..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:45:30

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 22.01.2019 tarihli ve 533-31 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:45:30

Kapalılık kararının ve nedenlerinin yazılması
MADDE 186. - (1) Açıklığın kaldırılması kararı, nedenleriyle birlikte tutanağa geçirilir.
Kapalı duruşmada bulunabilme
MADDE 187. - (1) Kapalı duruşmada mahkeme, bazı kişilerin hazır bulunmasına izin verebilir. Bu hâlde
adı geçenler, duruşmanın kapalı olmasını gerektiren hususları açıklamamaları bakımından uyarılırlar ve
bu husus tutanağa yazılır.
(2) Kapalı duruşmanın içeriği hiçbir iletişim aracıyla yayımlanamaz.
(3) Açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlâka veya kişilerin saygınlık, onur ve
haklarına dokunacak veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise, mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve
gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık
duruşmada açıklar.
Duruşmada hazır bulunacaklar
MADDE 188.230 - (1) Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin
ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır.(Ek cümle:
03.10.2016-KHK-676/5 md., Değiştirilerek kabul: 01.02.2018-7070/5 md.)231Müdafiin mazeretsiz
olarak232 duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir.
230
Bu maddenin uygulanması için bkz. 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun’un 26.maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen
Geçici 3. ve 02.12.2014 tarih ve 6572 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile eklenen Geçici 9. maddeleri,
'Geçici Madde 3-(Ek: 31.03.2011-6217/26 md.) (1) 1/1/2014 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılanduruşmalarda
Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Ancak,verilen hükümler ile
tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yolunabaşvurabilmesi amacıyla dosya
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
Geçici Madde 9- (Ek: 02.12.2014-6572/45 md.) (1) 31/12/2019 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde
yapılanduruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz.
Ancak,verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun
yolunabaşvurabilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.'.
231
29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve aynı tarihte yürürlüğe giren 03.10.2016 tarihli ve 676
sayılı KHK’nın 5. maddesiyle fıkraya 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir.'
cümlesi eklenmiş, bu hüküm 08.03.2018 tarihli ve 30354 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte
yürürlüğe giren 01.02.2018 tarihli ve 7070 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi
veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir.' şeklinde değiştirilerek kabul edilmiştir.
232
24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 20.11.2017 tarihli ve 696 sayılı KHK’nın 93. maddesiyle bu
fıkrada yer alan 'mazeretsiz olarak' ibaresinden sonra gelmek üzere 'duruşmaya gelmemesi veya' ibaresi eklenmiştir.
(2) (18.06.2014-6545/103 md. ile yürürlükten kaldırılmıştır.)233
(3) Bir oturumda bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve
oya katılmak üzere yedek üye bulundurulabilir.
KARARLAR
-1
ÖZET: Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği nitelikli kasten
öldürme suçuna teşebbüsten yapılan yargılamada, CMK’nın 289/1-e maddesindeki emredici hüküm
uyarınca duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık müdafisinin yokluğunda
direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün tesis ve tefhim edilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Öte
yandan sanık müdafisinin duruşma günü il dışında olacağı gerekçesiyle duruşmanın başka bir güne
ertelenmesi talebine ilişkin Yerel Mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden, yokluğunda
mahkûmiyet hükmü kurulmasının Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
'Adil yargılanma hakkını' düzenleyen 6/3-b-c maddesinde yer alan hükümleri göz önüne alındığında
savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu açıktır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık, sanıkların eylemlerinin nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü, yoksa kasten yaralama
suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca
öncelikle yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla sanık M.S. müdafisi hazır olmaksızın hüküm kurulmasının
savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen ön soruna ilişkin uyuşmazlığa geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkanınca,
sanık M.S. müdafisinin 10.02.2014 havale tarihli dilekçesinde belirttiği mazereti hakkında bir karar
verilmemesi suretiyle de sanığın savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının belirlenmesi gerektiğinin
ileri sürülmesi üzerine, her iki ön sorunun birlikte değerlendirilmesi gerekmiştir.
...
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli
veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine
adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma,
yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün
doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı,
susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını
isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 'Temel haklar ve ödevler' bölümünde yer alan 36. maddesinde
savunma hakkı, 'Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir' şeklinde düzenlenmiş olup
'temel hak' niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması
durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli
haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve
uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da
mümkün değildir. Nitekim 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla
uygulanması gereken Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 308. maddesinin 8. fıkrasına göre savunma
hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma, Anayasa’nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de
savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal
güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 'adil yargılanma hakkını' düzenleyen 6.
maddesinin 3. fıkrasının b ve c bentlerinde de, 'her sanığın en azından...
