Son İletiler

#1
İİK'nın 135/1.maddesi uyarınca ihalenin kesinleşmesi üzerine icra müdürü, taşınmazın alıcı adına tescili için tapuya yazı yazar. Buna göre icra müdürünün görevi yalnızca tapu sicil müdürlüğüne alıcı adına tescil yazısı yazmaktan ibarettir. Tapu harçları ise tescil işlemi sırasında tapu sicil müdürlüğü tarafından tahakkuk ve tahsil olunur. Tapu sicil müdürlüğünün tapu harcı tahakkuk ve tahsili, idari bir işlem olup, anılan işleme karşı yapılacak itirazı inceleme görevi de idari yargıya aittir. Tapu harçları konusunda, icra müdürünün tahakkuk veya tahsil memuru sıfatı bulunmadığından, tapu harçlarının alınıp alınmayacağına karar verme görev ve yetkisi de yoktur. Bu nedenle alacaklının, tapu satım harcının iadesi için tapu müdürlüğüne müzekkere yazılması yönündeki talebinin müdürlükçe reddine karar verilmesi doğru olup bu yöndeki şikayetin usulden reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir (Yargıtay 12. HD. T:26.09.2023 ve E:2023/6662, K:2023/5385).
#2
Konkordato ve İflas Hukuku / Tarhiyat ve ceza kesme işlemin...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 14 Mayıs 2024, 09:38:16
T.C.
KOCAELİ
1. VERGİ MAHKEMESİ

ESAS NO : 2024/83
KARAR NO : 2024/476



DAVANIN ÖZETİ : . İcra Dairesi Müdürlüğü'nce yürütülen iflas süreci nedeniyle İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ. Adına kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla . İcra Dairesi Müdürlüğü adına düzenlenen 2024...UIv...441 sayılı ödeme emrinin; İcra İflas Kanunu hükümleri gereğince iflasın açılmasından sonra amme alacağının iflas masasına kaydettirilmesi suretiyle tahsili gerekirken 6183 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde İcra Müdürlüğü nezdinde yapılan takibin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Mükellef İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ.'nin 16.12.2010 tarihinde iflasının açıldığı, iflas süreci içinde şirkete ait gerçek faydalandırıcı bildirimi yapılmadığından kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla iflas sürecinden sorumlu idare adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi'nce, dava dosyası incelenerek işin gereği düşünüldü:
Dava, . İcra Dairesi Müdürlüğü'nce yürütülen iflas süreci nedeniyle İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ. Adına kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla . İcra Dairesi Müdürlüğü adına düzenlenen 2024...UIv...441 sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 8. Maddesi'nde; vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu tereddübeden gerçek ve tüzel kişi, mükellef, ikinci fıkrasında; verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi ise vergi sorumlusu olarak tanımlanmış, "Kanuni temsilcilerin ödevi" başlıklı 10. madesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, temsilcilerin veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebileceği, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları halinde kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı, tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemlerinin, müteselsilen sorumlu olmak üzere, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılacağı,162. Maddesinde ise tasfiye ve iflas hallerinde mükellefiyetin vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam edeceği, bu hallerde tasfiye memurları veya iflas idaresinin, tasfiye ve iflas kararları ile tasfiyenin ve iflasın kapandığını vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları düzenlenmiştir.


6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 636/1-c maddesinde; limited şirketin, iflasın açılmasıyla sona ereceği, 636.maddenin 5.fıkrasında; sona ermenin sonuçlarına anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 533. maddesinde ise; sona eren anonim şirketin tasfiye hâline gireceği ve tasfiye hâlindeki şirketin, pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini koruyacağı hükme bağlanmıştır.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 184,208 ve 226 ve devamı maddelerinde; iflasın açılmasıyla müflisin tüm haczedilebilen malvarlığının iflas masasını teşkil ettiği ve tasfiyenin başladığı, 1. alacaklılar toplantısına kadar tasfiye, görev ve yetkilerin iflas dairesi tarafından yürütüldüğü, daha sonra iflas idare memurlarının seçilmesiyle bu görev ve yetkilerin iflasın kapanmasına kadar yine iflas dairesinin denetimi altında çalışan iflas idaresine devredildiği düzenlenmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ. hakkında 16.12.2010 tarihinde iflas sürecinin başlatıldığı (iflasının açıldığı) tasfiye işlemlerinin . İcra Müdürlüğünce yürütüldüğü, anılan şirkete ait iflas süreci içinde olarak gerçek faydalandırıcı bildirimi yapılmadığından bahisle kesilen özel usulsüzlük cezasının takip ve tahsili amacıyla iflas sürecinden sorumlu idare adına ödeme emri düzenlenmesi üzerine, bu ödeme emrinin iptali istemiyle de bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri değerlendirildiğinde; hakkında iflas kararı verilen şirketin iflasın kapatılacağı ana kadar mükellefiyetinin devam ettiği, iflas idaresinin iflas masasını temsil ederek tasfiye işlemlerini yürüttüğü, İcra Müdürlüğünün ise iflas idaresini denetlemekle yetkili olduğu anlaşıldığından, İflas Halinde Ö. İnş. San. ve Tic. AŞ.'nin tasfiye işlemlerinin halihazırda sona ermediği, böylelikle iflasın kapanacağı ana kadar şirketin tüzel kişiliğini koruduğu ve vergisel yükümlülüklerinin devam ettiği dikkate alındığında, tarhiyat ve ceza kesme işleminin, mükellef olan tasfiye halindeki şirket adına yapılması gerekmekte iken verginin mükellefi olmayan ve yalnızca anılan şirketin tasfiye işlerini denetleme yetkisi olan . İcra Müdürlüğü (iflas dairesi) adına yapıldığı görüldüğünden, düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu ödeme emrinin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 62,00-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili lehine belirlenen 10.500,00-TL vekalet ücretinin davalı tarafından davacıya ödenmesine, artan posta avansının iş bu karar kesin olduğundan davacıya iadesine, 2577 sayılı Kanun'un 45. maddesi gereği istinaf yolu kapalı ve KESİN olmak üzere, 09/05/2024 tarihinde karar verildi.
#3
Tebligat İşlemleri / Elektronik Tebligat Adresi Olm...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 13 Mayıs 2024, 15:28:11
Yargıtay HGK, 31.01.2024 tarih ve 2023/7-657 E., 2024/41 K. Sayılı kararı:

▪️Baro levhasına yazılı avukat 7201 sayılı Kanun'un 7/a maddesine göre kendisine elektronik tebligat yapılması zorunlu olan gerçek kişilerden ise de tebligatın yapılacağı tarihte elektronik tebligat adresinin bulunmaması veya kendisi için oluşturulan adresin aktivasyon işlemi yapılarak kullanıma açılmamış olması durumunda elektronik tebligat yapılması mümkün olmadığından yargılama sürecinin işletilebilmesi için 7201 sayılı Kanun'un 7/a maddesinin üçüncü fıkrası ve yine Yönetmeliğin 16 ncı maddesinde açıkça ifade edildiği üzere bu zorunlu sebepten dolayı 7201 sayılı Kanun'da öngörülen diğer klasik usullere göre tebligat yapılması gereği açıktır.

