Paranın sehven gönderildiği iddiası kanıtlamak gönderindedir

Başlatan Deniz034, 23 Ağustos 2020, 10:51:42

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_Deniz034
TC
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

2018/7661 E.

2019/10265 K.

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 24. HUKUK DAİRESİ
MAHKEMESİ : ANKARA 22. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, eşinin yeğeni olan dava dışı ...'e borç olarak gönderdiği düşüncesiyle üç ayrı tarihte toplam 60.000,00 TL'yi ... Bank Şubesinden davalının hesabına gönderdiğini, durumu borç gönderdiğini zannettiği kişiden borcunu isteyince anladığını, davalı ile aralarında ticari ilişki, alacak, borç ilişkisi olmadığını, sebepsiz zenginleşmenin koşullarının oluştuğunu, davalının hesabına hataen gönderilen 60.000,00 TL' nin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, talebin zamanaşımına uğradığını, paranın hataen davalı hesabına yatırılmadığını, davacı tarafından paranın ...' ye gönderilmesinin talep edildiğini, paranın hesabına yattıktan sonra aynı gün davacının talebi üzerine ...'nin hesabına aktarıldığını, sebepsiz zenginleşmediğini, hataen üç farklı tarihlerde yanlışlığın yapıldığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
İlk Derece Mahkemesince; davaya konu bedelin davacının talimatı doğrultusunda dava dışı ...' nin hesabına aktarıldığına dair delil ibrazı için davalıya kesin süre verildiği, bu sürede delilin ibraz edilmediği, bu nedenlerle davalı hesabına herhangi bir neden olmaksızın gönderildiği kabul edilen 60.000,00TL' nin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince iadesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi kararına karşı, davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; taraflar arasında para gönderilmesine neden olacak bir alacak ilişkisi olmadığı, dava konusu banka havale makbuzlarında açıklama bulunmadığı, davalının davacının talimatı ile davacının arkadaşı dava dışı ... isimli kişiye iletilmesi için gönderildiğini beyan etmesi karşısında ispat yükünün davalı tarafta ait olduğu ve davalı tarafından, dava konusu paranın davacının talimatıyla dava dışı üçüncü kişiye gönderdiğini usulüne uygun delil ile ispat edemediği gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
Davada, davacı tarafından davalıya havale yoluyla gönderilen paranın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre tahsili talep edilmektedir.
Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir.
İspat yükünün açıklanması noktasında vasıflı ikrardan da söz edilmesi gerekmektedir. Vasıflı ikrarda, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıanın doğru olduğu fakat, bunun hukuki niteliğinin (vasfının) iddia edildiğinden başka olduğu bildirilir. Hukukumuzda vasıflı ikrarın bölünemeyeceği, yani vasıflı ikrarın ikrar eden aleyhine delil teşkil etmeyeceği, bilakis o vakıayı ileri sürenin onu ispat etmesi gerektiği kabul edilmektedir. Vasıflı ikrarda ispat yükü (6100 sayılı HMK md.190-TMK md. 6 ) vakıayı ileri süren tarafta olup, o vakıayı vasıflı olarak ikrar eden (gerekçeli olarak inkar eden) tarafta değildir.
Öte yandan, Türk Borçlar Kanunu'nun 555. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe (tıpkı onun özel biçimlerinden biri niteliğindeki çek gibi), bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Havale kavramı hakkında geniş bilgi için bkz: Prof. Dr. Arif B.Kocaman. Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Yargıtay'ın bu konudaki uygulamasına örnek olarak: 11.Hukuk Dairesi'nin 28.9.1992 gün ve 1991/1956- 1992/9316 sayılı kararı).
Somut olayda davacı, yeğenine gönderdiğini zannederek hataen üç farklı tarihte toplamda 60.000,00 TL'yi davalının hesabına gönderdiğini, davalı ile aralarında hukuki ilişki bulunmadığını belirterek gönderilen paranın iadesini talep etmiştir. Davalı ise, davaya konu paranın kendisine gönderildiğini, davacının talebi doğrultusunda parayı dava dışı ...'ye gönderdiğini savunmuştur. Bu şekilde davalı taraf, davaya konu toplam 60.000,00 TL'nin kendisine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak, havalenin davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle (...'ye gönderilmesi amacıyla) gönderildiğini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir.
Davalı tarafın ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.
Bu durumda, davacı taraf, davaya konu havalenin sehven gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalı tarafın borç ilişkisini kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır.
O halde, mahkemece; ispat yükünün davacıda olduğu ve savunmaya göre davalıya geçmediği dikkate alınarak davacının iddiasını yazılı delillerle ispatlayamadığı belirlenmekle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nun 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 18.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
''Adalet suçu suçluyu değil, sonuna kadar masumiyeti aramaktır''