Son İletiler
#71
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları / Karar vermeye elverişli olmaya...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 10 Mart 2025, 20:04:38T.C
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2022/508
Karar: 2023/226
"Karar vermeye elverişli olmayan bir bilirkişi raporuna taraflarca itiraz edilmemiş olsa dahi hakim tarafından resen yeni bir bilirkişi raporu alınabilir. Böyle bir durumda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bahsedilemez"
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2022/508
Karar: 2023/226
"Karar vermeye elverişli olmayan bir bilirkişi raporuna taraflarca itiraz edilmemiş olsa dahi hakim tarafından resen yeni bir bilirkişi raporu alınabilir. Böyle bir durumda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bahsedilemez"
#72
Gayrimenkul & Kira Hukuku / Geç Tahliye Nedeniyle Tazminat...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 10 Mart 2025, 20:00:42T.C
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/1291
Karar: 2021/1412
"Tahliye taahhütnamesi üzerinde yazılı tarihte evi boşaltmayan kiracı, evin tahliye edileceğinin taahhüt edildiği tarih ile tahliye edildiği tarihler arasındaki süreçte davacının yoksun kaldığı kira geliri sebebiyle tazminat ödemelidir"
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/1291
Karar: 2021/1412
"Tahliye taahhütnamesi üzerinde yazılı tarihte evi boşaltmayan kiracı, evin tahliye edileceğinin taahhüt edildiği tarih ile tahliye edildiği tarihler arasındaki süreçte davacının yoksun kaldığı kira geliri sebebiyle tazminat ödemelidir"
#73
Borçlar & Eşya Hukuku / Site İçindeki Hırsızlıktan Yön...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 10 Mart 2025, 19:58:07T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Esas: 2016/12054
Karar: 2017/10564
"Site içerisinde bulunan konutlara hırsız girmesi sonucu oluşan maddi kayıptan, gerekli önlemleri almayan site yönetimi ve güvenlik şirketi sorumludur"
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Esas: 2016/12054
Karar: 2017/10564
"Site içerisinde bulunan konutlara hırsız girmesi sonucu oluşan maddi kayıptan, gerekli önlemleri almayan site yönetimi ve güvenlik şirketi sorumludur"
#74
Tebligat Hukuku / Türkiye'de İkamet İzni Bulunan...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 10 Mart 2025, 15:37:32Şikayetçi gerçek kişi Ghanem H'a yapılan ödeme emri tebliğ işleminin incelenmesinde;
Medeni Kanunun 19. maddesinin birinci fıkrasına göre yerleşim yeri (ikametgâhı), "bir kimsenin sürekli kalma niyeti ile oturduğu yerdir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa dayanılarak çıkartılan ve 15.08.2007 tarihinde yürürlüğe giren Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği'nin 1. maddesine göre, '' Türk vatandaşlarının ve Türkiye'de herhangi bir amaçla en az 6 ay süreli ikamet tezkeresi ile bulunan yabancıların yerleşim yeri adresleri Merkezi Adres Kayıt Sistemi olarak Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü tarafından elektronik ortamda tutulur.'' hükmü yer almaktadır
Somut olayda, borçlunun takip talebinde gösterilen ve ayrıca MERNİS adresi olarak tespit edilen adresine gönderilen ödeme emri tebligatlarının, tebliğ mazbatasına göre ''muhatap tebliği en yakın aza beyanı soruldu tanınmadığını ve yeni adresinin bilinmediğini sözlü beyan ettiği, evrak tebliğ edilememiştir, çıkış mercine iade'' şerhiyle 03.10.2020 tarihinde iade döndüğü daha sonra aynı olan MERNİS adresine tebligatın çıkartıldığı ve ''adrese gidildi, muhatabın tanınmadığı aza beyanından anlaşıldı, gösterilen adres tebliğ adresi olduğundan mahalle muhtarlığına tebliğ edilerek 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırıldı'' şerhi ile TK'nın 21/2. maddesi uyarınca 18.11.2020 tarihinde imza edilerek tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
İstanbul İl Göç İdaresinin 21.05.2024 tarihli yazı cevabı ile şikayetçi borçlunun 11.05.2020 başlangıç tarihli uzun dönem ikamet izni kaydı bulunduğunun bildirilmesi üzerine ve tebliğ yapılan adresin AKS kaydına göre tebliğ tarihinde kayıtlı MERNİS adresi olması, tebligat zarfında adresin MERNİS adresi olduğu ve TK'nın 21/2. maddesi gereğince tebligat yapılması gerektiği şerhinin verildiği ve iade tebliğde adreste tanınmadığının tespiti yapıldığına göre tebligatın şerh itibari ile TK 21/2 . maddesine göre usulüne uygun olduğu anlaşılmıştır (Yargıtay 12. HD. T:06.06.2024, E:2023/8765, K:2024/5957).
************
Medeni Kanunun 19. maddesinin birinci fıkrasına göre yerleşim yeri (ikametgâhı), "bir kimsenin sürekli kalma niyeti ile oturduğu yerdir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa dayanılarak çıkartılan ve 15.08.2007 tarihinde yürürlüğe giren Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği'nin 1. maddesine göre,'' Türk vatandaşlarının ve Türkiye'de herhangi bir amaçla en az 6 ay süreli ikamet tezkeresi ile bulunan yabancıların yerleşim yeri adresleri Merkezi Adres Kayıt Sistemi olarak Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü tarafından elektronik ortamda tutulur.'' hükmü yer almaktadır.
Somut olayda, borçlunun takip talebinde gösterilen ve ayrıca mernis adresi olarak tespit edilen adresine gönderilen ödeme emri tebligatlarının borçlunun bu adreslerden taşındığı şerhi ile iade edilmesi üzerine, müdürlükçe adres araştırması yapıldığı, Antalya İl Göç İdaresinin 23.03.2021 tarihli yazı cevabı ile davacı borçlunun 16.10.2019-26.09.2021 tarihleri arasında ikamet izni kaydı bulunduğu ve adresinin "..... İç Kapı No:1 Konyaaltı/Antalya" adresinde ikamet ettiğinin bildirilmesi üzerine, tebligat zarfına adresin MERNİS adresi olduğu ve TK'nın 21/2. maddesi gereğince tebligat yapılması gerektiği şerhi verilerek tebliğ işleminin 01.06.2021 tarihinde TK'nın 21/2. maddesine göre yapıldığı görülmüştür.
O halde, İlk Derece Mahkemesinin şikayetin reddine yönelik kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istinaf başvurusunun kabulü ile şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir (Yargıtay 12. HD. T:27.10.2023, E:2022/13483, K:2023/6801).
Medeni Kanunun 19. maddesinin birinci fıkrasına göre yerleşim yeri (ikametgâhı), "bir kimsenin sürekli kalma niyeti ile oturduğu yerdir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa dayanılarak çıkartılan ve 15.08.2007 tarihinde yürürlüğe giren Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği'nin 1. maddesine göre, '' Türk vatandaşlarının ve Türkiye'de herhangi bir amaçla en az 6 ay süreli ikamet tezkeresi ile bulunan yabancıların yerleşim yeri adresleri Merkezi Adres Kayıt Sistemi olarak Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü tarafından elektronik ortamda tutulur.'' hükmü yer almaktadır
Somut olayda, borçlunun takip talebinde gösterilen ve ayrıca MERNİS adresi olarak tespit edilen adresine gönderilen ödeme emri tebligatlarının, tebliğ mazbatasına göre ''muhatap tebliği en yakın aza beyanı soruldu tanınmadığını ve yeni adresinin bilinmediğini sözlü beyan ettiği, evrak tebliğ edilememiştir, çıkış mercine iade'' şerhiyle 03.10.2020 tarihinde iade döndüğü daha sonra aynı olan MERNİS adresine tebligatın çıkartıldığı ve ''adrese gidildi, muhatabın tanınmadığı aza beyanından anlaşıldı, gösterilen adres tebliğ adresi olduğundan mahalle muhtarlığına tebliğ edilerek 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırıldı'' şerhi ile TK'nın 21/2. maddesi uyarınca 18.11.2020 tarihinde imza edilerek tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
İstanbul İl Göç İdaresinin 21.05.2024 tarihli yazı cevabı ile şikayetçi borçlunun 11.05.2020 başlangıç tarihli uzun dönem ikamet izni kaydı bulunduğunun bildirilmesi üzerine ve tebliğ yapılan adresin AKS kaydına göre tebliğ tarihinde kayıtlı MERNİS adresi olması, tebligat zarfında adresin MERNİS adresi olduğu ve TK'nın 21/2. maddesi gereğince tebligat yapılması gerektiği şerhinin verildiği ve iade tebliğde adreste tanınmadığının tespiti yapıldığına göre tebligatın şerh itibari ile TK 21/2 . maddesine göre usulüne uygun olduğu anlaşılmıştır (Yargıtay 12. HD. T:06.06.2024, E:2023/8765, K:2024/5957).
************
Medeni Kanunun 19. maddesinin birinci fıkrasına göre yerleşim yeri (ikametgâhı), "bir kimsenin sürekli kalma niyeti ile oturduğu yerdir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa dayanılarak çıkartılan ve 15.08.2007 tarihinde yürürlüğe giren Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği'nin 1. maddesine göre,'' Türk vatandaşlarının ve Türkiye'de herhangi bir amaçla en az 6 ay süreli ikamet tezkeresi ile bulunan yabancıların yerleşim yeri adresleri Merkezi Adres Kayıt Sistemi olarak Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü tarafından elektronik ortamda tutulur.'' hükmü yer almaktadır.
