-2
ÖZET: Kaçmaya imkân sağlama, görevi yaptırmamak için direnme ve kasten yaralama suçlarından
açılan kamu davasında, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanık
hakkında TCKnın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren kaçmaya imkan sağlama suçundan
aynı Kanunun 294. maddesinin ikinci, üçüncü ve altıncı fıkraları gereğince hüküm kurulması
gerekirken, tek olan fiilinin nitelik yönünden üçe bölünerek kasten yaralama ve görevi yaptırmamak
için direnme suçlarından beraat, kaçmaya imkân sağlama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması
suretiyle hükmün karıştırılması CMKnın 225. maddesine aykırıdır.
Sanık H.Ö. hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve kaçmaya imkan sağlama suçları ile sanık H.Ö.
hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan beraat hükümleri temyiz edilmediğinden
kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık İ.Ö. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak
yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, sanığın eyleminin kaçmaya imkân sağlama suçunu mu yoksa görevi yaptırmamak
için direnme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27.
maddesi uyarınca öncelikle, sanığın fiilinin nitelik yönünden üçe bölünerek görevi yaptırmamak için
direnme ve kasten yaralama suçlarından beraat, kaçmaya imkân sağlama suçundan mahkûmiyet hükmü
kurulması suretiyle hükmün karıştırılıp karıştırılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
...
Ön sorunun çözümünde isabetli bir hukuki sonuca varılabilmesi için öncelikle, sanığa atılı görevi
yaptırmamak için direnme, kaçmaya imkân sağlama ve kasten yaralama suçları üzerinde durulmasında
fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı TCKnın 'Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler' başlıklı dördüncü kısmının, 'Kamu
İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar' başlıklı birinci bölümünde, 'Görevini Yaptırmamak İçin
Direnme' başlığı ile düzenlenen 265. maddesi,
'(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı
aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından
birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin
gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır' şeklindedir. Seçimlik
hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için, kamu görevlisine, yerine getirdiği görevini
yaptırmamak amacıyla cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden kullanılması gerekir.
Bu suçla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup bu suçta, kamu
faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesi dolayısıyla
da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 765
sayılı TCKnın yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002 tarihli ve 279-406 sayılı kararında, 'Bu
suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan
yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır' denilmek suretiyle bu
husus vurgulanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı
cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden
bütünlüğü de korunmaktadır. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - A. Caner Yenidünya, TCK Şerhi, 2.
Bası, 5. Cilt, Ankara, 2014, s. 7645, Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu,
2. Bası, 6. Cilt, Ankara, 2014, s. 7956-7957).
TCKnın 265. maddesinin beşinci fıkrasında, görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir
kullanarak işlenmesi durumunda içtima kuralının ne şekilde uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu hükme
göre, suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin
gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu nedenle
burada kullanılacak cebrin derecesi önem kazanmakta olup kullanılan cebir TCKnın 86. maddesinde
düzenlenen kasten yaralama suçunun derecesini aşmaz ise, fail sadece kamu görevlisine görevini
yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılacak, buna karşın kullanılan cebir sonucu TCKnın 87.
maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, fail
hem görevi yaptırmamak için direnme, hem de neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sorumlu
olacaktır (Veli Özer Özbek - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler,
11. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 1129, Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, s.
8000-8001).
Diğer yandan, 5237 sayılı TCKnın 'Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler' başlıklı dördüncü
kısmının, 'Adliyeye Karşı Suçlar' başlıklı ikinci bölümünde, 'Kaçmaya İmkân Sağlama' başlığı ile
düzenlenen 294. maddesi,
'(1) Gözaltına alınanın veya tutuklunun kaçmasını sağlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Hükümlünün kaçmasını sağlayan kişi, çekilecek olan hapis cezasının süresine göre iki yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, hükümlünün cezası,
a) Müebbet hapis cezası ise, beş yıldan sekiz yıla,
b) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ise, sekiz yıldan oniki yıla,
Kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçların, cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Kaçması sağlanan kişi sayısının birden fazla olması halinde, bu sayı göz önünde bulundurularak,
verilecek ceza üçte birden bir katına kadar artırılır.
(5) Bu suçların gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kişiler
tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza, üçte biri oranında artırılır.
(6) Bu suçların üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında
indirilir.
(7) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin veya
kasten öldürme suçunun gerçekleşmesi ya da eşyaya zarar verilmesi durumunda, ayrıca bu suçlara ilişkin
hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(8) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün, muhafaza veya nakli ile görevli kişinin dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranmasından yararlanarak kaçması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.'şeklindedir.
