-2
ÖZET: Sanık müdafisinin soruşturmanın genişletilmesi kapsamında ortaya konulmasını
istediği tanık deliline ilişkin dilekçesi ile dinlenmesini istediği tanıkların dinlenmek üzere çağrılıp
çağrılmayacağı hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi ve tanık A.nın dinlenmesine
karar verildiği hâlde, bu tanık dinlenmeden ya da CMKnın 206/3. maddesine uygun şekilde
dinlenmesinden vazgeçilmeden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Yerel Mahkemece, tanıklar B. B. A. ve M.A. hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, Özel Dairece,
sanıklar Y. Ç. ve C.Y. hakkında kasten öldürme suçundan kurulan beraat hükümleri onanmak suretiyle
kesinleşmiş, sanık İ.B. hakkında olası kastla öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün
bozulmasına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık Y.K.Ç. hakkında olası kastla
öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç niteliğinin belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin
27. maddesi uyarınca öncelikle, tanık dinlenmesi hususunda eksik araştırmayla hüküm kurulup
kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanıklar Y.K.Ç., İ.B., Y.Ç. ve C.Y. hakkında maktul E.Ş.yi, S. isimli tekne içerisinde birlikte darbettikleri,
sanık Y.K.Ç.nin maktulün kafasına bir cisimle vurduğu, yere düşen maktulün ayağa kalkmak için çabaladığı
ve tutunacak bir yer aradığı sırada sanık Y.K.Ç.nin maktulü itekleyerek denize düşürdüğü, maktulün
sanıklar tarafından darbedilerek hareket kabiliyeti kısıtlanmış ve kendinden geçmiş şekilde deniz dibine
batarak öldüğü, sanıkların bu suretle iştirak halinde kasten öldürme suçunu işledikleri iddiasıyla kamu
davaları açıldığı,
Sanık Y.K.Ç. müdafiinin kovuşturma aşamasında verdiği 08.12.2015 tarihli dilekçesinde, G. Jandarma
Komutanı ile C.Y. isimli kişinin olayın akabinde birlikte olay yerine gittikleri, inceleme dışı sanık İ.B.nin bu
kişilere olayın sıcaklığı ile samimi itiraf ve beyanlarda bulunduğu yönünde açıklamalara yer vererek, C.Y.
ile G. Jandarma Komutanının, yine olay yeri krokisinde bahsi geçen S. (S.) isimli teknenin sahibi olduğunu
belirttiği S.E.nin ve savcılıkta dinlenen tanık T.Ö.nün dinlenmesini talep ettiği, Yerel Mahkemece sanık
müdafiinin dinlenmesini istediği tanıkların çağrılıp çağrılmayacağı hususunda olumlu ya da olumsuz bir
karar verilmediği ve adı geçenlerin tanık olarak dinlenmediği,
29.12.2015 tarihli oturumda, olay sırasında A. isimli teknede bulunduğu belirtilen A.Ç.nin tanık
olarak dinlenmesine karar verildiği, tanığın dinlenmesi için yazılan talimatın ikmal edilmeden döndüğü,
sonrasında bu tanığın dinlenmediği ve dinlenmesinden vazgeçilmesi hususunda da bir karar verilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle
maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin
bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı
CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi
gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp
değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi
gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Ülkemizin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 'Adil Yargılanma Hakkı' başlıklı 6.
maddesinin 3. fıkrasının (d) bendi,
'3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı
koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek,' şeklinde düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendi ile ilgili olarak öğretide,
'...3. fıkranın (d) bendi sanığa istediği kişileri savunma tanığı olarak dinlenmeleri için mahkeme önüne davet
ettirmek gibi mutlak bir hak tanımamaktadır. İç hukuk, tanıkların kabul edilmesine ilişkin bazı kurallar koyabilir
ve özellikle yetkili yargı makamı delilin ilgisiz olduğu nedeniyle tanığın dinlenmesini reddedebilir. Delillerin
ilgili veya ilgisiz olduğunu, gerçeği aydınlatmaya yardımcı olup olmayacağını değerlendirmek konusunda asıl
yetkili milli mahkemedir. Bununla beraber Sözleşme organları yargılamayı bir bütün olarak denetlemektedir.