Somut olayda, borçlunun takip talebinde gösterilen ve ayrıca mernis adresi olarak tespit edilen adresine gönderilen ödeme emri tebligatlarının borçlunun bu adreslerden taşındığı şerhi ile iade edilmesi üzerine, müdürlükçe adres araştırması yapıldığı, Antalya İl Göç İdaresinin 23.03.2021 tarihli yazı cevabı ile davacı borçlunun 16.10.2019-26.09.2021 tarihleri arasında ikamet izni kaydı bulunduğu ve adresinin "..... İç Kapı No:1 Konyaaltı/Antalya" adresinde ikamet ettiğinin bildirilmesi üzerine, tebligat zarfına adresin MERNİS adresi olduğu ve TK'nın 21/2. maddesi gereğince tebligat yapılması gerektiği şerhi verilerek tebliğ işleminin 01.06.2021 tarihinde TK'nın 21/2. maddesine göre yapıldığı görülmüştür.
O halde, İlk Derece Mahkemesinin şikayetin reddine yönelik kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istinaf başvurusunun kabulü ile şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir (Yargıtay 12. HD. T:27.10.2023, E:2022/13483, K:2023/6801).
#75
Kişiler & Aile & Miras Hukuku / Erkeğe ve kadına takılan ekono...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 09 Mart 2025, 22:38:06T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2023/5704
KARAR: 2024/2402
Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı karşı davalı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı karşı davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı karşı davalı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; davalı karşı davacı erkek ile ailesinin müvekkilini ve ailesini sürekli olarak küçümsediğini, ağza alınmayacak sözler söylediğini, ailesinin evliliklerine müdahale ettiklerini, erkeğin sürekli baskı ve fiziki şiddet uyguladığını, çocukları ile ilgilenmediğini, müvekkilinin ailesi ile görüşmesine izin vermediğini, kazancının erkek ve babasına ait olmasını istediklerini, ziynetlerinin düğün günü alınarak geri verilmediğini ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, velâyetinin anneye tevdiine, 100.000,00 TL maddî, 100.000,00 TL manevî tazminata, aylık 1000.00 TL tedbir yoksulluk nafakasına, aylık 1.000.00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, ziynet eşyalarının aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde günlük bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı karşı davacı erkek vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; iddiaların asılsız olduğunu, kadının, müvekkilini, mesleğini, ailesini aşağılayıcı beyanlarda bulunarak psikolojik şiddet uyguladığını, kadının sürekli ailesinin yanına gitmek için baskı yaptığını ancak müvekkiline "annenin babanın yüzünü görmek istemiyorum, torunlarını görmek istiyorlarsa Sivasa gelsin görsünler" şeklinde beyanda bulunduğunu, ekonomik olarak eşine yardımcı olmadığını, sürekli absürd istekleri olduğunu, eşinin haberi olmaksızın ailesine para gönderdiğini, sürekli uyuyup ev işleri ile ilgilenmediğini, son olarak kadının, amcasının oğlunun düğünü için ziynet eşyalarını yanına alarak gittiğini, sonrasında müvekkiline "sen artık çocuğu rüyanda görürsün, ben gelmiyorum eve" şeklinde beyanda bulunduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya tevdiine, 100.000,00TL maddî ve 100000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile erkeğin kendi kök ailesinin evlilik birliğine müdahalesine engel olmadığı gibi ortak çocuğun isminin anne ve baba tarafından konulması kuralı ve adetine dahi aykırı hareket ederek davalı karşı davacının babasının istemiyle çocuğun isminin...olarak belirlendiği, erkeğin, davacı karşı davalıya tokat attığını ikrar eder şekilde mesaj kayıtları karşısında fiziki şiddetin de bulunduğu, kadının kök ailesiyle görüşmelerini sınırlandırdığı, erkeğin telefonu ile davacı karşı davalı kadının telefonlarını eşleyerek davacı karşı davalıyı konum üzerinden takip edilebilir hale getirdiği, kadının da, erkeğin kök ailesi ile görüşme yanlısı olmadığı, yapmış olduğu görüşmeleri ise zoraki yerine getirdiği, erkeği geliri ve mesleği konusunda aşağılayacak ve küçük görecek şekilde söylemlerde bulunduğu, erkeğin kadın ile barışmak isteyip bu yönde ortak konuta dönüşünü sağlamak yönündeki girişimlerine cevap vermediği, özellikle maddî yönden şartlar ileri sürerek barışma girişimini zora soktuğu, erkeğin gıyabında kendisini sevmediği, birlikte yaşamak istemediği, ayrılmak istediğini beyan eder tarzda ifadelerinin bulunduğu, yine kişisel ilişki kapsamında erkeğe ortak çocuğun ayakkabılarını fırlatarak makul görülebilecek tepkinin dışında eylemde bulunduğu, ve amcasını oğlunun düğününe gitme saiki ile ortak konuttan ayrıldıktan sonra tekrar dönmediği, diğer iddiaların taraflarca ispatlanmadığı, tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye tevdiine, çocuk yararına aylık 300,00 TL tedbir, 1000,00 TL iştirak nafakasına, kadının yoksulluğa düşmeyeceğinden yoksulluk nafakası talebinin reddine, eşit kusur sebebiyle tarafların tazminat taleplerinin reddine, ispatlanamayan ziynet alacağı talebinin de reddine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 15.02.2023 tarihli kararı ile davalı karşı davacı erkek lehine reddedilen ziynet alacağı yönünden 44.589.38 TL nispi vekâlet ücreti takdirine yer verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen asıl ve ek kararına karşı davacı karşı davalı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; boşanma yönünden karara itiraz etmediğini belirterek kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini isstemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesinin kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı karşı davalı kadının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı karşı davalı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf sebeplerini tekrarla Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflarca açılan karşılıklı boşanma davasında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamında imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunup bulunmadığı, kadına yüklenen kusurlu davranışların gerçekleşip gerçekleşmediği, kadının tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin yerinde olup olmadığı, çocuk için hükmedilen nafakaların hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun olup olmadığı ve ziynet alacağı talebinin reddinin isabetli olup olmadığı buna bağlı olarak erkek lehine takdir edilen vekâlet ücreti noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun'un 4 üncü, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası,169 uncu, 174 üncü, 175 inci, 182 nci, 220 nci, 330 uncu, maddeleri. 6100 sayılı Kanun'un 323 üncü, 326 ncı, 370 inci ve 371 inci maddeleri. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 50, 51 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı karşı davalı kadın vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir .
2.Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E., Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş., Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).
3.Bu noktada "kişisel mal" kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 220 nci maddesinde;
"Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler."
kişisel mal olarak sayılmıştır. Bu noktada belirtilmelidir ki, eşlere ilişkin her türlü giyim eşyası, mücevher, saat, takılar, spor araç ve gereçleri, cep telefonları, gözlük, makyaj malzemesi gibi sadece kişisel kullanıma yönelik kural olarak taşınırlardan oluşan, istisnai olarak taşınmaz mallar 4721 sayılı Kanunun 220 inci maddesinin birinci fıkrasına göre o eşin kişisel malıdır (Dural, M., Öğüz T., Gümüş M.A., Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, s.218).
4. Dairemizin önceki içtihatları, "aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır" YÖNÜNDEYDİ. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; "Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir" yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.
5.Hemen belirtilmelidir ki, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. (6100 sayılı Kanun m.190) Diğer taraftan 4721 sayılı Kanunun 222 inci maddesinin birinci fıkrasında da yine aynı Kanunun 6 ncı maddesi ile paralellik gösteren "Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür" şeklindeki düzenleme ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir. Ziynet alacağı davalarında da olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
6.Diğer yandan, "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir" (6100 sayılı Kanun m. 26/1)
7.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı karşı davalı kadın dava dilekçesinde, evlendikten sonra evleri olmadığı için erkeğin ailesinin yanında kaldıklarını, erkeğin ailesinin müvekkilin düğün takılarını istediğini, "bizde kalsın, geri vereceğiz" dediklerini ama iade edilmediğini ileri sürerek gramları farklılık gösteren 24 adet bilezik, 35 çeyrek altın, 4 yarım, 6 tam altın ve 3 gremse diye tabir edilen ziynetlerin iadesini, bu mümkün değilse bedelinin iadesini talep etmiş, davalı karşı davacı erkek ise cevap dilekçesinde ziynetlerin kadının uhdesinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Davacı karşı davalı kadının delil olarak sunduğu ve erkek tarafından inkar edilmeyen mesaj kayıtlarına göre de kadının erkekten altınlarını getirmesi istendiğinde erkeğin "söz getireceğim, bıktım artık bu konudan yeter" dediği anlaşılmıştır. Davalı karşı davacı erkek, 03.11.2022 tarihli dilekçede bu mesaj kayıtlarından sonraki bir tarihte bileziklerin teslim edildiğini ve ziynetlerin kadında olduğunu beyan etmiştir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirerek erkeğe geçmiş olup davalı karşı davacı erkek ziynetlerin uhdesinde olmadığını ve kadına iade edildiğini sunulan delillerle ispatlayamamıştır. O halde, talebe konu edilen ve dilekçeler aşamasındaki iddia ve savunmalar ile özellikle davalı karşı davacı erkeğin dava konusu ziynetlerle ilgili aidiyet savunması da bulunmadığı dikkate alınarak ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ziynet alacağı davası yönünden KALDIRILMASINA,
2.İlk Derece Mahkemesi kararının ziynet alacağı davasının reddi ile buna yönelik vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA,
3.Yukarıda (1) numaralı paragrafta belirtildiği üzere temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının
bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.04.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2023/5704
KARAR: 2024/2402
Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı karşı davalı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı karşı davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı karşı davalı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; davalı karşı davacı erkek ile ailesinin müvekkilini ve ailesini sürekli olarak küçümsediğini, ağza alınmayacak sözler söylediğini, ailesinin evliliklerine müdahale ettiklerini, erkeğin sürekli baskı ve fiziki şiddet uyguladığını, çocukları ile ilgilenmediğini, müvekkilinin ailesi ile görüşmesine izin vermediğini, kazancının erkek ve babasına ait olmasını istediklerini, ziynetlerinin düğün günü alınarak geri verilmediğini ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, velâyetinin anneye tevdiine, 100.000,00 TL maddî, 100.000,00 TL manevî tazminata, aylık 1000.00 TL tedbir yoksulluk nafakasına, aylık 1.000.00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, ziynet eşyalarının aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde günlük bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı karşı davacı erkek vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; iddiaların asılsız olduğunu, kadının, müvekkilini, mesleğini, ailesini aşağılayıcı beyanlarda bulunarak psikolojik şiddet uyguladığını, kadının sürekli ailesinin yanına gitmek için baskı yaptığını ancak müvekkiline "annenin babanın yüzünü görmek istemiyorum, torunlarını görmek istiyorlarsa Sivasa gelsin görsünler" şeklinde beyanda bulunduğunu, ekonomik olarak eşine yardımcı olmadığını, sürekli absürd istekleri olduğunu, eşinin haberi olmaksızın ailesine para gönderdiğini, sürekli uyuyup ev işleri ile ilgilenmediğini, son olarak kadının, amcasının oğlunun düğünü için ziynet eşyalarını yanına alarak gittiğini, sonrasında müvekkiline "sen artık çocuğu rüyanda görürsün, ben gelmiyorum eve" şeklinde beyanda bulunduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya tevdiine, 100.000,00TL maddî ve 100000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile erkeğin kendi kök ailesinin evlilik birliğine müdahalesine engel olmadığı gibi ortak çocuğun isminin anne ve baba tarafından konulması kuralı ve adetine dahi aykırı hareket ederek davalı karşı davacının babasının istemiyle çocuğun isminin...olarak belirlendiği, erkeğin, davacı karşı davalıya tokat attığını ikrar eder şekilde mesaj kayıtları karşısında fiziki şiddetin de bulunduğu, kadının kök ailesiyle görüşmelerini sınırlandırdığı, erkeğin telefonu ile davacı karşı davalı kadının telefonlarını eşleyerek davacı karşı davalıyı konum üzerinden takip edilebilir hale getirdiği, kadının da, erkeğin kök ailesi ile görüşme yanlısı olmadığı, yapmış olduğu görüşmeleri ise zoraki yerine getirdiği, erkeği geliri ve mesleği konusunda aşağılayacak ve küçük görecek şekilde söylemlerde bulunduğu, erkeğin kadın ile barışmak isteyip bu yönde ortak konuta dönüşünü sağlamak yönündeki girişimlerine cevap vermediği, özellikle maddî yönden şartlar ileri sürerek barışma girişimini zora soktuğu, erkeğin gıyabında kendisini sevmediği, birlikte yaşamak istemediği, ayrılmak istediğini beyan eder tarzda ifadelerinin bulunduğu, yine kişisel ilişki kapsamında erkeğe ortak çocuğun ayakkabılarını fırlatarak makul görülebilecek tepkinin dışında eylemde bulunduğu, ve amcasını oğlunun düğününe gitme saiki ile ortak konuttan ayrıldıktan sonra tekrar dönmediği, diğer iddiaların taraflarca ispatlanmadığı, tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye tevdiine, çocuk yararına aylık 300,00 TL tedbir, 1000,00 TL iştirak nafakasına, kadının yoksulluğa düşmeyeceğinden yoksulluk nafakası talebinin reddine, eşit kusur sebebiyle tarafların tazminat taleplerinin reddine, ispatlanamayan ziynet alacağı talebinin de reddine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 15.02.2023 tarihli kararı ile davalı karşı davacı erkek lehine reddedilen ziynet alacağı yönünden 44.589.38 TL nispi vekâlet ücreti takdirine yer verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen asıl ve ek kararına karşı davacı karşı davalı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; boşanma yönünden karara itiraz etmediğini belirterek kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini isstemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesinin kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı karşı davalı kadının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı karşı davalı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf sebeplerini tekrarla Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflarca açılan karşılıklı boşanma davasında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamında imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunup bulunmadığı, kadına yüklenen kusurlu davranışların gerçekleşip gerçekleşmediği, kadının tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin yerinde olup olmadığı, çocuk için hükmedilen nafakaların hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun olup olmadığı ve ziynet alacağı talebinin reddinin isabetli olup olmadığı buna bağlı olarak erkek lehine takdir edilen vekâlet ücreti noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun'un 4 üncü, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası,169 uncu, 174 üncü, 175 inci, 182 nci, 220 nci, 330 uncu, maddeleri. 6100 sayılı Kanun'un 323 üncü, 326 ncı, 370 inci ve 371 inci maddeleri. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 50, 51 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı karşı davalı kadın vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir .
2.Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E., Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş., Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).
3.Bu noktada "kişisel mal" kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 220 nci maddesinde;
"Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler."
kişisel mal olarak sayılmıştır. Bu noktada belirtilmelidir ki, eşlere ilişkin her türlü giyim eşyası, mücevher, saat, takılar, spor araç ve gereçleri, cep telefonları, gözlük, makyaj malzemesi gibi sadece kişisel kullanıma yönelik kural olarak taşınırlardan oluşan, istisnai olarak taşınmaz mallar 4721 sayılı Kanunun 220 inci maddesinin birinci fıkrasına göre o eşin kişisel malıdır (Dural, M., Öğüz T., Gümüş M.A., Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, s.218).
4. Dairemizin önceki içtihatları, "aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır" YÖNÜNDEYDİ. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; "Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir" yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.
5.Hemen belirtilmelidir ki, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. (6100 sayılı Kanun m.190) Diğer taraftan 4721 sayılı Kanunun 222 inci maddesinin birinci fıkrasında da yine aynı Kanunun 6 ncı maddesi ile paralellik gösteren "Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür" şeklindeki düzenleme ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir. Ziynet alacağı davalarında da olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
6.Diğer yandan, "Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir" (6100 sayılı Kanun m. 26/1)
7.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı karşı davalı kadın dava dilekçesinde, evlendikten sonra evleri olmadığı için erkeğin ailesinin yanında kaldıklarını, erkeğin ailesinin müvekkilin düğün takılarını istediğini, "bizde kalsın, geri vereceğiz" dediklerini ama iade edilmediğini ileri sürerek gramları farklılık gösteren 24 adet bilezik, 35 çeyrek altın, 4 yarım, 6 tam altın ve 3 gremse diye tabir edilen ziynetlerin iadesini, bu mümkün değilse bedelinin iadesini talep etmiş, davalı karşı davacı erkek ise cevap dilekçesinde ziynetlerin kadının uhdesinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Davacı karşı davalı kadının delil olarak sunduğu ve erkek tarafından inkar edilmeyen mesaj kayıtlarına göre de kadının erkekten altınlarını getirmesi istendiğinde erkeğin "söz getireceğim, bıktım artık bu konudan yeter" dediği anlaşılmıştır. Davalı karşı davacı erkek, 03.11.2022 tarihli dilekçede bu mesaj kayıtlarından sonraki bir tarihte bileziklerin teslim edildiğini ve ziynetlerin kadında olduğunu beyan etmiştir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirerek erkeğe geçmiş olup davalı karşı davacı erkek ziynetlerin uhdesinde olmadığını ve kadına iade edildiğini sunulan delillerle ispatlayamamıştır. O halde, talebe konu edilen ve dilekçeler aşamasındaki iddia ve savunmalar ile özellikle davalı karşı davacı erkeğin dava konusu ziynetlerle ilgili aidiyet savunması da bulunmadığı dikkate alınarak ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ziynet alacağı davası yönünden KALDIRILMASINA,
2.İlk Derece Mahkemesi kararının ziynet alacağı davasının reddi ile buna yönelik vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA,
3.Yukarıda (1) numaralı paragrafta belirtildiği üzere temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının
bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.04.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
#76
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku / İşçinin aynı kıdem ve aynı işt...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 09 Mart 2025, 22:27:52T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
ESAS:2017/16279
KARAR:2020/10415
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; davacının 16.02.2006 tarihinde işyerine girdiğini, 27.12.2011 tarihinde devereci olarak çalışmaya başladığını, davacı ile beraber aynı işi yapan... ve ... isimli deverecilerin davacıdan daha fazla ücret aldıklarını, her iki deverecinin de aynı kıdemde olmamalarına rağmen aynı ücreti aldıklarını, davacının sırf kadın olduğu için diğer devereciler ile aynı işi yapmasına rağmen daha az ücret aldığını, davalı işverenin işyerinde ücret konusunda cinsiyet ayrımı yaptığını, İş Kanununa göre işverenin eşit iş yapan işçiye eşit ücret ödemekle yükümlü olduğunu, bu borca aykırı davranan işverenin işçiye 4 aylık ücreti tutarında tazminat ödemesi gerektiğini, ayrıca çalıştığı süre boyunca diğer işçilere ödenen ücret farkını da işçiye ödemek zorunda olduğunu, davalı işverenin eşit işlem borcuna aykırı davranışından dolayı davacının 25.03.2014 tarihinde iş akdini haklı sebeple feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret farkı ile eşit işlem borcuna aykırılık tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının, kendisi ile aynı işi yaptığını zikrettiği...'in 16.02.2006 tarihinde devereci olarak iş başı yaptığını, İshak Aktekin'in kıdemi ve tecrübesinin davacıya oranla daha fazla olduğunu, diğer isim olan ...'in ise davacı gibi başka bir görevdeyken davacıdan önce 2010 yılında devereciliğe geçtiğini, davacıdan daha fazla iş tecrübesi kazandığını ve davacıya oranla daha fazla çalışma sergilemesi nedeniyle ücretinde Haziran 2012 yılında yapılan genel iyileştirmede daha fazla ücrete hak kazandığını, davacının diğer deverecilere oranla daha az üretim kapasitesine sahip olduğunu, çalışmasında arkadaşlarının yardımını alarak işine devam ettiğini, ancak devereci arkadaşlarının bulundukları makinanın başında davacıya oranla daha fazla efor sergileyerek yardımsız işlerini gördüğünü, davacının şirket içindeki yararlılığı, işi kavrama yeteneği ve kıdemi de gözönüne alınarak daha az bir iyileştirme yapılarak ücret ödeme yolu seçildiğini, işverenin aynı işi yapan çalışanlar arasında üretime katkıları ve işteki kıdemlerini gözönüne alarak ücret belirleme hakkının eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmediğini, zira davacı ile belirtilen isimler arasında üretim ve diğer hususlar bakımından bir eşitlik söz konusu olmadığını, davacının, kendisinden daha fazla mesleki tecrübesi bulunan ve kendisine oranla daha fazla üretim yapan çalışanlarla maaşını kıyaslayarak haksızlık yapıldığı gerekçesiyle iş akdini haksız ve kötüniyetle feshettiğini, bu sebeple kıdem tazminatı ile ücret alacağı farkına hak kazanamadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile yıllık izin ücreti alacağının tahsiline, diğer taleplerin reddine hükmedilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Uyuşmazlık işverenin eşit davranma borcuna aykırı davranıp davranmadığı ve bunun sonuçları noktasında toplanmaktadır.
