Son İletiler
#21
Satış (ihale) & Paraların Paylaştırılması / Birden Fazla Kamu Alacağının İ...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 26 Mayıs 2025, 15:39:406183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 69. maddesinde, "Her amme idaresi, diğer bir amme idaresi tarafından yapılan hacizlere, amme alacağı bu haciz tarihinden önce tahakkuk etmiş olmak şartıyla, haczedilen mallardan herhangi biri paraya çevrilinceye kadar iştirak edebilir. Hacze iştirak halinde, hacizli malın bedelinden ilk önce haczi yapan dairenin alacağı tahsil olunur. Artanı hacze iştirak tarihi sırası ile alacaklarına mahsup edilmek üzere, hacze iştirak eden dairelere ödenir" hükmü kabul edilmiştir. 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesinde ise üçüncü şahıslar tarafından haczedilen malların paraya çevrilmesinden önce o mal üzerine kamu alacağı için haciz konulması hâlinde kamu alacağının hacze iştirak edeceği ve satış bedelinin garameten paylaştırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm kamu alacaklarının ilk hacze iştirakleri yönünden özel bir düzenleme olduğundan, İİK'nın 206. ve 207. maddesi kamu alacaklarının hacze iştirak etmesinde uygulanmaz. Kamu alacağının hacze iştiraki açısından ilk haczin dayandığı alacağın niteliği ile ilgili bir ayrım yapılmadığından, ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak eder. Öte yandan, 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesi, ilk haczin üçüncü kişiler tarafından uygulanması hallerine münhasır olup, üçüncü kişiden sonra birden çok kamu alacaklısı tarafından haciz konulması halinde, haciz sahibi bütün kamu alacaklılarının ilk hacze iştirakinin kabulü gerekir. Böyle bir ihtimalde kamu alacaklıları bakımından aynı Yasa'nın 69. maddesi uygulanmaz. Diğer anlatımla, üçüncü kişilerin alacağı için haczedilen mallar, malın satışı tarihinden önce bir kamu alacağı için de haczedilirse anılan Yasa'nın 69. maddesi uygulanmaz ve mahcuza satıştan önce haciz uygulayan bütün kamu idarelerinin kamu alacağı ilk hacze iştirak eder ve satış bedeli aralarında garameten paylaştırılır.(Yargıtay 6. HD. T:09/02/2023, E:2022/347, K:2023/512)
*************
Haciz yolu ile takiplerde bedeli paylaşıma konu malın satış tutarı bütün alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmezse, bir sıra cetveli düzenlenir. Haciz yolu ile takiplerde düzenlenen sıra cetvelinde kural, alacaklıların haciz tarihlerine göre sıralanmasıdır.
Bunun için ilk kesin haciz sahibi alacaklı ve buna iştirak edebilecek diğer alacaklılar belirlenerek hacze iştirak dereceleri oluşturulur. İlk haciz kamu alacağı için konulmuş olan haciz ise, bu alacağa kamu alacağı sahibi olmayan alacaklıların iştiraki de mümkün değildir. 6183 sayılı Kanun'un 69. maddesindeki koşullar varsa kamu alacağı sahibi olan bir alacaklı başka bir kamu idaresi tarafından konulan kamu alacağının haczine iştirak edebilir. Zira, İİK'nın 100. maddesi, 268/1. madde hükmünde yer alan istisna dışında, ancak bu kanuna göre yapılan icra takipleri bakımından uygulanabilir. Diğer bir anlatımla, anılan 100. maddedeki düzenleme ile kamu alacaklarının takip ve tahsili için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre konulan hacizlere iştirak, kural olarak mümkün değildir. İlk haciz kamu alacağı için konulmuş bir haciz değil ise bu hacze kamu alacağı, koşulları olmuş ise iştirak edebilir. 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesinde; üçüncü şahıslar tarafından haczedilen malların paraya çevrilmesinden önce o mal üzerine kamu alacağı için haciz konulması halinde kamu alacağının hacze iştirak edeceği ve satış bedelinin garameten paylaştırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm kamu alacaklarının ilk hacze iştirakleri yönünden özel bir düzenleme olduğundan, İİK'nın 206. maddesi kamu alacaklarının hacze iştirak etmesinde uygulanmaz. Kamu alacağının hacze iştiraki açısından kamu alacağının niteliği ve ilk haczin dayandığı alacağın niteliği ile ilgili bir ayrım yapılmadığından, kamu alacağının ve ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak eder. (Yargıtay 6. HD. T:30/05/2024, E:2023/3407, K:2024/1854)
*************
Haciz yolu ile takiplerde bedeli paylaşıma konu malın satış tutarı bütün alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmezse, bir sıra cetveli düzenlenir. Haciz yolu ile takiplerde düzenlenen sıra cetvelinde kural, alacaklıların haciz tarihlerine göre sıralanmasıdır.
Bunun için ilk kesin haciz sahibi alacaklı ve buna iştirak edebilecek diğer alacaklılar belirlenerek hacze iştirak dereceleri oluşturulur. İlk haciz kamu alacağı için konulmuş olan haciz ise, bu alacağa kamu alacağı sahibi olmayan alacaklıların iştiraki de mümkün değildir. 6183 sayılı Kanun'un 69. maddesindeki koşullar varsa kamu alacağı sahibi olan bir alacaklı başka bir kamu idaresi tarafından konulan kamu alacağının haczine iştirak edebilir. Zira, İİK'nın 100. maddesi, 268/1. madde hükmünde yer alan istisna dışında, ancak bu kanuna göre yapılan icra takipleri bakımından uygulanabilir. Diğer bir anlatımla, anılan 100. maddedeki düzenleme ile kamu alacaklarının takip ve tahsili için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre konulan hacizlere iştirak, kural olarak mümkün değildir. İlk haciz kamu alacağı için konulmuş bir haciz değil ise bu hacze kamu alacağı, koşulları olmuş ise iştirak edebilir. 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesinde; üçüncü şahıslar tarafından haczedilen malların paraya çevrilmesinden önce o mal üzerine kamu alacağı için haciz konulması halinde kamu alacağının hacze iştirak edeceği ve satış bedelinin garameten paylaştırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm kamu alacaklarının ilk hacze iştirakleri yönünden özel bir düzenleme olduğundan, İİK'nın 206. maddesi kamu alacaklarının hacze iştirak etmesinde uygulanmaz. Kamu alacağının hacze iştiraki açısından kamu alacağının niteliği ve ilk haczin dayandığı alacağın niteliği ile ilgili bir ayrım yapılmadığından, kamu alacağının ve ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak eder. (Yargıtay 6. HD. T:30/05/2024, E:2023/3407, K:2024/1854)
#22
Satış (ihale) & Paraların Paylaştırılması / Üçüncü Kişiye Ait Rehinli Taşı...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 25 Mayıs 2025, 10:09:13Bilindiği üzere, konkordato borçlu bakımından hüküm ve sonuç doğurur. Konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun mal varlığının korunması gereklidir. İİK'nun 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir.
