-2
ÖZET: CMKda suçun uzlaşma kapsamında kalıp kalmadığı hususunda nitelikli hâller yönünden
ayrım yapan ayrı bir düzenleme bulunmadığından, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun,
isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, suçun uzlaştırma kapsamında
kalıp kalmadığının belirlenmesinde, tüm nitelikli hâllerin dikkate alınarak sonuca gidilmesi gerektiği
kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, 12-15 yaş grubunda bulunan sanıklara atılı TCKnın 116. maddesinin 4. fıkrası ve
119. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki konut dokunulmazlığının ihlali suçunun, hükümden sonra
6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle CMKnın 253. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (c) bendi uyarınca
uzlaştırmaya tabi olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
...
Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini
amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma, bu kapsama giren suçlarda, fail ve
mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza
soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin
barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCKnın 73. maddesinin 8. fıkrasında, 'Suçtan zarar
göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan
suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya
gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya
hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir' hükmü ile
uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMKnın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise,
uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması
hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCKnın 73.
maddesinin başlığında yer alan 'Uzlaşma' ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin
8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMKnın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
5271 sayılı CMKnın 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın
kapsamı,
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan,
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86, madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra
hariç, madde 239)
Suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere, diğer kanunlarda yer alan
suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen
suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez' şeklinde belirlenmiş iken,
09.07.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle
CMKnın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına, 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen
bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz' cümlesi eklenmiştir.
Diğer taraftan 02.12.2016 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun
34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı 'Uzlaştırma' olarak değiştirilmiş ve,
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan,
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86, madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra
hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça
sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren
suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere, diğer kanunlarda yer alan
suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda,
uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla
birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz' şeklinde kapsamı genişletilmiştir.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCKnın 106.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, Aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık
ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık
hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin, gerçek
kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç
yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
Uyuşmazlığa konu konut dokunulmazlığının ihlali suçu ise 5237 sayılı TCKnın 116. maddesinde,
'(1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten
sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler
dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla
kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak
kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak
bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur' şeklinde düzenlenmiş, aynı Kanunun 'Ortak hüküm' başlıklı 119. maddesinde,
'(1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve
kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin
ihlali suçlarının,
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin
gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' hükmü ile de diğer
bazı suçlarla birlikte konut dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkin nitelikli hâller öngörülmüştür.
Geceleyin birden fazla kişiyle birlikte konut dokunulmazlığının ihlali suçu şikâyete tabi olmadığından,
CMKnın 253. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamına girmemektedir. Bu durumda aynı madde ve
fıkranın (b-4) bendindeki düzenleme kapsamına girip girmediği önem kazanmaktadır.
Kanun koyucu, CMKnın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, 'Şikâyete bağlı olup olmadığına
bakılmaksızın,' TCKda yer alan bazı suçları tek tek saymak suretiyle uzlaşma kapsamına almış, bununla
da yetinmeyerek ilgili kanun maddesini de parantez içinde madde metnine eklemiştir. Bu kapsamda,
konut dokunulmazlığının ihlali suçunu da uzlaşma kapsamına alan kanun koyucu CMKnın 253.
maddesinin 1. fıkrasının (b-4) bendinde açıkça TCKnın 116. maddesini göstermiş, buna karşın 119.
maddesini ise göstermemiştir. Bunun kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu aynı bendin 1 No.lu
alt bendindeki kasten yaralamaya ilişkin 'Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86, madde 88),'
şeklindeki düzenlemeden de anlaşılmakta olup, bu düzenleme ile TCKnın 86. maddesinin 3. fıkrası ile
'neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama' başlıklı 87. maddesi uzlaşma kapsamına alınmamıştır. Tercih
edilen bu düzenleme şekli ile TCKnın 119. maddesindeki hallerin gerçekleşmesi durumunda konut
dokunulmazlığını ihlal suçunun uzlaşma kapsamında olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim Ceza
Genel Kurulunun 22.01.2013 tarih ve 1142-17 sayılı kararı da bu yöndedir.
Öte yandan, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMKnın 'Mahkeme tarafından uzlaştırma' başlıklı
254. maddesi,
'(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü
maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir' şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile,
'(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması
halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini defaten yerine
getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside
bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi
halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm
açıklanır.' biçiminde değiştirilmiş,
02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile
CMKnın 254. maddesinin birinci fıkrası,
'Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması
halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine
getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.' şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce,
gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırmanın, asıl olarak soruşturma
evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, ancak uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması
veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâllerinde kovuşturma
aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk
defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla
gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Uzlaştırma ile failin cezalandırılması olanağı ortadan kalktığından, bu kurum ceza ilişkisini düşüren
bir hâl olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle uzlaşma, bir taraftan muhakemeyi engellemesi nedeniyle
muhakeme hukuku kurumu, diğer yandan ise fail ile devlet arasında ceza ilişkisini sona erdirdiğinden
maddi ceza hukuku kurumu olarak kabul edilmelidir.
Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun
uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik
edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara
göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun
uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCKnın 'Zaman bakımından uygulama' başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun
2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de ceza hukuku kurallarının yürürlüğe
girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin
istisnasını oluşturan, 'Failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması', 'Geçmişe etkili uygulama' veya
'Geçmişe yürürlük' ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve
infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Hükümden sonra 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 253/1. maddesine eklene
(c) bendi uyarınca, mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olması
koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını
gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
Kanun koyucu anılan değişiklikle suça sürüklenen çocuklar bakımından uzlaştırmanın kapsamını
genişletmiştir. Buna göre suça sürüklenen çocuklar açısından isnat edilen bir suç eğer, takibi şikâyete
bağlı suçlardan veya Kanunda sayılan katalog suçlardan ya da takibinin şikâyete bağlı olup olmamasına
bakılmaksızın suçun mağdurunun ya da suçtan zarar göreninin gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi
olması kaydıyla üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlardan biri ise
uzlaştırma yoluna gidilecektir.
5237 sayılı TCKnın bazı maddelerinde suçun nitelikli hâli için, bağımsız yaptırım öngörülmüş iken
(94/2-3, 102/2, 103/2, 106/2, 109/2, 142/1-b maddelerinde olduğu gibi), bazı maddelerinde suçun temel
şekli için belirlenen cezanın belli oranlarda artırılması yöntemi tercih edilmiştir (86/3, 102/3, 103/3-4,
109/3 maddelerinde olduğu gibi). Kanunda, suçun nitelikli hâlleri için bazı maddelerde bağımsız bir ceza
öngörülmesi, bazı maddelerde ise cezanın belirli bir oranda artırılması esasının kabulü, sistematik olmayıp
uygulamada birtakım zorluklara neden olsa da bu tercih bütünüyle kanun koyucunun takdirindedir.
Ancak, kanun koyucunun bu tercihi, benzer konularda farklı bir uygulamaya yol açmamalıdır. Bağımsız
yaptırım öngören nitelikli hâllerde uzlaşma açısından, nitelikli hâlin cezasının alt sınırının dikkate
alınıp, artırım veya indirim öngören maddelerde ise bu artırım veya indirim nazara alınmaksızın, suçun
temel şeklinin cezasının nazara alınması eşitsizlik ve adaletsizliğe yol açabilecektir. Bu nedenle, nitelikli
hâller açısından kanun koyucunun, tercih ettiği yaptırım sistemi nazara alınmaksızın, ister bağımsız bir
yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, uzlaşma
hükümlerinin uygulanmasında tüm nitelikli hâller dikkate alınarak uygulama yapılmalıdır.
Öğretide de yapılan bu son düzenlemeler bağlamında çocuklar yönünden cezanın üst sınırı
hesaplanırken ilgili suç tipinin nitelikli hâllerine ilişkin durumların da dikkate alınacağı, suçun nitelikli
hâlinin yaptırımı üç yıldan az hapis cezasını gerektiriyorsa uzlaştırma yoluna gidilmesinin mümkün
olduğu, ancak cezanın üst sınırı belirlenirken haksız tahrik ve yaş küçüklüğü gibi indirim sebeplerinin göz
önünde bulundurulmayacağı belirtilmektedir (Meral EKİCİ ŞAHİN-Kürşat YEMENİCİ, 6763 Sayılı Kanunla
Yapılan Değişiklikler Işığında Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaştırma, ERÜHFD, 2018, C. 13, S. 1, s. 472).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
12-15 yaş grubunda bulunan sanıkların, 30.11.2008 tarihinde gece saat 04.15 sıralarında şikâyetçinin
oturduğu apartmanın merdiven boşluğunda bulunan suça konu motosikletin, direksiyon kilidini kırıp,
motosikleti iterek belirtilen yerden uzaklaştıktan sonra sokakta kolluk görevlilerince farkedilmeleri üzerine
motosikleti bırakarak kaçmaya çalıştıkları, ancak görevlilerce bir süre kovalandıktan sonra sanıkların
yakalandıkları, sanıkların motosikleti nereden aldıklarını söylemesi üzerine şikâyetçinin kimlik bilgilerine
ulaşıldığı, motosiklet üzerinde yapılan incelemede ön panelin düz kontak yapılmak için kırıldığının ve
anahtara giden kabloların kesildiğinin tespit edildiği anlaşılmıştır.
CMKnın 253/1. maddesinin birinci fıkrasına, hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren
6763 sayılı Kanun ile eklenen (c) bendi uyarınca, suçun mağdurunun ya da suçtan zarar göreninin gerçek
kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olması kaydıyla suça sürüklenen çocuklar açısından üst sınırı üç yılı
geçmeyen suçlar uzlaştırma kapsamına alınmış ise de sanıklara atılı TCKnın 116. maddesinin dördüncü
fıkrasındaki nitelikli konut dokunulmazlığının ihlali suçu için bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
öngörülmüş olup suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi nedeniyle Aynı Kanunun 119. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca yapılacak bir kat artırım sonucu cezanın üst sınırı altı yıl olacağından,
anılan değişiklik sonrasında da uzlaştırma hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Kanunda
suçun uzlaşma kapsamında kalıp kalmadığı hususunda nitelikli hâller yönünden ayrım yapan ayrı bir
düzenleme bulunmadığından, bağımsız ceza içeren nitelikli hâllerde bu cezanın miktarı dikkate alınıp,
artırım öngören maddelerde ise artırım dikkate alınmaksızın suçun temel şekli için öngörülen cezanın
esas alınması eşitsizlik ve adaletsizliğe yol açabileceğinden, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun,
isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, suça sürüklenen çocuklar hakkında
suçun uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesinde, tüm nitelikli hâllerin dikkate alınarak
sonuca gidilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, karar
verilmelidir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 17.01.2019 tarihli ve 1063-16 sayılı