Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları ? ISLAH, BOZMADAN SONRA ISLAH YAPILIP YAPILAMAYACAĞI

Başlatan İçtihat, 15 Aralık 2019, 10:34:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

avatar_İçtihat
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları ? ISLAH, BOZMADAN SONRA ISLAH YAPILIP YAPILAMAYACAĞI

T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
ESAS NO. 2015/1
KARAR NO. 2016/1
KARAR TARİHİ. 6.5.2016

>ISLAH (Bozmadan Sonra Islah Yapılamayacağı ve 04.02.1948 Günlü 10/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının Değiştirilmesi Gerekmediği)

>BOZMADAN SONRA ISLAH (İle Davanın Tamamen Değiştirilmesi İmkanı Ortaya Çıkacağının ve Bunun da Kargaşalara ve Bitmeyen Davalara Neden Olacağı/Bozma Kararı Sonrasında Islah Yapılamayacağı ve 04.02.1948 Günlü 10/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının Değiştirilmesinin Gerekmediği)

6100/m.177


ÖZET : 04.02.1948 günlü 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının bozmadan sonra ıslah yapmayı yasakladığı ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177/1. maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğünü, bu sebeple Yargıtay'ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesinin yanlış yorumladığı, 1948 tarihli İBK'nın 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağı konusunda 4., 9., 10., 15. ve 21. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenilmiştir. Bozma kararı sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.


1- GİRİŞ
a. İçtihatları Birleştirme Başvurusu

1. Av. R.Z. 01.07.2014 tarihli dilekçesinde özetle; 04.02.1948 günlü 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının ( Bundan sonra "1948 t. İBK" olarak ifade edilecektir.) bozmadan sonra ıslah yapmayı yasakladığını ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ( Bundan sonra "6100 s. HMK" olarak ifade edilecektir.) 177/1. maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğünü, bu sebeple Yargıtay'ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceğini, 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesinin yanlış yorumladığını, 1948 tarihli İBK'nın 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiğini, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağı konusunda 4., 9., 10., 15. ve 21. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu ileri sürerek bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenilmiştir.
b. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar

2. Görüş aykırılığı olduğu ileri sürülen kararlar;
Dördüncü Hukuk Dairesinin 07.02.2012 tarih ve E:2011/14957 K:2012/1589,
Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 01.11.2011 tarih ve E:2011/33835 K:2011/42324,
Onuncu Hukuk Dairesinin Onbeşinci Hukuk Dairesinin Yirmibirinci Hukuk Dairesinin
20.01.2014 tarih ve E:2014/580 K:2014/653,
05.06.2014 tarih ve E:2014/8558 K:2014/13953,
20.11.2013 tarih ve E:2013/3973 K:2013/6135,
12.07.2010 tarih ve E:2010/7643 K:2010/8292, sayılı kararlarıdır.
C. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Hakkında Belirtilen Görüşlerin Özetleri
i. Bozmadan Sonra Islah Yapılabileceği Görüşünde Olanlar:

3. Yargıtay 1., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 15., 18., 20., 22. ve 23. Hukuk Daireleri bozma kararının niteliğine göre bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağına karar verildiğini ancak davanın usulden reddine karar verilmesi halinde bozmadan sonra ıslah yapılabileceğini kabul etmektedirler.
ii. Bozmadan Sonra Islah Yapılamayacağı Görüşünde Olanlar:

4. Yargıtay 2., 11., 13., 14., 19. ve 21. Hukuk Daireleri, 1948 tarihli İBK'nın geçerliğini devam ettirdiği düşüncesiyle bozmadan sonra ıslah yapılamayacağını kabul etmektedirler.
d.İçtihatları Birleştirmenin Konusu ve Önsorun

5. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17/04/2015 tarihli ve 71 sayılı Kararı ile; "Bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağı" konusunda Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin E:2011/14957 K:2012/1589; Dokuzuncu Hukuk Dairesinin E:2011/33835 K:2011/42324, E:2014/580 K:2014/653; Onuncu Hukuk Dairesinin E:2014/8558 K:2014/13953; Onbeşinci Hukuk Dairesinin E:2013/3973 K:2013/6135; Yirmibirinci Hukuk Dairesinin E:2010/7643 K:2010/8292 sayılı kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve farklı uygulamaların sürdürüldüğü sonucuna varıldığından; aykırılığın İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunca giderilmesi gerektiği konusunda raportör üye görevlendirilmesine karar verilmiştir.

6. İçtihadı Birleştirme konusu ilk önce "bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağı" olarak belirlenmiştir.

7. Raportör üyenin ek görev talep etmesi üzerine, Birinci Başkanlar Kurulunun 11.06.2015 tarihli ve 110 sayılı karan ile; 04.02.1948 Tarih ve E.1944/10, K. 1948/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekip gerekmediği konusunda raportör üye görevlendirilmesine karar verilmiştir.

8. Ek görevlendirme ile birlikte İçtihadı Birleştirme konusu "bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekip gerekmediği " olarak belirlenmiştir.
d. Önsorun

9. Yürürlükte bulunan 04.02.1948 Tarih ve E. 1944/10, K. 1948/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararma rağmen, değiştirilmediği veya kaldırılmadığı surece bağlayıcı olan bu karara aykırı olarak verilen Özel Daire kararları dikkate alınarak içtihatların birleştirilmesine karar verilip verilemeyeceği önsorun olarak düşünülmüştür.

2- İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER
a. Mülga 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki (Bundan sonra "mülga 1086 sayılı HUMK" olarak ifade edilecektir.) Düzenleme

Islah
MADDE 83 - İki taraftan her biri usule mütaallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Aynı davada her taraf ancak bir kere ıslah hakkım kullanabilir.

MADDE 84 - Islah, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir.

Tahkikatın hitamı ve muhakeme
MADDE 375 - Tahkikat hakimi, iki tarafın iddia ve müdaafalariyle delillerini ve dava dosyasını tetkik eder ve talep vukuunda neticei müddealarını mübeyyin birer layiha verebilmeleri için de bir müddet tayin eder. Bu müddet içinde hakim verilen layihaları dosya ile birleştirir ve tahkikatın hitamını tefhim eder ve dosyayı mahkeme reisine takdim eyler. Tahkikatın hitamından sonra da mahkeme iki tarafa layiha vermelerini emredebilir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki Islah İle İlgili Düzenleme

Islah ve Maddi Hataların Düzeltilmesi
Kapsamı ve sayısı
MADDE 176- (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.

Islahın zamanı ve şekli
MADDE 177- (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.
(2) Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.

Tahkikatın sona ermesi
MADDE 184- (1) Hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir.
(2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.

3- DEĞİŞTİRİLMESİ İSTENEN 04.02.1948 TARİH VE 1944/10 ESAS, 1948/3 SAYILI YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI

10. Bir davanın tahkikat ve yargılaması sonunda verilmiş olan hüküm Yargıtay'ca bozulduktan sonra da tarafların ıslah isteminde bulunmalarına usul hükümlerince cevaz olup olmadığı hususunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 03.11.1934 tarih ve 2473/3316 ve Dördüncü Hukuk Dairesinin 26.11.1943 tarih ve 4549/3301 sayılı kararlarını havi ilamları arasında meydana gelen ayrılığın, içtihatların birleştirilmesi yoluyla çözülmesi hususu Yargıtay Birinci Başkanlığınca tensip kılınmış olmasına mebni uyuşmazlık konusunu teşkil eden ilam örnekleri çoğaltılarak 04.02.1948 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 09.30'da müzakerenin başlayacağı Genel Kurul Üyelerine bildirilmiştir.

11. Bugün toplanan kurula (ellibir) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci başkan Halil Ö.'ün Başkanlığında müzakereye başlanarak uyuşmazlık konusu kağıtlar Birinci Başkan tarafından okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;

12. Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir E.; tahkikata tabi olan mevadda tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar ıslah yapılabilir. Nakızdan sonra muhakemenin devamıdır. Islah müessesesinin tevsii caiz değildir. Dördüncü Hukuk Dairesinin kararı doğrudur dedi.

13. Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi B.; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun altıncı faslına göre ıslah talebi; biri usule diğeri davanın esasına taalluk eder. İkinci Hukuk Dairesinin ilamından anlaşıldığına göre hadise; bir boşanma davasıdır, hüküm defaatla nakzolunmuştur. Davacı bozmadan sonra boşanma sebebini değiştirmiş, Usulün seksen sekizinci maddesi mucibince davayı tamamen ıslah etmiştir. Dairemize ait kararda ıslahın şekle yahut esasa ait olduğu hakkında bir sarahat yoktur. Belki Yüksek Heyet usule müteallik ıslah ile esasa müteallik ıslahta bir fark görmeyecektir (Seksen üçüncü maddeyi aynen okudular). Bu maddeye göre zühul neticesi bir hatanın ıslahı, hüsnüniyet sahibi kimseler içinde bir defaya mahsus olmak üzere kabul olunmuştur. Hakkın suistimaline meydan verilmemek için mükerrer ıslah kabul olunmamıştır. Çünkü, mükerrer ıslah; davaların uzamasını mucip olacağı gibi diğer tarafı da ızrar ve izac eder. Bundan başka ıslah; tahkikata tabi davalarda tahkikatın hitamına kadar ve tahkikata tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar dermeyan olunabilir. Muhakemenin hitamından maksat, duruşmanın hitamıdır. Binaenaleyh tahkikat veya muhakeme bittikten sonra, ıslah talebi hakkı; sakıt olur hüküm bozulduktan sonra bu hak, avdet etmez.

14. Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Şefkati Ö.; Kanun gayet sarihtir, tahkikat bitinceye kadar diyor. Bidayette mahkemeler müctemi iken bilahare müctemi mahkemeler azaldı ve tek hakimli oldu. Usulde tahkikat bitinceye kadar dediğine göre davayı rüyet eden münferit hakim de olsa muhakemeyi bitirinceye kadar götürebiliriz. Tahkikat bitti müdafaaya davet ediyorum deyince,
artık muhakeme safhası başlamıştır. Sulh işleri muhakeme bitinceye kadardır. Muhakeme bitince artık ıslah olamaz.

15. Temyiz bozdu yeniden tahkikat başladı denecek olursa işte bu nokta şaşırtır. Nitekim İkinci Hukuk Dairesini de şaşırtan bu nokta olmuştur.

16. Bir hüküm bozulunca dava arzuhaline kadar işi geri götürmez, maddi hukuka taalluk eden vakıalar ve sebepler ıslah edilemez, yalnız usule müteallik olanları ıslah eder.

17. Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y. K.Arslansan; ıslah, tahkikat ve muhakemenin sonuna yani hüküm verilinceye kadar mı, yoksa bozmadan sonraya da şamil midir? Tatbikatta husule getirdiği ve getireceği sonuç bakımından bu önemli mevzu üzerinde bihakkın durulmak ve etraflı inceleme yapılarak Usulün seksen dördüncü maddesi hükmü ihtiyaca uygun bir şekilde yorumlanmak icap eder.

