Sürelerin hesaplanması
MADDE 39. - (1) Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.
(2) Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı
olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
(3) Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan
günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa, süre, ayın
son günü mesai saati bitiminde sona erer.
(4) Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.
Eski hâle getirme
MADDE 40. - (1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde
bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.
KARARLAR
-1
ÖZET: Sanık müdafisi ile katılan ve vekilinin huzurunda 25.07.2008 tarihinde tefhim olunan,
kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunmayan ve hükmedilen ceza miktarı itibarıyla resen temyiz
incelemesine tabi olmayan Yerel Mahkeme hükmüne karşı başvurulabilecek bir haftalık temyiz
süresinin, CMKnın 331/4. maddesi gereğince adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği ve bu
sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı gözetildiğinde, son gününün
08.09.2008 olduğu anlaşılmaktadır. Sanık müdafisi ise eski hâle getirme talebiyle birlikte temyiz
dilekçesini 16.09.2008 tarihinde ibraz etmiş, 5 eylülden itibaren yatak istirahatli olduğunu, 10
eylülde ise ameliyat edildiğini, temyizin son günü olan 8 eylülde yatak istirahatli olması nedeniyle
hasta olduğundan temyiz isteminin süresinde kabul edilmesini talep etmiştir. İbraz edilen ve ilgili
hastaneden getirtilen belgeler incelendiğinde temyizin son günü olan 08.09.2008 tarihi itibarıyla
sanık müdafisinin istirahat etmesi gerektiğine ilişkin kesin bir rapor olmadığı anlaşılmakta olup bu
nedenle sanık müdafisinin ileri sürdüğü eski hâle getirme sebebinin mücbir sebep niteliğinde olmayıp,
kendi kusuru ile temyiz süresini geçirdiği kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık, sanığın üzerine atılı yağma suçunun sübutuna ilişkin ise de, sanık müdafiinin eski hale getirme
talebinin yerinde olup olmadığı ve buna bağlı olarak temyiz isteminin süresinde yapılıp yapılmadığının
öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
25.07.2008 tarihli hükmün sanık müdafii ile katılan ve vekilinin yüzüne karşı verildiği, sanık müdafiinin
16.09.2008 tarihinde eski hale getirme talepli temyiz dilekçesi ibraz ederek hasta epikriz belgesi ve
12.09.2008 tarihinden itibaren geçerli 20 günlük istirahat raporunu dilekçesine eklediği,
Sanık müdafiin mazeretinin mahallinde araştırılmasının istenildiği hastaneden gelen yazı içeriğinden
kasık fıtığı şikayeti ile 05.09.2008 tarihinde Özel K. Hastanesine müracaat ettiği, aynı gün tetkiklerinin
yapılarak ilaç tedavisi ile 5 gün yatak istirahati önerilerek ameliyat için 10.09.2008 gününe randevu verildiği,
10.09.2008 günü hastaneye yatışının yapılıp 11.09.2008 günü de ameliyat edilerek, 12.09.2008 günü de
şifa ile taburcu edildiği, yatak istirahati önerilen süreye ilişkin herhangi bir raporun düzenlenmediği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMKnın 'Eski hâle getirme' başlıklı 40. maddesi,
'1- Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
2- Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır',
'Eski hâle getirme dilekçesi' başlıklı 41. maddesi,
'1- Eski hâle getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule
ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
2- Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek
açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir' şeklindedir. Buna göre,
kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, eski hâle
getirme dilekçesinin, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin
işlemleri yapacak olan mahkemeye verileceği, dilekçe sahibinin, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına
ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklayacağı, dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan
işlemlerin de yerine getirileceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan süreyi kusursuz olarak geçirdiğini iddia edenin bunu ispatlaması gerekir. Kusursuzluk
önlenemeyen nedenler ya da beklenemeyen ve sakınılması imkansız olayları kapsar. Bu bağlamda raporla
belgelenen hastalıktan dolayı süreyi kaçırma da eski hale getirme nedenlerinden biridir. Ancak Ceza
Genel Kurulunun 15.12.1983 gün ve 384-443 sayılı kararında da vurgulandığı üzere eski hale getirmeye
esas olacak raporun şüpheli ifadeler taşımaması ve istirahatin gerekli olduğuna dair kesin kayıt içermesi
gerekir.
'Eski hâle getirme dilekçesi üzerine verilecek karar' başlıklı 42/1. maddesinde,
'(1) Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme
dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir' şeklinde düzenlemeye yer verilmiş olup bu düzenleme 1412
sayılı CMUKun 'Eski hale getirme istidasının mercii ve bu husustaki kararlar' başlıklı 43/1. maddesindeki,
'Mehli içinde usul muamelesi yapılmış olsaydı esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse eski hale getirme
istidası hakkında dahi o mahkeme karar verir' biçimindeki düzenleme ile tamamen aynıdır.
Ceza Genel Kurulunun 16.12.2008 gün ve 144-234, 23.09.1974 gün ve 227-408 ile 16.04.1973 gün
ve 213-345 sayılı kararları başta olmak üzere yargısal kararlarda da açıkça vurgulandığı üzere, temyiz
süresinin geçirilmiş olması nedeniyle ileri sürülen eski hale getirme istemleri hakkında inceleme ve karar
verme görevi Yargıtaya aittir.
Bununla birlikte, olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz
davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUKun 5320 sayılı Kanunun
8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre şartıdır. Kanunun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde
bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta
olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddenin 3. fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün
açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden
ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel
prensiplerinden olan 'Davasız yargılama olmaz' ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden
açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. 1412 sayılı CMUKun halen yürürlükte bulunan 305.
maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık
lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha
fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun
temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtayca incelenmesi mümkün değildir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Sanık müdafii ile katılan ve vekilinin huzurunda 25.07.2008 tarihinde tefhim olunan, kanun yolu
bildiriminde eksiklik bulunmayan ve hükmedilen ceza miktarı itibariyle resen temyiz incelemesine tabi
olmayan Yerel Mahkeme hükmüne karşı başvurulabilecek bir haftalık temyiz süresinin son gününün, 5271
sayılı CMKnın 331/4. maddesi gereğince adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği ve bu sürelerin tatilin
bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı gözetildiğinde 08.09.2008 olduğu anlaşılmaktadır.
Sanık müdafii ise eski hale getirme talebiyle birlikte temyiz dilekçesini 16.09.2008 günü ibraz etmiş, 5
eylülden itibaren yatak istirahatli olduğunu, 10 eylülde ise ameliyat edildiğini, temyizin son günü olan 8
eylülde yatak istirahatli olması nedeniyle hasta olduğundan temyiz isteminin süresinde kabul edilmesini
talep etmiştir.
İbraz edilen ve ilgili hastaneden getirtilen belgeler incelendiğinde temyizin son günü olan 08.09.2008
tarihi itibariyle sanık müdafiinin istirahat etmesi gerektiğine ilişkin kesin bir rapor olmadığı anlaşılmakta
olup bu nedenle sanık müdafiinin ileri sürdüğü eski hale getirme sebebinin mücbir sebep niteliğinde
olmayıp, kendi kusuru ile temyiz süresini geçirdiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla sanık müdafiinin yerinde görülmeyen eski hale getirme talebinin ve kanuni süreden sonra
gerçekleşen temyiz isteminin 5271 sayılı CMKnın 42 ve 1412 sayılı CMUKun 5320 sayılı Kanunun 8.
maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 15.12.2015 tarihli ve 487-514 sayılı