İcra Memurunun Kusurlu Eylemi Nedeniyle İhalenin Feshedildiği Hallerde Tazminat Sorumluluğu

Başlatan Özgür KOCA, 08 Mart 2025, 13:41:44

« önceki - sonraki »
avatar_Özgür KOCA
Dava; İİK'nın 5. maddesi gereğince  İcra Memurunun kusurundan kaynaklandığı iddia edilen zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Dosya içeriğinden; Davalı  . Anonim Şirketi'nin ihalenin feshine sebep olan hukuki sürece herhangi bir müdahele etme yetkisinin bulunmadığı, işlemlerin İcra Müdürlüğü vasıtasıyla yürütüldüğü anlaşıldığından davalı Ş. yönünden husumet yokluğu sebebiyle davanın reddi kararı isabetli olup davalı vekilinin istinaf istemi yerinde değildir.

Dosya içeriğinden; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 2021/7685 esas-2022/6229 karar sayılı ilamı ile "alacaklı İİK'nun 150/e maddesi hükmüne uygun şekilde yasal sürede satış talebinde bulunmadığına göre, takip düşmüş olup, satışın yapılması mümkün olmadığı" gerekçesiyle ihalenin feshine karar verildiği, buna göre icra memurunun kusurlu eylemi ile ihalenin feshedildiği sabittir.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle denkleştirici adalet ve hakkaniyet prensibi hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır. Sebepsiz zenginleşmenin (haksız iktisabın) temelinin hakkaniyet esasına dayanmakta olduğunu ve sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da "denkleştirici adalet" ilkesinin oluşturduğunu belirtmekte yarar vardır.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK)  2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hâkime özel ve istisnai hâllerde  (adalete uygun) hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür.

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir. Hâl böyle olunca alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına sebep olması, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılması üzerine daha adil çözüme ulaşabilmek için yargısal içtihatlarla denkleştici adalet prensibine göre iade ilkesi benimsenmiştir.

Denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak ödeme tarihinden ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki veya akdin ifa edilemeyeceğinin öğrenildiği tarihte  ulaştığı alım gücü, çeşitli ekonomik etkenlerin ( enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs. gibi) ortalamaları alınarak belirlenmesi ve hüküm altına alınması gerekmektedir.

Somut olayda taraflar arasında denkleştirici adalet ilkesinin uygulanmasını gerektiren bir ilişki bulunmadığı; Davalı Adalet Bakanlığı veya dava dışı icra memurlarının davacı aleyhine haksız yere zenginleşmedikleri, taraflar arasında geçersiz de olsa sözleşme ilişkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 5. maddesi "İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır."

Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen İcra hukuk mahkemesi dosyası içeriğinden icra memurunun kusurlu eylemi ile ihalenin feshedildiği sabittir. Burada araştırılması gereken husus ihalenin feshi sebebiyle davacının maddi bir zararının olup olmadığı ve varsa miktarı konusundadır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 25/03/2015 tarih ve 2014/5540 Esas, 2015/3624 Karar sayılı ilamında "...Dosya kapsamına göre; icra memuru, satış ilanını usulüne uygun yapmadığından ihalenin feshine, söz konusu taşınmazın davacının elinden çıkmasına ve zarara uğramasına sebep olmuştur. İhale aşamasında ödenen teminat bedeli, satış bedeli, KDV ve damga vergisi, tellaliye bedeli, vergi bedeli, tapu harç ve masrafı daha sonra davacıya iade edilmiş ise de, davacı  ödeme tarihlerinden iade tarihlerine kadar ödediği kalemler yönünden yasal faiz tutarları kadar zarara uğramıştır. Zarar icra memurunun kusurlu eyleminden doğduğundan, davalı İİK'nun 5. maddesi gereğince zarardan sorumludur. Mahkemece, davacı tarafından ödenen ve ihalenin feshi sebebiyle iade edilen kalemler yönünden ödeme tarihlerinden iade tarihlerine kadar yasal faizlerinin hesaplattırılarak hüküm altına alınması gerekirken, zararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın tümden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun bulunmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir." şeklinde karar verilmiş, benzer bir dosyada  Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin  2010/12983 Esas, 2012/4177 Karar sayılı ilamında "... Davacının talebi icra memurunun hatalı eylemi sebebiyle zarar görmeye ilişkin olduğundan, ihalenin feshi sebebiyle istenebilecek zarar, yatırılan ihale bedeli ve ihale masrafları ile bunların iadesi halinde iade edilinceye kadar geçen sürede bu bedellerin kullanılamaması sebebiyle uğranılan yasal faiz kaybından ibarettir...."şeklindedir.

Yukarıda belirtilen Yargıtay ilamlarındaki yönteme uygun olarak hesaplama yapılması gerekirken hatalı bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm tesisi isabetsiz olup davacı vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerindedir.

Kabule göre de; İcra müdürlüğünce yapılması gereken işlemler sebebiyle davalı şirket ve davalı E. G. sorumlu tutulamayacağından davanın bu davalılar yönünden pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak davalı Bakanlık yönünden davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğu  anlaşıldığından davacı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf sebebi yerindedir (İstanbul BAM 4. HD. T:26/02/2025, E:2025/495, K:2025/811).
Hepsihukuk: Hesaplamalar: Mobil Hesaplama ve İçtihat Programı

İcra Hesapmatik: Masaüstü Bilgisayarlar için Hesap Programı

Benzer Konular (10)