-5
ÖZET: Bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece, sahteliği iddia edilen
belgelere dair alınan raporlarda yapılan tespitlerin, tarafların ve tanıkların beyanlarında ileri
sürülen hususlarla birlikte değerlendirilmesi suretiyle, sanıkların suça konu belgelerin gerçek
olduğunu bildikleri hâlde katılanlara iftira attıklarına, bu bağlamda eylemlerinin anayasal şikâyet
hakkı kapsamında olmadığına dair varılan kanaate kararda yer verildiği, böylelikle, bozma
ilamı doğrultusunda açıklama ve değerlendirme yapılarak hüküm kurulduğu anlaşıldığından,
bozma kararından sonra kurulan hükmün bozmayı etkisiz kılma niteliğinde olmadığının kabulü
gerekmektedir.
...
Sanıkların ne şekilde suç yükleme özel kastı ile hareket ettiklerinin açıklanmadığına ve
eylemlerinin anayasal şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı hususunun gerekçeli kararda tartışılıp
değerlendirilmediğine ilişkin bozma nedenine uyan Yerel Mahkemenin belirtilen hususları kararında
tartışıp değerlendirmesinden sonra önceki hükümler gibi yeniden sanıkların mahkûmiyetine karar
vermesinin bozmayı etkisiz kılma niteliğinde olup olmadığı,
İncelenen dosya kapsamından,
İftira suçundan sanıklar D.B. ve Ö.Ş.B.nin mahkûmiyetine ilişkin verilen hükümlerin sanıklar müdafisi
tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece, 'Taraflar arasındaki ... İ. 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde
görülen bir davada, katılan tarafça mahkemeye sunulan 03.04.2003 ve 10.12.2002 tarihli iki adet protokolün
katılan tarafından sahte olarak düzenlendiği ileri sürülerek ... şikayet konusu yapıldığı ve yapılan soruşturma
neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, sanıklar hakkında iftira suçunu işlediklerinden
dolayı dava açıldığı ve dosyada mevcut raporlara göre, belgelerdeki imzaların sanık Ş.Ö.B.nin eli ürünü olduğu
belirtilmiş ise de, sanıkların bazı acil yazışmalar için anılan sanık tarafından imzalanan boş kağıt bırakıldığı,
önceden imzalanan bu kağıtların üzerinin doldurularak kullanılmış olabileceğini baştan itibaren davaya
konu şikayet dilekçesinde ileri sürmeleri, bu savunmalarının tanıklarca doğrulanması ve 04.05.2010 tarihli
Adli Tıp raporu içeriği karşısında, sanıkların ne şekilde suçsuz olduğunu bildikleri kişilere suç yükleme özel
kastı ile hareket ettikleri açıklanmadan ve eylemlerinin Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı
da değerlendirilmeden, yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar
verildiği,
Yerel Mahkemece bozmaya uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda, '... Sanık
Ö.Ş.B.nin belgeleri imzaladığı, belgelerdeki imzanın Ö.ye ait olduğunun gerek ATK raporu, gerekse sanığın
ikrarı ile sabit olduğu, daha sonra C. Başsavcılığına babası olan diğer sanık D. ile birlikte şikayette bulunduğu,
belgelerdeki imzanın kendisine ait olduğunu bilmesine rağmen katılanlar hakkında sahtecilik suçundan
işlem yapılması için şikayette bulunarak, soruşturma başlamasına sebep olduğu, D.B. yönüyle de her ne
kadar belgelerde imzası yok ise de, diğer sanık ile birlikte hareket ettiği, belgelerin sahteliğini bildiği halde,
şikayette bulunduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Sanıklar C. Savcılığına sunmuş oldukları dilekçelerinde
ve müşteki sıfatıyla vermiş oldukları beyanlarında olayı ayrıntısı ile anlatmışlar, C.Başsavcılığınca yapılan
soruşturma neticesi kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Şikayet dilekçelerinde katılanlara imzalı
veya boş hiç bir kağıt verilmediği, belgelerin Ö.Ş.B.nin odasından katılanlar tarafından hukuka aykırı olarak ele
geçirildiğinin belirtildiği, daha sonraki savunmalarda ise belgenin imzalandığı ve boş olarak verildiğinin ileri
sürüldüğü, muhtemelen katılanlar hakkında soruşturma başladıktan sonra bu yönde savunma geliştirdikleri,
