Delillerin tartışılması
CMK Madde 216
(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. (Ek cümle: 15/8/2017-KHK694/148 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/143 md.) Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.
5271 sayılı CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) Tam Metin
CMK Madde 216 Delillerin tartışılması
CMK Madde 216 GerekçesiDelillerin ikamesi ve tartışılması bitince, maddî olayın ispatına ve niteliğine ilişkin iddia ve savunmaların bildirilmesi aşamasına ulaşılır. Bu konuda önce davaya katılana iddia ve isteklerini bildirmesi için olanak tanınır. Sonra Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü bildirir. Bundan hemen sonra sanığa söz verilir. Varsa sanığın savunmasını avukatı da yapabilecektir.
Katılan terimine, suçtan zarar görenler ile malen sorumlu dahil olup, 249 uncu madde uyarınca katılan sıfatını kazananların tümü girmektedir. İddialar ve savunma nedeniyle Cumhuriyet savcısı sanığa, sanık ve avukatı Cumhuriyet savcısına cevap verebilirler; başkanın izniyle katılan da her ikisine cevap verebilir. Ancak son söz mutlaka sanığa aittir. Savunma sanık adına avukatınca yapılmış olsa da buna ekleyecek bir şey olup olmadığı sanığa sorulacaktır.
Katılan veya sanık sayısı birden fazla ise bunların iddialarını veya savunmalarını bildirme sıralarını başkan düzenleyecektir. Tasarının davanın bir veya birbirini izleyen duruşmalarda sonuçlandırılması amacına uygun olarak katılan, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa avukatının duruşmaya hazırlıklı gelmeleri; duruşmanın ertelenmesi sonucunu doğuracak söz ve davranışlardan kaçınmaları gerekir. Duruşma gününün belirlenmesinde, başkanın, Cumhuriyet savcısı ve sanık avukatının görüşünü almasının nedeni, adı geçenlerin duruşmaya hazırlıklı gelmelerini sağlamaktır. Durumun gerektirdiği ve haklı istemlerin kabulü esas olmakla beraber, mahkeme başkanı veya hâkim davanın bir duruşmada bitirilmesini sağlayacak önlemleri elbette ki alacaktır.
CMK 216 (Delillerin Tartışılması) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2020/409 E. , 2021/64 K.CMK 216/3
Zorunlu müdafi hazır bulunmadan karar verilmesi
CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
"(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" biçiminde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin madde gerekçesinde; "Madde ile, 5271 sayılı Kanunun 216 ncı maddesinde yapılan değişiklikle hüküm aşamasına ulaşılmış yargılamalardaki son söz aşamasına zorunlu müdafiin katılmaması durumunda da hüküm verilebileceği kuralı getirilmektedir. Böylece hüküm aşamasına ulaşmış yargılamalarda kanunen duruşmada bulunması zorunlu müdafilerin sebepli veya sebepsiz olarak duruşmadan çekilmesi, duruşmaya katılmaması, azli veya istifası gibi sebeplerle duruşmanın taliki veya yargılamaların uzatılması sonucunun önüne geçilmesi engellenmektedir. Yapılan düzenleme, sanığın esas hakkındaki sorgusu ve savunması zorunlu müdafiin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usul işlemlerinin tamamlandığı dosyalarda sadece hüküm aşamasında müdafiin yokluğu nedeniyle celselerin ertelenmesinin önüne geçeçektir." açıklamasına yer verilmiştir (Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin, Ankara, 2018, C. 2, s. 2249).
CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca zorunlu müdafinin hazır bulunmadığı oturumda hükmün açıklanabilmesi için 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin madde gerekçesin de anlaşılacağı üzere sanığın esas hakkındaki sorgusunun ve savunmasının zorunlu müdafisinin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usuli işlemlerin tamamlanmış olması gerekmektedir.
