..::Forum Adalet::..

İCRA VE İFLAS HUKUKU => Genel İcra Hukuku => Konuyu başlatan: Deniz034 - 24 Temmuz 2016, 16:45:45

Başlık: Sulh protokolünün icra takibine etkisi
Gönderen: Deniz034 - 24 Temmuz 2016, 16:45:45
Müvekkilin karşı tarafla sulh olması halinde vekalet ücretinden sorumluluğa ilişkin Yargıtay kararları             Davacı avukatın, Manavgat İş Mahkemesi'nin 2013/147 Esas (bozmadan önceki 2007/300 Esas) sayılı dava dosyası ile Düziçi İcra Müdürlüğü'nün 2011/1354 Esas sayılı takip dosyasında davalı Nabi'yi vekil olarak temsil ettiği, yargılama devam ederken, davalı Nabi'nin 5.3.2013 tarihinde anlaştıklarından dolayı davadan feragat ettiğine dair verdiği dilekçenin altına diğer davalı şirket vekilinin de feragati kabul ettikleri ve herhangi bir yargılama gideri ve vekalet ücreti talep etmediklerini yazdığı, 7.3.2013 tarihinde de davalı Nabi'nin davacıyı azlettiği, İş Mahkemesinde 8.4.2013 tarihinde davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, davalının duruşma sırasında davacı ile 3.0. 00.TL vekalet ücreti karşılığında anlaştığını ve bu bedeli ödediğini, ekonomik durumu iyi olmadığından davalı şirketle anlaştığını ve davalı şirketten 40.000.00.TL aldığını ve davadan feragat ettiğini beyan ettiği, davalı şirket vekilinin 17.6.2013 tarihli cevap dilekçesinde böyle bir açıklaması olmamasına rağmen mahkemenin gerekçeli kararında davalı şirket vekilinin 17.6.2013 tarihli cevap dilekçesinde, İş Mahkemesinde dava devam ederken müvekkili şirketin davalı Nabi ile anlaştığını ve yapılan anlaşma doğrultusunda davalı Nabi' ye gerekli ödemenin yapıldığı ve davalı Nabi'nin davasından feragat ettiği yönünde beyanda bulunduğunun yazıldığı ve bu gerekçenin davalı şirket tarafından temyiz edilmediği, azlin haksız olduğu ve davalı Nabi tarafından davadan sonra 8.4.2013 tarihinde vekalet ücretine mahsuben davacıya 3.000.00.TL ödeme yapıldığı, yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun 164. maddesinde "taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmadığı hallerde değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifeleri altında kalmamak koşulu ile ücret itirazlarını incelemeye yetkili mercii tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin %10 u ile %20 si arasında bir miktarın avukatlık ücreti olarak belirleneceği" Avukatlık Yasasının 165. maddesinde ise, "sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." Hükümleri mevcut olup, dava sulh ile sonuçlandığında, avukat müvekkilinden aralarındaki ücret sözleşmesinde kararlaştırılan miktarı isteyebileceği gibi davada sulh olunan miktara göre karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini de isteyebilir. ( HGK.'nun 16.2.1994 T. 1993/13 – 810 E., 1994/60 K. sayılı kararı) Müteselsil sorumluluk gereğince aynı sorumluluk, müvekkille sulh olan karşı taraf için de geçerlidir. Avukatla müvekkili arasında ücret sözleşmesi bulunmaması (veya sözleşmenin geçersiz olması) halinde ise, müvekkilin ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasmın, sulh olunan miktar üzerinden, Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen (hasma tahmili gereken) vekalet ücretinden) ve Avukatlık Kanununun 164/4. maddesinde düzenlenen (müvekkilin avukata ödemesi gereken) vekalet ücretinden müteselsilen sorumlu olduklarının kabulü gerekir. Dava konusu olayda da, davacının vekil olarak takip ettiği dava davalıların anlaşması üzerine feragatle sonuçlanmış olup, taraflar arasında vekalet ücret sözleşmesi bulunmadığından, öncelikle sulh olunan miktar tespit edilerek, vekalet ücretinin de buna göre belirlenmesi gereklidir. Ancak dosyada mevcut delillerle, davalıların hangi miktar üzerinden sulh oldukları ve sulh sonucunda davalı Nabi'ye kazandırılan menfaatin ne olduğu açıkça anlaşılamamaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, bu konudaki ispat yükümlülüğü davalılara aittir. Davalıların, davacı avukat tarafından takip edilen Manavgat İş Mahkemesi'nin 2013/147 Esas (bozmadan önceki 2007/300 Esas) sayılı dava dosyası ile Düziçi İcra Müdürlüğü1 nün 2011/1354 Esas sayılı takip dosyasında, tarafların sulh olmaları nedeniyle, dava ve takibin müddeabihlerine göre davalı Nabi'ye sağlanan menfaatin, daha az bir miktar olduğunu ispat etmeleri durumunda vekalet ücretinin bu miktar üzerinden ancak bu hususun ispat edilememesi halinde ise söz konusu dava ve icra takibinin müddeabihleri üzerinden ayrı ayrı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre nispi hesaplanacak ücretin altında olmamak üzere Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesine göre %10'u ile %20 arasında bir miktarın akdi vekalet ücreti olarak ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre yapılacak hesaplamaya göre karşı yasal vekalet ücretinin hesaplanması, ve bu bedeller davalıların müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği de kabul edilmelidir. O halde mahkemece, az yukarıda açıklanan hususlar ve sulh sonucunda davacının müvekkili olan davalı Nabi'ye kazandırılan menfaatin ne olduğu konusundaki ispat yükümlülüğünün davalılarda olduğu, aksi halde sulhle sonuçlanan dava ve icra takibindeki müddeabihleri üzerinden her iki tür (akdi ve karşı yan) vekalet ücretine de hükmedilme- si gerektiği dikkate alınarak, bu yönde yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanlış gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 25.2.2015, 2014/14383-2015/5900) Dava, ödenmeyen vekalet ücreti alacağının tahsili talebine ilişkindir. Davacının davalıyı Gaziosmanpaşa 3.İcra Müdürlüğü'nün 2009/15560 Esas sayılı takip dosyasında alacaklı vekili ve İstanbul 38. Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/94 Esas sayılı dava dosyasında davacı vekili olarak temsil ettiği, davalının karşı yanla anlaşarak sulh olduğu ve Davalı Sevim'in davacı avukatı 25/08/2010 tarihinde azlettiği, taraflar arasında yazılı vekalet ücret sözleşmesi bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmakta olup bu hususlar taraflar arasında da çekişmesizdir. Avukatlık Kanununun 164/4 maddesinde "...Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir..." hükmü düzenlenmiştir. Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığına göre davacı avukat anılan yasal düzenleme gereğince dava ve takip dosyasında harcı yatırılmış değerlerin % 10-20'si oranında akdi vekalet ücreti de isteyebilir. Mahkemenin bu yönü göz ardı ederek yanlış değerlendirme ile yalnızca karşı yan vekalet ücretini kabul ederek yazılı şekilde hüküm tesis etmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 23.2.2015, 2014/17437 – 2015/5496) Davacı, dava dışı Fatma Ş'nin vekili olarak davalı aleyhine dava açıp ve icra takibi başlattığını, davalı ile müvekkilinin sulh olduklarını ileri sürerek vekalet ücretinin tahsili için müvekkili ve davalı hakkında başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı davanın reddini dilemiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Avukatlık Kanununun 165. maddesinde, "sulh ile sonuçlanan işlerde her iki taraf avukatlık ücretinin ödenmesi konusunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup, davanın sulh ile sonuçlanması halinde, avukat müvekkilinden aralarındaki ücret sözleşmesinde kararlaştırılan miktarın tamamını isteyebileceği gibi davada sulh olunan miktara göre karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini de isteyebilir. (Bkz. HGK.'nun 16.2.1994 T. 1993/13 – 810 E., 1994/60 K. sayılı kararı) Aynı sorumluluk, müvekkille sulh anlaşması yapan karşı taraf için de geçerlidir. Burada, kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusu olup, Borçlar Kanununun 142. maddesinde düzenlenen "alacaklı, müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcunun ta-mamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir" hükmüne göre, müteselsil sorumluluğun gereği olarak, sulh sözleşmesinin taraflarının her biri borcun tamamından sorumludur. Alacaklı taraf, 6098 Sayılı Yasanın 163/1. maddesi uyarınca, müteselsil borçlulardan hepsinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere tarafların sulh oldukları anlaşıldığına göre Aile Mahkemesinde takip edilen davada karşı taraf vekalet ücretinin de tahsiline karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle ve yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 8.12.2014, 2014/14384 – 2014/38935) Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, davacının davalılardan C. Çelebi'ye vekaleten diğer davalı K.P.'a karşı açmış olduğu davada, tarafların sulh olmaları üzerine davanın feragatle sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Davanın dayanağını teşkil eden Avukatlık Kanununun 165. maddesinde, "sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup bu sorumluluk, yargılama giderlerinden olan karşı taraf vekalet ücretini kapsadığı gibi, müvekkilin ödemesi gereken akdi vekalet ücretini de kapsamaktadır. (HGK.'nun 16.2.1994 T. 1993/13 – 810 E. 1994/60 K. sayılı kararı) Burada, kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusu olup, Borçlar Kanununun 142. maddesinde düzenlenen "alacaklı, müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcunun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir" hükmüne göre, müteselsil sorumluluğun gereği olarak, sulh sözleşmesinin taraflarının her biri, her iki tür vekalet ücretinin tamamından sorumludur. Buna göre alacaklı alacağının tamamını, her iki taraftan da talep edebileceği gibi, dilerse sadece birinden de talep edebilir. Dava konusu olayda davacı, vekalet ücretinin tahsili için davalılara karşı birlikte takip başlatmış olup, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince, her iki davalı da tüm vekalet ücretinden müteselsilen sorumludur. Mahkemece açıklanan bu husus göz ardı edilerek, ücret talebine esas davanın hasım tarafı olan davalı K.P.'un sadece karşı taraf vekalet ücreti nedeniyle sorumlu tutulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 5.11.2014, 2013/21964-2013/27268) Mahkemece, davalı gerçek şahısların da sulh mahiyetindeki feragat işlemine katıldıklarının kabulü ile. Avukatlık Kanununun 165. maddesi hükmü gereği, davacı avukatın müvekkil vekalet ücreti ve karşı yan vekalet ücreti alacağından hisseleri oranında sorumlu tutulmuşlardır. Bu davalılar savunmalarında; taşınmazlar üzerinde tedbir veya şerh olmadığı için bedelini ödeyerek satın aldıklarını, bu anlamda iyiniyetli olduklarını, kendilerine karşı açılan davada, yokluklarında feragat edildiğini, feragat işleminden haberdar olmadıklarını, zaten feragatin kabule de bağlı olmadığını, feragate ilişkin kararın kendilerine tebliği edilmediğini, herhangi bir anlaşma olmadığını savunmuşlardır. Mahkemece alman bilirkişi raporunda da, Mustafa ve İsmail'in feragat işlemine katılıp katılmadığı hususu mahkemenin takdirine bırakılmış ayrıca, bu kişilere feragate ilişkin kararın tebliğinden önce, davacı vekilinin 20.8.2008 tarihinde dilekçe vererek Mustafa ve İsmail'in adresi olarak yeni bir adres bildirildiği, bu adresin kapalı olması nedeniyle tebligat kanununun 21. maddesine göre tebligat yapıldığı, bu adresin, davacı vekilinin adresi ile aynı olduğunun tesbit edildiği bildirilmiştir. Mahkemece, davalı Mustafa ve İsmail'de, hisseleri oranında sorumlu tutulmuş ancak hükmün gerekçe kısmında ne suretle sorumlu tutulduklarına ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması anayasal bir zorunluluktur. Mahkemece, taşınmazların üzerinde şerh bulunmaması, feragatin davalıların yokluğunda yapılması, kararın tebliğ edilmemesi, davacı vekilinin davalılar için yeni adres bildirmesi ve buraya tebligatı sağlaması, bu adresinde davacı vekilinin adresi olmasına ilişkin savunma üzerinde durulup tarafların delilleri değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 18.9.2014, 2014/2350 – 2014/27590) Dosyanın incelenmesinde; Davacının davalının avukatı olarak iş mahkemesinde 40.000 TL dava değerli tazminat davası açtığı, dava sırasında davalının karşı tarafla anlaşması sonucu davadan feragat edildiği, kararın 17.1.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında yazılı avukatlık ücret sözleşmesi bulunmadığına göre, davacı vekilin bu dava nedeniyle vekalet ücreti alacağı Avukatlık Kanununun 164/4 ve 164/son maddesi hükümlerine göre tayin ve takdir edilir. Buna göre, davacı avukat, takip ettiği davanın harca esas değeri üzerinden %10 ila %20 oranı arasında takdir edilecek dava vekalet ücreti ile, davanın kazanılması halinde karşı taraftan alınacak karşı yan vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Zira Avukatlık Kanununun 165. maddesi hükmü uyarınca davada sulh veya sulh mahiyetindeki feragat halinde davalı tarafın vekalet ücreti ödeme yükümlülüğü sona ermemektedir. Mahkemece, bu hükümler çerçevesinde hesaplanacak vekalet ücreti alacağının, talebi aşmamak üzere tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.6.2014, 2014/2878 – 2014/21381) Dava konusu olayda da, davacının vekil olarak takip ettiği davalar, davacının müvekkili S. Bozkurt ile karşı taraf N. A.Ş. arasında düzenlenen 12.9.2007 tarihli "Mutabakat Sulh ve İbra Anlaşmasıdır." başlıklı sulh protokolü üzerine, feragatle sonuçlanmış olup, taraflar arasında vekalet ücret sözleşmesi bulunmadığından, hükmüne uyulan Dairemize ait 2009/9668 esas ve 2010/3266 karar sayılı bozma ilamında da belirtildiği üzere, davalı S. Bozkurt'a, sulh sonucunda kazandırılan menfaatin tespiti ile, vekalet ücretinin de buna göre belirlenmesi gereklidir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra alınan 19.12.2011 tarihli bilirkişi raporunda, "davalı S. Bozkurt'a sulh sözleşmesi ile kazandırılan menfaatin, sulh protokolünde belirtilen 20.000,00 TL olduğu, davacının talep edebileceği vekalet ücretinin de, bu miktarın %10'u olan 2.000,00 TL ile AAÜT üzerinden hesaplanan karşı taraf vekalet ücreti (talep gereğince yarısı) olan 1.100,00 TL'nin toplamı olan 3.100 TL olduğu" belirtilmiş, mahkemece bilirkişi raporunda belirtilen bu miktar üzerinden hüküm kurulmuştur. Ne var ki, söz konusu protokol gereğince davalı S.Bozkurt'a ödenmiş olan 20.000,00 TL, taraflar arasında sulh olunan miktar olmadığı gibi, sulh sonucunda ona kazandırılan yegane menfaat de değildir. Esasen bu miktarın, S. Bozkurt'un, taşeron olarak verdiği hizmetler sırasında doğan vergi ve bunların gecikme zammı ve faizlerine ilişkin olup, vekalet ücretine konu olan davalardan tamamen bağımsız olduğu da anlaşılmaktadır. Öte yandan dosyada mevcut olan delillere ve sulh protokolü kapsamına göre, davalıların hangi miktar üzerinden sulh oldukları ve sulh sonucunda davalı S.'ye kazandırılan menfaatin ne olduğu anlaşılamamaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, bu konudaki ispat yükümlülüğü davalılara aittir. Davalıların, davacı avukat tarafından takip edilen söz konusu davalarda, tarafların sulh olmaları nedeniyle, davaların müddeabihlerine göre davalı S.'ye sağlanan menfaatin, daha az bir miktar olduğunu ispat etmeleri durumunda vekalet ücretinin bu miktar üzerinden tespit ve takdir edilmesi gereklidir. Ancak bu hususun ispat edilememesi halinde ise vekalet ücretinin, söz konusu davaların müddeabihleri üzerinden ödenmesi gerektiği de kabul edilmelidir. O halde mahkemece, az yukarıda açıklanan hususlar ve sulh sonucunda davacının müvekkili olan davalı S. Bozkurt'a kazandırılan menfaatin ne olduğu konusundaki ispat yükümlülüğünün davalılarda olduğu, aksi halde sulhle sonuçlanan davaların müddeabihleri üzerinden her iki tür vekalet ücretine de hükmedilmesi gerektiği dikkate alınarak, bu yönde yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 10.6.2014,2013/23299 – 2014/1853) Bir davada görev yapan avukat, vekil edeninden aralarındaki sözleşmeye göre kararlaştırılan miktarı, şayet ücret kararlaştırılmamış ise Avukatlık Kanununun 164/4 Maddesine göre özetle "değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari üret tarifelerinin altında olmamak koşulu ile davanın kazanılan bölümü üzerinden yüzde on ile yüzde yirmi arasında belirlenecek miktarı, şayet değeri para ile ölçülemeyecek işlerden ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenecek miktarı ücret olarak talep etmek hakkına sahip olduğu gibi, ayrıca yargılama sonunda haklı çıkılan kısım üzerinden hasına yüklenen vekalet ücretini de talep etmek hakkına sahiptir. Vekil eden avukatına belirlenen bu iki kalem ücreti ödemekle yükümlü olup, Avukatlık Kanunun 165. Madde-sinde ise; "Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar" hükmü yer almaktadır. Dairemiz yerleşik içtihatlarında da vurgulandığı üzere. Avukat tarafından takip edilen dosyada tarafların sulh olmaları halinde vekil eden ile avukat arasında sözleşme bulunmaması, sözleşmedeki ücretin geçersiz olması halinde gerek vekil eden gerekse hasım, sulh olunan miktar, sulh olunan miktar belli değilse, mahkemece gerçek sulh olunan miktar araştırılarak bulunacak miktar, aksi takdirde dava veya icra takibine konu müddeabihin tamamı üzerinden Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre belirlenecek ücret nedeni ile müteselsilen sorumludur. Yukarıdaki açıklamalar ışığında gerçekleşen somut olay değerlendirildiğinde, davacı avukatın talebine ve vekalet ücretine esas ilgili dava dosyası ve icra takip dosyası kesinleşmiş olup, davalıların aralarındaki sulh anlaşmasının ve davacı avukatın azil işleminin bu tarihten sonra yapılmış olması da nazara alındığında, mahkemece takip edilen dosyalarda müddeabihin tamamı sulh olunan miktar olarak kabul edilerek bu miktar üzerinden hesaplama yapılması gerekirken, müddeabihin yansı üzerinden vekalet ücreti hesaplaması yapılması gerektiği yönündeki bilirkişi raporuna atıf ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13, HD. 11.6.2014,2014/4693 – 2014/18748) Avukatlık Kanununun 165. maddesinde, "sulh ile sonuçlanan işlerde her iki taraf avukatlık ücretinin ödenmesi konusunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup, davanın sulh ile sonuçlanması halinde, avukat müvekkilinden aralarındaki ücret sözleşmesinde kararlaştırılan miktarın tamamını isteyebileceği gibi davada sulh olunan miktara göre karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini de isteyebilir. (HGK.'nun 16.2.1994 T. 1993/13 – 810 E., 1994/60 K. sayılı kararı) Aynı sorumluluk, müvekkille sulh anlaşması yapan karşı taraf için de geçerlidir. Burada, kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusu olup, Borçlar Kanununun 142. maddesinde düzenlenen "alacaklı, müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcunun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir" hükmüne göre, müteselsil sorumluluğun gereği olarak, sulh sözleşmesinin taraflarının her biri borcun tamamından sorumludur. Alacaklı taraf, 6098 Sayılı Yasanın 163/1. maddesi uyarınca, müteselsil borçlulardan hepsinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir. Somut olayda davacı avukatın, davalı Miray ile yaptığı sözleşme gereğince sözleşmeden kaynaklanan vekalet ücretinden her iki davalı da sorumlu olduğu gibi, karşı yan vekalet ücretinden de her iki davalının sorumlu olduğu kabul edilerek sonuca göre karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir. (Y. 13. HD. 2.6.2014, 2014/3079 – 2014/17007) Dava konusu olayda, davacı avukat tarafından 2010/147 esasta görülen dava ile kamulaştırmasız el atma nedeni ile 10.000 TL. Tazminatın ödetilmesini talep ettiği ve mahkemece, 22.7.2010 tarihinde dava konusu taşınmazın davalı tarafça tapuda satın alındığından, davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilip kesinleştiği, tarafların yargılama aşamasında anlaşma yaparak davayı sonlandırdıkları, bu durumda davacı avukatın vekalet ücretini tüm davalılardan talep etmekte haklı olduğu kabul edilerek bir karar verilmesi gerekirken davalı bölge müdürlüğü hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, davacı yararına bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 15.5.2014, 2014/909 – 2014/15537) Davacının, davalı Ömer'in 11.7.2011 tarihli vekaleti ile diğer davalı Şirket aleyhine 10 adet toplam 100.000 TL. bedelli senetlerin tahsili için icra takibi başlattığı, davalıların 3.12.2011 tarihli protokolle sulh oldukları ve davacının 16.1.2012 tarihli ihtarla azledildiği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, taraflar arasındaki 11.7.2011 tarihli belge içeriğine göre, takip konusu 100.000 TL. Üzerinden %25 oranında vekalet ücretini talep edebileceği gözetilerek, yasal vekalet ücretinin tarafa ait olduğu gerekçesi ile, davacı avukatın icra dosyasından tahsil ettiği 11.694 TL.nin mahsubu ile bakiyesi üzerinden dava kabul edilmiştir. Davalı Ömer imzasını taşıyan 11.7.2011 tarihli "muvafakatname-talimatname" başlıklı belgede; davacı avukata toplam 100.000 TL. bedelli senedin tahsil için verildiği ve ana para dışındaki faiz ve ferilerinin avukata ait olacağının kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Anılan belgede davacı imzası bulunmadığı gibi, ödenecek vekalet ücretine ilişkin bir kararlaştırmanın da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalılar arasındaki 3.12.2011 tarihli sulh protokolünün taraflar arasındaki tüm uyuşmazlıklara yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ödenecek vekalet ücretinin %25 oranında olduğunu ispatlayamadığına göre, Avukatlık Kanununun 164/4 maddesine göre, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşulu ile davanın kazanılan bölümü üzerinden yüzde on ile yüzde yirmi arasında belirlenecek miktarı ücret olarak talep etmek hakkına sahip olduğu gibi, ayrıca yargılama sonunda haklı çıkılan kısım üzerinden hasma yüklenen vekalet ücretini de talep etmek hakkına sahiptir. Vekil eden, avukatına belirlenen bu iki kalem ücreti ödemekle yükümlüdür. Avukatlık Kanunun 165. maddesi "Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.'' hükmünü getirmiştir. Açıklanan yasal kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı avukatın