▪️Dahili davalı vekili Avukat .....'e yargılama sürecinde tebligatların tamamının klasik usulle yapıldığı, baroya kayıtlı avukat olarak kendisine elektronik tebligat yapılması zorunlu ise de gerekçeli kararın tebliği tarihi itibarıyla elektronik tebligat adresi bulunmadığından elektronik tebligat yapma imkânı olmadığı dikkate alındığında bu zorunlu sebepten dolayı gerekçeli kararın dahili davalı vekiline klasik usulle tebliğ edilmesinin 7201 sayılı Kanun'un 7/a maddesinin üçüncü fıkrası ve yine Yönetmeliğin 16 ncı maddesine uygun olduğu anlaşılmakla klasik usulle (posta yoluyla) yapılan tebligatın yok hükmünde olduğu söylenemez.
#4
Danıştay 12. Dairesi, Belediye Başkanlığı'nda mimar olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemi iptal eden mahkeme kararını onadı.


İlk derece mahkemesince memurun 'kurumunca kabul edilebilir bir mazeretine' ilişkin önemli tespitler yapılmıştır.

Mazeret tespitinde kurumun sınırsız takdir hakkı yoktur
Memurun görevinin başında bulunamayacak derecede rahatsız olması veya görevini sürdüremeyecek derecede başka bir durumunun bulunmasının takdir ve tespitinde idarenin sınırsız bir yetkiye sahip olmadığı; bir mazeretin kurumlarca kabul edilebilir bir mazeret olup olmadığının objektif, tarafsız ve o konunun uzmanı olan kişi veya kurumlarca tespit edilebileceği; olayda, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden; davacının "giderek artan düzeyde bir depresyon yaşadığının" sabit olduğu, davalı idarenin, davacının mazereti konusunda şüphesi varsa bu durumu, yetkili ve uzman bir kurul tarafından tespit ettirmesi gerektiği; kaldı ki, davacının aşırı ruhsal sıkıntılar yaşadığı, ilaç kullanmaya başladığı fakat düzenli olmadığından verim alamadığı, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gördüğü, uzman doktordan rapor aldığı dosya kapsamında sabit olup, davacının bu durumunun, kurumunca kabul edilebilir bir mazeret olarak kabul edilip, gerekirse davacının tedavisi için 657 sayılı Kanun kapsamında bir çözüm bulunması gerekir.



T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE

Esas No: 2019/1042
Karar No: 2023/2565


İSTEMİN KONUSU:
. Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: . Belediye Başkanlığı'nda mimar olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun . tarih ve . sayılı kararının ve bu karara dayanılarak Pendik Belediye Başkanlığı tarafından tesis edilen . tarih ve . sayılı işlemin iptaline karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:
... İdare Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; memurun görevinin başında bulunamayacak derecede rahatsız olması veya görevini sürdüremeyecek derecede başka bir durumunun bulunmasının takdir ve tespitinde idarenin sınırsız bir yetkiye sahip olmadığı; bir mazeretin kurumlarca kabul edilebilir bir mazeret olup olmadığının objektif, tarafsız ve o konunun uzmanı olan kişi veya kurumlarca tespit edilebileceği; olayda, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden; davacının "giderek artan düzeyde bir depresyon yaşadığının" sabit olduğu, davalı idarenin, davacının mazereti konusunda şüphesi varsa bu durumu, yetkili ve uzman bir kurul tarafından tespit ettirmesi gerektiği; kaldı ki, davacının aşırı ruhsal sıkıntılar yaşadığı, ilaç kullanmaya başladığı fakat düzenli olmadığından verim alamadığı, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gördüğü, uzman doktordan rapor aldığı dosya kapsamında sabit olup, davacının bu durumunun, kurumunca kabul edilebilir bir mazeret olarak kabul edilip, gerekirse davacının tedavisi için 657 sayılı Kanun kapsamında bir çözüm bulunması gerekirken, davacının Devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmesi yönünde tesis edilen işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti:
. Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı idareler tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI:
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından; davacının hastalığını belgeleyen hastane raporunun disiplin soruşturması süresince veya öncesinde ibraz edilmediği, belediyenin hastanelerden bu belgeleri temin etme zorunluluğunun bulunmadığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı Pendik Belediye Başkanlığı tarafından; davacı tarafından ibraz edilmeyen belge ve raporlardan belediyenin sorumlu tutulması mümkün olmayacağı gibi, belediyenin, personelin durumunu re'sen araştırmak gibi bir yükümlülüğünün de bulunmadığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK H KİMİ : .
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddine,
2. Dava konusu işlemlerin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de . Bölge Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın ... İdare Mahkemesine gönderilmesine, 16/05/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
#5
Danıştay 12. Dairesi, Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter olarak görev yapan davacının, özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmediğinden bahisle, 657 sayılı Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin davalı ile soruşturmacı arasında husumet bulunduğu gerekçesi ile hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

Husumet tarafsızlığı bozar
Davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacının belirtilen tarihlerde göreve gelmediğine ilişkin olarak tutulan tutanaklarda imzası olan, soruşturma tamamlanmadan aralarında husumet olduğu davacı tarafından belirtilen ve davacıya isnat edilen fiilin gerçekleştiği noktasında kesin kanaatini baştan belirtmiş olan bir kişi tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan muhakkik raporu dikkate alınarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.



Yeniden bir işlem tesis edilebilir
Tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açıktır.



T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE

Esas No: 2019/2239
Karar No: 2023/2652


İSTEMİN KONUSU:
. Bölge İdare Mahkemesi. İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem:

... Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter olarak görev yapan davacının, özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmediğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Yüksek Disiplin Kurulu'nun . tarih ve . sayılı kararının iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:
. İdare Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacının belirtilen tarihlerde göreve gelmediğine ilişkin olarak tutulan tutanaklarda imzası olan, soruşturma tamamlanmadan aralarında husumet olduğu davacı tarafından belirtilen ve davacıya isnat edilen fiilin gerçekleştiği noktasında kesin kanaatini baştan belirtmiş olan bir kişi tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan muhakkik raporu dikkate alınarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı; öte yandan, tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açık olduğundan, bu aşamada davacının parasal hak talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline, parasal haklara ilişkin istem yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti:
. Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesince; davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacı hakkında yürütülen disiplin soruşturması tamamlanmadan, soruşturmacı müdür yardımcısı ile davacı arasında bir husumetin doğduğu ve bu aşamadan itibaren soruşturmanın objektif ve tarafsız olarak yürütülemeyeceği açık olduğundan, soruşturmanın husumet olan müdür yardımcısı tarafından yürütülerek davaya konu disiplin cezasıyla cezalandırılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı; öte yandan, tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açık olup, yargılamanın bu aşamasında davacının parasal hak talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle istinafa konu İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından istinaf başvurusunun gerekçeli olarak reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davacının özürsüz olarak 35 gün işine gelmediği, bu hususun tutulan tutanaklarla sabit olduğu, dava konusu işlemin mevzuata uygun olarak tesis edildiği belirtilerek, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK H KİMİ : .
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2.Yukarıda özetlenen gerekçeyle dava konusu işlemin iptaline, parasal haklara ilişkin istem yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun gerekçeli reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de . Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın . İdare Mahkemesine gönderilmesine, 17/05/2023 tarihinde, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
#6
Ticaret & Şirketler Hukuku / TİCARÎ İŞ KAPSAMINDAKİ KEFALET...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 08 Mayıs 2024, 13:40:28
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(19)11-254
KARAR NO   : 2022/584

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               : İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 08/11/2018
NUMARASI                 : 2018/815 - 2018/955
DAVACI                       : A.C. San. ve Tic. A.Ş. vekili Av. A.Ö.
DAVALILAR                : 1- A.İ.E. 2- A.E. 3- İ.N.E. vekilleri Av. U.B.D.

1. Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın davalı Ahmet İbrahim E. yönünden kabulüne, davalılar İpek Nevriye E. ve Atıl E. yönünden reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların anne ve çocukları olup, davalılar Ahmet İbrahim E. ve Atıl E.'ın, T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. ile T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti' nin ortakları olduğunu, T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin müvekkili şirketten ısıtma ve soğutma sistemleri satın aldığını, T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile bazı çeklerde keşideci olan T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş.'nin ticarî faaliyetinin bozulduğunu, davalıların T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin müvekkili şirkete olan her türlü borcunun 2.500.000TL'lik kısmına kadar 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile kefil olduklarını, müvekkili şirketin elinde T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ve T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. tarafından keşide edilen toplam 2.274.000,50 TL'lik çek bulunduğunu, bu çekler ile ilgili icra takipleri yapıldığını, İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2014/7036 E. sayılı dosyasında yapılan takibe davalıların itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek davalıların itirazının iptali ile takibin devamına, asıl alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davaya konu icra dosyasından muaccel olmuş ve istenebilir bir borcunun bulunmadığını, müteselsil kefile müracaat edebilmek için gerekli şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/1198 E., 2015/867 K. sayılı kararı ile; davacı ile dava dışı şirket arasında ticarî ilişki bulunduğu, dava dışı şirket borçlarının bir kısmının ödenmediği, davalıların da 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile dava dışı şirketin her türlü borçlarının 2.500.000 TL'lik kısmı için kefil oldukları, belgenin beş yıl süreli olduğu, davalılar tarafından kefalet limiti ve kefalet tarihinin el yazısı ile senet metnine yazıldığı, ancak el yazısı ile olan beyanda müteselsil ya da benzeri bir ifadeye yer verilmediği, yalnızca senedin arka yüzünde davalılardan Ahmet İbrahim E.'ın müteselsil ibaresini içeren el yazısının bulunduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 583/1. maddesi uyarınca yalnızca davalılardan Ahmet İbrahim E.'ın verdiği kefaletin müteselsil kefalet hükmünde olduğu, diğer davalıların el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından adi kefalet hükümlerine göre sorumlu tutulabileceği, davalı Ahmet İbrahim E.'ın müteselsil kefalet hükümlerine göre dava konusu borçtan sorumlu olduğu, ancak TBK'nın 585/1. maddesine göre, adi kefalette alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile yönelmesi mümkün olmadığı için davacının asıl borçlu aleyhine yaptığı icra takibi semeresiz kalmadığı sürece diğer davalılardan borcun ifasını talep edemeyeceği, asıl borçlu şirketler hakkında kesin aciz belgesi alındığı takdirde bu davalılara başvurabileceği, icra dosyasında böyle bir belgeye rastlanılmadığı gerekçesiyle davalı Ahmet İbrahim E. yönünden davanın kabulüne, itirazın iptali ile 432.500 TL asıl alacak, 3.619,97 TL işlemiş faiz toplamı 436.119,97 TL üzerinden takibin devamına, takibin devamına karar verilen bölüm üzerinden hesaplanacak %20 icra inkâr tazminatının bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine, diğer davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 18.06.2016 tarihli ve 2016/2405 E., 2016/10936 K. sayılı kararı ile;

".... Temyize konu uyuşmazlık, 28.10.2013 tarihli "müteselsil kefalet senedi" başlıklı belge altında "müşterek borçlu ve müteselsil kefil" kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın müteselsil kefil olup olmadıkları yönünde toplanmaktadır.

Mahkemece, adı geçen kişilerin kefalet sözleşmesinde kefalet limitini ve kefalet tarihini el yazıları ile yazmış olmalarına rağmen, "müteselsil kefil sözcüğünü el yazısı ile yazmadıklarından kefaletlerinin adi kefalet olarak kabulü gerektiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm oluşturulmuştur.

6098 sayılı TBK.nın 583/1. maddesine göre, "Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifade ile yükümlülük altına girdiğini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır".

Belirtilen yasa hükmünde kefaletin geçerlilik şartları bu şekilde öngörülmüş ise de, 6102 sayılı TTK.nın 7. maddesinde ticari teselsül karinesi düzenlenmiştir. Buna göre, "(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haciz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemiş ise müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. (2) Ticari borçlara kefalet halinde hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de 1. fıkra hükmü geçerli olur".

Somut olayda davalılar, dava dışı T....r Ltd.Şti.ile davacı A.C. A.Ş. arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL. limitle müteselsil kefil olarak kefalet senedini imzalamışlardır. Görüldüğü gibi, kefalet senedinde kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtildiği gibi, 6102 sayılı TTK.nın 7. maddesinde hükme bağlanan ticari teselsül karinesi karşısında ticari borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla olayımızda "müteselsil kefalet" sözcüklerinin kefillerin el yazısı ile yazılmamış olması, kefaletlerinin müteselsil kefalet olarak yorumlanmaması sonucunu doğurmaz. Kefalete ilişkin diğer geçerlilik koşullarının ise gerçekleşmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın kefaletlerinin de müteselsil kefalet niteliğinde olduğu kabul edilerek deliller bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, adı geçenlerin kefaletlerinin niteliğinin yorumlanmasında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,..." gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.11.2018 tarihli ve 2018/815 E., 2018/955 K. sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 28.10.2013 tarihli "Müteselsil Kefalet Senedi" başlıklı belge altında "müşterek borçlu ve müteselsil kefil" kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın müteselsil kefil olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E. yönünden davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Kefalet sözleşmesi, somut olaya uygulanması gereken TBK'nın 581. ilâ 603. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

14. Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Ankara 2007, s. 437). Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6).

15. Kefalet sözleşmesi TBK'nın 581. maddesinde; "Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir" şeklinde tanımlanmıştır.

16. Türk Borçlar Kanunu'nun 583/1. maddesinde, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.

17. Kefaletin türleri ise TBK'nın 585 vd. maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak TBK'nın 586/1. maddesi; "Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir." hükmünü içermektedir.

18. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) "Teselsül karinesi" başlıklı 7. maddesi;

"(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.

(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur." hükmünü haizdir.

