..::Forum Adalet::..

İCRA VE İFLAS HUKUKU => Genel İcra Hukuku => Konuyu başlatan: Özgür KOCA - 05 Şubat 2015, 21:06:18

Başlık: SGK'nın 6552 S.K.'ya İlişkin Dava ve İcra Takibi Uygulamaları - Baro Pulu Uyg.
Gönderen: Özgür KOCA - 05 Şubat 2015, 21:06:18
Baro pulunun vekâletname ve yetki belgelerine yapıştırılması konusu, özellikle harçtan muaf olan kamu kurum ve kuruluşları açısından, Türkiye Barolar Birliği aleyhine ilgili kurum ve kuruluşlarca Danıştay'da açılan davalar yolu ile yüksek yargıda değerlendirilmiş olup, bu davalar ilgili kurum ve kuruluşlar (eski adları ile Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü ve Bağ-Kur Gene!   Müdürlüğü,  şimdiki adıyla Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı) aleyhine sonuçlanıp kesinleşmiştir.

Türkiye Barolar Birliği'nin 2010/82 no'lu duyurusu ekinde örnekleri sunulan kararlar gereğince, harçtan muaf olan kurum ve kuruluşlarca sunulan vekâletnamelerde ve yetki belgelerinde baro pulu yapıştırılmasının zorunlu olduğu görüş ve mütalaa edilmektedir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun kararları ektedir.

6552 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğe göre ise SGK'nın yalnızca 1.Hukuk Müşaviri, Hukuk Müşaviri ve Kadrolu Avukatlarının vekaletname ve baro pulu olmaksızın icra dosyalarını takip etmesi sağlanmış ancak sözleşmeli avukatlarına vekaletname ve baro pulu muafiyeti getirilmemiştir.

SGK'nın 2014/30 sayılı Genelgesi ektedir.
Başlık: Ynt: SGK'nın 6552 S.K.'ya İlişkin Dava ve İcra Takibi Uygulamaları - Baro Pulu Uyg.
Gönderen: PehlivaN - 24 Şubat 2015, 20:31:10
T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/12635
Karar: 2012/18907
Karar Tarihi: 17.09.2012
ALACAK DAVASI - AVUKATIN VEKALETNAMESİNE VEYA ÖRNEĞİNE TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
PULUNU YAPIŞTIRMAMASI YA DA EKSİK PULU TAMAMLAMAMASI - DURUMUN DAVA ŞARTI
OLARAK NİTELENDİRİLEREK DAVANIN USULDEN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU
ÖZET: Vekil aracılığı ile takip edilen işlerde, geçerli bir vekaletname bulunması (temsil yetkisi) ve
bunun mahkemeye verilmesi dava şartı olduğu halde, mahkemece verilen 10 günlük süre içinde
Türkiye Barolar Birliği pulunun vekaletnameye yapıştırılmaması veya pul eksikliğinin
tamamlanmaması bir dava şartı olmadığından çözümün de bu hususlar göz önünde
bulundurularak bulunması gerekir. Mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle değinilen
durumdan ve doğabilecek hukuksal sonuçlardan müvekkili haberdar etmek; bu cümleden olarak,
davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usulü sorunu
ortadan kaldırabileceği ya da pul yokluğu veya eksikliğini bizzat giderebileceği veyahut da uygun
göreceği başka bir yolla, tarafı olduğu davada usul hukuku açısından aleyhine ortaya çıkması
muhtemel sonuçları bertaraf edebileceği kendisine açıklanıp, bu yönlerden karar almasına ve
tutum belirlemesine yetecek uygun bir süre vermek; böylece ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde
işlem yapmak olmalıdır. Somut olayda, mahkemece, Baro pulu bulunmadığından ve verilen kesin
süreye rağmen eksiklik giderilmediğinden bahisle bu durum dava şartı olarak nitelendirilerek
davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
(AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 36) (6100 S. K. m. 77, 114, 115) (1136 S. K. m. 27) (1086 S. K. m.
