8. Hukuk Dairesi 2018/2246 E. , 2018/17183 K.

Başlatan İçtihat, 04 Nisan 2021, 04:29:23

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat
8. Hukuk Dairesi         2018/2246 E.  ,  2018/17183 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi ve Tazminat

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, tazminat isteminin reddine karar verilmiş olup, hükmün ...... yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından, ......sız olarak davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin ......ya tabi olduğu anlaşılmış ve ...... için 11.10.2018 ... günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. ...... günü temyiz eden davalı ... vekili Avukat ...... Bortuk ile davacı ... mirasçıları Avukat ...... Karahan geldiler. ......ya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra ......ya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili (dahili davacılar vekili), vekile edeni ve davalıların müşterek malik oldukları ve 1998 yılında yapılan rızai taksim neticesinde o tarihten beri davacının kullandığı ifraz planında G2 olarak gösterilen 40, 41, 42, 45, 46, 47 ve 48 parsellerdeki 160.683 m2'lik arazinin yaklaşık 50.000 m2'si ve B6 olarak gösterilen 31 parseldeki 50.515 m2'lik arazinin yaklaşık 25.000 m2'sinin arpalar olgunlaşmadan davalılarca işgal edilerek vekil edenine ait arpa ekinlerinin biçilip götürüldüğünü, vekil edeninin zarara uğradığını belirterek; vekil edenin (edenlerinin) rızai taksim ile yıllardır ekip biçmekte olduğu ifraz planında G2 ve B6 olarak gösterilen arazi hissesine davalıların müdahalesinin menine, vekil edenine düşen arazideki arpa ürünlerinin haksız ve hukuka aykırı olarak biçilip satılması nedeniyle vekil edenine verdikleri maddi zararın şimdilik 20.000 TL sinin haksız fiil tarihi olan 28.5.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar benzer cevaplarında; davaya konu edilen arpaların davalılardan ...... tarafından mülkiyet hakkına dayanılarak ekilip biçildiğini, davacının arpalar üzerinde hakkının olmadığını, tazminat talebinin haksız olduğunu, davacının da kendi ektiği ürünü jandarma nezaretinde ekip biçtiğini, davacı ve davalılar arasında yapılmış taksim olmadığını, 1998 yılında yapılan taksimin paydaşların tamamının katılmaması ve sonrasında hak iddia etmeleri nedeniyle 1-2 yıl sonra bozulduğunu, 2000 yılından itibaren her yıl veya birkaç yılda herkesin ekebileceği yerin, yıllara göre farklılık göstererek belirlendiğini, davalıların da 2013 yılından sonra bu yeri ekip biçtiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Mahkemece davacının müdahalenin meni davasının kabulüne ve ... İli, ... İlçesi, ...... Köyü, ...... mezrası 31, 40, 41, 42, 45, 46, 47, 48 no'lu parsellere davalılar tarafından yapılan müdahalenin önlenmesine, davacının maddi tazminat davasının usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı (dahili davacılar) ve davalılar ile vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava tapulu taşınmazda elatmanın önlenmesi ve tazminat istemine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına yönelik olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 120/1. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 413.) ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin değeri ile tazminat bedelleri toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur (4.3.1953 tarihli ve 10/2 sayılı İBK).
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın, hükmedilmesi istenen tazminat miktarı üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, el atmanın önlenmesi yönünden harç yatırılmadığı gibi, yargılama sırasında da bu yönden harç ikmali yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.
Hal böyle olunca, öncelikle davada ileri sürülen isteklerden el atmanın önlenmesi isteği ile ilgili olarak keşfen saptanan ya da saptanacak dava değeri üzerinden peşin harcın alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de;
Mahkemece verilen kısa kararda; “Davacının müdahalenin meni davasının kabulüne ve maddi tazminat davasının reddine” şeklinde hüküm kurulmuş gerekçeli kararda ise yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuş ve kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulmuştur.
T.C. Anayasası'nın 141. maddesi hükmü uyarınca, ......ların aleniyeti kuralı gereği, tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli kararın birbirine aykırı ve çelişik olmaması gerekir. Buna göre, yargılama açık olarak yapılacak ve HMK'nin 297/2. maddesi hükmü gereğince de yargılama sonunda verilen kararda taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açıkça gösterilir. Aynı Kanun'un 298/2. maddesi hükmü ise, sonradan yazılacak gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı amirdir. Bu nedenle mahkeme hükmü tek olduğundan ve kısa kararla aynı sonuçları taşıyacağından kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişki halinde ortada yasaya uygun bir hükmün varlığından söz edilemez. Nitekim Yargıtay ...... Genel Kurulu'nun 10.04.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararında, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiş olup, mahkemece yapılacak iş; önceki karar ile bağlı olmaksızın çelişki giderilmek suretiyle yeni bir karar vermekten ibarettir.
Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki, mahkemelere ve yargıya olan güveni sarsacağı gibi infazda duraksamaya yol açacağı da açıktır. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karar olup, gerekçeli karar da buna uygun olmalıdır. Hüküm, bu nedenle kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na aykırı olarak tesis edilmiştir.
SONUÇ: Davalılar ve vekillerinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle, yerel mahkeme hükmünün, 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 11.10.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.





Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)