Son İletiler

#1
Danıştay 12. Dairesi, Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter olarak görev yapan davacının, özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmediğinden bahisle, 657 sayılı Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin davalı ile soruşturmacı arasında husumet bulunduğu gerekçesi ile hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

Husumet tarafsızlığı bozar
Davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacının belirtilen tarihlerde göreve gelmediğine ilişkin olarak tutulan tutanaklarda imzası olan, soruşturma tamamlanmadan aralarında husumet olduğu davacı tarafından belirtilen ve davacıya isnat edilen fiilin gerçekleştiği noktasında kesin kanaatini baştan belirtmiş olan bir kişi tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan muhakkik raporu dikkate alınarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.



Yeniden bir işlem tesis edilebilir
Tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açıktır.



T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE

Esas No: 2019/2239
Karar No: 2023/2652


İSTEMİN KONUSU:
. Bölge İdare Mahkemesi. İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem:

... Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter olarak görev yapan davacının, özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmediğinden bahisle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (d) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Yüksek Disiplin Kurulu'nun . tarih ve . sayılı kararının iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:
. İdare Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacının belirtilen tarihlerde göreve gelmediğine ilişkin olarak tutulan tutanaklarda imzası olan, soruşturma tamamlanmadan aralarında husumet olduğu davacı tarafından belirtilen ve davacıya isnat edilen fiilin gerçekleştiği noktasında kesin kanaatini baştan belirtmiş olan bir kişi tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan muhakkik raporu dikkate alınarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı; öte yandan, tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açık olduğundan, bu aşamada davacının parasal hak talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline, parasal haklara ilişkin istem yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti:
. Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesince; davacı hakkındaki suçlama ile ilgili olarak disiplin amiri veya görevlendireceği tarafsız bir soruşturmacı tarafından disiplin soruşturması yapılması ve yapılacak tahkikat neticesinde hazırlanacak olan soruşturma raporu ve getirilecek teklif dikkate alınarak tarafsız disiplin amiri tarafından bir işlem tesis edilmesi gerekirken, davacı hakkında yürütülen disiplin soruşturması tamamlanmadan, soruşturmacı müdür yardımcısı ile davacı arasında bir husumetin doğduğu ve bu aşamadan itibaren soruşturmanın objektif ve tarafsız olarak yürütülemeyeceği açık olduğundan, soruşturmanın husumet olan müdür yardımcısı tarafından yürütülerek davaya konu disiplin cezasıyla cezalandırılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı; öte yandan, tarafsız ve bağımsız bir soruşturmacının hazırlayacağı soruşturma raporu doğrultusunda, disiplin yönünden davalı idare tarafından yeniden bir işlem tesis edileceği açık olup, yargılamanın bu aşamasında davacının parasal hak talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle istinafa konu İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından istinaf başvurusunun gerekçeli olarak reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davacının özürsüz olarak 35 gün işine gelmediği, bu hususun tutulan tutanaklarla sabit olduğu, dava konusu işlemin mevzuata uygun olarak tesis edildiği belirtilerek, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK H KİMİ : .
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2.Yukarıda özetlenen gerekçeyle dava konusu işlemin iptaline, parasal haklara ilişkin istem yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun gerekçeli reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de . Bölge İdare Mahkemesi . İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın . İdare Mahkemesine gönderilmesine, 17/05/2023 tarihinde, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
#2
Ticaret & Şirketler Hukuku / TİCARÎ İŞ KAPSAMINDAKİ KEFALET...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 08 Mayıs 2024, 13:40:28
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(19)11-254
KARAR NO   : 2022/584

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               : İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 08/11/2018
NUMARASI                 : 2018/815 - 2018/955
DAVACI                       : A.C. San. ve Tic. A.Ş. vekili Av. A.Ö.
DAVALILAR                : 1- A.İ.E. 2- A.E. 3- İ.N.E. vekilleri Av. U.B.D.

1. Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın davalı Ahmet İbrahim E. yönünden kabulüne, davalılar İpek Nevriye E. ve Atıl E. yönünden reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların anne ve çocukları olup, davalılar Ahmet İbrahim E. ve Atıl E.'ın, T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. ile T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti' nin ortakları olduğunu, T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin müvekkili şirketten ısıtma ve soğutma sistemleri satın aldığını, T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile bazı çeklerde keşideci olan T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş.'nin ticarî faaliyetinin bozulduğunu, davalıların T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin müvekkili şirkete olan her türlü borcunun 2.500.000TL'lik kısmına kadar 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile kefil olduklarını, müvekkili şirketin elinde T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ve T....k Teknik Donanım San. ve Tic. A.Ş. tarafından keşide edilen toplam 2.274.000,50 TL'lik çek bulunduğunu, bu çekler ile ilgili icra takipleri yapıldığını, İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2014/7036 E. sayılı dosyasında yapılan takibe davalıların itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek davalıların itirazının iptali ile takibin devamına, asıl alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davaya konu icra dosyasından muaccel olmuş ve istenebilir bir borcunun bulunmadığını, müteselsil kefile müracaat edebilmek için gerekli şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/1198 E., 2015/867 K. sayılı kararı ile; davacı ile dava dışı şirket arasında ticarî ilişki bulunduğu, dava dışı şirket borçlarının bir kısmının ödenmediği, davalıların da 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile dava dışı şirketin her türlü borçlarının 2.500.000 TL'lik kısmı için kefil oldukları, belgenin beş yıl süreli olduğu, davalılar tarafından kefalet limiti ve kefalet tarihinin el yazısı ile senet metnine yazıldığı, ancak el yazısı ile olan beyanda müteselsil ya da benzeri bir ifadeye yer verilmediği, yalnızca senedin arka yüzünde davalılardan Ahmet İbrahim E.'ın müteselsil ibaresini içeren el yazısının bulunduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 583/1. maddesi uyarınca yalnızca davalılardan Ahmet İbrahim E.'ın verdiği kefaletin müteselsil kefalet hükmünde olduğu, diğer davalıların el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından adi kefalet hükümlerine göre sorumlu tutulabileceği, davalı Ahmet İbrahim E.'ın müteselsil kefalet hükümlerine göre dava konusu borçtan sorumlu olduğu, ancak TBK'nın 585/1. maddesine göre, adi kefalette alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile yönelmesi mümkün olmadığı için davacının asıl borçlu aleyhine yaptığı icra takibi semeresiz kalmadığı sürece diğer davalılardan borcun ifasını talep edemeyeceği, asıl borçlu şirketler hakkında kesin aciz belgesi alındığı takdirde bu davalılara başvurabileceği, icra dosyasında böyle bir belgeye rastlanılmadığı gerekçesiyle davalı Ahmet İbrahim E. yönünden davanın kabulüne, itirazın iptali ile 432.500 TL asıl alacak, 3.619,97 TL işlemiş faiz toplamı 436.119,97 TL üzerinden takibin devamına, takibin devamına karar verilen bölüm üzerinden hesaplanacak %20 icra inkâr tazminatının bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine, diğer davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 18.06.2016 tarihli ve 2016/2405 E., 2016/10936 K. sayılı kararı ile;

".... Temyize konu uyuşmazlık, 28.10.2013 tarihli "müteselsil kefalet senedi" başlıklı belge altında "müşterek borçlu ve müteselsil kefil" kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın müteselsil kefil olup olmadıkları yönünde toplanmaktadır.

Mahkemece, adı geçen kişilerin kefalet sözleşmesinde kefalet limitini ve kefalet tarihini el yazıları ile yazmış olmalarına rağmen, "müteselsil kefil sözcüğünü el yazısı ile yazmadıklarından kefaletlerinin adi kefalet olarak kabulü gerektiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm oluşturulmuştur.

6098 sayılı TBK.nın 583/1. maddesine göre, "Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifade ile yükümlülük altına girdiğini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır".

Belirtilen yasa hükmünde kefaletin geçerlilik şartları bu şekilde öngörülmüş ise de, 6102 sayılı TTK.nın 7. maddesinde ticari teselsül karinesi düzenlenmiştir. Buna göre, "(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haciz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemiş ise müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. (2) Ticari borçlara kefalet halinde hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de 1. fıkra hükmü geçerli olur".

Somut olayda davalılar, dava dışı T....r Ltd.Şti.ile davacı A.C. A.Ş. arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL. limitle müteselsil kefil olarak kefalet senedini imzalamışlardır. Görüldüğü gibi, kefalet senedinde kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtildiği gibi, 6102 sayılı TTK.nın 7. maddesinde hükme bağlanan ticari teselsül karinesi karşısında ticari borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla olayımızda "müteselsil kefalet" sözcüklerinin kefillerin el yazısı ile yazılmamış olması, kefaletlerinin müteselsil kefalet olarak yorumlanmaması sonucunu doğurmaz. Kefalete ilişkin diğer geçerlilik koşullarının ise gerçekleşmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın kefaletlerinin de müteselsil kefalet niteliğinde olduğu kabul edilerek deliller bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, adı geçenlerin kefaletlerinin niteliğinin yorumlanmasında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,..." gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.11.2018 tarihli ve 2018/815 E., 2018/955 K. sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 28.10.2013 tarihli "Müteselsil Kefalet Senedi" başlıklı belge altında "müşterek borçlu ve müteselsil kefil" kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın müteselsil kefil olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E. yönünden davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Kefalet sözleşmesi, somut olaya uygulanması gereken TBK'nın 581. ilâ 603. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

14. Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Ankara 2007, s. 437). Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6).

15. Kefalet sözleşmesi TBK'nın 581. maddesinde; "Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir" şeklinde tanımlanmıştır.

16. Türk Borçlar Kanunu'nun 583/1. maddesinde, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.

17. Kefaletin türleri ise TBK'nın 585 vd. maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak TBK'nın 586/1. maddesi; "Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir." hükmünü içermektedir.

18. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) "Teselsül karinesi" başlıklı 7. maddesi;

"(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.

(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur." hükmünü haizdir.

19. Adi işlerde birden fazla borçludan her birinin alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olması için bu yönde beyanlarının olması aranırken, ticarî hayatta hız, güven ve kredi düzeninin korunması gibi çeşitli sebeplerle TTK'nın 7/1. maddesinde kural olarak teselsül karinesine yer verilmiş, birlikte borç altına giren kişilerin kanun gereği müteselsil sorumluluğa tâbi tutulmaları esası kabul edilmiştir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Arslan/Ertan, Nomer Füsun N.: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2015, s. 68).

20. Müteselsil sorumluluğun söz konusu olması için öncelikle sözleşmenin borçlu tarafında birden fazla gerçek ve/veya tüzel kişinin bulunması gerekir. Teselsül karinesi için işin, borç altına girenlerin tamamı yönünden ticarî iş niteliğini haiz olmasına gerek bulunmamaktadır. Borcun borçlulardan en az biri için ticarî, iş olması yeterli olup, müteselsil sorumluluk için birden fazla borçlunun, alacaklı veya alacaklılara karşı birlikte borç altına girmeleri gerekir.

21. İki veya daha fazla kimsenin, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki iş nedeniyle borç altına girmesi hâlinde, aralarında müteselsil sorumluluğun olması için dış ilişkiyi düzenleyen sözleşmede (alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmede) aksi yönde bir hükmün olmaması gerekir. Sözleşmede müteselsil sorumluluğun kabul edilmediği yönünde bir düzenleme varsa borçlular sözleşmedeki düzenleme uyarınca borcun tamamından değil sadece kendi paylarına düşen kısmından sorumlu olurlar. Borçluların yalnızca kendi aralarında, yani iç ilişkide kısmî sorumluluk öngörmüş olmaları ise müteselsil sorumluluğa engel teşkil etmez.

22. Görüldüğü üzere adi işlerde borçlular arasındaki teselsül, kural olarak ancak borçluların alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğunu beyan etmeleri hâlinde mümkün iken, ticarî işlerde iki veya daha fazla kimse içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticarî nitelikteki bir iş dolayısıyla alacaklıya karşı müştereken borç altına girerlerse, bu yönde bir irade açıklamaları olmasa dahi, kanunen müteselsilen sorumlu olurlar. Ticarî bir borç nedeniyle birden fazla borçludan her birinin borcun bir kısmından sorumlu olması ise, ancak alacaklı ile aralarındaki sözleşmede buna ilişkin açık bir hüküm olması hâlinde mümkündür (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70).

23. Ticarî bir borca, asıl veya müşterek borçlular yanında, ayrıca kefalet de verilmiş olabilir. Az yukarıda açıklanan teselsül karinesi, TTK'nın 7/2. maddesi uyarınca ticarî borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlular ile kefiller hem de kefillerin kendi arasındaki ilişkilerde de söz konusu olur.

24. Müteselsil kefalet karinesinin uygulanması için, borcun ayrıca kefil bakımından da ticarî olmasına gerek yoktur. Buna göre ticarî bir borca kefalet hâlinde, dış ilişkideki sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, yani müteselsil kefalet açıkça bertaraf edilmediği takdirde, kefiller borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olurlar. Eş söyleyişle kefilin birden fazla olması hâlinde gerek kefiller arasında gerekse kefillerle borçlular arasında müteselsil sorumluluk söz konusu olur. Dolayısıyla alacaklı bu durumda önce asıl borçluya başvurmak veya taşınmaz rehnini paraya çevirmek yoluyla takip yapmak zorunda olmaksızın alacağın tamamı için asıl borçlu ve kefillere başvurabilir. Ancak bu durumda kefil veya kefillerden temerrüt faizi istenebilmesi için, taahhüdün yerine getirilmediğinin veya ödemenin yapılmadığının ihbar edilmesi gerekir. Müteselsil kefile ihbar gönderilmesi sadece onun takipten önce temerrüde düşürülmesi ile ilgili olup ihbarın yapılmaması, sorumlu olunan anapara için takibe engel değildir (Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Ertan, s. 70,71).

25. Ticarî olmayan borçlara kefalet hâlinde kefaletin müteselsil olması için sözleşmede bu yönde açık hüküm bulunması, yani kefilin "müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmiş olması" gerekirken ticarî işlere kefalet durumunda TTK'nın 7/2. maddesi ile, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece kefillerin borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağı karine olarak kabul edilmiştir.

26. Öte yandan "Genel Kanun - Özel Kanun" ilişkisine de değinmekte yarar bulunmakta olup, kanun hükümlerinin içerdiği konular açısından her olaya veya herkese uygulanması mümkün olan kanunlar "Genel Kanun", buna karşılık belirli olaylara veya belli durumlara uygulanan kanunlar ise "Özel Kanun" olarak tasnif edilmektedir.