sözleşme vekalet ücretinin avukatlık kanununun 164/4 maddesi gereğince % 10-20 oranı gözetilerek hesaplanması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde %25 oranı üzerinden hesap yapılması usul ve yasaya aykırı olup davacı yararına bozmayı gerektirir. Yukarıda açıklanan şekilde, karşı yan vekalet ücretinin avukata ait olduğu ve davacı avukatın karşı yan vekalet ücretini de icra dosyasından tahsil ettiği gözetilerek, sözleşme vekalet ücretinden karşı yan vekalet ücretinin ayrıca mahsup edilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, davacı yararına bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 8.5.2014,2014/287 – 2014/4767) Bir davada görev yapan avukat, vekil edeninden aralarındaki sözleşmeye göre kararlaştırılan miktarı, şayet ücret kararlaştırılmamış ise Avukatlık Kanununun 164/4 Maddesine göre özetle "değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari üret tarifelerinin altında olmamak koşulu ile davanın kazanılan bölümü üzerinden yüzde on ile yüzde yirmi arasında belirlenecek miktarı, şayet değeri para ile ölçülemeyecek işlerden ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenecek miktarı ücret olarak talep etmek hakkına sahip olduğu gibi, ayrıca yargılama sonunda haklı çıkılan kısım üzerinden hasma yüklenen vekalet ücretini de talep etmek hakkına sahiptir. Vekil eden avukatına belirlenen bu iki kalem ücreti ödemekle yükümlü olup, Avukatlık Kanunun 165. Maddesinde ise; "Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar" hükmü yer almaktadır. Dairemiz yerleşik içtihatlarında da vurgulandığı üzere, Avukat tarafından takip edilen dosyada tarafların sulh olmaları halinde vekil eden ile avukat arasında sözleşme bulunmaması, sözleşmedeki ücretin geçersiz olması halinde gerek vekil eden gerekse hasım, sulh olunan miktar, sulh olunan miktar belli değilse, mahkemece gerçek sulh olunan miktar araştırılarak bulunacak miktar, aksi takdirde dava veya icra takibine konu müddeabihin tamamı üzerinden Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre belirlenecek ücret nedeni ile müteselsilen sorumlu sayılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar ışığında gerçekleşen somut olay değerlendirildiğinde, davacı avukatın talebine ve vekalet ücretine esas ilgili dava dosyası ve icra takip dosyası kesinleşmiş olup, davalıların aralarındaki sulh anlaşmasının ve davacı avukatın azil işleminin bu tarihten sonra yapılmış olması da nazara alındığında, mahkemece takip edilen dosyalarda müddeabihin tamamı sulh olunan miktar olarak kabul edilerek bu miktar üzerinden hesaplama yapılması gerekirken, müddeabihin yarısı üzerinden vekalet ücreti hesaplaması yapılması gerektiği yönündeki bilirkişi raporuna atıf ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 24.3.2014, 2014/978 – 2014/8647) Davacı, bu davasında davalılardan Z. Gürkan'ın davasını takip ettiğini, aldığı kararı diğer davalıya karşı takibe koyduğunu, icra aşamasında tarafların anlaştıklarını, müvekkili Z.'nin alacağını haricen tahsil edip, karşı tarafa yazılı belge verdiğini ileri sürerek, gerek dava dosyası için ve gerekse icra takip dosyası için hak ettiği vekalet ücreti alacağı ile karşı yan vekalet ücreti alacağı yönünden talepte bulunmuş; mahkemece ise bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle davalılardan Y.Tekstil Ltd. Şti'nin diğer davalı Z. ile birlikte Avukatlık Kanunun 165. maddesi kapsamında sorumlu olması gerektiği gerekçesiyle bu miktar alacak yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysa ki, davacı avukat müvekkili Z. lehine Bakırköy 10. İş Mahkemesinden karar aldıktan sonra bu kararın icrası aşamasında taraflar anlaşmış ve davalı Z. alacağını haricen tahsil etmiştir. Bu yön mahkemeninde kabulündedir. Hal böyle olunca davacı, Bakırköy 10. İş Mahkemesinin 2007/131 esas sayılı dava dosyası ve bu dosyanın karşı yan vekalet Ücreti alacağı yönünden talepte bulunamaz. Ancak icra takibine konu ettiği ve Bakırköy 10. İş Mahkemesi dosyası ile hüküm altına alınan asıl alacak miktarları yönünden Avukatlık Kanunun 164/4. maddesi kapsamında talepte bulunabilir. Ne var ki, davalı Y. Ltd. şti temyiz dilekçesinde bu takip dosyası yönünden 35.000.00 TL üzerinden hesaplama yapılmasını kabul ettiğinden bu miktar esas alınmak suretiyle anılan yasa maddesi kapsamında hesaplama yapılmalı yine bu miktar esas alınmak suretiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre karşı yan vekalet ücreti belirlenmeli, belirlenen miktarla sınırlı olarak temyiz eden davalının sorumluluğu cihetine gidilmelidir. Bu yönler gözardı edilerek yetersiz bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 17.3.2014, 2013/29806 – 2014/7546) Somut Olayda, davacı 21.11.2011 tarihli celsede davalı V. AŞ hakkındaki davadan feragat ettiklerini açıklamıştır. Davadan feragat öncelikle bir usul işlemidir. Dava konusu olayda davalılar arasında mecburi değil, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, davacı tarafın davalılardan birisi hakkındaki feragati usul hukuku bakımından diğer davalı aleyhine bir sonuç doğurmaz ise de, davadan feragat aynı zamanda bir maddi hukuk işlemi olduğundan, davalıların iç ilişkideki rücu hakkı açısından müteselsil sorumlu olan davalıların birbirini etkileyip etkilemediğinin üzerinde durulması gerekir. Davacı taraf tediye veya takasa dayalı olarak değil, herhangi bir karşılık almadan davalı V. AŞ hakkındaki davadan feragat etmiş ise, BK'nun 145/2 nci maddesi hükmünün göz önünde bulundurulması gerekecektir. Sözü edilen madde "Eğer müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan tahallüs etmiş ise, diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği nisbette, bu beraetten istifade edebilirler" hükmünü haiz bulunmaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere tatmin edilmeden müteselsil borçlulardan birisi hakkındaki feragat, kural olarak diğerlerine tesir etmeyecektir. Ancak, maddede yer alan "halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği " şeklindeki hüküm nedeniyle bu hallerin varlığı halinde müteselsil borçlulardan birine yönelik bir feragat diğeri yönünden de sonuç doğuracaktır. Dava konusu olayda, davacı temyiz dilekçesinde, davalı V. şirketinden bir ödeme almadığını, sulh protokolünden kendisini haberdar edip protokol aslını kendisine verdiğinden hakkındaki davadan feragat ettiğini açıklamıştır. O halde davacının tam tatmin nedeni ile feragati yoksa, olayda BK'nun 147/2 nci madde hükmü uyarınca feragat edilmeyen davalı şirket açısından ağırlaştırıcı bir durum doğurmayacağından, yukarıda açıklandığı üzere, olayda B.K.nun 145/2 maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının araştırılması gerekir. Mahkemece, maddedeki "...halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği...." hususu üzerinde durulup tartışılmadan bu koşullarda feragatin sirayet edip etmeyeceği tartışılmadan davacının davalı V. şirketi hakkındaki feragatinden diğer davalı şirketin de faydalandırılması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 27.2.2014, 2013/7831 – 2014/5360) Davacılar haksız olarak azledildiklerini ve taraflar arasında zımni uzlaşma olması nedeniyle vekalet ücretinden davalıların birlikte müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Davalılar, verilmeyen hizmetin karşılığının