18. 1086 yürürlüğe girdikten sonra gıyap, ıslah, eski hâle getirmeye müteallik hükümler ve bunların uygulama tarzı davaların sonuçlandırılmasına engel teşkil edip etmediği yolunda ve fayda ve mahzurları hakkında ilmi münakaşalar oldu. 2026 sayılı kanun ile ihtiyaca uygun bir şekilde değiştirilen gıyap hükümleri tatbikatta umulan gayeyi sağlayabildiği hâlde ıslah eski hâle getirme hükümleri ihtiyacımıza uygun bir şekilde düzenlenemedi. Tatbikat ile de şimdiye kadar layıkı veçhile aydınlanamayan bu hükümlerin ihtiyaca uygun bir şekilde değiştirilmesi ve yorumlanması gereklidir.

19. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzun seksen üçüncü maddesinde iki taraftan her bilinin usule müteallik yaptığı muameleyi, tamamen veya kısmen ıslah edebilmesi esası kabul olunmuştur. Diğer tarafın muvafakatına ve mahkeme kararına da bağlı olmaksızın ıslah ile bir davada yapılmış muameleler tamamen veya kısmen kalkıyor, işte bu suretle tamamen ıslah ile dava yeniden baştan görülebiliyor. Kısmen ıslah ile de yalnız bir kısım muamele tekrar görülüyor. Bazı usul sarihleri ıslahı, davayı uzatan bir usul olarak vasıflandırmalardır. Hatta İsviçre'de Bern, Argovi gibi kantonlarda Usul Kanunlarından ıslah faslı kaldırılmıştır.

20. Ancak bir dava açıldıktan sonra teslimi dava olunan malın ziyaı gibi bir sebeple teslimi imkânsızlığından dolayı iddiaya ifa yerine tazminata çevirmek ve sonradan öğrenilen dava sebebi olan vakıaları düzeltmek ve deliller safhasında öğrenilen ve elde geçirilen delilleri ikame etmek ve belgeleri ibraz eylemek gibi iyi niyet sahibi taraflara bir defaya mahsus olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları düzeltmek ve unutulmuş şeyleri tamamlamak imkânını veren ve ileri bir hukuk düşüncesi olan bu fasıl hükümlerinin faydaları aşikârdır. Yalnız bu fasıl hükümlerinin davanın her hangi bir safhasında uygulanması davaların sonu alınamayacak bir şekilde uzamasına yol açar ve bu hükümlerden beklenilen gayeye aykırı neticeler tevlit eder. Binaenaleyh bu önemli ve faydalı hükümlerin sade ve çabukluk esasını hedef tutan usul hüküm ve kurallarına uygun bir tarz ve şekilde sınırlandırmak zaruridir.

21. Usul Kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun bahis konusu seksen dördüncü maddemize tekabül eden yetmiş sekizinci maddesinde ıslahın duruşmanın sonuna kadar ve teşkilatımızı hedef tutan seksen dördüncü maddede ıslahın asliye işlerinde tahkikat ve sulh işlerinde de muhakeme bitinceye kadar yapılacağı gösterilmek suretiyle ıslahın hüküm verilinceye kadar olan yargılama safhasına masruf ve münhasır olduğu anlaşılmaktadır. Temyiz faslında hususiyle 430. maddede ıslahın esasa mütedair bozmalardan sonra da cari olabileceğine dair sarih veya zımni bir hüküm mevcut değildir: Binaenaleyh bu istisnai yolun bozmadan sonraki safhalara da teşmilini gerektirir ortada bir sebep yoktur.

22. Islah hükümlerinin bozmadan sonraya teşmili bozma kararıyla husule gelen müktesep hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah ile de mahiyeti değişen davanın neticelenmesini önler uzamasına sebep olur. Binaenaleyh seksen dördüncü maddeye göre ıslah tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yani iş hükme bağlanıncaya kadar yapılabilip hükme bağlandıktan sonra bir suretle cari olamayacağı mütalaasındayım.

23. Ticaret Dairesi Başkanı Faiz Yörükoğlu; Tahkikat safhası fiilen kalkmıştır. Hüküm verilinceye kadar tâbirinden istifade edeceğiz. Islah yalnız tahkikat bitinceye kadar kabildir diye takyit edersek ıslah müessesesini kaldırmış oluruz.

24. Bozmadan sonra ıslah talebi kabul olunabilir mi? Bu hususta kat i bir şey söylenemez. Çünkü, bozmanın mahiyetine göre iş değişir, tebligattan dolayı bozma vuku bulduğu takdirde tahkikat yeniden başlıyor demektir. Şu hâlde bozmanın mahiyetine göre bozmadan sonra dahi ıslah cari olabilir dedi.

25. Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir E.; Sayın Kemal A.'ın mütalaalarında bahsettikleri Profesör Sabri Ş.'irı sözleri maddenin metnine göre doğru değildir. Sayın Ticaret Dairesi Başkanı Faiz Y. bir bakımdan ıslah talebinin kabul olunabileceğini beyan buyurdular, kanaatımca bozmadan sonraya teşmil doğru değildir. Noktai nazarlarını kabul ettiğimiz takdirde namütenahi devam eder gider. Kanunun kastı zühulü bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmektir. Islahı ilk mahkemede baskı altında bırakmak çok yerinde olur dedi.

