4483 SAYILI MEMURLARIN VE DİĞER KAMU
GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUN
KARARLAR
-1
ÖZET: Köy muhtarı olan sanıkların, suç tarihinde yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanununun
134/2 ve 1587 sayılı Nüfus Kanununun 15/2. maddeleri uyarınca köy muhtarlarına verilen evlendirme
görev ve yetkilerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme
işlemlerini birçok müştekinin bilgisi olmaksızın ve/veya hukuki şartlara riayet etmeksizin sahte olarak
gerçekleştirdikleri olayda, sanıkların, Kanundan kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifa
ettikleri sırada işledikleri iddia edilen suçlar yönünden Köy Kanununun 36. maddesinin 1 numaralı
bendi ile 11. maddesine göre Devlet memuru gibi soruşturulmaları gerekirken Anayasanın 129.
maddesinin son fıkrası ile 4483 sayılı Kanunun 2/2. maddesindeki düzenlemelerin aksine Evlendirme
Yönetmeliği hükmü uyarınca sanıklar hakkında mercisinden izin alınmaksızın doğrudan soruşturma
ve kovuşturma yapılabilmesinin mümkün olmayacağı kabul edilmelidir.
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar F.Ü. ve A.Y. hakkında kamu görevlisinin resmî belgede
sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, köy muhtarı olan sanıkların, Kanundan kaynaklanan evlendirme
memurluğu görevlerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme
işlemlerini sahte olarak gerçekleştirmeleri nedeniyle haklarında kamu görevlisinin resmî belgede
sahteciliği suçundan yargılama yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni alınmasının
gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
A. ili K. ilçesi H. köyü muhtarı olan sanık F.Ü. ve D. köyü muhtarı olan sanık A.Y. ın, Kanundan
kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar
ile müştekilerin evlendirme işlemlerini birçok müştekinin bilgisi olmaksızın ve/veya hukuki şartlara riayet
etmeksizin sahte olarak gerçekleştirmeleri nedeniyle haklarında soruşturma başlatıldığı,
K. Kaymakamlığınca 10.02.2004 tarih ve . karar numarası ile, Türk Medeni Kanununun 136, 141
ve Evlendirme Yönetmeliğinin 9, 20 ve 26. maddelerine aykırı işlem yapan H. Köyü muhtarı F.Ü. ve
D. Köyü muhtarı A.Y.nin, evlendirme memurlarının yaptıkları işler adli vazife olduğundan ve resen
takibatı gerektiğinden haklarında işlem yapılmak üzere dosyanın doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verildiği,
Sanık A.Y. hakkında K. Cumhuriyet Başsavcılığının, 25.03.2004 tarihli ve ., 11.03.2004 tarihli ve
., sanık F.Ü. hakkında ise K. Cumhuriyet Başsavcılığının 24.02.2004 tarihli ve ., 25.02.2004 tarihli ve .,
23.01.2004 tarihli ve ., 23.01.2004 tarihli ve ., 22.01.2004 tarihli ve ., 31.03.2004 tarihli ve ., 08.01.2004
tarihli ve ., 08.01.2004 tarihli ve . ve 02.02.2005 tarihli ve ... sayılı iddianameleri ile sanıkların 'sahte evlilik
olaylarını gerçekleştirdikleri' belirtilerek 765 sayılı TCKnın 339/1-2, 31, 33, 39 ve 40. maddeleri uyarınca
cezalandırılmaları talebiyle kamu davaları açıldığı, sanıklara yüklenen suça ilişkin vasıf değiştirilmeksizin
dosya kapsamında verilen görevsizlik kararları sonucunda yargılamalara devam edilen Mahkemelerce
tüm dosyaların, aralarındaki bağlantı nedeniyle K. Ağır Ceza Mahkemesinin . esas numaralı dosyasında
birleştirildiği ve anılan Mahkemece yapılan yargılama neticesinde TCKnın 204/2, 43/1, 53 ve 63. maddeleri
uyarınca sanık F.ın 10 yıl, sanık A.in ise 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin hükümlerin,