CMK'nın hukuka kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir. Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede;
Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun'un zorunlu müdafiliği kabul ettiği teşebbüs aşamasında kalmış yağma suçundan yapılan yargılamada, CMK'nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki emredici hüküm uyarınca duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık ... müdafisinin mesleki mazereti nedeniyle duruşmaya katılamayacağına yönelik mazeret dilekçesi vermiş olmasına rağmen bu hususta bir karar verilmeden sanık müdafisinin yokluğunda, yeni bir müdafi görevlendirilmeden ya da müdafi temini için oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunduğu ve bu durumun CMK'nın 289/1-e maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri olduğu, bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemece verilen hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2021/21 E. , 2021/37 K.CMK 216/3
Sanığın son söz hakkı
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağmaya teşebbüs suçunu mu yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece, Özel Dairenin bozma kararından sonra sanığın hazır bulunduğu 02.10.2018 tarihli oturumda bozma ilamına karşı sanık ve müdafisi ile mağdurun diyeceklerinin sorulmasının ardından hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; "Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur." şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki "Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir." ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "Kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında 02.10.2018 tarihli oturumda, bozma ilamına karşı sanık ve müdafisi ile mağdurun görüşünün alınmasının ardından hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/455CMK 216/1
Hükmün tefhim edildiği oturumda CMK'nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla; Cumhuriyet savcısına, son olarak da sanık müdafisine verilmesi gerekirken, Kanun'da öngörülen sıraya uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, en son olarak da Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Bozmadan sonra yapılan ve sanık müdafisinin hazır bulunduğu 09.12.2014 tarihli oturumda; sanık müdafisine bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra duruşmanın bitirildiği ve direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır. Direnme kararının şekil ve usul şartlarına ilişkin olarak her ne kadar Ceza Muhakemesi Kanunu'nda detaylı düzenleyici hükümler bulunmasa da; ceza muhakemesi kanunlarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl kanunlarının düzenlemediği alanlar, kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanun'un ruhuna uygun olmak şartıyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin duruşma tarihinde yürürlükte olan hâli;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" şeklindedir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü gibi kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamını teşkil edenlerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu, tez (yani iddia) ile antitezin (yani savunmanın) çatışmasıyla, sonuca (yani karara) ulaşılan bir süreç olan muhakeme sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Özel Daire bozma kararının suçun sübutuna ilişkin olup taraflara bozmaya karşı diyeceklerinin sorulmasının, mahiyeti itibarıyla "delillerin tartışılması" aşamasındaki söz sırasına ilişkin kurallara tabi olması nedeniyle, bozma kararından sonra sanık müdafisinin katılımıyla gerçekleştirilen ve hükmün de tefhim edildiği oturumda CMK'nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla; Cumhuriyet savcısına, son olarak da sanık müdafisine verilmesi gerekirken, Kanun'da öngörülen sıraya uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, en son olarak da Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2016/282 E. , 2018/449 K.CMK 216
Menfaat çatışması olduğu sanığın müdafiine söz hakkı tanındıktan sonra mutlaka sanığa tekrar son söz hakkı tanınmalıdır.
Sanıklar Ü., Ö. ve R. hakkında nitelikli hırsızlık suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 28.03.2011 tarihli oturumda sırasıyla sanık Ü. ve müdafisi ile sanıklar Ö. ve R. müdafilerine esasa ilişkin savunma hakkı verildikten sonra sanık Ü.'ye son sözünün sorulduğu, ardından, sanık Ü. ile aralarında menfaat çatışması da bulunan diğer sanıklar Ö. ve R. müdafilerine son sözleri sorularak hazır olan sanık Ü.'ye yeniden son söz hakkı verilmeden yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesinin, CMK'nın 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğu ve savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/104CMK 216
Bozma ilamına karşı sanıklar ve sanıklar müdafisinin görüşü alınıp, katılan ile vekiline de söz verilmesinin ardından hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddeye aykırıdır.