26. İcra ve İflas Dairesi Başkanı Abdullah A.; Nakızdan sonra ıslahın caiz olup olmadığı ihtilaflıdır. İkinci Dairece bozmadan sonra ıslah suretiyle bir davanın mahiyetinin değiştirilebileceği Dördüncü Dairece de muhakeme bittikten ve hususiyle hüküm Temyiz Mahkemesince bozulduktan sonra ıslah talebinin dinlenmeyeceği içtihat edilmiştir.

27. Birinci Hukuk Dairesi de 10.06.1937 ve 09.10.1939 tarihlerinde nakızdan sonra ıslah caiz olmadığına Genel Kurulda 12.06.1940 tarihinde mahalli mahkemenin ısrar kararını tasvip etmek suretiyle ıslahın cevazına karar vermiştir. Şu hâlde ihtilaf yalnız iki daire arasında olmayıp Birinci Daire, Dördüncü ve Umumi Heyet de İkinci Daire gibi karar vermiştir.

28. Birinci ve Dördüncü Daire içtihatlarını daha isabetli görüyorum. Çünkü, nakızdan sonra ıslah yolu açık bulundurulacak olursa aleyhine bozma yapılan taraf, hasmı lehine emri makzi hâline gelen bir ciheti ıslah yoluyla hükümsüz bırakmış ve şu suretle müktesep bir hakkı ihlal etmiş olur. Bu mahzurdan dolayı kaide olarak nakızdan sonra ıslah olamaz. Şu kadar ki, nakız hasım tarafına bir hak tevlit etmemiş ise mesela tebligatın yolsuzluğu, zamanaşımının husulü vazife ve salahiyetsizlik gibi bir sebeple bozulmuş ise ortada bir hüküm kalmamış ve diğer taraf için de bir hak doğmamış olduğundan bu gibi hâllerde istisnaen ıslah caiz olmalıdır. Zira ıslah müessesesi bir yanılmayı veya daha evvel düşünülemeyen bir hususu düzeltmek için kabul edilmiştir. İmkan görülen yerlerde bu hakkın kullanılması maslahata uygun ve yerinde olur.

29. Islahın usule ve davaya müteallik olmak üzere ikiye ayrılmasına itiraz olundu. Halbuki Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ıslahı iki gruba ayırmıştır. Seksen üçüncü maddede iki taraftan her biri usule müteallik olarak yaptığı mu ameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Seksen sekizinci maddede ıslah eden taraf davasını kamilen ıslah ettiği ve bunun tebliği tarihinden itibaren üç gün zarfında yeni bir dava ikame eylemediği hâlde davası iptal olunur denmektedir. Bunlardan seksen üçüncü madde usule seksen sekizinci madde de davaya müteallik ıslahtan bahsetmektedir.

30. Hulasa: Kaide olarak nakızdan sonra ıslah caiz değilse de, müstesna hâllerde caizdir.

31. Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi B.; Islah; zararı faydasına galip bir müessesedir. Yeni hukuk usul muhakemeleri kanunu tasarısı hazırlanırken ıslah faslı tamamen kaldırılmıştı.

32. Komisyon, mahzurlarını bertaraf edici kayıtlar konmak şartıyla ve muhakeme bitinceye kadar dermeyan olunmak şartıyla bu müessesenin ibkasım münasip görmüştür. Fakat nakızdan sonra ıslah talebinin mesmu olamayacağında tereddüt edilmemiştir. Hükmün mesela tebliğin yolsuzluğundan dolayı bozulması hâlinde ıslah caiz olur mu? Maddenin sarahati buna manidir. Çünkü, maddenin metninde "ıslahın muhakeme bitinceye kadar dermeyan olunabileceği" tasrih olunmuştur. Bu bir nevi ıslah talebi için müddet tayinidir. Kanunun tayin ettiği süre bitince ıslah talebi hakkı sakıt olur. Binaenaleyh nakızdan sonra ıslah, hiç bir veçhile caiz değildir.

33. Ticaret Dairesi Başkanı Faiz Y.; Bugünkü duruma göre kanunun verdiği bu hakkı biz tevhidi içtihatla nasıl nez edebiliriz.

34. Birinci Başkan; Tahkikata tâbi olmayan işlerde duruşma neticelenmiş, o safhaya kadar davanın taayyün eden şekil ve mahiyetinde bir değişiklik olmadığı ve bu hâliyle hükme iktiran eyledikten sonra geçen safha, bu hükme müteferri temyiz tetkikine taalluk eder.

35. Artık dava hükme raptolunduktan sonra temyizin nakzı o şekliyle muayyen davaya lahik olmuş hükme teferru edeceği için nakızdan sonra ıslah bahis mevzuu olmamak lazım gelir, demeleriyle neticede;

36. 1086 ile usul hükümleri meyanına giren ıslah müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkânı sağlanmıştır. Nitekim bir dava açıldıktan sonra teslimi istenen malın telef ve ziyaı gibi bir sebeple teslimin imkânsızlığından dolayı iddia, ifa yerine tazminata çevirmek ve davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında da yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri ıslah yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın her hangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak surette uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplardan bulunmaktadır.

37. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesi hükmü Kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun işbu seksen dördüncü maddemize tekabül eden yetmiş sekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmiş sekizinci maddesinde "ıslahın duruşmanın sonuna kadar Jusgu'a la eloture deş debats" ve teşkilatımızı hedef tutan seksen dördüncü maddede ıslah; tahkikata tâbi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tâbi olmayanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir" denilmekle bahis konusu yetmiş sekiz ve seksen dördüncü maddelerin açık ibarelerinden ıslahın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430'uncu maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksen dördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay'ca bozulmasından sonraki safhalara da şümulünün kabul edilmesi bozma kararıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hâllerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.