Eşit davranma ilkesi tüm hukuk alanında geçerli olup, iş hukuku bakımından işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden olmadıkça farklı davranmama borcu yüklemektedir. Bu bakımdan işverenin yönetim hakkı sınırlandırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle işverenin ayrım yapma yasağı işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasaklamaktadır. Bununla birlikte eşit davranma borcu tüm işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin aynı duruma getirilmesini gerektirmeyip, eşit durumdaki işçilerin farklı işleme tabi tutulmasını önlemeyi amaç edinmiştir.
"Eşitlik İlkesi" en temel anlamda T.C. Anayasasının 10 uncu ve 55 inci maddelerinde ifade edilmiş, 10 uncu maddede "Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" kuralına yer verilmiştir. 55 inci maddenin kenar başlığı ise "Ücrette Adalet Sağlanması" şeklindedir.
Bundan başka eşit davranma ilkesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Ekonomik Topluluğu Andlaşması, Uluslararası Çalışma Örgütünün Sözleşme ve Tavsiye Kararlarında da çeşitli biçimlerde ele alınmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu sistematiğinde, eşit davranma borcu, işverenin genel anlamda borçları arasında yerini almıştır. Buna karşın eşitlik ilkesini düzenleyen 5 inci maddede, her durumda mutlak bir eşit davranma borcu düzenlenmiş değildir. Belli bazı durumlarda işverenin eşit davranma borcunun varlığından söz edilmiştir. Dairemiz kararlarında " esaslı nedenler olmadıkça" ve "biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça" bu yükümlülüğün bulunmadığı vurgulanmıştır (Yargıtay 9.HD. 25.7.2008 gün 2008/ 27310 E, 2008/ 22095 K.).
İşverence, işçiler arasında farklı uygulamaya gidilmesi yönünden nesnel nedenlerin varlığı halinde eşit işlem borcuna aykırılıktan söz edilemez( Yargıtay 9.HD. 2.12.2009 gün, 2009/33837 E, 2009/ 32939 K).
4857 sayılı Yasanın 5 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında, işverenin ücret ödeme borcunun ifası sırasında ayrım yapamayacağından söz edilmektedir. Burada sözü edilen ücretin genel anlamda ücret olduğu ve ücretin dışında kalan ikramiye, pirim v.b. ödemleri de kapsadığı açıktır.
Eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte, anılan maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemeye göre işçi ihlalin varlığını güçlü biçimde gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksi işveren tarafından ispatlanmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı aynı bölümde çalıştığı diğer personellerle aynı işi yaptığı halde kendisine daha az ücret ödeyen işverenin eşit davranma borcuna aykırı davrandığı ve iş sözleşmesini bu nedenle haklı olarak feshettiği iddiasıyla tazminat ve fark ücret isteminde bulunmuştur.
Mahkemece ; ".. aynı bölümde çalışan işçilere farklı ücret zamları uygulandığı, ... ve ... davacıdan daha yüksek ücret aldığı anlaşılmıştır. İşe daha sonra bir tarihte giren ... ise, Tamer ile İsak'tan daha yüksek ücret ile çalışmaktadır. Dolayısıyla erkek işçiler arasında da ücret konusunda farklılıklar olduğu, hatta davacıdan daha düşük ücret ile çalışan erkek işçilerin dahi olduğu görülmektedir. Dava dilekçesinde anılan İsak ve Tamer'in dahi ücretlerinin her dönem aynı olmadığı, farklı zam oranlarının uygulandığı görülmektedir. Davacı tarafça tabloda emsal işçi olarak yer alan...ve ...'in her ne kadar carlıkçı sıfatı ile çalıştığı beyan edilmiş ve bu beyanlar tanık ifadeleri ile sabit ise de yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda diğer emsal işçilerin ücret ve zam tabloları göz önüne alındığında neticeden davacıya bu konuda bir ayrım yapıldığında dair delil bulunmadığı anlaşılmıştır. İşverenin (asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla) zam yapmasını öngören yasal bir zorunluluk mevcut değildir. Zam yapılmasının kararlaştırıldığı iş sözleşmesi de bulunmamaktadır. Özel bir nedene dayanmadan (cinsiyet ayrımcılığı vs.) performans, verimlilik ve bunun gibi kritcrlere göre zam oranlarının belirlenmesi ise işverenin yönetim yetkisi kapsamında kalmakta olup, esasen daha fazla efor sarf eden, daha fazla verimli olan işçi açısından diğer işçilere göre yüksek zam verilmesi de eşitliğin gereğidir. Davacı ile aynı bölümde çalışan işçilerin ücretlerinin dökümünün verildiği tablodan da anlaşılacağı üzere, davacıdan daha düşük ücret alan işçilerin olması, erkek işçiler arasında da zam oranlarının farklılık göstermesi karşısında, davacıya cinsiyet ayrımı nedeni ile ücretinden kesinti veya düşük zam yapılmadığı...davalı işyerinde cinsiyet ayrımından dolayı eşit işlem borcuna aykırı davranılmadığı ve bu sebeple düşük ücret ödenmediği..." bu bağlamda fesihte haklı olmadığı gerekçesiyle davacının kıdem tazminatı, ücret varkı ve eşit işlem borcuna aykırılık tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre davacı işçiye işyerinde çalışan diğer deverecilere kıyasla daha az ücret ödendiği konusunda tartışma yoktur. Dosya içeriği ve özellikle davalı işveren tanıklarının anlatımlarından, davacının işyerinde başarılı bir işçi olduğu, diğer devereciler hangi işi yapıyorlarsa davacının da aynı işi yaptığı, yeteneğinde veya performansında hiç bir yetersizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Dosyadaki mevcut delil durumuna göre davacı cinsiyet ayrımcılığı yönündeki iddiasını kanıtlayamamış ise de işverenin eşit işe eşit ücret ödememesi eşit işlem borcunun ihlali niteliğindedir ve ayrımcılık tazminatının koşulları oluşmuştur. Mahkemece davacının çalışma süresi de dikkate alınarak, anlan yasanın 5. maddesi kapsamında ayrımcılık tazminatına hükmedilmesi gerekirken tazminat talebinin reddine karar verilmesi hatalıdır. Buna göre davacının fark ücretleri de hesaplanmalı ve hüküm altına alınmalıdır.
Diğer yandan davacının aynı kıdem ve aynı işte çalışan işçi ile aynı ücretle çalıştırılmaması suretiyle eşit işlem borcunun ihlal edilmesi 4857 sayılı Yasa'nın 24/II-e maddesi uyarınca işçiye haklı fesih yetkisi verir. Bu itibarla iş akdini bu nedenle haklı nedene dayalı olarak fesheden davacının kıdem tazminatı isteğinin de kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 05/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
ESAS:2017/16279
KARAR:2020/10415
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; davacının 16.02.2006 tarihinde işyerine girdiğini, 27.12.2011 tarihinde devereci olarak çalışmaya başladığını, davacı ile beraber aynı işi yapan... ve ... isimli deverecilerin davacıdan daha fazla ücret aldıklarını, her iki deverecinin de aynı kıdemde olmamalarına rağmen aynı ücreti aldıklarını, davacının sırf kadın olduğu için diğer devereciler ile aynı işi yapmasına rağmen daha az ücret aldığını, davalı işverenin işyerinde ücret konusunda cinsiyet ayrımı yaptığını, İş Kanununa göre işverenin eşit iş yapan işçiye eşit ücret ödemekle yükümlü olduğunu, bu borca aykırı davranan işverenin işçiye 4 aylık ücreti tutarında tazminat ödemesi gerektiğini, ayrıca çalıştığı süre boyunca diğer işçilere ödenen ücret farkını da işçiye ödemek zorunda olduğunu, davalı işverenin eşit işlem borcuna aykırı davranışından dolayı davacının 25.03.2014 tarihinde iş akdini haklı sebeple feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret farkı ile eşit işlem borcuna aykırılık tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının, kendisi ile aynı işi yaptığını zikrettiği...'in 16.02.2006 tarihinde devereci olarak iş başı yaptığını, İshak Aktekin'in kıdemi ve tecrübesinin davacıya oranla daha fazla olduğunu, diğer isim olan ...'in ise davacı gibi başka bir görevdeyken davacıdan önce 2010 yılında devereciliğe geçtiğini, davacıdan daha fazla iş tecrübesi kazandığını ve davacıya oranla daha fazla çalışma sergilemesi nedeniyle ücretinde Haziran 2012 yılında yapılan genel iyileştirmede daha fazla ücrete hak kazandığını, davacının diğer deverecilere oranla daha az üretim kapasitesine sahip olduğunu, çalışmasında arkadaşlarının yardımını alarak işine devam ettiğini, ancak devereci arkadaşlarının bulundukları makinanın başında davacıya oranla daha fazla efor sergileyerek yardımsız işlerini gördüğünü, davacının şirket içindeki yararlılığı, işi kavrama yeteneği ve kıdemi de gözönüne alınarak daha az bir iyileştirme yapılarak ücret ödeme yolu seçildiğini, işverenin aynı işi yapan çalışanlar arasında üretime katkıları ve işteki kıdemlerini gözönüne alarak ücret belirleme hakkının eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmediğini, zira davacı ile belirtilen isimler arasında üretim ve diğer hususlar bakımından bir eşitlik söz konusu olmadığını, davacının, kendisinden daha fazla mesleki tecrübesi bulunan ve kendisine oranla daha fazla üretim yapan çalışanlarla maaşını kıyaslayarak haksızlık yapıldığı gerekçesiyle iş akdini haksız ve kötüniyetle feshettiğini, bu sebeple kıdem tazminatı ile ücret alacağı farkına hak kazanamadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile yıllık izin ücreti alacağının tahsiline, diğer taleplerin reddine hükmedilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Uyuşmazlık işverenin eşit davranma borcuna aykırı davranıp davranmadığı ve bunun sonuçları noktasında toplanmaktadır.
