..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:53:00

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 05.02.2019 tarihli ve 582-65 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:53:00

Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi
MADDE 308/A- (Ek: 20.07.2017-7035/23 md.)417
(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz
gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (Değişik cümleler:
17.10.2019-7188/30 md.)418Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını
düzeltir, görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderir. Kurula
gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından
kurula sunulmak üzere bir rapor hazırlanır. (Ek cümleler: 17.10.2019-7188/30 md.)419Kurulun itirazın
kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla
417
05.08.2017 tarihli ve 30145 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 20.07.2017 tarihli ve
7035 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenmiştir.
418 24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 30. maddesi değiştirilen cümleler,
'Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itirazı reddeder. İtirazın reddine
ilişkin kararlar kesindir.' şeklindedir.
419
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 17.10.2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 30. maddesi eklenmiştir.
ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları
arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun
bu maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.
Kanun yararına bozma
MADDE 309. -(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı,
o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.420
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması
istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına
bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren
hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma
veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan
cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve
yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
KARARLAR
-1
ÖZET: Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine idari para cezasının iptaline ilişkin
karara karşı yapılan itiraz sonucunda itiraz mercisi tarafından verilen itirazın reddine dair kararın
davanın esasını çözmemesi, aleyhe değiştirme yasağının uygulanabileceği kararlardan olmaması,
mahallince yeniden inceleme ve araştırma gerektirmesi ile CMK’nın 223. maddesinde tanımlanması
hususları birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu karardaki hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4
a. maddesi kapsamında kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin kabul edilmesi
hakkaniyete uygun bir çözüm olacaktır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, idari para cezasının iptaline ilişkin sulh ceza mahkemesi kararına karşı yapılan
itiraz üzerine merci tarafından verilen itirazın reddine dair karardaki hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-a
maddesi kapsamında mı yoksa 309/4-c maddesi kapsamında mı kanun yararına bozma nedeni yapılması
gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
...
Öğretide 'olağanüstü temyiz' denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan
1412 sayılı CMUK’da ise 'yazılı emir' olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın
309 ve 310. maddelerinde 'kanun yararına bozma' olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz
incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme
hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün
420
19.12.2006 tarihli ve 26381 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 06.12.2006 tarihli ve 5560
sayılı Kanun’un 26. maddesiyle bu fıkrada yer alan 'Adalet Bakanı' ibaresi, 'Adalet Bakanlığı' olarak değiştirilmiştir.
Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı
olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması
talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde
görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin
karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi
sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri
ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin
dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri,
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309.
maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme
ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin
kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm
veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma
veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi
uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken
hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır
olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca
aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı
nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün
cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini
gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde
de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile
yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup
doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve
yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu,
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun
yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken 'karar' ve 'hüküm' ayrımı
gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler
bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin 'hüküm' olduğu açıklanmıştır. Buna göre,
'mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları' birer
hükümdür. 'Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları' da kanun yolu bakımından
hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan 'mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve
güvenlik tedbirine' dair hükümlerin 'uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki
hükümler' oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun, mülga 4077 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine verilen iptal kararına
karşı itiraz edilmesi üzerine itiraz mercisi tarafından aynı Kanun’un 29. maddesi uyarınca verilen kararın
CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle 5326 sayılı Kanun
ile 5271 sayılı Kanun arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla 5326 sayılı Kanun’da
hüküm bulunmaması hâlinde CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi
gerekmektedir.
5326 sayılı Kanun’da kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku, hem de usul hukuku konularına
yer verilmiş, bazı konularda ise 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK hükümlerine atıf yapılmıştır.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md. 5), yer bakımından uygulama (md. 6), hata (md.
10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md. 12), teşebbüs (md.
13) konularında 5237 sayılı TCK hükümlerine, 22. maddenin dördüncü fıkrası ile yer bakımından yetki
kurallarına, 28. maddenin beşinci fıkrasında ise tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe, 14.04.2011
tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle 29. maddenin birinci ve beşinci
fıkralarında itiraza ilişkin konularda 5271 sayılı CMK hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle kabahatler
konusunda, 5237 sayılı TCK ile 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanun’un 22. maddesinde genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde
ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
İdari yaptırımlarla ilgili kanun yollarına gelince,
5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinde 'başvuru' kanun yolu düzenlenmiştir:
1- İdari yaptırım kararının, kanunda açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri
tarafından verilmesi ve kanunda aykırı hüküm bulunmaması hâlinde, bu karar aleyhine on beş gün içinde
sulh ceza hâkimliğine başvurabilecektir. (27/1. md.) Ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının
görev alanına giren kararların da verilmiş olması hâlinde idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru,
idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanacaktır. (27/8. md.)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi hâlinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna
gidilebilir. (27/5. md.) Ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım
kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı
kanun yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu kanun yolu merci tarafından
incelenecektir. (27/7. md.)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi hâlinde, bu karar aleyhine on beş
gün içinde sulh ceza hâkimliğine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya
yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse,
idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet
savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği
tarafından incelenecektir. (27/6 md ve CMK 173. md.)