Cumhuriyet savcısı, sanıklar müdafisi ve sanık F.Ü. tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Özel Dairece onanmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara karşı Evlendirme
Yönetmeliğinin 56. maddesinin değişiklikten önceki hâlinde 765 sayılı TCKnın 237. maddesi kapsamında,
değişiklikten sonraki hâlinde ise 5237 sayılı TCKnın 230. maddesi kapsamında evlendirme memurları
hakkında işlem yapılmak üzere durumun Cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirileceği hususunun
düzenlendiği, ne anılan Yönetmelikte ne de başka bir mevzuatta evlendirme memurları hakkında
gerek 765 sayılı TCKnın 339. maddesinde düzenlenen, gerekse 5237 sayılı TCKnın 204/2. maddesinde
düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçu yönünden soruşturma izni alınmasının gerekmediğine ve
doğrudan soruşturma yapılabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, bu yetkiden kaynaklı resmî
belgede sahtecilik suçunu işledikleri anlaşılan köy muhtarları olan sanıklar hakkında, Mahkemece durma
kararı verilerek 4483 sayılı Kanun kapsamında Kaymakamlıktan soruşturma izni talep edilmesi gerektiği
belirtilmek suretiyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle Köy
Kanununun muhtarların görevlerini ve soruşturma usullerini düzenleyen hükümleri üzerinde durulması
gerekmektedir.
442 sayılı Köy Kanununun 9. maddesi, 'İşbu kanun ile köye verilen işleri görmek (Köy muhtarının) ve
(İhtiyar mecli-sinin) vazifesidir.',
10. maddesi, 'Muhtar, köyün başıdır. İşbu kanuna göre köy işlerinde söz söylemek, emir vermek ve emrini
yaptırmak muhtarın hakkıdır.
Muhtar Devletin memurudur. Devlet işlerinde vazifesini (36) ncı maddeye göre yapar.',
11. maddesi ise, 'Köy muhtarının ve yapacağı işte köy muhtariyle birlik olanlara köy işlerinde fenalıkları
anlaşılırsa Devlet memuru gibi muhakeme edilirler ve ceza görürler.' şeklinde düzenlenerek muhtarın
görevini ifa ederken gerçekleştirdiği işlemler sırasında suç işlediğinin anlaşılması hâlinde Devlet memuru
gibi soruşturulacağı hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanunun beşinci fasılında yer alan 'muhtarın göreceği işler' başlığı altındaki 34. maddesi, 'Köyün
sınırı içinde köylüye ait işleri yapmak ve yaptırmak muhtarla onun başında bulunduğu ihtiyar meclisinin
vazifesidir.',
35. maddesi, 'Muhtarın göreceği işler ikiye ayrılır:
1- Devlet işleri,
2- Köy işleri.',
36. maddesi ise 'Muhtarın göreceği Devlet işleri şunlardır:
1- Hükümet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları köy içinde ilan etmek ve halka anlatmak ve
kanunlar, nizamlar, talimatlar, emirler ile kendisine verilecek işleri görmek,
2- Köyün sınırı içinde dirlik ve düzenliği korumak (asayişi korumak),
3- Salgın ve bulaşık hastalıkları günü gününe Hükümete haber vermek,
4- Hekim olmıyanların ve üfürükçülerin hastalara ilaç yapmasını menetmek ve Hükümete haber vermek,
5- Köylünün çiçek ve bulaşık hastalıklar aşısı ile aşılanıp hastalıktan kurtulmasına çalışmak,
6- Köye gelip gidenlerin niçin gelip gitmekte olduklarını anlamak ve bunlar içinde şüpheli adamlar
veyahut ecnebiler görülürse hemen yakın karakola haber vermek,
7- Her ay içinde köyde doğan, ölen, nikahlanan ve boşananların defterini yapıp ertesi ayın onuncu
gününden evvel nüfus memuruna vermek ve köyün nüfus defterini birlikte götürerek vukuatı yürüttürmek,
8- Vergi toplamak için gelen tahsildarlara yol göstermek, yardım etmek ve tahsildarların yolsuzluğunu
görürse Hükümete haber vermek.