talep edildiğini ve borçlarının olmadığını savunmuşlardır. Mahkemece, davacıların haksız azil edildiği ve davalıların vekalet ücretinden Avukatlık Kanunu gereğince müteselsilen sorumlu oldukları ve davacıların 13.900.00 TL vekalet ücretini hak ettikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davacıların davalı Melahat'ı boşanma ve mal paylaşımı davalarında avukat olarak temsil ettikleri, açılan bu davada taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiği, davalı Melahat'ın görülen lüzum üzerine 7.4.2011 tarihinde davacıları azlettiği, 18.5.2011 tarihinde yapılan duruşmaya tarafların katılmaması nedeniyle davanın işlemden kaldırılmasına ve 14.9.2011 tarihinde ise yenilenmediği için davanın HMUK 409 maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verildiği dosya kapsamından anlaşıldığı gibi taraflar arasında da bu yön ihtilafsızdır. Davalı Melahat davacıları görülen lüzum üzerine azletmiş olup bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davacıların görevlerini tam olarak yaptıkları ve azlin haksız olduğu mahkemenin de kabulündedir. Açılan boşanma davasında davacı Melahat'ın davasından feragat ettiğine veya tarafların sulh olduğuna dair dosyada hiçbir delil mevut değildir. Davanın taraflarca takip edilmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde davacının davasından feragat ettiğinin veya tarafların sulh olduğunun kabulü mümkün değildir. Bu yönde dosyada herhangi bir delilde mevcut değildir. Boşanma davasının özelliği gereği tarafların boşanmaya zorlanması mümkün değildir. Aksine yasalar gereği hakimin tarafları evlilik birliğini devam ettirmeye davet etmesi gerekir. Davalıların anlaşıp yuvalarını kurtardıklarını beyan etmeleri hukuki anlamıyla sulh olduklarının kabulünü gerektirmez. Avukatlık Kanununun 165 maddesinde "sulh ile sonuçlanan işlerde her iki taraf avukatlık ücretinin ödenmesi konusunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup az yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu avukatlık ücretinden davalı H. İbrahim'in bu yasa maddesi gereği sorumlu tutulması mümkün değildir. Hal böyle olunca; mahkemece, davalı H. İbrahim hakkında açılan davanın yukarıda açıklanan gerekçelerle reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirmeyle bu davalı hakkında da davanın kabulü yönünde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD.18.2.2014, 2013/28866-2014/4162) Avukatlık kanununun 165. maddesine göre, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumlu olup, burada kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusudur. Müvekkil ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasmın müteselsilen sorumlu olacakları vekalet ücretinin, avukatla müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunması ve sözleşmede sulh halinde ödenecek olan ücretin ayrıca kararlaştırılmış olması halinde, kararlaştırılan bu miktar üzerinden, avukatla müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmakla birlikte sulh halinde ödenecek olan ücretin ayrıca kararlaştırılmamış olduğu, ya da yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı, veya yazılı sözleşme mevcut olmakla birlikte geçersiz olduğu hallerde ise, sulh olunan miktara göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Somut uyuşmazlığa konu olayda, dosya içeriğine göre davacı ile davalı Bülent arasında yapılan 21.4.2011 tarihli ücret sözleşmesinde sulh olunması halinde davacı avukata ödenecek ücret tespit edilmemiş ise de, davalılar arasındaki 8.8.2011 tarihli sulha ilişkin protokolde davalıların sulh oldukları bedelin 200.000 TL olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece sulh olunan 200.000 TL üzerinden davacı ile davalı Bülent Torun arasında yapılan vekalet ücret sözleşmesinde kararlaştırılan %10 oram üzerinden yapılacak vekalet ücreti hesabına göre vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği dikkate alınarak, bu yönde yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, boz-mayı gerektirir. (Y. 13. HD. 17.2.2014, 2013/26929 – 2014/4123) Avukat olan davacı ile dava dışı işçi İnan arasında yapılan avukatlık vekalet sözleşmesine göre davacı avukatın dava dışı işçi adına davalı şirket aleyhine olmak üzere işçi alacaklarının tahsiline ilişkin dava açtığı, ancak dava dışı işçinin iş mahkemesine verdiği dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirdiği, iş mahkemesince davanın feragat nedeniyle sonuçlandırıldığı anlaşılmakta olup, davacı dava dışı işçi ile davalı şirketin anlaşması nedeniyle işçinin iş mahkemesinde açmış oldukları davadan feragat ettiğini, bu durumun aslında sulh anlamına geldiğini, bu nedenle avukatlık ücretinden birlikte sorumlu olduklarını ileri sürmektedir. Avukatlık Kanunun 165. maddesinde "iş sahibinin birden çok olması halinde, bunlardan her biri sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar" hükmü bulunmakta olup, davada çözülmesi gereken sorun davalı şirketin de avukatlık ücretinden diğer dava dışı işçi ile birlikte sorumlu olup olmadığı hususudur. Avukatlık kanununun 165. maddesi uyarınca her iki tarafın avukatlık ücretinden birlikte sorumlu olabilmesi için tarafların anlaşması sonucunda dava veya takip konusu işin sonuçlandırılması zorunlu olup, bu anlaşmanın sulh veya başka biçimde olması gerekir. Dava konusu olayda iş mahkemesinde açılan davada davacı avukatın müvekkili olan işçi İnan mahkemeye verdiği dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirmiş olup, bu feragat dilekçesinde davalı ile anlaştığına veya dava konusu alacaklarını tahsil ettiğine dair bir açıklamaya yer verilmemiştir. İşçinin tek taraflı yaptığı feragat işlemi iş mahkemesindeki davanın tarafları olan işçi ve davalı şirket arasında bir anlaşma ve sulh işleminin bulunduğunun kabulünü gerektirir mahiyette değildir. Hal böyle olunca mahkemece dava dışı işçinin yaptığı feragat işleminin bir sulh ve anlaşmaya dayalı olarak yapılıp yapılmadığının tespitine dönük olarak, bu konu üzerinde özellikle durularak tarafların gösterdikleri deliller muvacehesinde gerekli inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 17.2.2014, 2013/26377 – 2014/4115) Dosyanın incelenmesinde; Davacının 2004 yılından beri davalıların vekili olduğu, aralarında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığı, davacının takip ettiği dava ve işlerin bir kısmının, davalıların karşı tarafla anlaşarak 4.1.2006 tarihli sulh ve ibra sözleşmesi ile belirlenen miktarlar üzerinden sonlandırıldığı, bu sulh ve ibra sözleşmesine konu işler nedeniyle Avukatlık Kanunun 164/4 ve 164/son maddesine göre vekalet ücreti alacağı ile, diğer dava ve işler adı altında 30.10.2008 tarihinde fazlaya ilişkin haklan saklı kalarak 75.0000 TL asıl alacak ve işlemiş faiz alacağı ile toplam olarak 94.047, 95 TL vekalet ücreti alacağının tahsili için kendi müvekkillerine icra takibi başlattığı anlaşılmıştır. Dava dilekçesinde ise, sulh ve ibra sözleşmesine konu işler ile icrada diğer dava ve işler olarak gösterdiği işlere açıklık getirerek dosyaların, esas numaralarını bildirmiştir. Davalı taraf savunmasında; Davacının takip talepnamesindeki isteklerinin açık olmadığını, sonradan bu talebi açıklayarak genişletemeyeceği, sulh ve ibra sözleşmesinin 6. maddesinde, "Avukatlık Kanunu 165. maddesi gereğince teselsül konusunda tarafların