19. Adi işlerde birden fazla borçludan her birinin alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olması için bu yönde beyanlarının olması aranırken, ticarî hayatta hız, güven ve kredi düzeninin korunması gibi çeşitli sebeplerle TTK'nın 7/1. maddesinde kural olarak teselsül karinesine yer verilmiş, birlikte borç altına giren kişilerin kanun gereği müteselsil sorumluluğa tâbi tutulmaları esası kabul edilmiştir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Arslan/Ertan, Nomer Füsun N.: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2015, s. 68).

20. Müteselsil sorumluluğun söz konusu olması için öncelikle sözleşmenin borçlu tarafında birden fazla gerçek ve/veya tüzel kişinin bulunması gerekir. Teselsül karinesi için işin, borç altına girenlerin tamamı yönünden ticarî iş niteliğini haiz olmasına gerek bulunmamaktadır. Borcun borçlulardan en az biri için ticarî, iş olması yeterli olup, müteselsil sorumluluk için birden fazla borçlunun, alacaklı veya alacaklılara karşı birlikte borç altına girmeleri gerekir.

21. İki veya daha fazla kimsenin, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki iş nedeniyle borç altına girmesi hâlinde, aralarında müteselsil sorumluluğun olması için dış ilişkiyi düzenleyen sözleşmede (alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmede) aksi yönde bir hükmün olmaması gerekir. Sözleşmede müteselsil sorumluluğun kabul edilmediği yönünde bir düzenleme varsa borçlular sözleşmedeki düzenleme uyarınca borcun tamamından değil sadece kendi paylarına düşen kısmından sorumlu olurlar. Borçluların yalnızca kendi aralarında, yani iç ilişkide kısmî sorumluluk öngörmüş olmaları ise müteselsil sorumluluğa engel teşkil etmez.

22. Görüldüğü üzere adi işlerde borçlular arasındaki teselsül, kural olarak ancak borçluların alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğunu beyan etmeleri hâlinde mümkün iken, ticarî işlerde iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki bir iş dolayısıyla alacaklıya karşı müştereken borç altına girerlerse, bu yönde bir irade açıklamaları olmasa dahi, kanunen müteselsilen sorumlu olurlar. Ticarî bir borç nedeniyle birden fazla borçludan her birinin borcun bir kısmından sorumlu olması ise, ancak alacaklı ile aralarındaki sözleşmede buna ilişkin açık bir hüküm olması hâlinde mümkündür (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70).

23. Ticarî bir borca, asıl veya müşterek borçlular yanında, ayrıca kefalet de verilmiş olabilir. Az yukarıda açıklanan teselsül karinesi, TTK'nın 7/2. maddesi uyarınca ticarî borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlular ile kefiller hem de kefillerin kendi arasındaki ilişkilerde de söz konusu olur.

24. Müteselsil kefalet karinesinin uygulanması için, borcun ayrıca kefil bakımından da ticarî olmasına gerek yoktur. Buna göre ticarî bir borca kefalet hâlinde, dış ilişkideki sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, yani müteselsil kefalet açıkça bertaraf edilmediği takdirde, kefiller borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olurlar. Eş söyleyişle kefilin birden fazla olması hâlinde gerek kefiller arasında gerekse kefillerle borçlular arasında müteselsil sorumluluk söz konusu olur. Dolayısıyla alacaklı bu durumda önce asıl borçluya başvurmak veya taşınmaz rehnini paraya çevirmek yoluyla takip yapmak zorunda olmaksızın alacağın tamamı için asıl borçlu ve kefillere başvurabilir. Ancak bu durumda kefil veya kefillerden temerrüt faizi istenebilmesi için, taahhüdün yerine getirilmediğinin veya ödemenin yapılmadığının ihbar edilmesi gerekir. Müteselsil kefile ihbar gönderilmesi sadece onun takipten önce temerrüde düşürülmesi ile ilgili olup ihbarın yapılmaması, sorumlu olunan anapara için takibe engel değildir (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70,71).

25. Ticarî olmayan borçlara kefalet hâlinde kefaletin müteselsil olması için sözleşmede bu yönde açık hüküm bulunması, yani kefilin "müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmiş olması" gerekirken ticarî işlere kefalet durumunda TTK'nın 7/2. maddesi ile, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece kefillerin borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağı karine olarak kabul edilmiştir.

26. Öte yandan "Genel Kanun - Özel Kanun" ilişkisine de değinmekte yarar bulunmakta olup, kanun hükümlerinin içerdiği konular açısından her olaya veya herkese uygulanması mümkün olan kanunlar "Genel Kanun", buna karşılık belirli olaylara veya belli durumlara uygulanan kanunlar ise "Özel Kanun" olarak tasnif edilmektedir.

27. Hukuk normları hiyerarşisinde aynı hususla ilgili farklı düzenlemeler içeren eşit hiyerarşik statüyü paylaşan normların var olması hâlinde mevcut olaya uygulanacak hukuk normları "Genel Kanun - Özel Kanun" ilişkileri göz önünde bulundurularak tespit edilmelidir. Aynı olaya ilişkin iki kanun hükmünün çatıştığı bu durumlarda daha özel düzenlemeler içeren kanun hükümlerinin uygulanması esastır.

28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalılar dosya içerisinde yer alan 28.10.2013 tarihli "Müteselsil Kefalet Senedi" başlıklı belgeyi, dava dışı T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davacı şirket arasındaki ticarî ilişkinden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL limitle müteselsil kefil olarak imzalamışlardır.

29. Söz konusu kefalet senedinde, kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu durumda TTK'nın 7. maddesinde düzenlenen ticarî teselsül karinesi uyarınca ticarî borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Her ne kadar "müteselsil kefalet" sözcükleri davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın kendi el yazısı ile yazılmamış ise de, somut olaydaki ticarî iş kapsamındaki kefaletin müteselsil kefalet olmadığına ilişkin aksine sözleşmede hüküm bulunmaması karşısında, TTK'nın 7/2. maddesinde ticarî işlerde müteselsil kefalet ile ilgili özel düzenleme nedeniyle, TBK'nın müteselsil kefalete ilişkin düzenlemeleri somut olaya uygulanamayacağından davalıların kefaletinin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekmektedir. Mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın verdiği kefaletin, bu davalıların kendi el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından adi kefalet hükmünde olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

30. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
#7
Ticaret & Şirketler Hukuku / Uyuşmazlığın icra takibine day...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 07 Mayıs 2024, 14:58:14
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ


DOSYA NO   : 2022/1240
KARAR NO   : 2024/741



. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 09/03/2022 Tarih ve 2021/569 Esas 2022/181 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı vekili  tarafından istinaf edilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
 