9- Asker toplamak ve bakaya ve kaçakları Hükümete haber vermek,
10- Köy civarında eşkıya görürse Hükümete haber vermek ve elinden gelirse tutturmak,
11- Köylünün ırzına ve canına ve malına el uzatan ve Hükümet kanunlarını dinlemiyen kimseleri köy
korucuları ve gönüllü korucularla yakalattırarak Hükümete göndermek,
12- Köy sınırı içinde yangın ve sel olursa köylüleri toplayıp söndürmeğe ve çevirmeğe çalışmak, (orman
yangınlarında sınırdan dışarı olsa dahi yardıma mecburdurlar.),
13- Mahkemelerden gönderilen celpname ve her türlü tezkere ve hükümleri lazım gelen-lere bildirerek
istenilen işleri yapmak ve mahkeme mubaşirine ve jandarmaya vazifesinde kolay-lık göstermek,
14- İhzar ve tevkif müzekkereleri (bazı adamların kanun namına tutulmasını emreden mahkeme kağıdı)
gösterildikte aranılan kimseleri kağıdı getirenlere tutturmak,
15- Zarar görenlerin şikayeti ve bilip işidenlerin haber vermesi üzerine sorup araştırmak,
16- Bu kanunda ismi geçen davaları ihtiyar meclisine söyleyip hükmünü almak.' şeklinde düzenlenmiş
olup köy muhtarının yerine getireceği işler arasında kanunlarla kendisine verilen görevleri ifa etmek
olduğu da açıkça belirtilmiştir.
Köy Kanununun bu hükümleri incelendikten sonra mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu ile suç tarihinde yürürlükte olan 1587 sayılı Nüfus Kanununun ilgili hükümlerinin de
irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 'Evlenme merasimi, Aleniyet' başlıklı 108. maddesinde,
'Evlenme, reşit iki şahit muvacehesinde belediye dairesinde veya heyeti ihtiyariyede, belediye reisi veya
reisin evlenme işlerine memur ettiği vekili veya muhtar tarafından alenen aktolunur. Evleneceklerden birinin
belediye veya heyeti ihtiyariyeye gelemiyecek derecede hastalığı tabip raporile tebeyyün ederse, evlenme
başka bir yerde dahi aktolunabilir.',
'Nizamnameler' başlıklı 111. maddesinde ise 'İlân ve evlenme merasimine ve evlenme sicillerine dair
hükümler nizamname ile muayyendir.',
743 sayılı Türk Kanunu Medenisini yürürlükten kaldıran ve 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721
sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü ayrımında yer alan 'Evlenme Başvurusu ve Töreni' ana başlıklı,
'Başvuru makamı' alt başlıklı 134. maddesinde, 'Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin
oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar.
Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur,
köylerde muhtardır.',
'Yönetmelik' alt başlıklı 144. maddesinde ise 'Evlenme işlemi, evlenme kütüğü, evlenmeye ilişkin
yazışma ve evlenme ile ilgili diğer konular yönetmelikle düzenlenir.' hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan hükümler uyarınca gerek mülga Türk Kanunu Medenisinde gerekse yürürlükte bulunan Türk
Medeni Kanununda köy muhtarları evlendirme işlerini yerine getirmekle görevlendirilmiş olup evlenme
işlemleri, evlenmeye ilişkin yazışma ve evlenme ile ilgili diğer konuların yönetmelikle düzenleneceği
hükme bağlanmış, ayrıca 03.12.2001 tarihinde kabul edilen Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 'Tüzük ve Yönetmelikler' başlıklı 22. maddesinde yer alan, 'Türk
Medenî Kanununda öngörülen tüzük ve yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir
yıl içinde çıkarılır ya da yürürlükteki tüzük ve yönetmeliklerde gerekli değişiklikler yapılır. Bu düzenlemeler
yapılıncaya kadar, yürürlükteki tüzük ve yönetmeliklerin Türk Medenî Kanununa aykırı olmayan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.' şeklindeki düzenleme ile de 4721 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi
sonrasında mülga Türk Kanunu Medenisi döneminde yürürlükte olan tüzük ve yönetmeliklerin hâlen
geçerli olduğu hüküm altına alınmıştır.