Yerel Mahkemece, Özel Dairenin bozma kararından sonra sanıkların hazır bulundukları 01.12.2015 tarihli oturumda, bozma ilamına karşı sanıklar ve sanıklar müdafisine diyeceklerinin sorulduğu, daha sonra ise katılan ile vekiline söz verilerek hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; «Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku,
Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında 01.12.2015 tarihli oturumda, bozma ilamına karşı sanıklar ve sanıklar müdafisinin görüşü alınıp, katılan ile vekiline de söz verilmesinin ardından hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/695CMK 216
Lehine olan hususları ileri sürmesinin güvence altına alınması amacıyla kendisine sağlanan son sözün sorulmasının, dosyadaki delil durumu ve bir sonraki uyuşmazlık konusuna ilişkin Ceza Genel Kurulunca verilen karar gözetildiğinde, sanığın daha lehine bir durum doğurmadığı gibi beraat kararına herhangi bir etkisinin de bulunmadığı gözetilerek, kendisine son söz hakkı tanınmadan beraat kararı verilmesinin, sanık M. hakkındaki hükmün sırf bu nedenle bozulmasını gerektirmediği ve anılan hükmün esastan incelenebileceği kabul edilmelidir.
CMK'nın 290. maddesinin gerekçesinde ise; "Cumhuriyet savcısı gerçeğin araştırılması amacına yönelik veya kamu yararına ilişkin olmayan, yalnızca sanık yararına kabul edilmiş hukuk kuralının uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanmış olması nedeniyle hükmün sanık aleyhine bozulması için temyiz yoluna başvuramaz." denilmiştir. Bu düzenlemeler uyarınca Cumhuriyet savcısı, amacı yalnızca sanığın hak ve menfaatlerini korumak olan bir hukuk kuralının ihlal edilmiş bulunması durumunda sanığın lehine olan bu ihlali ileri sürerek, temyiz yoluna müracaat edip hükmün sanık aleyhine bozulmasını isteyemeyecektir.
Her iki hüküm de sanıkların haklarını korumak ve lehlerine doğmuş olan bir durumun, aleyhlerine olacak şekilde ortadan kaldırılmasını önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, maddedeki "Sanık yararına" sözcüğünün; sanığa ek savunma hakkı verilmemesi, önceden kendisine tebliğ olunan iddianamenin sorgudan önce okunmaması örneklerinde olduğu gibi "Sadece sanık yararına konulmuş olan"; "Hukuki kaideler" ibaresinin ise "Usul hükümleri" olarak anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir. Sadece sanık yararına değil, aynı zamanda kamu düzenine veya yargılamanın işleyişine ilişkin usul kurallarının ihlali hâlinde bu hüküm uygulanmayacaktır. Yalnız sanık yararına kabul edilmiş usul kurallarına aykırılık hâlinde sanık aleyhine bir netice meydana gelmişse Cumhuriyet savcısının hükmü sanık lehine temyiz etmesinin önünde herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır.
CMK'nın 290. maddesinde her ne kadar sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılığın hükmün aleyhe bozulması için yalnızca Cumhuriyet savcısına bir hak vermeyeceği belirtilmiş ise de anılan usul hükmünün, özellikle kanuna aykırılığın sanığın lehine verilen esas kararı etkilemediği durumlarda kıyas yoluyla hükmü temyiz eden diğer kimseler bakımından da uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Zira söz konusu usul hükmünün kıyas yoluyla genişletilmesi konusunda hukuki bir engel yoktur.
