..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:44:40

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 15.05.2018 tarihli ve 1087-211 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:44:40

İfade alma ve sorguda yasak usuller
MADDE 148. - (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici
nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları
kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya
sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem
ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
KARARLAR
-1
ÖZET: CMK’nın 45. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkı bulunan ve soruşturma
aşamasında kolluk tarafından beyanı alınıp istinabe yoluyla yapılan duruşmada tanıklıktan çekinme
hakkını kullanan sanığın ablası ve inceleme dışı sanığın gelini olan tanığın önceki beyanları ile
olayın hemen ardından polis memurlarınca müdafii bulundurulmaksızın yapılan ön mülakat sonucu
beyanlarının yazıya aktarılması suretiyle düzenlenen ve sonradan inceleme dışı sanık tarafından
doğrulanmayan 30.04.2013 tarihli tutanağın, CMK’nın 148/4, 210 ve 217. maddeleri uyarınca hükme
esas alınmasının mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Sanıklar S.K. ve S.K. hakkında kasten nitelikli öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel
Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık Y.A.
hakkında kasten nitelikli öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın eyleminin kasten nitelikli öldürme suçunu mu, yoksa kasten
yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkanınca, soruşturma aşamasında
tanıklıktan çekinme hakkını kullanmayan ancak kovuşturma aşamasında tanıklıktan çekinme hakkını
kullanan tanık E.K.’nin önceki beyanları ile inceleme dışı sanık S.K. tarafından sonradan kabul edilmeyen
ve müdafii bulunmadan düzenlenen 30.04.2013 tarihli tutanağın hükme esas alınıp alınamayacağının
belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca
öncelikle bu konunun değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanık Y.’nin ablası ve inceleme dışı sanık S.’nin gelini olan tanık E.K.’nin olay günü kolluk tarafından
alınan beyanında, yaklaşık bir yıl önce öldürülen Ö.K.’nin eşi olduğunu, bu olay nedeniyle D. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülmekte olan davada ifade vermek üzere olay günü adliyeye geldiğini, inceleme
dışı sanıklar S. ve S. ile birlikte koridorda banklarda oturduklarını, bu sırada inceleme dışı sanık S.’nin
bir erkekle tartışmaya başladığını, kucağında çocuğu olduğu için tartışmaya karışmadığını, bir müddet
sonra inceleme dışı sanık S. ile kayınlarının, tartıştıkları bu şahıs ile kavga etmeye başladıklarını, kavgaya
müdahale eden polislerin biber gazı sıktıklarını, olaydan sonra eve gittiğinde birlikte oturdukları
kayınvalidesi olan inceleme dışı sanık S.’ye ait çamaşırların yıkanmış hâlde makinede bulunduğunu,
kendisinin eve gelinceye kadar kayınvalidesinin eve gelerek kıyafetlerini değiştirmiş olduğunu, olay
esnasında sanıkların bıçak kullanıp kullanmadıklarını görmediğini beyan ettiği,
Kovuşturma aşamasında E. Asliye Ceza Mahkemesince istinabe yoluyla yapılan 12.12.2014 gün ve ...
sayılı duruşmada, tanık E.K.’nin tanıklıktan çekinme hakkını kullanmak istediğini beyan ettiği,
30.04.2013 tarihli tutanakta ise, olaydan hemen sonra adliye içinde yakalanan inceleme dışı sanık S.
ile polis arama noktasında bulunan odada polis memurlarınca müdafii olmadan yapılan ön mülakatta,
bir yıl önce öldürülen kardeşi Ö.K.’nin duruşması için ağabeyi M.K., annesi S.K., dayısı M.A. ve dayısının
oğulları E. ve Y.A. ile birlikte adliyeye geldiklerini, duruşmayı bekledikleri esnada tanık sıfatı ile ifade
vermek için duruşma salonu dışında bekleyen S.T. ile kavga etmeye başladıklarını, adliyeye kavga amaçlı
gelmediklerini fakat annesi olan sanık S.’nin adliyeye girmeden önce düşmanları olduğu için üzerine bıçak
aldığını ve bu bıçağı adliye binasına sokacağından kendilerinin de bilgisi olmasını istediğini, bıçaklama
olayını annesi S.’nin gerçekleştirdiğini, kendisinin de suçu üzerine alacağını söylediğini, doktor raporu
alındıktan sonra Cinayet Büro Amirliğinde devam eden mülakatta sanığın aynı ifadeleri tekrarladığını
ve annesi olan sanık S.’nin olaydan önce adliyeye nasıl bıçak sokabileceğini sorduğunu beyan ettiğinin
belirtildiği,
İnceleme dışı sanık S.’nin, 01.05.2013 tarihli savcılık ifadesinde ve 28.04.2014 tarihli oturumdaki
savunmasında, 30.04.2013 tarihli tutanak içeriğini kabul etmediğini beyan ettiği,
Yerel Mahkemece, E.K.’nin soruşturma aşamasındaki beyanı ile 30.04.2013 tarihli tutanağın hükme
esas alındığı,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 45. maddesi,
'(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek
durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli
veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu
kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler' biçiminde düzenlenmiştir.