27. Hukuk normları hiyerarşisinde aynı hususla ilgili farklı düzenlemeler içeren eşit hiyerarşik statüyü paylaşan normların var olması hâlinde mevcut olaya uygulanacak hukuk normları "Genel Kanun - Özel Kanun" ilişkileri göz önünde bulundurularak tespit edilmelidir. Aynı olaya ilişkin iki kanun hükmünün çatıştığı bu durumlarda daha özel düzenlemeler içeren kanun hükümlerinin uygulanması esastır.

28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalılar dosya içerisinde yer alan 28.10.2013 tarihli "Müteselsil Kefalet Senedi" başlıklı belgeyi, dava dışı T....r Isıtma Soğutma İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davacı şirket arasındaki ticarî ilişkinden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL limitle müteselsil kefil olarak imzalamışlardır.

29. Söz konusu kefalet senedinde, kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu durumda TTK'nın 7. maddesinde düzenlenen ticarî teselsül karinesi uyarınca ticarî borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Her ne kadar "müteselsil kefalet" sözcükleri davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın kendi el yazısı ile yazılmamış ise de, somut olaydaki ticarî iş kapsamındaki kefaletin müteselsil kefalet olmadığına ilişkin aksine sözleşmede hüküm bulunmaması karşısında, TTK'nın 7/2. maddesinde ticarî işlerde müteselsil kefalet ile ilgili özel düzenleme nedeniyle, TBK'nın müteselsil kefalete ilişkin düzenlemeleri somut olaya uygulanamayacağından davalıların kefaletinin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekmektedir. Mahkemece davalılar Atıl E. ve İpek Nevriye E.'ın verdiği kefaletin, bu davalıların kendi el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından adi kefalet hükmünde olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

30. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
#3
Ticaret & Şirketler Hukuku / Uyuşmazlığın icra takibine day...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 07 Mayıs 2024, 14:58:14
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ


DOSYA NO   : 2022/1240
KARAR NO   : 2024/741



. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 09/03/2022 Tarih ve 2021/569 Esas 2022/181 Karar sayılı kararının, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davalı vekili  tarafından istinaf edilmesi üzerine, dairemize gönderilen dosya incelendi, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmasız olarak yapılması uygun görülmekle, gereği konuşulup düşünüldü.
 
İSTEM:
Davacı avukatı tarafından verilen dava dilekçesinde özetle;  müvekkili ile davalı arasında ticari nitelikte yapılan iş hususunda anlaşma bulunduğunu, davalının, müvekkilinden muhtelif zamanlarda malzeme aldığını ve bu malzemelerin davalıya telim edildiğini, karşılığında 08/06/2020 - 15/06/2020 - 24/07/2020 - 25/08/2020 - 30/10/2020 - 14/11/2020 tarihli 6 adet muhtelif tutarlı faturalar düzenlendiğini, müvekkilinin işyeri kayıtlarında yapılan inceleme neticesinde anılan faturalara istinaden yapılan ödemeler mahsup edildikten sonra bakiye borç miktarının 207.690,27 TL olduğunun tespit edildiğini, davalının müvekkili aleyhine olan bu borçtan dolayı  U. 2. İcra Müdürlüğünün 2021/2480 Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı şirketin böyle bir borcunun bulunmadığından bahisle takibe, asıl alacağa ve faize itirazda bulunduğunu, davalının itirazının haksız ve yersiz olduğunu , mal kaçırma kastının bulunduğunu, öncelikle tensiben davalının taşınır, taşınmaz mallarıyla üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklı üzerine teminatsız veya mahkemece takdir edilecek teminat mukabili ihtiyati haciz karar verilmesine, davanın kabulüyle haksız itiraz sebebiyle açmış oldukları takip doyasındaki itirazın iptaliyle takibin devamına, haksız itiraz eden davalı aleyhine alacağın %20'sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

YANIT :
Davalı avukatı tarafından verilen yanıt dilekçesinde özetle;  davacı tarafça U. 2. İcra Müdürlüğünün 2021/2480 Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, öncelikle bu icra müdürlüğünün dosyasından müvekkili firmaya herhangi bir fatura içeriği tebliğ edilmediğini, dava dilekçesindeki fatura bilgileri ile icra dosyasında fatura bilgilerinin birbiriyle örtüşmediğini, belirtilen faturaların ticari defterlerde dahi işli olmadığını, fatura içeriklerini kabul etmediklerini., dava dilekçesinde beyan edilen faturalar ayrı olmak üzere müvekkili firma ile davacı firma arasında cari hesap hareketleri olduğunu, bu nedenle karşılıklı mutabakata varılarak ödeme yapılması gerekirken davacı tarafça bu cari hesap hareketleri hakkında mutabakata varmadan keyfi olarak alacaklı olduğundan bahisle alacağının tahsili yoluna giderek kötü niyetli davrandığını ileri sürerek likit olmayan ve haksız açılan davanın reddine, alacaklının kötü niyetli icra takibi yoluna gitmesi nedeniyle %20'den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi  09/03/2022 Tarih ve  2021/569 Esas, 2022/181 Karar sayılı kararında özetle; "...davacının davasının kabulü ile U. 2. İcra Müdürlüğü'nün 2021/2480 esas sayılı dosyasında davalı itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına asıl alacak 191.325,37 TL üzerinden %20 oranında hesaplanan 38.265,07 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine..." dair karar verilmiştir.

İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN:
Davalı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı avukatı tarafından verilen 15/04/2022 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde özetle;
-dava konusu faturalar ile icra takibine konu faturaların birbirinden farklı olduğunu,
-dava dilekçesinde belirtilen faturaların her iki tarafın da ticari defterlerine işli olmadığını,
-müvekkilin Muavin defterlerinde yapılan ödemelerin bir kısmının senet ile bir kısmının da kredi kartıyla ( KK ödeme diye belirtilmiştir) yapıldığı açıkça anlaşıldığını,
-davacı tarafın ticari defterine kendilerinin yapmış oldukları ödemeleri işleyip işlemediği müvekkil firmanın bilmesinin ihtimalinin olmadığını,
-bilirkişi raporunun da belirtildiği gibi bu belgelerin sadece ödeme yapıldığına dair teşvik edici belgeler olup yeni bir delil değil ticari defterlerin içeriği olduğunu,
- müvekkil firma davaya sunduğumuz kredi kartı ekstrelerindeki belirtilen hiç bir firmayla bağı olmadığını, yapılan ödemelere dava esnasında açıkladıkları üzere davacı firmanın 3. Firmalara olan borç ilişkisi nedeniyle davacı firmanın talebi ile yapılan ödemeler olduğunu, davacı tarafın bu konuda defterlerinin incelenmesi halinde ödemelerin davacı  firmanın 3. Firmalardan olan borcuna mahsup edildiği görüleceğini, zaman bedel olarak o firmalara olan borcu ödenmiş olmasına rağmen mükerrer olarak müvekkil firmadan yeniden ödeme alınması hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

GEREKÇE
Dava, faturaya dayalı olarak yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki; Faturanın TTK'da tanımına yer verilmemiştir. Vergi Usul Kanunu 229.maddesinde fatura,"Satılan emtia ve yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesika" olarak tanımlanmıştır. Buna göre fatura, tek taraflı düzenlenmesi her zaman mümkün olan bir belgedir.

TTK 21/1.maddesine göre, "Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir". TTK 21/2 maddesine göre "Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır".

Yine, 27.06.2003 tarihli  2001/1 E.2003/1 K.sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, "fatura sözleşmenin yapılmasıyla ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir.." denilmiştir.

Fatura akdin kurulumuna değil, ifasına ilişkin belge olduğundan faturaya dayalı alacak talebinde bulunmak için öncelikle akdî ilişkinin kanıtlanması gerekir. Bu nedenle faturaya dayalı alacağın ispatı kural olarak davacıya aittir.

Her iki tarafın tacir ve dava konusunun ticari işletmeleriyle ilgili olduğu davalarda bir tarafın ticari defterleri kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtları birbirini doğruluyorsa ve diğer tarafın aynı koşullarla tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması  veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya kesin bir delille ispatlananmış olması halinde sahibi ve halefleri lehine delil teşkil eder. (HMK 222).

Taraflardan biri kendi defterlerine delil olarak dayanmış olsa dahi, ancak karşı tarafın defterleriyle uyumlu olduğu taktirde kendi defterlerindeki kayıtlar lehine delil teşkil edebileceğinden, diğer tarafın defterlerinin de incelenmesi zorunludur. Taraf defterlerindeki kayıtların uyuşmaması durumunda ispat yükü kendisinde olan taraf uyuşmayan kayıttan yararlanamaz. Diğer bir deyimle ticari defterlerle ispatlanmak istenen vakıada ispat yükünün kimde olduğuna bakılarak değerlendirme yapılmalıdır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayda; Dava, faturaya dayalı takibe itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı tarafa davalının, müvekkilinden muhtelif zamanlarda malzeme aldığını ve bu malzemelerin davalıya telim edildiğini, karşılığında 08/06/2020 - 15/06/2020 - 24/07/2020 - 25/08/2020 - 30/10/2020 - 14/11/2020 tarihli 6 adet muhtelif tutarlı faturalar düzenlendiğini ödeme yapmadığını bu nedenle U. 2. İcra Müdürlüğü'nün 2021/2480 esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını davalını haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu itirazın  iptalini  talep etmiş davalı taraf ise davacı ile aralarında cari hesap hareketleri olduğunu buna göre mahsuplaşama mutabakat yapıldığından davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davaya dayanak icra takip dosyasında ödeme emrinde ve takip talebinde ise 22/06/ 2020 tarihli fatura alacağı 50.000,00-TL, 23/07/2020 tarihli fatura alacağı 10.000,00 -TL, 26/09/2020 tarihli fatura alacağı 10.000,00-TL, 13/05/2020 tarihli fatura alacağı 42.780,36 TL, 12/10/2020 tarihli fatura alacağı 35.500,00-TL, 06/05/2020 tarihli bakiye fatura alacağı 170.000,00 -TL'lik  faturaların takibe konu edildiği ve dava dilekçesinde  bahsi geçen  6 adet fatura ile takip dayanağı faturaların tarihlerinin birbiriyle uyumlu olmadığı ancak davacının talep sonucunda takibin iptali isteminde bulunduğu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise tarafların ticari defterleri değerlendirilerek bir bütün halinde sadece cari hesaptan kaynaklanan alacağın hesaplandığı, sadece takibe konu edilen faturaların irdelenmediği görülmektedir.

Ne var ki; Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2021 tarihli, 2017/(19) 11-1309 E. ve 2021/377 K. sayılı kararı ve Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 11.09.2014 tarihli, 2014/11364 E. ve 2014/13336 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere itirazın iptali davalarının, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak incelenip çözümlenmesi gerektiği, davacı tarafından icra takibinin dayanağı olarak takip talebine ekli faturaların gösterildiği, Mahkemece, davacının iddia ettiği alacak miktarının tespitinde tarafların defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde  tespit edilen ve takip konusu edilmeyen alacak-borçlar ve faturalar da dahil edilerek yapılan cari hesaba göre davacının davalıdan  alacağının sabit olduğunun kabul edildiği ancak alınan bilirkişi raporundan sonra davalının bir kısım borcun ödendiğini iddia ederek kredi kartı ekstrelerine ve senetlere dayanmasına rağmen ödemeye ilişkin belge ve delillerin savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmayıp yargılamanın her aşamasında sunulabileceği gözden kaçırılarak davalının bu yöndeki delilleri toplanmadan  icra takibine dayanak yapılan fatura konusu alacak miktarının ödenip ödenmediği noktasında, takip konusu edilmeyen faturaların da inceleme konusu yapılarak karar verilmesi yerinde değildir.

Bu haliyle; Mahkemece öncelikle; Davacı vekilinden 6100 sayılı Hmk 31 maddesi uyarınca hangi faturaları davaya konu ettiğinin sorularak, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılıp, teslim edildiği ispat edilen fatura konusu malzemelere ilişkin alacak miktarının ödenip ödenmeği hususunda bu faturalara bağlı olarak davacının ticari defterleri de incelenmek suretiyle takibe konu faturalara ilişkin olarak yapılan ödemeler var ise ( ödemelere ilişkin olduğu iddia edilen kredi kartı ekstrelerinin ve senetlerin celbi sağlanarak) bu ödemeler de değerlendirilerek varsa davacının takibe konu ettiği alacağı hakkında  sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın  6100 sayılı HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılması gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davalı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile; U. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 09/03/2022 Tarih ve 2021/569  Esas 2022/181 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK 353/(1)-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Belirtilen eksiklikler giderilerek hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine,
3-İstinaf talebinde bulunan davalı tarafından yatırılan 3.547,00 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince  kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,

Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ve müzakere neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 26/03/2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
#4
İcra ve İflas Uygulamaları / Dosya hesaplama işlemlerinde e...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 07 Mayıs 2024, 00:16:43
Herhangi bir sebeple dosya hesaplama işlemlerinde eksiklik ya da reddiyat işlemlerinde harç kesilmemesi durumu olması halinde,

 

Dosya Hesabı ve Reddiyat İşlemi İçin Dosya İşlem Durum Bilgisi Girişi ve Güncellenmesi ekranından, Dosya İşlem Durumunun "(GEÇİCİ) İlgili Dosya İçin Esnek Fonksiyonlu Tahsilat/Reddiyat" olarak güncelleme işlemi yapılmadan,

 

İlk olarak;

Alacak Kalemi Güncelleme ve İptal İşlemleri ekranından,

-Dosyaya sonradan kayıt edilen Alacaklı/Borçlu tarafın öncelikle Alacak Kalemi ile ilişkilendirilmesinin yapılması,

-Alacak kalemi bilgilerinde "Alacağın İsmi" kontrol edilerek olmaması halinde güncelleme işleminin yapılması,

-Nafaka dosyalarında önceki dönem birikmiş nafaka tutarları alacak kalemi olarak eklenmemiş ise birikmiş nafaka tutarının alacak kalemi olarak eklenmesi,

(Nafaka dosyalarında nafaka dosya hesabı yapılıp dosyaya kayıt edilmesi halinde sonraki aylara ilişkin nafaka bilgisi otomatik olarak alacak kalemine eklenmektedir.)

