Şüpheli veya sanığın birden fazla olması hâlinde savunma
MADDE 152. - (1) Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı
müdafie verilebilir.
KARARLAR
-1
ÖZET : Aşamalarda birbirlerini suçlayacak nitelikte çelişkili beyanları bulunan ve bir diğerinin
savunmasını olayı izah eden ayrıntılar yönüyle zayıflatan, aynı suçlar nedeniyle yargılanıp tüm
suçlardan haklarında mahkûmiyet hükmü kurulan sanıklar S.A. ile sanıklar S.A.G. ve İ.G. arasında
menfaat çatışması bulunması ve ortak müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların
savunmalarında zafiyet oluşturması nedeniyle savunmalarının başka müdafiler tarafından
üstlenilmesinin sağlanması gerektiği nazara alınmadan, Yerel Mahkemece duruşmaya devam
edilerek hüküm kurulması, hem yukarıda açıklanan kanun ve meslek kurallarının hem de AİHSnin 6.
maddesinde asgari şartları belirtilen adil yargılama ilkesinin ihlali niteliğindedir.
Sanıkların hırsızlık, mala zarar verme ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkûmiyetlerine
karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıklara yüklenen suçların sübutuna ilişkin ise de,
sanıklar İ.G. ve S.A. G. ile S.A. arasında menfaat çatışması bulunup bulunmadığının, buna bağlı olarak da
aynı müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının, savunma hakkının sınırlanması niteliğinde olup
olmadığının öncelikle belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Mobilyacılık yapan şikayetçi O.Ö., İ. ilçesi sanayi sitesinde bulunan işyerine arka kapı kilidi telle
açılarak geceleyin girilip, içerideki çelik para kasası oksijen kaynağı ile patlatılarak açılmak suretiyle
kasada bulunan onbeş adet Cumhuriyet altınının çalındığı yönündeki müracaatı üzerine soruşturmaya
başlanıldığı,
Soruşturma devam ederken B. İlinde polis tarafından başka bir suç nedeniyle 03.06.2001 günü
yakalanan sanık S.A.İ. İlçesinde cezaevinden tanıdığı İ.G. ve soyadını bilemediği S.A. olarak bilinen
şahıslarla birlikte İ. bir iş yerinden çelik kasa hırsızlığı yaptıklarını ifade etmesi ve polise hırsızlık yaptıkları
iş yerini göstermesi üzerine şikâyetçiye ait iş yerinde yapılan inceleme sonucunda 03.06.2001 tarihli yer
gösterme tutanağının düzenlendiği,
Sanık S. yer gösterme tutanağı ve kollukta alınan 03.06.2001 tarihli beyanında, İ.E. çamaşır
tezgâhının olduğunu, olaydan dört veya beş gün önce arkadaşı K.Z. ziyaret etmek için İ. geldiğini ancak
bulamadığını, otele verecek parası olmadığı için yatmak amacıyla gittiği garajda dolaşırken İ. tanıdığı
sanık İ.G. cep telefonu ile kendisini aradığını ve nerede olduğunu sorduğunu, İ. de olduğunu söyleyince
'Biz de A. ile birlikte İ. geliyoruz, bize yer ver' dediğini, garajın yanındaki C. Çay Bahçesinin arkasındaki
boşluğu tarif ettiğini, saat 01.30 sularında koyu renkli spor bir arabayla geldiklerini, hap aldığı ve
kafası kıyak olduğundan aracın plakasını ve rengini tam olarak hatırlayamadığını, kendisini de arabaya
aldıklarını, İ.de biraz dolaştıklarını, K. Caddesinde bulunan Ö. Ticaretin önüne geldiklerinde, sanıkların
'burası çok güzel, buradan alınır' dediklerini, 'ne alınır' diye sorduğunda, 'kasayı alırız' dediklerini, silahı
olduğu için kendisini yaklaşık 50 metre ileriye gözcü olarak diktiklerini, sanıkların da ellerinde oksijen
tüpü ile kasayı açmak için içeriye girdiklerini, yaklaşık bir saat sonra, yani saat 05.00 sıralarında dükkandan
çıkarak yanına geldiklerini, kasadan ne çıktığını sorduğunda 'çıtır bir altın çıktı, başka bir şey çıkmadı,
sen arabaya binme, üç kişi dikkat çekeriz, C. Çay Bahçesinde bizi bekle' dediklerini, çay bahçesine gidip
beklediğini ancak gelen olmadığını, bunun üzerine minibüse binip B... ya gittiğini, bir daha da onlarla
