..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:50:25

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 09.05.2019 tarihli ve 167-391 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:50:25

Mağdur ile şikâyetçinin davete uymamaları
MADDE 235. - (1) Mağdur, şikâyetçi veya vekilinin, dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan
beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata esas alınır.
(2) Bu adrese çıkartılan çağrıya rağmen gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz.
(3) Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle tebligat
yapılamaması hâllerinde adresin araştırılması gerekmez.
(4) Bu kimselerin beyanının alınması zorunlu görüldüğü hâllerde üçüncü fıkra uygulanmaz.
Mağdur ile şikâyetçinin dinlenmesi
MADDE 236. - (1) Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler
uygulanır.
(2) İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya
kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk
arz eden haller saklıdır.
(3) Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık
olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulur.
(Mülga cümle: 17.10.2019-7188/22 md.)301 (…)
(4) (Ek: 17.10.2019-7188/22 md.)302Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından ifade ve beyanının
özel ortamda alınması gerektiği ya da şüpheli veya sanık ile yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu
değerlendirilen çocuk veya mağdurların ifade ve beyanları özel ortamda uzmanlar aracılığıyla alınır.
(5) (Ek: 17.10.2019-7188/22 md.)303Türk Ceza Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
düzenlenen suçlardan mağdur olan çocukların soruşturma evresindeki beyanları, bunlara yönelik hizmet
veren merkezlerde Cumhuriyet savcısının nezaretinde uzmanlar aracılığıyla alınır. Mağdur çocuğun beyan
ve görüntüleri kayda alınır. Kovuşturma evresinde ise ancak, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından
mağdur çocuğun beyanının alınması veya başkaca bir işlem yapılmasında zorunluluk bulunması hâlinde
bu işlem, mahkeme veya görevlendireceği naip hâkim tarafından bu merkezlerde uzmanlar aracılığıyla
yerine getirilir. Mağdur çocuk yargı çevresi ve mülkî sınırlara bakılmaksızın en yakın merkeze götürülmek
suretiyle bu fıkrada belirtilen işlemler yerine getirilir.
(6) (Ek: 17.10.2019-7188/22 md.)304Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin ikinci fıkrasında
düzenlenen suçlardan mağdur olanların soruşturma evresindeki beyanları bakımından da beşinci fıkra
hükmü uygulanır. Ancak, beyan ve görüntülerin kayda alınmasında mağdurun rızası aranır.
(7) (Ek: 17.10.2019-7188/22 md.)305Beşinci ve altıncı fıkra kapsamında alınan beyan ve görüntü
kayıtları dava dosyasında saklanır, kimseye verilmez ve gizliliği için gerekli tedbirler alınır.
(8) (Ek: 17.10.2019-7188/22 md.)306Beşinci ve altıncı fıkra kapsamında alınan beyan ve görüntü
kayıtları, yazılı tutanağa dönüştürülür. Bu tutanak, talepte bulunan şüpheli, sanık, müdafii, mağdur,
vekil veya kanuni temsilciye verilir. Beyan ve görüntü kayıtları bu kişilere soruşturma ve kovuşturma
makamlarının gözetiminde gizliliği korunmak suretiyle izletilebilir.
301
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile ilga edilen cümle, 'Bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler uygulanır.' şeklindedir.
302
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
303
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
304
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
305
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
306
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
Kamu davasına katılma
MADDE 237. - (1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar,
ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi
olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece
mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu
başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.
KARARLAR
-1
ÖZET: Posta dağıtıcısı olan sanığın, katılana tebliğ etmesi gereken evrakı, katılanın adresine
gitmemesine rağmen gitmiş ve katılanı adresinde bulamamış gibi ihbar ve şerh kayıtları düşerek
'merciine' iade ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında, resmî belgede sahtecilik ve görevi kötüye
kullanma suçundan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve kamu davasına katılmasını özel olarak
düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması nedeniyle anılan suçlar bakımından davayı takip
etme görevi olmayan PTT Genel Müdürlüğünün, kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunmadığı
gibi Yerel Mahkemece yanılgılı biçimde verilen katılma kararı hukuki değerden yoksun olup hükmü
temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, PTT Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz isteminin reddine karar
verilmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.
…
5271 sayılı CMK’nın 237/1. maddesinde, 'Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen
sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar
şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler' hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi
bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK’un 365. maddesindeki, 'Suçtan
zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir' hükmü ile
benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda
suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere
uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine
tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada 'davaya katılma' veya
'müdahale' denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde
bulunan kişi 'katılan' ya da 'müdahil' sıfatını almaktadır.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü
Kanunu’nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke
olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti
ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin 'suçtan zarar görmesi' şartı aranmış,
ancak kanunda 'suçtan zarar gören' ve 'mağdur' kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi
ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tabi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya
açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen,
'mağdur','suçtan zarar gören' ve 'malen sorumlu olan' kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki
uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu, yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi
ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanmaktadır.
Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan
mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar
mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir.
Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun
mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp, toplumu oluşturan herkes (geniş
anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku
Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289, İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel
Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.214-217, Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza
Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106-107, Osman Yaşar-Hasan Tahsin
Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
Kamu davasına katılma için aranan 'suçtan zarar görme' kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış,
gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında, 'suçtan doğrudan doğruya zarar
görmüş bulunma hâli' olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların,
davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016
tarih ve 830-412, 03.05.2011 tarih ve 155–80 ile 04.07.2006 tarih ve 127–180 sayılı kararlarında, 'dolaylı
veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez' şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Diğer yandan, işlenen bir suç nedeniyle, o eylemin gerçekleşmesini engellemeye yönelik
yükümlülüğün yerine getirilmesinde ihmal gösterildiği takdirde tüzel kişilerin veya diğer yetkililerinin
cezai ve hukuki sorumluluklarının doğması hâlinin, suçtan doğrudan zarar gördükleri anlamına
gelmeyeceği, bu nedenle işlenen suç açısından ilgili tüzel kişiliklere veya yetkililere 'mağdur' ya da
'suçtan zarar gören' sıfatını kazandırmayacağı açıktır. Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 tarih ve 4154
sayı ile 'tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu
davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu'
şeklinde karar verilmiştir.
Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural
niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar
görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına
katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628
sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca
Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları
hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya
katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini
ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 15.04.2014 tarih ve 599-190,
21.02.2012 tarih ve 279–55 ile 03.05.2011 tarih sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında,
1- Katılan PTT Genel Müdürlüğünün, açılan kamu davasına katılma ve kurulan hükmü temyiz etme
hakkının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Posta dağıtıcısı olan sanığın, katılan M.’ye tebliğ etmesi gereken evrakı, katılanın adresine gitmemesine
rağmen gitmiş ve katılanı adresinde bulamamış gibi ihbar ve şerh kayıtları düşerek 'merciine' iade
ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında, resmî belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçundan
doğrudan doğruya zarar görmeyen ve kamu davasına katılmasını özel olarak düzenleyen bir kanun
hükmünün de bulunmaması nedeniyle anılan suçlar bakımından davayı takip etme görevi olmayan PTT
Genel Müdürlüğünün, kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunmadığı gibi Yerel Mahkemece yanılgılı
biçimde verilen katılma kararı hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden,
PTT Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.
...
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 09.05.2019 tarihli ve 167-391 sayılı