362 Kitabın diğer bölümlerindeki kararlarda CMKnın 264. maddesine ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan
kaçınmak adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
Kanun yolunun belirlenmesinde yanılma
MADDE 264. - (1) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde
yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz.
(2) Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir.
Cumhuriyet savcısının başvuru sonucunun kapsamı
MADDE 265. - (1) Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine
bozulabilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden
verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.
Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi
MADDE 266. - (1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar
verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun
rızası olmaksızın vazgeçilemez.
(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış
olması koşuluna bağlıdır.
(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına
kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile
müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır.
KARARLAR
-1
ÖZET: Ceza miktarı yönünden resen temyize tabi olmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına
konu hükmünün, sanık müdafisi tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra sanığın 21.02.2018
tarihli dilekçeyle açıkça yeniden yargılamayı gerektirmeksizin dosyanın ivedi şekilde onaylanıp
gönderilmesini belirtmiş olması karşısında, sanığın bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde
olduğu anlaşılmaktadır. CMKnın 266/3. maddesindeki müdafinin iradesine üstünlük tanınması
gerektiğine ilişkin istisna hâli de söz konusu olmadığından sanığın temyizden vazgeçmesi geçerlidir.
Sanık S.Y. hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin,
sanık C.Y. hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına ilişkin karar, bu karara yönelik itirazın mercisince reddedilmesi suretiyle, sanık Ş.Y. hakkında
kasten öldürme suçuna yardımdan verilen beraat kararı ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş
olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar C.Y. ve S.Y. hakkında kasten öldürme suçundan
kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir tartışma, bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da
herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza
Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar,
1- Sanık C.Y.nin direnme hükmünden sonra göndermiş olduğu dilekçelere göre temyiz isteminden
vazgeçip vazgeçmediğinin,
2-. ..
Belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
I- Sanık C.Y.nin direnme hükmünden sonra göndermiş olduğu dilekçelere göre temyiz isteminden
vazgeçip vazgeçmediği,
İncelenen dosya kapsamından,
Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün sanık C. müdafisi ve katılan vekilince temyiz
edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinden sonra, sanığın tutuklu
bulunduğu ceza infaz kurumundan Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığına hitaben 'İlgili davadan
dolayı 5 yıl 3 ay gibi uzun süredir tutuklu bulunmaktayım. Dosyam hâlen arşivde beklemekte ve mağduriyetim
devam etmektedir. Dosyamın incelemeye alınarak onanması hususunda gereğini arz ve talep ederim'
şeklinde 21.02.2018 tarihli ve '...Almış olduğum cezayı kapalı ve denetim süresi dâhil infaz ettim. Daha fazla
mağdur edilmemem için dosyamın yeniden yargılamayı gerektirmeksizin onaylanmasını istiyorum. Gereğini
bilgilerinize arz ederim' şeklinde 11.05.2018 tarihli dilekçeler gönderdiği anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış
olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUKun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi
uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUKun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde
bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta
olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi bahse konu maddenin 3. fıkrasındaki istisnai durum hariç olmak üzere,
hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler
yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel
prensiplerinden olan 'Davasız yargılama olmaz' ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden
açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. CMUKun 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan
uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin
kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin
hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün
Yargıtayca incelenmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMKnın kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde
yer alan 'Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi' başlıklı 266. maddesinde,
'(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar
geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın
vazgeçilemez.
(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış
olması koşuluna bağlıdır.
(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun
yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin
iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır' şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan
sonra başvurunun geri alınabileceği kabul edilmiştir.
Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine
tabidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da
sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna
başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafiinin iradesinin çelişmesi
hâlinde asilin değil, müdafiin iradesine üstünlük tanınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Ceza miktarı yönünden resen temyize tabi olmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu
hükmünün, sanık müdafisi tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra sanık C. Y.nin, 21.02.2018
tarihli dilekçeyle 'İlgili davadan dolayı 5 yıl 3 ay gibi uzun süredir tutuklu bulunmaktayım. Dosyam hâlen
arşivde beklemekte ve mağduriyetim devam etmektedir. Dosyamın incelemeye alınarak onanması hususunda
gereğini arz ve talep ederim', 11.05.2018 tarihli dilekçeyle de '...Almış olduğum cezayı kapalı ve denetim
süresi dâhil infaz ettim. Daha fazla mağdur edilmemem için dosyamın yeniden yargılamayı gerektirmeksizin
onaylanmasını istiyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim' şeklinde talepte bulunması ve dilekçesinde
açıkça yeniden yargılamayı gerektirmeksizin dosyanın ivedi şekilde onaylanıp gönderilmesini belirtmiş
olması karşısında, sanığın bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. 5271
sayılı CMKnın 266. maddesinin 3. fıkrasındaki müdafisinin iradesine üstünlük tanınması gerektiğine
ilişkin istisna hâli de söz konusu olmadığından sanığın temyizden vazgeçmesi geçerlidir.
Bu itibarla, sanık Celil hakkındaki mahkûmiyet hükmünün katılan vekilinin temyiz istemiyle sınırlı
olarak incelenmesi gerekmektedir.
363
...
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 26.06.2018 tarihli ve 1028-307 sayılı