Eşit davranma ilkesi tüm hukuk alanında geçerli olup, iş hukuku bakımından işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden olmadıkça farklı davranmama borcu yüklemektedir. Bu bakımdan işverenin yönetim hakkı sınırlandırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle işverenin ayrım yapma yasağı işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasaklamaktadır. Bununla birlikte eşit davranma borcu tüm işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin aynı duruma getirilmesini gerektirmeyip, eşit durumdaki işçilerin farklı işleme tabi tutulmasını önlemeyi amaç edinmiştir.
"Eşitlik İlkesi" en temel anlamda T.C. Anayasasının 10 uncu ve 55 inci maddelerinde ifade edilmiş, 10 uncu maddede "Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" kuralına yer verilmiştir. 55 inci maddenin kenar başlığı ise "Ücrette Adalet Sağlanması" şeklindedir.
Bundan başka eşit davranma ilkesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Ekonomik Topluluğu Andlaşması, Uluslararası Çalışma Örgütünün Sözleşme ve Tavsiye Kararlarında da çeşitli biçimlerde ele alınmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu sistematiğinde, eşit davranma borcu, işverenin genel anlamda borçları arasında yerini almıştır. Buna karşın eşitlik ilkesini düzenleyen 5 inci maddede, her durumda mutlak bir eşit davranma borcu düzenlenmiş değildir. Belli bazı durumlarda işverenin eşit davranma borcunun varlığından söz edilmiştir. Dairemiz kararlarında " esaslı nedenler olmadıkça" ve "biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça" bu yükümlülüğün bulunmadığı vurgulanmıştır (Yargıtay 9.HD. 25.7.2008 gün 2008/ 27310 E, 2008/ 22095 K.).
İşverence, işçiler arasında farklı uygulamaya gidilmesi yönünden nesnel nedenlerin varlığı halinde eşit işlem borcuna aykırılıktan söz edilemez( Yargıtay 9.HD. 2.12.2009 gün, 2009/33837 E, 2009/ 32939 K).
4857 sayılı Yasanın 5 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında, işverenin ücret ödeme borcunun ifası sırasında ayrım yapamayacağından söz edilmektedir. Burada sözü edilen ücretin genel anlamda ücret olduğu ve ücretin dışında kalan ikramiye, pirim v.b. ödemleri de kapsadığı açıktır.
Eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte, anılan maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemeye göre işçi ihlalin varlığını güçlü biçimde gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksi işveren tarafından ispatlanmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı aynı bölümde çalıştığı diğer personellerle aynı işi yaptığı halde kendisine daha az ücret ödeyen işverenin eşit davranma borcuna aykırı davrandığı ve iş sözleşmesini bu nedenle haklı olarak feshettiği iddiasıyla tazminat ve fark ücret isteminde bulunmuştur.
Mahkemece ; ".. aynı bölümde çalışan işçilere farklı ücret zamları uygulandığı, ... ve ... davacıdan daha yüksek ücret aldığı anlaşılmıştır. İşe daha sonra bir tarihte giren ... ise, Tamer ile İsak'tan daha yüksek ücret ile çalışmaktadır. Dolayısıyla erkek işçiler arasında da ücret konusunda farklılıklar olduğu, hatta davacıdan daha düşük ücret ile çalışan erkek işçilerin dahi olduğu görülmektedir. Dava dilekçesinde anılan İsak ve Tamer'in dahi ücretlerinin her dönem aynı olmadığı, farklı zam oranlarının uygulandığı görülmektedir. Davacı tarafça tabloda emsal işçi olarak yer alan...ve ...'in her ne kadar carlıkçı sıfatı ile çalıştığı beyan edilmiş ve bu beyanlar tanık ifadeleri ile sabit ise de yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda diğer emsal işçilerin ücret ve zam tabloları göz önüne alındığında neticeden davacıya bu konuda bir ayrım yapıldığında dair delil bulunmadığı anlaşılmıştır. İşverenin (asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla) zam yapmasını öngören yasal bir zorunluluk mevcut değildir. Zam yapılmasının kararlaştırıldığı iş sözleşmesi de bulunmamaktadır. Özel bir nedene dayanmadan (cinsiyet ayrımcılığı vs.) performans, verimlilik ve bunun gibi kritcrlere göre zam oranlarının belirlenmesi ise işverenin yönetim yetkisi kapsamında kalmakta olup, esasen daha fazla efor sarf eden, daha fazla verimli olan işçi açısından diğer işçilere göre yüksek zam verilmesi de eşitliğin gereğidir. Davacı ile aynı bölümde çalışan işçilerin ücretlerinin dökümünün verildiği tablodan da anlaşılacağı üzere, davacıdan daha düşük ücret alan işçilerin olması, erkek işçiler arasında da zam oranlarının farklılık göstermesi karşısında, davacıya cinsiyet ayrımı nedeni ile ücretinden kesinti veya düşük zam yapılmadığı...davalı işyerinde cinsiyet ayrımından dolayı eşit işlem borcuna aykırı davranılmadığı ve bu sebeple düşük ücret ödenmediği..." bu bağlamda fesihte haklı olmadığı gerekçesiyle davacının kıdem tazminatı, ücret varkı ve eşit işlem borcuna aykırılık tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre davacı işçiye işyerinde çalışan diğer deverecilere kıyasla daha az ücret ödendiği konusunda tartışma yoktur. Dosya içeriği ve özellikle davalı işveren tanıklarının anlatımlarından, davacının işyerinde başarılı bir işçi olduğu, diğer devereciler hangi işi yapıyorlarsa davacının da aynı işi yaptığı, yeteneğinde veya performansında hiç bir yetersizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Dosyadaki mevcut delil durumuna göre davacı cinsiyet ayrımcılığı yönündeki iddiasını kanıtlayamamış ise de işverenin eşit işe eşit ücret ödememesi eşit işlem borcunun ihlali niteliğindedir ve ayrımcılık tazminatının koşulları oluşmuştur. Mahkemece davacının çalışma süresi de dikkate alınarak, anlan yasanın 5. maddesi kapsamında ayrımcılık tazminatına hükmedilmesi gerekirken tazminat talebinin reddine karar verilmesi hatalıdır. Buna göre davacının fark ücretleri de hesaplanmalı ve hüküm altına alınmalıdır.
Diğer yandan davacının aynı kıdem ve aynı işte çalışan işçi ile aynı ücretle çalıştırılmaması suretiyle eşit işlem borcunun ihlal edilmesi 4857 sayılı Yasa'nın 24/II-e maddesi uyarınca işçiye haklı fesih yetkisi verir. Bu itibarla iş akdini bu nedenle haklı nedene dayalı olarak fesheden davacının kıdem tazminatı isteğinin de kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 05/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#77
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku / İşçinin, iş akdini haklı olara...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 09 Mart 2025, 22:23:09T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2020/1521
KARAR: 2020/6778
DAVA : Davacılar vekili, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk DAİRESİ'NİN 03/12/2019 Tarih, 2019/435 Esas ve 2019/3408 sayılı ilamı ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 08/03/2019 tarih, 2018/2552 esas ve 2019/588 sayılı ilamı arasında uyuşmazlık bulunduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi davacılar avukatının uyuşmazlık talebini kabul ederek uyuşmazlığın giderilmesi için dosyanın Bursa Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu'na gönderilmesine karar vermiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu iki ilam arasında uyuşmazlık bulunduğuna, uyuşmazlığın giderilmesi ve içtihat birlikteliğinin sağlanması amacıyla dosyanın Dairemize gönderilmesine karar vermiştir.
Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
(BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR)
I-BAŞVURU
Başvuran Av. ... 09/01/2020 tarihli dilekçesinde, müvekkili İsa Kıvrak tarafından iş akdi 18.10.2016 tarihinde İnegöl 3. Noterliği'nin 11948 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, işbu ihtarnamede fesih sebebi olarak müvekkilinin aldığı son net ücretin 2.485,00 TL olduğu, bunun 1.735,00 TL'lik kısmının bankadan geriye kalan kısmının elden ödendiğini, sigorta primlerinin ise bankaya yatırılan kısım üzerinden eksik ödendiğini, fazla çalışma ve UBGT günlerinde çalışmalarının olduğunu, karşılığının kendisine ödenmediğini ve İş Kanunu madde 24/2/e hükmü uyarınca iş akdi haklı nedenle feshettiğini, davalı tarafça ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine işçilik alacaklarının tahsili amacıyla dava açıldığını,
İnegöl İş Mahkemesi'nin 2016/301 Esas-2018/460 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılamada davalarının kısmen kabulüne karar verildiğini, kıdem tazminatı talebimizin reddine, %15 hakkaniyet indirimi ile 1.071,23 TL fazla çalışma ücretine, %15 hakkaniyet indirimi ile 1.084,88 TL ulusal bayram ve genel tatil ücretine hükmedildiğini,
Yerel Mahkeme gerekçesinde "davacının davalı iş yerinde çalışmakta iken kamu kurumuna atanmak üzere hazırlık işlemleri yaptığı, atanmasına ilişkin sürecin kesinleşmesi üzerine iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini beyan etmiş ise de gerçek iradesinin başka kurumda çalışma olgusu olduğu sabit olmakla davacının kıdem tazminatına hak kazanamayacağı" sonuç ve kanaatine varıldığını,
Fazla çalışma ve UBGT ücreti bakımından bilirkişi raporuna karşı itirazlarımız dikkate alınmadan bordrolarda fazla çalışma ve UBGT tahakkuku yapılmış olması gerekçesi ile bu aylar dikkate alınmadan hukuka aykırı hüküm tesis edildiğini,
Yerel mahkeme kararı hem kendileri tarafından hem de davalı tarafça istinaf edildiğini, yapılan istinaf incelemesi neticesinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 'nin 2019/435 Esas - 2019/3408 Karar sayılı 03.12.2019 tarihli kararı ile tarafların istinaf başvurularının esastan reddine kesin olmak üzere karar verildiğini,
Bölge Adliye Mahkemesi kararında "davacının gerçekteki iş akdinin fesih gerekçesinin memuriyete geçmek olduğu anlaşılmakla kıdem tazminatı talebinin reddi usul ve yasaya uygun bulunmuştur" gerekçesinde bulunulduğunu, yine fazla çalışma ve UBGT alacakları konusunda istinaf incelemesinde bordroların imzalı olması nedeniyle bordrolar detaylı olarak incelenmeden hüküm tesis edildiğini,
Müvekkili ... tarafından iş akdi 13.10.2016 tarihinde Bursa 24. Noterliği'nin 17581 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, işbu ihtarnamede fesih sebebi olarak müvekkillerinin aldığı son net ücretin 2.700,00 TL olduğunu, bunun bir kısmının bankadan geriye kalan kısmının elden ödendiği, sigorta primlerinin ise bankaya yatırılan kısım üzerinden eksik ödendiği, fazla çalışma ve UBGT günlerinde çalışmalarının olduğunu, karşılığının kendisine ödenmediği ve İş Kanunu madde 24/2/e hükmü uyarınca iş akdi haklı nedenle feshettiğini, davalı tarafça ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine işçilik alacaklarının tahsili amacıyla dava açıldığını,
Bursa 4. İş Mahkemesi'nin 2016/777 Esas - 2018/245 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılamada davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, kıdem tazminatı talebinin kabulüne, hakkaniyet indirimi ile 16.973,83 TL fazla çalışma ücretine, resmi tatil ücreti talebinin reddine karar verildiğini,
Yerel Mahkeme gerekçesinde kıdem tazminatı bakımından "davacı iş akdini eksik prim ödemesi ve ek ders ücretlerinin verilmemesi nedeni ile feshettiğini belirtilmiştir. Ödemeyi ispat yükü yazılı delil ile işveren üzerinde olduğu kabul edildiğinden davalı tarafça dosyamıza davacının prim ödemeleri ve ek ders ücretlerinin ödendiğine dair belge ibraz edilmediğinden davacının feshinin haklı olduğu kanaatine varılarak kıdem tazimatı alacağının kabulüne karar verilmiştir." sonuç ve kanaatine varıldığını,
Yerel Mahkeme kararı davalı tarafça istinaf edildiğini, yapılan istinaf incelemesi neticesinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 2018/2552 Esas - 2019/588 Karar sayılı 08.03.2019 tarihli kararı ile davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olmak üzere karar verildiğini,
Bölge Adliye Mahkemesi kararında "davacının aldığı ücretin tamamının SGK'ya bildirilmediği ayrıca fazla çalışma alacağına hak kazandığı anlaşılmış bunların karşılığının ödendiği ispatlanamamıştır. Bu durumda iş akdinin davacı tarafından feshi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. Maddesi uyarınca haklı nedene dayandığından mahkemece davacının kıdem tazminatına hak kazandığının kabul edilmesine ve hüküm altına alınmasında da isabetsizlik bulunmamıştır." gerekçesinde bulunulduğunu,
Her iki dosyada dava konusu talepler üzere aynı iş yerinde farklı şubelerde çalışmakta olan öğretmenlerin işçilik alacaklarına ilişkin olduğunu, iki farklı dairenin iki farklı kesin kararı bulunduğunu,
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından ihtarnamede belirtilen fesih nedeni uyarınca işçilik alacaklarının ödenmemesi ve sigorta primlerinin eksik ödenmesinin kıdem tazminatı hak kazanıldığı yönünde karar verildiğini, yine aynı kıdeme sahip bir öğretmenin fazla çalışma alacağı bilirkişi raporuna göre 16.973,83 TL olarak belirtildiğini,
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi ise davacı tarafından iş akdinin memuriyete geçmek için feshedildiğini, bu nedenle kıdem tazminatına hak kazanmadığı, % 15 hakkaniyet indirimi ile 1.071,23 TL fazla çalışma ücretine, % 15 hakkaniyet indirimi ile 1.084,88 TL ulusal bayram ve genel tatil ücretine hak kazandığına kesin olarak hükmedildiğini,
Her iki dosya kapsamında da işçinin hak etmiş olduğu işçilik alacaklarının bir kısmının ödenmediği hususunun sabit olduğunu, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. ve 9. Hukuk Daireleri arasında kıdem tazminatı şartları oluşup oluşmadığı ve hükmedilen fazla çalışma ücreti miktarları arasında görüş farklılığı mevcut olduğunu, hükmedilen kararlar kesin karar olduğundan temyiz kanun yoluna gitme imkanı bulunmadığından başvuruda bulunma zorunluluğunun hasıl olduğunu,
T.C. Yargıtay 22.Hukuk Dairesi 2016/6530 Esas - 2019/13987 Karar sayılı 25.06.2019 tarihli kararında "Mahkemece, davacının Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olarak atamasının yapılması sebebiyle iş sözleşmesini haklı bir sebep olmadan feshettiği gerekçesiyle kıdem tazminatı talebinin reddine karar verildiğini,
Davacı işçi, haklı fesih sebeplerinin bulunduğunu iddia etmekte olup, detaylı açıklama yaparak iş sözleşmesini yazılı fesih bildirimi ile feshettiğini, Bu yön nazara alındığında, fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve yeni işe kabul edileceğinin kesinleşmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, kötüniyetli fesih olarak değerlendirilemeyeceğini, bu halde, yazılı fesih bildiriminde ileri sürülen sebepler nazara alınarak, feshin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı ve dolayısıyla davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığının değerlendirilmesinin gerektiğini,
Dosya kapsamına göre, her ne kadar hesaplanan miktara yönelik olarak bozma sebebi mevcut ise de, davacının çalışma karşılığı olmayan hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günü ücretlerinin ödenmediği sabit olduğunu, bu halde, işçi feshi haklı sebebe dayanmakta olup, kıdem tazminatına hak kazandığının kabul edilmesi gerekirken, anılan talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu"
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2016/6530 Esas 2019/13987 sayılı kararında da mahkemenin tartışması gereken hususun ileri sürülen fesih nedeninin haklılığı olduğu açıkça ortaya konduğunu, tüm bu nedenlerle daireler arasındaki uyuşmazlığın karar bağlanmasını ve müvekkilinin kıdem tazminatına ve diğer işçilik alacaklarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
II-UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI
A) BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİNİN 03.12.2019 TARİHLİ VE 2019/435, 2019/3408 E.K. SAYILI KARARI
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince;
"... Davacının davalı işverene göndermiş olduğu İnegöl 3.Noterliğine ait fesih ihtarnamesinin 18/10/2016 tarihli olduğu, bu ihtarnamenin davalı işverene 26/10/2016 tarihinde teslim edildiği anlaşılmakla davacının iş akdini 18/10/2016 tarihi itibari ile feshettiği anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı davalı işverene göndermiş olduğu fesih bildiriminde fazla mesai, ubgt ücret alacaklarının ödenmediği ve ücretinin eksik bildirildiği nedenleri ile iş akdini feshettiğini bildirmişse de davacının bu tarihten yaklaşık 2 ay önce Milli Eğitim Bakanlığından öğretmen olarak atanması yönünde başvuruda bulunduğu, başvurusunun kabul edildiği, 10/10/2016 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulda öğretmen olarak atanmasına ilişkin sonuçların açıklandığı bu süreçten sonra, davacının iş akdini feshettiği görülmekle davacının gerçekteki iş akdini fesih gerekçesinin memuriyete geçmek olduğu anlaşılmakla kıdem tazminatı talebinin reddi usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Buna ilişkin davacı vekilin istinaf talebinin reddi gerekmiştir. ..." gerekçesiyle, "Tarafların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE," karar verilmiştir.
B) BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİNİN 08.03.2019 TARİHLİ VE 2018/2552, 2019/588 K. SAYILI KARARI
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince;
"...İşçi ücretlerinin tam ve zamanında ödenmemesi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. madde kapsamında işçiye haklı fesih imkanı verir. Ücretin tam olarak ödenmesi asıldır. İşveren, işçinin ücretini eksik ödeyemeyeceği gibi 62. madde gereğince yazılı muvafakat olmadıkça ücretten kesinti de yapamaz.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 24/II-e bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil ücreti gibi alacaklarının ödenmemesi işçiye haklı fesih imkanı verir.
Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve işçinin bu ücrete hak kazanmış olması gerekir. İşçinin ücretinin işverenin içine düştüğü ödeme güçlüğü nedeniyle ödenememiş olmasının sonuca bir etkisi yoktur. İşçinin ücretinin bir kısmını İş Kanununun 33. maddesinde öngörülen ücret garanti fonundan alabilecek olması da işçinin fesih hakkını ortadan kaldırmaz. Bireysel iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ayni yardımların yerine getirilmemesi de (erzak yardımı, kömür yardımı gibi) bu madde kapsamında değerlendirilmeli ve işçinin haklı fesih imkanı kabul edilmelidir.