Gözaltına alınanın ve tutuklunun kaçmasını sağlama fiilleri, yargılamanın selametine ilişkin adli
yararları, hükümlünün kaçmasını sağlama fiili ise, işlediği suç nedeniyle cezası infaz edilecek olan kişinin
cezasını çekmesinde ve böylelikle suçun önlenmesiyle ilgili toplum yararlarını korumayı amaçlamaktadır
(Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, s. 8564).
Bu hükümle failin, usulüne uygun olarak, gözaltına alınan, tutuklanan ya da hakkında mahkûmiyet
kararı verilip kesinleşen kimsenin kaçmasını sağlaması, yani kaçırması suç olarak düzenlenmiştir (Zeki
Hafızoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı,
Ankara 2016, s. 261). Hapis cezası kesinleşen ve infaz edilmek amacıyla yakalanan kişi, yakalama anından
itibaren bu suç açısından hükümlü sıfatını kazanmaktadır. Bu nedenle, cezasının infazı amacıyla yakalanan
kişinin yakalandığı yerde veya karakolda iken ya da ceza infaz kurumuna nakledilmesi sırasında kaçmasını
sağlama eylemleri de bu suçu oluşturmaktadır (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, s.
8566).
Konumuza ilişkin olarak, gözaltına alınan, tutuklanan ya da hükümlünün kaçmasının, kişiler üzerinde
fiziksel güç kullanılarak ya da kişiler tehdit edilerek sağlanması hâlinde TCKnın 294. maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca temel cezanın artırılması yoluna gidilecektir. Cebir veya tehdit bu fıkrada cezayı
ağırlaştıran bir neden olarak sayılmış ve ilgili fıkrada bileşik suça yer verilmiştir. Ancak bu suçların işlenmesi
sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin veya kasten öldürme suçunun
gerçekleşmesi ya da eşyaya zarar verilmesi durumunda, aynı maddenin yedinci fıkrası uyarınca ayrıca bu
suçlara ilişkin hükümler uyarınca da cezaya hükmolunması öngörülmektedir.
Aynı maddenin altıncı fıkrasında ise, bu suçların üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi
hâlinde bu kişiler hakkında verilecek cezanın üçte biri oranında indirileceği hükme bağlanmıştır.
Uyuşmazlıkla ilgili olarak ele alınması gereken diğer suç olan kasten yaralama ise TCKnın 86.
maddesinde,
'(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına
neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde
hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına
hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun,
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır' şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılarak kasten yaralamanın temel şekli
düzenlenmiş, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden
olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Kasten yaralama fiilinin, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması
hâli ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup bu durumda birinci fıkradaki hapis cezasından daha az süreli bir
hapis cezası ya da seçimlik olarak adli para cezası suçun yaptırımı olarak öngörülmüştür.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür.
Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket
sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında
tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun
işlenmesi mümkündür.
Maddenin 3. fıkrasının (c) bendinde kasten yaralama suçunun kamu görevlisine karşı, görevini yerine
getirmesi nedeniyle işlenmesi durumu nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli hâlin öngörülmesinin
sebebi kamu görevlilerinin görevlerini kendileri için değil toplum için yerine getirdiklerinden bu
görevlerin emniyet içinde ifa edilmesinin sağlanmasıdır.
Burada önemli olan, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesidir. Suçun kamu
görevi yaptığı sırada işlenmesi şart değildir. Mesai bitimi, kamu görevlisinin izinde olması, hatta kamu
görevinden istifa, emeklilik vs nedenlerle ayrılmış olduğu durumlarda dahi işlense, kamu görevlisinin
görevi sebebiyle yaralandığı durumlarda bu nitelikli hâl uygulanacaktır. Bir kimsenin görevi sebebi
dışında, kişisel nedenlerle, görevi sırasında yaralanması hâlinde bu nitelikli hâl uygulanamayacaktır.
(Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 3. cilt, Ankara, 2014, s. 2963.)
Diğer bir nitelikli hâl maddenin 3. fıkrasının (e) bendinde kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi
olarak düzenlenmiştir. Suçun silahla işlenmiş olmasının nitelikli hâl sayılmasının altında yatan düşünce, söz
konusu aracın mağdurun yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü bakımından ortaya çıkardığı potansiyel
tehlikedir. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hâl sayılması, silahın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı ve
mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırdığı düşüncesine dayanmaktadır. (Durmuş Tezcan, Mustafa
Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2017,
s. 232.)
'Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama' başlıklı 87. maddesi ise,
'(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun,
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza,
birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun,
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci
fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki
maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren
hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur' biçiminde düzenlenmiştir.