15.11.1984 tarihinde kabul edilen 3080 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değiştirilen ve suç tarihinde
yürülükte olan 1587 sayılı Nüfus Kanununun 15. maddesi de, 'Evlendirme işleri nüfus hizmetlerinin
bütünlüğü içerisinde, İçişleri Bakanlığınca düzenlenir.
Evlendirme memurluğu yetki ve görevi İçişleri Bakanlığınca nüfus idarelerine, belediye başkanlıklarına, köy
muhtarları veya gerektiğinde köy ve kasabalarda eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfındaki devlet memurlarına
verilebilir.
Birbiriyle evlenecek erkek ve kadının evlenme akdi için bu kanuna göre yetkilendirilmiş evlendirme
memuruna yaptıkları başvurular üzerine Medeni Kanunda öngörülen esaslara göre gerekli işleme başlanır.
Ancak evlendirme kararı ilan edilmez.
Evlenme akdinin yapılacağı güne kadar evlenmeye itiraz edilebilir.
Evlenme akdi bu işe tahsis edilmiş resmi salonlarda yapılır. Ancak tarafların isteği ve görevlinin de uygun
bulacağı yerlerde de evlenme yapılabilir.
Evlenme ile ilgili işlem ve diğer hususlara ait esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile il ve ilçe nüfus müdürlükleri evlendirme memur ve
dairelerini denetlemeye yetkilidir.' biçiminde düzenlenmiş olup bu hüküm ile de mülga ve yürürlükteki
Medeni Kanunlar gibi köy muhtarlarına evlendirme görev ve yetkisi verilmiş, evlenme ile ilgili işlemler ve
bu konudaki diğer hususlara ait esas ve usullerin yönetmelikle düzenleneceği açıkça belirtilmiştir.
Bu açıklamalardan sonra konumuzla ilgisi bakımından 07.11.1985 tarihli ve 18921 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girerek 01.09.1926 tarihli Evlendirme Talimatnamesini
yürürlükten kaldıran ve suç tarihinde uygulanmakta olan Evlendirme Yönetmeliğinin ilgili hükümlerine
yer verilmesi ve bu hükümlerin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun ile Anayasa hükümleri uyarınca değerlendirilmesinde gereklilik bulunmaktadır.
Hukuki dayanağı, mülga ve yürürlükteki Medeni Kanunlar ile Nüfus Kanunu olduğu 58. maddesinde
belirtilen Evlendirme Yönetmeliğinin 'Amaç ve Kapsam' başlıklı 1. maddesi, 'Bu Yönetmelik, evlendirme
işlemlerini yürütecek görevlilerin tesbitine ve bunların yetkilerine, evlendirmeye esas olacak dosyaların
düzenlenmesine evlenmeye itiraza, evlenme akdinin yapılmasına, tören yerlerine, evlendirme daire ve
memurlarının denetlenmesine dair esas ve usuller çerçevesinde evlendirme işlemlerinin nüfus hizmetlerinin
bütünlüğü içerisinde yürütülmesini sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.' şeklinde olup Yönetmelikin
hazırlanmasının amacı ve kapsamının sınırları belirlenmiştir.
Aynı Yönetmelikin suç tarihinde yürürlükte olan 56. maddesi ise 'Ceza Hükümleri' başlığı altında
'Kanunun evlenmelerini menettiği kimselerin bu manilerini bildikleri halde akidlerini yapan evlendirme
memurlarıyla, bu suretle evlenen, bunları evlenmeye sevkeden veya evlenmelerine rıza gösteren veli veya
vasileri ile, kanuni şartlara riayet etmeksizin evlenme belgesi düzenleyen memur, evlenme akdinin kanuna
göre yapılmış olduğunu gösteren kağıdı görmeden evlenme için dini merasim yapanlar ile aralarında evlenme
akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar ve muttali oldukları hususu yetkili
mercilere bildirmekte ihmal gösterenler hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 237 inci maddesine göre
işlem yapılmak üzere durum belgelerle cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilir.' şeklinde düzenlenmiştir.
Bu maddenin getiriliş amacının değerlendirilmesinden önce Anayasa ve 4483 sayılı Kanunun ilgili
hükümlerine göz atılmasında fayda bulunmaktadır.