bu nedenle belgenin Ö. tarafından imzalandığını bildikleri, buna rağmen sahtecilik suçundan katılanlar
hakkında şikayetçi olarak soruşturma açtırdıkları, bu eylemin fiilin Anayasal şikayet hakkı kapsamında
kabul edilemeyeceği, sanıklarda hak arama ve yasal şikayet hakkı kastının bulunmadığı, bilerek katılanlar
hakkında şikayetçi oldukları, suç yükleme kastı ile hareket ettikleri' gerekçesiyle, sanıkların önceki hüküm
gibi cezalandırılmalarına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Yargıtayca verilen bozma kararları üzerine
Yerel Mahkemelerce yapılacak işlemlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUKun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 'Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri' başlıklı 326. maddesinde,
'Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı
diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen
duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam
edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha
ağır ise herhâlde dinlenilmesi gerekir.
Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir.
Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen
kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan
daha ağır olamaz' hükmü yer almaktadır.
Buna göre, Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemelerince
yeni bir tensip kararıyla duruşma günü tayin edilecek ve ilgililer duruşmaya çağrılıp bozmaya karşı
diyecekleri sorulduktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünde bir karar verilecektir. Yerel
Mahkemenin, göreve ilişkin olanlar dışındaki bozma ilamına uyma ya da direnme kararlarından birisini
verebilmesi mümkün olup öğretide buna 'bozmadan sonraki serbestlik kuralı' adı verilmiştir. Maddenin
üçüncü fıkrasında mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı olduğu vurgulandıktan sonra, ısrar üzerine
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymanın zorunlu olduğuna işaret edilmiştir. Aynı
maddenin son fıkrasında ise, sınırlı biçimde uygulanabilecek olan «cezayı aleyhe değiştirememe» veya
«aleyhte düzeltme yasağı» kabul edilerek yalnız sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası
açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümde belirlenen ceza ve sonucun önceki hükümle
belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
'Bozmadan sonra serbestlik kuralı' uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini
verme konusunda serbest olan ilk derece mahkemelerinin Özel Dairelerinin bozma kararlarına uymayı
tercih etmeleri durumunda, bu kez 'uymadan sonraki serbestlik kuralı' devreye girecektir. Serbestlik
kuralı, ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi amacının
zorunlu bir sonucu olup mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da, sanığın
hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki
hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, Yerel Mahkemece önceki karardan farklı
olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda,
CMKnın 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir.
Nitekim, Yargıtay Özel Daireleri tarafından da ilk temyiz incelemesinde yerinde görülerek bozma konusu
yapılmayan hususlar, lüzumu halinde hükmün yeniden temyizen incelenmesi sırasında bozma konusu
yapılabilmekte, hatta ilk bozma kararından tamamen farklı olacak şekilde bozma kararı verilebilmektedir.
Bu konuda öğretide, 'Uymadan sonraki duruşmanın bozmadan önceki duruşmanın devamı niteliğinde
olması, mahkemenin uymadan sonraki serbestliğini de açıklar. Gerçekten mahkeme bozmaya uymadan
sonra ikinci son kararında kaide olarak serbesttir. Gerek Yargıtayın görüşü ile gerek eski kararı ile bağlı değildir.
...Serbestlik kaidesi ceza muhakemesinde hakikatın araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi gayesinin tabii
ve mantıki sonucudur. Gerçekten, temyiz yolu davası açılmakla son kararın yargılaşmasının önüne geçilmiştir.