Bu nedenle, md. 6nın ihlal edildiğini iddia eden bir kişi, sadece belirli bir tanığı davet edemediğini değil,
gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için bu tanığın dinlenmesinin gerekli olduğunu ve dinlenmemesinin savunma
haklarına zarar verdiğini de ispatlamak zorundadır. Eğer gerçeğin ortaya çıkması ile milli mahkemenin
çağırmayı reddettiği tanıklar arasında bir bağın olduğu başvurucu tarafından ortaya koyulamazsa adil
yargılanma hakkı da (md. 6/1 ve 6/3-d) ihlal edilmemiş olacaktır...İHAMye göre savunma tanıklarının daveti
ve dinlenmesi açısından, md. 6/3-dnin amacı, savunmanın istediği bütün tanıkları dinletebilmesi değildir,
hükümde yer alan aynı şartlar altında sözcüğü ile işaret edildiği gibi, silahların eşitliğidir. Dolayısıyla
savunmanın tanıklarını dinletme hakkına sınırlama getirilebilir, fakat bu konuda getirilecek sınırlamalar
silahların eşitliği ilkesine uygun olmak zorundadır...Adil yargılama kavramına uygun olduğu müddetçe
bir delilin gerekli olup olmadığına karar verme yetkisi yetkili ulusal makamlara bırakılmıştır, fakat, iddia
ve savunma kanıtlarının mahkemeye sunuluşu, bunların mahkeme tarafından kabulü veya reddi ve ispat
değerlerinin takdiri, her ne kadar, ulusal mevzuat uyarınca ulusal mahkemenin yetkisinde ise de, yargılamanın
bütünü açısından bu işlemlerin adil niteliğini takdir İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin yetkisindedir. Bu
nedenle, Sözleşme organlarına göre, bir savunma tanığının dinlenmesi istemini reddeden mahkeme, kendisini
bu sonuca götüren gerekçeleri, kararında göstermek zorundadır' (Sibel İnceoğlu, İnsan Hakları Avrupa
Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı-Kamu ve Özel Hukuk Alanlarında Ortak Yargısal Hak ve
İlkeler, 4. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2013, s.224-225), 'Sözleşmenin 6 (3) (d) bendi ayrıca, sanığın lehine
olan tanıkların aleyhine olan tanıklarla aynı şartlarda hazır bulunmalarını ve sorguya çekilmelerini sağlama
hakkını güvence altına almaktadır. Bu hak, sanığın tanık dinletme hakkını da içerir. Mahkemeye göre, genel
bir kural olarak, önlerindeki kanıtları ve sanıkların göstermek istedikleri kanıtın olayla ilgisini değerlendirmek,
ulusal mahkemelere düşen bir iştir. Sözleşmenin 6 (3) (d) bendi tanıkları çağırmanın uygun olup olmadığını
değerlendirmeyi de kural olarak ulusal mahkemelere bırakmıştır. Bu bent, sanığın lehine olan bütün tanıkların
çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez, bu bendin esas amacı, aynı koşullar altında sözcüklerinin de işaret
ettiği gibi, olayda tam bir silahlarda eşitliktir. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet
etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin niçin önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması
için niçin gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemelidir. Buna rağmen, tanık
dinletme talebinin gerekçesiz olarak reddedilmesi, bu bent bakımından bir sorun doğurabilir' (Osman Doğru-
Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, 1. Bası, Yargıtay Başkanlığı,
Ankara, 2012, s.650) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
5271 sayılı CMKnın, 'Kovuşturma Evresi'ne ilişkin üçüncü kitabının, 'Kamu Davasının Yürütülmesi'
başlıklı birinci kısmının, 'Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması' başlıklı dördüncü bölümünde yer
alan, 'Delillerin ortaya konulması ve reddi' başlıklı 206. maddesi,
'(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005
- 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun
yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen
sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka
herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.',
'Delil ve olayın geç bildirilmesi' başlıklı 207. maddesi ise,
'(1) Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması
nedeniyle reddedilemez.'
Şeklinde düzenlenmiştir.