Anayasanın 'Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler' bölümündeki 'Görev ve sorumlulukları,
disiplin kovuşturulmasında güvence' başlıklı 129. maddesinin son fıkrası,'Memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen
istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasanın bu hükmü ile memurlar ve diğer kamu görevlileri için özel bir soruşturma usulü (izin
sistemi) getirilmesi öngörülmüş ve bu hüküm doğrultusunda 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 'Amaç' başlıklı 1. maddesi, 'Bu Kanunun amacı, memurlar
ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye
yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir.',
Aynı Kanunun 'Kapsam' başlıklı 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları,
'Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri
sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun
hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin
hükümler saklıdır.' biçiminde düzenlenmiştir.
Bu hükümlerle, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin,
görevleri sebebiyle işledikleri suçlar yönünden uygulanacak soruşturma usulleri 4483 sayılı Memurlar ve
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda gösterilmiş olup gerek Anayasada gerekse 4483
sayılı Kanunda belirtilen memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında genel hükümlere göre soruşturma
yapılabilmesinin kanunlarla getirilecek istisnalarla mümkün olabileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Evlendirme Yönetmeliğinin 1. maddesinde belirtilen amaç ve kapsam maddesi ile 56. maddesindeki
düzenleme birlikte ele alındığında, anılan maddede belirtilen ilgililerin işledikleri suçlar yönünden
Cumhuriyet Başsavcılıklarınca doğrudan soruşturulabileceğine dair bir anlam çıkmadığı gibi Yönetmelikin
bir kısım memur veya kamu görevlisinin soruşturma usullerini belirleme gibi bir amaç da taşımadığı
anlaşılmaktadır.
Son olarak Evlendirme Yönetmeliğinin 56. maddesi ile atıf yapılan 765 sayılı TCKnın 237 ve
5237 sayılı TCKnın 230. maddeleri irdelenip anılan Yönetmelikin 56. maddesinin konuluş amacının
değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Evlendirme Yönetmeliğinin suç tarihinde yürürlükte bulunan 56. maddesinin atıf yaptığı ceza hükmü
olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 237. maddesi, 'Kanunun evlenmelerini menettiği kimselerin bu
memnuiyetlerini bildikleri halde akidlerini yapan evlenme memurlar ile bu suretle evlenen ve bunları evlenmeye
sevkeden veya evlenmelerine rıza gösteren veli veya vasileri üç aydan iki seneye kadar hapsolunurlar.
Kanuni şartlara riayet etmeksizin evlenme kağıdı veren memur, bir aydan üç aya kadar hapsolunur.
Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren kağıdı görmeden bir evlenme için dini merasim
yapanlar hakkında da bundan evvelki fıkrada yazılı ceza verilir.
Aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar iki aydan
altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Erkek evli olduğu takdirde verilecek ceza altı aydan üç seneye kadar hapistir. Erkeğin evli olduğunu bilen
kadına da aynı ceza verilir.
Muhtarlar aralarında evlenme akdi yok iken evlenmenin dini merasimini yaptıklarına muttali oldukları
kimseleri salâhiyetli makama bildirmeğe mecburdurlar. Bu hususta ihmal gösterenler beş liradan yüz liraya
kadar ağır para cezasile cezalandırılır ve tekerrürü halinde ayrıca bir aya kadar hapsolunur.' biçimindedir.
Evlendirme Yönetmeliğinin 56. maddesi, 08.12.2006 tarihli ve 26370 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
Evlendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikin yürürlüğe konulmasıyla, 'Evli
olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği
bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran,
aralarında evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar ve evlenme akdinin kanuna göre
yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimseler hakkında 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere durum belgelerle birlikte
Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilir.' şeklinde,
02.12.2017 tarihli ve 30258 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Evlendirme Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelikin yürürlüğe konulmasıyla ise 'Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme
işlemi yaptıran, kendisi evli olmamakla birlikte evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran, gerçek
kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kimseler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 230 uncu maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere durum belgelerle birlikte Cumhuriyet savcılığına
intikal ettirilir.' biçiminde değiştirilmiş olup son hâlini almıştır.