 

İkinci olarak;

Tahsilat Nedeni Güncelleme ekranından,

-Alacak kalemi ile ilişkisi olmayan borçludan tahsil edilen borç tahsilatı olması halinde tahsilat bilgilerinin güncellenmesi işlemi ile tahsilatın doğru borçlu ile ilişkisinin kurulması,

-Borç tahsilatı olduğu halde başka bir neden ile kayıt edilmiş tahsilatların borç tahsilatı olarak bilgilerinin güncellenmesi,

 

Son olarak;

Tahsilat/Alacak Kalemi İlişkilendirme ve İptal ekranından,

-Alacak kalemi bilgilerinin güncellenmesi ve tahsilat nedeni/tarafı bilgilerinin güncellenmesi sonrası

Alacak kalemi ile tahsilat ilişkilerinin tekrardan ilk tahsilattan başlayarak tek tek kurulması,

(Alacak kaleminde yapılan her değişiklik işlemi sonrası tekrardan alacak kalemi ile tahsilat ilişkilerinin kurulması gerekmektedir.)

 

Bu işlemlerin yapılmasına rağmen hata alınması halinde karşılaşılan hataların giderilmesi veya tespiti için,

"Evrak" menüsü altında bulunan "Düzeltme Talep Formu" ekranından düzeltme talep formu düzenlenerek gönderilmesi gerekmektedir.
#5
Fikri ve Sınai Haklar Hukuku / Yenilenmeyen Marka Nedeniyle M...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 06 Mayıs 2024, 17:34:32
İstanbul BAM 16. HD T:16/02/2022, E:2022/256, K:2022/214 "Dava dilekçesi ekinde sunulan Türk Patent Çevrimiçi Araştırma Uygulaması üzerine alınan kaydın incelenmesinde dava konusu 2010/26903 Başvuru numaralı "neloks" markasının 23/04/2010 başvuru tarihli olduğu anlaşılmaktadır. Markanın 10 yıllık koruma süresinin 23/04/2020 tarihinde dolduğu, koruma süresinin dolmasından önce yenileme talebinde bulunulmadığı gibi 6 aylık ek süre içerisinde de yenileme talebinde bulunulmadığı görülmüştür. Huzurdaki davanın ise 6 aylık ek yenileme süresinin dolduğu 23/10/2020 tarihinden sonra 02/06/2021 tarihinde açıldığı ve sunulan çevrimiçi kayıttan da anlaşılacağı üzere yenilenmediği buna göre davacının kullanmama sebebiyle markanın iptalini istemekte hukuki yararının bulunmadığı..."
#6
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2022/11960
Karar No      : 2023/4185



İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 15.09.2022
SAYISI                          : 2021/360 E., 2022/1130 K.

Taraflar arasındaki ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte takibin iptali istemine ilişkin şikayetten dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın şikayetçi-borçlu tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile . İcra Müdürlüğünün 2019/1738 E. sayılı dosyasında davacı-borçluya gönderilen icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikayetçi-borçlu ile davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi Ayşe Karakoç Karaibrahim tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Şikayetçi-borçlu-ipotek veren vekili dava dilekçesinde; takipten önce müvekkiline hesap kat ihtarının, kredi sözleşmesinin ve cari hesap örneğinin usule uygun tebliğ edilmediğini, davalı-alacaklının ilamsız takip yapması gerekirken ilamlı takip yapmasının usule aykırı olduğunu, müvekkile muacceliyet ihtarının tebliğ edilmediğini, müvekkilinin durumdan icra emrinin tebliği ile haberdar olduğunu, takip dayanağı ipoteğin üst sınır (limit) ipoteği olması nedeniyle faiz ve diğer masrafların istenemeyeceğini, takibe konu edilen ipoteğin 13.07.2012 tarihli kredi sözleşmesine istinaden kurulmadığı gibi müvekkili borçtan şahsen sorumlu olmadığını; kredi sözleşmesinde asıl borçlu A. Loj....Ltd. Şti. olup, şirketin sahibi Muhammet H. ile Burak H. müşterek müteselsil kefil olup, onlara karşı takip yapılması gerektiğini, müvekkilinin kredi sözleşmesinin tarafı olmadığından 3 aylık taksidin ödenmemesi halinde borcun tamamının muaccel olacağı hükmünden sorumlu olamayacağı, müvekkilinin ipotek verdiği taşınmazın aile konutu olduğunu, müvekkilinin şahsen sorumlu olmadığı borçtan ötürü satışa çıkarılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı-alacaklı vekili cevap dilekçesinde; aralarında zorunlu takip arkadaşlığı bulunması nedeniyle hem asıl borçlu hem de ipotekli taşınmaz maliki (davacı) hakkında takip başlattıklarını, İİK'nIn 150/ı maddesi gereğince ipotek verene hesap özeti tebliğinin zorunlu olmadığını, hesap kat ihtarının davacı/ipotekli taşınmaz malikinin ipotek resmi senedinde yazılı adresine tebliğe çıkarıldığını, aynı adreste de icra emrinin tebliğ edildiğini, faiz ve diğer masrafların limit aşılmayacak şekilde talep edilebileceğini, ipotek limitinin 200.000,00 TL olduğunu, icra emriyle bu limit aşılmadan toplam 126.623,06 TL'nin tahsilinin talep edildiğini, borçlu şirketin genel kredi sözleşmesi ekindeki geri ödeme planında gösterilen taksitlerden 19.09.2018-19.10.2018 ve 19.11.2018 vadeli taksitleri ödememesi nedeniyle tüm borç muaccel hale geldiğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; resmi senette davacının adresi olarak "..... 5/4 Keçiören/Ankara" adresinin gösterdiği, davalı bankanın da resmi senette yazan bu adrese Ankara 54. Noterliği'nin 53547 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile muacceliyet ihbarnamesi ve eklerinin gönderdiği, tebligatın iade edildiği fakat İİK ve Yargıtay içtihatları uyarınca kredi sözleşmesindeki adrese çıkartılmış olan tebligatın iade edilse dahi adrese ulaştığı tarihte tebliğ edilmiş sayıldığı anlaşıldığından bu yöndeki itirazın geçerli olmadığı, davalı bankanın resmi senette beyan edilen adresine kat ihbarnamesi gönderdiği anlaşıldığından söz konusu takibin ilamlı yapılmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, ayrıca davacı üst sınır ipoteği kapsamında takibe konu faizler ve diğer masrafların müvekkilinden istenmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan etse de, davacının davalı lehine tesis ettiği ipotek resmi senedinde faizler ve yargılama giderleri hususunda da muvafakatinin bulunduğu, dolayısıyla takibe konu ipoteğin kapsamı içerisinde bu faiz ve masrafların da olduğu, davacı vekili her ne kadar davacının, kredi borcundan ötürü şahsi sorumluluklarının bulunmadığını iddia etse de, davacı takibe konu kredi sözleşmesinde 3. kişi lehine ipotek veren konumunda bulunduğundan ve ipoteğin üst sınır bedelinin 200.000,00 TL olarak belirlenmiş olmasından dolayı davacının ipotek resmi senedi bağlamında 200.000,00 TL üst bedel ile sınırlı olmak şartıyla dava dışı kredi borçlusunun borcundan sorumlu olacağı, davacı vekili her ne kadar takibe konu kredi borcunun tamamının muaccel hale geldiği gerekçesi ile borcun tamamı üzerinden takibe geçilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan etmiş ise de, davacının davalı banka lehine tesis ettiği ipoteğin üst limitinin 200.000,00 TL olduğu, icra takip dosyasındaki asıl alacağın ise 121.594,85 TL olduğu, bu durumda üst limitin aşılmadığı, ayrıca davacı vekili ipoteğe konu edilen taşınmazın müvekkilinin aile konutu olduğunu beyan etmiş ise de, İİK'nın 82/1-12. maddesinde yer alan borçlunun haline uygun meskeninin haczedilemeyeceğine ilişkin haczedilmezlik şikayetinin, haciz yoluyla yapılan takipler hakkında uygulanacağı, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan icra takibinde haciz safhası olmadığından, bir diğer anlatımla haciz bulunmadığından, haczedilmezlik (meskeniyet) şikayetinde bulunma olanağının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi-borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Şikayetçi-borçlu vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrarla, İlk Derece mahkemesinin eksik inceleme ile davanın reddine karar verdiğini, zira müvekkili tarafından 13.07.2012 tarihli kredi sözleşmesinin asıl borçlusu A. Loj... Ltd. Şti'nin sahibi olan Muhammet H. hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2019/**** Sor. numaralı dosyası ile şikayette bulunduğunu, savcılık tarafından ilgili evraklarda yer alan imzaların müvekkiline ait olup olmadığı hususunda imza incelemesi istenildiğini, işbu soruşturma dosyasının sonucunun beklenilmesi talebinin mahkemece reddedildiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; her ne kadar şikayetçi vekili savcılık dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini belirtmişse de şikayet dilekçesinde ileri sürülmeyen hususların kamu düzenine ilişkin olmadıkça istinaf nedeni olarak da değerlendirilemeyeceğini, İİK'nın 68/b maddesine göre borçlunun rehin sözleşmesindeki adreste oturmuş sayılması gerektiği yönünde şartların somut olayda gerçekleşmediği, gerek UYAP sisteminden alınan şikayetçi borçlunun geçmiş MERNİS bilgileri ve icra emrinin bizzat tebliği edildiği adres bilgileri ile Keçiören İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün 20.07.2022 tarihli müzekkere cevabına göre borçlunun 2018 yılında ihtarnamenin tebliğe çıkarıldığı ".... 5/4 Keçiören/Ankara" adresinde oturduğu, ihtarname tebliğinin bila tebliğ dönmüş olmasının tebliğ şartını sağlamadığı, borçlu hakkında İİK'nın 150/ı maddesi şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla şikayetçi-borçlunun istinaf başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile . İcra Müdürlüğünün 2019/1738 E. sayılı dosyasında davacı-borçluya gönderilen icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi-borçlu vekili ile davalı-alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1- Şikayetçi-borçlu vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrarla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2019/**** Sor. nolu dosyasındaki imza incelemesi kamu düzenine ilişkin olduğundan araştırılması gerektiğini, davalı bankanın evrakları müvekkile usulüne uygun tebliğ etmediği ve İİK'nın 150/ı maddesi şartlarının oluşmadığı istinaf mahkemesinin de kabulünde olmasına rağmen davaya konu takipte sadece icra emrinin iptaline yönelik kararın yerinde olmadığını ileri sürerek kararın bozularak takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

2- Davalı-alacaklı vekili temyiz dilekçesinde özetle; ipotek veren davacı adres değişikliğini bildirmediğinden kat ihtarnamesinin İİK'nın 68/b, 148/a, 150/ı maddeleri gereğince borçlunun ipotek senedindeki adresine ulaştığı 25.12.2018 tarihin tebliğ tarihi sayılması gerektiğini, TMK'nın 887. maddesi anlamında muacceliyet ihtarı koşulları oluşmuş olduğundan, şikayetçi ipotek maliki hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip yapılarak icra emri gönderilmesinin usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte takibin iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

TMK'nın 887. maddesi, İİK'nın 16/2, 68/b, 148/a, 150/ı maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Şikayetçi-borçlu vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere, temyiz edenin sıfatına göre usul ve kanuna uygun olup şikayetçi-borçlu vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre şikayetçi-borçlu vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının REDDİNE,

3. Davalı-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

İİK'nın 150/ı maddesinde; "Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdi veya gayrı nakdi bir krediyi kullandıran tarafın ibraz ettiği ipotek akit tablosu kayıtsız ve şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva etmese dahi, krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafa ait cari hesabın kesilmesine veya kısa, orta, uzun vadeli kredi hesabının muaccel kılınmasına ilişkin hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle tazmin talebinin veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarın noter aracılığıyla krediyi kullanan tarafa kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese gönderilmek suretiyle tebliğ edildiğini veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noterden tasdikli bir sureti icra müdürüne ibraz ederse icra müdürü 149.madde uyarınca işlem yapar. Şu kadar ki krediyi kullanan tarafın hesap özetine ve borcun ödenmesine ilişkin ihtara ya da gayrinakdi kredi nedeniyle tazmin talebine, kendisine tebliğ edildiği veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde noter aracılığıyla itiraz etmiş olduğunu ispat etmek suretiyle icra mahkemesine şikayette bulunmak hakkı saklıdır. Bu takdirde krediyi kullandıran taraf alacağını 68/b maddesi çerçevesinde diğer belgelerle ispatlayabiliyorsa, krediyi kullanan tarafın şikayeti reddedilir..." hükmüne yer verilmiştir.

İİK'nın 68/b maddesinde ise; "Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine, borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorundadır. Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır" düzenlemesi yer almaktadır. Görüleceği üzere, şikayetçi borçluya, icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, takip borçlusuna, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adresine, noter aracılığı ile hesap kat ihtarının gönderilmesi gerekir. Sözleşmede ya da ipotek akit tablosunda gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığı ile krediyi kullanan tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur. Yeni adresin bu şekilde bildirilmediği durumlarda, hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır.

Öte yandan, ipotek veren taşınmaz maliki üçüncü kişiye, İİK'nın 150/ı maddesi gereğince hesap özeti gönderilmesi zorunluluğu bulunmamakta ise de; ipotek veren üçüncü kişi hakkında takip yapılabilmesi için Türk Medeni Kanunu'nun 887. maddesi uyarınca, alacağın kendisinden istenilmesi, yani muacceliyet ihtarının gönderilmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, söz konusu düzenleme gereğince, ipotekli taşınmaz maliki üçüncü şahsa ihbar yapılmadıkça, onun yönünden borç muaccel olmayacağından hakkında icra takibi başlatılamaz. Ayrıca belirtmek gerekir ki, İİK'nın 150/ı maddesinin son cümlesi; "Hesap özetinin, tazmin talebinin veya ihtarın ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişiye tebliğ edilmesi veya tebliğ edilmiş sayılması, Türk Medeni Kanunu'nun 887. maddesinde öngörülen ödeme istemi yerine geçer." hükmünü içermektedir.

Anılan madde hükmü gereğince, ipotekli taşınmaz maliklerine icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adreslerine, noter aracılığı ile hesap kat ihtarının gönderilmesi gerekir. Bu husus kamu düzeninden ve ilamlı takip yapma şartı olup, İİK'nın 16/2. maddesi gereğince süresiz şikayete tâbidir ve mahkemece re'sen nazara alınmalıdır.