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen dava dilekçesinde özetle;  müvekkili ile davalı arasında ticari nitelikte yapılan iş hususunda anlaşma bulunduğunu, davalının, müvekkilinden muhtelif zamanlarda malzeme aldığını ve bu malzemelerin davalıya telim edildiğini, karşılığında 08/06/2020 - 15/06/2020 - 24/07/2020 - 25/08/2020 - 30/10/2020 - 14/11/2020 tarihli 6 adet muhtelif tutarlı faturalar düzenlendiğini, müvekkilinin işyeri kayıtlarında yapılan inceleme neticesinde anılan faturalara istinaden yapılan ödemeler mahsup edildikten sonra bakiye borç miktarının 207.690,27 TL olduğunun tespit edildiğini, davalının müvekkili aleyhine olan bu borçtan dolayı  U. 2. İcra Müdürlüğünün 2021/2480 Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı şirketin böyle bir borcunun bulunmadığından bahisle takibe, asıl alacağa ve faize itirazda bulunduğunu, davalının itirazının haksız ve yersiz olduğunu , mal kaçırma kastının bulunduğunu, öncelikle tensiben davalının taşınır, taşınmaz mallarıyla üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklı üzerine teminatsız veya mahkemece takdir edilecek teminat mukabili ihtiyati haciz karar verilmesine, davanın kabulüyle haksız itiraz sebebiyle açmış oldukları takip doyasındaki itirazın iptaliyle takibin devamına, haksız itiraz eden davalı aleyhine alacağın %20'sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle;  davacı tarafça U. 2. İcra Müdürlüğünün 2021/2480 Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, öncelikle bu icra müdürlüğünün dosyasından müvekkili firmaya herhangi bir fatura içeriği tebliğ edilmediğini, dava dilekçesindeki fatura bilgileri ile icra dosyasında fatura bilgilerinin birbiriyle örtüşmediğini, belirtilen faturaların ticari defterlerde dahi işli olmadığını, fatura içeriklerini kabul etmediklerini., dava dilekçesinde beyan edilen faturalar ayrı olmak üzere müvekkili firma ile davacı firma arasında cari hesap hareketleri olduğunu, bu nedenle karşılıklı mutabakata varılarak ödeme yapılması gerekirken davacı tarafça bu cari hesap hareketleri hakkında mutabakata varmadan keyfi olarak alacaklı olduğundan bahisle alacağının tahsili yoluna giderek kötü niyetli davrandığını ileri sürerek likit olmayan ve haksız açılan davanın reddine, alacaklının kötü niyetli icra takibi yoluna gitmesi nedeniyle %20'den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi  09/03/2022 Tarih ve  2021/569 Esas, 2022/181 Karar sayılı kararında özetle; "...davacının davasının kabulü ile U. 2. İcra Müdürlüğü'nün 2021/2480 esas sayılı dosyasında davalı itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına asıl alacak 191.325,37 TL üzerinden %20 oranında hesaplanan 38.265,07 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine..." dair karar verilmiştir.

İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN:
Davalı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 15/04/2022 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle;
-dava konusu faturalar ile icra takibine konu faturaların birbirinden farklı olduğunu,
-dava dilekçesinde belirtilen faturaların her iki tarafın da ticari defterlerine işli olmadığını,
-müvekkilin Muavin defterlerinde yapılan ödemelerin bir kısmının senet ile bir kısmının da kredi kartıyla ( KK ödeme diye belirtilmiştir) yapıldığı açıkça anlaşıldığını,
-davacı tarafın ticari defterine kendilerinin yapmış oldukları ödemeleri işleyip işlemediği müvekkil firmanın bilmesinin ihtimalinin olmadığını,
-bilirkişi raporunun da belirtildiği gibi bu belgelerin sadece ödeme yapıldığına dair teşvik edici belgeler olup yeni bir delil değil ticari defterlerin içeriği olduğunu,
- müvekkil firma davaya sunduğumuz kredi kartı ekstrelerindeki belirtilen hiç bir firmayla bağı olmadığını, yapılan ödemelere dava esnasında açıkladıkları üzere davacı firmanın 3. Firmalara olan borç ilişkisi nedeniyle davacı firmanın talebi ile yapılan ödemeler olduğunu, davacı tarafın bu konuda defterlerinin incelenmesi halinde ödemelerin davacı  firmanın 3. Firmalardan olan borcuna mahsup edildiği görüleceğini, zaman bedel olarak o firmalara olan borcu ödenmiş olmasına rağmen mükerrer olarak müvekkil firmadan yeniden ödeme alınması hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

GEREKÇE
Dava, faturaya dayalı olarak yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki; Faturanın TTK'da tanımına yer verilmemiştir. Vergi Usul Kanunu 229.maddesinde fatura,"Satılan emtia ve yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesika" olarak tanımlanmıştır. Buna göre fatura, tek taraflı düzenlenmesi her zaman mümkün olan bir belgedir.

TTK 21/1.maddesine göre, "Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir". TTK 21/2 maddesine göre "Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır".

Yine, 27.06.2003 tarihli  2001/1 E.2003/1 K.sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, "fatura sözleşmenin yapılmasıyla ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir.." denilmiştir.

Fatura akdin kurulumuna değil, ifasına ilişkin belge olduğundan faturaya dayalı alacak talebinde bulunmak için öncelikle akdî ilişkinin kanıtlanması gerekir. Bu nedenle faturaya dayalı alacağın ispatı kural olarak davacıya aittir.

Her iki tarafın tacir ve dava konusunun ticari işletmeleriyle ilgili olduğu davalarda bir tarafın ticari defterleri kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtları birbirini doğruluyorsa ve diğer tarafın aynı koşullarla tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması  veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya kesin bir delille ispatlananmış olması halinde sahibi ve halefleri lehine delil teşkil eder. (HMK 222).

Taraflardan biri kendi defterlerine delil olarak dayanmış olsa dahi, ancak karşı tarafın defterleriyle uyumlu olduğu taktirde kendi defterlerindeki kayıtlar lehine delil teşkil edebileceğinden, diğer tarafın defterlerinin de incelenmesi zorunludur. Taraf defterlerindeki kayıtların uyuşmaması durumunda ispat yükü kendisinde olan taraf uyuşmayan kayıttan yararlanamaz. Diğer bir deyimle ticari defterlerle ispatlanmak istenen vakıada ispat yükünün kimde olduğuna bakılarak değerlendirme yapılmalıdır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayda; Dava, faturaya dayalı takibe itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı tarafa davalının, müvekkilinden muhtelif zamanlarda malzeme aldığını ve bu malzemelerin davalıya telim edildiğini, karşılığında 08/06/2020 - 15/06/2020 - 24/07/2020 - 25/08/2020 - 30/10/2020 - 14/11/2020 tarihli 6 adet muhtelif tutarlı faturalar düzenlendiğini ödeme yapmadığını bu nedenle U. 2. İcra Müdürlüğü'nün 2021/2480 esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını davalını haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu itirazın  iptalini  talep etmiş davalı taraf ise davacı ile aralarında cari hesap hareketleri olduğunu buna göre mahsuplaşama mutabakat yapıldığından davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davaya dayanak icra takip dosyasında ödeme emrinde ve takip talebinde ise 22/06/ 2020 tarihli fatura alacağı 50.000,00-TL, 23/07/2020 tarihli fatura alacağı 10.000,00 -TL, 26/09/2020 tarihli fatura alacağı 10.000,00-TL, 13/05/2020 tarihli fatura alacağı 42.780,36 TL, 12/10/2020 tarihli fatura alacağı 35.500,00-TL, 06/05/2020 tarihli bakiye fatura alacağı 170.000,00 -TL'lik  faturaların takibe konu edildiği ve dava dilekçesinde  bahsi geçen  6 adet fatura ile takip dayanağı faturaların tarihlerinin birbiriyle uyumlu olmadığı ancak davacının talep sonucunda takibin iptali isteminde bulunduğu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise tarafların ticari defterleri değerlendirilerek bir bütün halinde sadece cari hesaptan kaynaklanan alacağın hesaplandığı, sadece takibe konu edilen faturaların irdelenmediği görülmektedir.

