YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 07.05.2019 tarihli ve 77-388 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 21:00:50

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

Yukarıdaki 12.03.2019 tarihli ve 691-202 sayılı CGK kararında terörizmin finansmanına ilişkin hukuki açıklamalar
bulunduğundan, tekrardan kaçınmak adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
7201 SAYILI TEBLİGAT KANUNU
KARARLAR
-1
ÖZET: Yokluğunda verilen kararın sanığa 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre,
öncelikle sorgusunun yapıldığı 12.12.2013 tarihli oturumda beyan ettiği en son bilinen adresi olan
'Y.S. Mah. 5.8. Sok. S. Sit. No: 3. Er./A.' adresine tebliğe gönderilmesi gerekirken, Yerel Mahkemece
kararın sanığın MERNİS adresi olan 'Y.S. Mah. 5.8. Sok. No: .3, iç kapı no: ., Et./A.' adresine tebliğ
edildiği, sanığın bilinen son adresine tebligat yapılmaksızın doğrudan MERNİS adresine tebligat
yapılmasının Tebligat Kanunu’na aykırı olduğu, mahkemece sanığa yapılan gerekçeli karar tebliğinin
geçersiz olması nedeniyle temyiz süresi işlemeye başlamayacağından hükümden sonra tayin edilen
sanık müdafisinin öğrenme üzerine yaptığı temyiz başvurusunun Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi
gereğince kanuni süresinde yapıldığı kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, hükmün sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği, buna
bağlı olarak Özel Dairenin temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararın onanmasına dair kararının isabetli
olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden,
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasının yargılaması sonucunda,
sanığın hazır bulunmadığı 15.01.2015 tarihli oturumda sanık hakkında aynı suçtan mahkûmiyet hükmü
kurulduğu,
Sanığın kovuşturmada sırasında sorgusunun yapıldığı 12.12.2013 tarihli oturumda 'Y.S. Mah. 5.8. Sok.
S. Sit. No:36 Er./A.' adresinde ikamet ettiğini beyan ettiği, sanığın bilinen son adresinin bu adres olduğu,
Yerel Mahkemece sanığın yokluğunda kurulan hükme ilişkin gerekçeli kararın tebliğ edilmek üzere,
sanığın MERNİS’te kayıtlı olan 'Y.S. Mah. 5.8. Sok. No:13, iç kapı no:6, Et./A.' adresine çıkarıldığı, gönderilen
kararın sanığın tanınmaması nedeniyle 10.03.2015 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre
mahalle muhtarına teslim edilip sanığın kapısına haber kağıdının yapıştırılması suretiyle tebliğ edildiği,
Hükümden sonra vekâletname ile tayin edilen sanık müdafisinin, 18.03.2015 tarihinde sanık hakkında
verilen mahkûmiyet hükmünü temyiz ettiği, Yerel Mahkemece 23.03.2015 tarihli .../... sayılı ek karar ile,
yasal süre içerisinde temyiz başvurusunda bulunulmaması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar
verildiği, verilen bu ek kararın da sanık müdafisi tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edildiği,
Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde, sanığa yapılan gerekçeli karar tebligatının usulüne uygun
olarak yapılmadığını belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için bu konudaki anayasal ve
kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasanın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası,
'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir...',
'Temel hak ve hürriyetlerin korunması' başlıklı 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise,
'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır...' şeklinde düzenlenmiş olup Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen
herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu
belirtilmiştir.
CMK’nın 'Kararların gerekçeli olması' başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası,
'Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.',
'Eski hâle getirme' başlıklı 40. maddesi ise,
'(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.' biçiminde
düzenlenmiş olup CMK’nın 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin,
başvurulabilecek kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı
Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski
hale getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine
bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Kişilerin hak arama hürriyetlerinin Anayasa ve diğer kanunlarla güvence altına alındığı ve bu hakkın
kullanılabilmesi için devlet işlemlerinin kişilere usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği açıklandıktan
sonra, işleme muhatap olan kişilere hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun hangi maddeleri
dikkate alınarak tebligat yapılacağı, muhatabın en son bildirdiği adrese ulaşılamaması hâlinde tebligat
işleminin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna gelince,
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 'Bilinen adreste tebligat' başlıklı 10. maddesinde,
'Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde,
muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve
tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki, kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat
yapılması caizdir.' düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Adres, muhatabın
konut veya iş yeri adresi olabilir. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya
diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Ancak, tebligatı çıkaran makama bildirilen
adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâllerinde,
muhatabın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na göre adres kayıt sistemindeki adresi (MERNİS) bilinen
son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılacaktır. (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat
Hukuku, Seçkin Yayınevi, s. 82)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Yokluğunda verilen kararın sanık A.Ç.’ye 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre,
öncelikle sorgusunun yapıldığı 12.12.2013 tarihli oturumda beyan ettiği en son bilinen adresi olan 'Y.S.
Mah. 5.8. Sok. S. Sit. No:36 Er./A.' adresine tebliğe gönderilmesi gerekirken, Yerel Mahkemece kararın
sanığın MERNİS adresi olan 'Y.S. Mah. 5.8. Sok. No:13, iç kapı no:6, Et./Ankara' adresine tebliğ edildiği,
sanığın bilinen son adresine tebligat yapılmaksızın doğrudan MERNİS adresine tebligat yapılmasının
Tebligat Kanunu’na aykırı olduğu, mahkemece sanığa yapılan gerekçeli karar tebliğinin geçersiz olması
nedeniyle temyiz süresi işlemeye başlamayacağından hükümden sonra tayin edilen sanık müdafisinin
öğrenme üzerine yaptığı temyiz başvurusunun Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi gereğince kanuni
süresinde yapıldığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının
kaldırılmasına, dosyanın temyiz incelemesi yapılabilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar
verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 07.05.2019 tarihli ve 77-388 sayılı

Benzer Konular (10)