İİK'nın 148/a maddesinde ise; "İpotek sözleşmesinin tarafları veya ipotekli taşınmazı daha sonra satın alanlar ya da bunların halefleri, tapu sicili müdürlüğüne yurt içinde bir tebligat adresi bildirmek zorundadırlar. Aksi takdirde ilgililerin tescil talebi, tapu sicili müdürlüğünce reddolunur. Adresin değiştirilmesi tapu sicil müdürlüğüne bildirilmesi hâlinde sonuç doğurur. Yeni adresin bildirilmemesi hâlinde tebligatların eski adrese ulaştığı tarih tebellüğ tarihi sayılır." hükmüne yer verilmiştir. Genel kredi sözleşmesinin tarafı olan borçlular yönünden hesap kat ihtarının tebliğ edilmiş sayılması açısından İİK'nun 150/ı ve 68/b maddelerindeki hükümlerin uygulanması gerekirken, ipotek veren taşınmaz malikleri açısından ise İİK'nın 148/a maddesi geçerlidir.

Somut olayda, davalı banka ile imzalanan genel kredi sözleşmesinin asıl borçlusu dava dışı A. Loj... Ltd. Şti. ile şikayetçi-ipotekli taşınmaz maliki aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatıldığı, Ankara 54. Noterliği'nin 24.12.2018 gün ve 53547 yevmiye numaralı ihtarnamenin, şikayetçi-borçlunun ipotek resmi senedinde yazılı "..... 5/4 Keçiören/Ankara" adresine tebliğe çıkarılıp, "adreste bulunan Merve A., muhatabın taşındığını/ tanınmadığını imzadan imtina ederek sözlü beyan etti. Muhatabın muhtarlık kaydına rastlanmadı. Bilâ tebliğ iade. 25/12/2018" şerhiyle bilâ tebliğ döndüğü, tebliğ iade sebebi de dikkate alındığında İİK'nın m. 148/a ve 150/1-son cümlesine göre hesap kat ihtarnamesinin adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılacağından, şikayetçi- ipotek verene hesap kat ihtarının usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olduğunun kabulü gerektiğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,

Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
#7
T.C.
YARGITAY
23. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2018/1139
KARAR NO    : 2020/4447



MAHKEMESİ              : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
TARİHİ                 : 22/03/2018
NUMARASI               : 2018/114 - 2018/483


Taraflar arasındaki sıra cetveline şikayet davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın esastan reddine yönelik verilen hükmün süresi içinde şikayetçi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

- K A R A R -

Şikayetçi vekili borçlu hakkında yürütülen takip nedeniyle hisseli taşınmazına haciz koyularak sıra cetveli düzenlendiğini, şikayet olunanın dosyasına 1. sırada kendi dosyalarına 2. sırada yer verildiğini, ancak şikayet olunanın haczinin düşmüş olduğunu iddia ederek sıra cetvelinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Şikayet olunan vekili şikayetin reddini dilemiştir.

İlk derece mahkemesince, dava konusu sıra cetvelinin usulüne uygun olduğu, şikayet olunanın haczinin ayakta olduğu gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesi kararına karşı şikayetçi vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi tarafından, şikayet olunanın haciz tarihinden itibaren 1 yıl içinde ortaklığın giderilmesi davası açtığı ve sonraki haczin ilk hacizden vazgeçme anlamına gelmediği gerekçeleriyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, şikayetçi vekili temyiz etmiştir.

Şikayet olunan, 18.01.2013 tarihinde haciz koymuş olup icra müdürlüğünden aldığı yetkiye istinaden 14.08.2013 tarihinde ortaklığın giderilmesi davası açmıştır. Davada geçen süre zarfında satış talep ederek avans yatırması gereken sürenin hesaba katılmayacağı nazara alındığında şikayet olunanın ilk hacizden itibaren dava açana kadar 6 ay 26 gün süresi geçmiş olup ortaklığın giderilmesi davasının karara bağlanmasından sonra satış istemesi için geriye 5 ay 4 gün süresi kalmıştır. Ortaklığın giderilmesi davası feragatle sonuçlanmış olup karar 24.06.2015 tarihinde kesinleşmiştir. Böylece şikayet olunanın bu tarihten itibaren 5 ay 4 günlük süre içinde satış istemesi ve avans yatırması gerekir. Şikayet olunanın 22.08.2014 tarihinde satış talep etmesine rağmen avans yatırmadığı, icra müdürü tarafından satış talebi reddedilmesine ve bu redde ilişkin işlemin icra hakimliğince şikayet olunan lehine 18.12.2014'te sonuçlanmasına rağmen şikayet olunanın satış avansını 25.12.2015'te yatırdığı anlaşılmaktadır. Bu tarih, yukarıda yapılan hesap sonucunda haciz tarihi olan 18.01.2013 tarihine 1 yıl eklenmesi sonucunda bulunan tarihten sonradır.

Sonuç olarak şikayet olunanın 18.01.2013 tarihinde koyduğu haczin düştüğü, 11.06.2014'teki haczinin ise şikayetçinin haczinden sonra olduğunun anlaşılmasına göre şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Adana 2.İcra Hukuk Mahkemesinin kararı ile bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi kararı usul ve yasaya aykırı görüldüğünden BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, HMK'nun 373/1. maddesi gereğince Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi kararının kaldırılarak dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 22.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
#8
Genel İcra Hukuku / Yenileme Talebi Zamanaşımını K...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 01 Mayıs 2024, 23:43:38
Yenileme Talebi- Zamanaşımı- İcranın Geri Bırakılması-

Yenileme talebinde bulunulmasının zamanaşımını kesen işlemlerden olmadığı- Ortaklığın giderilmesi davasının açılması için yetki alınması konusunda icra mahkemesine başvurulması ile zamanaşımının kesildiği, taşınmaza ilişkin kıymet takdiri yapılması talebinde bulunularak zamanaşımını kesen mahiyette talepte bulunulduğu, bu tarihler arasında ise zamanaşımını kesen bir işlem yapılmadığı anlaşıldığından, alacaklının bu işlemler arasında icra takibini sürdürme iradesini gösteren bir takip işlemine rastlanılmadığından, mahkemece "icranın geri bırakılmasına" karar verilmesi gerekeceği-

"....Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takipte, borçlunun takip sonrası zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasını talep ettiği, mahkemece ortaklığın giderilmesi davası süresince satış istenemeyeceğinden hacze dönük zamanaşımının kesildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği görülmektedir.

Bononun vade tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nun 690. maddesinin yollaması ile uygulanması gereken aynı Yasa'nın 661/1. maddesi gereğince, bonoda, keşideciye karşı yapılacak takiplerde zamanaşımı süresi üç yıldır.

Yine aynı kanunun 662. maddesinde; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleri ile zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Zamanaşımını kesen dava ibaresinden, takibin devamına ve alacağın tespitine yönelik davaların anlaşılması gerekir. Ortaklığın giderilmesi davası zamanaşımını kesen dava niteliğinde olmayıp, anılan davanın devamı süresince zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak ortaklığın giderilmesi davasının açılması için İİK'nun 121. maddesi uyarınca yetki alınması konusunda icra mahkemesine başvurulması, alacaklının takibin devamına yönelik iradesini gösteren bir icra takip işlemi olup, anılan işlem zamanaşımını keser.

Somut olayda takip dosyasında, her ne kadar 07/02/2013 tarihinde icrai işlem yapılması talebi içermeyen yenileme talebinde bulunulmuşsa da bu talebin zamanaşımını kesen işlemlerden olmadığı, 10/03/2010 tarihinde ortaklığın giderilmesi davasının açılması için yetki alınması konusunda icra mahkemesine başvurulması ile zamanaşımının kesildiği, 09/09/2013 tarihinde taşınmaza ilişkin kıymet takdiri yapılması talebinde bulunularak zamanaşımını kesen mahiyette talepte bulunulduğu, bu tarihler arasında ise zamanaşımını kesen bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.

O halde alacaklının yukarıda belirtilen tarihler arasında icra takibini sürdürme iradesini gösteren bir takip işlemine rastlanılmadığından, mahkemece istemin kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir..."

12. HD. 12.12.2017 T. E: 2016/24719, K: 15441
#9
Kişiler & Aile & Miras Hukuku / NAFAKA HESAPLAMA 2024 GÜNCEL
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 01 Mayıs 2024, 15:57:41
Nafaka hesaplaması hakim tarafından birçok farklı durum değerlendirilerek yapılmaktadır. Genel Türk Medeni Kanunu uygulamalarımızda 4 çeşit nafaka türü bulunmaktadır. Bu nafaka türleri;

• Tedbir nafakası,
• İştirak nafakası,
• Yoksulluk nafakası,
• Yardım nafakası,

şeklinde olup, nafaka hesaplamada kararı verecek olan Aile Mahkemesi hakimi tarafından dikkate alınan bazı veriler ve hususlar bulunmaktadır. Nafaka nasıl hesaplanmaktadır?


Nafaka Hesaplama

İcra Takibi Öncesi Birikmiş Nafaka Alacağı ve Faizini Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik Uygulamamız ile Hesaplayabilirsiniz.


Nafaka hesaplaması birçok farklı husus incelenerek hakim tarafından yapılmaktadır. Türk medeni kanununda nafaka hesaplamasını etkileyen unsurlar belirtilmiştir. Bu hususlar ilgili davanın durumuna göre değerlendirilerek dava hakimi tarafından Nafaka tayin edilmektedir. Nafaka alacağı talep edilirken kişilerin hangi ihtiyacı karşılamak için talep ettiğini belirtmesi gerekmektedir. Kanun uygulamasında nafaka ihtiyacı olan kişilerin ihtiyaçlarına göre nafaka türleri belirlenmiştir. Genel Türk Medeni Kanununda uygulamalarımızda 4 çeşit nafaka türü bulunmaktadır. Bu nafaka türleri;


·      Tedbir nafakası,

·      İştirak nafakası,

·      Yoksulluk nafakası,

·      Yardım nafakası,




Şeklinde olup, nafaka hesaplamada kararı verecek olan Aile Mahkemesi hakimi tarafından dikkate alınan bazı veriler ve hususlar bulunmaktadır.


Nafaka Nasıl Hesaplanır?

Nafaka nasıl hesaplanmaktadır?  

Öncelikle belirtelim ki; taraflar, boşanma davalarında nafaka miktarı, artırma oranı, süresi, hangi cins para ile ödeneceği konusunda serbestçe anlaşma yapabileceklerdir.

Taraflar arasında serbest iradeleri ile yapılmış bir anlaşma olmaması durumunda ise; nafaka miktarı takdir ve tayini davaya bakmakla görevli olan Aile Mahkemesi hakimindedir. Bilinenin aksine, kanunlarımızda Mahkemelerce hükmedilecek nafaka miktarı konusunda bir sınır çizilmemiş, üst ya da alt sınır öngörülmemiştir.

Fakat nafaka miktarı hakim tarafından belirlenirken dikkate alınan bazı kriterler bulunmaktadır. Tarafların açtıkları boşanma davasındaki nafaka taleplerinde, nafaka artırım ya da nafaka azaltım amacıyla boşanma davasından ayrı olarak açılan nafaka davalarında; nafaka miktarı belirlenirken Aile Mahkemesi Hakimince bazı araştırmalar yapılmakta ve nafaka miktarına bu araştırmalar sonucu elde edilen bilgiler dikkate alınarak karar verilmektedir. Buna göre Aile Mahkemesi Hakimlerince hem davacı hem de davalı tarafın Sosyal ve Ekonomik durumlarını araştırmakta (SED); bu şekilde tarafların aylık olarak elde ettikleri gelirleri, maaşları ile sahip oldukları diğer tüm malvarlıkları tespit edilmektedir. Dikkate alınan diğer kriterler arasında; ortak çocuk sayısı, beslenme. barınma, eğitim, sağlık, giyinme gibi zorunlu harcama ve giderleri tutarı, ikamet edilen evlerin kira olup olmadığı, ödedikleri fatura tutarları, mesleki durumları, varsa yapmakta oldukları sağlık giderleri ve sağlık durumları, ülke ekonomik koşulları gibi birçok kriter dikkate alınmaktadır. Tarafların Tüm bunlar gözetilerek hâkim takdiriyle bir karar verilmekte, nafaka miktarı buna göre hakim tarafından uygun bir miktar tayin edilerek belirlenmektedir.


En Fazla Ne Kadar Nafaka Alınır?

Türk Hukuk sistemimize ve kanunlarımıza baktığımızda; Mahkemelerce hükmedilecek nafaka miktarı konusunda bir sınır çizilmemiştir. Yani kanunda kesin bir şekilde üst ya da alt sınır öngörülmemiştir. Taraflar bu noktada nafaka miktarı hususunda serbestçe anlaşabilecekleri gibi, aralarında anlaşma bulunmadığı durumda da davaya bakmakta olan Aile Mahkemesi hâkimi tarafından yapılacak birtakım araştırmalar sonucu hakim takdiriyle ve kanaatiyle belirlenecektir. Elbette ki Mahkeme tarafından nafaka takdir ve miktar tayini konusunda dikkate alınan bazı kıstaslar bulunmaktadır. Mahkemece bu noktada hem davacı hem de davalı tarafın Sosyal ve Ekonomik durumları, aylık elde ettikleri gelirleri, maaşları ile sahip oldukları diğer tüm malvarlıklarının tespit edilmektedir.  Bunun yanında; Mahkemece tarafların ortak çocuk sayısı, beslenme. barınma, eğitim, sağlık, giyinme gibi zorunlu harcama ve giderleri tutarı, ikamet edilen evlerin kira olup olmadığı, ödedikleri fatura tutarları, mesleki durumları, varsa yapmakta oldukları sağlık giderleri ve sağlık durumları, ülke ekonomik koşulları gibi birçok kriter dikkate alınmaktadır. Tüm bunlar değerlendirilerek Mahkemece uygun bir nafaka miktarına hükmedilmektedir.

Bu noktada bir diğer önemli soru ise; hükmedilen nafakanın ilerleyen dönemde artış oranı ne şekilde olacaktır?  Boşanma Avukatı ve Nafaka Avukatı olarak ülkemizin her ilinde bakmakta davalarımızda müvekkillerimizce yanıtı aranan ve en sık karşılaştığımız diğer sorulardan biridir.  Yargıtay tarafından, nafaka artırım oranının TÜİK tarafından yayınlanan Üretici Fiyat Endeksi'ne (ÜFE) göre mevcut nafaka miktarının artırılması sonucu belirlenmesi gerektiği istikrarlı olarak verilen kararlarda belirtilmiştir.