Ne var ki; Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2021 tarihli, 2017/(19) 11-1309 E. ve 2021/377 K. sayılı kararı ve Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 11.09.2014 tarihli, 2014/11364 E. ve 2014/13336 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere itirazın iptali davalarının, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak incelenip çözümlenmesi gerektiği, davacı tarafından icra takibinin dayanağı olarak takip talebine ekli faturaların gösterildiği, Mahkemece, davacının iddia ettiği alacak miktarının tespitinde tarafların defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde  tespit edilen ve takip konusu edilmeyen alacak-borçlar ve faturalar da dahil edilerek yapılan cari hesaba göre davacının davalıdan  alacağının sabit olduğunun kabul edildiği ancak alınan bilirkişi raporundan sonra davalının bir kısım borcun ödendiğini iddia ederek kredi kartı ekstrelerine ve senetlere dayanmasına rağmen ödemeye ilişkin belge ve delillerin savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmayıp yargılamanın her aşamasında sunulabileceği gözden kaçırılarak davalının bu yöndeki delilleri toplanmadan  icra takibine dayanak yapılan fatura konusu alacak miktarının ödenip ödenmediği noktasında, takip konusu edilmeyen faturaların da inceleme konusu yapılarak karar verilmesi yerinde değildir.

Bu haliyle; Mahkemece öncelikle; Davacı vekilinden 6100 sayılı Hmk 31 maddesi uyarınca hangi faturaları davaya konu ettiğinin sorularak, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılıp, teslim edildiği ispat edilen fatura konusu malzemelere ilişkin alacak miktarının ödenip ödenmeği hususunda bu faturalara bağlı olarak davacının ticari defterleri de incelenmek suretiyle takibe konu faturalara ilişkin olarak yapılan ödemeler var ise ( ödemelere ilişkin olduğu iddia edilen kredi kartı ekstrelerinin ve senetlerin celbi sağlanarak) bu ödemeler de değerlendirilerek varsa davacının takibe konu ettiği alacağı hakkında  sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın  6100 sayılı HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılması gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; U. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 09/03/2022 Tarih ve 2021/569  Esas 2022/181 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK 353/(1)-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Belirtilen eksiklikler giderilerek hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine,
3-İstinaf talebinde bulunan davalı tarafından yatırılan 3.547,00 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince  kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,

Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ve müzakere neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 26/03/2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
#8
İcra ve İflas Uygulamaları / Dosya hesaplama işlemlerinde e...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 07 Mayıs 2024, 00:16:43
Herhangi bir sebeple dosya hesaplama işlemlerinde eksiklik ya da reddiyat işlemlerinde harç kesilmemesi durumu olması halinde,

 

Dosya Hesabı ve Reddiyat İşlemi İçin Dosya İşlem Durum Bilgisi Girişi ve Güncellenmesi ekranından, Dosya İşlem Durumunun "(GEÇİCİ) İlgili Dosya İçin Esnek Fonksiyonlu Tahsilat/Reddiyat" olarak güncelleme işlemi yapılmadan,

 

İlk olarak;

Alacak Kalemi Güncelleme ve İptal İşlemleri ekranından,

-Dosyaya sonradan kayıt edilen Alacaklı/Borçlu tarafın öncelikle Alacak Kalemi ile ilişkilendirilmesinin yapılması,

-Alacak kalemi bilgilerinde "Alacağın İsmi" kontrol edilerek olmaması halinde güncelleme işleminin yapılması,

-Nafaka dosyalarında önceki dönem birikmiş nafaka tutarları alacak kalemi olarak eklenmemiş ise birikmiş nafaka tutarının alacak kalemi olarak eklenmesi,

(Nafaka dosyalarında nafaka dosya hesabı yapılıp dosyaya kayıt edilmesi halinde sonraki aylara ilişkin nafaka bilgisi otomatik olarak alacak kalemine eklenmektedir.)

 

İkinci olarak;

Tahsilat Nedeni Güncelleme ekranından,

-Alacak kalemi ile ilişkisi olmayan borçludan tahsil edilen borç tahsilatı olması halinde tahsilat bilgilerinin güncellenmesi işlemi ile tahsilatın doğru borçlu ile ilişkisinin kurulması,

-Borç tahsilatı olduğu halde başka bir neden ile kayıt edilmiş tahsilatların borç tahsilatı olarak bilgilerinin güncellenmesi,

 

Son olarak;

Tahsilat/Alacak Kalemi İlişkilendirme ve İptal ekranından,

-Alacak kalemi bilgilerinin güncellenmesi ve tahsilat nedeni/tarafı bilgilerinin güncellenmesi sonrası

Alacak kalemi ile tahsilat ilişkilerinin tekrardan ilk tahsilattan başlayarak tek tek kurulması,

(Alacak kaleminde yapılan her değişiklik işlemi sonrası tekrardan alacak kalemi ile tahsilat ilişkilerinin kurulması gerekmektedir.)

 

Bu işlemlerin yapılmasına rağmen hata alınması halinde karşılaşılan hataların giderilmesi veya tespiti için,

"Evrak" menüsü altında bulunan "Düzeltme Talep Formu" ekranından düzeltme talep formu düzenlenerek gönderilmesi gerekmektedir.
#9
Fikri ve Sınai Haklar Hukuku / Yenilenmeyen Marka Nedeniyle M...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 06 Mayıs 2024, 17:34:32
İstanbul BAM 16. HD T:16/02/2022, E:2022/256, K:2022/214 "Dava dilekçesi ekinde sunulan Türk Patent Çevrimiçi Araştırma Uygulaması üzerine alınan kaydın incelenmesinde dava konusu 2010/26903 Başvuru numaralı "neloks" markasının 23/04/2010 başvuru tarihli olduğu anlaşılmaktadır. Markanın 10 yıllık koruma süresinin 23/04/2020 tarihinde dolduğu, koruma süresinin dolmasından önce yenileme talebinde bulunulmadığı gibi 6 aylık ek süre içerisinde de yenileme talebinde bulunulmadığı görülmüştür. Huzurdaki davanın ise 6 aylık ek yenileme süresinin dolduğu 23/10/2020 tarihinden sonra 02/06/2021 tarihinde açıldığı ve sunulan çevrimiçi kayıttan da anlaşılacağı üzere yenilenmediği buna göre davacının kullanmama sebebiyle markanın iptalini istemekte hukuki yararının bulunmadığı..."
#10
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2022/11960
Karar No      : 2023/4185



İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 15.09.2022
SAYISI                          : 2021/360 E., 2022/1130 K.

