..::Forum Adalet::..

GENEL İÇTİHAT PAYLAŞIMLARI => Yargıtay Kararları => Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları => Konuyu başlatan: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:58:10

Başlık: YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 29.09.2015 tarihli ve 23-295 sayılı
Gönderen: İçtihat - 04 Şubat 2021, 20:58:10

-3
ÖZET: Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu
işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK’nın 337/a
maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK’nın 345. maddesi uyarınca
bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirketi müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf
bulunmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır.
Sanığın ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan beraatine karar verilen somut olayda,
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra İflas Kanununun 337/a maddesinde
düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olup olmadığının tespitine ilişkindir.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu, bu kanun kapsamında çıkan hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde
çözümlenmesi yöntemini benimsemiş, buna bağlı olarak, kanunda düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354.
maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5358 ve
06.03.2007 günü yürürlüğe giren 5582 sayılı Kanunlarla, İİK’nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına
karşın, bu özel yargılama usulünü bazı değişiklikler dışında korumuştur.
İcra İflas Kanununun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir açısından muhataplarının haklarını
korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmanın
yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir.
İİK’nın 'Ticareti Terk Edenler' başlıklı 44. maddesi,
'Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün
aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet
ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayımlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu
yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış
sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları
üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır.
Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dâhil) hısımlar,
evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu
bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye
Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin
düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru
marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı
bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir' şeklinde olup, maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak,
aynı kanunun 337/a maddesinde 'Ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında,
'44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya
aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından
sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır' biçiminde yaptırıma
bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı
İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde, 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak
isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde
ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek
alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden
kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde
tadil edilmiş ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır' denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için,
1- İİK’nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle diğer şartların
da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİK’nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için, borçlunun
ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile
alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı
alacaklının zarar görmesi gerekir. Ancak İİK’nın 337/a maddesinin ikinci fıkrasındaki, 'Birinci fıkradaki
fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' hükmü uyarınca,
alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olması gerekir. 6762
sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde, 'Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten
kimse' olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde, 'Ticaret şirketleriyle, gayesine
varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri
dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları
tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar' denilmiş, 136. maddesinde de ticaret
şirketleri, 'kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri' olarak sayılmıştır.
Bu aşamada 'ticareti terk etme' kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide, 'ticari işletmeyi kendi
adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak' olarak tanımlanan ticareti terk
eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde
ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili
olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Kanunu’nda
ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. TTK’nın 503.
maddesinde, 'İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup,
ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete
limited şirket denir' tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla
şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan
bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul
kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ilgili olarak 'infisah'TTK’nın 549 ve 550. maddelerinde
düzenlenmiş olup, 'tasfiye' hususunda aynı kanunun 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim
şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra İflas Kanunu’nda düzenlenen suçların, tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi
durumunda kimlerin sorumlu olacağı, «hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği» başlıklı
345. maddesinde, 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş
ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve
azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklinde hüküm altına
alınmış olup, limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Özel Dairece, İcra İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti usulüne aykırı olarak
terk etmek suçunun, ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğu,
Yerel Mahkemece ise, tasfiye ve infisah hükümlerine tabi bir şirketin yönetici veya sorumlularının
bu madde hükümlerini yerine getirmediklerinden bahisle, aynı maddenin uygulaması bakımından
fail olamayacaklarının belirtilmesi karşısında, uyuşmazlık, 'limited şirketin münferiden temsile
yetkili müdürünün' İcra İflas Kanunu’nun 44 ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip
işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı TTK’nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan
ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca 'tacir'
olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
İİK’nın 44. maddesinde 'ticareti terk eden tacir' ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek
kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde, tacir sayılan limited
şirketleri temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde aynı maddedeki
yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler
gibi aynı kanunun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmalarına engel bulunmamaktadır. Diğer yandan,
İİK’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin 'ticareti terk eden kötü niyetli borçluların bu davranışlarının
önlenmesi' amacı ile getirildiği de gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu
işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK’nın 337/a
maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK’nın 345. maddesi uyarınca
bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirketi müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf
bulunmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.02.2011 gün ve 505-28, 513-29, 509-30 sayılı kararları başta olmak
üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, usul ve kanuna uygun bulunmayan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına
karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 29.09.2015 tarihli ve 23-295 sayılı