Yasal temsilcinin ve eşin başvurma hakkı
MADDE 262. - (1) Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi, şüpheli veya sanığa açık olan kanun
yollarına süresi içinde kendiliklerinden başvurabilirler. Şüphelinin veya sanığın başvurusuna ilişkin
hükümler, bunlar tarafından yapılacak başvuru ve onu izleyen işlemler için de geçerlidir.
Tutuklunun kanun yollarına başvurması
MADDE 263. - (1) Tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza
infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek
kanun yollarına başvurabilir.
(2) Zabıt kâtibine başvuru hâlinde, kanun yollarına başvuru beyanı veya dilekçesi ilgili deftere
kaydedildikten sonra bu hususları belirten bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan şüpheli veya sanığa
bir örneği verilir.
(3) Kurum müdürüne başvuru hâlinde ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapılarak, tutanak ve dilekçe
derhâl ilgili mahkemeye gönderilir. Zabıt kâtibi başvuruyu ilgili deftere kaydeder.
(4) Zabıt kâtibi veya kurum müdürü tarafından ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapıldığı zaman
kanun yolları için bu Kanunda belirlenen süreler kesilmiş sayılır.
KARARLAR
-1
ÖZET: Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması
'kanun yolu süresinin' işlemeye başlamasını engellemeyecek, başvuru şekli gösterilmemiş veya
yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu
kabul edilmeyecektir. Zira, belirtilen sürede yanlış merciye yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması
hâlinde, bu yanılma CMKnın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın hakları
ortadan kalkmayacaktır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, sanığın yokluğunda kurulan hükümde gösterilen kanun yolu bildiriminin eksik
ve yanıltıcı nitelikte olup olmadığı ve buna bağlı olarak sanığın temyiz isteminin süresinde yapılıp
yapılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasının
yargılaması sonucunda, sanığın hazır bulunmadığı 27.02.2014 tarihli oturumda sanık hakkında aynı
suçlardan mahkûmiyet hükümleri kurulduğu,
Sanığın, bilinen en son adresine çıkarılan gerekçeli karar ekli tebligatın, tanınmadığından bahisle iade
edilmesi üzerine MERNİS adresine çıkarılan tebligatın bizzat sanığın kendisine 31.03.2014 tarihinde tebliğ
edildiği,
Sanığın, herhangi bir mahkemeye havale ettirmeksizin hükmü veren K. 1. Asliye Ceza Mahkemesine
gönderilmek üzere 04.04.2014 tarihinde postaya verdiği temyiz dilekçesinin mahkemeye 08.04.2014
tarihinde ulaşıp, bu tarihte havale edilerek temyiz defterine kaydedildiği,
Yerel Mahkeme hükmündeki yasa yolu bildiriminin, '...Kararın yüze karşı verilenler bakımından
tefhiminden, yoklukta verilenler bakımından tebliğinden itibaren bir hafta içinde mahkeme kalemine tevdii
edilecek bir temyiz dilekçesi ile yada mahkeme kalemine sözlü beyanda bulunarak bu beyanın tutanağa
geçirilmesi suretiyle Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, belirtilen şekilde ve sürede temyiz yoluna
başvurulmaması halinde kararın kesinleşeceği belirtilmek üzere sanığın yokluğunda, iddia makamında
bulunan C.Savcısı M.E.K.ın iştiraki ile mütaalaya uygun olarak verilen karar açıkça okundu usulen anlatıldı.'
şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış
olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, işlem ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 1412
sayılı CMUKun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesinin 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek, ikincisi ise süre şartıdır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından
süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
CMUKun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre
hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir.
Temyiz süresi 310. maddesinin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması
sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli
kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
Diğer taraftan, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 40/2. maddesininde, 'Devlet, işlemlerinde,
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.' hükmüne yer
verilmiş,
Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CMKnın 34/2. maddesinde, 'Kararlarda, başvurulabilecek
kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.',
Aynı Kanunun 232/6. maddesinde ise, 'Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne
olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat
isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve mercinin tereddüde yer
vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.',
Şeklindeki emredici düzenlemeler yer almıştır.