Sanık lehine hukuka aykırılıkların hükmün bozulmasını gerektirip gerektirmediği konusunda, 20.05.1957 tarihli ve 5-13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında;
"Bir hükmün bozulmasını istilzam eylemesi bakımından, sureti mutlakada kanuna muhalefet kâfi olmayıp kanuna vuku bulan muhalefetin hükmün esasına ve neticesine tesir etmiş veya etmesi mümkün bulunmuş olması icap eylediği, duruşmada hazır bulunan hükümlüye TCK'nın 94. maddesinde yazılı ihtaratın yapılmamasının, esasa ve sonuca etkili olmaması bakımından hükmün bozulmasını gerektiren hallerden olmadığı...",
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.06.2004 tarihli ve 124-155 sayılı kararında; "Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 308. maddesi dışındaki muhakeme normlarına aykırılık bakımından aykırılığın son karara etkisi olup olmadığının araştırılması gerekir. Hukuka aykırılığın son karara etki etmediği, kaldırılmasının da etkide bulunmayacağı muhakkak ise bu aykırılıkların bozma sebebi sayılması çoğu kez yargılamanın uzamasından başka bir işe yaramayacaktır." sonucuna ulaşılmıştır. Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 tarihli ve 294-64 sayılı ile 19.02.2013 tarihli ve 1464-61 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Öğretide de;
"Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda başka ve haklı bir karar verilmesi lazımdır. Eğer önceki hükümden başka bir karar verilemeyecekse bozmanın manası yoktur. Onun için aykırılığın karara tesirini araştırmak gerekir. Son karar doğru ve haklı bulunduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar bozma nedeni sayılmamalıdır." (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 529),
"Ceza muhakemesi normları iki çeşittir. Çoğunluğu oluşturan normların amacı hakikatin araştırılmasıdır. Azınlıkta olanlar, şüpheden yararlanması gereken sanığın lehine kabul edilmişlerdir. Hakikatin araştırılması için ve dolayısı ile sanık dâhil herkesin yani toplumun lehine kabul edilmiş norma aykırılık elbet bozma nedeni olacaktır. Fakat sadece sanık yararlansın diye konulmuş norma aykırı hareket edildi diye sanık aleyhine bozmanın amaca ters düşeceği açıktır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onaltıncı Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 2007, s. 1427),
"Sanık lehine olan kaidelere aykırılık, son kararın sanık aleyhine bozulması için hak vermez. Örneğin; sanık beraat etmişse karar sanığa son söz verilmedi diye bozulamaz. Son sözün sanığa verilmesinin sebebi, kendi lehine bulup çıkaracağı bir delil ile lehinde karar verebilmektir. Burada en lehe karar verildiğine göre, son söz verilmemiş olması daha lehe bir durum doğuracak değildir." (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, Sulhi Garan Matbaası s. 209),
Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Görüldüğü gibi öğretide genel olarak hükmün esasına etkisi bulunmayan ve hukuka kesin aykırılık hallerinden sayılmayan aykırılıkların bozma nedeni yapılmaması gerektiği düşüncesi benimsenmiştir. (Aynı yönde Bahri Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası, s. 611; Feridun Yenisey, Duruşma ve Kanun Yolları, 2. Bası, s. 184; Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 4. Bası, s. 443; Baha Kantar, Ceza Muhakemesi Usulü, 4. Bası, s. 365; Recai Seçkin, Yargıtay Tarihçesi Kuruluş ve İşleyişi, Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara 1967, s. 82-83; Nur Centel-Hanife Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, s. 751; Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, 2.cilt s. 361; Veli Özer Özbek-M. Nihat Kanbur- Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Bası, s. 719).
Hükmün esasına etkisi bulunmayan yargılama hukukuna ilişkin aykırılıkların temyiz incelemesi aşamasında dosyanın esasına girilmeden önce tek başına bozma nedeni yapılması Anayasa'nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasındaki; "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." şeklindeki hükme ve usul ekonomisine aykırı olacak, yargılamanın uzamasına, yeni yargılama giderlerine yol açacak, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde yer alan; "Herkes gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili nizalar, gerekse cezai alanda kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkemece davasının makul süre içerisinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir." şeklindeki düzenlemenin ihlali anlamına gelecektir.