Yargıtay son kararı bozduğu, mahkeme de buna uyduğu için son karar ortadan kalkmıştır. Ortada, değil
yargı, son karar dahi olmadığından, yargının otoriteleri de bahis konusu olmamak gerekir. O halde mahkeme
hakikate en uygun ve en isabetli kararı vermek imkanına malik bulunmalıdır... Nitekim Yargıtay da ilk bozma
kararı ile bağlı değildir.' (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta
Yayınevi, İstanbul 1989, 9. Bası, s. 1112-1114), 'Mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılama sonucunda yine
eski kararına ulaşabilecektir. Bunu engelleyen bir durum söz konusu değildir. Uyma mahkemenin kararındaki
aykırılıkları kabul ederek yargılamaya girişmesidir. Fakat yeni yargılama sonunda eski sonucun ortaya çıkması
da mümkündür... Serbestlik kuralının istisnaları iki tanedir. Bozmanın belirli bir eksiklik nedeniyle olması ve yalnız
sanık lehine temyiz davasının açılmış olmasıdır.' (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Vedat Yayıncılık,
2005, s. 500-501), 'Uymadan sonra serbestlik kuralının muhatabı Yerel Mahkeme veya bölge adliye mahkemesi
olup, uyma kararı veren mahkemenin kural olarak uyma kararı sonrasında vereceği hükümdeki serbestliği ifade
eder. Yeniden yapılacak kovuşturmada Yerel Mahkeme veya bölge adliye mahkemesi önceki kararın aynısını
verebileceği gibi, ondan daha ağır ya da daha hafif bir sonuca da ulaşabilir. Hatta sanıklar hakkındaki kararlar
öncekiyle aynı veya farklı olabileceği gibi aynı olmakla birlikte sadece hukuksal tavsif bakımından farklı bir
hüküm verilebilecektir... Uymadan sonraki serbestlik kuralının iki istisnası vardır. İlkin Yargıtayın belli bir eksiklik
nedeniyle kararı bozduğu hallerde, uyma kararıyla birlikte bu eksikliğin giderilmesi gerekir. İkinci olarak, sadece
sanık lehine temyiz halinde, önceki cezadan daha ağır bir cezaya hükmetmemek gerekir.' (Bahri Öztürk Veli
Özer Özbek-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, 6. Bası,
s. 459-461), 'Mahkemenin Yargıtayın hukuka aykırılığa ilişkin tespitlerine katılmama hakkı vardır. Bu durum
hâkimlerin bağımsızlığının doğal bir sonucudur... Bozmaya uyularak duruşma açan mahkeme, duruşmada
yapacağı işlemler ve vereceği karar konusunda serbesttir. Bu serbestlik iki konuda kısıtlanmıştır. 1- Bozmaya
uyan mahkemenin bozma nedenine göre gerekli işlemleri yapması gerekir. 2- Hüküm sadece sanık lehine
temyiz edilmişse, verilecek yeni karar öncekinden daha ağır bir cezayı içeremez.' (Nur Centel - Hamide Zafer,
Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2014, 11. Bası, s. 790-791), 'Bozmaya uymadan sonraki
duruşma, önceki duruşmanın devamı niteliğinde olduğundan, mahkeme serbestçe yeni karar verecektir. Yani
ne eski kararı ile ne de Yargıtayın kararı ile bağlıdır. Buna bozmadan sonraki serbestlik ilkesi denilmektedir.'