38. Sonuç: Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına mevcudun üçte ikiye aşan oyçokluğu ile 04.02.1948 tarihinde karar verildi. (RG 17.3.1948 sa.6934s)

4- GÖRÜŞLER VE GEREKÇE

a. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda Görüşmeler Sırasında İçtihadı Birleştirme Kararının Değiştirilmesi Gerektiği Yolunda İleri Sürülen Düşünceler

39.6100 sayılı HMK'nın 141/2 maddesine göre karşı tarafın muvafakati ile iddianın ve savunmanın her aşamada değiştirilmesi ve genişletilmesi mümkündür. Mevcut bu düzenlemeye göre bozma kararından sonra davalı tarafın kabulü ile iddianın, davacının kabulü ile de savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi imkanı varken bozmadan sonra ıslah yapılamayacağının kabul edilmesinin izah edilir bir yönü bulunmamaktadır.

40. Bozma kararından sonra muhakeme, bozma kararının içeriğine göre dilekçeler, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm aşamalarına dönebilmektedir. Sözlü yargılama ve hüküm aşamasına dönülmesine yol açan bozma kararlan bir kenara bırakılacak olursa, diğer bütün hallerde bozmadan sonra ıslah yapılabileceğinin kabul edilmesi gereklidir. Sözlü yargılama ve hüküm aşamasına dönülmesi halinde ise bir daha tahkikat yapılmayacağı için artık ıslah yapılabilmesi mümkün değildir. Örneğin, usulüne uygun kısa karar kurulmaması veya tarafların sözlü yargılamaya davet edilmemesi nedeni ile karar bozulmuş ise artık tahkikat aşamasına dönülmediği için bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Ancak diğer hallerde bozmadan sonra ıslahın yapılmasına imkan tanınmalıdır.

41. 28.04.1959 tarih ve 1957/13 E. 1959/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının "bir mahkeme kararının her ne sebeple olursa olsun temyiz mahkemesince bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uyulmasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir." şeklindeki gerekçesi dikkate alındığında bozma kararından sonra tahkikatın yeniden başlayacağı kabul edilmektedir. Bunun sonucu olarak da 6100 sayılı HMK'nın 177/1 maddesine göre ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğine göre bozmadan sonra devam eden tahkikat aşamasında da ıslah yapabilme imkanı tanınmalıdır.

42.6100 sayılı HMK'da iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı konusunda mülga 1086 sayılı HUMK'dan farklılık bulunmaktadır. Mülga 1086 sayılı HUMK'da iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi açısından dava dilekçesi, savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi açısından ise cevap dilekçesi ile başlayan bu yasak, 6100 sayılı HMK'da cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile birlikte başlamaktadır. Ayrıca 6100 sayılı HMK'da ön inceleme duruşmasına katılan taraf, diğer tarafın yokluğunda iddia ve savunmasını değiştirme ve genişletme hakkına da sahip bulunmaktadır. Bütün bunlarında yanında 6100 sayılı HMK'nın 141/2 maddesinde iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri de saklı tutulmuştur. Mevcut bu durum hukuk muhakemesi usulündeki felsefesinin değiştiğini göstermektedir. Bu değişiklikler dikkate alındığında 1948 tarihli İBK'nın değiştirilmesinin zorunluluğu ortadadır.

43. 1948 tarihli İBK'dan sonra 1961 Anayasası, 1982 Anayasası ve 6100 sayılı HMK gibi mevzuatta bir takım köklü değişiklikler yapılmıştır. En önemlisi ise Anayasa'nın 90. maddesi ile bağlayıcılığını kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ile getirilen makul sürede yargılanma hakkı ve mahkemelere ulaşım gibi ilkeleridir. 1948 tarihli İBK'nın alındığı dönem itibari ile bakıldığında haklı hukuki gerekçeler bulunduğu açıktır. Ancak yukarıda belirtilen mevcut değişiklikler ve hukukumuza giren ilkeler dikkate alındığında 1948 tarihli İBK kaldırılmasa bile en azından değiştirilmesinin düşünülmesi gereklidir.

44. İçtihadı Birleştirme Kararının alındığı 1948 tarihinde yürürlükte olan mülga 1086 sayılı HUMK'nun 87/son cümlesi "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" şeklindeydi. İçtihadı birleştirme kararının alındığı dönem itibari ile bakıldığında haklı hukuki gerekçeler bulunmaktaysa da müddeabihin ıslah ile arttırılmasını engelleyen mülga 1086 sayılı HMUK 87. maddesinin son tümcesinin Anayasa Mahkemesine ait 20/7/1999 gün ve 1999/1 E., 1999/33 K. sayılı ilamı ile iptal edilmesi üzerine miktarın da arttırılması yolu açılmıştır. Pratikte, miktarın bozmadan sonra ıslah ile arttırılmayacağını kabul edilmesinin ne gibi haksızlıklar ortaya çıkardığı bütün dairelerin bilgisi dahilindedir. Örneğin: haksız fiile dayalı bir tazminat davasında %50 kusurlu kabul edilen davacı, bu kusur oranı dikkate alınarak belirlenen ve hüküm altına alan mahkeme kararını temyiz etmiştir. Temyiz istemi kabul edilmiş ve karar kusur oranının yanlış belirlenmesi nedeni ile bozulmuştur. Bozma kararına uyan mahkeme kusur raporu almış davacının kusurunun azalması nedeni ile ilk karardan daha fazla bir tazminat miktarı belirlenmiştir. İşte bu halde kararı temyiz eden ve lehine sonuç alan davacı bozmadan sonra ıslah ile dava miktarını arttıramayacaktır. Bu haksızlık, haksız fiil sorumluluğuna bakan Özel Dairelerce bilinmektedir. Bu nedenle 1948 tarihli İBK değişmelidir.