67, 193, 409) (492 S. K. m. 32) (818 S. K. m. 386)
Dava: Dava dilekçesinde 20.000,00 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili
istenilmiştir. Mahkemece davanın dava şartı yokluğundan reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı
vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup,
gereği düşünüldü.
Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin Kozan İkinci Noterliği'nin 02.01.2006 tarih ve
25 sayılı Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile davalının muhtelif parsellerdeki muris Hacı'dan
intikal eden hisselerini satın aldığını, taşınmazlar için ödenen 20.000,00 TL'nin karar tarihindeki
denkleştirici adalet ilkesi gereği ulaştığı değerin tahsili talep ve dava edilmiştir.
Mahkemece, <davacı vekilinin Baro pulu yapıştırılmamış vekaletnamesi ile dava açtığı, Baro pulu
yapıştırılması için bir haftalık kesin süre verildiği, davacı vekiline usulüne uygun tebliğe rağmen
eksikliğin giderilmediği, davanın HMK'nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle
usulden reddine> karar verilmiştir.
Vekaletname ve örneklerine Türkiye Barolar Birliği pulunun yapıştırılmasına ilişkin uygulama,
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 02.05.2001 gün ve 4667 sayılı Yasa ile değişik 27. maddesi
hükmüne dayalıdır. Anılan maddenin ilk fıkrasında, avukat stajyerlerine stajları süresince Türkiye
Barolar Birliği tarafından kredi verileceği belirtilmiş, ikinci fıkrada, ödenecek bu kredinin
kaynakları arasında, avukatların yetkili mercilere sundukları vekaletnamelere yapıştırılacak pul
bedelleri de sayılmış; bu pulların Türkiye Barolar Birliği'nce bastırılacağı açıklanmıştır. Üçüncü
fıkra ise, aynen <Avukatlarca vekaletname sunulan merciler, pul yapıştırılmamış veya pulu
noksan olan vekaletname ve örnekleri kabul edemez. Gerektiğinde ilgiliye on günlük süre
verilerek bu süre içinde pul tamamlanmadıkça vekaletname işleme konulamaz.> hükmünü
taşımaktadır. Söz konusu yasa hükmünün açık ifadesine göre, vekaletname ve örneklerine pul
yapıştırma yükümlülüğü müvekkile değil, vekaletnameyi ilgili makama sunan avukata aittir.
Yine, vekalet akdinin geçerliliği yasaca herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır (Borçlar Kanunu 386
vd.). Bir davanın taraflarının kendilerini o davada temsil edecek avukatlara verecekleri
vekaletnameler de bu kapsamdadır. Avukatın mahkemeye sunacağı vekaletname, müvekkil ile
vekil arasındaki vekalet akdini ortaya koyan bir yazılı belge niteliğinde olup, sadece bu ilişkinin
üçüncü kişiler ve mahkeme nezdinde ispatı açısından önem taşır. Öyle ki, vekaletnamenin
bulunmadığı hallerde bile, müvekkilin, vekalet akdinin varlığını ve yapılan işlemlere icazetini
gösteren beyanı, usul hukuku açısından geçerli sonuçlar doğurur (HMK md. 77/1).
O halde, bir vekaletnamede Baro pulunun bulunmamasının, onun geçerliliği açısından sonuca
etkili olamayacağı açıktır; böyle durumlarda ortada hukuken geçerli şekilde oluşmuş bir vekalet
ilişkisi her halükarda mevcuttur.
Bir avukatın yasaca kendisine yüklenmiş olan pul yapıştırma yükümlülüğünü mahkemece verilen
yasal süre içerisinde yerine getirmemesi, davanın tarafı olan ve açıklanan konuda hiçbir
yükümlülüğü bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle hak kaybına uğramasına neden olacak bir
olgu olarak kabul edilemez. Yasa'nın hükmü de, böyle bir sonucu doğuracak şekilde
yorumlanamaz.