(Ali Rıza Çınar, Ceza Yargılamasında Temyiz Yolu, Turhan Yayınevi, Ankara, 2006, s. 165), 'Mahkeme yeniden
hüküm verirken, kural olarak ne önceden vermiş olduğu kendi kararıyla ne de istinaf veya temyiz mahkemesinin
kararı ile bağlı olacaktır. Buna bozmadan sonra serbestlik kuralı denilmektedir.' (Nurullah Kunter - Feridun
Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul,
2010, 18. Bası, s. 1782) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Diğer yandan, Ceza Genel Kurulunun 27.05.2014 tarihli ve 54-280, 24.04.2012 tarihli ve 391-173
ile 17.04.2007 tarihli ve 325-100 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında, uyma kararının
dönülebilecek nitelikte bir ara kararı niteliğinde olmayıp davanın esasına etkili olan kararlardan olduğu,
bozmaya uymakla, Yerel Mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme
ödevi doğduğu, sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da örtülü olarak geri
dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulmasının, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan
kaldırmayacağı, bu nedenle bozmaya uyan Yerel Mahkemenin dönülemez nitelikteki bu karardan
sonradan dönerek, önceki hükmünde direnmesinin isabetsiz olduğu açıklanmıştır. Böylece, öğretide,
'Özel Dairelerce bir eksiklik nedeniyle yapılan bozma kararlarına uyma kararı verilmesi halinde bozma
doğrultusunda hareket etme zorunluluğu' olarak ifade edilen istisna, uyma kararı verildikten sonra
bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde uyma doğrultusunda işlem yapma zorunluluğu biçiminde kabul
edilegelmiş ve istikrarlı olarak uygulanmıştır.
Buna göre, hükmün temyiz incelemesini yapan Özel Dairece açıkça onanmaması hâlinde kararın
kesinleştiği ileri sürülemeyecek, bozulmakla bir karar tamamen ortadan kalkacağı için, bozmaya uyma
kararı verilmesi durumunda, sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilerek yeni bir karar
verilecektir.
Bununla birlikte uymadan sonraki serbestlik ilkesinin,
1- Özel Dairelerin bozma ilamlarına Yerel Mahkemece uyma kararı verilmesi halinde, bozma kararında
belirtilen hukuka aykırılıkla yani bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde bozma doğrultusunda hareket
etme zorunluluğu,
2- 1412 sayılı CMUKun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 326/son maddesinde düzenlenen 'cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'aleyhte düzeltme yasağı'
şeklinde iki istisnası bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Sanıklar D.B. ve Ö.Ş.B.in, katılanlar T.C. ve M.K.T.ın, sanık D.B. aleyhine açtıkları hukuk davasında delil
olarak sundukları iki adet özel belgenin gerçek olduğunu bildikleri hâlde, katılanların bu belgeleri sahte
olarak düzenleyip mahkemeye sunduklarını iddia ederek, katılanlar hakkında soruşturma başlatılmasını
sağlamak suretiyle iftira suçunu işledikleri iddiasıyla haklarında açılan kamu davasında yapılan yargılama
sonucunda, sanıkların iftira suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin verilen hükümlerin Özel Dairece, sanıkların
iftira kastıyla hareket ettiklerine dair gerekçeye kararda yer verilmemesi ve eylemlerinin anayasal
şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar
verilmesi üzerine, Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda sanıkların önceki
hüküm gibi cezalandırılmalarına karar verildiği olayda, bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda
Yerel Mahkemece, sahteliği iddia edilen belgelere dair alınan raporlarda yapılan tespitlerin, tarafların
ve tanıkların beyanlarında ileri sürülen hususlarla birlikte değerlendirilmesi suretiyle, sanıkların suça
konu belgelerin gerçek olduğunu bildikleri hâlde katılanlara iftira attıklarına, bu bağlamda eylemlerinin
anayasal şikâyet hakkı kapsamında olmadığına dair varılan kanaate kararda yer verildiği, böylelikle, bozma
ilamı doğrultusunda açıklama ve değerlendirme yapılarak hüküm kurulduğu anlaşıldığından, bozma
kararından sonra kurulan hükmün bozmayı etkisiz kılma niteliğinde olmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar
verilmelidir.
13
...
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 16.05.2019 tarihli ve 60-431 sayılı