5271 sayılı CMKnın 40. maddesinin birinci fıkrasında da, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan
kişinin, eski hâle getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının
kendisine bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan düzenlemelerden, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin, kanun yolu, mercii, şekli
ve süresini de kapsaması zorunluluğu yanında, açıkça anlaşılabilir ve her türlü yanıltıcı ifadeden uzak
olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru haklarını etkin
bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak
burada dikkat edilmesi gereken husus eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının
engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı
bulunmamakta ise, bu durum eski hâle getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMKnın 264. maddesinde ise kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun
veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı
merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz talebi süresinde verilen dilekçe veya
zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak, süresinde olması şartıyla
dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da
haklı nedenlerin varlığı hâlinde Cumhuriyet savcılığına ya da bir başka merciye talepte bulunulması temyiz
talebini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide hata kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin
verildiği veya talebin yapıldığı mercii tarafından talep veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine
aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek,
başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanlış gösterilmesi hâlinde bunun
ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı
davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları
önlenecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 120-137 sayılı, 26.04.2016 tarihli ve 363-218
sayılı kararlarında, temyiz yoluna posta marifetiyle gönderilen bir dilekçe ile başvurulması hâlinde temyiz
tarihinin dilekçenin postaya verildiği tarih değil, mahkemeye ulaştığı tarih olduğu, 05.10.2010 tarihli ve
169-188 sayılı, 10.04.2012 tarihli ve 485-146 sayılı, 14.02.2012 tarihli ve 401-39 sayılı kararları başta olmak
üzere bir çok kararında da, kanun yolu bildiriminde sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olmasının
'Kanun yolu süresinin' işlemeye başlamasını engellemeyeceği, bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş
veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süresinin işleyeceği ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusunun
kabul edilmeyeceği, zira belirtilen sürede yanlış merciye yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması
hâlinde, bu yanılmanın 5271 sayılı CMKnın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın
haklarının ortadan kalkmayacağı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Sanığın yokluğunda verilen hükümde başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimin '...Tebliğinden
itibaren bir hafta içinde mahkeme kalemine tevdii edilecek bir temyiz dilekçesi ile yada mahkeme kalemine
sözlü beyanda bulunarak bu beyanın tutanağa geçirilmesi suretiyle Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak
üzere, belirtilen şekilde ve sürede temyiz yoluna başvurulmaması halinde kararın kesinleşeceği belirtilmek
üzere' şeklinde yapıldığı, Yerel Mahkeme hükmünün 31.03.2014 tarihinde usulüne uygun olarak sanığa
tebliğ edildiği, sanığın temyiz dilekçesini herhangi bir mahkemeye havale ettirmeksizin hükmü veren Yerel
Mahkemeye gönderilmek üzere 04.04.2014 tarihinde postaya verdiği, temyiz dilekçesinin mahkemeye
08.04.2014 tarihinde ulaşıp, bu tarihte havale edilerek temyiz defterine kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Temyiz yoluna posta marifetiyle gönderilen bir dilekçe ile başvurulması hâlinde temyiz tarihinin
dilekçenin postaya verildiği tarih değil, mahkemeye ulaştığı tarih olduğu, buna göre sanığın yokluğunda
27.02.2016 tarihinde verilen, yasal düzenlemelere göre kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunmayan ve
niteliği itibarıyla resen de temyize tabi olmayan Yerel Mahkeme hükmünün, 31.03.2014 tarihinde usulüne
uygun olarak sanığa tebliğ edildiği, kararın 07.04.2014 tarihinde mesai bitimine kadar temyiz edilebilmesi
mümkün iken, sanık tarafından 08.04.2014 tarihinde temyiz edildiği sabit olup temyiz isteğinin yasal
süresinde olmadığı kabul edilmelidir.
Ayrıca, her ne kadar kararda, başka bir yer mahkemesine de temyiz başvurusunda bulunulacağının
belirtilmemiş olması nedeniyle kanun yolu bildiriminin eksik olduğu ve bu durumun eski hâle getirme
nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülmüş ise de, Yargıtayın
yerleşmiş içtihatlarına göre sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması 'kanun yolu süresinin' işlemeye
başlamasını engellemeyecek, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri
işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilmeyecektir. Zira, belirtilen sürede yanlış
mercie yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması hâlinde, bu yanılma 5271 sayılı CMKnın 264. maddesi
kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 14.03.2019 tarihli ve 1281-216 sayılı