45. Bozmadan sonra ıslah yapılamayacağını savunan Sayın Üyeler görüşlerinde bozmadan sonra açılacak ek dava yolu ile hakka kavuşulabileceğini savunmuşlardır. Ancak bunun pratik olmadığı açıktır. Ek davanın zamanaşımı defi ile karşılaşma ihtimali ayrıca yeni bir dava olan ek davada usul hükümlerinin baştan itibaren uygulanacağı dikkate alındığında ıslah yolu ile hakka ulaşmanın daha pratik olduğu açıktır. Ek dava hakkın elde edilmesinde davacı tarafa ekstra yükler yüklemektedir. Bu da 6100 sayılı HMK'nın 30. maddesine aykırıdır. Bu nedenle bozmadan sonra ıslah yapılmasına imkan sağlayacak şekilde değişiklik yapılması gerekmektedir.

46.6100 sayılı HMK'da ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat aşamasına geçilir. Yine aynı Kanun'un 184/2 maddesine göre de tahkikat, hakimin tahkikatın bittiğini ilan etmesine kadar devam eder. Temyiz incelemesi üzerine kararın bozulması ile birlikte bozmanın niteliğine göre muhakemenin çeşitli aşamalarına geri dönülmektedir. Sözlü yargılama aşaması öncesinde herhangi bir aşamaya dönülmesi halinde tahkikatın bitmediği açıktır. Örneğin; dava dilekçesinin esasa kayıt edilmesinden sonra dilekçeler aşaması tamamlanmakta akabinde ise dava şartları incelenmektedir. Bu aşamada görevsiz olduğunu düşünen mahkeme dava şartı yokluğu nedeni ile usulden ret kararı verebilmektedir. Bu usulden ret kararının bozulması üzerine yapılan yargılamada davacının ıslah hakkını kullanamayacağını kabul etmenin izah edilebilmesinin mümkün değildir.
47. Esasa dair bozmalar bir tarafa bırakılacak olursa usule dair her türlü bozma kararı davacının doğmamış ıslah hakkının ölmesine neden olacaktır. Örneğin; mahkeme önüne gelen bir davada yetkisizlik kararı vermiştir. Bu yetkisizlik kararının onanması halinde devam eden muhakemede davacı ıslah hakkını kullanabilecektir. Ne var ki, yetkisizlik kararının bozulması halinde devam eden muhakemede tarafların ıslah hakkını kullanamaması izah edilemez.

48. Sayın Üyeler, bozmadan sonra ıslah yapılabileceği kabul edilirse bozmadan sonra yapılacak tam ıslah ile davanın tamamen değiştirilmesi imkanı ortaya çıkar ki bu da kargaşalara ve bitmeyen davalara neden olur görüşü savunulmuştur. Buna katılmak mümkün değildir. Ayrıca eğer davacı bozmadan sonra tam ıslah yaparak davasını değiştirmek istiyorsa böyle bir usul işlemi davanı uzamasından başka bir işe yaramayacaktır ki bu da davacını takdirinde olan bir şeydir. Hiçbir davacı davasını uzatmak istemez. Ayrıca kötü niyetli ıslah yapılması halinde kanun koyucu para cezası verilmesini de öngörmektedir. Bu nedenle bu görüşü kabul etmek mümkün değildir.

b. Bu görüşlere Çoğunluk sıra ile şu gerekçelerle katılmamıştır:

49. Öncelikle eldeki sorunun kaynağı belirlenmelidir. Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesine göre "içtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar." denilmektedir. Bu açık düzenlemeye rağmen, yürürlükte olan ve bugüne kadar değiştirilmemiş 1948 tarihli İBK varken, Daireler bağlayıcı olan bu karara aykırı karar vermektedir. Sorun da işte buradan kaynaklanmaktadır. 6100 sayılı HMK, 1948 tarihli İBK'nı yürürlükten kaldırmadığına göre bu karar bütün yargı mercileri tarafından öncelikle ve tartışmasız uygulanması zorunludur. Buna aykırı davranılması içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığı ilkesine aykırıdır. İçtihadı birleştirme kararına aykırı karar verilerek, devamında ise içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesi veya kaldırılmasını istemek doğru değildir. İçtihadı birleştirme kararının yürürlükteki mevzuata aykırı olduğunu düşünen Dairelerin nasıl harekete etmesi gerektiği Yargıtay Kanunu 45/1 maddesinde açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu yol kullanılmadan bağlayıcı olan 1948 1. İBK aleyhine hükümlerin verilmesi hukuk güvenliğini zedelemektedir.

50.2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesi l'nci ve 2'nci fıkralarında içtihadı birleştirme müessesesi açıkladıktan sonra 3'üncü fıkrada "içtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır" denilmiş ve açıkça içtihadı birleştirme kararlarının değiştirilebileceği veya kaldırılabileceği esası benimsenmiştir. Ancak hangi hallerde değişiklik yapılabileceği konusunda bir hüküm getirilmemiştir. Değiştirme şartlan hakkında bir şart getirilmemesi de normaldir. Değişme şartlarının oluştuğunun takdiri uygulayıcı olan Kurul üyelerine aittir. Ne var ki, eldeki içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesi talebine bakıldığında bugün itibari ile şartların oluşmadığı açıktır. Çünkü içtihadın birleştirildiği 1948 yılında sonra 6100 sayılı HMK'da içtihadın kaldırıldığına yönelik herhangi bir düzenleme getirmemiştir. Mülga 1086 s. HUMK'daki ıslah hükümleri ile 6100 sayılı HMK'da benzer düzenlemeleri getirmiştir. Bu nedenle değiştirme şartları oluşmamıştır.

51. Tahkikatın bozmadan sonra da devam ettiği düşüncesi 28.04.1959 tarih ve 1957/13 E. 1959/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının "bir mahkeme kararının her ne sebeple olursa olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uyulmasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir." gerekçesine dayandırılmaktadır. Bu gerekçe ile tahkikatın bozma kararından sonra devam ettiğini kabule imkan yoktur. 28.04.1959 gün ve 1957/13-5 sayılı içtihadı birleştirme kararı görevsizlik kararının her aşamada verilebileceğine dair bir karardır. İçtihadı birleştirme kararları gerekçeleri ile açıklayıcı sonucu ile bağlayıcıdır. Kararın sonucu da görevsizlik kararının her aşamada verilebileceğine dairdir. Bu nedenle 1959 tarihli içtihadı birleştirme kararındaki bu gerekçenin eldeki tartışmalara bir katkısı bulunmamaktadır.

52. Bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı konusu sadece davacı açısından tartışılmaktadır. Ne var ki bu şekilde bir müzakere bizi yanlışa götürecektir. Süresinde cevap dilekçesi veren ama zamanaşımı defini ileri sürmeyen davalının cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımını ileri sürmesi bugün Daire uygulamalarında kabul edilmektedir. Örneğin; bozmadan sonra cevap dilekçesini ıslah ederek cevap dilekçesinde ileri sürmediği savunmalarını bu kapsamda zamanaşımı savunmasını da ileri sürmesi halinde yargılama içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Bu durum usul ekonomisi ilkesine göre fayda sağlamayacağı açıktır.

53. Bozmadan sonra ıslah yapılması yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan adil yargılanma hakkını zedelediği ileri sürülmüş ise de, bu yasak bireysel başvuruya taşınmış, ne var ki Anayasa Mahkemesi, Suzan Tekin (Kavurkacı) Ve Diğerleri Başvurusu'nda (Başvuru Numarası: 2013/1932) ihlal tespit etmemiştir. Söz konusu başvuruda, başvurucu destekten yoksun kalma ve manevi tazminat davasında ıslah taleplerinin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. 9 yıl 8 ay süren yargılamada makul süre açısından ihlal bulan mahkeme (B. No: 2013/1932, 17/07/2014, § 66), ek dava açma hakkının bulunduğuna işaret edilerek mahkemeye erişim hakkı yönünden ihlal bulunmadığına hükmetmiştir (B. No: 2013/1932, 17/07/2014, § 53). Mahkeme bir diğer başvuruda da aynı neticeye ulaşmış ve ihlal bulunmadığına hükmetmiştir. (B. No: 2013/5934, 26/2/2015, § 61 ve § 72 ). Bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği görüşünün dayanağı kalmamıştır.

54.6100 sayılı HMK'nın 177/1 maddesinde "ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir" denilmekle maddenin açık ibaresinden ıslahın yalnız tahkikatın sona ermesine yani hakimin tahkikatın bittiğini ilan etmesine kadar mümkün olabileceğinin kastedilmektedir. Bu aşamadan sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır.

55.6100 sayılı HMK'nın temyiz hükümlerinde hükmün temyizen bozulmasından sonra da ıslahın cari olabileceğine dair açık veya gizli bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile sınırlama getirildiğine göre bu istisnai yolun hükmün Yargıtay'ca bozulmasından sonraki safhalara da genişletilerek kabul edilmesi bozma kararıyla kazanılan haklan ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hâllerinde de işin sonuçlanması güçleştirir ve ıslah müessesesinden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer. Her ne kadar, yeni bir usul kanunu yürürlüğe girmiş ise de bozmadan sonra ıslah yasağının hak ihlali olmadığına dair Anayasa Mahkemesi kararları ve yasa koyucunun 1948 t. İBK'nı bilmesine rağmen bunu kaldıran veya değiştiren bir hüküm getirmemesi dikkate alındığında mevcut kararın değiştirilmesini gerektirecek bir zorunluluk bulunmamaktadır.

SONUÇ : 56. Yukarıda açıklanan nedenlerle; "bozma kararı sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine" dair, 06.05.2016 tarihinde yapılan üçüncü görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Hukuk yargılamasının amacı adaletli karar vermektir. Bunun için kararın maddi gerçekleri yansıtması ve yapılan yargılamanın ucuz basit ve çabuk olması gerekir.

Hukuk yargılama düzenimizde taraflar iddia ve savunmalarını belli bir zaman dilimi içinde bildirmek zorundadırlar. İddianın ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı Usul Yasası'nda yerini almış önemli ilkelerden biridir.

Tarafların davanın başında iddia ve savunmalarını tam ve doğru olarak bildirmeme ihtimali mevcuttur.

Islah, tarafların yaptıkları usul işlemlerinde, yanlışlıkları düzeltmeye eksiklikleri tamamlamaya ve böylece adil karar verebilmeyi sağlamaya yönelik bir yoldur.

Islahın konusu, tarafların yaptıkları usul işlemleridir. Örneğin, Islah ile davacı önceden tazminat istemiş ise, sonradan taşınmazın tescilini isteyebilir, davanın konusunu artırabilir, tespit davasını eda davasına dönüştürebilir, davalı ıslahla cevap dilekçesini genişletebilir.