Müvekkilin herhangi bir şekilde bu durumdan etkilenebilmesi için, vekilin yerine getirmediği
yükümlülükten haberdar edilmesi durum ve sonuçlarının kendisine açıklıkla bildirilmesi gerekir.
HMK'nın 77. maddesinde; vekaletnamenin aslını veya örneğini sunmayan vekilin dava
açamayacağı ve yargılamayla ilgili hiçbir görev yapamayacağı kuralını getirdikten sonra,
gecikmesinde zarar umulan hallerde, mahkemenin vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini
sunması koşuluyla vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verilebileceğini; bu
süre içinde vekaletname verildiği veya müvekkil tarafından vekilin yaptığı işlemlerin onaylandığını
bildiren bir dilekçe sunulmadığı takdirde, davanın açılmamış sayılacağını, vekilce yapılan
işlemlerin de hükümsüz kalacağını öngörmüştür. Görüldüğü üzere söz konusu yasa hükmü,
vekilin vekaletnamesini hiç sunmadığı hallerde dahi, müvekkilin icazetini bildirmesi durumunda,
öngörülen yaptırımların uygulanmayacağını öngörmektedir.
Vekil aracılığıyla takip edilen işlerde, geçerli bir vekaletname bulunması (temsil yetkisi) ve bunun
mahkemeye verilmesi dava şartı olduğu halde, mahkemece verilen 7 günlük süre (yasada 10
gün) içinde vekaletnameye pul yapıştırılmaması veya pul eksikliğinin tamamlanması bir dava şartı
olmadığından çözümün de bu hususlar göz önünde tutularak bulunması gerekir.
Somut olayda, vekile dosyaya ibraz ettiği vekaletnamesine Baro pulu yapıştırılması için 7 günlük
süre verildiği halde bu eksiklik giderilmemiştir.
Bütünüyle değerlendirildiğinde, söz konusu yasa hükmünün, avukat stajyerlerine staj süresi
içerisinde kredi sağlanması amacını taşıdığı; kredinin kaynaklarını açıklayan ilişkin ikinci fıkranın
ve bu kaynaklardan biri durumundaki pulun bulunmadığı vekaletnameler yönünden ilgili
mercilerce yapılması gereken işlemleri gösteren üçüncü fıkranın da, salt bu amacın
gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemeler içerdiği görülmektedir. Eş söyleyişle, bu hüküm,
Barolar Birliği'nin stajyerlere vereceği kredinin kaynaklarının oluşturulması amacıyla yasaya
konulmuş; verilecek 10 günlük sürede pul eksikliği giderilmeyen vekaletnamelerin işleme
konulmamasına ilişkin yaptırım da, yine salt bu amaçla öngörülmüştür. Önemle belirtilmelidir ki,
söz konusu yasa hükmünün açık ifadesine göre, vekaletname ve örneklerine pul yapıştırma
yükümlülüğü müvekkile değil, vekaletnameyi ilgili makama sunan avukata aittir.
Avukatlık Kanunu'nun yukarıda değinilen 27/3. maddesindeki <işleme konulmama> yaptırımı,
maddi hukuk bakımından vekalet akdinin geçerliliği üzerinde değil, o eksikliği taşıyan bir
vekaletnameyi sunmuş olan vekilin, yargılamada vekil sıfatıyla görev yapabilmesi bakımından
(Usul hukukuna ilişkin olarak) sonuç doğurur. Eş söyleyişle, böyle hallerde, ortada, pulsuz veya
pulu eksik vekaletnameyi sunan vekil ile müvekkili arasında geçerli bir vekalet akdi her halükarda
mevcuttur. Sadece, anılan yasa hükmünün kendisine yüklediği, vekaletnameye pul yapıştırma
yükümlülüğünün avukatça yerine getirilmediği ve bu nedenle de, yine anılan yasa hükmü
uyarınca sunduğu vekaletnamenin mahkemece işleme konulamayacağı bir durum söz
konusudur.