Örneğin; Yargıtay'ın bir kararında, davacının özel sektörde çalıştığı ve aylık olarak 2.200 TL maaş almakta olduğu, kirada oturduğu, davalı tarafın ise fabrikada işçi olarak çalışıp, aylık 2.200 TL maaş almakta olduğu ve kira ödediği tespit edilmiştir. Taraflar arasındaki boşanma davasının tarihinin 13.05.2011 olması ve nafaka artırım davasının açıldığı tarih itibariyle arada 4 yıl geçmesi nedeniyle; tarafların müşterek çocuğunun büyümesi ve ihtiyaçlarının artması sonucu daha önce hükmedilen nafaka miktarının düşük kaldığı kanısına varılmıştır. Bu nedenle Mahkemece iştirak nafakasının en azından TÜİK 'in yayınladığı ÜFE artış oranında artırılmasına karar verilmesi gerektiği belirtilerek, yerel mahkemece düşük artırıma karar verildiği gerekçesiyle mahkemenin bu kararı bozulmuştur.


Nafaka En Az Ne Kadar Olur?

Kanunlarımızda nafaka konusunda bir üst sınır belirtilmediği gibi bir alt sınır da öngörülmemiştir. Mahkemece nafaka talebine istinaden; davadaki her iki tarafın Sosyal ve Ekonomik durumları, aylık elde ettikleri gelirleri, maaşları ile sahip oldukları diğer tüm malvarlıklarının tespiti yoluyla ve tarafların Mahkemece tarafların ortak çocuk sayısı, beslenme. barınma, eğitim, sağlık, giyinme gibi zorunlu harcama ve giderleri tutarı, ikamet edilen evlerin kira olup olmadığı, ödedikleri fatura tutarları, mesleki durumları, varsa yapmakta oldukları sağlık giderleri ve sağlık durumları, ülke ekonomik koşulları gibi birçok kriter dikkate alınarak bir karara varılmaktadır.


Boşanma Davasında Nafaka Nasıl Belirlenir?

Görülmekte olan boşanma davasında; taraflar şartları var ise maddi manevi tazminat taleplerinde bulunabilecekleri gibi aynı zamanda nafaka talebinde de bulunabileceklerdir. Nafaka türlerinden boşanma davası ile bağlantılı olan nafaka türleri; tedbir nafakası, iştirak nafakası ve yoksulluk nafakasıdır.


·      Boşanma sırasında hükmedilecek tedbir nafakası; Dava tarihinden itibaren başlayıp, davanın kesinleştiği tarihe dek hükmolunur. Sonrasında yoksulluk nafakası olarak devam edebilir. Dava açılırken talep edilmese de sonradan da istenebilecektir. Tedbir nafakasına tarafların talebi olmasa dahi hakim tarafından kendiliğinden de hükmedilebilecektir. Üstelik tedbir nafakasına hem kadın eş için hem de erkek iş için hükmedilebilecektir.


·      İştirak nafakası; Çocuğun velayeti kendisine verilmeyen eş hakkında hükmedilen nafaka türüdür. Başlangıç tarihi; boşanma kararının kesinleştiği tarihtir. Bitiş tarihi ise; çocuğun reşit olduğu tarihtir. Her çocuk için ayrı ayrı hükmedilmektedir. Müşterek çocuk reşit ise iştirak nafakasına hükmolunamaz. Boşanma kararı ile Mahkemece iştirak nafakasına hükmolunmazsa, çocuklar reşit değilse sonradan ayrı bir dava ile iştirak nafakası talep edilebilecektir. Çocuk için ödenen nafaka miktarı, çocuk 18 yaşına gelene dek devam edecektir. Çocuk 18 yaşını doldurduktan sonra da eğitim hayatına devam ederse yardım nafakası talep edebilecektir. Öte yandan taraflar anlaşmalı olarak boşanmış ise ve anlaşmalı boşanma davasında iştirak nafakası talep edilmemiş olsa bile sonradan da talep edilebilecektir. Çocuğun hakkından anne babanın vazgeçmesi mümkün değildir.


·      Yoksulluk nafakası; Yoksulluk nafakası boşanma sonrası için hükmedilen nafaka türüdür. Ortada kesinleşmiş bir boşanma kararı olmalıdır. Eşlerin her ikisi de isteyebilecektir. Fakat boşanmada eşinden daha fazla kusuru olan taraf yoksulluk nafakası isteyememektedir. Eşit kusur halinde de talep edilebilecektir. Talep eden eşin boşanma sonucu yoksulluğa düşecek olması gerekmektedir.


·      Yardım nafakasına da hukuki anlamda değinecek olursak; Yardım nafakası boşanma ile bağlantılı bir nafaka türü değildir. Üstsoy, altsoy ve kardeşler için hükmedilen nafaka türüdür. Aile bağları temelinden sarsıldıysa nafaka yükümü ortadan kalkar. Müşterek çocuk reşit olduğu halde eğitime devam ediyorsa yardım nafakası isteyebilecektir.


Maaşa Göre Nafaka Hesaplaması Nasıl Yapılır?

Belirtildiği üzere; kanunda ve hukuk sistemimizde nafaka hesabına dair hesap yöntemi yoktur. Taraflar miktarı konusunda ya serbest iradeleri ile anlaşma yapabilmekte ya da Mahkemece yapılacak sosyal ve ekonomik durum araştırması sonucu tarafların malvarlıkları tespit edilerek, ülke ekonomik koşulları ile tarafların ekonomik koşulları, müşterek çocuğun yaşı, tarafların ve çocukların giderleri, eğitim, sağlık, ulaşım, yakıt masrafları gibi birçok gider kalemi göz önünde bulundurularak gelir ile orantılı bir şekilde takdir edilmektedir.


8500 TL Maaş Alan Ne Kadar Nafaka Verir?

Kanunda maaş üzerinden nafaka hesabına dair bir yöntem bulunmamaktadır. Taraflar kendi aralarında nafaka miktarı konusunda serbest iradeleri ile anlaşabilecekleri gibi böyle bir anlaşma söz konusu olmadığında da nafaka miktarı konusunda karar yetkisi Mahkemeye ait olacaktır. Mahkemece tarafların her ikisinin sosyal ve ekonomik durumu araştırılacak, diğer malvarlıkları tespit edilecek, ekonomik koşullar ile müşterek çocuğun yaşı, giderleri, eğitim masrafları gibi hususlar göz önünde bulundurularak gelir ile orantılı bir nafaka miktarı takdir edilecektir. Bu noktada belirtildiği gibi Mahkemece yalnızca asgari ücretlinin maaşı ve gelir durumu dikkate alınmayacak, aynı zamanda davacının da ekonomik koşulları ve gelir durumu değerlendirilerek takdir edilecektir.


10.000 TL Maaş Alan Ne Kadar Nafaka Verir?

Türk Medeni Kanunumuzda ve diğer yasalarımızda nafakanın miktarını hesaplamaya yönelik bir hesaplama yöntemi ya da sistemi düzenlenmemiştir. Dolayısıyla doğrudan gelire yönelik bir yüzde hesabı ile nafaka belirlemek mümkün değildir. Mahkemelerce, nafaka hakkında karar verecek Aile Mahkemeleri hakimlerince nafakaya hükmedilirken birçok farklı kriter değerlendirilmekte, ulaşılan bilgi ve belgeler sonrası nafaka miktarı hakkında karar verilmektedir.


Örneğin; hakimin iştirak nafakasını (müşterek çocuğun velayeti kendisine verilmeyen eş hakkında hükmedilen nafaka türü) belirlerken değerlendireceği ve dikkate alacağı kıstaslar; anne ve babanın geliri, hayat koşulları, ülke ekonomik koşulları, anne ve babanın gelirleri ile sahip oldukları ödeme güçleri şeklinde sayılabilecektir. Bu kıstaslar anne ve baba yönünden değerlendirilen kıstaslardır. Bunun yanında çocuk açısından da dikkate alınan kıstaslar bulunmaktadır. Çocuğun kişiliğine bağlı dikkate alınacak unsurlar ise; müşterek çocuğun ihtiyaçları, çocuğun yaşı, sağlık durumu, eğitimi ile ilgili şartlar ve mali durumu olarak sayılabilecektir.


Öte yandan elbette ki taraflar kendi aralarında anlaşma sağlayarak boşanma davalarında iştirak nafakasının miktarını, artış oranını, artış dönemlerini ve süresini, hangi ülke para birimine göre ödeneceğini serbestçe belirleyebilecektir.


Görüldüğü üzere maaşa göre nafaka hesabında net bir hesap yöntemi aramak mümkün değildir. Ana, baba, çocuk ve nafaka türüne bağlı birçok kıstas bulunmaktadır. Mahkemece tüm bu bahsedilen kıstaslar dikkate alınarak karar verilecektir.


Nafakaya dair kurulan hükümler kesin nitelikte değildir. Değişen ve gelişen duruma bağlı olarak da kurulan hüküm sonrasında nafaka artırım, azaltım yahut kaldırılması amacıyla ek davalar açılabilecektir.


12.000 TL Maaş Alan Ne Kadar Nafaka Verir?

Nafaka miktarının belirlenmesinde nafakaya karar verecek Aile Mahkemesi hakimliğince birçok ölçüt dikkate alınmakta ve değerlendirilmektedir. Bu sebeple doğrudan nafaka talep edilen kişinin geliri üzerinden yapılacak bir hesapla nafaka miktarı açısından sonuca varmak mümkün değildir. Her bir dava, tarafların durumu, müşterek çocuğun ihtiyaçları somut olaya göre değerlendirilmekte ve bu şekilde karar verilmektedir. Taraflar kendileri aralarında nafaka hususunda anlaşmaya varabilecekleri gibi anlaşmaya varamadıkları takdirde Mahkeme hakiminden nafaka miktarının belirlenmesini talep edebileceklerdir. Nafaka miktarı belirlenirken; anne ve babanın geliri, giderleri, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları, giderleri, sağlık durumu, ülke ekonomik şartları gibi birçok etmen değerlendirilmektedir.


Peki Mahkemece hükmedilen nafakayı ödemede güçlük ve aksama yaşanması durumunda ne olacaktır? Asgari ücretle, 10.000 TL maaşla, 12.000 TL maaşla çalışmakta olan nafaka yükümlüsü nafakayı ödemede sorun yaşarsa, birikmiş nafaka borcu bulunursa bu durumda ne olacaktır?


Örneğin; nafaka yükümlüsü işçinin almakta olduğu maaşa nafaka borcu nedeniyle haciz konulması mümkün müdür? Bilindiği üzere; 4857 sayılı İş Kanunumuzun 35. maddesi uyarınca çalışan işçinin almakta olduğu maaşın 1/4 oranından fazlasının haczedilmesi mümkün değildir. Fakat Yargıtay tarafından verilen kararlar uyarınca; belirtmek gerekir ki, nafaka borcu öncelikli alacak olması nedeniyle, aylık ödenmesi gereken nafakanın tamamı; nafaka borçlusunun almakta olduğu aylık gelirinden tahsil edildikten sonra, biriken nafaka alacağı için de, maaşın geri kalan kısmının 1/4 ü üzerine başkaca adi alacaklar gibi varsa konulan diğer hacizler sonlandıktan sonra kesilebilecektir.


Nafaka borçlusunun ekonomik gücünde meydana gelen değişimler mevcut ise değişen sebeplere bağlı olarak Nafaka Artırım Davası ya da Nafaka Kaldırım Davası açılabilecektir.


15.000 TL Maaş Alan Ne Kadar Nafaka Verir?

Bir boşanma davası açıldığında, boşanma davası görülüp karar verilene dek ve hatta kararının kesinleşmesine kadar, evlilik birliği halen devam ediyor sayılacağından, eşlerin birbirlerine bakma yükümlülüğü de devam edecektir. Elbette ki bu bakım yükümlülüğü tarafların mali güçleri oranında devam edecektir. Örneğin; boşanma davası sırasında tedbir nafakasına ilişkin herhangi bir talep olmasa dahi, ihtiyaç halinde olan ve mali gücü zayıf olan taraf lehine şartları oluştuğu sürece hâkimin kendiliğinden tedbir nafakasına hükmetmesi mümkündür. Fakat Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında; eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu olduğunda tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkabileceğinin söylenebileceğine hükmetmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2-2287/627 T. 30. 05. 2019)


Örneklerden de görüleceği üzere her somut olay, her durum farklılık göstermekte dolayısıyla nafaka miktarı hakkında karar verecek Aile Mahkemesi hakimince birçok ölçüt değerlendirilerek nafakaya ve nafaka miktarına karar verilecektir. Bu anlamda nafaka miktarını belirlemede yalnızca bir tarafın geliri ve yalnızca gelirinin miktarı değerlendirmeye alınamayacaktır. Değerlendirilmesi gereken başkaca birçok etmen bulunmaktadır. Bu ermenler talep edilen nafaka türü, tarafların gelirleri, giderleri, ödeme güçleri, başkaca bakmakla yükümlü olduğu kişi ya da kişilerin bulunup bulunmadığı, müşterek çocuk için nafaka talep ediliyorsa, sayılan kıstaslar dışında çocuğun yaşı, sağlık durumu, eğitim durumu, giderleri gibi birçok ölçüt de göz önünde bulundurulacaktır.


20.000 TL Maaş Alan Ne Kadar Nafaka Verir?

Belirtmek gerekir ki; nafaka hesaplamada kararı verecek olan Aile Mahkemesi hâkimi tarafından dikkate alınan bazı veriler ve hususlar bulunmaktadır.

Tarafların yaşam koşulları, gelirleri, müşterek çocukları bulunup bulunmadığı, var ise kaç müşterek çocuk bulunduğu, çocuğun eğitim durumu, yaşı, sağlık durumu, tarafların giderleri, ek gelirleri olup olmadığı, bakmakla yükümlü bulundukları başkaca kişi yahut kişiler olup olmadığı, ekonomik koşullar, sahip olunan malvarlığı dahil birçok ölçüt nafaka miktarı tayininde dikkate alınmaktadır. Bu sebeple yalnızca bir tarafın gelirine bağlı nafaka miktarı tespitinin mümkün olduğunu söylemek hukuki anlamda doğru olmayacaktır.

Tarafların kendi iradeleri ile nafaka miktarı konusunda serbestçe anlaşma yapmaları da mümkündür. Fakat bir uyuşmazlık bulunduğunda Aile Mahkemesi hakimince tek bir ölçüte bağlı kalmaksızın belirlen konularda araştırma ve değerlendirme yapılarak nafaka tayinine ve miktarına karar verilecektir. Bazı durumlarda tarafların talebi olmasa da, Mahkeme hakimince tedbiren ve kendiliğinden nafaka ödenmesine karar verilebilecektir. Örneğin ''tedbir nafakası'' bu türden bir nafakadır.  Üstelik tedbir nafakasına hem kadın eş için hem de erkek eş için hükmedilebilecektir.
#10
Türk Medeni Kanunu'nda dört farklı nafaka türü mevcuttur:

1-Tedbir nafakası
2-Yoksulluk nafakası
3-İştirak nafakası
4-Yardım nafakası

İcra Takibi Öncesi Birikmiş Nafaka Alacağı ve Faizini Hepsihukuk: Mobil Hesapmatik Uygulamamız ile Hesaplayabilirsiniz.