Yukarıda da belirtildiği üzere konkordatonun amacının borçlunun mal varlığını korumak olduğu dikkate alındığında, rehin konusu malın üçüncü kişi tarafından verilmesi durumunda, söz konusu rehnin paraya çevrilmesi, konkordato isteminde bulunan borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu nedenle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesinin konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemeyecektir. Bu kapsamda, konkordato talep eden borçlu şirket lehine ipotek veren 3. kişiye ait taşınmazın satışına izin verilmesi talebinin, ipotek verilen taşınmazın konkordato talep eden şirkete ait olmaması ve 3. kişiye ait rehinli malın konkordato projesine dahil edilmesinin de mümkün olmaması nedenleriyle İİK 295. maddesi kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olamayacaktır.
Bu açıklama doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; ipotek verilen taşınmazın konkordato talep eden şirkete ait olmaması nedeniyle İİK 295. maddesi hükmünün uygulanması söz konusu olamayacağı gibi 3. kişinin rehinli taşınmazının Mahkemece verilen 20.08.2024 tarihli muhafaza ve satış yasağı kapsamında olması da söz konusu değildir.
Diğer taraftan rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte İİK 149. ve İİK 149/b maddeleri gereğince asıl borçlu ile ipotek borçluları arasında zorunlu takip arkadaşlığı bulunmaktadır. Ancak takipte, üçüncü kişiyle borçlunun birlikte hareket etme zorunluluğu bulunmadığından, rehinli mal maliki üçüncü kişiyle borçlunun icra takibinde beraber taraf olması şekli bir gereklilik olduğu açıktır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 16.02.2021 tarihli 2021/1389 E. 2021/275 K. sayılı ilamı; "...İİK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez" şeklindedir.
17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir.
Meseleyi konkordatonun amacı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Konkordato dürüst bir borçlunun belli bir zaman kesiti içerisindeki bütün adi alacaklarını yetkili makamın onayı ve alacaklı çoğunluğunun kabulü ile tasfiyesinin sağlandığı bir icra biçimidir.
Bu amacın gerçekleştirilmesi yani konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun malvarlığının korunması gerekir. İİK.nın 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir. Rehni 3. kişinin vermesi halinde bu rehnin paraya çevrilmesi konkordato talep eden borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu haliyle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesini konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemez.
İİK 45. maddesi uyarınca alacaklı önce rehne müracaat etmelidir. Maddede rehnin 3. kişi tarafından verilmiş olması durumu ayrık tutulmamıştır. Bu nedenle alacaklının 3. Kişi tarafından verilen rehne öncelikle müracaat etmesi, konkordato talep eden borçlunun malını koruma altında tutacak olup bu husus konkordato kurumunun amacına uygun olacaktır." şeklindedir.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 17.06.2021 tarihli 2021/4430 E. 2021/2814 K. sayılı ilamı; "...İİK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez" şeklindedir.
17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir...Gerek 295 maddesinin ruhunda ve gerekse 45. Madde bağlamında zikredilen rehinli malların borçlunun kendisine ait mallar olduğunun kabulünde zorunluluk vardır." şeklindedir.
Y. HGK. 03.03.2022 tarihli 2021/(15)6-772 E. 2022/240 K. Sayılı ilamı; "...Konkordatonun başarıya ulaşması ve alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmesi için borçlunun malvarlığının korunması gerekmekte olup, İİK'nın 295. maddesi de bu amaçla konkordato isteminde bulunanın verdiği ipotek nedeniyle muhafaza tedbiri alınmasını, satışın yapılmasını engellemiştir. Rehin konusu malın üçüncü kişi tarafından verilmesi hâlinde söz konusu rehnin paraya çevrilmesi de istemde bulunan borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu nedenle üçüncü kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesi mümkündür.
Gerek İİK hükümleri gerekse konkordato mühletinin amacı göz önüne alındığında, konkordatoya ilişkin hükümlerin sadece borçlu tarafından verilen rehinler hakkında uygulanacağı kabul edilmelidir. Çünkü, rehinli alacaklının üçüncü kişinin malı üzerinde rehin tesis edilmesini talep etmesinin temelinde, borçlunun malî durumunun ileride bozulması hâlinde alacağını rehinli malı sattırarak tahsil etmek vardır. Borçlu hakkında verilen mühletten rehin veren üçüncü kişinin de yararlanacağı kabul edilirse, rehinli alacaklının üçüncü kişiden teminat istemesinin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Üçüncü kişinin verdiği rehinde, rehinli alacaklının konkordato borçlusundan olan alacağı konkordato hükümlerine tabidir. Bu sebeple, rehinli alacaklıya alacağının tamamını konkordatoya yazdırma ve oy kullanma hakkı verilmesi zorunludur." şeklindedir.
Belirtilen nedenlerle, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla satışı istenen taşınmazın konkordato talep eden borçluya ait olmaması nedeniyle İİK 295. maddesindeki düzenlemenin somut olayda uygulanmayacağı, konkordatonun üçüncü kişilerin malvarlığını korumak gibi bir amacının da bulunmadığı, İİK 45. maddesi uyarınca alacaklının önce rehne müracaat etmesi gerektiği ve rehinli mal maliki üçüncü kişiyle borçlunun rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte beraber taraf olmasının şekli bir gereklilik olduğu dikkate alındığında 3. kişinin rehinli taşınmazının Mahkemece verilen 20.08.2024 tarihli muhafaza ve satış yasağı kapsamında olmadığı değerlendirilmiştir (İstanbul BAM 17. HD. T:16.05.2025, E:2025/388, K:2025/724).
Yukarıda da belirtildiği üzere konkordatonun amacının borçlunun mal varlığını korumak olduğu dikkate alındığında, rehin konusu malın üçüncü kişi tarafından verilmesi durumunda, söz konusu rehnin paraya çevrilmesi, konkordato isteminde bulunan borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu nedenle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesinin konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemeyecektir. Bu kapsamda, konkordato talep eden borçlu şirket lehine ipotek veren 3. kişiye ait taşınmazın satışına izin verilmesi talebinin, ipotek verilen taşınmazın konkordato talep eden şirkete ait olmaması ve 3. kişiye ait rehinli malın konkordato projesine dahil edilmesinin de mümkün olmaması nedenleriyle İİK 295. maddesi kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olamayacaktır.
Bu açıklama doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; ipotek verilen taşınmazın konkordato talep eden şirkete ait olmaması nedeniyle İİK 295. maddesi hükmünün uygulanması söz konusu olamayacağı gibi 3. kişinin rehinli taşınmazının Mahkemece verilen 20.08.2024 tarihli muhafaza ve satış yasağı kapsamında olması da söz konusu değildir.
Diğer taraftan rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte İİK 149. ve İİK 149/b maddeleri gereğince asıl borçlu ile ipotek borçluları arasında zorunlu takip arkadaşlığı bulunmaktadır. Ancak takipte, üçüncü kişiyle borçlunun birlikte hareket etme zorunluluğu bulunmadığından, rehinli mal maliki üçüncü kişiyle borçlunun icra takibinde beraber taraf olması şekli bir gereklilik olduğu açıktır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 16.02.2021 tarihli 2021/1389 E. 2021/275 K. sayılı ilamı; "...İİK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez" şeklindedir.
17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir.