feragat etmiş olup, her vekil ücretini sadece ve sadece kendi müvekkilinden talep edecektir." şeklinde kararlaştırma yapıldığını, davacı avukatında bu sulh ve ibra sözleşmesine imza atarak katılması nedeniyle bahsedilen sözleşme maddesinin davacı avukatı bağlayacağı ve karşı yan vekalet ücretini kendilerinden talep edemeyeceğini ayrıca 10.000 Dolar kısmi ödeme yaptıklarını, talebin fahiş olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı alacağının 223.573, 77 TL olduğu, bunun 17.200, 32 TL sinin karşı yan (164/son) vekalet ücreti olduğu belirtilerek taleple bağlı kalmak üzere, takibin 75.000 TL asıl alacak, 184, 93 TL işlemiş faiz alacağı üzerinden devamına, fazla faiz talebi ve icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı avukatın takip ettiği işlerin bir kısmını kapsar şekilde davalılar ve karşı taraf arasında yapılan 4.1.2006 tarihli sulh ve ibra sözleşmesi başlıklı sözleşmenin 6. maddesinde "Avukatlık Kanunu 165. maddesi hükmü gereğince teselsül konusunda taraflar feragat etmiş olup, her vekil ücretini sadece ve sadece kendi müvekkilinden talep edecektir." yazılıdır. Davacı avukatta bu anlaşmayı imzalamıştır. Avukatlık Kanunun 165. maddesi hükmüne göre, "İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan veya takipsiz bırakılan işlerden her iki taraf, avukatın ücretinin ödenmesi konusunda müteselsil borçlu sayılırlar." hükmünü içermekte ise de somut olayda davacı avukatında katıldığı sulh ve ibra sözleşmesinin 6. maddesindeki kararlaştırma ile davacı avukat Avukatlık Kanunun 164/son maddesine göre isteyebileceği vekalet ücretini müvekkilinden talep etme hakkından feragat etmiştir. Bu durumda, davacı avukat davalı müvekkilinden 164/son maddesi hükmüne göre karşı yan vekalet ücretini talep edemeyecektir. Davacı imzaladığı sözleşme ile bağlıdır. Mahkemece bu kalem isteğin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karşı yan vekalet ücreti bakımından da davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 13.2.2014, 2013/23288 – 2014/3784) Davacı avukatın, Küçükçekmece Kadastro Mahkemesinin 1990/35 E. sayılı davasına asli müdahil olarak katılan davalıları, vekil olarak temsil ettiği, davanın taraflarının sulh olması üzerine davanın feragatle sonuçlandığı, davacı ile davalı Ahmet arasında tarihsiz ücret sözleşmesinin bulunduğu, diğer davalılarla arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığı, dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı Ahmet açısından sulh olunan miktar üzerinden sözleşme gereğince %25 oranı üzerinden, diğer davalılar açısından da, Avukatlık Ücret Sözleşmesi gereğince ücret hesabı yapılarak karar verilmiştir. Davalı Ahmet tarafından davacı avukata ödenmesi gereken ücretin hesabında, 17.3.2006 tarihli sulh protokolündeki davalılara ödenecek 355.420 TL. üzerinden sözleşmede belirlenen %25 oranı uygulanarak karar verilmiştir. İki taraf arasındaki tarihsiz sözleşmede, tahsil edilen bedelin %25'i oranında ücretin ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak 17.3.2006 tarihli sulh protokolünün davalı Ahmet Kurtuluş ile diğer hissedarlar davalı Mustafa , davalı Cemil mirasçıları ve dava dışı Dudu tarafından imzalandığı, 1426 parseldeki toplam 17.771 metrekare taşınmaz karşılığı olan toplam 355.420 TL. bedelin hissedarlara ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. O halde, davalı Ahmet açısından tahsil edilen ve sulh olunan miktar belirlenirken anılan sulh protokolü gereğince, toplam sulh tutarından davalı Ahmet hissesine isabet eden miktar üzerinden vekalet ücretinin hesaplanması gerekir. Mahkemece yanlış değerlendirme ile sulh protokolündeki toplam değer üzerinden vekalet ücreti hesabı usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 13.2.2014, 2013/14958-2014/3728) Davacı tarafından başlatılan icra takipleri davalının takip borçluları ile anlaştığından takipsiz bırakılmıştır. Borçlularla haricen anlaşma yapıldığı mahkemenin kabulündedir. Avukatın icradan parayı tahsil etme imkanı takip alacaklısı ve borçlusunun sulh olması nedeniyle imkansız hale gelmiştir. Avukatlık Kanunun 165. madde uyarınca vekalet ücretinin tamamından davalı sorumlu olur. Mahkemece, karşı taraf vekalet ücretine ilişkin talebinde kabulü gerekirken, bu isteğin reddi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 26.12.2013, 2013/23226 – 2013/32943) Davacı ile davalı Fadime arasında yapılan yazılı Avukatlık ücret sözleşmesinin 2. maddesine göre, tahsil edilecek paranın %20'sinin avukatlık ücreti olarak ödeneceği kararlaştırılmıştır. Davalı Fadime ile diğer davalı şirket arasında düzenlenen Sulh ve İbra Protokolüne göre de, Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/123 Esas sayılı dava dosyasında talep edilen 10.000.00.TL maddi ve 50.000.00. TL manevi tazminat yönünden davalıların 6.000.00.TL. bedel üzerinden anlaştıkları ve sulh oldukları dosya kapsamı ile sabittir. Avukatlık Kanunu'na göre, sulh olan taraflar avukatlık ücretinin ödenmesinden dolayı avukata karşı müteselsilen sorumludur. O halde mahkemece, avukatlık ücreti olarak davalıların sulh oldukları yani davalı Fadime'nin tahsil ettiği 10.000,00 TL'nin %20'si olan 1.200.00.TL'nın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken yanlış gerekçe ile az yukarıda yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykın olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 18.12.2013,2013/13152 – 2013/31925) Avukatlık Kanununun 165. maddesinde, "sulh ile sonuçlanan işlerde her iki taraf avukatlık ücretinin ödenmesi konusunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup, bu durumda kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusu olduğundan, Borçlar Kanununun 142. maddesinde düzenlenen "alacaklı, müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcunun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir" hükmüne göre, alacaklı alacağının tamamım, her iki taraftan da talep edebileceği gibi, dilerse sadece birinden de talep edebilir. Müvekkil ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasmın müteselsilen sorumlu olacakları vekalet ücretinin, avukatla müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunması ve sözleşmede sulh halinde ödenecek olan ücretin ayrıca kararlaştırılmış olması halinde, kararlaştırılan bu miktar üzerinden, avukat ile müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmakla birlikte sulh halinde ödenecek olan ücretin ayrıca kararlaştırılmamış olduğu, ya da yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı, veya yazılı sözleşme mevcut olmakla birlikte geçersiz olduğu hallerde ise, sulh olunan miktara göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Taraflar arasında 12.5.2011 tarihli "Görüşme tutanağı ve ücret sözleşmesi" başlıklı vekalet ücret sözleşmesinin yapıldığı bu sözleşme ile davalı müvekkilin işçi alacağına konu toplam alacak miktarı yaklaşık 37.663 TL olarak belirlendikten sonra, bu alacakların tahsili için 1.000 TL müddeabih değeri üzerinden kısmi dava açılacağı, bilirkişi raporuna göre tavzih suretiyle tam tahsil davasına dönüştürüleceği, ücretin dava sonunda tahsil edilecek ferileri ile birlikte toplam alacağın %25 olması kararlaştırıldığı, ancak avukatın bilgisi haricinde işveren ile anlaşması, azil veya davanın başka bir biçimde davanın sonuçsuz