Soruşturma aşamasında çekinme hakkını kullanmayan tanıkların kovuşturma aşamasında tanıklıktan
çekinme haklarını kullanmaları, 5271 sayılı CMK’nın 'Duruşmada okunmayacak belgeler' başlıklı 210.
maddesinin ikinci fıkrasında, 'Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde,
önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz' biçiminde düzenlenmiş, Aynı Kanun’un 217. maddesinin
birinci fıkrasının ilk cümlesinde, 'Hâkim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış
delillere dayandırabilir' ve 'Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar' başlıklı 209. maddesinin ilk
fıkrasında, 'Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla
dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer
yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada
okunur' hükümleri getirilmiştir. Böylece 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme
hakkı olmasına karşın daha önce bu hakkını kullanmayan bir tanık duruşmada tanıklıktan çekindiğinde
önceki ifadesine ilişkin tutanaklar da okunamayacak, 217. maddenin birinci fıkrasındaki hüküm uyarınca,
hâkim kararını duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği için tanığın daha
önceki aşamada tanıklıktan çekinme hakkını kullanmayarak verdiği beyanlar hükme esas alınamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 'İfade alma ve sorguda yasak usuller' başlıklı 148. maddesinin
dördüncü fıkrası,
'Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık
tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.' şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 18.06.2013 gün 59-302 ve 16.05.2006 gün 137-142 sayılı kararlarında da
belirtildiği üzere, ceza muhakemesi hukukunda vicdani delil sistemi benimsenmiştir. Bu sistemle
ifade edilmek istenen, hem delil serbestliği, hem de delillerin değerlendirilmesi serbestliğidir. Ceza
muhakemesinde somut gerçek arandığından, hâkimi bu gerçeğe götürebilecek her şey delil olabilir.
Ancak, hükme dayanak alınan delillerin gerçekçi, akılcı, olayı temsil edici, kanıtlayıcı ve hukuka uygun
bulunmaları gerekir. Bu belirlemeler ceza muhakemesinde şekli duruma değil, somut gerçeğe itibar
edileceğini ortaya koymaktadır. Aksinin kabulü hak ve adalet duygularını yaralayacaktır.
Bu bağlamda, şüpheli veya sanığın kolluk ifadesi de bir delildir. Ancak müdafii hazır olmaksızın alınan
ifade şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüpheli veya sanık, hâkim
veya mahkeme huzurunda, müdafisiz alınan kolluk ifadesini doğruladığı takdirde, hükme esas alınabilir.
Şüpheli veya sanığın, müdafii olmadan alınan kolluk ifadesini Cumhuriyet savcılığında doğrulaması,
hükme esas alınması için yeterli olmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
5271 sayılı CMK’nın 45. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkı bulunan ve soruşturma
aşamasında kolluk tarafından beyanı alınıp istinabe yoluyla yapılan duruşmada tanıklıktan çekinme
hakkını kullanan sanık Y.’nın ablası ve inceleme dışı sanık Sakine’nin gelini olan tanık E.K.’nin önceki
beyanları ile olayın hemen ardından polis memurlarınca müdafii bulundurulmaksızın yapılan ön mülakat
sonucu beyanlarının yazıya aktarılması suretiyle düzenlenen ve sonradan inceleme dışı sanık S. tarafından
doğrulanmayan 30.04.2013 tarihli tutanağın, 5271 sayılı CMK’nın 148/4, 210 ve 217. maddeleri uyarınca
hükme esas alınmasının mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, tanık E.K.’nin soruşturma aşamasındaki beyanını ve 30.04.2013 tarihli tutanağı hükme esas
alan Yerel Mahkeme uygulamasında isabet bulunmamaktadır.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 15.05.2018 tarihli ve 1087-211 sayılı