Bu bilgiler ışığında, sanık M.'nin beraatine karar verilmesi nedeniyle, CMK'nın 290. maddesi gözetilerek, hazır bulunan sanığa son sözünün sorulmaması hususunun bozma sebebi yapılıp yapılmayacağı ve bu bağlamda hükmün esasının incelenip incelenemeyeceği değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece hükmün tefhim edildiği 29.06.2016 tarihli oturumda sanık M.'ye son sözü sorulduktan sonra, sırasıyla inceleme dışı Hatice müdafisinden ve sanık A.'den son sözlerinin sorulup, sanık M.'ye yeniden son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi suretiyle CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı davranılmış ise de; Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu dosyada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bir Yargıtay dairesi kararına yönelik itiraz veya bir Yargıtay daire kararına karşı verilen direnme kararı incelemesi değil temyiz incelemesi yapılması, sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılığın hükmün sanık aleyhine bozdurulması için Cumhuriyet savcısına hak vermeyeceğine ilişkin hükümler içeren CMUK'un 309. maddesi, her ne kadar inceleme konusu hüküm Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmemiş ise de anılan usul hükmünün kıyasen hükmün katılan veya diğer kimseler tarafından temyiz edildiği hâller bakımından da uygulanabilmesinin önünde hukuki bir engel olmaması, sanık M. ile kendisinden sonra son sözleri sorulan inceleme dışı sanık H. ve sanık A. arasında menfaat çatışmasının bulunmaması ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince sanığın beraatine karar verilmesi karşısında, lehine olan hususları ileri sürmesinin güvence altına alınması amacıyla kendisine sağlanan son sözün sorulmasının, dosyadaki delil durumu ve bir sonraki uyuşmazlık konusuna ilişkin Ceza Genel Kurulunca verilen karar gözetildiğinde, sanığın daha lehine bir durum doğurmadığı gibi beraat kararına herhangi bir etkisinin de bulunmadığı gözetilerek, kendisine son söz hakkı tanınmadan beraat kararı verilmesinin, sanık M. hakkındaki hükmün sırf bu nedenle bozulmasını gerektirmediği ve anılan hükmün esastan incelenebileceği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2022/103 E. , 2022/407 K.CMK 216
Hükümden önce tutanağa geçirilen başka bir işlem varsa sanığa yeniden son söz hakkı tanınmalıdır.
Yerel Mahkemece hükmün tefhim edildiği oturumda, önce sanıklardan ardından da sanıklar müdafilerinden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyeceklerinin sorulduğu, sonra "Tercüman bilirkişiye 200,00 TL ücret takdirine, sarf kararı yazılmasına karar verildi. Tefhimle açık yargılamaya devam olundu." şeklinde ara karar kurulduğu anlaşılan dosyada; sanıklara yeniden zorunlu hâle gelen son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216. maddesinin 3. fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle, Yerel Mahkemece sanıklar hakkında katılan ... ve şikâyetçi ...'ye yönelik nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1198 Karar : 2018/7245 Tarih : 4.06.2018CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Sanıklar ... ve ... hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;
5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,
2-Sanık ... hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüş; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- 5271 sayılı CMK'nın 216/3. maddesine aykırı olarak, hükmün verildiği 10/07/2014 tarihli duruşmada hazır olan sanıktan son sözü sorulmadan yazılı şekilde karar verilmesi,
2-Sanığın, 10/07/2014 tarihli duruşmadaki lehe hükümlerin uygulanması isteğinin, 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesi uyarınca tayin olunan kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi talebini de içerdiği halde, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 04/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/13299 Karar : 2018/4438 Tarih : 12.04.2018CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Dairemizce de kabul edilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 08.10.2013 gün ve 2012/3-1391 esas 2013/407 karar sayılı kararı da dikkate alınarak, hükmün kurulduğu son oturumda sanığın hazır olmadığı durumlarda