bırakılması halinde 37.663 TL hesaplanan işçilik alacakları miktarı üzerinden vekalet ücretinin %25 oranı esas alınarak hesaplanıp ödeneceği, davanın reddi halinde tarifeye göre hesaplama yapılacağı kararlaştırılmıştır. Sözleşmedeki düzenlemeler itibariyle taraflar arasında başarıya göre değişen bir ücret belirlemesi söz konusu olup, tarafların serbest iradelerine göre, başarıya göre değişme koşulunu içeren ücret sözleşmesi düzenlemeleri (%25 sınırını aşmamak üzere) her zaman mümkün ve geçerlidir. Bu itibarla somut olayda taraflar arasındaki 12.5.2011 tarihli ücret sözleşmesi geçerli olup, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince, söz konusu davada tarafların sulh oldukları tazminat miktarı üzerinden belirlenecek olan vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gereklidir. Tarafların sulh oldukları miktar belli olmadığına göre, sulh olunan miktar tespit edilerek, tespit edilecek bu miktar üzerinden belirlenecek olan vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken, mahkemece vekalet ücretinden davalıların müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmekle birlikte, davacıya ödenmesi gereken vekalet ücretinin miktarında yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 2.12.2013, 2013/23239 – 29815) Dosyanın incelenmesinde; Davacının, davalı kooperatif ile hukuki ihtilaflarının çözümü için 13.10.2009 tarihli vekaletname ve avukatlık ücret sözleşmesi düzenlediği, sözleşmenin 2. maddesine göre, dava değerinin %10'unun vekalet ücreti olarak kararlaştırıldığı, 6. maddesinde haksız azil halinde kararlaştırılan ücretin tamamının verileceğinin belirtildiği, kooperatifin diğer davalılarla yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle arsa sahiplerinin açtığı 2009/325 esas sayılı 289.000 TL müddeabihli ecrimisil davasında davalı vekili olarak temsil ettiği, yine 2010/126 esas sayılı dava dosyası ile arsa sahiplerine karşı, süre uzatımı verilmesi, olmadığı takdirde yapılan imalatların değerinin tesbiti ve tahsili davası açıldığı, harca esas değer olarak 60.000 TL gösterildiği ancak yapılan bilirkişi incelemesinde imalatların değerinin 2.603.923 TL olarak tesbit edildiği aşamada tarafların dava dışı bir protokolle 16.7.2010 günü sulh oldukları, protokol içeriğine göre tarafların davalardan feragat etmesi, masraf ve vekalet ücreti almaması karalaştırılarak taraflar arasındaki hukuki ve mali ilişkilerin tekrar düzenlendiği, bu protokol uyarınca açılan davalar takip edilmeyerek 3.11.2010 ve 8.11.2010 tarihlerinde her iki davanın da açılmamış sayılmasına karar verildiği, davacının vekalet ücretini talep eden 16.5.2011 tarihli ihtarnamesi üzerine davalı kooperatifin gönderdiği 17.5.2011 tarihli azilname ile herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin azledildi- ği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davacı avukatın takip ettiği davalar her ne kadar HMK hükümleri doğrultusunda sulh sözleşmesiyle karara bağlanmamış ise de takip edilen davanın taraflarının haricen sulh oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun 165. maddesi hükmüne göre takip edilen davanın harici sulhle sonuçlanması nedeniyle davanın tarafları avukatın yasal ve sözleşme vekalet ücretini ödenmesinden müştereken ve müteselsilen sorumludur. Davalı arsa sahiplerinin de Avukatlık Kanunu 165. maddesine göre sorumlu olduğu gözetilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 12.9.2013, 2013/16282-2013/21326) Mahkemece, davalı şirketin azilden önce mecuru 10.5.2008 tarihinde tahliye ettiği ve davanın da takipsiz bırakıldığı gerekçesi ile sulhun varlığı kabul edilerek yazılı hüküm kurulmuştur. Anılan dosyanın kira tesbit davasına dönüştürülerek takipsiz bırakılmasının sulh anlaşmasına bağlı olduğun isbat yükü davacılara aittir. Sulh anlaşmasının varlığı davacılar tarafından ispatlanamamıştır. Ancak davacıların yemin delilinin varlığı gözetilerek, bu hususta davalı Yaşar'a yemin teklifine haklarının bulunduğu hatırlatılarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece, eksik inceleme ile davalı Yaşar aleyhindeki davanın da kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 5.7.2013, 2012/24617 – 2013/18649) Temyiz talebinde bulunan davalılar yönünden taraflar arasında sözleşme ilişkisi mevcut olmayıp, dava Avukatlık Kanununun 165. maddesinden kaynaklanmaktadır. Anılan maddede, "sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." Hükmü mevcut olup, davacı bu maddeye dayanarak, müvekkili olan davalı Mehmet'e vekaleten açmış olduğu tapu iptal tescil davasının, davanın tarafları arasında sulh protokolü yapılması ve sonrasında da davacı asil Mehmet tarafından davadan feragat edilmesi üzerine, davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiğini belirterek, vekalet ücretinin müvekkili ve diğer davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Ücret talebine konu olan Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/319 esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde; Davanın Mehmet'e vekaleten Avukat Ekrem tarafından, 13.11.2008 tarihinde İbrahim aleyhine tapu iptal ve tescil istemiyle açıldığı, talep üzerine taşınmazın tapu kaydına tedbir konulduğu, yargılama devam etmekte iken, davacı vekili olan Av. Ekrem tarafından bizzat verilen 13.4.2010 tarihli dilekçe ile taşınmaz üzerindeki tedbirin kaldırılmasının istenildiği, mahkemece de aynı tarihli kararla tedbirin kaldırıldığı, bundan sonra yine davaya devam edilip, 30.12.2010 tarihinde "davanın kabulüne" ilişkin olarak verilen ilk hükmün, davalı İbrahimin, "dava konusu taşınmazın yargılama sırasında, protokol yapılmak suretiyle satıldığı, kendisinin Amerika'da yaşadığı, davadan feragat edileceği beyan edilmesine rağmen, feragat edilmeyip vekalet ücreti alabilmek için davaya devam edildiği, taşınmazın satıldığının Mahkemeden gizlendiği" şeklindeki temyiz talebi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından, "taşınmazın yargılama sırasında satılmış olması nedeniyle HUMK'nun 186. maddesine göre davacıya seçimlik hakkı hatırlatılmadan karar verilmiş olması" yönünden kararın 14.6.2011 tarihinde bozulduğu, bozma sonrasında yine Av. Ekrem tarafından vekaleten verilen 6.12.2011 tarihli celsedeki beyan ve 9.12.2011 tarihli dilekçe ile, davanın yeni malik Ahmet'e yöneltildiği, adı geçenin 23.12.2011 tarihli dilekçesini mahkemeye sunduğu, bundan sonra ise davacı asil Mehmet tarafından verilen 13.1.2012 tarihli dilekçe üzerine, davanın aynı tarihte feragat nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dosyada mevcut olan ve söz konusu davanın tarafları olan Mehmet ve İbrahim arasında düzenlenen 12.4.2010 tarihli "Tasfiye Protokolü"nde, tapu iptal tescil dosyasına konu olan taşınmazın, üzerindeki tedbir kaldırılarak satılıp bedelinin paylaşılması konusunda anlaşmaya varıldığı, davacı avukatın bu protokolden, yapıldığı tarihten itibaren haberdar olduğu, nitekim protokolle aynı tarihte bizzat kendisi tarafından verilmiş olan dilekçe ile, protokole uygun olarak taşınmaz üzerindeki tedbirin kaldırıldığı görülmektedir. Tapu iptal tescil davasına konu olan taşınmazın yargılama sırasında, üçüncü kişiye satılmış olması nedeniyle, Yargıtay 14. Hukuk dairesinin bozma ilamında da değinildiği gibi, HUMK 186. maddesine göre davacı bu durumda, ya temlik