerektiğinin
gözetilmemesi nedeniyle yapılan tebliğ işlemi geçersizdir. Kaldı ki 24.02.2010 tarihli tebligata ilişkin
olarak tebliğ mazbatasında tebliğin konusunu oluşturan gerekçeli kararın zarf içerisinde olduğuna dair
bir kayıt bulunmadığının anlaşılması ve bu durumun başka türlü ispatlanamaması karşısında gerekçeli
kararın usulüne uygun tebliğ edildiğinden de bahsedilemeyeceği kabul edilmelidir.
Ancak Yerel Mahkemece 09.05.2012 tarihinde ceza infaz kurumunda başka suçtan hükümlü olarak
bulunan sanığa gerekçeli kararın tebliğ edilmesinin istenmesi, UYAP kayıtları ile dosya kapsamından
ise bu tebligatın yapılıp yapılmadığının anlaşılamaması karşısında bu hususun ceza infaz kurumundan
sorulması ve asıl dosyasından da araştırılmasından sonra Özel Dairece Yerel Mahkeme kararının kesinleşip
kesinleşmediğinin, buna bağlı olarak da olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilip
gidilmeyeceğinin değerlendirmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin
kanun yararına bozma isteminin kabulüne ilişkin kararının kaldırılmasına ve dosyanın Yerel Mahkemenin
09.05.2012 tarihli yazısı doğrultusunda gerekçeli kararın sanığa tebliğ edilip edilmediğinin ceza infaz
kurumundan sorulması ve bu hususun asıl dosyasından da araştırılması için tevdi kararı verilmesi
amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 25.12.2018 tarihli ve 394-694 sayılı

Benzer Konular (10)