1086 sayılı Kanun'un 84. maddesinde ıslahın, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar, tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılacağı düzenlenmiştir.
01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177.maddesinde Islahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Kanun koyucu ıslahı belirli bir zaman dilimi ile sınırlamış ise de, Yasada bozmadan sonra ıslah yapılmasını engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır.
Hukuk yargılamasının katı biçimselliğini yumuşatan taraflara adaletli bir karar noktasında imkan sağlayan ıslahın yapılma zamanını yasaya aykırı olacak şekilde sınırlı tutmak doğru olmayacaktır.

Islahın yapılma zamanına ilişkin Yargıtay'da farklı kararlar verilmesi üzerine 4 Şubat 1948 tarihinde, İçtihadı Birleştirme Kararı verilmiş, anılan karar ile, Yargıtay'ca hükmün bozulmasından sonra ıslahın mümkün olamayacağı hüküm altına alınmıştır.

İçtihadı Birleştirme Kararları ilke kararlarıdır ve bu kararlara uyulması bir zorunluluktur. Bu zorunluluk Yargıtay Kanunu 45. maddesinde düzenlenmiştir.

Yargıtay daireleri arasında bozmadan sonra ıslahın mümkün olup olmadığı konusunda farklı uygulamalar vardır. Kimi daireler kesin bir şekilde bozmadan sonra ıslahın hiç mümkün olmadığına yönelik kararlar vermekte, kimi daireler ise usule ilişkin bozmadan sonra ıslahın mümkün olduğuna bozmadan sonra tahkikat devam ediyorsa ıslah yapılabileceğine karar vermektedir. Farklı uygulamalardan dolayı, Şubat 1948 tarihli İçtihat Birleştirme Kararının değiştirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.

Bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılmayacağı konusunun çelişkili kararlardan kurtararak, net bir uygulamaya kavuşturmak, çözümlenmesi gereken bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Bu konu hak arama özgürlüğünü sınırlamamak, bir hakkın elde edilmesini zorlaştırmak değil kolaylaştırmak noktasında büyük önem arzetmektedir.
Adil yargılama gereklerinden biri olan usul ekonomisi ilkesi gereğince, yargılamanın en az giderle, en kısa zamanla gerçekleşmesi ve boş yere davalar açılmasının önlenmesi esastır.

Bir dava ile halledilebilecek bir uyuşmazlığın, bir başka dava konusu olması usul ekonomisine uymamaktadır. 1948 tarihinde yürürlükte olan 1086 H.U.M.K.'nun 87. maddesinde düzenlenen müddeabihin ıslah yoluyla artırılamayacağına ilişkin hüküm 1999 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nce, bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığı, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması nedeniyle hak arama özgürlüğünü sınırlandırdığı gerekçelerine yer verilerek iptal edilmiştir.

1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren H.M.K.'nun 30. maddesinde usul ekonomisi ilkesi yargılamaya hakim olan ilkeler içinde sayılmış hakime yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamayı bir yükümlülük olarak yüklemiştir.

Anayasa'nın 141/ son maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu düzenlenmiştir.

Usul ekonomisi ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile de doğrudan ilgilidir. Türkiye 18 Mayıs 1954'de sözleşmeyi onaylamıştır.

Öncelikle tahkikatın ne zaman başlayıp bittiğinin netliğe kavuşturulması gerekir.

Tahkikat, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayan, davaya konu ihtilafa ilişkin ileri sürülen tüm delillerin toplanmasıyla biten bir evredir. Aslında yargılamanın tamamına yakın bir bölümünü kapsadığını söylemek yanlış olmaz.

Yeni 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenen ön inceleme aşamasından sonra tahkikat aşamasına geçilir.

Tahkikat aşaması, davaya konu ihtilafta doğru bir sonuca ulaşmak için mahkemece yapılan inceleme ve araştırma bölümüdür. Bu aşamada, hakim tarafların dayandıkları delillere göre şartları varsa tanık dinleyebilir, keşif yapabilir, bilirkişi incelemesi yaptırabilir, taraflardan açıklama isteyebilir, yemin icra ettirebilir.

Bu işlemler, yani tüm delillerin toplanması inceleme ve araştırma aşamasının sonunda mahkemece, hazır bulunan taraflardan tahkikata ilişkin beyanlarını alır ve tahkikatın bittiğini tefhim eder.

Tahkikat aşaması bu şekilde tamamlanıp sözlü yargılama aşamasına geçildikten sonra mahkemece taraflara son sözleri sorularak, hüküm verilir.

Mahkemece verilen hükmün, temyizi üzerine Yargıtay, inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya elverişli olmadığı, yetersiz olduğu gerekçesiyle hükmü bozduğunda, bozma ilamına uyan mahkemece tahkikat aşamasına yeniden dönülecektir.

04.02.1959 tarihli 13/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, mahkemece verilen kararın Yargıtay'ca bozulması halinde, mahkemenin bozma kararına uyması ile davanın yeniden duruşma yani muhakeme yani tahkikat safhasına girmiş olacağı, duruşmanın yani tahkikatın bitmemiş olduğu belirtilmiştir.

Kanun koyucu, eğer isteseydi, gerek eski 1086 sayılı Kanun'da gerekse 6100 sayılı yeni Usul Yasası'nda bozma kararından sonra ıslahın mümkün olmadığına ilişkin bir düzenleme yapabilirdi. Her iki Yasada da , ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

? 24 Mar 2017 07:37




Source: Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları ? ISLAH, BOZMADAN SONRA ISLAH YAPILIP YAPILAMAYACAĞI

Benzer Konular (10)