..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:49:30

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 02.10.2018 tarihli ve 392-389 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:49:30

-18
ÖZET: CMK’nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında
hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de, sanığın belirli sürelerle denetime tabi
tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545
sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin
sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin
bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun
yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların
ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve
birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına
bozma konusu yapılabileceği kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, sanık hakkında aynı eylem nedeniyle açılan mükerrer dava sonucu davanın reddi
kararı yerine kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kanun
yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanığın, mağdur H.A.’nın 26.11.2009 tarihinde çalınan motosikletini kimlik bilgilerini ve açık adresini
bilmediği bir şahıstan hırsızlık malı olduğunu bilerek satın alması nedeniyle hakkında Ş. Cumhuriyet
Başsavcılığınca 03.12.2009 tarihli ve ... sayılı iddianame ile açılan kamu davasında yapılan yargılama
sonucunda, Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesince 27.07.2010 tarih ve ... sayı ile sanığın beraatine karar
verildiği,
Aynı olay nedeniyle sanık hakkında Ş. Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.12.2009 tarihli ve ... sayılı
iddianame ile ikinci kez kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Ş. Asliye Ceza Mahkemesince
03.06.2010 tarih ve ... sayı ile TCK’nın 165/1, 62 ve 53/1. maddeleri gereğince 5 ay hapis ve 500 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün CMK’nın 231/5. maddesi gereğince
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
Sanığın beraatine ilişkin Ş. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.07.2010 tarihli ve ... sayılı karar, suça
konu eşyanın sahibi olan mağdur H.A.’ya tebliğ edilmemiş ise de, aynı olay nedeniyle ikinci kez açılan
kamu davasında mağdur H.’nin duruşmadan haberdar edilerek yargılamaya katılımının sağlanması ve
mağdurun bu yargılama sırasında sanıktan davacı ve şikayetçi olmadığını beyan etmesi nedeniyle
mağdurun, sanık hakkında verilen beraat kararını temyiz etme hakkının olmadığı, bu bağlamda sanığın
beraatine ilişkin kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiğinde kuşku bulunmadığı,
Ş. Asliye Ceza Mahkemesince 03.06.2010 tarih ve ... sayı ile verilen karara karşı Adalet Bakanlığınca
davanın reddine karar verilmesi gerekirken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden
bahisle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk
Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı
Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için
288
Yukarıdaki kararlarda CMK’nın 231. maddesine ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak adına bu
kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek
suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan
bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14.
fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında
yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına
ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının
sonuna 'Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez' cümlesi,
6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına 'Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir
suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez' cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler
göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için,
1) Suça ilişkin olarak,
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para
cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan
olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak,
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle
getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının
olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek
ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli
serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur.
İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle
hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme
hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür.
İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı
devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve
doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere
uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271
sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nın
231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri
yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının
infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya
seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
CMK’nın 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli
sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten
sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine
müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki
etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır.
(Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 13. Bası, İstanbul, 2016, s. 779-780)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurduğu
tespitinden sonra kurumun tabi olduğu olağanüstü kanun yolunun belirlenmesi açısından kanun
yararına bozma konusuna ilişkin açıklamalara da değinmek gerekmektedir.
Kanun yararına bozma kanun yolu temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar
veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama
birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara
ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna
başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanun yoluna tabi bulunması
nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi hâlinde
olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
Kanun yararına bozma yoluna kimlerin, ne şekilde başvurabileceği CMK’nın 309. maddesinde
belirtilmiştir. 309. maddenin 3. fıkrasında, 'Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse
hükmü kanun yararına bozar' denilmektedir. Madde metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına
ilişkin bir açıklık yoktur. Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 tarihli ve 55-64, 04.07.2006
tarihli ve 185-175 sayılı kararları ve yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı üzere, sanık aleyhine kanun
yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür, fakat, bu hâlde hükmün aleyhe sonuç
doğurmamak üzere bozulması gerekir.
Kanun yararına bozma yoluna başvurulması hâlinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve
sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol
CMK’nın 309. maddenin 4. fıkrasında dört bent hâlinde gösterilmiştir.
Buna göre bozma nedenleri,
5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise,
309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme
ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin
kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm
veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma
veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi
uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken
hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır
olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca
aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı
nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının
kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi
hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de
yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile
yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Gelinen bu aşamada 'Adil yargılanma hakkı' ilkesi incelenmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan 'adil yargılanma hakkı'
hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan
soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak
olup, kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı
hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma
hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini
sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan
hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup, soruşturma ve kovuşturma
evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya
kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya
tabi tutulması ve hatta buna tâbi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan
onurunun korunması yatmaktadır. Kişinin daha önce soruşturma ve kovuşturmaya tabi olduğu fiilden
dolayı, önceden kanunla belirlenmiş istisnai şartlar gerçekleşmeden tekrar şüpheli veya sanık statüsüne
sokulması, insan olmasından kaynaklanan varlığını yani onurunu zedeleyici niteliktedir.
Adil yargılanma hakkı ilkesinin bir gereği olan makul sürede yargılanma hakkı ile CMK’nın 231.
maddesinin 5. fıkrası gereğince verilen kararın açıklanmamış da olsa bir hüküm içermesi birlikte
değerlendirildiğinde, CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde yer alan hükümlü kavramının,
kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında olduğu gibi verilen mahkûmiyet hükmü
askıda olsa bile hakkında bir hüküm kurulan kişiyi de kapsadığı kabul edilmelidir. Bu kabule göre
olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmada kural olarak muhakemenin tekrarlanmaması
benimsendiği nazara alınıp CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde Özel Dairece CMK’nın
231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca verilen hükmün bozulması ile yetinilmeyerek cezanın kaldırılması
veya azaltılması söz konusu olduğunda gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi
gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
CMK’nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir
sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de, sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını
öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile
yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel
teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi
bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım
hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin
kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine
ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına
giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul
edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Dairenin Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde
görüldüğünden, Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03.06.2010 tarihli ve … sayılı kararının 5271
sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince, bozulmasına, bozma nedenine göre uygulama yapılarak, sanık
hakkında aynı fiil nedeniyle sonradan açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine,
mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına dair kararı isabetli
olduğundan yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
...
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 02.10.2018 tarihli ve 392-389 sayılı