Taraflar arasındaki ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte takibin iptali istemine ilişkin şikayetten dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın şikayetçi-borçlu tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile . İcra Müdürlüğünün 2019/1738 E. sayılı dosyasında davacı-borçluya gönderilen icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikayetçi-borçlu ile davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi Ayşe Karakoç Karaibrahim tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Şikayetçi-borçlu-ipotek veren vekili dava dilekçesinde; takipten önce müvekkiline hesap kat ihtarının, kredi sözleşmesinin ve cari hesap örneğinin usule uygun tebliğ edilmediğini, davalı-alacaklının ilamsız takip yapması gerekirken ilamlı takip yapmasının usule aykırı olduğunu, müvekkile muacceliyet ihtarının tebliğ edilmediğini, müvekkilinin durumdan icra emrinin tebliği ile haberdar olduğunu, takip dayanağı ipoteğin üst sınır (limit) ipoteği olması nedeniyle faiz ve diğer masrafların istenemeyeceğini, takibe konu edilen ipoteğin 13.07.2012 tarihli kredi sözleşmesine istinaden kurulmadığı gibi müvekkili borçtan şahsen sorumlu olmadığını; kredi sözleşmesinde asıl borçlu A. Loj....Ltd. Şti. olup, şirketin sahibi Muhammet H. ile Burak H. müşterek müteselsil kefil olup, onlara karşı takip yapılması gerektiğini, müvekkilinin kredi sözleşmesinin tarafı olmadığından 3 aylık taksidin ödenmemesi halinde borcun tamamının muaccel olacağı hükmünden sorumlu olamayacağı, müvekkilinin ipotek verdiği taşınmazın aile konutu olduğunu, müvekkilinin şahsen sorumlu olmadığı borçtan ötürü satışa çıkarılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı-alacaklı vekili cevap dilekçesinde; aralarında zorunlu takip arkadaşlığı bulunması nedeniyle hem asıl borçlu hem de ipotekli taşınmaz maliki (davacı) hakkında takip başlattıklarını, İİK'nIn 150/ı maddesi gereğince ipotek verene hesap özeti tebliğinin zorunlu olmadığını, hesap kat ihtarının davacı/ipotekli taşınmaz malikinin ipotek resmi senedinde yazılı adresine tebliğe çıkarıldığını, aynı adreste de icra emrinin tebliğ edildiğini, faiz ve diğer masrafların limit aşılmayacak şekilde talep edilebileceğini, ipotek limitinin 200.000,00 TL olduğunu, icra emriyle bu limit aşılmadan toplam 126.623,06 TL'nin tahsilinin talep edildiğini, borçlu şirketin genel kredi sözleşmesi ekindeki geri ödeme planında gösterilen taksitlerden 19.09.2018-19.10.2018 ve 19.11.2018 vadeli taksitleri ödememesi nedeniyle tüm borç muaccel hale geldiğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; resmi senette davacının adresi olarak "..... 5/4 Keçiören/Ankara" adresinin gösterdiği, davalı bankanın da resmi senette yazan bu adrese Ankara 54. Noterliği'nin 53547 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile muacceliyet ihbarnamesi ve eklerinin gönderdiği, tebligatın iade edildiği fakat İİK ve Yargıtay içtihatları uyarınca kredi sözleşmesindeki adrese çıkartılmış olan tebligatın iade edilse dahi adrese ulaştığı tarihte tebliğ edilmiş sayıldığı anlaşıldığından bu yöndeki itirazın geçerli olmadığı, davalı bankanın resmi senette beyan edilen adresine kat ihbarnamesi gönderdiği anlaşıldığından söz konusu takibin ilamlı yapılmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, ayrıca davacı üst sınır ipoteği kapsamında takibe konu faizler ve diğer masrafların müvekkilinden istenmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan etse de, davacının davalı lehine tesis ettiği ipotek resmi senedinde faizler ve yargılama giderleri hususunda da muvafakatinin bulunduğu, dolayısıyla takibe konu ipoteğin kapsamı içerisinde bu faiz ve masrafların da olduğu, davacı vekili her ne kadar davacının, kredi borcundan ötürü şahsi sorumluluklarının bulunmadığını iddia etse de, davacı takibe konu kredi sözleşmesinde 3. kişi lehine ipotek veren konumunda bulunduğundan ve ipoteğin üst sınır bedelinin 200.000,00 TL olarak belirlenmiş olmasından dolayı davacının ipotek resmi senedi bağlamında 200.000,00 TL üst bedel ile sınırlı olmak şartıyla dava dışı kredi borçlusunun borcundan sorumlu olacağı, davacı vekili her ne kadar takibe konu kredi borcunun tamamının muaccel hale geldiği gerekçesi ile borcun tamamı üzerinden takibe geçilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan etmiş ise de, davacının davalı banka lehine tesis ettiği ipoteğin üst limitinin 200.000,00 TL olduğu, icra takip dosyasındaki asıl alacağın ise 121.594,85 TL olduğu, bu durumda üst limitin aşılmadığı, ayrıca davacı vekili ipoteğe konu edilen taşınmazın müvekkilinin aile konutu olduğunu beyan etmiş ise de, İİK'nın 82/1-12. maddesinde yer alan borçlunun haline uygun meskeninin haczedilemeyeceğine ilişkin haczedilmezlik şikayetinin, haciz yoluyla yapılan takipler hakkında uygulanacağı, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan icra takibinde haciz safhası olmadığından, bir diğer anlatımla haciz bulunmadığından, haczedilmezlik (meskeniyet) şikayetinde bulunma olanağının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi-borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Şikayetçi-borçlu vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrarla, İlk Derece mahkemesinin eksik inceleme ile davanın reddine karar verdiğini, zira müvekkili tarafından 13.07.2012 tarihli kredi sözleşmesinin asıl borçlusu A. Loj... Ltd. Şti'nin sahibi olan Muhammet H. hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2019/**** Sor. numaralı dosyası ile şikayette bulunduğunu, savcılık tarafından ilgili evraklarda yer alan imzaların müvekkiline ait olup olmadığı hususunda imza incelemesi istenildiğini, işbu soruşturma dosyasının sonucunun beklenilmesi talebinin mahkemece reddedildiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; her ne kadar şikayetçi vekili savcılık dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini belirtmişse de şikayet dilekçesinde ileri sürülmeyen hususların kamu düzenine ilişkin olmadıkça istinaf nedeni olarak da değerlendirilemeyeceğini, İİK'nın 68/b maddesine göre borçlunun rehin sözleşmesindeki adreste oturmuş sayılması gerektiği yönünde şartların somut olayda gerçekleşmediği, gerek UYAP sisteminden alınan şikayetçi borçlunun geçmiş MERNİS bilgileri ve icra emrinin bizzat tebliği edildiği adres bilgileri ile Keçiören İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün 20.07.2022 tarihli müzekkere cevabına göre borçlunun 2018 yılında ihtarnamenin tebliğe çıkarıldığı ".... 5/4 Keçiören/Ankara" adresinde oturduğu, ihtarname tebliğinin bila tebliğ dönmüş olmasının tebliğ şartını sağlamadığı, borçlu hakkında İİK'nın 150/ı maddesi şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla şikayetçi-borçlunun istinaf başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile . İcra Müdürlüğünün 2019/1738 E. sayılı dosyasında davacı-borçluya gönderilen icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi-borçlu vekili ile davalı-alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1- Şikayetçi-borçlu vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrarla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2019/**** Sor. nolu dosyasındaki imza incelemesi kamu düzenine ilişkin olduğundan araştırılması gerektiğini, davalı bankanın evrakları müvekkile usulüne uygun tebliğ etmediği ve İİK'nın 150/ı maddesi şartlarının oluşmadığı istinaf mahkemesinin de kabulünde olmasına rağmen davaya konu takipte sadece icra emrinin iptaline yönelik kararın yerinde olmadığını ileri sürerek kararın bozularak takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