münhasıran sanığa tanınmış olan ve CMK'nın 216/3 maddesinde düzenlenen son söz hakkından bahsedilemeyeceğinden suça sürüklenen çocuk müdafiine son sözün sorulmamasına ilişkin tebliğnamedeki 1 nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Şikayetçinin BİM market önüne kilitleyerek bıraktığı bisikletinin çalınma anını BİM markette çalışan tanığın kamerada görmesi ile dışarı çıkarak marketin arkasında boş arazide suça sürüklenen çocuğu bisikletin üzerinde giderken yakaladığını belirttiğinin anlaşılması karşısında; tanıktan suça sürüklenen çocuğu olay yerinden kaçarken görüp görmediğinin, kesintisiz bir takip ile yakalanıp yakalanmadığının sorularak suça sürüklenen çocuğun eylemin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının belirlenip sonucuna göre hırsızlık suçundan suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK'nın 35/2.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,
Bozmayı gerektirmiş suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 12/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/7070 Karar : 2018/1255 Tarih : 20.02.2018CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Sanık ... hakkında, mağdur ...`a yönelik yağmaya yardım suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı itiraz yolu açık olup, sanık savunmanının bu konudaki istemi üzerine, Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.06.2013 tarih 2013/248 Değişik İş sayılı kararı ile "itirazın reddine" karar verildiği ve itiraz üzerine verilen kararların 5271 sayılı CMK'nın 271/4.maddesi gereğince kesin olduğu anlaşıldığından; sanık ... savunmanının bu yöndeki temyiz istemi inceleme dışı bırakılarak yapılan incelemede;
I-Sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanık ... hakkında tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanık ... hakkında yağmaya teşebbüs ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08/10/2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK'nın 53.maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş;
Sanık ... hakkında, mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 5237 sayılı TCK`nın 109/2, 109/3-b ./.. maddelerinden 4 yıl 12 ay hapis cezasının tayin edildiği, 62. madde uyarınca 1/6 indirim yapılıp sonuç ceza belirlenirken "4 yıl 2 ay " yerine "3 yıl 14 ay" hapis cezası olarak belirlenerek eksik ceza tayini karşı temyiz olmadığından; bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
TC. Anayasa'sının 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK`nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanıklar için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunmanın ücretlerinin sanıklardan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanıklardan alınmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ..., ..., ... savunmanlarının ve sanık ...'ın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hüküm fıkrasının yargılama giderleri ile ilgili kısmından savunman ücretlerine ilişkin bölümün çıkartılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-... hakkında yağmaya kalkışma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Ceza yargılamasının amacı somut gerçeği ortaya çıkarmaktır, sanık yargılamanın her aşamasında savunma yapar, kanıtların toplanmasından sonra sonuç çıkarma (tartışma devresi) başlar. Cumhuriyet Savcısı hükmün nasıl olması gerektiğine dair görüş (esas hakkında mütalaa) bildirir. Cumhuriyet Savcısı suç işlendiği kanısında ise sanık hakkında mahkumiyet yoksa beraat hükmü kurulması isteminde bulunur. Cumhuriyet Savcısının mütalasında sanığın cezalandırılmasını isteme zorunluluğu yoktur. Cumhuriyet Savcısının kanuni sorumluluk gerektirecek aksi bir açıklaması olmadıkça Cumhuriyet Savcısına esas hakkında görüş bildirme imkanı verilmelidir. Sanık ve/veya savunmanı dar manada savunmalarını Cumhuriyet Savcısının esas hakkında görüş bildirmesinden sonra yapar.
Mahkemeye ışık tutmak üzere hükmün nasıl olması gerektiği yönünde taraflara görüş bildirme olanağı verilirken duruşmalara hazırlıkla gelinmesi yönünde mahkeme hakimi bu yönde önlemini alacaktır. Cumhuriyet Savcısının, şikayetçinin görüşüne karşı sanık ve/veya savunmanının cevap verme hakkı saklıdır.