Hemen belirtilmelidir ki, bir avukatın, Türkiye Barolar Birliği'nin kredi kaynaklarından birini
oluşturmak üzere ihdas edilen ve yasaca kendisine yüklenmiş olan pul yapıştırma yükümlülüğünü
mahkemece verilen yasal süre içerisinde yerine getirmemesi, davanın tarafı olan ve açıklanan
konuda hiçbir yükümlülüğü bulunmayan müvekkilinin, salt bu nedenle hak kaybına uğramasına
neden olacak bir olgu olarak kabul edilemez. Yasanın hükmü de, böyle bir sonucu doğuracak
şekilde yorumlanamaz.
Müvekkilin herhangi bir şekilde bu durumdan etkilenebilmesi için, vekilinin yerine getirmediği
yükümlülükten haberdar edilmesi, durumun ve sonuçlarının kendisine açıklıkla bildirilmesi
gerekir.
Burada, benzer bir duruma ilişkin bulunması nedeniyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
67. maddesi hükmüne değinilmesine gerek görülmüştür: Bilindiği üzere, anılan hüküm,
vekaletnamenin aslını veya örneğini sunmayan vekilin dava açamayacağı ve yargılamayla ilgili
hiçbir görev yapamayacağı kuralını getirdikten sonra, gecikmesinde zarar umulan hallerde,
mahkemenin vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini sunması koşuluyla vekilin dava
açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verilebileceğini; bu süre içinde vekaletname
verilmediği veya müvekkil tarafından, vekilin yaptığı işlemlere icazeti bildiren bir dilekçe
sunulmadığı takdirde, davanın açılmamış sayılacağını, vekilce yapılan işlemlerin de hükümsüz
kalacağını öngörmüştür. Görüldüğü üzere, söz konusu yasa hükmü, vekilin vekaletnamesini hiç
sunmadığı hallerde dahi, müvekkilin icazetini bildirmesi durumunda, öngörülen yaptırımların
uygulanmayacağını düzenlemektedir. Vurgulanması gereken yön şudur: Vekilin, doğrudan
kendisine ait bulunan, müvekkilinin kendisine vermiş olduğu vekaletname aslını veya örneğini
mahkemeye sunma yükümlülüğünü verilen süreye rağmen yerine getirmemesi halinde,
müvekkil, davanın açılmamış sayılması şeklindeki yasal sonuca mutlak surette maruz
kalmamakta, vekiline mahkemece verilen süre içinde sunacağı bir dilekçeyle, bu sonuçları
bertaraf edebilme hak ve yetkisine sahip kılınmaktadır.
Esasen bu düzenleme, vekalet sözleşmesinde şekil konusunda yukarıda yapılan açıklamalara
uygun ve o açıklamaların ilişkin bulunduğu hukuksal ilkelerin doğal sonucudur.
Yine, uyuşmazlığın Türkiye Barolar Birliği pulu yapıştırılması yükümlülüğüne, eş söyleyişle, mali
bir konuya ilişkin bulunması nedeniyle, benzer bir durumun düzenlendiği Harçlar Kanunu'nun 32.
maddesine de değinilmesi uygun görülmüştür. Anılan hüküm, yargı işlemlerinden alınacak
harçlar ödenmedikçe, müteakip işlemlerin yapılamayacağı, ancak diğer tarafın bu harcı
ödeyebileceği, böyle bir durumda, işleme devam edileceği yolundadır. Açıktır ki, bu hükümde
sözü edilen yargı harcı, alacaklısının doğrudan Devlet olduğu bir yükümlülüğe ilişkindir. Devletin,
kendisi lehine ödenmesi gereken bir harca ilişkin olarak, ödememe hali için öngördüğü tek
yaptırım, sonraki işlemlerin yapılmaması şeklindedir. Yasa koyucunun, Türkiye Barolar Birliği
lehine bir sonuç doğuracak olan pul yapıştırma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hali için,
bundan daha ağır bir yaptırım öngörmüş olabileceği düşünülemez.