edene olan davasından sarfınazar ederek davasını, dava konusunu temellük edene karşı yönelterek aynı konuyu dava etmeye devam eder. Bu durumda tarafta kanundan doğan bir değişme söz konusu olur. Ya da temlik edene karşı davasını zarar ziyan davasına dönüştürür. Söz konusu davanın davacısı Mehmet'e vekaleten Av. Ekrem tarafından, bozma ilamından sonra verilen dilekçe ile dava, taşınmazı satın alan (temellük eden) Ahmet'e yöneltilmiş olup, temlik eden davalı İbrahim hakkındaki davadan sarfınazar edilmiştir. Tapu iptal tescil" istemine ilişkin olan davada, davanın yeni malike yöneltilmiş olması nedeniyle, davalı İbrahim aleyhine bir karar verilmesi artık mümkün değildir. O halde, davada taraf olmaktan çıkan, aleyhine bir karar verilmesi imkanı bulunmayan, Avukatlık Kanununun 165. maddesinde değinilen ''taraf' sıfatı kalmayan davalı İbrahim 'in, davacı avukata karşı Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince sorumlu olduğunu kabule olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar adı geçen davalı ile davacı Mehmet arasında, kararın bozulmasından önce sulh protokolü yapılmışsa da, dava bu protokole göre sonuçlandırılmadığı gibi, protokol mahkemeye ibraz edilmeyerek davaya devam edilmiş, sonrasında da bizzat davacı avukatın vekaleten yapmış olduğu işlemlerle dava yeni malike yöneltilerek, davalı İbrahim hakkındaki davadan sarfınazar edilmiştir. Davalı Ahmet ise, tapu iptal tescil davasına konu olan taşınmazı, tapu malikinden iyiniyetle satın alan üçüncü kişi durumunda iken, bozma ilamı sonrasında HUMK'nun 186. maddesinin verdiği seçimlik yetkinin kullanılması üzerinde, dava konusunu temlik alan "yeni malik" sıfatıyla davanın yöneltildiği kişidir. Adı geçen davalı, tasfiye ve sulh protokolünün tarafı olmadığı gibi, esasen protokolün yapıldığı sırada davada "taraf' durumunda da değildir. O halde sulh anlaşmasının tarafı olmayan, tapuda kayıtlı taşınmazı iyiniyetle satın alan ve dava konusunu temlik alması nedeniyle davanın yöneltildiği yeni malik Ahmet'in de, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince davacıya karşı vekalet ücretinden sorumlu olduğunu kabul etmek mümkün değildir. O halde yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle, temyiz eden davalılar İbrahim ve Ahmet yönünden Avukatlık Kanununun 165. maddesinin uygulanması mümkün olmadığından, adı geçen davalılara karşı açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar gözardı edilerek, davanın bu davalılar yönünden de kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 2.7.2013, 2012/22513 – 2013/18141) Avukatlık kanununun 165. maddesine göre, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumlu olup, burada kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusudur. Müvekkil ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasmın müteselsilen sorumlu olacakları vekalet ücretinin, avukatla müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunması ve sözleşmede sulh halinde ödenecek olan ücretin ayrıca kararlaştırılmış olması halinde, kararlaştırılan bu miktar üzerinden, avukatla müvekkil arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmakla birlikte sulh halinde ödenecek olan ücretin ayrıca kararlaştırılmamış olduğu, ya da yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmadığı, veya yazılı sözleşme mevcut olmakla birlikte geçersiz olduğu hallerde ise, sulh olunan miktara göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Somut olayda davacı avukatın, müvekkili davalı Hilmi'ye vekaleten açıp takip etmiş olduğu icra takibi sırasında davalı şirket tarafından İTM'nde açılan davada, icra takibinden önce davalı Hilmi ile anlaştıklarını ileri sürerek, takibin iptalini talep ettiği ve icranın geri bırakılmasına karar verildiği ve 3.2.2012 tarihli ibranamenin dosyaya ibraz edildiği anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince, söz konusu davada tarafların sulh oldukları tazminat miktarı üzerinden belirlenecek olan vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gereklidir. Tarafların sulh oldukları miktar ibranamede yazılı olmadığına göre, sulh olunan miktar tespit edilerek, tespit edilecek bu miktar üzerinden belirlenecek olan vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken, mahkemece vekalet ücretinden davalıların müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmekle birlikte, davacılara ödenmesi gereken vekalet ücretinin miktarında yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 20.6.2013, 2013/7554 – 2013/16901) Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, davacının, davalılardan Nazmi'ye vekaleten diğer davalıya karşı Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2008/75 esas sayılı dosyası üzerinden dava açtığı, 782.861,44 TL'nin tahsiline karar verilmesi üzerine de, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2009/11115 esas sayılı dosyası ile ilamlı icra takibi başlattığı, bu sırada davalılar arasında 17.11.2009 tarihli protokolün düzenlendiği, 18.11.2009 tarihinde ise davacının azledildiği uyuşmazlık konusu olmayıp, davacı Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince, vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. Davacı avukat tarafından takip edilen dava ve icra takibi sırasında davalılar arasında 17.11.2009 tarihli sulh protokolünün düzenlendiği ve bu protokolün, davalı Kooperatifin 17.1.2010 tarihli Genel Kurulunda da onaylandığı, davacının ise protokolün yapıldığı günün ertesinde 18.11.2009 tarihinde haksız olarak azledildiği dosyadaki tüm bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun 165. maddesinde, "sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar." hükmü mevcut olup, davacı, vekalet ücretlerini Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince her iki davalıdan da talep etmekte haklı ise de, öncelikle davalılar arasında sulh olunan miktarın tespiti ile, davacıya ödenecek olan vekalet ücretlerinin de, tespit olunacak bu miktar üzerinde takdir edilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Davalılar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunmakta olup, iş bu davada ücret talebine konu olan, söz konusu eser sözleşmesinden kaynaklanan kira kaybı alacağına ilişkin dava ve icra takibinden başka, aynı taraflar arasında ve aynı sözleşme ilişkisi içinde "tapu iptal tescil" "eksik ve ayıplı işten kaynaklanan tazminat" gibi başka davaların da bulunduğu, bu davaların da yine davacı avukat tarafından takip edildiği, ancak söz konusu davalara ilişkin vekalet ücreti talebi saklı tutularak, eldeki davaya konu yapılmadığı görülmektedir. 17.11.2010 tarihli sulh protokolünde, sulh olunan miktar ve bu sözleşmeyle davalı Nazmi'ye sağlanan menfaat açıkça anlaşılamadığı gibi, esasen davalılar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tüm ihtilaf ve davaların sulh kapsamında bir bütün olarak değerlendirilerek sonuçlandırıldığı anlaşıldığından, davalıya sulhle kazandırılan menfaatin tespitinde, sulh kapsamındaki aynı sözleşmeden kaynaklanan tüm dava ve işlerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği de kuşkusuzdur. O halde açıklanan tüm bu nedenlerle, sulh protokolünün imzalandığı tarih itibariyle, davalılar arasındaki sulh kapsamında bulunan tüm dava ve işler birlikte değerlendirilerek, davalı Nazmi'ye söz kon