Hal böyle olunca, sanık ... hakkında yağmaya kalkışma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bakımından herhangi bir görüş bildirmeyen Cumhuriyet Savcısının, bu suçlarla ilgili esas hakkında görüşü alınmadan ve/veya bu yönde usulü eksiklikler giderilmeden yargılamaya devamla 5271 sayılı CMK'nun 216/1.maddesine aykırı davranılmak suretiyle, savunma hakkının kısıtlanması
Bozmayı gerektirmiş, sanık ... savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu kısmının açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 20.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3434 Karar : 2018/150 Tarih : 16.01.2018CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1-Yapılan UYAP sorgulamasında, sanık hakkında Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/817 sayılı dosyasında suç tarihi 12.12.2015 olan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan halen açık gözüken soruşturma dosyası ve Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/347 esas, 2015/245 karar sayılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan temyiz edilmeden kesinleşen beraat kararına konu dosyasının bulunduğunun anlaşılması karşısında; silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olması da nazara alınarak, sanık hakkında açılan tüm dava ve soruşturma dosyalarının ... veya onaylı örneklerinin Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde getirtilip incelenmesi, anılan soruşturma dosyası kapsamında dava açılmış ise birleştirme hususunun değerlendirilmesi; sanığın, ailesinin kayıp başvurusunda bulunduğu tarihlerde cep telefonu kullanıp kullanmadığının araştırılması, kullandığının tespit edilmesi halinde baz istasyonlarını da içerir şekilde HTS raporlarının getirtilmesi ile sanığın savunmalarında bahsettiği kişilerle bir irtibatının olup olmadığını ve bulunduğu yerlerin araştırılması ve sonucuna göre tüm delillerin bir bütün halinde değerlendirilerek hukuki durumunun takdir veya tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabul ve uygulamaya göre de;
a-İddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkumiyete ilişkin ise oluşan suçu mevzuatta yer alan kanun ve maddeleri ile göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğu, oluşan suç ve kanun maddeleri belirtilmeksizin açıklanmasının esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmadığının anlaşılması karşısında, Cumhuriyet savcısının usulüne uygun şekilde esas hakkındaki görüşü alınmadan hüküm kurularak CMK'nın 216. maddesine aykırı davranılması, suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
b-Sanıktan ele geçirilen ve adli emanette kayıt altına alınan delil niteliğindeki emanet eşyalarının dosyada saklanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar kesinleştiğinde sanığa iadesine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 16.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2598 Karar : 2017/27471 Tarih : 11.12.2017CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
1-Hakaret suçuna ilişkin kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca sanık İhsan Kanber'in tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
2-Tehdit suçundan kurulan hükmün temyizine gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
a-Hükümden önce son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa verilmemesi suretiyle CMK'nın 216/3. maddesine aykırı davranılması,
b-02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK'nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ...'in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/11659 Karar : 2017/21275 Tarih : 3.10.2017CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
1-Hakaret eyleminden kurulan kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca katılan ... vekilinin tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
2- Tehdit eyleminden kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyize gelince,
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
a-Sanığın aşamalarda "Katılan bana facebook üzerinden hakaret içeren mesajlar gönderdi. Onun yazdıklarına karşılık ben de söz konusu mesajları yazdım." şeklindeki savunması ve dosya kapsamına göre de katılanın sanığa karşı hakaret olarak değerlendirilebilecek mesajların bulunması karşısında, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi değerlendirilerek sonucuna göre TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
b-Sonradan açılan katılanın bilmediği celsede sanığın savunmasının alınmasını müteakip savunmaya karşı katılanın beyanları sorulmadan yargılama sonlandırılmak suretiyle CMK nun 216. maddesine aykırı davranılması,
c- Kabule göre de;
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK'nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan ... vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03/10/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2498 Karar : 2017/2624 Tarih : 11.07.2017CMK 216. Madde
Delillerin Tartışılması
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık ...'nın maktul ...'e yönelik kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, sanık savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, duruşmalı olarak incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafinin; müvekkilinin suça iştirakinin ve yardımının bulunmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle;
1- Bozma üzerine yapılan yargılamada, Cumhuriyet Savcısının esas hakkında mütalaasını bildirmesinden ve katılan vekilinin beyanının alınmasından sonra duruşma bitirilip hüküm kurularak, hükümden önce son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa verilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK'nun 216/3. maddesine aykırı şekilde savunma hakkının kısıtlanması,
2- 24.11.2015 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesinin iptal edilen bölümlerinin nazara alınması zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünceden farklı gerekçelerle BOZULMASINA, hükmolunan ceza miktarı ve temyiz incelemesi dışında
tutuklulukta geçen süre gözetilerek sanık ... müdafinin tahliye talebinin REDDİNE, 11/07/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
11/07/2017 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ...'un huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık ... müdafii Avukat ...'ün yokluğunda 13/07/2017 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.