İştirak Nafakası Nedir?
İştirak nafakası, velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hakim tarafından hükmedilen bir nafaka çeşididir. Bu tür nafakada, eşlerin kusur durumu dikkate alınmaz. Temel amaç, velayeti kendisine verilmeyen eşin mali durumuna göre, ergin olmayan çocuğun bakımı, sağlık, barınma, eğitim gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmaktır.

İştirak nafakası, boşanmış eşlerin müşterek çocuğu için hükmedilir ve Türk Medeni Kanunu'nun 182. Maddesinde düzenlenmiştir;

"Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.

Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir."

İştirak nafakasına boşanma davası sonunda hükmedilebileceği gibi sonrasında iştirak nafakası davası açılarak da talep edilebilir. İştirak nafakası güncel enflasyon be ekonomik koşullara uyarlanması amacı ile ayrıca dava açılabilir.

Boşanma davasının açılması ile dava esnasında da nafakaya hükmedilebilir. Dava kesinleşmeden hükmedilen bu nafaka tedbir nafakasıdır ve hukuki nitelik olarak iştirak nafakasından farklıdır. Ancak tedbiren verilmiş bu nafaka da çocuk için ödenen bir nafakadır. Dava aşamasında hükmedilmiş olan tedbir nafakası daha sonrasında iştirak nafakasına dönüşerek ödenmeye devam edilir.

İştirak nafakası, yoksulluk nafakasından ayrı olarak boşanan tarafların ekonomik durumuna göre değil çocuğun durumuna göre verilir. Bu yazımızda iştirak nedir, çocuk için nafaka nedir, 2024 nafaka hesaplama gibi başlıklara değineceğiz.

İştirak nafakasının ana hedefi, çocuğun maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve onun yaşam standardını, aile bütünlüğünün bozulmadığı dönemdeki düzeyde korumaktır. Bu şekilde, çocuğun en iyi çıkarı ilkesi de dikkate alınmış olur. Aslında, ilerleyen bölümlerde detaylı olarak ele alacağımız gibi, iştirak nafakası çocuğun en iyi çıkarını koruduğu için kamu düzenine ilişkin bir konudur.

Mahkeme, boşanma veya ayrılık davası sırasında çocuklar için tedbir nafakası kararı vermişse, bu tedbir nafakası, boşanmanın kesinleşmesiyle birlikte iştirak nafakası olarak devam edebilir. Çocuğun en iyi çıkarını göz önünde bulundurmakla birlikte, iştirak nafakasında da hakimin talebe dayalı olarak hareket edeceği unutulmamalıdır.

İştirak Nafakası Nedir
İştirak Nafakası Kime Ödenir?

Çocuk için ödenen iştirak nafakası; çocuğa bakmakla yükümlü olan velayet sahibine ödenmektedir. Uygulamada çoğunlukla bu kişi annedir. Ancak aksi durumlar da elbette olabilir. İştirak nafakasının banka aracılığı ile ödenmesi ispat için önemlidir. Ödendiği ispat edilemeyen iştirak nafakası için sonrasında icra takibi başlatılabilir ve cebri icra- haciz işlemleri uygulanabilir.

İştirak nafakası, çocuğun yaşam masraflarına geliri oranında katkı sağlamak amacıyla ödenen bir nafaka türüdür. Bu nafakayı talep edebilecek kişiler şu şekildedir:

Ergin olmasa da ayırt etme yeteneğine sahip olan çocuk bizzat kendisi.

Çocuğun bakımını üstlenmiş olan vasi veya kayyum.

Çocuğun velayeti veya geçici velayeti kendisine verilmiş olan ve çocuğun giderlerini karşılayan anne veya baba.

Boşanma durumunda, iştirak nafakası talebi, tarafların kusur durumuyla ilişkilendirilmez. Dolayısıyla, bir eş diğerini aldatmış olsa bile, müşterek çocuğun velayetini alan eş, diğer eşten iştirak nafakası talep edebilir.

İştirak nafakası genellikle çocuğun kayıtlı ebeveyni tarafından ödenir. Bu nedenle, nafaka talep eden kişiler, nüfus kaydında babası olarak geçen kişiden, biyolojik baba olmasa bile iştirak nafakası talep edebilirler. Ayrıca, evlilik dışı doğmuş ve soybağı belirlenmemiş çocuklar için iştirak nafakası talebinde bulunan anneler veya davacılar, biyolojik babayı tanımıyorsa babalık davası açabilirler.

Nafaka İçin Talep Zorunlu Mudur?
Çocuk nafakası olarak da bilinen iştirak nafakası boşanmanın ferilerinden olan bir nafaka çeşididir. Boşanma davası açılırken talep edilmemiş olsa bile iştirak nafakası dava devam ederken her aşamada harç ödenmeksizin talep edilebilir.

Anlaşmalı ya da çekişmeli boşanma davasında iştirak nafakası talep edilmemiş olsa dahi çocuk için nafaka boşanma davasının sonuçlanmasının ardından nafaka davası ile talep edilebilir. Çok düşük hükmedilen nafaka ise yine dava yoluyla arttırılabilir.

Yoksulluk nafakasından farklı olarak, iştirak nafakası talep etmek için herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre bulunmamaktadır. Müşterek çocuk 18 yaşına gelene kadar iştirak nafakası talebiyle dava açılabilir, çünkü iştirak nafakası kamu düzenine ilişkindir.

Ancak, müşterek çocuğun 18 yaşını doldurmasının ardından geçen süre için iştirak nafakası talep edilemez. Bu sebeple, boşanma davasında iştirak nafakası talep edilmemişse, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra derhal iştirak nafakası talebinde bulunulması gerekmektedir.

Ayrıca, iştirak nafakasının kamu düzenine ilişkin olması ve çocuğun üstün yararını ilgilendirmesi nedeniyle, çekişmeli boşanma davasında iştirak nafakası talep edilmemiş olsa bile hakim tarafından iştirak nafakasına hükmedilebilir.

İştirak Nafakası Nasıl Alınır?
İştirak nafakası; anlaşmalı ya da çekişmeli boşanma davasında talep edilebileceği gibi sonrasında iştirak nafakası davası açılarak da talep edilebilir. İştirak nafakasına hükmedildiğinde hükmedilen taraf bu meblağı ödemek durumundadır. İştirak nafakasının ödenmemesi halinde nafaka icraya konulabilir. Nafaka ödemesi mahkeme kararı ile hükmedilmiş olduğundan icra emrine itiraz edilemez. İcra emrine rağmen ödeme yapılmazsa ödemesi gereken tarafın banka hesaplarına ve mal varlığına haciz konulabilir. Fiili haciz işlemi uygulanmak suretiyle evine hacze gidilebilir. İştirak nafakasının hakkaniyete aykırı şekilde yüksek hükmedildiğine karar verilmesi ve nafakanın düşürülmesi için dava açılabilir ancak müşterek çocuk 18 yaşını doldurana dek tamamen kaldırılamaz.

İştirak Nafakası Ne Zaman Alınır?
Boşanma davasında, iştirak nafakası talebi, boşanma kararıyla birlikte hâkim tarafından karara bağlanabilir. Ancak Yargıtay, iştirak nafakasının boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlaması gerektiğini söylemektedir. Bazı durumlarda velayet kararının kesinleştiği tarihi başlangıcıdır. Çünkü boşanma kesinleşmiş olabilir ancak velayet gibi diğer konular hala mahkemede olabilir. Yargıtay'a göre, boşanma kararı kesinleştiğinde, varsa ortak çocuk için belirlenen tedbir nafakası sona erer. Boşanma kararı kesinleşene kadar diğer konuların kesinleşmemesi durumunda, çocuğa fiilen bakım sağlayan tarafa katkıda bulunulmalıdır.

Velayet davasının sonucunda, çocuk için tedbir ve iştirak nafakası kararı verilirse, tedbir nafakası çocuğun fiilen davalıya teslim edildiği tarihten, iştirak nafakası ise velayetin değiştirilmesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren geçerli olmalıdır. Eğer çocuk dava tarihinden önce davalıyla birlikte yaşıyorsa, tedbir nafakası dava tarihinden başlar.

İştirak nafakası bağımsız bir dava ile istenirse, Yargıtay'a göre bu nafaka davası, kanundan doğan bir alacağın belirlenmesi niteliğindedir ve hükümde nafakanın dava tarihinden başlaması gerekmektedir. İştirak nafakası için talep tarihine dair herhangi bir açıklama yapılmamış olsa bile, hâkim tarafından dava tarihinden geçerli olmak üzere karar verilmelidir. Nafakanın artırılması istenirse, artırım dava tarihinden itibaren uygulanmalıdır.

Eğer ortak çocuk boşanma davası devam ederken doğmuşsa, tedbir nafakası doğum tarihinden boşanma kararının kesinleşmesine kadar, iştirak nafakası ise boşanma kararının kesinleşmesinden sonra başlar.

Boşanma kararının kesinleşmesinden sonra doğan bir çocuk için, çocuğa fiilen bakmayan ebeveyn iştirak nafakası isteyebilir. Bu durumda, hâkim tarafından doğum tarihinden değil, davanın açıldığı tarihten itibaren iştirak nafakasına hükmedilmelidir. İştirak nafakası, dönemsel olarak (aylık) varlık kazanıp işleyen bir alacak hakkıdır. Önceden boşanma davasıyla iştirak nafakası talep edilmemiş olsa bile, alacak hakkı sona erene kadar her zaman bağımsız bir dava ile istenebilir.

İştirak Nafakası Ne zaman Biter?
Nafaka ilişkilerinde ölüm, erginlik, evlatlık verilme ve feragat gibi durumlar önemli etkenlerdir. Öncelikle, nafaka alacaklısının, nafaka borçlusunun veya çocuğun ölümü durumunda iştirak nafakasının sona ereceği belirtilmektedir. Nafaka alacaklısının ölümü, iştirak nafakasının ileriye yönelik olarak sona ermesine neden olur. Çünkü bu durumda çocuğun bakım ve eğitimi başka bir kişi veya devlet tarafından karşılanacaktır.

Erginlik durumu da iştirak nafakasını etkileyen bir faktördür. Ortak çocuğun ergin olmasıyla yani 18 yaşını geçmesiyle birlikte, velayet hakkına sahip olan taraf iştirak nafakasını talep edemez. Ancak, çocuğun velayet hakkına sahip olan ebeveynin ölümü durumunda, çocuk mirasçı sıfatıyla birikmiş iştirak nafakasını talep edebilir.

Evlatlık verilme durumu da ele alınmıştır. Biyolojik ana-baba hakları evlat edinenin sorumluluğuna geçer. Ancak, evlat edinenin mali durumuna bağlı olarak, biyolojik ana-babanın sorumluluğu devam edebilir.

Feragat konusu da önemlidir. Feragat, bir hakkın kendi isteğiyle vazgeçilmesidir. İştirak nafakası konusunda, davacının dava sürecinde feragatte bulunup bulunamayacağı tartışmalıdır. Yargıtay'da bu konuda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bazı durumlarda, iştirak nafakası talebinde bulunulmaması, feragat olarak kabul edilebilir. Ancak, bu durum mevcut olmayan iştirak nafakası için geçerli değildir.

İştirak Nafakası Miktarı Ne Kadardır?
İştirak Nafakası miktarı nasıl belirlenir? 1 çocuğun nafakası ne kadardır? 2 Çocuğun Nafakası ne kadardır ve 2024 yılı için nafaka nasıl hesaplanır? Bu kısımda bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.

Türk Medeni Kanunu'nun 182/2. maddesine göre, velayet hakkına sahip olmayan eşin, çocuğun masraflarına maddi durumuna göre katılması gerekmektedir. Bu düzenleme, velayet hakkı verilen eşin diğer eşten alacağı katkının miktarının belirlenmesini amaçlamaktadır. Her iki ebeveynin de çocuğun bakım ve eğitim giderlerinden sorumlu olduğu açıktır. İştirak nafakasının miktarı, hâkim tarafından belirlenir ve çocuğun yaşına, eğitim durumuna, ihtiyaçlarına ve ebeveynlerin ekonomik durumlarına göre değerlendirilir. Hâkimin takdir yetkisi sınırlı olup, belirtilen ölçütler dikkate alınarak kullanılmalıdır. Eğer velayet hakkı olmayan eşin çalışma imkanı yoksa veya ekonomik durumu zayıfsa, iştirak nafakası talep edilmeyecektir. Ancak, çalışma imkanı olan bir eşin çalışmaması nafaka sorumluluğundan kurtarmaz. İştirak nafakasının belirlenmesinde velayet sahibi eşin çaba ve sorumlulukları göz önünde bulundurulmalıdır, ancak nafaka miktarı makul sınırlar içinde olmalı ve diğer eşin ekonomik durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Hâkim, hakkaniyet ve tarafların sosyal durumlarını göz önünde bulundurarak iştirak nafakasının artırılacağı oranı da belirlemelidir. Nafakanın her ay düzenli olarak ödenmesi gerekmektedir ve ayni ödeme yapılamaz. İştirak nafakası genellikle Türk parası olarak belirlenir, ancak tarafların anlaşması durumunda yabancı para birimi de kullanılabilir.

İştirak Nafakasına Nasıl Karar Verilir?
Hakim, müşterek çocuklar için tedbir nafakasına ve iştirak nafakasına re'sen hükmetmeli çünkü çocukların bakım giderlerinin karşılanması ve çocuklarla ilişkilerin düzenlenmesi kamu düzenine ilişkindir.