Meseleyi konkordatonun amacı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Konkordato dürüst bir borçlunun belli bir zaman kesiti içerisindeki bütün adi alacaklarını yetkili makamın onayı ve alacaklı çoğunluğunun kabulü ile tasfiyesinin sağlandığı bir icra biçimidir.
Bu amacın gerçekleştirilmesi yani konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun malvarlığının korunması gerekir. İİK.nın 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir. Rehni 3. kişinin vermesi halinde bu rehnin paraya çevrilmesi konkordato talep eden borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu haliyle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesini konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemez.
İİK 45. maddesi uyarınca alacaklı önce rehne müracaat etmelidir. Maddede rehnin 3. kişi tarafından verilmiş olması durumu ayrık tutulmamıştır. Bu nedenle alacaklının 3. Kişi tarafından verilen rehne öncelikle müracaat etmesi, konkordato talep eden borçlunun malını koruma altında tutacak olup bu husus konkordato kurumunun amacına uygun olacaktır." şeklindedir.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 17.06.2021 tarihli 2021/4430 E. 2021/2814 K. sayılı ilamı; "...İİK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez" şeklindedir.
17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir...Gerek 295 maddesinin ruhunda ve gerekse 45. Madde bağlamında zikredilen rehinli malların borçlunun kendisine ait mallar olduğunun kabulünde zorunluluk vardır." şeklindedir.
Y. HGK. 03.03.2022 tarihli 2021/(15)6-772 E. 2022/240 K. Sayılı ilamı; "...Konkordatonun başarıya ulaşması ve alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmesi için borçlunun malvarlığının korunması gerekmekte olup, İİK'nın 295. maddesi de bu amaçla konkordato isteminde bulunanın verdiği ipotek nedeniyle muhafaza tedbiri alınmasını, satışın yapılmasını engellemiştir. Rehin konusu malın üçüncü kişi tarafından verilmesi hâlinde söz konusu rehnin paraya çevrilmesi de istemde bulunan borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu nedenle üçüncü kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesi mümkündür.
Gerek İİK hükümleri gerekse konkordato mühletinin amacı göz önüne alındığında, konkordatoya ilişkin hükümlerin sadece borçlu tarafından verilen rehinler hakkında uygulanacağı kabul edilmelidir. Çünkü, rehinli alacaklının üçüncü kişinin malı üzerinde rehin tesis edilmesini talep etmesinin temelinde, borçlunun malî durumunun ileride bozulması hâlinde alacağını rehinli malı sattırarak tahsil etmek vardır. Borçlu hakkında verilen mühletten rehin veren üçüncü kişinin de yararlanacağı kabul edilirse, rehinli alacaklının üçüncü kişiden teminat istemesinin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Üçüncü kişinin verdiği rehinde, rehinli alacaklının konkordato borçlusundan olan alacağı konkordato hükümlerine tabidir. Bu sebeple, rehinli alacaklıya alacağının tamamını konkordatoya yazdırma ve oy kullanma hakkı verilmesi zorunludur." şeklindedir.
Belirtilen nedenlerle, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla satışı istenen taşınmazın konkordato talep eden borçluya ait olmaması nedeniyle İİK 295. maddesindeki düzenlemenin somut olayda uygulanmayacağı, konkordatonun üçüncü kişilerin malvarlığını korumak gibi bir amacının da bulunmadığı, İİK 45. maddesi uyarınca alacaklının önce rehne müracaat etmesi gerektiği ve rehinli mal maliki üçüncü kişiyle borçlunun rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte beraber taraf olmasının şekli bir gereklilik olduğu dikkate alındığında 3. kişinin rehinli taşınmazının Mahkemece verilen 20.08.2024 tarihli muhafaza ve satış yasağı kapsamında olmadığı değerlendirilmiştir (İstanbul BAM 17. HD. T:16.05.2025, E:2025/388, K:2025/724).
#23
Genel İcra Hukuku / Takip Kesinleştikten Sonra Mir...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 16:18:03Takibin kesinleşmesinden sonra murisin vefatı halinde mirasçıların, mirası usulüne uygun reddettiklerine ilişkin mahkeme kararı almaları halinde mirasçılar aleyhinde takibe devam edilmesi ve mirasçıların mal ve haklarına haciz konulması mümkün değildir. Şikayetçi mirasçı kendisine yönelen icra takip işlemlerini süresiz şikayet yolu ile iptal ettirebilir. Mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca istemin kabul edilerek şikayetçi yönünden icra takibinin iptaline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. (Yargıtay 12.H.D. E:2016/20527, K:2017/12067 - Yargıtay 12. HD. T:09/07/2020, E:2019/11002, K:2020/6831 - İstanbul BAM 20. HD. T:06/06/2024, E:2023/450, K:2024/2064 - Erzurum BAM 5. HD. T:23.09.2024, E:2024/916, K:2024/127)
*********
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulu'nun, 19.11.2014 tarih ve 2013/12-2240 E. - 2014/929 K. sayılı kararı ile; mirasın reddi nedeniyle borçtan sorumlu olunmadığına ilişkin iddianın, borca itiraz olduğu ve ödeme emrinin tebliği üzerine takibin şekline göre yasal süre içinde ilgili merciye yapılması gerektiği kabul edilmiş ise de, bu ilke, mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının, icra takibinin kesinleşmesinden önceki bir tarihte alındığı hallerde uygulanmaktadır. (Yargıtay 12. HD. E:2019/11002, K:2020/6831 -Bursa BAM 6. HD. T:09/10/2024, E:2023/2982, K:2024/2353)
*********
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulu'nun, 19.11.2014 tarih ve 2013/12-2240 E. - 2014/929 K. sayılı kararı ile; mirasın reddi nedeniyle borçtan sorumlu olunmadığına ilişkin iddianın, borca itiraz olduğu ve ödeme emrinin tebliği üzerine takibin şekline göre yasal süre içinde ilgili merciye yapılması gerektiği kabul edilmiş ise de, bu ilke, mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının, icra takibinin kesinleşmesinden önceki bir tarihte alındığı hallerde uygulanmaktadır. (Yargıtay 12. HD. E:2019/11002, K:2020/6831 -Bursa BAM 6. HD. T:09/10/2024, E:2023/2982, K:2024/2353)
#24
Haciz ve Kıymet Takdiri & Hapis Hakkı İşlemleri / Meskeniyet Şikayeti Yalnızca T...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 16:00:21İİK'nın 283/1. maddesine göre "Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebilir." satış ile 3. kişiye geçen mülkiyet tasarrufun iptaline karar verilmesi ile borçluya geri dönmez. Yalnızca, alacaklıya, 3. kişiye ait taşınmaz üzerine haciz koydurarak sattırmak suretiyle alacağını tahsil imkanı verir. Hacze dayanak yapılan tasarrufun iptali ilamında da anılan yasa hükmüne uygun olarak yalnızca satış işleminin iptaline karar verilmekle yetinilmiş olup; 3. kişi adına olan tapu kaydının iptali ile borçlu adına tesciline dair bir hüküm kurulmamıştır. Bu nedenle, taşınmazın mülkiyeti şikayetçi 3. kişiye aittir.
Öte yandan, İİK.'nın 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendinde; borçlunun haline münasip evinin haczolunamayacağı ifade edilmiştir. Anılan yasal düzenleme uyarınca, meskeniyet şikayeti, yalnızca takip borçlusuna tanınmış bir hak olup; takipte borçlu sıfatı taşımayan 3. kişinin bu şikayette bulunmaya hakkı yoktur (Yargıtay 12. HD. T:20.03.2025, E:2025/798, K:2025/2532)
Öte yandan, İİK.'nın 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendinde; borçlunun haline münasip evinin haczolunamayacağı ifade edilmiştir. Anılan yasal düzenleme uyarınca, meskeniyet şikayeti, yalnızca takip borçlusuna tanınmış bir hak olup; takipte borçlu sıfatı taşımayan 3. kişinin bu şikayette bulunmaya hakkı yoktur (Yargıtay 12. HD. T:20.03.2025, E:2025/798, K:2025/2532)
#25
Genel İcra Hukuku / Geçici Mühlet İçinde Komiserin...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 14:02:30Borçlu hakkında konkordato talepli dava açılması halinde, mühlet kararından sonra da borçlu ticari hayatına kaldığı yerden devam edeceği gibi 3. kişilerle alacak/borç ilişkilerine girecektir. Mühlet kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçların adi konkordato hükümleri içerisinde konkordato şartlarına tabi olmayacağı İİK 'nın 308/c-4 maddesinde hüküm altına alınmıştır. 7327 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, geçici mühletten sonra komiserin izni ile doğan borçların, temerrüdün gerçekleşmesi halinde, alacaklılar tarafından icra takibine konu yapılabileceği açıkça belirtilmiştir (Yargıtay 12. HD. T:29/09/2021, E:2021/2784, K:2021/8132)
#26
Satış (ihale) & Paraların Paylaştırılması / Konkordato Tedbir Kararı İPÇY'...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 10:44:26T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2025/107
KARAR NO: 2025/1635
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı-alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklının icra mahkemesine başvurusunda, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte 1 yıllık sürede satış talep edilmediği gerekçesiyle verilen takibin düşmesi ve satış talebinin reddine ilişkin 26.01.2024 ve 30.01.2024 tarihli icra müdürlüğü kararlarının kaldırılmasını talep ettiği, İlk Derece Mahkemesince; konkordato süresince süreler işlemeye devam edeceğinden süresinde satış talep edilmediği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği, alacaklının istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; konkordato davasının reddedilmesinden sonra tedbirin kalktığı, o tarihten itibaren 1 yıllık süre esas alınarak süresinde satış avansı yatırılmadığı şeklinde gerekçe oluşturmak suretiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK'nın 150/e maddesinin, icra emri tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte olan hükmüne göre; "Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren 6 ay içinde, taşınmaz rehninin satışını da aynı tarihten itibaren 1 yıl içinde isteyebilir. Satış yukarıdaki fıkrada gösterilen müddetler içinde istenmez veya talep geri alınıp da bu müddetler içinde yenilenmez ise takip düşer. 78. maddenin ikinci fıkrası hükmü, rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipte de kıyasen uygulanır." Buna göre, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde, alacaklının ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren taşınmazlar için 1 yıl içinde satış isteme zorunluluğu vardır.
Somut olayda, borçlu hakkında görülen konkordato davasında Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/703 Esas sayılı dosyasından verilen 05.10.2018 tarihli tedbir ara kararı ile "3 ay süre ile geçici mühlet kararı verilmesine ..." karar verildiği, 31.10.2018 tarihinde başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takipte, borçlulara icra emrinin 15.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklı tarafından 30.06.2020 tarihinde satış talep edildiği, 11.02.2021 tarihinde satış avansının yatırıldığı, 21.02.2020 tarihinde konkordato davasının reddedildiği, icra memurluğunca 26.01.2024 tarihinde İİK'nın 150/e maddesi gereğince takibin düşmesine ve 30.01.2024 tarihinde satış talebinin reddine karar verildiği anlaşılmış olup, bahsi geçen tedbirin kaldırılmasından önce satış yapılamaz ise de; satış talebi icra işlemi olduğundan ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibin durması söz konusu olmadığından, tedbir kararı satış talebinde bulunulmasına engel değildir.
O halde, İİK'nın 150/e maddesi gereğince icra emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içinde satış istenmediği nedenle takip düşmüş olup, bu gerekçeyle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi yerinde görülmemiş ise de sonuçta istem reddedilmiş olduğundan sonucu doğru onama yoluna gidilmiştir.
SONUÇ: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun sonucu doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 5311 Sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK'nın 370. maddeleri uyarınca ONANMASINA, alınması gereken 615,40 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline, 25.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2025/107
KARAR NO: 2025/1635
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı-alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklının icra mahkemesine başvurusunda, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte 1 yıllık sürede satış talep edilmediği gerekçesiyle verilen takibin düşmesi ve satış talebinin reddine ilişkin 26.01.2024 ve 30.01.2024 tarihli icra müdürlüğü kararlarının kaldırılmasını talep ettiği, İlk Derece Mahkemesince; konkordato süresince süreler işlemeye devam edeceğinden süresinde satış talep edilmediği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği, alacaklının istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; konkordato davasının reddedilmesinden sonra tedbirin kalktığı, o tarihten itibaren 1 yıllık süre esas alınarak süresinde satış avansı yatırılmadığı şeklinde gerekçe oluşturmak suretiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK'nın 150/e maddesinin, icra emri tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte olan hükmüne göre; "Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren 6 ay içinde, taşınmaz rehninin satışını da aynı tarihten itibaren 1 yıl içinde isteyebilir. Satış yukarıdaki fıkrada gösterilen müddetler içinde istenmez veya talep geri alınıp da bu müddetler içinde yenilenmez ise takip düşer. 78. maddenin ikinci fıkrası hükmü, rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipte de kıyasen uygulanır." Buna göre, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde, alacaklının ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren taşınmazlar için 1 yıl içinde satış isteme zorunluluğu vardır.
Somut olayda, borçlu hakkında görülen konkordato davasında Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/703 Esas sayılı dosyasından verilen 05.10.2018 tarihli tedbir ara kararı ile "3 ay süre ile geçici mühlet kararı verilmesine ..." karar verildiği, 31.10.2018 tarihinde başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takipte, borçlulara icra emrinin 15.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklı tarafından 30.06.2020 tarihinde satış talep edildiği, 11.02.2021 tarihinde satış avansının yatırıldığı, 21.02.2020 tarihinde konkordato davasının reddedildiği, icra memurluğunca 26.01.2024 tarihinde İİK'nın 150/e maddesi gereğince takibin düşmesine ve 30.01.2024 tarihinde satış talebinin reddine karar verildiği anlaşılmış olup, bahsi geçen tedbirin kaldırılmasından önce satış yapılamaz ise de; satış talebi icra işlemi olduğundan ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibin durması söz konusu olmadığından, tedbir kararı satış talebinde bulunulmasına engel değildir.
O halde, İİK'nın 150/e maddesi gereğince icra emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içinde satış istenmediği nedenle takip düşmüş olup, bu gerekçeyle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi yerinde görülmemiş ise de sonuçta istem reddedilmiş olduğundan sonucu doğru onama yoluna gidilmiştir.
SONUÇ: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun sonucu doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 5311 Sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK'nın 370. maddeleri uyarınca ONANMASINA, alınması gereken 615,40 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline, 25.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
#27
Tebligat Hukuku / İlanen Tebliğ Yapılma Şartları
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 10:02:30Tebligat Kanunu'nda ilana ilişkin 28. madde ve Yönetmeliğin 48 vd. maddelerindeki hükümlere uyularak çok yönlü araştırma (Resmi ve hususi müessese ve dairelerden, örneğin; seçim kurullarından, vergi dairesinden, tapu dairesinden ve nüfus müdürlüğü gibi yerlerden) yapılarak, bundan sonuç alınmaması halinde ilanen tebliğe gidilmesi gerekirken bu yollar tüketilmeden, belirtilen inceleme ve soruşturmayı kapsamayan adres araştırması ile yetinilerek adresin meçhul olduğunun kabulü ve sonuçta tebligatın ilanen yapılması mümkün olmadığından... (İstanbul BAM 20. HD. T:13/02/2025, E:2023/3900, K:2025/447)
#28
Soru & Cevap Bölümü / İcra dairesi işlemlerinin geci...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 17 Mayıs 2025, 21:20:07İcra dairelerinde bir işin geciktirilmesi durumunda disiplin soruşturması başlatılabilir mi ?
Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller Devlet Memurları Kanunu'nun 125. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede yer verilen incelememize esas kısımlar aşağıdaki gibidir.
Uyarma 125/A:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında ....... kayıtsızlık göstermek
Kınama 125/B:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında .... kusurlu davranmak
Aylıktan Kesme 125/C:
a) Kasıtlı olarak; verilen emir ve görevleri tam ve zamanında yapmamak
Kademe ilerlemesinin durdurulması 125/D:
n) Verilen görev ve emirleri kasten yapmamak
Adalet Bakanlığı Disiplin Yönetmeliğinin İŞLEME KONULAMAYACAK İHBAR VE ŞİKAYETLER başlıklı 22.maddesinin ç fıkrası "Kanun yollarına başvuru sebebi olarak ileri sürülebilecek hususları içeren" şeklindedir.
Şikayet ve şartlar başlıklı İcra ve İflas Kanunu'nun 16. Maddesinin 2. Fıkrasında "Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir"
Aynı Kanun'un 17. Maddesinin 2. Fıkrasında "Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur" hükmüne yer verilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun bazı maddelerinde yapılacak işlemler için süre tayin edilmiştir. Örneğin;
İİK.nın 61. Maddesinde "Ödeme emri borçluya takip talebinden itibaren nihayet 3 gün içinde tebliğe gönderilir.
İİK.nın 79. Maddesinde "İcra dairesi talepten nihayet üç gün içinde haczi yapar"
İİK.nın 112. Maddesinde "Taşınır mallar satış talebinden nihayet iki ay içinde satılır"
Yerleşik yargı içtihatlarıyla süre tayin edilen işlemler için bu sürelerden sonrada işin yapılabileceği netleştirilmiştir.
Süre tayin edilmeyen işlemlerde ise işin makul bir sürede yapılabileceği yine yerleşik yargı içtihatları ile öngörülmüştür.
Yukarıdaki hükümler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, Devlet Memurları Kanunu'nda yer alan disiplin hükümleri genel nitelikte olup tüm memurları kapsamaktadır ancak icra dairelerince bir işin sebepsiz yapılmaması ya da geciktirilmesi durumunda İİK.nun 16/2 ve 17/2.maddelerinde başvurulacak yollar özel bir hükümle açıkça düzenlenmiştir. Bir amir tarafından verilen emir veya görev haricinde bir işin zamanında yapılmaması (örneğin bir talebe karar verilmemesi ya da verilen karar gereğinin karar veren tarafından uygulanmasının geciktirilmesi) halinde ilgililerin İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde şikayet hakkını KULLANMAYIP disiplin amirine yaptıkları şikayet üzerine disiplin soruşturması başlatılması ya da şikayet olmaksızın res'en disiplin amirince soruşturma başlatılması açıkça Adalet Bakanlığı Disiplin Yönetmeliğinin 22/ç maddesinde yer verilen kanun yollarına başvuru sebebi olarak ileri sürülebilecek hususlarda disiplin soruşturması başlatılamayacağı yolundaki düzenlemeye aykırılık oluşturur.
Özgür KOCA
İcra Müdür Yardımcısı
Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller Devlet Memurları Kanunu'nun 125. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede yer verilen incelememize esas kısımlar aşağıdaki gibidir.
Uyarma 125/A:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında ....... kayıtsızlık göstermek
Kınama 125/B:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında .... kusurlu davranmak
Aylıktan Kesme 125/C:
a) Kasıtlı olarak; verilen emir ve görevleri tam ve zamanında yapmamak
Kademe ilerlemesinin durdurulması 125/D:
n) Verilen görev ve emirleri kasten yapmamak
Adalet Bakanlığı Disiplin Yönetmeliğinin İŞLEME KONULAMAYACAK İHBAR VE ŞİKAYETLER başlıklı 22.maddesinin ç fıkrası "Kanun yollarına başvuru sebebi olarak ileri sürülebilecek hususları içeren" şeklindedir.
Şikayet ve şartlar başlıklı İcra ve İflas Kanunu'nun 16. Maddesinin 2. Fıkrasında "Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir"
Aynı Kanun'un 17. Maddesinin 2. Fıkrasında "Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur" hükmüne yer verilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun bazı maddelerinde yapılacak işlemler için süre tayin edilmiştir. Örneğin;
İİK.nın 61. Maddesinde "Ödeme emri borçluya takip talebinden itibaren nihayet 3 gün içinde tebliğe gönderilir.
İİK.nın 79. Maddesinde "İcra dairesi talepten nihayet üç gün içinde haczi yapar"
İİK.nın 112. Maddesinde "Taşınır mallar satış talebinden nihayet iki ay içinde satılır"
Yerleşik yargı içtihatlarıyla süre tayin edilen işlemler için bu sürelerden sonrada işin yapılabileceği netleştirilmiştir.
Süre tayin edilmeyen işlemlerde ise işin makul bir sürede yapılabileceği yine yerleşik yargı içtihatları ile öngörülmüştür.
Yukarıdaki hükümler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, Devlet Memurları Kanunu'nda yer alan disiplin hükümleri genel nitelikte olup tüm memurları kapsamaktadır ancak icra dairelerince bir işin sebepsiz yapılmaması ya da geciktirilmesi durumunda İİK.nun 16/2 ve 17/2.maddelerinde başvurulacak yollar özel bir hükümle açıkça düzenlenmiştir. Bir amir tarafından verilen emir veya görev haricinde bir işin zamanında yapılmaması (örneğin bir talebe karar verilmemesi ya da verilen karar gereğinin karar veren tarafından uygulanmasının geciktirilmesi) halinde ilgililerin İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde şikayet hakkını KULLANMAYIP disiplin amirine yaptıkları şikayet üzerine disiplin soruşturması başlatılması ya da şikayet olmaksızın res'en disiplin amirince soruşturma başlatılması açıkça Adalet Bakanlığı Disiplin Yönetmeliğinin 22/ç maddesinde yer verilen kanun yollarına başvuru sebebi olarak ileri sürülebilecek hususlarda disiplin soruşturması başlatılamayacağı yolundaki düzenlemeye aykırılık oluşturur.
Özgür KOCA
İcra Müdür Yardımcısı
#29
Kişiler & Aile & Miras Hukuku / Boşanma Davasında Davalıya Vas...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 17 Mayıs 2025, 08:46:59SORU: Boşanma davasında davalının hükümlü olması ve kendisine vasi atanması halinde anlaşmalı boşanma nasıl yapılır ?
CEVAP: Anlaşmalı boşanma ile ilgili değerlendirmeyi yaparken dikkat edilmesi gereken husus TMK m.166/3'tür. Bu maddeye göre:
> "Evlilik en az bir yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması veya bir eşin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu kabul edilir."
Ancak burada önemli olan, anlaşmalı boşanmanın "eşlerin serbest iradeleriyle" gerçekleşmesi gerektiğidir. Bu da doğrudan tarafların bizzat ve mahkeme huzurunda iradelerini açıklamaları şartını doğurur.
Kısıtlı kişinin durumu:
Kısıtlı (davalı) adına işlem yapma yetkisi yasal temsilcisi olan vasidedir.
Ancak anlaşmalı boşanma kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biridir.
Bu nedenle Yargıtay içtihatlarında da vesayet altında olan kişi adına vasi, anlaşmalı boşanma protokolünü imzalayamaz ve duruşmada onun yerine irade beyanında bulunamaz.
Yargıtay Kararları:
Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2014/10613 E. - 2014/24121 K. sayılı kararında da benzer durum değerlendirilmiş ve anlaşmalı boşanmanın, kısıtlı adına vasi tarafından yapılamayacağı belirtilmiştir.
Ne Yapılabilir?
Eğer boşanma yine de isteniyorsa:
1. Çekişmeli boşanma olarak dava sürdürülür.
2. Taraflar sulh olabilir, bu durumda feragat, kabul, vs. gibi işlemleri vasi yapabilir.
3. Kısıtlı olan tarafın boşanma davasında temsilini kolaylaştırmak için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınarak fiil ehliyetine kısmen sahip olup olmadığı araştırılabilir. (Örn. duruşmada beyan verecek kadar ayırt etme gücü var mı diye.)
Sonuç:
Kısıtlı adına vasi ile anlaşmalı boşanma yapılamaz. Ancak çekişmeli boşanma yolu izlenerek tarafların uzlaşı içinde olduğu bir çözüm geliştirilebilir.
---
Aşağıda, davalı koca kısıtlı olduğundan ve vasi ile anlaşma sağlandığından, çekişmeli boşanma davası devam ederken sulh yolu ile davayı sonlandırmaya yönelik bir dilekçe örneği bulacaksınız. Bu dilekçe, mahkemeye tarafların anlaştığı hususları bildirmek ve çekişmeli boşanmayı anlaşmaya dayalı şekilde sonlandırmak amacıyla kullanılabilir.
...... AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE
(Dosya No: 202.../... E.)
DAVACI :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
DAVALI :
(Kısıtlı) Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
VASİSİ :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
KONU :
Tarafların aralarında boşanmanın ve fer'ilerinin sulhen düzenlendiğinin, mahkemenin takdirine sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR :
Müvekkilimiz ile davalı koca arasında görülmekte olan işbu boşanma davasında, davalı tarafın kısıtlı olması nedeniyle yasal temsilcisi olan vasi ile yapılan görüşmeler neticesinde taraflar boşanma konusunda mutabakata varmıştır. Ancak kısıtlı kişi adına vasi ile anlaşmalı boşanma mümkün olmadığından, dava çekişmeli şekilde açılmış olup, işbu dilekçe ile taraflar arasında aşağıda belirtilen hususlarda sulh sağlandığı mahkemenize arz ve beyan olunur:
TARAFLARIN UZLAŞTIĞI HUSUSLAR:
1. Taraflar boşanmayı kabul etmektedir.
2. Taraflar arasında nafaka, tazminat ve mal paylaşımı hususlarında herhangi bir talepleri bulunmamaktadır / varsa şu şekilde uzlaşılmıştır:
........................
3. Tarafların müşterek çocukları bulunmamaktadır / Varsa velayet hususunda şu şekilde anlaşılmıştır:
........................
4. Yargılama giderleri ve vekalet ücretleri kendi üzerlerinde bırakılmıştır.
HUKUKİ NEDENLER: TMK, HMK, ilgili mevzuat.
SONUÇ ve TALEP :
Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle, işbu sulh beyanımız doğrultusunda, çekişmeli olarak görülmekte olan boşanma davasının boşanma ile sonuçlandırılmasına ve taraflar arasında mutabakata varılan hususların karar altına alınmasına karar verilmesini vekaleten saygılarımızla arz ve talep ederiz.
TARİH: .../.../2025
DAVACI VEKİLİ
Ad Soyad
İmza
DAVALI VASİSİ
Ad Soyad
İmza
---
Duruşmada vasi beyanının alınmasını ve sulhün zapta geçirilmesini isteyen, mahkemeye sunulabilecek bir tensip sonrası dilekçe örneği. Bu dilekçe ile mahkemenin, taraflar arasında sağlanan uzlaşıyı zapta geçirmesi ve vasi beyanını duruşmada alması talep edilebilir:
...... AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE
(Dosya No: 202.../... E.)
DAVACI :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
DAVALI :
(Kısıtlı) Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
VASİSİ :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
KONU :
Taraflar arasında boşanmanın ve fer'ilerinin sulh yoluyla karara bağlanmasının talebidir.
AÇIKLAMALAR :
Mahkemenizin yukarıda esas numarası belirtilen dosyasında taraflar arasında görülmekte olan boşanma davasında, davalı koca kısıtlı olup, yasal temsilcisi babası vasisi olarak atanmıştır.
Taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda boşanma ve fer'i talepler hususunda mutabakata varılmış olup; bu anlaşma çerçevesinde yargılamaya devam edilmesi ve sulh hükümlerinin zapta geçirilerek hükme esas alınması talep olunmaktadır.
Bu kapsamda:
1. Duruşma gününde vasi dinlenilerek uzlaşma beyanının zapta geçirilmesi,
2. Tarafların boşanmayı kabul ettiklerine ve protokol hükümlerine uygun olarak karar verilmesi,
3. Tarafların aralarında herhangi bir nafaka, tazminat, mal rejimi vs. talebi olmadığı (veya varsa protokol uyarınca belirlendiği),
4. Bu hususların mahkeme kararına geçirilmesi,
hususlarında gereğinin yapılmasını arz ve talep ederiz.
SONUÇ ve TALEP :
Yukarıda arz edilen nedenlerle, duruşmada vasi dinlenerek taraflar arasında sağlanan mutabakatın zapta geçirilmesini, boşanma davasının sulh ile sonuçlandırılmasına karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz.
TARİH: .../.../2025
DAVACI VEKİLİ
Ad Soyad
İmza
DAVALI VASİSİ
Ad Soyad
CEVAP: Anlaşmalı boşanma ile ilgili değerlendirmeyi yaparken dikkat edilmesi gereken husus TMK m.166/3'tür. Bu maddeye göre:
> "Evlilik en az bir yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması veya bir eşin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu kabul edilir."
Ancak burada önemli olan, anlaşmalı boşanmanın "eşlerin serbest iradeleriyle" gerçekleşmesi gerektiğidir. Bu da doğrudan tarafların bizzat ve mahkeme huzurunda iradelerini açıklamaları şartını doğurur.
Kısıtlı kişinin durumu:
Kısıtlı (davalı) adına işlem yapma yetkisi yasal temsilcisi olan vasidedir.
Ancak anlaşmalı boşanma kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biridir.
Bu nedenle Yargıtay içtihatlarında da vesayet altında olan kişi adına vasi, anlaşmalı boşanma protokolünü imzalayamaz ve duruşmada onun yerine irade beyanında bulunamaz.
Yargıtay Kararları:
Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2014/10613 E. - 2014/24121 K. sayılı kararında da benzer durum değerlendirilmiş ve anlaşmalı boşanmanın, kısıtlı adına vasi tarafından yapılamayacağı belirtilmiştir.
Ne Yapılabilir?
Eğer boşanma yine de isteniyorsa:
1. Çekişmeli boşanma olarak dava sürdürülür.
2. Taraflar sulh olabilir, bu durumda feragat, kabul, vs. gibi işlemleri vasi yapabilir.
3. Kısıtlı olan tarafın boşanma davasında temsilini kolaylaştırmak için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınarak fiil ehliyetine kısmen sahip olup olmadığı araştırılabilir. (Örn. duruşmada beyan verecek kadar ayırt etme gücü var mı diye.)
Sonuç:
Kısıtlı adına vasi ile anlaşmalı boşanma yapılamaz. Ancak çekişmeli boşanma yolu izlenerek tarafların uzlaşı içinde olduğu bir çözüm geliştirilebilir.
---
Aşağıda, davalı koca kısıtlı olduğundan ve vasi ile anlaşma sağlandığından, çekişmeli boşanma davası devam ederken sulh yolu ile davayı sonlandırmaya yönelik bir dilekçe örneği bulacaksınız. Bu dilekçe, mahkemeye tarafların anlaştığı hususları bildirmek ve çekişmeli boşanmayı anlaşmaya dayalı şekilde sonlandırmak amacıyla kullanılabilir.
...... AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE
(Dosya No: 202.../... E.)
DAVACI :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
DAVALI :
(Kısıtlı) Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
VASİSİ :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
KONU :
Tarafların aralarında boşanmanın ve fer'ilerinin sulhen düzenlendiğinin, mahkemenin takdirine sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR :
Müvekkilimiz ile davalı koca arasında görülmekte olan işbu boşanma davasında, davalı tarafın kısıtlı olması nedeniyle yasal temsilcisi olan vasi ile yapılan görüşmeler neticesinde taraflar boşanma konusunda mutabakata varmıştır. Ancak kısıtlı kişi adına vasi ile anlaşmalı boşanma mümkün olmadığından, dava çekişmeli şekilde açılmış olup, işbu dilekçe ile taraflar arasında aşağıda belirtilen hususlarda sulh sağlandığı mahkemenize arz ve beyan olunur:
TARAFLARIN UZLAŞTIĞI HUSUSLAR:
1. Taraflar boşanmayı kabul etmektedir.
2. Taraflar arasında nafaka, tazminat ve mal paylaşımı hususlarında herhangi bir talepleri bulunmamaktadır / varsa şu şekilde uzlaşılmıştır:
........................
3. Tarafların müşterek çocukları bulunmamaktadır / Varsa velayet hususunda şu şekilde anlaşılmıştır:
........................
4. Yargılama giderleri ve vekalet ücretleri kendi üzerlerinde bırakılmıştır.
HUKUKİ NEDENLER: TMK, HMK, ilgili mevzuat.
SONUÇ ve TALEP :
Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle, işbu sulh beyanımız doğrultusunda, çekişmeli olarak görülmekte olan boşanma davasının boşanma ile sonuçlandırılmasına ve taraflar arasında mutabakata varılan hususların karar altına alınmasına karar verilmesini vekaleten saygılarımızla arz ve talep ederiz.
TARİH: .../.../2025
DAVACI VEKİLİ
Ad Soyad
İmza
DAVALI VASİSİ
Ad Soyad
İmza
---
Duruşmada vasi beyanının alınmasını ve sulhün zapta geçirilmesini isteyen, mahkemeye sunulabilecek bir tensip sonrası dilekçe örneği. Bu dilekçe ile mahkemenin, taraflar arasında sağlanan uzlaşıyı zapta geçirmesi ve vasi beyanını duruşmada alması talep edilebilir:
...... AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE
(Dosya No: 202.../... E.)
DAVACI :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
DAVALI :
(Kısıtlı) Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
VASİSİ :
Adı Soyadı
T.C. Kimlik No
Adres
KONU :
Taraflar arasında boşanmanın ve fer'ilerinin sulh yoluyla karara bağlanmasının talebidir.
AÇIKLAMALAR :
Mahkemenizin yukarıda esas numarası belirtilen dosyasında taraflar arasında görülmekte olan boşanma davasında, davalı koca kısıtlı olup, yasal temsilcisi babası vasisi olarak atanmıştır.
Taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda boşanma ve fer'i talepler hususunda mutabakata varılmış olup; bu anlaşma çerçevesinde yargılamaya devam edilmesi ve sulh hükümlerinin zapta geçirilerek hükme esas alınması talep olunmaktadır.
Bu kapsamda:
1. Duruşma gününde vasi dinlenilerek uzlaşma beyanının zapta geçirilmesi,
2. Tarafların boşanmayı kabul ettiklerine ve protokol hükümlerine uygun olarak karar verilmesi,
3. Tarafların aralarında herhangi bir nafaka, tazminat, mal rejimi vs. talebi olmadığı (veya varsa protokol uyarınca belirlendiği),
4. Bu hususların mahkeme kararına geçirilmesi,
hususlarında gereğinin yapılmasını arz ve talep ederiz.
SONUÇ ve TALEP :
Yukarıda arz edilen nedenlerle, duruşmada vasi dinlenerek taraflar arasında sağlanan mutabakatın zapta geçirilmesini, boşanma davasının sulh ile sonuçlandırılmasına karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz.
TARİH: .../.../2025
DAVACI VEKİLİ
Ad Soyad
İmza
DAVALI VASİSİ
Ad Soyad
#30
Tüketici Hukuku & Hakları / Ticaret Şirket Adına Kefillikt...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 17 Mayıs 2025, 08:20:20SORU: Ticaret şirketi adına alınan banka kredisine müteselsil kefil olan gerçek kişi adına açılacak menfi tespit davasında görevli mahkeme neresidir?
CEVAP: Bu tür davalarda görevli mahkemenin tespiti, genellikle "tüketici" sıfatının olup olmamasına göre belirlenir. Durumu şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Gerçek kişinin kefilliği – tüketici sıfatı:
Eğer gerçek kişi, söz konusu ticari krediye ticari veya mesleki olmayan bir amaçla kefil olmuşsa, yani tüketici sıfatı taşıyorsa, bu durumda menfi tespit davası tüketici mahkemesinde açılmalıdır. Yargıtay da bu yönde birçok kararında kefilin tüketici olup olmadığının belirleyici olduğunu vurgulamaktadır.
