..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:48:10

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 15.01.2019 tarihli ve 330-8 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:48:10

-2
ÖZET: CMK’nın 231/11. maddesindeki emredici hüküm uyarınca açıklanması geri bırakılan
hükmün aynen açıklanması gerekmekte olup, hükümde değişiklik yapılarak sanığın aleyhine olacak
şekilde daha ağır bir cezanın belirlenmesi isabetli değildir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hakkında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilen sanığın, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi hâlinde önceki
hükmün aynen açıklanması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395
sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren
5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkra ile
büyükler için de uygulamaya konulmuş, Aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi
değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin
suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl
veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan
değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar
istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları
kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna
'Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez' cümlesi, 6545
sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına 'Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç
nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez' cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler
göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için,
1) Suça ilişkin olarak,
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan
olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak,
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle
getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle
denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin
yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak
davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve
doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması
hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223.
maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai
nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün
açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kişilerin işledikleri birtakım
suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni
oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza
miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı
Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme
hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrası, 'Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar.
Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek,
cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde
hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir
mahkûmiyet hükmü kurabilir.' hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki hâlden birinin
gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç
işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde
hüküm açıklanacaktır.
Denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunması durumunda hükmün açıklanabilmesi
için bu ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. Deneme süresi
içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde
yer verilmemiştir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen
mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da
olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun şikâyete bağlı veya resen soruşturulan bir suç
olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan mahkûmiyetin adli para cezası ya da hapis cezası olması
yanında TCK’nın 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş olmasının da önemi olmadığı gibi kesin
nitelikte olmasının da bir önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş,
ikinci suçtan verilecek mahkûmiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. İkinci
suçun taksirle işlenmesi durumunda ise, bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, sanığın denetim süresi içerisinde
kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/
getirememesi hâlinde mahkemece açıklanacak hükümde, '223. maddeye göre verilen kararın ne
olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, tayin olunan ceza miktarının ve kanun yollarına başvurmanın
mümkün olup olmadığının' hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, öncelikle
denetime imkân verecek şekilde, diğer taraftan kesinleştiğinde başka bir kararın varlığını gerektirmeden
infaza esas alınabilecek nitelikte bir hüküm kurmalı, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
hükme atıf yapmakla yetinilmemelidir.
5271 sayılı CMK’nın 231/11. madde ve fıkrasında, açıklanması geri bırakılan hükmün ne şekilde
açıklanacağı ve hükümde değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususuna gelince,
Denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle, açıklanması geri bırakılan hükmün aynen
açıklanıp açıklanmayacağı hususunda öğretide,
'Burada yanıtlanması gereken sorun, sonradan koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle mahkemenin
hükmü açıklaması gereken durumlarda, önceki hükümde bir değişiklik yapıp yapamayacağı ve bu çerçevede
hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırıma karar verip veremeyeceğidir. Biz, mahkemenin önceki
kararında bir değişiklik yapamayacağı ve bu nedenle de bu aşamada erteleme ya da başka bir yaptırıma karar
veremeyeceği düşüncesindeyiz.' (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin
Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi
Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.636-637.), 'Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veren hâkim ile hükmü açıklayan hâkimin farklı olması
hâlinde, hükmü açıklayan hâkim açıklanmayan hükümde veya hüküm fıkrasında hukuka aykırılık tespit etse
dahi hükmü değiştiremez, sadece açıklar. Bu hata ancak kanun yolunda giderilebilir.' (Nur Centel-Hamide
Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 14. Baskı, 2017, s. 807.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
CMK’nın 231/11. maddesine göre, mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir
suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması
hâlinde hükmü aynen açıklamakla yükümlü olduğu, kendisine yüklenen yükümlülükleri elinde
olmayan sebeplerle yerine getiremeyen sanığın ise durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar
belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının
ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebileceği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ilk hükümde uygulama şartlarının oluşmasına rağmen fark edilmeyen veya uygulanması
unutulan nitelikli bir hâlin, hükmün açıklandığı sırada uygulanarak sanık hakkında daha ağır bir cezaya
hükmolunabileceğinin kabul edilmesi mümkün değildir. Kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı
adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat ve bu anlamda sanık ile Devlet arasında imzalanmış bir
sözleşme anlamına gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulandığı hâllerde,
sanık denetim süresi içerisinde bir daha kasıtlı bir suç işlememeyi taahhüt ederken, Devlet ise sanığa
lekelenmeme hakkı tanımakta ve belirli bir süre içerisinde kasıtlı başka bir suç işlememesi hâlinde
cezanın düşürüleceğini taahhüt etmektedir. Sanığın Devlete verdiği sözü tutmayıp denetim süresi
içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda ise, kanun koyucu açıklanması geri bırakılan cezanın aynen
açıklanması yaptırımını öngörmüştür. Dolayısıyla açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılmak
suretiyle sanığın daha fazla cezalandırılmasına karar verilmesi, bir nevi sözleşmeye aykırılık anlamına
geleceği gibi kişilerin Devlete ve adalete olan güvenlerinin de sarsılmasına neden olacağı ortadadır. Diğer
yandan, ilk hükümdeki hukuka aykırılıkların ileride aleyhe değiştirmeme yasağının konusu olma ihtimali
de göz önüne alındığında, mahkeme tarafından uygulanması unutulan veya fark edilmeyen herhangi bir
hususun ancak aleyhe başvuru olması hâlinde temyiz veya istinaf yoluyla giderilebileceği, özellikle sanık
aleyhine olacak şekilde hükmün düzeltilemeyeceği veya değiştirilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Yaşamsal tehlikeye yol açacak şekilde kasten yaralama suçundan sanık Y.K. hakkında, Yerel
Mahkemece TCK’nın 86/1, 87/1-d, 29/1, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca verilen 1 yıl 10 ay 15 gün hapis
cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin mahkûmiyet hükmünün CMK’nın
231/5. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakıldığı, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç
işlemesi nedeniyle açıklanması geri bırakılan hüküm CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanırken
sanığın bu kez silahla yaşamsal tehlikeye neden olacak şekilde kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1,
86/3-e, 87/d-son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına,
hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği olayda, CMK’nın 231/11. maddesindeki emredici hüküm
uyarınca açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanması gerektiğinden, açıklanması geri bırakılan
hükümde değişiklik yapılarak sanığın aleyhine olacak şekilde daha ağır bir cezanın belirlenmesine ilişkin
Yerel Mahkeme hükmünde isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan sanık hakkında haksız tahrik hükmü uygulanırken uygulama maddesinin, takdiri indirim
hükmü uygulanırken indirim oranının gösterilmemesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin düzeltilerek
onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin sanık Y.K. hakkında mağdur H.Y.’ye yönelik kasten
yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca açıklanması geri
bırakılan hükmün CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca aynen açıklanması gerektiğinin gözetilmemesi
ve haksız tahrik hükmüne ilişkin uygulama maddesi ile takdiri indirim hükmüne ilişkin indirim oranının
belirtilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 15.01.2019 tarihli ve 330-8 sayılı