Tedbir nafakasını belirlerken, aile konutunda hangi tarafın kalmaya devam ettiği, çocuğa hangi tarafın baktığı, boşanan eşlerin sosyal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurulur. Mali olarak güçlü tarafın geliri oranında bir nafakaya hükmedilir. Gelir yalnızca maaş değildir, kişinin her türlü kazancı, örneğin kira geliri de hesaba katılır. Yoksulluk nafakası ödeyecek taraf kusursuz olabilir, ancak bu durum nafaka ödememeye sebep teşkil etmez. Nafaka alacak tarafın nafaka borçlusundan daha ağır kusurlu olmaması yeterlidir. Hakim tarafından incelenecek hususlar şu şekildedir:

Nafaka borçlusunun mali gücü, gelir düzeyi
Çocukların gıda, market, barınma (varsa kira), fatura gibi temel ihtiyaç giderleri
Müşterek çocuk sayısı ve çocukların yaşları
Çocukların eğitim ve sosyal yaşam giderleri
Sağlık, ulaşım, kırtasiye gibi giderler
Yoksulluk nafakasını taraflar kendileri de belirleyebilirler. Anlaşmalı boşanmada yoksulluk nafakasının belirlenebileceği gibi çekişmeli boşanma davalarında da taraflar ödenecek nafakayı belirleyebilirler. Ancak, hakimin tarafların belirlediği nafaka miktarını onaylaması gerekmektedir. 1 çocuk için nafaka belirlenirken o çocuğun ihtiyaçları ve durumu göz önüne alınacakken 2 çocuğun nafakası belirlenirken bakıma muhtaç 2 çocuk olacağı için nafaka miktarı arttırılacaktır.

Hakim bu miktardan fazlasına hükmedemez. Tarafların yoksulluk nafakası talep etmeyeceklerine ilişkin anlaşma da bağlayıcıdır ve daha sonra nafaka talep edemezler.

Hakim nafakaya hükmederken her yıl ÜFE oranında nafakanın güncellenmesine hükmedebilir. Ya da taraflar dava açarak ÜFE oranına ya da hakkaniyete uygun olarak nafaka artırımına karar verebilirler. Aksine nafakanın kesilmesi kararı da verilebilir.

İştirak Nafakası Ödenmezse Ne Olur?
Nafaka, yasal bir yükümlülüktür ve çoğunlukla mahkeme kararıyla belirlenir. Bu kararın ardından nafaka ödenmesi gerekmektedir. Ancak nafaka ödenmezse, alacaklı tarafından icra takibi başlatılabilir. İcra takibi sonuç vermezse, nafaka yükümlüsü hakkında tazyik hapsi talep edilebilir. Bu durumda, mahkeme nafaka yükümlüsünü belirli bir süreliğine hapsetme kararı verebilir.

Özellikle tedbir nafakası, yargılama süreci devam ederken geçici olarak hükmedilen bir nafaka türüdür. Bu nedenle tedbir nafakası için ilamsız icra takibi yoluna gidilir. Ancak diğer nafaka türleri için, yani nihai kararla belirlenen nafakalar için ilamlı icra takibi gereklidir.

Nafaka borçlarının tahsili açısından son üç aylık borçlar ve biriken borçlar farklı şekilde ele alınır. Son üç aylık borçlar için tazyik hapsi talep edilebilirken, biriken borçlar için bu durum geçerli değildir.

Nafaka borçları, genelde diğer borçlardan farklı olarak emekli maaşına da haciz konulabilir. Ancak bu, genel bir kural değildir ve nafaka borçları için istisna teşkil eder.

Nafaka alacakları için icra takibi başlatılabilir. Tedbir nafakası ilamsız, diğer nafaka türleri ise ilamlı takip gerektirir. Biriken nafaka alacakları da takibe konu edilebilir.

Nafaka ödenmezse üç aya kadar tazyik hapsi cezası verilebilir. Ancak ödeme yapılırsa borçlu tahliye edilir.

Çalışmayan bir eş de nafaka yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde tazyik hapsine çarptırılabilir. Ancak ekonomik durumuyla bu yükümlülük arasında bir çelişki varsa mahkemeye başvurarak nafakanın azaltılması veya kaldırılması talebinde bulunabilir.

Nafaka ödemeleri icra dairesine veya doğrudan alacaklıya yapılabilir. Elden yapılan ödemeler için yazılı belge alınmalı, banka yoluyla yapılan ödemelerde ise havale açıklamasında nafaka ödemesi olduğu belirtilmelidir.

Nafaka borçlarının tahsili için icra takibi başlatılabilir. Eğer bu takip sonuç vermezse nafaka yükümlüsü tazyik hapsine çarptırılabilir. Nafaka alacakları için zamanaşımı süresi, hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır. Bu süre içinde icra takibi başlatılmalıdır.

İştirak Nafakası Nasıl Hesaplanır?
Nafaka hesaplama, hakimin takdirine bağlı bir konudur ve gerektiğinde hakim, bir bilirkişi görüşüne başvurabilir. Hakim taleple bağlıdır. Bunun anlamı talepten fazla bir miktara hükmedemez ancak talepten düşük bir iştirak nafakasına hükmedebilir.  Hakim nafaka miktarını belirlerken; eşlerin ekonomik durumu, çocuk sayısı, çocukların yaşam giderleri (yeme içme, kira, sağlık masrafı gibi), Çocukların eğitim masrafları Eşin/çocukların kira gibi masrafları, Faturalar, Eşlerin meslekleri ve gelirleri Ulaşım ve yakıt giderleri, kırtasiye masrafları, çocuğun özel giderleri varsa bu giderler, sağlık masrafları gibi birçok faktörü göz önünde bulundurarak karar verir.

Bu faktörler, genellikle hakimin nafaka miktarını hesaplamasına rehberlik eder, ancak tedbir nafakası, iştirak nafakası ve yoksulluk nafakası gibi farklı nafaka türleri için farklı kriterler de dikkate alınabilir.

"Maaşa göre nafaka hesaplama" da nafaka miktarının belirlenmesinde önemli bir husustur. Hakim, nafaka miktarını belirlerken öncelikle tarafların maaşlarını inceler. Ancak, nafaka miktarı sadece maaşla sınırlı değildir. Çünkü kişilerin farklı gelir kaynakları olabilir; mesela, kişinin maaşı düşük olabilir ancak taşınmazlarından yüksek kira geliri elde edebilir. Bu nedenle, sadece maaşı dikkate alarak nafaka miktarını belirlemek adil olmayabilir.

Boşanma sonrası hakim tarafından belirlenen nafaka miktarı, zamanla ekonomik koşulların değişmesi veya tarafların ekonomik durumlarında, ihtiyaçlarında veya gelir-giderlerinde meydana gelen değişikliklerle etkisiz hale gelebilir. Bu durumda, nafakanın güncellenmesi gerekebilir ve bunun için mahkemeye başvurulması gerekir. Hakim, ilk nafaka kararında yıllık artış oranına ilişkin bir hüküm vermiş olabilir, ancak bu artış oranı da değişen koşullarda yetersiz kalabilir. Bu durumda da nafaka alacaklısı, nafaka artışı için dava açabilir. Sonuç olarak, hakim tarafından belirlenen nafaka miktarı, değişen koşullara uygun olmayabilir ve bu durumda nafaka alacaklısı, nafaka artışı için mahkemeye başvurabilir.

İCRA TAKİBİ ÖNCESİ BİRİKMİŞ NAFAKA ALACAĞI VE FAİZİNİ HEPSİHUKUK: MOBİL HESAPMATİK UYGULAMAMIZ İLE HESAPLAYABİLİRSİNİZ.

Çocuk İçin Nafaka Süreçleri Nasıl Olmalıdır?
İştirak nafakası; çocuk için ödenen nafakadır. Kanun koyucu tarafından çocuğun üstün yararı gözetilerek her iki ebeveynin de ortak çocuğun ihtiyaçlarına ve masraflarına katkıda bulunulması gerektiğinden düzenlenmiştir. 1 çocuğun nafakası ne kadar, 2 çocuğun nafakası ne kadar, 2024 nafaka hesaplama gibi hususların tamamı hakimin takdir yetkisinde olmakla çocuğun ihtiyaç ve giderleri göz önüne alınarak belirlenecektir. Nafaka hesaplama, çoğunlukla hakim tarafından yapıldığı gibi nadiren de olsa bilirkişi aracılığıyla da yapılabilir. İştirak nafakası maaşın yüze kaçı gibi sorular gündeme gelse de iştirak nafakası salt maaşa göre değil kişinin kira durumu, ek gelirleri, çocuğun özel ihtiyaçları gibi hususlar da göz önüne alınarak hesaplanır. Doğrudan bir yüzde belirlemek tarafların özel durumları da gözetildiğinden her zaman mümkün değildir. İştirak nafakası 2024 ne kadar olacak gibi sorular da gündeme gelebilir. Elbette enflasyon ve ekonomik  durum, asgari ücret artışları nafaka miktarlarını arttıracaktır. Çocuğun giderleri ve tarafların gelirleri arttıkça nafaka miktarı artar. Nafaka hesaplama bu şekilde değişebilir.




İŞTİRAK NAFAKASI YARGITAY KARARLARI
Yabancı Mahkeme Kararlarında Nafaka
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

Esas .2016/23216 Karar .2017/11027 Karar Tarihi 16.10.2017

"Davacı, dava konusu yabancı ülke mahkemesi kararında yer alan nafakalara ilişkin hükmün tenfizini de talep etmiş, mahkemece " çocukların bakımı ve yetiştirilmesi için nafaka belirlenmiş ise de, nafakanın tedbir nafakası mı katılım ve yoksulluk nafakası mı olduğuna dair herhangi bir açıklama bulunmadığı ve nafakanın mahiyetinin belli olmadığı" gerekçesiyle bu talep yönünden dava reddedilmiştir. Dosyada yer alan Hollanda Lahey Mahkemesi kararı incelendiğinde; kararın 11.11.2008 tarihinde kesinleştiği, tarafların ortak çocukları 03.08.1990 doğumlu Yelda, 30.09.1994 doğumlu Ebru Zeliha ve 23.07.2000 doğumlu Ahmet Çan'ın anne ile birlikte yaşamalarına ve kararın kesinleşmesinden itibaren bu çocukların bakım ve yetiştirme masraflarına katkı olarak çocuk başına her ay 200,00 Euronun babadan alınarak anneye verilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davaya konu yabancı mahkeme kararında yer alan bu ifadeye göre nafakanın niteliğinin iştirak nafakası (TMK m. 182) olduğunda duraksama bulunmamaktadır. O halde, davacının iştirak nafakasına ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizi talebinin kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir."

İştirak Nafakasının Talep Edilmemesi
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas 2015/11564 Karar 2015/20180 Karar Tarihi .14.12.2015

"Tarafların gerçekleşen sosyal ekonomik durumları, nafakanın niteliği, ortak çocukların yaşı ve ihtiyaç düzeyi, özellikle davalı babanın da ortak çocukların bakım ve eğitim masraflarına katılma yükümlülüğünün bulunduğu, Devlet tarafından hasta olan çocuk yararına sağlanan sosyal yardımın bu yükümlülüğü ortadan kaldırmadığı gözetildiğinde; yerel mahkemece, ortak çocuk Bahar için iştirak nafakası takdir edilmemesi usul ve yasaya ve hakkaniyet ilkesine aykırı görülmüş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir."

İştirak Nafakası Talebi
Yargıtay 3.  Hukuk Dairesi

Esas 2016/17056 Karar 2017/6020 Karar Tarihi 26.04.2017

"Dava; tedbir nafakası istemine ilişkindir. Tedbir nafakası, TMK'nun 169-200. maddeleri ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre; boşanma davası devam ederken Hakim ailenin korunması amacıyla eş ve küçük çocuklar için tedbir nafakasına karar verebilir. Bu durumda tedbir nafakası boşanma kararının kesinleşme tarihine kadar devam eder, kesinleşme tarihinden sonra nafaka kesilir. Hükmedilen tedbir nafakasının kendiliğinden, kararın kesinleşmesi ile iştirak nafakasına dönüşmesi söz konusu değildir.

Somut olayda, tarafların .... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/10/2015 tarih 2015/87 E. 2015/400 K. sayılı ilamı ile boşanmalarına karar verilmiş ise de boşanma kararının henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. İştirak nafakası boşanmanın çocuklarla ilgili sonuçlarından biridir. 6100 sayılı HMK'nun 26.maddesi gereğince hakim iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı olup talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme ise Hakime aittir. (HMK'nun 33.maddesi Hakim tarafların bildirdikleri vakıalarla bağlı olup onların belirledikleri hukuki vasıflandırma ile bağlı değildir. Buna göre tarafların evliliği dava tarihi itibariyle devam ettiğine, göre eldeki davada talep edilen nafaka tedbir nafakası niteliğindedir.

Mahkemece talep edilen nafaka türünün yanlış nitelendirmesi talebin esasını değiştirmez. O halde, mahkemece; davanın tedbir nafakası olarak nitelendirilmesi gerekirken, hukuki nitelemede hataya düşülerek, iştirak nafakası olarak nitelendirilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu durumda mahkemece davacının nafaka talebinin tedbir nafakası olarak nitelendirilerek boşanma dosyasında tedbir nafakası verilmişse tahsilde tekerrüre neden olmayacak şekilde uygun görülecek tedbir nafakasının takdiri gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."

Nafaka Hesaplama
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

Esas 2007/15046 Karar 2007/15271 Karar Tarihi 07.11.2007

"Taraflar 25.5.2005'de kesinleşen kararla boşanmışlar, velayet babaya verilmiştir. Davacı anne 2.3.2006'da açtığı davada velayetin değiştirilmesini ve 14.6.1992 doğumlu Tuğçe için 300 YTL. iştirak nafakası verilmesini talep etmiştir. Mahkemece velayetin anneye verilmesine, çocuğun tüm okul giysileri, kitapları, kırtasiye harcamaları, okul sosyal faaliyet giderlerinin de davalı tarafından karşılanmasına, davacının diğer iştirak nafakası talebinin reddine karar verilmiş, hüküm iştirak nafakası yönünden davacı tarafından temyiz olunmuştur. Türk Medeni Kanununun 182. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre; velayetin kullanılması, kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Davalı baba emekli astsubay olup, kendine ait evde oturmakta olup sürekli gelir sahibidir. Yeterli gelir sahibi olan baba iştirak nafakası vermelidir. Çocuğun bakım ve eğitim giderlerinin kapsamına yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, dinlenme, eğitim öğretim, harçlık giderleri girmektedir. Mahkemece infazda tereddüt yaratacak şekilde çocuğun tüm okul giysilerinin, kitapların, kırtasiye harcamalarının, okul sosyal faaliyet giderlerinin baba tarafından karşılanmasına karar verilmiş, çocuğun diğer giderleri için hüküm kurulmamıştır. Mahkemenin hükmüne esas aldığı Türk Medeni Kanununun 330/3. maddesinde ayni ödeme öngörülmemiştir. Bu sebeplerle Türk Medeni Kanununun 330. maddesine uygun aylık irat biçiminde bir iştirak nafakası düzenlenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir."