Dolayısıyla, salt, vekilin Türkiye Barolar Birliği pulunu yapıştırmamış veya eksik yatırmış ve
bunları verilen süre içerisinde tamamlamamış olması halinde, ne davanın açılmamış sayılması, ne
de dosyanın işlemden kaldırılması gündeme gelebilir. Esasen, dosyanın işlemden kaldırılması
veya davanın açılmamış sayılması, HUMK'da sadece belirli koşullara özgü olarak öngörülen
sonuçlardır (Örneğin, 409, 193. maddeler gibi).
Yeri gelmişken şu hususun da belirtilmesi gerekir: Somut olayda, mahkeme, davacı vekiline pul
eksikliğini gidermesi için 10 günlük süre vermiş, ilgili ara kararında bu sürenin kesin olup
olmadığını belirtmemiştir. Ancak, anılan yasa hükmünde gösterilen 10 günlük süre, sırf yasada
öngörülmüş olması nedeniyle kendiliğinden kesin nitelikte bir süredir. Dolayısıyla, mahkemece
öyle olduğu belirtilmese de, somut olayda davacı vekiline 24.09.2001 günlü duruşmada verilen
sürenin kesin olduğu ve davacı vekilinin kesin süre içerisinde anılan yükümlülüğünü yerine
getirmediği kabul edilmelidir.
Şimdi sıra, kesin nitelikteki yasal 10 günlük sürede, avukatın, vekaletnamesine veya örneğine
Türkiye Barolar Birliği pulunu yapıştırmaması ya da eksik pulu tamamlamaması halinde,
mahkemece yapılması gereken işlemin belirlenmesine gelmiştir.
Vekil aracılığı ile takip edilen işlerde, geçerli bir vekaletname bulunması (temsil yetkisi) ve bunun
mahkemeye verilmesi dava şartı olduğu halde, mahkemece verilen 10 günlük süre içinde Türkiye
Barolar Birliği pulunun vekaletnameye yapıştırılmaması veya pul eksikliğinin tamamlanmaması bir
dava şartı olmadığından çözümün de bu hususlar göz önünde bulundurularak bulunması gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, avukatının anılan yükümlülüğü yerine
getirmediğinden haberdar bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle, açtığı veya davalısı olduğu
davayla ilgili olarak herhangi bir şekilde hak kaybına uğraması sonucuna yol açacak bir
değerlendirme, her şeyden önce, Anayasa'nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesi
hükmüne uygun düşmez.
Öyleyse, bu tür hallerde mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle değinilen durumdan ve
doğabilecek hukuksal sonuçlardan müvekkili haberdar etmek; bu cümleden olarak, davayı bizzat
takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usulü sorunu ortadan
kaldırabileceği ya da pul yokluğu veya eksikliğini bizzat giderebileceği veyahut da uygun göreceği
başka bir yolla, tarafı olduğu davada usul hukuku açısından aleyhine ortaya çıkması muhtemel
sonuçları bertaraf edebileceği kendisine açıklanıp, bu yönlerden karar almasına ve tutum
belirlemesine yetecek uygun bir süre vermek; böylece ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem
yapmak olmalıdır.
Somut olayda, yerel mahkemece açıklanan şekilde bir işlem yapılmaksızın ve müvekkil durumdan
haberdar edilmeksizin davanın reddi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine de uygun
görülmemiştir.
Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile Baro pulu bulunmadığından ve verilen kesin süreye
rağmen eksiklik giderilmediğinden bahisle bu durum HMK'nın 114/f kapsamında dava şartı olarak
nitelendirilerek yine aynı Yasa 115/2 maddesi hükmü gereğince davanın usulden reddine karar
verilmesi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm
tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nın
428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz
edene iadesine, 17.09.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (**)
Not:İş bu karar Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı'ndan alınmıştır.