Bu maddede neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmış olup birinci fıkrada bir
kat, ikinci fıkrada iki kat artırımı gerektiren hâller gösterilmiş, üçüncü fıkrada yaralanmanın vücutta kemik
kırılmasına ya da çıkığına neden olması hâlinde yapılacak artırım, dördüncü fıkrada ise kasten yaralama
sonucu ölüm meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırım hükme bağlanmıştır. Ancak kanun koyucu
birinci ve ikinci fıkralarda, 86. maddeye göre hükmolunan cezanın bir ve iki kat artırılması esasını kabul
etmesine karşın bununla yetinmemiş, her iki fıkranın son cümlelerinde, artırım sonucu hükmolunabilecek
cezaların belirli bir miktardan aşağı olamayacağı esasını da kabul etmiştir.
Gelinen noktada, uyuşmazlığın çözümü açısından fikri içtima üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCKnın hazırlanmasında 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' ilkesi
esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda
bu husus, 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza
vardır. şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar
dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza,
bağımsızlığını koruyacaktır.' şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCKnın 'suçların
içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCKda, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde hâlinde ve kanunun
79. maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCKda bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri
içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise
kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde, 'İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı
suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.'
şeklinde düzenlenmiş olup hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun
oluşması gerekmektedir.
Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilin tek olması nedeniyle en ağır
ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde 'non bis in idem' kuralı gereğince bir fiilden dolayı
kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, 'erime sistemini' benimsemek
suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda, 'tek fiil' veya 'bir fiil'den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda
hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi,
bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket
olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin
tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok
olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul
edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini
etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin
tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi
sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni
tanımında yer alan hukuksal anlamdaki 'tek bir fiili' oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte
görüşler ileri sürülmüştür (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin
Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2016, s. 492 vd., Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık,
3. Bası, İstanbul, 2013, s. 462 vd., Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku
Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 653 vb).
5237 sayılı TCKnın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması
halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde
bu kuralın uygulanma ihtimali bulunmamaktadır. Nitekim TCKnın 212. maddesinde, sahte resmi veya
özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili
suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması
engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek
olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima
hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.
Görüldüğü gibi, kanuni istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun
işlenmesi halinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması kanun gereğidir.
Öte yandan, 5271 sayılı CMKnın 225. maddesinde,
'(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.' düzenlemesi yer almaktadır.
Maddeden de anlaşılacağı üzere hükmün konusu iddianamede gösterilen fiildir. Mahkeme, fiilin
hukuki niteliğini takdirde iddia ve savunmalarla bağlı değildir. Kanunun açık ve kesin olan bu hükmü
karşısında, mahkemece sanığın yargılama sonucunda sabit kabul edilen fiilinin hukuksal niteliğine
göre hüküm kurulmakla yetinilmesi gerekirken, fiil nitelik yönünden bölünerek aynı fiilden dolayı hem
mahkûmiyet hem de beraat kararı verilmesi Ceza Muhakemesi Kanununa aykırılık oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
Kaçmaya imkân sağlama, görevi yaptırmamak için direnme ve kasten yaralama suçlarından açılan
kamu davasında, sanık İ.Önün iddianamede
Olay günü H. ve İ. hakkındaki yakalama kararını infaz etmek
için olay yerine giden müşteki polis memurlarının H. ve İ.ye olayı açıklayıp polis otosuna bindirmek istedikleri
sırada her üç şüphelinin de polise mukavemet gösterdiği, şüpheli İ.nin eline geçirdiği 60 cm boyundaki profil
demir parçası ile polis memuru Z.Ü.ye vurarak BTM ile giderilebilecek derecede yaraladığı, bu mücadele
esnasında hakkında yakalama kararı olan H.nin kargaşadan istifade ederek firar ettiği, her üç şüphelinin
birlikte hareket ederek görevli polis memurlarına görevi yaptırmamak için direndikleri, şüpheliler İ. ve H.nin
babaları H.nin kaçmasına imkan sağlamak için polise saldırıp mukavemet ettikleri ve bu şekilde kaçmaya
imkan sağladıkları... şeklinde gösterilen ve mahkemece de bu şekilde kabul edilen fiilinin hukuksal
niteliği de gözetildiğinde, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanık
hakkında 5237 sayılı TCKnın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren kaçmaya imkan sağlama
suçundan aynı Kanunun 294. maddesinin ikinci, üçüncü ve altıncı fıkraları gereğince hüküm kurulması
gerekirken, tek olan fiilinin nitelik yönünden üçe bölünerek kasten yaralama ve görevi yaptırmamak için
direnme suçlarından beraat, kaçmaya imkân sağlama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması suretiyle
hükmün karıştırılması CMKnın 225. maddesine aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar
verilmelidir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 11.04.2019 tarihli ve 44-312 sayılı