Başvuru üzerine hâkimlik makamının yetkili bulunmadığının anlaşılması hâlinde dosya yetkili sulh
ceza hâkimliğine gönderilecek, başvurunun süresi içerisinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh
ceza hâkimliğince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının
saptanması hâlinde başvurunun bu nedenle reddine karar verilecektir. Bu usuli eksikliklerin
bulunmadığının belirlenmesi hâlinde ise hâkimlik tarafından idari yaptırım kararının hukuka uygun olması
hâlinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması durumunda ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına
karar verilecek, maddenin dokuzuncu fıkrasındaki şartların varlığı hâlinde ise başvuru merci idari para
cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Hâkimliğin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde, daha önce yargı
çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe
giren 6217 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle yapılan değişiklikle itirazın CMK hükümlerine göre yapılacağı
hükmü getirilmiştir. İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi hâlinde de bu
mahkemenin kararına karşı yine 6217 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 5271 sayılı
CMK hükümlerine göre itiraz edilebilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme
yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde de
başvurulacak kanun yollarının şartları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca,
a)14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik öncesinde 2.000 TL’ye
kadar (2.000 TL dâhil), değişiklik sonrasında ise 3.000 TL’ye kadar (3.000 TL dâhil) idari para cezasına ilişkin
idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilecek kararlar ile,
b)Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine
sulh ceza hâkimliğince verilen kararlara itiraz üzerine, itiraz mercisince verilecek kararlar ile,
c)İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi hâlinde, itiraz üzerine itiraz mercisince verilecek karar ile,
5326 sayılı Kanun’da öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır.
Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat teşkil ettiği belirlenerek, suç nedeniyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz
edildiğinde, bu karar Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecek olup sulh ceza hâkimliğince verilen
kararda hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu
karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat
nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi hâlinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç
oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümlerinden farklı ve kendine özgü olup, bu kanunda CMK’ya atıf yapılması da kendisine özgü sistem
öngörülmesi gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanunu’nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari
yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma
isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel
Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235–247 sayılı, 19.10.2010 tarihli ve 166–197 sayılı, yine 19.10.2010 tarihli
ve 167–195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul
edilmiştir. Ancak CMK’da öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan aynı Kanun’un
309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi
gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu’na göre verilen
kararların, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. madde
açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
İtiraz mercisi olan İ. 35. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabahat ve karar tarihinde yürürlükte
bulunan mülga 4077 sayılı Kanun’un 26/3. maddesi uyarınca kabahatli aleyhine verilen idari para cezasının
iptaline ilişkin başvuru konusunda idare mahkemesinin görevli olduğu gözetilmeden itirazın bu yönden
kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu konusunda bir uyuşmazlık
bulunmamakta olup, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin bozma kararı bu açıdan usul ve yasaya uygundur.
Sulh ceza mahkemesince verilen idari yaptırım kararının iptaline dair kararın uyuşmazlığa konu
kabahate uygulanan idari para cezasını ortadan kaldırması sebebiyle davanın esasını çözen nitelikte
kararlardan olduğu, buna mukabil sulh ceza mahkemesince verilen karara itiraz edilmesi üzerine itiraz
mercisi olan asliye ceza mahkemesince verilen itirazın reddi kararının, somut uyuşmazlık özelinde, 5326
sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine idari para cezasının
iptal edilip edilmeyeceği hususunun sonuca bağlaması durumunda davanın esasını çözen bir karar
olacağı ancak söz konusu kararın mevcut hâliyle kabahatlinin itirazına ilişkin davanın esasını çözmediği
kabul edilmelidir.
Yargılama makamı tarafından verilen bir kararın hatalı ya da hukuka aykırı olduğu iddiası ile ortaya
çıkan uyuşmazlığın çözülmesi amacıyla yargılama makamının önüne götürülmesi şeklindeki hukuki
çarenin 'kanun yolu'na başvurma ya da 'kanun yolu davası'olarak adlandırılması, CMK’nın 'olağan kanun
yolları' üst başlıklı ikinci kısmında tanımlanan itiraz, istinaf ve temyizin birer olağan kanun yolu davası
olması, CMK’nın 223. maddesinde davanın reddi kararının tanımlanması ve itirazın bir kanun yolu davası
olması karşısında, merci tarafından verilen itirazın reddi kararlarının da aynı Kanun’un 223. maddesinde
tanımlanan kararlardan 'red' kararı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Aynı maddede red kararı
verilmesi gerektiği hâllerden bir kısmını ayrıca belirtmiş olması itiraz davasının reddine dair kararın
mahiyetini değiştirmez.
Öte yandan, Özel Dairece idari para cezasının iptaline ilişkin başvuru konusunda idare mahkemesinin
görevli olduğundan bahisle kanun yararına bozma kararı verilerek dosyanın itiraz mercine
gönderilmesinden sonra kabahatli aleyhine verilen idari para cezasının iptaline ilişkin başvuruda idare
mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi hâlinde idare mahkemesince
kabahatli vekilinin iptal talebiyle ilgili olarak mevzuat doğrultusunda idari para cezasının iptaline veya
talebin reddine karar verilebilecek olup kanun yararına bozma sonucu yapılan işlemler ve verilen
kararlarla birlikte idari para cezasının iptal edilmemesi sebebiyle kabahatli aleyhine sonuç doğabileceği
hususunda da tereddüt bulunmamaktadır.
Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine idari para cezasının iptaline ilişkin karara
karşı yapılan itiraz sonucunda itiraz mercisi tarafından verilen itirazın reddine dair kararın, davanın
esasını çözmemesi, aleyhe değiştirme yasağının uygulanabileceği kararlardan olmaması, mahallince
yeniden inceleme ve araştırma gerektirmesi ile CMK’nın 223. maddesinde tanımlanması hususları birlikte
değerlendirildiğinde, söz konusu karardaki hukuka aykırılığın CMK’nın 309. maddesinin dördüncü
fıkrasının (a) bendi kapsamında kanun yararına bozma nedeni yapılması gerektiğinin kabul edilmesi
hakkaniyete uygun bir çözüm olacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz mercisi tarafından verilen itirazın reddine dair
kararın Özel Dairece CMK’nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına
bozulmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin itirazının reddine karar verilmelidir.
...
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 05.02.2019 tarihli ve 582-65 sayılı