İflas açıldıktan sonra yapılan icra takip işlemleri geçersizdir

Başlatan Özgür KOCA, 20 Nisan 2023, 00:32:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Özgür KOCA
Hukuk Genel Kurulu         2017/738 E.  ,  2019/1220 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki "şikâyet" talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin kabulüne dair verilen 29.01.2015 tarihli ve 2015/49 E., 2015/49 K. sayılı karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22.06.2015 tarihli ve 2015/8471 E., 2015/17229 K. sayılı kararı ile;

"...Alacaklının İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 09.01.2015 tarih ve 2015/23 D.İş sayılı ihtiyati haciz kararının infazı isteğiyle icra dairesine başvurduğu ve aynı tarihte borçlunun menkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz uygulandığı, daha sonra alacaklı tarafından 13.01.2015 tarihinde çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinin başlatıldığı, bilahare örnek 10 numaralı ödeme emri tebliğ edilen borçlu şirketin diğer borçlu ve alacaklı şirket aleyhine icra takibinden önce açtığı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2014/1473 Esas sayılı dosyasında görülen menfi tespit davası kapsamında takip konusu çekle ilgili olarak ''İİK. 72/2. maddesi gereğince takibe konu edilmemesi yönünde'' verilen ihtiyati tedbir kararına istinaden icra müdürlüğünden ihtiyati hacizlerin kaldırılması talebinde bulunduğu, anılan istemin icra müdürlüğünce reddine karar verildiği ve borçlu tarafından sözü edilen icra müdürlüğü işlemine karşı şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurulduğu anlaşılmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, ihtiyati haciz; İİK'nun 257. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş alacaklar ile muayyen ikametgahı bulunmayan ya da mal kaçıran borçlular için vadesi gelmemiş alacakları temin bakımından borçlunun malları ve hakları üzerine konulan tedbir niteliğinde bir işlemdir. Diğer taraftan, İİK'nun 264. maddesindeki ihtiyati haczi yaptıran alacaklının yedi gün içerisinde takip talebinde bulunmaya veya dava açmaya mecbur olduğuna ilişkin hükümden de anlaşılacağı üzere; ihtiyati haciz ile icra takibi ayrı ayrı düzenlemeler olup, ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğurur. Bu nedenle ihtiyati haciz kararı, icra takip işlemi olmayıp, yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce uygulanan ve HMK'nun 389. ve izleyen maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir benzeri, ancak daha etkili bir tedbir işlemi olduğundan bir takip muamelesi sayılamaz. Dolayısıyla, ihtiyati haciz kararına istinaden ihtiyati haciz uygulanması, genel anlamda bir takip işlemi olmayıp, niteliği itibariyle tedbir vasfında bulunduğundan, İİK'nun 72/2. maddesine dayalı olarak icra takibi hakkında verilen tedbir kararı, ihtiyati haczin infazına mani teşkil etmez.

Öte yandan, ihtiyati tedbir kararında, tedbirin ihtiyati hacizleri kapsayacağı açıkça belirtilmediğinden; söz konusu tedbir kararı, ihtiyati haczin uygulanmasını engeller mahiyette değildir.

O halde, mahkemece yukarıda değinilen açıklamalar gözönünde bulundurularak şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir..."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan inceleme sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstem, icra memur muamelesinin iptaline ilişkindir.

Borçlu vekili; müvekkili şirket aleyhine başlatılan İstanbul 4. İcra Dairesinin 2015/865 E. sayılı icra takip dosyasında müvekkili şirkete ödeme emri tebliğinden önce 09.01.2015 tarihli ihtiyati haciz kararına dayanılarak haciz işlemi yapıldığını, takip dayanağı çekle ilgili olarak İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1473 E. sayılı dosyası ile takipten önce açılan menfi tespit davasında 26.12.2014 tarihinde takip konusu çekin icra takibine konu edilmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verildiğini, banka hesaplarına işlenen bloke ile müvekkili aleyhine ihtiyati haczin icra edildiğini öğrendiklerini, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin takipten ve hacizden önce ihdas edilmiş bulunan ihtiyati tedbir kararını icra takip dosyasına sunarak takibin durdurulması ile müvekkilinin malları, hak ve alacakları üzerindeki ihtiyati hacizlerin fekkini talep ettiklerini, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiğini ancak mevcut hacizlerin fekki taleplerinin reddedildiğini, takipten önce ihdas edilmiş ihtiyati tedbir kararı uyarınca tedbir konusu evraka ilişkin olarak hiç bir takip başlatılmaması ve cebrî icra işlemi yapılmaması, eğer yapılmış ise ortadan kaldırılması ve eski hâle iadeye yönelik işlem yapılması gerektiğini, bu nedenle şikâyete konu hacizlerin fekkine ilişkin icra memurunun ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ihtiyati tedbir kararında haczin fekkine ilişkin hüküm olmamasının eşyanın tabiatı gereği olduğunu, bu tedbir kararının takip konusu çekin herhangi bir hukuki işleme konu edilmesinden, dolayısıyla çekteki alacakla ilgili herhangi bir haciz vâzından önce ihdas edildiğini, hâl böyle olunca ihtiyati tedbir kararında haczin fekkine ilişkin hüküm bulunmadığından bahisle fek taleplerinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek 15.01.2015 tarihli icra memurunun ret kararının iptali ile müvekkilinin menkul ve gayrımenkul malları ile 3. kişilerdeki hak ve alacakların üzerindeki ihtiyati hacizlerin fekkine karar verilmesini talep etmiştir.