Evlendirme Yönetmeliğinin 2006 yılından itibaren değişikliklere uğraması sonucunda anılan
Yönetmelikin atıf yaptığı ceza hükmü olan 5237 sayılı TCKnın 230. maddesi de 'Birden çok evlilik, hileli
evlenme, dinsel tören' başlığı altında '1- Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran kişi de yukarıdaki
fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
3- Gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, üç aydan bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
4- Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği
tarihten itibaren işlemeye başlar.
5- Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan altı
aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medeni nikah yapıldığında kamu davası ve hükmedilen ceza bütün
sonuçlarıyla ortadan kalkar.
6- Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için
dinsel tören yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.' biçiminde hazırlanmışken
maddenin 5 ve 6. fıkraları Anayasa Mahkemesinin 27.5.2015 tarihli ve 36-51 sayılı kararı ile iptal edilerek
son şeklini almıştır.
Son kısımda yer verilen tüm bu düzenlemelerden, 765 sayılı TCKnın 237. maddesinde gösterilen
yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadeler, aynen Evlendirme Yönetmeliğinin 56.
maddesine dercedilmek suretiyle anılan Yönetmelik maddesinin ilk hâlinin oluşturulduğu, 5237 sayılı
Kanunun 765 sayılı Kanunun yerini alması nedeniyle bu kez 5237 sayılı TCKnın 230. maddesinde gösterilen
yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadeler, aynen Evlendirme Yönetmeliğinin 56.
maddesine alınmak suretiyle anılan Yönetmelik hükmünde 2006 ve 2017 yıllarında değişiklikler yapıldığı,
ancak bu Yönetmelik maddesinin ilk hâlinden bu yana maddede gösterilen eylemleri gerçekleştiren kişi
veya kişilerin 765 sayılı TCKnın 237 veya 5237 sayılı TCKnın 230. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere
belgelerle Cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirileceğinin belirtildiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCKnın 230.
maddesinin ilk düzenlendiği hâli de dahil olmak üzere evlendirme memurunu cezalandırmaya yönelik
bir eylemi kapsamadığı dikkate alındığında, Evlendirme Yönetmeliğinin 56. maddesinin ilk düzenlendiği
andan itibaren evlendirme memurları hakkında yapılacak soruşturmaların doğrudan Cumhuriyet
Başsavcılıklarınca yapılmasını mümkün kılmak amacıyla hazırlanmış bir hüküm olmadığı, yalnızca anılan
Yönetmelikin uygulayıcılarına yol gösterici nitelikte bir düzenleme olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
A. ili K. ilçesi H. köyü muhtarı olan sanık F.Ü. ve D. köyü muhtarı olan sanık A.Y.nin, suç tarihinde
yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanununun 134/2 ve 1587 sayılı Nüfus Kanununun 15/2. maddeleri
uyarınca köy muhtarlarına verilen evlendirme görev ve yetkilerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme
dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme işlemlerini birçok müştekinin bilgisi olmaksızın ve/veya hukuki
şartlara riayet etmeksizin sahte olarak gerçekleştirdikleri olayda,
Köy Kanununun 36. maddesinde muhtarın göreceği Devlet işleri sayılmış olup anılan maddenin 1
numaralı bendinde yer alan 'Hükümet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları köy içinde ilan etmek ve
halka anlatmak ve kanunlar, nizamlar, talimatlar, emirler ile kendisine verilecek işleri görmek.' şeklindeki
hüküm ile köy muhtarının Devlet işlerinden birisinin de kanunlarla kendisine verilen görevleri yerine
getirmek olduğunun gösterilmesi, Aynı Kanunun 11. maddesindeki 'Köy muhtarının ve yapacağı işte
köy muhtariyle birlik olanlara köy işlerinde fenalıkları anlaşılırsa Devlet memuru gibi muhakeme edilirler
ve ceza görürler.' düzenlemesi uyarınca köy muhtarlarının görevlerini ifa ederlerken gerçekleştirdikleri
işlemler sırasında suç işlemeleri hâlinde Devlet memuru gibi soruşturulacağının hüküm altına alınması,