CMKnın 206. maddesinin ikinci fıkrasında, ortaya konulması istenilen bir delilin reddolunacağı hâller
gösterilmiş, 207. maddesinde ise, delilin ortaya konulması isteminin geç bildirilmiş olması nedeniyle
reddedilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Uygulamada, iddianamede yer verilmeyen yeni delillerin duruşma evresinde araştırılması ve
tartışılmasına soruşturmanın genişletilmesi (tevsii tahkikat) denilmektedir. Taraflar da mahkemeden
soruştumanın genişletilmesi talebinde bulunabilirler.Soruşturmanın genişletilmesi kavramı, yargılamada
bir geriye dönüşü ortadan kaldırmak, taraflara delil ileri sürme olanağını tanımak amacına yönelik bir
ilkedir. Soruşturmanın genişletilmesi imkânından yararlanılarak bir delilin ortaya konulması istemi,
mahkemenin süzgecinden geçmek durumundadır. Mahkeme bu istemi serbestçe değerlendirecek,
ret gerekçelerini dikkate alarak talebin kabulü ya da reddi biçiminde bir karar verecektir. Mahkemece
soruşturmanın genişletilmesi kapsamı içinde bir delilin toplanması ve tartışılması yerinde görüldüğünde,
bunun için gerekli işlem yapılacaktır. Söz gelimi bu bir tanık olduğunda, tanık duruşmaya çağrılacak ve
dinlenecektir. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul,
2008, s.607, Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 10. Bası, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 2004,
s.537-538)
Anayasa Mahkemesinin başta 26.02.2015 gün ve ... başvuru numaralı kararı olmak üzere süregelen
kararlarında, yargılama sırasında tanık dinletme hakkının adil yargılanma hakkının unsurlarından olan
'silahların eşitliği ilkesi' kapsamında olduğu, silahların eşitliği ilkesinin davanın taraflarının usuli haklar
bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma
düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına
sahip olması anlamına geldiği, genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için
taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların
tanınması gerektiği, AİHSnin 6. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendinin ilk olarak sanığın iddia tanıklarını
sorguya çekme veya çektirme hakkını, ikinci olarak da sanığın, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla
'aynı koşullar altında' davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkını güvence
altına aldığı, ancak sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmediği,
gösterilen tanıkların dinlenmek üzere çağrılmasının uygun olup olmadığının değerlendirilmesinin kural
olarak yargılamayı yapan mahkemenin takdir yetkisi dahilinde olduğu, mahkemenin maddi gerçeğin
ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği savunma tanıklarının dinlenmesi talebini
reddedebileceği kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.04.1973 gün ve 114-377 sayılı kararında, soruşturmayı
genişletmeye götürecek istekler ve yeni tanıklara ilişkin dilekler konusunda, kabul veya ret niteliğinde
açık bir karar verilmesinin zorunlu olduğu, 02.02.1981 gün ve ... sayılı kararında ise, çağrılmalarına karar
verilen ve adlarına davetiye çıkarılan tanıklar dinlenmeden veya usulüne uygun şekilde dinlenmelerinden
vazgeçilmesi hususunda bir karar verilmeden hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu sonuçlarına
ulaşılmıştır.
Bütün kararlarda olduğu gibi, tanıkların çağrılması isteminin reddine ilişkin kararlar da gerekçeli
olmalıdır. Gösterilen gerekçelerin hukuka, yasaya ve dosya kapsamına uygunluğunun da kanun yolu
mercilerinin denetimine tâbi olacağında şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde,
Ceza yargılamasının amacının, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması
olduğundan hareketle, adil bir yargılamanın yürütülebilmesi için 'silahların eşitliği ilkesi'ne uygun olarak,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendi ile güvence altına alınan, sanığın
savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin
sağlanmasını isteme hakkını gözetmek bakımından, sanık müdafiinin soruşturmanın genişletilmesi
kapsamında ortaya konulmasını istediği tanık deliline ilişkin 08.12.2015 tarihli dilekçesi ile dinlenmesini
istediği tanıklar T.Ö., S.E. ve C.Y. ile G. Jandarma Komutanının dinlenmek üzere çağrılıp çağrılmayacağı
hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği, yine tanık A. Ç.nin dinlenmesine karar
verildiği halde, bu tanık dinlenmeden ya da CMKnın 206/3. maddesine uygun şekilde dinlenmesinden
vazgeçilmeden hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama
kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanık müdafiinin 08.12.2015 tarihli dilekçesi ile
dinlenmesini talep ettiği tanıkların çağrılıp çağrılmayacağı hususunda olumlu veya olumsuz bir karar
verilmesi gerektiği gözetilmeden ve tanık A.Ç.nin dinlenmesine karar verildiği halde, bu tanık dinlenmeden
ya da CMKnın 206/3. maddesine uygun şekilde dinlenmesinden vazgeçilmeden yargılamaya devam
edilerek eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına
karar verilmelidir.
...
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 17.10.2017 tarihli ve 16-420 sayılı