2- Davalı-alacaklı vekili temyiz dilekçesinde özetle; ipotek veren davacı adres değişikliğini bildirmediğinden kat ihtarnamesinin İİK'nın 68/b, 148/a, 150/ı maddeleri gereğince borçlunun ipotek senedindeki adresine ulaştığı 25.12.2018 tarihin tebliğ tarihi sayılması gerektiğini, TMK'nın 887. maddesi anlamında muacceliyet ihtarı koşulları oluşmuş olduğundan, şikayetçi ipotek maliki hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip yapılarak icra emri gönderilmesinin usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte takibin iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

TMK'nın 887. maddesi, İİK'nın 16/2, 68/b, 148/a, 150/ı maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Şikayetçi-borçlu vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere, temyiz edenin sıfatına göre usul ve kanuna uygun olup şikayetçi-borçlu vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre şikayetçi-borçlu vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının REDDİNE,

3. Davalı-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

İİK'nın 150/ı maddesinde; "Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdi veya gayrı nakdi bir krediyi kullandıran tarafın ibraz ettiği ipotek akit tablosu kayıtsız ve şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva etmese dahi, krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafa ait cari hesabın kesilmesine veya kısa, orta, uzun vadeli kredi hesabının muaccel kılınmasına ilişkin hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle tazmin talebinin veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarın noter aracılığıyla krediyi kullanan tarafa kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese gönderilmek suretiyle tebliğ edildiğini veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noterden tasdikli bir sureti icra müdürüne ibraz ederse icra müdürü 149.madde uyarınca işlem yapar. Şu kadar ki krediyi kullanan tarafın hesap özetine ve borcun ödenmesine ilişkin ihtara ya da gayrinakdi kredi nedeniyle tazmin talebine, kendisine tebliğ edildiği veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde noter aracılığıyla itiraz etmiş olduğunu ispat etmek suretiyle icra mahkemesine şikayette bulunmak hakkı saklıdır. Bu takdirde krediyi kullandıran taraf alacağını 68/b maddesi çerçevesinde diğer belgelerle ispatlayabiliyorsa, krediyi kullanan tarafın şikayeti reddedilir..." hükmüne yer verilmiştir.

İİK'nın 68/b maddesinde ise; "Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine, borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorundadır. Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır" düzenlemesi yer almaktadır. Görüleceği üzere, şikayetçi borçluya, icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, takip borçlusuna, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adresine, noter aracılığı ile hesap kat ihtarının gönderilmesi gerekir. Sözleşmede ya da ipotek akit tablosunda gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığı ile krediyi kullanan tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur. Yeni adresin bu şekilde bildirilmediği durumlarda, hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır.

Öte yandan, ipotek veren taşınmaz maliki üçüncü kişiye, İİK'nın 150/ı maddesi gereğince hesap özeti gönderilmesi zorunluluğu bulunmamakta ise de; ipotek veren üçüncü kişi hakkında takip yapılabilmesi için Türk Medeni Kanunu'nun 887. maddesi uyarınca, alacağın kendisinden istenilmesi, yani muacceliyet ihtarının gönderilmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, söz konusu düzenleme gereğince, ipotekli taşınmaz maliki üçüncü şahsa ihbar yapılmadıkça, onun yönünden borç muaccel olmayacağından hakkında icra takibi başlatılamaz. Ayrıca belirtmek gerekir ki, İİK'nın 150/ı maddesinin son cümlesi; "Hesap özetinin, tazmin talebinin veya ihtarın ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişiye tebliğ edilmesi veya tebliğ edilmiş sayılması, Türk Medeni Kanunu'nun 887. maddesinde öngörülen ödeme istemi yerine geçer." hükmünü içermektedir.

Anılan madde hükmü gereğince, ipotekli taşınmaz maliklerine icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adreslerine, noter aracılığı ile hesap kat ihtarının gönderilmesi gerekir. Bu husus kamu düzeninden ve ilamlı takip yapma şartı olup, İİK'nın 16/2. maddesi gereğince süresiz şikayete tâbidir ve mahkemece re'sen nazara alınmalıdır.

İİK'nın 148/a maddesinde ise; "İpotek sözleşmesinin tarafları veya ipotekli taşınmazı daha sonra satın alanlar ya da bunların halefleri, tapu sicili müdürlüğüne yurt içinde bir tebligat adresi bildirmek zorundadırlar. Aksi takdirde ilgililerin tescil talebi, tapu sicili müdürlüğünce reddolunur. Adresin değiştirilmesi tapu sicil müdürlüğüne bildirilmesi hâlinde sonuç doğurur. Yeni adresin bildirilmemesi hâlinde tebligatların eski adrese ulaştığı tarih tebellüğ tarihi sayılır." hükmüne yer verilmiştir. Genel kredi sözleşmesinin tarafı olan borçlular yönünden hesap kat ihtarının tebliğ edilmiş sayılması açısından İİK'nun 150/ı ve 68/b maddelerindeki hükümlerin uygulanması gerekirken, ipotek veren taşınmaz malikleri açısından ise İİK'nın 148/a maddesi geçerlidir.

Somut olayda, davalı banka ile imzalanan genel kredi sözleşmesinin asıl borçlusu dava dışı A. Loj... Ltd. Şti. ile şikayetçi-ipotekli taşınmaz maliki aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatıldığı, Ankara 54. Noterliği'nin 24.12.2018 gün ve 53547 yevmiye numaralı ihtarnamenin, şikayetçi-borçlunun ipotek resmi senedinde yazılı "..... 5/4 Keçiören/Ankara" adresine tebliğe çıkarılıp, "adreste bulunan Merve A., muhatabın taşındığını/ tanınmadığını imzadan imtina ederek sözlü beyan etti. Muhatabın muhtarlık kaydına rastlanmadı. Bilâ tebliğ iade. 25/12/2018" şerhiyle bilâ tebliğ döndüğü, tebliğ iade sebebi de dikkate alındığında İİK'nın m. 148/a ve 150/1-son cümlesine göre hesap kat ihtarnamesinin adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılacağından, şikayetçi- ipotek verene hesap kat ihtarının usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olduğunun kabulü gerektiğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,

Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.