Anayasanın 'Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler' bölümündeki 'Görev ve sorumlulukları, disiplin
kovuşturulmasında güvence' başlıklı 129. maddesinin son fıkrasının, 'Memurlar ve diğer kamu görevlileri
hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar
dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.' şeklinde, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 'Kapsam' başlıklı 2. maddesinin 1 ve 2. fıkraları da anılan
Anayasa hükmü ile aynı doğrultuda, '(1) Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare
esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır. (2) Görevleri ve sıfatları sebebiyle
özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden
kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.' biçiminde düzenlenerek
4483 sayılı Memurlar ve Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında bulunan Devletin
ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli
ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, görevleri sebebiyle işledikleri
suçlar yönünden özel soruşturma yöntemlerine ilişkin usullerin uygulanabilmesi veya mercisinden
izin alınmasına gerek olmaksızın doğrudan soruşturma yapılabilmesinin kanunlarla getirilecek istisnai
hükümlerle mümkün olabileceğinin açıkça belirtilmiş olması karşısında, köy muhtarı olan sanıkların,
Kanundan kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifa ettikleri sırada işledikleri iddia edilen
suçlar yönünden Köy Kanununun ilgili hükümlerine göre Devlet memuru gibi soruşturulmaları
gerekirken Anayasanın 129. maddesinin son fıkrası ile 4483 sayılı Kanunun 2. maddesinin 2. fıkrasındaki
düzenlemelerin aksine Yönetmelik hükmü ile sanıklar hakkında mercisinden izin alınmaksızın doğrudan
soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesinin mümkün olmayacağı kabul edilmelidir.
Öte yandan, Evlendirme Yönetmeliğinin 56. maddesindeki düzenlemenin ilk hâlinin, 765 sayılı TCKnın
237. maddesinde gösterilen yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadelerin, aynen
dercedilmesi suretiyle oluşturulduğu, 5237 sayılı Kanunun 765 sayılı Kanunun yerini alması nedeniyle
bu kez 5237 sayılı TCKnın 230. maddesinde gösterilen yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere
ilişkin ifadelerin, aynen alınması suretiyle Evlendirme Yönetmeliğinin 56. maddesinde değişiklikler
yapıldığı, ancak anılan Yönetmelik maddesine aynen alınan 5237 sayılı TCKnın 230. maddesinde sayılan
eylemlerin evlendirme memuru tarafından gerçekleştirilebilecek nitelikte olmadığı, yani evlendirme
memurunun bu madde uyarınca cezalandırılma imkânının kalmadığı, Evlendirme Yönetmeliğinin 'amaç
ve kapsam' başlıklı 1. maddesinde de evlendirme işlemlerine ilişkin görevleri yerine getiren memurların
soruşturma usullerinin bu Yönetmelik ile belirleneceğine dair bir ibareye yer verilmediği gibi aynı
Yönetmelikin 56. maddesinde tanımlanan eylemleri gerçekleştiren kişi veya kişiler yönünden '...işlem
yapılmak üzere durum belgelerle Cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilir.' cümlesinden de ilgililer hakkında
açıkça doğrudan soruşturma yapılmasının öngörüldüğüne dair bir anlatımın çıkarılamayacağı hususları
birlikte değerlendirildiğinde, Evlendirme Yönetmeliğinin 56. maddesinin ilk düzenlendiği andan itibaren
evlendirme memurları hakkında yapılacak soruşturmaların doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarınca
yapılmasını mümkün kılmak amacıyla hazırlanmış bir hüküm olmadığı, yalnızca anılan Yönetmelikin
uygulayıcılara yol gösterici nitelikte bir düzenleme olduğu sonucuna ulaşılmalıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının sanıklar
F.Ü. ve A.Y. yönünden kaldırılmasına, sanıklar hakkında kurulan Yerel Mahkeme hükümlerinin, CMKnın
223/8. maddesi uyarınca durma kararı verilerek 4483 sayılı Kanun kapsamında ilgili mercisinden
izin alınması gerekirken yargılamaya devamla mahkûmiyet hükümleri kurulması isabetsizliğinden
bozulmasına karar verilmelidir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 24.12.2019 tarihli ve 585-720 sayılı