İcra mahkemesince; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)'nun 72. maddesinin 2. fıkrası her ne kadar takibin durdurulmasını hedeflemiş ise de tedbir kararının çekin takibe konulmaması yönünde olduğu, dolayısıyla bu kararın işlerliğini sürdürdükçe gözetileceği, ihtiyati tedbir kararının başkalaştırılması, değiştirilmesi ya da bunun iptaline neden olacak şekilde uygulanmasının mümkün olmadığı, çekin takibe konulmaması kararının sadece takibin başlatılmasını engellemekle yetinmeyeceği, takip başlatıldıktan sonraki etki ve sonuçlarını da ortadan kaldırıcı bir sonuç doğuracağı, somut olayda icra memurunun takibin durdurulmasına karar verdiği, oysa İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin icrayı tamamen hükümden düşürecek bir tedbir kararı verdiği, dolayısıyla teminatın yatırılması ile birlikte alacaklının yeteri kadar korunduğu, o hâlde tedbir kararı gereği mallar üzerindeki hacizlerin de fek edilmesi gerektiği gerekçesiyle evrak üzerinden şikâyetin kabulü ile 15.01.2015 tarihli memurluk kararının şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

Alacaklı vekilinin temyiz itirazı üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Mahkemece; çözülmesi gereken problemlerden birinin İİK'nın 257, diğerinin İİK'nın 72. maddesine göre verilen tedbirlerden hangisinin diğerine üstün olduğunu, onların alınma biçimi, yaratacağı etki ve sonuçlar gibi öznellikler üzerinden belirleme yapılarak sonucuna göre hüküm oluşturmakla sınırlı olduğu, mahkemenin yapması gerekenin onlar arasındaki farklılıklardan hareket ederek kimin kime üstün olduğunu tek tek belirleyip farklılıkların yarattığı üstünlüklerden hareket ederek maksimum bağlayıcı olanı saptamak ve bunun üzerinden hüküm oluşturmak olduğu, İİK'nın 72. maddesinin, 257. maddeye göre daha özel nitelikte ve sistematik içerisinde ondan önce uygulanma kabiliyetine sahip olduğu, İİK'nın 72. maddesinin 2. fıkrasına göre verilen ihtiyati tedbir kararının borcun tamamını kapsayıcı ve onu hükümden düşürücü bir uyuşmazlığın çözümünden önce uyuşmazlığın geç çözülmesinde neşet eden zararları bertaraf etmek için verildiği, dolayısıyla bu yönü ile ihtiyati haciz kararını etkileyici bir niteliğe sahip olduğu, ihtiyati tedbir kararı incelendiğinde takip konusu alacağın %40'ı oranındaki bir teminat karşılığında verildiği ve bunun da 48.000TL'lik alacağın yaklaşık yarısına tekabül ettiği, oysa ihtiyati haciz kararında teminat tutarı olarak sadece 3.600TL'lik bir miktara hükmedildiği, her iki tedbir bu açıdan da karşılaştırıldığında ihtiyati tedbir kararı için yatırılan teminat miktarının ihtiyati haciz alacağının hemen hemen tümünü karşıladığı, bu da teminatlar üzerinden yapılan bir karşılaştırmada İİK'nın 72. maddesinin 2. fıkrası üzerinden verilen teminatın üstünlüğüne delalet edeceği, ihtiyati haczin bir takip işlemi olması onun daha üstün kapsayıcılığı geniş bir ihtiyati tedbir kararı tarafından geçici olarak hükümden düşürülmesini engellemeyeceği, yasalarımızda bu iki tedbirin ve haczin karşılaştırılması hâlinde tedbirin haczi geçici olarak engellemeyeceğine ilişkin bir kural bulunmadığı, İİK'nın 72. maddesinin 2. fıkrasına göre verilen bir kararın onca üstünlüğüne rağmen onu bağlayıcı farklılıkları ölçüsünde azalan ihtiyati haciz karşısında acze düşürmenin etik kaygıları olan bir uygulama anlayışının tercihi olamayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyize getirilmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takip tarihinden önce açılan menfi tespit davasında Asliye Ticaret Mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararına rağmen borçlu hakkında ihtiyati haciz işlemi yapılıp yapılamayacağı, ihtiyati haczin icra takip işlemi olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre şikâyetin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.03.2016 tarihli ve 2015/429 E., 2016/319 K. sayılı kararıyla; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 4788/8 sicil nosunda kayıtlı Özcan İnşaat İzolasyon Taahhüt ve Tic. Ltd. Şti.'nin 30.03.2016 tarih saat 16:26 itibariyle iflasına karar verildiği, iflas kararının temyiz edilmeksizin 17.05.2016 tarihinde kesinleştiği, bu nedenle alacaklı vekilinin temyizde hukuki yararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

Ön sorunun çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesi gerekmektedir.