görüşemediğini, hırsızlık olayını isimlerini verdiği sanıkların yaptığını, kendisinin ise gözcülük yaptığını,
B.de yakalandığında polislerin tabancasını aldıklarını belirttiği,
Cumhuriyet savcılığında, kolluk ifadesinin hayali olduğunu, hırsızlık olayını gazetede okuduğunu,
emniyette sorgu esnasında sıkıştırılınca olayı gazetede okuduğu gibi anlattığını, sanıklar İ. ve A.yı de
hayali suç ortağı yaptığını, İ. ve A.nın açık kimlik ve adreslerini bilmediğini, kendileriyle 2000 yılının 8
veya 9. aylarında B. E Tipi Cezaevinde, E-10 nolu koğuşta beraber kaldıklarını, bu şahısların isimleri
aklına gelince, o anda hayali olarak verdiğini, kendisinin ve diğer şahısların kasa hırsızlığı ile herhangi bir
bağlantılarının olmadığını beyan ettiği,
Kovuşturmada, suçu kabul etmediğini, B.de yapılan aramada üzerinde silah yakalanınca, işlediği
suçları kabul ettiğini, kendisine polisin baskı yaptığını, baskıdan kurtulmak için gazetede okuduğu hırsızlık
olayını kabul ettiğini, daha önceden cezaevinde birlikte yattığı İ.G. ve S.A.G.nin de olduğunu söylediğini,
bu şekilde senaryo uydurduğunu, B. ve İ. polislerinin kendisini hırsızlığın olduğu yere götürdüklerini,
yer gösterme tutanağı tuttuklarını, kendisine de imzalattıklarını, bu senaryoyu gazetede okuduğu için
uydurduğunu, bu hırsızlığı yapmadığı için savcılıkta inkâr ettiğini, yaptığı bütün hırsızlıkları açıkça ikrar
ettiğini, bu hırsızlığa kesinlikle karışmadığını, kendisini B.den getiren polisler yanında olduğu için kollukta
uydurduğu senaryoya göre suçu kabullendiğini, İ.G. ve S.A.G. nin de bu suça karışmadıklarını söylediği,
Sanık İ.G. kovuşturma aşamasında talimatla alınan 10.11.2003, sanık S.A.G. de 05.05.2008 günlü
savunmalarında, atılı suçu işlemediklerini ve suçla ilgilerinin olmadığını beyan ettikleri,
Müştekinin kovuşturmada, iş yerine arka kapıdan tel sokmak sureti ile kilit mandalı çekilerek
girildiğini, çelik kasanın oksijen kaynağı ile delindiğini ve içerisindeki onbeş Cumhuriyet altınının
alındığını, hırsızların girdikleri yerden çıktıklarını, şikâyetçi olmadığını ifade ettiği,
Tutanak tanıkları, sanık S.nin ifadesinin baskı altında alınmadığını, yer gösterme tutanağının sanığın
beyanı ve yer göstermesi üzerine tutulduğunu söyledikleri,
B.H. Gazetesinin 1 Haziran 2001 tarihli sayısında 'İ.de güvenlik alarmı' başlıklı yazıda, hırsızlık olayının
nerede ve nasıl gerçekleştirildiğine dair ayrıntılı bir habere yer verildiği,
Soruşturma ve kovuşturma aşamasında hakları hatırlatılmasına rağmen sanıkların müdafii talebinde
bulunmadıkları, ancak 5271 sayılı CMKnın yürürlüğe girmesinden sonra mahkemece ortak olarak
savunma görevini yapmak üzere barodan müdafii talebinde bulunulduğu ve baro tarafından tayin olunan
Av. F.Ç.nin 13.12.2005 tarihli oturumda tüm sanıklar müdafii olarak duruşmalara kabulüne karar verildiği,
Müdafii atanmasından sonra sanıkların hiçbir duruşmada hazır bulunmadıkları, bu arada sanık
S.A.G.nin 05.05.2008 tarihinde talimatla ifadesinin alındığı, sanıklar müdafiinin katıldığı oturumlarda
hiçbir beyanda bulunmadığı,
Sanıklar hakkında nitelikli hırsızlık suçundan açılan kamu davalarının yapılan yargılaması sonucunda
tüm sanıkların lehe kabul edilen 5237 sayılı TCKnın uyarınca, nitelikli hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının
ihlali ve mala zarar verme suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyetlerine karar verildiği,
Sanıkların ve müdafiin yokluğunda verilen hükmün, sanıklara ve sanıklar müdafiine tebliğ edildiği,
sanıklar müdafiinin hükmü, 'Mahkemenizin zorunlu müdafisi olduğum sanıklar aleyhine vermiş bulunduğu
mahkumiyet kararları kanaatimizce, haksız ve usul ve yasaya aykırıdır.