Nafaka Arttırımı
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas 2015/18647 Karar 2016/2866 Karar Tarihi 29.02.2016

"Somut olayda, müşterek çocuk Zahide‟nin Şanlıurfa‟da hemşirelik okulunda okuduğu, yatılı kaldığı, 11. sınıf öğrencisi olduğu, okul, giyim, ulaşım gibi ihtiyaçlarının aradan geçen zamanda arttığı ortadadır. Buna göre, mahkemece; velayeti anneye bırakılmış olan çocuğun ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayacak, davalının geliri ile de orantılı olacak şekilde daha uygun bir nafakaya hükmedilmesi ve bu suretle dengenin yeniden sağlanması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yoksulluk ve iştirak nafakalarının artırım talebinin reddedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."

Nafaka Hesaplama
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas 2017/11341 Karar 2017/11962 T.14.09.2017

"Dosya kapsamında yer alan tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırma sonuçlarına göre ise, davacının tıbbı sekreter olduğu, 2.000 TL maaş aldığı, 1 adet evinin bulunduğu; davalının ise öğretmen olduğu, 2.828 TL maaş aldığı tespit edilmiştir.Bu durumda; tarafların yukarıda ifade edilen sosyal ve ekonomik durumları, müşterek çocuğun yaşı, eğitiminin devam etmesi, çocuğun erken ergenlik tanısı ile ... ... Üniversitesinde tedavi görüyor olması, sosyal aktiviteleri vb. ihtiyaçları için yapılması gereken masraflar, aradan geçen süre, son nafaka artışının 2013 yılında yapılmış olması da nazara alındığında, mahkemece nafakanın hakkaniyete uygun bir miktarda arttırılmasını gerektirir."

Nafaka Ne Zaman Ödenir?
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas 2015/4053 Karar 2015/12101 Karar Tarihi 01.07.2015

"Somut olayda hükmedilen iştirak nafakasının başlangıç tarihi karar tarihi olarak belirlenmiştir. 28/11/1956 tarih ve 15 E.-15 K .sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre nafaka ve nafakanın artırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tespiti ve tahsili niteliğinde olup, davanın açıldığı tarihten itibaren hüküm ifade eder. Buna göre, nafakaya dava tarihten itibaren hükmetmek gerekirken; nafakanın karar tarihinden itibaren tahsiline yönelik hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun bulunmamıştır."

Nafaka Kime Ödenir?
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Esas 2013/16104 Karar 2014/4335 Karar Tarihi 17.03.2014

"Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; TMK'nun 327. maddesinde "Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır". Aynı Yasa'nın 329/1. maddesinde de "Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir." Yine annenin bu hükümler kapsamında açtığı iştirak nafakası davası sonucu hükmedilen nafaka çocuğun bakım ve gözetimi için anne lehine katkı payı olmak üzere hükmedilir. Bu madde uyarınca, ilamda hüküm altına alınan iştirak nafakasının alacaklısı, müşterek çocuk olmayıp, velayet hakkı kendisine verilen eştir. TMK'nun 328. maddesine göre de, çocuğa bakma mükellefiyeti onun reşit olmasıyla sona ereceğinden, bu tarihte iştirak nafakası borcu da sona erer. Ancak çocuğun reşit olduğu tarihe kadar ödenmeyerek biriken nafaka alacağı bulunduğu takdirde, velayet hakkı kendisine verilmiş olan eş, vefatı halinde ise mirasçıları tarafından, çocuğun reşit olduğu tarihten sonra da takibe konarak ödenmesi talep edilebilir. Somut olayda; Şişli 2. Aile Mahkemesi'nin 2008/35 Esas ve 2009/665 Karar sayılı ilamına istinaden İstanbul 37. İcra Müdürlüğü'nün 2012/6668 sayılı takip dosyasında velayeti anneye verilen müşterek çocuk A.. E.., alacaklı sıfatı ile ilam gereği birikmiş iştirak nafakası ve ilam vekalet ücreti alacağı talebinde bulunduğu, borçlu babanın, çocuğun 2011 yılı Mayıs ayında reşit olduğunu ve bu tarihe kadar olan nafaka borcunun ise ödendiği iddiasıyla takibin iptali talebinde bulunmuştur. Mahkemece, alacaklının kısmi kabulü nazara alınarak icra emri düzeltilmiştir. Borçlu vekili, çocuğun reşit olduğu tarih ve alacaklı annenin 2010 yılında vefat etmesi nedeniyle çocuğa bakan yakınları adına nafakanın ödendiğine dair belgeler nazara alınmadan hüküm kurulduğundan bahisle karar temyiz edilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere iştirak nafakası alacaklısı velayet hakkı kendisine verilen eş olup reşit olan müşterek çocuğun birikmiş iştirak nafakası alacağını şahsı adına takibe koyma hakkı ve sıfatı bulunmamaktadır. Ancak, annenin vefatı halinde mirasçı sıfatı ile kendi payına düşeni takibe koyabilir. Bu husus Mahkemece resen nazara alınarak, takibin çocuğun mirasçı sıfatına dayalı olarak yapıldığının tespiti halinde, veraset ilamı celp edilerek, çocuğun reşit olduğu tarihe kadar birikmiş olan borcun miras payına göre talep edilebilecek miktarından, ödendiğini kabulü ettiği miktar da, düşülerek sonuca gidilmesi, şahsı adına takip başlatıldığının tespiti halinde ise takibin tümden iptaline karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir."

Nafaka Hesaplama
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas 2016/8489 Karar 2016/12061 Karar Tarihi 24.10.2016

"Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların ... 3.Aile Mahkemesi'nin 2011/741 Esas-2011/1020 Karar sayılı ilamıyla boşandıklarını ve bu karar ile müşterek çocuk için aylık 500,00 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini ancak bu nafakanın günün ekonomik koşulları ve müşterek çocuğun ihtiyaçlarının artması sonucu yetersiz kaldığını belirterek, iştirak nafakasının aylık 1.000 TL'ye yükseltilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; talep edilen nafakanın fahiş olduğunu, şayet nafaka miktarında artış yapılacak ise nafakanın ÜFE-TÜFE oranında artırılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile dava tarihinden geçerli olmak üzere müşterek çocuk 2003 doğumlu ... yararına aylık 500 TL olan iştirak nafakasının aylık 900 TL'ye yükseltilmesine, fazlaya yönelik talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. TMK.'nın 182/2.maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur. Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken giderlerinin makul sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi ve velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir. Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Somut olayda dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların ... 3.Aile Mahkemesi'nin 2011/741 Esas2011/1020 Karar sayılı ilamıyla boşandıkları, müşterek çocuk için aylık 500 TL iştirak nafakasına hükmedildiği, müşterek çocuk...'in 2003 doğumlu olduğu, ortaokula gittiği, davacının öğretmen olduğu, aylık 2.600 TL maaş aldığı, davalının ise ... Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olduğu ve ek ders ücretleriyle birlikte aylık ortalama 5.300 TL gelirinin bulunduğu (temyiz dilekçesindeki davalı beyanına göre) anlaşılmıştır. Yukarıda izah olunan nedenlerle; somut davada, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları, aradan geçen süre ve davacı annenin de katkısı nazara alındığında; artırılan iştirak nafakası miktarı biraz fazla olup, TMK.'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamıştır."

Nafaka Artırımı & Nafaka Hesaplama
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

Esas 2016/12757 Karar 2016/12447 Karar Tarihi 28.06.2016

"Mahkemece davalı erkeğin 18/11/2014 tarihli celsede toplam 1300 TL nafaka ödemeyi kabul ettiğine dair beyanı ve Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda iştirak ve yoksulluk nafakalarına hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır." denilmiştir.

Ayrıca Yargıtay 3. HD. E.2016/8531 K.2016/12128 T.24.10.2016 kararında "Davacı vekili dilekçesinde; tarafların ... Aile Mahkemesinin 2013/112 Esas- 2013/629 Karar sayılı ilamı boşandıklarını, boşanma neticesinde müşterek çocuklar 1999 doğumlu ..., 2001 doğumlu ... ..., 2009 doğumlu ..n'ın velayetinin davacı tarafa verildiği, söz konusu karar ile müşterek çocukların her biri için 100'er TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, aradan geçen sürede müşterek çocukların ihtiyaçlarının arttığını ve nafakaların yetersiz kaldığını, bu nedenle müşterek çocukların her biri için iştirak nafakasının 1.000 TL'ye yükseltilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde; talep edilen nafakaların fahiş olduğunu, bu nedenle davanın reddini istemiş, davalı duruşmada ise her bir çocuk için 200 TL ödemeyi kabul ettiğini beyan etmiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile müşterek çocuklar 1999 doğumlu .., 2001 doğumlu...., 2009 doğumlu ...'ın her biri için aylık 100 TL iştirak nafakasının dava tarihinden itibaren 175 TL'ye yükseltilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava; iştirak nafakası artırımı istemine ilişkindir.

Türk Medeni Kanunu'nun 182/2 maddesi gereğince; velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. İştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, ihtiyaçları, okul seviyesi, sosyal çevreye göre yaşam seviyesi, velayet tevdi edilen tarafın ekonomik durumu ile nafaka yükümlüsünün mali gücü birlikte değerlendirilip, hakkaniyete uygun bir nafakaya karar verilmelidir. Dosya içeriğinden, tarafların 19.07.2013 tarihinde boşandığı, müşterek çocuk 1999 doğumlu ..., 2001 doğumlu..., 2009 doğumlu ...'ın velayetinin davacı anneye bırakıldığı, davacının ev hanımı olduğu, davalının ise müdür olup, aylık 1.250 TL gelirinin olduğu, babasına ait evde yaşadığı, 2012 model ... aracı ve fındık bahçesinin olduğu anlaşılmaktadır. Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir.

Önceki dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında yaklaşık beş yıl süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, müşterek çocukların yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve müşterek çocukların yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçları gözetildiğinde; yerel mahkemece takdir edilen iştirak nafakası miktarı az olup, hakkaniyete uygun bulunmamıştır.

O halde, mahkemece yapılacak iş; müşterek çocukların yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu ve davalının her bir çocuk için 200 TL ödemeyi kabul ettiğine dair kabulü de gözetilerek, TMK'nın 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun bir nafakaya hükmetmek olmalıdır. Yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."

Nafaka Hesaplama & Nafaka Arttırımı
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas 2016/19704 Karar 2017/9326 Karar Tarihi T.07.06.2017

"İştirak nafakalarının artırılması talebi yönünden; Türk Medeni Kanunu'nun 182/2 maddesi gereğince; velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür.

Yine aynı kanunun 331.maddesinde; "Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır" düzenlemesine yer verilmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 327/1.maddesinde; Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı yasanın, 328.maddesi hükmü gereğince; Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.(TMK. nun 329/1.maddesi) İştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, ihtiyaçları, okul seviyesi, sosyal çevreye göre yaşam seviyesi, velayet tevdi edilen tarafın ekonomik durumu ile nafaka yükümlüsünün mali gücü birlikte değerlendirilip, hakkaniyete uygun bir nafakaya karar verilmelidir.

Görüldüğü üzere; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişmesi ve hakkaniyetin gerektirdiği hallerde taraflarca her zaman nafaka artırım davası açılabilir (HGK 15.07.2009 gün ve 3-352 E/348 K) . Somut olayda; davalı babanın elektrik elektronik mühendisi olduğu, aylık 7.500 TL civarında gelirinin bulunduğu, Aralık 2015'te işten ayrıldığının bildirildiği, 1.300 TL kirada oturduğu, üzerine kayıtlı bir aracının olduğu, yeniden evlendiği, bu evliliğinden bir kızı olduğu, davacı annenin ise; ev hanımı olduğu, herhangi bir gelirinin bulunmadığı, annesine ait eve 500 TL kira ve 230 TL aidat ödediği anlaşılmaktadır. Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir.

Önceki davanın kesinleşme tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında yaklaşık 3 yıl süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocukların yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır. O halde, mahkemece yapılacak iş; müşterek çocukların yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, uygun bir nafaka artışına karar verilmesi gerekir. Yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde, davalının gelirinde olağanüstü değişiklik bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir."

İştirak Nafakası Ödenmezse Ne Olur?
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi

Esas 2016/22431 Karar 2017/1479 Karar Tarihi 08.02.2017

"Borçlu aleyhine verilen tedbir nafakasına ilişkin ara kararına dayalı olarak genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız takipte, alacaklının, borçlunun çalışmakta olduğu kuruma icra müdürlüğünce muhtıra gönderildiğini, ancak daha sonra icra müdürlüğünce, nafaka yönünden kesinleşme tarihinin 22.12.2015 olması nedeniyle 13.01.2016 tarihli maaş haciz müzekkeresinin dikkate alınmaması yönünden yazı yazıldığını, aile mahkemesi kararında ayda 200,00 TL tedbir nafakasına hükmedildiğini, hükmün kesinleşmesi halinde bu nafakanın 400,00 TL iştirak nafakasına dönüştürülmesine karar verildiğini, mahkemece verilen karar 14/03/2008 tarihinde kesinleştiğinden hükmolunan tedbir nafakasının bu tarihte sona ereceğini, dolayısı ile bu tarih itibariyle hükmolunan 400,00 TL iştirak nafakasının muaccel hale geldiğini ileri sürerek icra müdürlüğünce verilen 13/01/2016 tarihli işlemin iptali istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin reddine karar verildiği görülmektedir.

HUMK'nun 443/4. (HMK'nun 367/2.) maddesi gereğince, aile ve şahsın hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez. Ayrıca, boşanma kararının "eklentisi" olan tazminatlar da aynı kurala tabi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerekir. Bir başka anlatımla, boşanma hükmü kesinleşmiş ise, eklentilerin (Yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat vs.) infaz edilmesi için eklentiler yönünden de kararın kesinleşmesi gerekmez. Somut olayda, takibe konu ... ... 3. Aile Mahkemesi'nin 2012/290 Esas -2014/357 Karar sayılı tarafların boşanmalarına ilişkin hükmün, boşanma dışındaki yönlerden temyiz edildiği, boşanma yönünden kararın 09.09.2014 tarihinde kesinleştiği, boşanma ve velayet dışındaki hükmün ise 22.12.2015 tarihinde kesinleştiği, kesinleşme şerhinden anlaşılmakta olup, boşanma kararı 09.09.2014 tarihinde kesinleştiği için, iştirak nafakası bu tarihten itibaren istenebilir. O halde mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, icra müdürlüğünce yapılan işlemin doğru olduğu gerekçesi ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir."