Son İletiler

#1
Genel İcra Hukuku / İcra Takibinde Bulunan Yabancı...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 01 Haziran 2025, 07:55:42
T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
     
ESAS: 2024/7750
KARAR: 2025/1186



"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı/alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklının icra mahkemesine başvurusunda (birleşen 2023/139 E. sayılı dosyada); alacaklının Estonya'da yerleşik şirket olması nedeniyle icra müdürlüğünün 24.07.2023 tarihli kararı ile "Aliağa İcra Hukuk Mahkemesinin 2023/99 İş sayılı kararı gereği takibe konu alacağın %20'si oranındaki teminatın dosyamıza depo edilmesi halinde işlem yapılması için muhtıra çıkartılmasına teminat için 3 günlük süre verilmesine" karar verildiği, Estonya ile Türkiye arasında fiili mütekabiliyet olması nedeni ile yabancılık teminatının alınmaması gerektiğini, ayrıca teminat tutarının fahiş olduğunu ileri sürerek icra müdürlüğü kararının iptalinin talep edildiği, İlk Derece Mahkemesince, şikayetin reddine karar verildiği, alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmüştür.

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tâbi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür.
Alacaklının takipte haksız çıkması halinde borçlunun uğrayacağı muhtemel zararların istenebilmesinin zor veya imkansız olacağı zannedilen bazı özel durumlarda kanun koyucu tarafından teminat gösterilmesi gerekli görülmüştür.

5718 sayılı MÖHUK madde 48/1'e göre; "Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır". Yasada öngörülen "mahkeme" teriminin icra takipleri için "icra dairesi" olarak anlaşılması gerekir. Anılan maddede öngörülen teminat takip yapmanın ön koşulu olup mahkemece re'sen gözetilir.

5718 sayılı MÖHUK madde 48/1'e göre; İcra takibinde bulunan yabancı ve gerçek tüzel kişilerden icra memuru takip giderleri ile karşı tarafın bu takip dolayısı ile uğrayabileceği zarar ve ziyanını karşılayacak şekilde teminat belirlemesi gereklidir. İcra memurunun belirlediği teminat miktarının yasada belirlenen ilkelere uymadığı veya teminattan muaf olunduğu halde teminat istendiği hususu şikayet yolu ile icra mahkemesinde ileri sürülebilir.

Somut olayda, icra müdürünün 24.07.2023 tarihli kararı ile icra mahkemesince belirlenen teminat oranı talep edilmiş olup bu karar yukarıda belirtilen ilkelere uymamaktadır. İşlemin yapılması yetkisi asıl icra organına ait olduğundan icra mahkemesinin işlemi düzeltmesi yalnız yeniden araştırma yapılmasına ve yeni bir işlem yapılmasına gerek yok ise yani dosyaya göre işlem düzeltilebiliyor ise geçerlidir. Şikayet konusu kararda ise doğrudan icra mahkemesinin kararı uygulanmıştır.

Yukarıda belirtilen kanuni düzenlemeye göre öncelikle icra memurluğunun teminat oranını belirlemesi, şikayet halinde icra mahkemesince değerlendirme yapılması gerekmektedir. Öte yandan MÖHUK'ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda "yabancılık" ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir.
İİK'nın 17. maddesinin 1. fıkrası gereğince ''Şikayet icra mahkemesince kabul edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise; ''Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur.'' hükmü yer almaktadır.

O halde; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda teminatın icra müdürlüğünce belirlenmesine karar verilmesi gerekmekte olup re'sen icra müdürlüğü kararının iptali gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması ile İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ :
Yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi'nin 15.10.2024 tarih ve 2024/470 E. - 2024/2742 K. sayılı kararının (KALDIRILMASINA),
Aliağa İcra Hukuk Mahkemesi'nin 01.12.2023 tarih ve 2023/126 E. - 2023/226 K. sayılı kararının re'sen (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, 13.02.2025 gününde oy birliğiyle karar verildi.
#2
Takip talebini (ve ilamı) alan icra dairesi, bir icra emri düzenleyerek bunu borçluya gönderir. Burada (2) örnek nolu icra emri düzenlenir. Bundan başka, alacaklı isterse, taşınır teslimi hakkındaki ilamda hükmedilen yargılama gideri ve vekâlet ücreti için, borçluya ayrıca (4-5) örnek icra emri gönderilir. (2) örnek icra emrini alan borçlu, (yedi gün içinde veya daha sonra) taşınır malı icra dairesine teslim ederse, icra dairesi de bu taşınır malı alacaklıya teslim eder ve bununla icra takibi sonuçlanır (Kuru, s. 959-960).

İcra emrini alan borçlu, yedi gün içinde taşınır malı teslim etmez (veya noksan teslim eder) ve (Yargıtaydan, icra mahkemesinden veya yargılamanın iadesi yoluna başvurmuş ise yargılamanın iadesi davasına bakan mahkemeden verilmiş) bir icranın geri bırakılması kararı da gösteremezse, alacaklının talebi ile ilamda yazılı olan taşınır mal, icra dairesi tarafından borçludan zorla alınarak alacaklıya teslim edilir. Burada, iki ihtimal ile karşılaşılır:

(i) Taşınır mal borçlunun elinde (yedinde) ise, ilamda yazılı olan taşınır mal (veya misli), icra dairesi tarafından borçludan zorla alınıp alacaklıya teslim edilir (m. 24/3). 

(ii) Taşınır mal borçlunun elinde değil ise, ilamda yazılı olan taşınır mal (veya misli) borçlunun elinde (yedinde) bulunamazsa, bu hâlde borçlu artık aynen ifaya zorlanamaz. Taşınır mal (teslim) borcu, kanundan ötürü, para borcuna dönüşür; yani, borçlu, malın bedelini (değerini) para borcu olarak (alacaklıya) ödemek zorundadır (m. 24/4). Bu hâlde de iki ihtimal ortaya çıkabilir:

I-Teslimine hükmolunan taşınır malın değeri ilamda yazılı ise, borçlu, elinde bulunmayan taşınır malın ilamda yazılı olan bu değerini para olarak ödemek zorundadır (m. 24/4- c. l ve 2). Bu durum, alacaklının (davacının) "taşınır malın aynen teslimi, bulunamazsa bedelinin tahsili" talebiyle bir terditli dava açmış olması ve mahkemenin de (hüküm fıkrasında) "taşınır malın aynen teslimine, bulunamazsa bedeli olan şu kadar liranın ödenmesine" şeklinde terditli hüküm vermiş olması hâlinde söz konusu olabilir.

Bu durum Millet Meclisi Adalet Komisyonu gerekçesinde; "Bundan başka, Komisyonumuzda "ilâmda yazılı değer" tâbirinden ne anlaşılması gerektiği konusu müzakere edilmiş, bunun hüküm fıkrasında sarahaten belirtilmiş olan değer demek olduğu neticesine varılmıştır. Şu hâlde, hüküm fıkrasında "borçlunun elinde bulunan falan taşınır malın teslimine, bulunamazsa bedeli olan şu kadar liranın ödenmesine" şeklinde bir sarahat yoksa, malın değeri ilâmda yazılı sayılmayacaktır. Bilhassa, davacının mahkemenin görevine ve alınacak harca esas olmak üzere dava dilekçesinde göstermiş olduğu değer ayrıca mahkemece takdir olunup hüküm fıkrasına alınmamışsa, malın değeri ilâmda yazılı sayılmayacak, bu halde (taraflar malın değerinde anlaşamazlarsa) icra memuru malın değerini takip (şimdi: haczin yapıldığı) tarihindeki rayice göre takdir edecektir" şeklinde belirtilmiştir.

II- Teslimine hükmolunan taşınır malın değeri ilamda yazılı değilse; alacaklı (davacı), dava dilekçesinde (talep sonucunda) yalnız taşınır malın teslimine karar verilmesini istemiş (bulunamazsa, bedelinin tahsili talebi ile terditli dava açmamış) ise, mahkeme, yalnız taşınır malın teslimine karar verebilir, bulunamazsa bedelinin tahsiline de (yani terditli hüküm) veremez (6100 sayılı HMK m. 26). Terditli dava açılmamış olması nedeniyle, ilamda yalnız taşınır malın teslimine karar verilmiş olması hâlinde, malın değeri mahkemenin görevi ve harç (ve vekâlet ücreti) hesaplanması için ilamda gösterilmiş olsa bile, taşınır malın değeri (İİK m. 24/4 anlamında) ilamda yazılı sayılamaz. Buna göre, teslimine hükmolunan malın değeri ilamda (hüküm fıkrasında) yazılı değilse, bakılır; eğer alacaklı ile borçlu taşınır malın değeri üzerinde anlaşırlarsa, borçlu, bu anlaşılan miktar parayı ödemek suretiyle (teslim) borcundan kurtulur. Eğer, alacaklı ile borçlu taşınır malın (ilamda yazılı olmayan) değeri üzerinde bir anlaşmaya varamazlarsa, yani bu değer ihtilaflı ise, o zaman taşınır malın değeri icra müdürü tarafından takdir olunur. İcra müdürü, taşınır malın değerini haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir eder (m. 24/5, c. 3). İcra müdürü, taşınır malın değerini takdir ederken, malın değerini borsa veya ticaret odalarından, bu kuruluşların bulunmadığı yerlerde, kendisi tarafından seçilecek bilirkişiden sorar ve alacağı cevaba göre taşınır malın değerini belirler (m. 24/5) ve bu bedeli bir muhtıra ile borçludan ister. İlgililerin (özellikle alacaklı ve borçlunun) icra müdürünün değer takdirine ve muhtıra tebliğine karşı icra mahkemesine şikâyet hakları vardır (m. 24/4) (Kuru, s. 960-962).

İlamda yazılı olan taşınır mal (veya misli) borçlunun elinde bulunamazsa, taşınır mal (teslim) borcu para borcuna dönüşür ve borçlu taşınır malın yukardaki esaslara göre tespit edilen değerini borçlanmış sayılır. Borçlu bu parayı icra dairesine ödemekle yükümlüdür. Borçlu bu parayı rızası ile ödemezse, ayrıca bir hükme ve icra emrine gerek kalmaksızın borçlunun bu borcu karşılamaya yetecek miktarda malı haczedilir; bu mallar satılarak bedelinden alacaklı tatmin edilir (m. 24/4). İİK'nın 24. maddesinin 4. fıkrasının 2. cümlesinde "ayrıca icra emri tebliğine (ve dolayısıyla hükme) hacet kalmaksızın" denildiğinden, m. 24/4. hükmüne göre malın bedelini (doğrudan doğruya) talep etme hak ve yetkisi bulunan alacaklının, taşınır malın değeri için borçluya karşı alacak davası açmakta hukukî yararı yoktur (Kuru, s. 962) (Yargıtay HGK T:29/06/2022, E:2019/8-161, K:2022/1078)
#3
Aynı gün uygulanan hacizlerde, diğerinden daha önceki bir zaman diliminde uygulandığı tespit edilen haciz ilk haciz sayılır. Eğer aynı gün uygulanan hacizlerde saat ve dakika olarak hangisinin daha önce uygulandığı tesbit edilemezse, paylaştırma alacaklıların aynı derecede hacze katılmış oldukları kabul edilerek, garameten yani, alacaklılar arasında, alacakları oranında, aynı derecede yapılır.

Somut olayda; şikayet olunan Vergi Dairesi ile asıl dosyada şikayetçi hacizlerinin aynı günlü olduğu anlaşılmakla, hangisinin önce olduğunun tespiti bakımından hacizlerin uygulandığı saat ve dakika önem arz etmektedir. Bu durumda mahkemece, şikayet olunan Vergi Dairesi ile asıl dosyada şikayetçi hacizlerinin uygulanma saatleri araştırılarak, az yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde;

a) Şikayet olunan Vergi Dairesi haczinin ilk haciz olduğunun tespiti halinde; şikayetçi haczinin bu hacze iştirakinin mümkün olmayacağı,

b) Asıl dosyada şikayetçi haczinin ilk haciz olduğunun tespiti halinde; sonraki Vergi Dairesi haczinin 6183 sayılı yasanın 21. maddesi uyarınca bu hacze iştirakinin mümkün olduğu,

c) Taraf hacizlerinin saat ve dakika olarak hangisinin önce konulduğunun tespit edilememesi halinde ise; garameten paylaştırma yapılaması gerektiği dikkate alınıp, oluşacak uygun sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.  (Yargıtay 6. HD. T:30/05/2024, E:2023/3407, K:2024/1854)
#4
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 69. maddesinde, "Her amme idaresi, diğer bir amme idaresi tarafından yapılan hacizlere, amme alacağı bu haciz tarihinden önce tahakkuk etmiş olmak şartıyla, haczedilen mallardan herhangi biri paraya çevrilinceye kadar iştirak edebilir. Hacze iştirak halinde, hacizli malın bedelinden ilk önce haczi yapan dairenin alacağı tahsil olunur. Artanı hacze iştirak tarihi sırası ile alacaklarına mahsup edilmek üzere, hacze iştirak eden dairelere ödenir" hükmü kabul edilmiştir. 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesinde ise üçüncü şahıslar tarafından haczedilen malların paraya çevrilmesinden önce o mal üzerine kamu alacağı için haciz konulması hâlinde kamu alacağının hacze iştirak edeceği ve satış bedelinin garameten paylaştırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm kamu alacaklarının ilk hacze iştirakleri yönünden özel bir düzenleme olduğundan, İİK'nın 206. ve 207. maddesi kamu alacaklarının hacze iştirak etmesinde uygulanmaz. Kamu alacağının hacze iştiraki açısından ilk haczin dayandığı alacağın niteliği ile ilgili bir ayrım yapılmadığından, ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak eder. Öte yandan, 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesi, ilk haczin üçüncü kişiler tarafından uygulanması hallerine münhasır olup, üçüncü kişiden sonra birden çok kamu alacaklısı tarafından haciz konulması halinde, haciz sahibi bütün kamu alacaklılarının ilk hacze iştirakinin kabulü gerekir. Böyle bir ihtimalde kamu alacaklıları bakımından aynı Yasa'nın 69. maddesi uygulanmaz. Diğer anlatımla, üçüncü kişilerin alacağı için haczedilen mallar, malın satışı tarihinden önce bir kamu alacağı için de haczedilirse anılan Yasa'nın 69. maddesi uygulanmaz ve mahcuza satıştan önce haciz uygulayan bütün kamu idarelerinin kamu alacağı ilk hacze iştirak eder ve satış bedeli aralarında garameten paylaştırılır.(Yargıtay 6. HD. T:09/02/2023, E:2022/347, K:2023/512)



*************



Haciz yolu ile takiplerde bedeli paylaşıma konu malın satış tutarı bütün alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmezse, bir sıra cetveli düzenlenir. Haciz yolu ile takiplerde düzenlenen sıra cetvelinde kural, alacaklıların haciz tarihlerine göre sıralanmasıdır.       

Bunun için ilk kesin haciz sahibi alacaklı ve buna iştirak edebilecek diğer alacaklılar belirlenerek hacze iştirak dereceleri oluşturulur. İlk haciz kamu alacağı için konulmuş olan haciz ise, bu alacağa kamu alacağı sahibi olmayan alacaklıların iştiraki de mümkün değildir. 6183 sayılı Kanun'un 69. maddesindeki koşullar varsa kamu alacağı sahibi olan bir alacaklı başka bir kamu idaresi tarafından konulan kamu alacağının haczine iştirak edebilir. Zira, İİK'nın 100. maddesi, 268/1. madde hükmünde yer alan istisna dışında, ancak bu kanuna göre yapılan icra takipleri bakımından uygulanabilir. Diğer bir anlatımla, anılan 100. maddedeki düzenleme ile kamu alacaklarının takip ve tahsili için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre konulan hacizlere iştirak, kural olarak mümkün değildir. İlk haciz kamu alacağı için konulmuş bir haciz değil ise bu hacze kamu alacağı, koşulları olmuş ise iştirak edebilir. 6183 sayılı Kanun'un 21/1. maddesinde; üçüncü şahıslar tarafından haczedilen malların paraya çevrilmesinden önce o mal üzerine kamu alacağı için haciz konulması halinde kamu alacağının hacze iştirak edeceği ve satış bedelinin garameten paylaştırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm kamu alacaklarının ilk hacze iştirakleri yönünden özel bir düzenleme olduğundan, İİK'nın 206. maddesi kamu alacaklarının hacze iştirak etmesinde uygulanmaz. Kamu alacağının hacze iştiraki açısından kamu alacağının niteliği ve ilk haczin dayandığı alacağın niteliği ile ilgili bir ayrım yapılmadığından, kamu alacağının ve ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak eder. (Yargıtay 6. HD. T:30/05/2024, E:2023/3407, K:2024/1854)
#5
Bilindiği üzere, konkordato borçlu bakımından hüküm ve sonuç doğurur. Konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun mal varlığının korunması gereklidir. İİK'nun 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir.

Yukarıda da belirtildiği üzere konkordatonun amacının borçlunun mal varlığını korumak olduğu dikkate alındığında, rehin konusu malın üçüncü kişi tarafından verilmesi durumunda, söz konusu rehnin paraya çevrilmesi, konkordato isteminde bulunan borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu nedenle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesinin konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemeyecektir. Bu kapsamda, konkordato talep eden borçlu şirket lehine ipotek veren 3. kişiye ait taşınmazın satışına izin verilmesi talebinin, ipotek verilen taşınmazın konkordato talep eden şirkete ait olmaması ve 3. kişiye ait rehinli malın konkordato projesine dahil edilmesinin de mümkün olmaması nedenleriyle İİK 295. maddesi kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olamayacaktır.

Bu açıklama doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; ipotek verilen taşınmazın konkordato talep eden şirkete ait olmaması nedeniyle İİK 295. maddesi hükmünün uygulanması söz konusu olamayacağı gibi 3. kişinin rehinli taşınmazının Mahkemece verilen 20.08.2024 tarihli muhafaza ve satış yasağı kapsamında olması da söz konusu değildir.

Diğer taraftan rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte İİK 149. ve İİK 149/b  maddeleri gereğince asıl borçlu ile ipotek borçluları arasında zorunlu takip arkadaşlığı bulunmaktadır. Ancak takipte, üçüncü kişiyle borçlunun birlikte hareket etme zorunluluğu bulunmadığından, rehinli mal maliki üçüncü kişiyle borçlunun icra takibinde beraber taraf olması şekli bir gereklilik olduğu açıktır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 16.02.2021 tarihli 2021/1389 E. 2021/275 K. sayılı ilamı; "...İİK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez" şeklindedir.

17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018  tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir.

Meseleyi konkordatonun amacı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Konkordato dürüst bir borçlunun belli bir zaman kesiti içerisindeki bütün adi alacaklarını yetkili makamın onayı ve alacaklı çoğunluğunun kabulü ile tasfiyesinin sağlandığı bir icra biçimidir.

Bu amacın gerçekleştirilmesi yani konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun malvarlığının korunması gerekir. İİK.nın 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir. Rehni 3. kişinin vermesi halinde bu rehnin paraya çevrilmesi konkordato talep eden borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu haliyle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesini konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemez.

İİK 45. maddesi uyarınca alacaklı önce rehne müracaat etmelidir. Maddede rehnin 3. kişi tarafından verilmiş olması durumu ayrık tutulmamıştır. Bu nedenle alacaklının 3. Kişi tarafından verilen rehne öncelikle müracaat etmesi, konkordato talep eden borçlunun malını koruma altında tutacak olup bu husus konkordato kurumunun amacına uygun olacaktır." şeklindedir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 17.06.2021 tarihli 2021/4430 E. 2021/2814 K. sayılı ilamı; "...İİK 295. maddesi "Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez" şeklindedir.

17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018  tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir...Gerek 295 maddesinin ruhunda ve gerekse 45. Madde bağlamında zikredilen rehinli malların borçlunun kendisine ait mallar olduğunun kabulünde zorunluluk vardır." şeklindedir.

Y. HGK. 03.03.2022 tarihli 2021/(15)6-772 E. 2022/240 K. Sayılı ilamı; "...Konkordatonun başarıya ulaşması ve alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmesi için borçlunun malvarlığının korunması gerekmekte olup, İİK'nın 295. maddesi de bu amaçla konkordato isteminde bulunanın verdiği ipotek nedeniyle muhafaza tedbiri alınmasını, satışın yapılmasını engellemiştir. Rehin konusu malın üçüncü kişi tarafından verilmesi hâlinde söz konusu rehnin paraya çevrilmesi de istemde bulunan borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu nedenle üçüncü kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesi mümkündür.

Gerek İİK hükümleri gerekse konkordato mühletinin amacı göz önüne alındığında, konkordatoya ilişkin hükümlerin sadece borçlu tarafından verilen rehinler hakkında uygulanacağı kabul edilmelidir. Çünkü, rehinli alacaklının üçüncü kişinin malı üzerinde rehin tesis edilmesini talep etmesinin temelinde, borçlunun malî durumunun ileride bozulması hâlinde alacağını rehinli malı sattırarak tahsil etmek vardır. Borçlu hakkında verilen mühletten rehin veren üçüncü kişinin de yararlanacağı kabul edilirse, rehinli alacaklının üçüncü kişiden teminat istemesinin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Üçüncü kişinin verdiği rehinde, rehinli alacaklının konkordato borçlusundan olan alacağı konkordato hükümlerine tabidir. Bu sebeple, rehinli alacaklıya alacağının tamamını konkordatoya yazdırma ve oy kullanma hakkı verilmesi zorunludur." şeklindedir.

Belirtilen nedenlerle, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla satışı istenen taşınmazın konkordato talep eden borçluya ait olmaması nedeniyle İİK 295. maddesindeki düzenlemenin somut olayda uygulanmayacağı, konkordatonun üçüncü kişilerin malvarlığını korumak gibi bir amacının da bulunmadığı, İİK 45. maddesi uyarınca alacaklının önce rehne müracaat etmesi gerektiği ve rehinli mal maliki üçüncü kişiyle borçlunun rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte beraber taraf olmasının şekli bir gereklilik olduğu dikkate alındığında 3. kişinin rehinli taşınmazının Mahkemece verilen 20.08.2024 tarihli muhafaza ve satış yasağı kapsamında olmadığı değerlendirilmiştir (İstanbul BAM 17. HD. T:16.05.2025, E:2025/388, K:2025/724).
#6
Genel İcra Hukuku / Takip Kesinleştikten Sonra Mir...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 16:18:03
Takibin kesinleşmesinden sonra murisin vefatı halinde mirasçıların, mirası usulüne uygun reddettiklerine ilişkin mahkeme kararı almaları halinde mirasçılar aleyhinde takibe devam edilmesi ve mirasçıların mal ve haklarına haciz konulması mümkün değildir. Şikayetçi mirasçı kendisine yönelen icra takip işlemlerini süresiz şikayet yolu ile iptal ettirebilir. Mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca istemin kabul edilerek şikayetçi yönünden icra takibinin iptaline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. (Yargıtay 12.H.D. E:2016/20527, K:2017/12067 - Yargıtay 12. HD. T:09/07/2020, E:2019/11002, K:2020/6831 - İstanbul BAM 20. HD. T:06/06/2024, E:2023/450, K:2024/2064 - Erzurum BAM 5. HD. T:23.09.2024, E:2024/916, K:2024/127)

*********

Her ne kadar Hukuk Genel Kurulu'nun, 19.11.2014 tarih ve 2013/12-2240 E. - 2014/929 K. sayılı kararı ile; mirasın reddi nedeniyle borçtan sorumlu olunmadığına ilişkin iddianın, borca itiraz olduğu ve ödeme emrinin tebliği üzerine takibin şekline göre yasal süre içinde ilgili merciye yapılması gerektiği kabul edilmiş ise de, bu ilke, mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının, icra takibinin kesinleşmesinden önceki bir tarihte alındığı hallerde uygulanmaktadır. (Yargıtay 12. HD. E:2019/11002, K:2020/6831  -Bursa BAM 6. HD. T:09/10/2024, E:2023/2982, K:2024/2353)
#7
İİK'nın 283/1. maddesine göre "Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebilir." satış ile 3. kişiye geçen mülkiyet tasarrufun iptaline karar verilmesi ile borçluya geri dönmez. Yalnızca, alacaklıya, 3. kişiye ait taşınmaz üzerine haciz koydurarak sattırmak suretiyle alacağını tahsil imkanı verir. Hacze dayanak yapılan tasarrufun iptali ilamında da anılan yasa hükmüne uygun olarak yalnızca satış işleminin iptaline karar verilmekle yetinilmiş olup; 3. kişi adına olan tapu kaydının iptali ile borçlu adına tesciline dair bir hüküm kurulmamıştır. Bu nedenle, taşınmazın mülkiyeti şikayetçi 3. kişiye aittir.

Öte yandan, İİK.'nın 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendinde; borçlunun haline münasip evinin haczolunamayacağı ifade edilmiştir. Anılan yasal düzenleme uyarınca, meskeniyet şikayeti, yalnızca takip borçlusuna tanınmış bir hak olup; takipte borçlu sıfatı taşımayan 3. kişinin bu şikayette bulunmaya hakkı yoktur (Yargıtay 12. HD. T:20.03.2025, E:2025/798, K:2025/2532)
#8
Genel İcra Hukuku / Geçici Mühlet İçinde Komiserin...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 14:02:30
Borçlu hakkında konkordato talepli dava açılması halinde, mühlet kararından sonra da borçlu ticari hayatına kaldığı yerden devam edeceği gibi 3. kişilerle alacak/borç ilişkilerine girecektir. Mühlet kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçların adi konkordato hükümleri içerisinde konkordato şartlarına tabi olmayacağı  İİK 'nın 308/c-4  maddesinde hüküm altına alınmıştır. 7327 sayılı Kanun'la  yapılan değişiklikle, geçici mühletten sonra komiserin izni ile doğan borçların, temerrüdün gerçekleşmesi halinde, alacaklılar tarafından icra takibine konu yapılabileceği açıkça belirtilmiştir (Yargıtay 12. HD. T:29/09/2021, E:2021/2784, K:2021/8132)
#9
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi

ESAS NO   : 2025/107
KARAR NO: 2025/1635   


Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı-alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Alacaklının icra mahkemesine başvurusunda, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte 1 yıllık sürede satış talep edilmediği gerekçesiyle verilen takibin düşmesi ve satış talebinin reddine ilişkin 26.01.2024 ve 30.01.2024 tarihli icra müdürlüğü kararlarının kaldırılmasını talep ettiği, İlk Derece Mahkemesince; konkordato süresince süreler işlemeye devam edeceğinden süresinde satış talep edilmediği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği, alacaklının istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; konkordato davasının reddedilmesinden sonra tedbirin kalktığı, o tarihten itibaren 1 yıllık süre esas alınarak süresinde satış avansı yatırılmadığı şeklinde gerekçe oluşturmak suretiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İİK'nın 150/e maddesinin, icra emri tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte olan hükmüne göre; "Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren 6 ay içinde, taşınmaz rehninin satışını da aynı tarihten itibaren 1 yıl içinde isteyebilir. Satış yukarıdaki fıkrada gösterilen müddetler içinde istenmez veya talep geri alınıp da bu müddetler içinde yenilenmez ise takip düşer. 78. maddenin ikinci fıkrası hükmü, rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipte de kıyasen uygulanır." Buna göre, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde, alacaklının ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren taşınmazlar için 1 yıl içinde satış isteme zorunluluğu vardır.

Somut olayda, borçlu hakkında görülen konkordato davasında Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/703 Esas sayılı dosyasından verilen 05.10.2018 tarihli tedbir ara kararı ile "3 ay süre ile geçici mühlet kararı verilmesine ..." karar verildiği, 31.10.2018 tarihinde başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takipte, borçlulara icra emrinin 15.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklı tarafından 30.06.2020 tarihinde satış talep edildiği, 11.02.2021 tarihinde satış avansının yatırıldığı, 21.02.2020 tarihinde konkordato davasının reddedildiği, icra memurluğunca 26.01.2024 tarihinde İİK'nın 150/e maddesi gereğince takibin düşmesine ve 30.01.2024 tarihinde satış talebinin reddine karar verildiği anlaşılmış olup, bahsi geçen tedbirin kaldırılmasından önce satış yapılamaz ise de; satış talebi icra işlemi olduğundan ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibin durması söz konusu olmadığından, tedbir kararı satış talebinde bulunulmasına engel değildir.

O halde, İİK'nın 150/e maddesi gereğince icra emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içinde satış istenmediği nedenle takip düşmüş olup, bu gerekçeyle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi yerinde görülmemiş ise de sonuçta istem reddedilmiş olduğundan sonucu doğru onama yoluna gidilmiştir.

SONUÇ: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun sonucu doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 5311 Sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK'nın 370. maddeleri uyarınca ONANMASINA, alınması gereken 615,40 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline, 25.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
#10
Tebligat Hukuku / İlanen Tebliğ Yapılma Şartları
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 21 Mayıs 2025, 10:02:30
Tebligat Kanunu'nda ilana ilişkin 28. madde ve Yönetmeliğin 48 vd. maddelerindeki hükümlere uyularak çok yönlü araştırma (Resmi ve hususi müessese ve dairelerden, örneğin; seçim kurullarından, vergi dairesinden, tapu dairesinden ve nüfus müdürlüğü gibi yerlerden) yapılarak, bundan sonuç alınmaması halinde ilanen tebliğe gidilmesi gerekirken bu yollar tüketilmeden, belirtilen inceleme ve  soruşturmayı kapsamayan adres araştırması ile yetinilerek adresin meçhul olduğunun kabulü ve sonuçta tebligatın ilanen yapılması mümkün olmadığından... (İstanbul BAM 20. HD. T:13/02/2025, E:2023/3900, K:2025/447)