İİK'nın 193. maddesi; "İflasın açılması, borçlu aleyhindeki haciz yolu ile yapılan takiplerle, teminat gösterilmesine ilişkin takipleri durdurur. İflas kararının kesinleşmesi ile takipler düşer. İflasın tasfiyesi müddetince müflise karşı yukarıda belirtilen takiplerden hiçbiri yapılamaz." şeklinde düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 186. maddesinin 1. fıkrası "ihtiyaten haczedilmiş mallarla iflasın açıldığı zaman paraya çevrilmemiş mahcuz mallar masaya girer" hükmünü içermektedir. İİK'nın 193. maddesinin 1 ve 2. fıkralarındaki hükümlerin bir sonucu olarak iflas kararı verilmeden önce müflisin mallarına ihtiyaten ya da kesin haciz koydurmuş olan alacaklıların, haczedilen mallar üzerinde bir öncelik hakkı mevcut olmayıp, hacizli malların tamamı hacizden arınmış olarak iflas masasına girmektedir.

İflas küllî (toplu) bir cebrî icra yolu olduğundan ve iflas tasfiyesinde alacaklılar eşit bir şekilde işlem göreceklerinden, artık küllî bir tasfiye olan iflas tasfiyesi sırasında, ferdî icra takiplerine devam edilmesine ve müflise karşı yeni icra takibi yapılmasına olanak ve gerek yoktur. Bundan böyle müflisin alacaklıları, alacaklarını iflas masasına yazdırırlar ve iflas masasının tasfiyesi sonucunda elde edilecek paradan alacaklarını alırlar.

Müflis hakkındaki iflas kararı kesinleşirse, iflasın açılması ile durmuş olan takipler düşer, yani hükümsüz kalır. İflasın kesinleşmesi ile düşen takiplerle ilgili itirazın incelenmesi (İİK m. 169/a, 170) talepleri de düşer. Başka bir anlatımla icra mahkemesi, artık bu talepler hakkında inceleme yapıp karar veremez.

İflasın açılması ile yukarda sayılan takiplerin durması, iflas kararının kesinleşmesi ile düşmesi ve iflas tasfiyesi sırasında müflise karşı yeni bir takip yapılamaması hakkındaki İİK'nın 193. maddesi hükmü kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle, alacaklıların, icra dairesinin veya icra mahkemesinin borçlunun iflas etmediğini bilip bilmediklerine bakılmaksızın, iflas açıldıktan sonra yapılan icra takip işlemleri geçersizdir. Şikâyet edilmese bile, bunu icra dairesi ve icra mahkemesinin kendiliğinden gözetmesi gerekir (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s.1223).
Bu noktada hukuki yarar kavramının da üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.

Mahkemeye yönelik taleplerde hukuki yarar, bir diğer ifade ile hukuki korunma ihtiyacı bulunmalıdır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, s. 1363 vd.). Bu dava açılmasında olduğu gibi yasa yoluna başvurmada da aranan bir dava şartıdır. Kişinin dava açma ya da yasa yoluna başvurma hakkının bulunması tek başına yeterli olmayıp, bunda hukuki yararının da bulunması gerekir. Kanun yolları bakımından da dava şartları geçerli olup, hakkında yasa yoluna başvurulan kararın düzeltilmesi ya da kaldırılmasında hukuki yararı bulunmayan kimsenin kanun yoluna başvurabilmesi mümkün değildir.

Somut olayda; İİK'nın 186. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ihtiyaten haczedilen mallar kesinleşen iflas kararı ile iflas masasına intikal ettiği için ihtiyati hacizlerin fekkine ilişkin olarak icra mahkemesine yapılan şikâyetin konusu kalmadığından alacaklı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerekmiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; İİK'nın 264. maddesinin 4. fıkrasına göre merasimin tamamlaması için takibe geçilmesi gerektiği, ancak icra takibinin ihtiyati tedbir kararına göre baştan itibaren hükümsüz olduğu, İİK'nın 193. maddesi gereğince takibin düşeceği, ihtiyati hacizlerin düşmeyeceği, bu nedenle borçlu şirket hakkında iflas kararı verilmesinin şikâyetin esasının incelenmesini engellemeyeceği, ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

O hâlde alacaklı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle alacaklı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK'nın 366/III. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.11.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik: Profesyonel hesaplamalar ve içtihat programı

İcra HesapMax: Masaüstü Bilgisayarlar için Hesap Programı

Benzer Konular (10)