2. Ticari amaç – tacir sıfatı:
Ancak gerçek kişi kefil, aynı zamanda ticari işletmesi olan bir tacir ise ve kefalet ticari faaliyetiyle bağlantılıysa (örneğin şirket ortağı veya yöneticisi olarak kefalet verdiyse), bu durumda tüketici sayılmaz. Bu durumda dava, asliye ticaret mahkemesinde görülmelidir.
---
Uygulamada ipucu: Yargıtay, kefilin şirket ortağı olması durumunda dahi sırf bu nedenle tüketici sayılmaması gerektiğini kabul etmez; esas olan kefaletin verilme amacıdır. Kefil tüketici sıfatını taşıyorsa, ticaret şirketine alınan kredi için bile kefalet vermesi, onu tüketici olmaktan çıkarmayabilir.
Sonuç:
Kefil, ticari veya mesleki amaçla hareket etmemişse: Tüketici Mahkemesi görevli.
Aksi hâlde (ticari amaçla kefalet): Asliye Ticaret Mahkemesi görevli.
Davanızın somut durumuna göre kefilin sıfatı ve kefalet amacı incelenerek görevli mahkeme netleştirilmelidir.
Konuyla doğrudan ilgili bazı Yargıtay karar örnekleri:
---
1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2020/3774 E., 2021/3105 K., T. 14.4.2021
Özet:
"Ticari krediye kefil olan kişinin tüketici sıfatı taşıyıp taşımadığı, kefalet ilişkisinin ticari veya mesleki amaçla kurulup kurulmadığı somut olayda araştırılmalıdır. Kefil tüketici sıfatı taşıyorsa tüketici mahkemesi görevlidir."
---
2. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2017/2518 E., 2019/12162 K., T. 5.12.2019
Özet:
"Tüketici sıfatı taşımayan ticari şirketin borcuna kefil olan gerçek kişi tüketici olabilir. Kefaletin mesleki ya da ticari amaca yönelik olup olmadığı belirlenerek görevli mahkeme tayin edilmelidir."
---
3. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2019/2023 E., 2019/5069 K., T. 10.6.2019
Özet:
"Gerçek kişi kefilin bir ticaret şirketi borcuna kefaleti, otomatik olarak ticari sayılmaz. Kefaletin verilme amacı ticari değilse tüketici mahkemesi görevlidir."
---
4. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2021/5776 E., 2021/10480 K., T. 27.12.2021
Özet:
"Kefilin tacir olması tüketici sıfatını mutlaka dışlamaz. Önemli olan, kefalet ilişkisinin mesleki veya ticari bir amaca dayanıp dayanmadığıdır."
---
Pratik Not:
Bu kararlar ışığında, dava açmadan önce şu soruları netleştirmeniz gerekir:
Kefil kişi, krediyle ilgili şirketin ortağı mı?
Kefalet mesleki bir amaçla mı verilmiş?
Kefil, krediden bir menfaat elde etmiş mi?
Eğer bu soruların yanıtı olumsuzsa, yani kişi sadece bir tanıdığa yardım etmek amacıyla kefil olmuşsa, tüketici sıfatı vardır ve Tüketici Mahkemesi görevli olur.
Özgür KOCA
CEVAP: Bu tür davalarda görevli mahkemenin tespiti, genellikle "tüketici" sıfatının olup olmamasına göre belirlenir. Durumu şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Gerçek kişinin kefilliği – tüketici sıfatı:
Eğer gerçek kişi, söz konusu ticari krediye ticari veya mesleki olmayan bir amaçla kefil olmuşsa, yani tüketici sıfatı taşıyorsa, bu durumda menfi tespit davası tüketici mahkemesinde açılmalıdır. Yargıtay da bu yönde birçok kararında kefilin tüketici olup olmadığının belirleyici olduğunu vurgulamaktadır.
2. Ticari amaç – tacir sıfatı:
Ancak gerçek kişi kefil, aynı zamanda ticari işletmesi olan bir tacir ise ve kefalet ticari faaliyetiyle bağlantılıysa (örneğin şirket ortağı veya yöneticisi olarak kefalet verdiyse), bu durumda tüketici sayılmaz. Bu durumda dava, asliye ticaret mahkemesinde görülmelidir.
---
Uygulamada ipucu: Yargıtay, kefilin şirket ortağı olması durumunda dahi sırf bu nedenle tüketici sayılmaması gerektiğini kabul etmez; esas olan kefaletin verilme amacıdır. Kefil tüketici sıfatını taşıyorsa, ticaret şirketine alınan kredi için bile kefalet vermesi, onu tüketici olmaktan çıkarmayabilir.
Sonuç:
Kefil, ticari veya mesleki amaçla hareket etmemişse: Tüketici Mahkemesi görevli.
Aksi hâlde (ticari amaçla kefalet): Asliye Ticaret Mahkemesi görevli.
Davanızın somut durumuna göre kefilin sıfatı ve kefalet amacı incelenerek görevli mahkeme netleştirilmelidir.
Konuyla doğrudan ilgili bazı Yargıtay karar örnekleri:
---
1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2020/3774 E., 2021/3105 K., T. 14.4.2021
Özet:
"Ticari krediye kefil olan kişinin tüketici sıfatı taşıyıp taşımadığı, kefalet ilişkisinin ticari veya mesleki amaçla kurulup kurulmadığı somut olayda araştırılmalıdır. Kefil tüketici sıfatı taşıyorsa tüketici mahkemesi görevlidir."
---
2. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2017/2518 E., 2019/12162 K., T. 5.12.2019
Özet:
"Tüketici sıfatı taşımayan ticari şirketin borcuna kefil olan gerçek kişi tüketici olabilir. Kefaletin mesleki ya da ticari amaca yönelik olup olmadığı belirlenerek görevli mahkeme tayin edilmelidir."
---
3. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2019/2023 E., 2019/5069 K., T. 10.6.2019
Özet:
"Gerçek kişi kefilin bir ticaret şirketi borcuna kefaleti, otomatik olarak ticari sayılmaz. Kefaletin verilme amacı ticari değilse tüketici mahkemesi görevlidir."
---
4. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2021/5776 E., 2021/10480 K., T. 27.12.2021
Özet:
"Kefilin tacir olması tüketici sıfatını mutlaka dışlamaz. Önemli olan, kefalet ilişkisinin mesleki veya ticari bir amaca dayanıp dayanmadığıdır."
---
Pratik Not:
Bu kararlar ışığında, dava açmadan önce şu soruları netleştirmeniz gerekir:
Kefil kişi, krediyle ilgili şirketin ortağı mı?
Kefalet mesleki bir amaçla mı verilmiş?
Kefil, krediden bir menfaat elde etmiş mi?
Eğer bu soruların yanıtı olumsuzsa, yani kişi sadece bir tanıdığa yardım etmek amacıyla kefil olmuşsa, tüketici sıfatı vardır ve Tüketici Mahkemesi görevli olur.
Özgür KOCA