Verilen cezalar ağırdır. Sanıklar lehine olan hükümler tam olarak uygulanmamıştır. Uzlaşma kapsamında
olan suçlarla ilgili gerekli ayrım ve uygulama yapılmamıştır. Takdiri indirim sebepleri göz önüne alınmamıştır.
Sanıkların beraatına, olmadığı taktirde daha hafif cezadan hüküm kurulmasına ve uzlaşma kapsamında
olan suçlarla ilgili gerekli uygulamanın yapılmasına ve cezaların ertelenmesine karar verilmesi
' istemiyle
temyiz ettiği,
Anlaşılmaktadır.
TC. Anayasasının 'Temel Hak ve Ödevler'başlıklı İkinci Kısmının 'Kişinin Hak ve Ödevleri'başlıklı İkinci
bölümünde yer alan 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan
yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip
olduğu belirtilerek savunma hakkı da güvence altına alınmıştır. Sanık bu hakkını bizzat kullanabileceği
gibi müdafii aracılığı ile de kullanabilecektir.
Anayasamızın 90. maddesi uyarınca iç hukuk kuralı haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
6. maddesinde ise, '1- Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek
hakkına sahiptir...
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı
olarak haberdar edilmek,
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer
savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece
görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek...' şeklinde adil yargılanma
hakkının asgari şartları gösterilmiş olup, buna göre, savunma hakkı 'meşru bir yol', müdafi de savunma
hakkının kullanılması bakımından 'meşru bir araçtır'.
5271 sayılı CMKnın, 'Şüpheli veya sanığın birden fazla olması halinde savunma' başlıklı 152. maddesi
ise, 'Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir'
hükmünü içermektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 38. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile de avukata, aynı işte
menfaati zıt olan bir tarafa vekalet etmesi halinde, gelen işi reddetmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Yine Türkiye Barolar Birliğince kabul edilen Avukatlık Meslek Kurallarının 35. maddesinde, 'Avukat
aynı davada birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden
vekaletini kabul edemez' kuralına yer verilmiştir.
Bütün bu hükümlere göre önemli olan, savunmanın hiçbir şekilde zafiyete uğramaması olduğundan,
menfaat zıtlığı dar anlamda yorumlanmamalıdır.
Nitekim öğretide de aynı görüş benimsenmiş, şüpheli veya sanıklardan birisinin savunulması ancak
diğer sanığın suçlanmasıyla sağlanabiliyorsa, çıkarların çatıştığı ve müdafilerinin değişik kişiler olması
gerektiği belirtilmiştir. (Nur CentelHamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul,
2013, 10.bası, s. 172)
Ceza Genel Kurulunun 19.11.2013 gün ve 114 - 463, 08.06.2010 gün ve 35 - 140 ile 20.10.2009 gün ve
85-242 sayılı kararlarında da, birlikte suç işlediği iddia edilen sanıkların müdafiliğinin tek avukat tarafından
üstlenilmesi ve birisinin savunmasının diğerinin savunmasına zarar verebilecek mahiyette olması halinde,
bu durumun sanıklar arasındaki menfaat çatışması nedeniyle, bazı sanıkların savunmaları bakımından
zafiyet oluşturacağı ve savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracağı kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Aşamalarda birbirlerini suçlayacak nitelikte çelişkili beyanları bulunan ve bir diğerinin savunmasını
olayı izah eden ayrıntılar yönüyle zayıflatan, aynı suçlar nedeniyle yargılanıp tüm suçlardan haklarında
mahkûmiyet hükmü kurulan sanıklar S.A. ile sanıklar S.A.G. ve İ.G. arasında menfaat çatışması bulunması
ve ortak müdafiin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların savunmalarında zafiyet oluşturması
nedeniyle savunmalarının başka müdafiler tarafından üstlenilmesinin sağlanması gerektiği nazara
alınmadan, Yerel Mahkemece duruşmaya devam edilerek hüküm kurulması, hem yukarıda açıklanan
kanun ve meslek kurallarının, hem de AİHSnin 6. maddesinde asgari şartları belirtilen adil yargılama
ilkesinin ihlali niteliğindedir. Yerel Mahkeme hükmünün bu nedenle bozulması gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire
onama kararının sanıklar S.A. ile sanıklar S.A.G. ve İ.G. arasında menfaat çatışması bulunması ve ortak
müdafiin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların savunmalarında zafiyet oluşturması nedeniyle
kaldırılmasına karar verilmelidir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 15.03.2016 tarihli ve 69-127 sayılı