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak…' hakkına sahip
233 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 18.06.2014 tarihli ve 6545
sayılı Kanun’un 103. maddesi ile yürürlükten kaldırılan fıkra metni,
'(2) Sulh ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz.' şeklindedir.
olduğu belirtilmiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç, savunma hakkının, temel insan hakları arasında
yer alan hak arama özgürlüğünün bir gereği olduğu ve avukatın yardımından yararlanma hakkının
da, savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. Anılan sözleşme hükümlerinde sanığın
en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan
savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesinde, üst sınırı en az beş yıl
hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın
müdafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış
iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 21. maddesi
ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis
cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren
suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren
suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 sayılı CMK’nın 'Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden
yasaklanma' başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında,
'(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz
olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka
bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi
oturumun ertelenmesine de karar verebilir' düzenlemesi yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’da savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranılmış, bunun bir sonucu olarak
da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı Kanun’un 2.
maddesindeki tanıma bakıldığında, Ceza Muhakemesi Kanun’u anlamında zorunlu (veya istek üzerine
atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
'Duruşmada hazır bulunacaklar' başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası,
'Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanun’un zorunlu
müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır' şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun’un
zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması
şart koşulmuş, 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin
5. maddesi ile bu fıkraya 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam
edilebilir' cümlesi eklenmiş, 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 5. maddesi ile de anılan cümle
'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam
edilebilir' şeklinde düzenlenerek kanunlaşmıştır.
5271 sayılı CMK’nın 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesi ise,
'(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına,
sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına
cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli
ve 30165 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü
fıkraya 'Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez'
cümlesi eklenmiş, 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 143. maddesiyle de anılan cümle
kanunlaşmıştır.
1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 308. maddesinin 5. fıkrası ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın hukuka
kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet
savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma
yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.
Gelinen bu noktada mahkeme kararlarının gerekçeli olması hususuna da değinilmesinde fayda
bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 'Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması' başlıklı 141.
maddesinin üçüncü fıkrası, 'Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır' şeklinde
düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 'Kararların gerekçeli olması' başlığını taşıyan 34. maddesinin birinci
fıkrasında, 'Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin
yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir,'
'Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar' başlıklı 230. maddesinde,
'1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi,
bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça
gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi, bu hususta ileri
sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu’nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara
göre cezanın belirlenmesi, yine Aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine
veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek
güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine
dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü
fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde
bunun nedenleri gerekçede gösterilir.'
Hükümlerine yer verilmiştir.
Bu bağlamda, Anayasa’nın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34 ve 230. maddeleri
uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur.
Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü
altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı
sıra tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı
kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir. (AYM, B.N: 2013/7800, 18.6.2014, &
31, AİHM, Hadjianastassiou/Yunanistan Kararı, 16.12.1993, & 33.)
Mahkemelerin davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları
yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması
da gerekir. (AYM, B.N: 2013/7970, 10.06.2015, & 41). Böylece davanın taraflarının mahkeme kararının
dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymaları da sağlanacaktır. (AYM,
B.N: 2012/1034, 20/3/2014, & 34.).
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği nitelikli kasten öldürme
suçuna teşebbüsten yapılan yargılamada, CMK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki
emredici hüküm uyarınca duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık M.S. müdafisinin
yokluğunda direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün tesis ve tefhim edilmesi usul ve kanuna
aykırıdır.
Öte yandan, sanık M.S. müdafisinin duruşma günü il dışında olacağı gerekçesiyle duruşmanın
başka bir güne ertelenmesi talebine ilişkin Yerel Mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden
sanık müdafisinin yokluğunda mahkûmiyet hükmü kurulmasının, Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 'adil yargılanma hakkını' düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının (b) ve (c)
bentlerinde yer alan hükümleri göz önüne alındığında savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu
açıktır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, tüm sanıklar yönünden saptanan
bu usuli nedenlerden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
oy birliğiyle karar verildi.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 22.01.2019 tarihli ve 533-31 sayılı