Yukarıda da açıkça belirtildiği gibi davacının aldığı ücretinin tamamının SGK'ya bildirilmediği ayrıca fazla çalışma alacağına hak kazandığı anlaşılmış, bunların karşılığının ödendiği kanıtlanamamıştır. Bu durumda iş akdinin davacı tarafından feshi, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. maddesi uyarınca haklı nedene dayandığından mahkemece, davacının kıdem tazminatına hak kazandığının kabul edilmesinde ve hüküm altına alınmasında da isabetsizlik bulunmamıştır. ..." gerekçesiyle, "Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE," karar verilmiştir.
III-BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULUNUN 15.10.2018 TARİH ve 2018/14 SAYILI KARARI
Kültür Özel Eğitim Dershanecilik ve Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de öğretmen olarak çalışan davacıların çalışma ücretlerinin bir kısmının bankadan bir kısmının ise elden ödendiği, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil günlerindeki çalışma ücretlerinin ödenmemesi ve sigorta primlerinin de eksik bildirilmesi nedeniyle iş akitlerini işveren şirkete ihtarneme göndererek fesh ettikleri, ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması nedeniyle alacaklarının tahsili için de dava açtıkları, her iki yerel mahkemece davaların kısmen kabulü ile İnegöl İş Mahkemesince kıdem tazminatı talebinin reddine, Bursa 4. İş Mahkemesince kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verildiği,
Kararlar ile ilgili istinaf talebinde bulunulduğu; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince istinaf taleplerinin esastan reddine karar verildiği,
Bu hali ile her iki olayın benzer nitelikte olduğu değerlendirildiğinden, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nin 03/12/2019 tarih, 2019/435 Esas 2019/3408 Karar sayılı kararı ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 08/03/2019 tarih 2018/2552 Esas, 2019/588 K. sayılı kararı arasında uyuşmazlık bulunduğu,
Uyuşmazlığın, davacı vekilinin dosyaya sunduğu emsal Yargıtay 22.HD'nin 25/06/2019 tarih, 2016/6530 E.- 2019/13987 K. Numaralı kararında da, "davacının Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen olarak atanmış olsa da....Davacı işçi, haklı fesih sebeplerinin bulunduğunu iddia etmekte olup, detaylı açıklama yaparak iş sözleşmesini yazılı fesih bildirimi ile feshetmiştir. Bu yön nazara alındığında, fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve yeni işe kabul edileceğinin kesinleşmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, kötüniyetli fesih olarak değerlendirilemez. Bu halde, yazılı fesih bildiriminde ileri sürülen sebepler nazara alınarak, feshin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı ve dolayısıyla davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığının değerlendirilmesi gereklidir." hükmü verildiği hususları ile Yargıtay içtihadı dikkate alındığında, davacının fesih öncesinde Bakanlığa iş başvurusunda bulunmuş ve başvurusunun kabul edilmiş olması, 4857 sayılı İş Kanununun 24/II-e bendine göre, davacının fesih saikine bakılmaksızın, haklı nedenle fesih yapmasına engel teşkil etmeyeceğinden Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararın yerinde kararı yönünde giderilmesi gerektiği oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
IV- YARGITAY KARARI GEREKÇESİ
Uyuşmazlığın giderilmesindeki asıl mesele, kamu kurumuna atama başvurusu kabul edilen işçinin bu tarihten sonra haklı nedene dayanan fesih hakkını kullanarak iş akdini sonlandırmasının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edip etmeyeceği, buna bağlı olarak da kıdem tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır." kuralına yer verildikten sonra takip eden fıkrada da, "Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." denilerek, hakkın kötüye kullanılması yasağı açıkça hüküm altına alınmıştır.
Bu bağlamda dürüstlük kuralı, Türk Medeni Kanunu'nda yer alan bir ilke olmasına rağmen hukukun tüm alanlarında uygulanan temel bir ilkedir. Bununla birlikte anılan Kanun hükmünde dürüstlük kuralı tanımlanmamıştır. Dolayısıyla hangi koşul ve durumlarda dürüstlük kuralının ihlal edildiğinin tespiti, tatbik edileceği uyuşmazlığın niteliğine ve bağlı olduğu ilgili hukuk disiplinine hakim olan ilke ve esaslara göre hakim tarafından değerlendirilmesini ve yorumlanmasını gerekli kılar.
Yukarıda zikredilen hüküm ve yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlığın giderilmesine konu kararlar incelenecek olur ise;
Uyuşmazlığın giderilmesine konu dava dosyalarında; davacılar iş akitlerini fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücret alacaklarının ödenmemesi ve sigorta primlerinin eksik bildirilmesi nedeniyle haklı olarak feshettiklerini iddia etmişlerdir. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince istinaf denetimi yapılan İnegöl İş Mahkemesinin 2016/301 E. sayılı dosyasında, davacının davalı işyerinde çalışmakta iken kamu kurumuna atanmak üzere hazırlık işlemleri yaptığı, atanmasına ilişkin sürecin kesinleşmesi üzerine iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini beyan etmiş ise de, gerçek iradesinin başka kurumda çalışma olgusu olduğu sabit olmakla, davacının kıdem tazminatına hak kazanamayacağı gerekçesiyle kıdem tazminatının reddine karar verilmesine karşın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince istinaf denetimi yapılan Bursa 4. İş Mahkemesinin 2016/777 E. sayılı dosyasında ise, ödemeyi ispat yükü yazılı delil ile işveren üzerinde olduğu kabul edildiğinden, davalı tarafça dava dosyasına davacının prim ödemeleri ve ek ders ücretlerinin ödendiğine dair belge ibraz edilmediğinden feshinin haklı olduğu gerekçesiyle kıdem tazminatının kabulüne karar verilmiştir. Aynı konuda farklı kararların verildiği İlk Derece Mahkemesi kararlarına karşı yapılan istinaf başvuruları da esastan reddedilmiş ve böylelikle Bölge Adliye Mahkemesi karaları arasında uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın giderilmesi talebinin Dairemize gönderilmesini müteakiben, dosyaya celbedilen bilgi ve belgelerden; her iki dava dosyasında da davacı işçilerin haklı nedenle fesih haklarını kamu kurumuna atama sonuçlarının açıklanmasından sonra, ancak bu göreve fiilen başlamadan evvel kullandıkları anlaşılmıştır.
Yine davacıların iddia ettikleri haklı fesih nedenlerinin davalı işverenden sadır olduğu ve dosya kapsamıyla bu iddiaların da ispatlandığı sabittir.
Öte yandan fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve bu başvurusunun kabul edilmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, işverenden kaynaklanan haklı fesih olgusunu ortadan kaldırmayacağı gibi bu feshin kötüniyetli olduğu sonucunu da doğurmaz. Zira burada fesih iradesinin doğduğu anda değil de sonradan açıklanması, makul kabul edilebilir insanî kaygılardan kaynaklı olup, işvereni zarara uğratma kastı da bulunmadığından, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi yerinde olmayacaktır.
Hülasa; haklı fesih sonucunu doğuran nedenler işverenden sadır olup, davacı işçilerce bu hak fiilen yeni işe başlanılmasından evvel kullanıldığı gibi fesihten önce iş başvurusu yapılıp kabul edilmesinden sonra kullanılmasının da makul kabul edilebilir insani kaygılardan kaynaklı olduğunun anlaşılması karşısında, bu hakkın dürüstlük kuralına aykırı kullanıldığının kabul edilmesi hakkaniyet ve adalet ilkesi ile de bağdaşmayacağından, uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin kararı doğrultusunda giderilmesine karar verilmiştir.
V-SONUÇ
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkilerini Düzenleyen Kanun'un 35 inci maddesine dayalı olarak; davacı işçinin fesihten önce yeni bir işe başvurup kabul edilmesinden sonra, ancak fiilen yeni işe başlamadan evvel işveren uygulamalarından kaynaklı haklı nedenlerle kullandığı fesih hakkının dürüstlük kuralına aykırı olmadığına ve uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine, 01.07.2020 günü oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2020/1521
KARAR: 2020/6778
DAVA : Davacılar vekili, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk DAİRESİ'NİN 03/12/2019 Tarih, 2019/435 Esas ve 2019/3408 sayılı ilamı ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 08/03/2019 tarih, 2018/2552 esas ve 2019/588 sayılı ilamı arasında uyuşmazlık bulunduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi davacılar avukatının uyuşmazlık talebini kabul ederek uyuşmazlığın giderilmesi için dosyanın Bursa Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu'na gönderilmesine karar vermiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu iki ilam arasında uyuşmazlık bulunduğuna, uyuşmazlığın giderilmesi ve içtihat birlikteliğinin sağlanması amacıyla dosyanın Dairemize gönderilmesine karar vermiştir.
Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
(BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR)
I-BAŞVURU
Başvuran Av. ... 09/01/2020 tarihli dilekçesinde, müvekkili İsa Kıvrak tarafından iş akdi 18.10.2016 tarihinde İnegöl 3. Noterliği'nin 11948 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, işbu ihtarnamede fesih sebebi olarak müvekkilinin aldığı son net ücretin 2.485,00 TL olduğu, bunun 1.735,00 TL'lik kısmının bankadan geriye kalan kısmının elden ödendiğini, sigorta primlerinin ise bankaya yatırılan kısım üzerinden eksik ödendiğini, fazla çalışma ve UBGT günlerinde çalışmalarının olduğunu, karşılığının kendisine ödenmediğini ve İş Kanunu madde 24/2/e hükmü uyarınca iş akdi haklı nedenle feshettiğini, davalı tarafça ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine işçilik alacaklarının tahsili amacıyla dava açıldığını,
İnegöl İş Mahkemesi'nin 2016/301 Esas-2018/460 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılamada davalarının kısmen kabulüne karar verildiğini, kıdem tazminatı talebimizin reddine, %15 hakkaniyet indirimi ile 1.071,23 TL fazla çalışma ücretine, %15 hakkaniyet indirimi ile 1.084,88 TL ulusal bayram ve genel tatil ücretine hükmedildiğini,
Yerel Mahkeme gerekçesinde "davacının davalı iş yerinde çalışmakta iken kamu kurumuna atanmak üzere hazırlık işlemleri yaptığı, atanmasına ilişkin sürecin kesinleşmesi üzerine iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini beyan etmiş ise de gerçek iradesinin başka kurumda çalışma olgusu olduğu sabit olmakla davacının kıdem tazminatına hak kazanamayacağı" sonuç ve kanaatine varıldığını,
Fazla çalışma ve UBGT ücreti bakımından bilirkişi raporuna karşı itirazlarımız dikkate alınmadan bordrolarda fazla çalışma ve UBGT tahakkuku yapılmış olması gerekçesi ile bu aylar dikkate alınmadan hukuka aykırı hüküm tesis edildiğini,
Yerel mahkeme kararı hem kendileri tarafından hem de davalı tarafça istinaf edildiğini, yapılan istinaf incelemesi neticesinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 'nin 2019/435 Esas - 2019/3408 Karar sayılı 03.12.2019 tarihli kararı ile tarafların istinaf başvurularının esastan reddine kesin olmak üzere karar verildiğini,
Bölge Adliye Mahkemesi kararında "davacının gerçekteki iş akdinin fesih gerekçesinin memuriyete geçmek olduğu anlaşılmakla kıdem tazminatı talebinin reddi usul ve yasaya uygun bulunmuştur" gerekçesinde bulunulduğunu, yine fazla çalışma ve UBGT alacakları konusunda istinaf incelemesinde bordroların imzalı olması nedeniyle bordrolar detaylı olarak incelenmeden hüküm tesis edildiğini,
Müvekkili ... tarafından iş akdi 13.10.2016 tarihinde Bursa 24. Noterliği'nin 17581 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, işbu ihtarnamede fesih sebebi olarak müvekkillerinin aldığı son net ücretin 2.700,00 TL olduğunu, bunun bir kısmının bankadan geriye kalan kısmının elden ödendiği, sigorta primlerinin ise bankaya yatırılan kısım üzerinden eksik ödendiği, fazla çalışma ve UBGT günlerinde çalışmalarının olduğunu, karşılığının kendisine ödenmediği ve İş Kanunu madde 24/2/e hükmü uyarınca iş akdi haklı nedenle feshettiğini, davalı tarafça ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine işçilik alacaklarının tahsili amacıyla dava açıldığını,
Bursa 4. İş Mahkemesi'nin 2016/777 Esas - 2018/245 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılamada davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, kıdem tazminatı talebinin kabulüne, hakkaniyet indirimi ile 16.973,83 TL fazla çalışma ücretine, resmi tatil ücreti talebinin reddine karar verildiğini,
Yerel Mahkeme gerekçesinde kıdem tazminatı bakımından "davacı iş akdini eksik prim ödemesi ve ek ders ücretlerinin verilmemesi nedeni ile feshettiğini belirtilmiştir. Ödemeyi ispat yükü yazılı delil ile işveren üzerinde olduğu kabul edildiğinden davalı tarafça dosyamıza davacının prim ödemeleri ve ek ders ücretlerinin ödendiğine dair belge ibraz edilmediğinden davacının feshinin haklı olduğu kanaatine varılarak kıdem tazimatı alacağının kabulüne karar verilmiştir." sonuç ve kanaatine varıldığını,
Yerel Mahkeme kararı davalı tarafça istinaf edildiğini, yapılan istinaf incelemesi neticesinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 2018/2552 Esas - 2019/588 Karar sayılı 08.03.2019 tarihli kararı ile davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olmak üzere karar verildiğini,
Bölge Adliye Mahkemesi kararında "davacının aldığı ücretin tamamının SGK'ya bildirilmediği ayrıca fazla çalışma alacağına hak kazandığı anlaşılmış bunların karşılığının ödendiği ispatlanamamıştır. Bu durumda iş akdinin davacı tarafından feshi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. Maddesi uyarınca haklı nedene dayandığından mahkemece davacının kıdem tazminatına hak kazandığının kabul edilmesine ve hüküm altına alınmasında da isabetsizlik bulunmamıştır." gerekçesinde bulunulduğunu,
Her iki dosyada dava konusu talepler üzere aynı iş yerinde farklı şubelerde çalışmakta olan öğretmenlerin işçilik alacaklarına ilişkin olduğunu, iki farklı dairenin iki farklı kesin kararı bulunduğunu,
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından ihtarnamede belirtilen fesih nedeni uyarınca işçilik alacaklarının ödenmemesi ve sigorta primlerinin eksik ödenmesinin kıdem tazminatı hak kazanıldığı yönünde karar verildiğini, yine aynı kıdeme sahip bir öğretmenin fazla çalışma alacağı bilirkişi raporuna göre 16.973,83 TL olarak belirtildiğini,
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi ise davacı tarafından iş akdinin memuriyete geçmek için feshedildiğini, bu nedenle kıdem tazminatına hak kazanmadığı, % 15 hakkaniyet indirimi ile 1.071,23 TL fazla çalışma ücretine, % 15 hakkaniyet indirimi ile 1.084,88 TL ulusal bayram ve genel tatil ücretine hak kazandığına kesin olarak hükmedildiğini,
Her iki dosya kapsamında da işçinin hak etmiş olduğu işçilik alacaklarının bir kısmının ödenmediği hususunun sabit olduğunu, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. ve 9. Hukuk Daireleri arasında kıdem tazminatı şartları oluşup oluşmadığı ve hükmedilen fazla çalışma ücreti miktarları arasında görüş farklılığı mevcut olduğunu, hükmedilen kararlar kesin karar olduğundan temyiz kanun yoluna gitme imkanı bulunmadığından başvuruda bulunma zorunluluğunun hasıl olduğunu,
T.C. Yargıtay 22.Hukuk Dairesi 2016/6530 Esas - 2019/13987 Karar sayılı 25.06.2019 tarihli kararında "Mahkemece, davacının Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olarak atamasının yapılması sebebiyle iş sözleşmesini haklı bir sebep olmadan feshettiği gerekçesiyle kıdem tazminatı talebinin reddine karar verildiğini,
Davacı işçi, haklı fesih sebeplerinin bulunduğunu iddia etmekte olup, detaylı açıklama yaparak iş sözleşmesini yazılı fesih bildirimi ile feshettiğini, Bu yön nazara alındığında, fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve yeni işe kabul edileceğinin kesinleşmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, kötüniyetli fesih olarak değerlendirilemeyeceğini, bu halde, yazılı fesih bildiriminde ileri sürülen sebepler nazara alınarak, feshin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı ve dolayısıyla davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığının değerlendirilmesinin gerektiğini,
Dosya kapsamına göre, her ne kadar hesaplanan miktara yönelik olarak bozma sebebi mevcut ise de, davacının çalışma karşılığı olmayan hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günü ücretlerinin ödenmediği sabit olduğunu, bu halde, işçi feshi haklı sebebe dayanmakta olup, kıdem tazminatına hak kazandığının kabul edilmesi gerekirken, anılan talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu"
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2016/6530 Esas 2019/13987 sayılı kararında da mahkemenin tartışması gereken hususun ileri sürülen fesih nedeninin haklılığı olduğu açıkça ortaya konduğunu, tüm bu nedenlerle daireler arasındaki uyuşmazlığın karar bağlanmasını ve müvekkilinin kıdem tazminatına ve diğer işçilik alacaklarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
II-UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI
A) BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİNİN 03.12.2019 TARİHLİ VE 2019/435, 2019/3408 E.K. SAYILI KARARI
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince;
"... Davacının davalı işverene göndermiş olduğu İnegöl 3.Noterliğine ait fesih ihtarnamesinin 18/10/2016 tarihli olduğu, bu ihtarnamenin davalı işverene 26/10/2016 tarihinde teslim edildiği anlaşılmakla davacının iş akdini 18/10/2016 tarihi itibari ile feshettiği anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı davalı işverene göndermiş olduğu fesih bildiriminde fazla mesai, ubgt ücret alacaklarının ödenmediği ve ücretinin eksik bildirildiği nedenleri ile iş akdini feshettiğini bildirmişse de davacının bu tarihten yaklaşık 2 ay önce Milli Eğitim Bakanlığından öğretmen olarak atanması yönünde başvuruda bulunduğu, başvurusunun kabul edildiği, 10/10/2016 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulda öğretmen olarak atanmasına ilişkin sonuçların açıklandığı bu süreçten sonra, davacının iş akdini feshettiği görülmekle davacının gerçekteki iş akdini fesih gerekçesinin memuriyete geçmek olduğu anlaşılmakla kıdem tazminatı talebinin reddi usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Buna ilişkin davacı vekilin istinaf talebinin reddi gerekmiştir. ..." gerekçesiyle, "Tarafların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE," karar verilmiştir.
B) BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİNİN 08.03.2019 TARİHLİ VE 2018/2552, 2019/588 K. SAYILI KARARI
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince;
"...İşçi ücretlerinin tam ve zamanında ödenmemesi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. madde kapsamında işçiye haklı fesih imkanı verir. Ücretin tam olarak ödenmesi asıldır. İşveren, işçinin ücretini eksik ödeyemeyeceği gibi 62. madde gereğince yazılı muvafakat olmadıkça ücretten kesinti de yapamaz.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 24/II-e bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil ücreti gibi alacaklarının ödenmemesi işçiye haklı fesih imkanı verir.
Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve işçinin bu ücrete hak kazanmış olması gerekir. İşçinin ücretinin işverenin içine düştüğü ödeme güçlüğü nedeniyle ödenememiş olmasının sonuca bir etkisi yoktur. İşçinin ücretinin bir kısmını İş Kanununun 33. maddesinde öngörülen ücret garanti fonundan alabilecek olması da işçinin fesih hakkını ortadan kaldırmaz. Bireysel iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ayni yardımların yerine getirilmemesi de (erzak yardımı, kömür yardımı gibi) bu madde kapsamında değerlendirilmeli ve işçinin haklı fesih imkanı kabul edilmelidir.
Yukarıda da açıkça belirtildiği gibi davacının aldığı ücretinin tamamının SGK'ya bildirilmediği ayrıca fazla çalışma alacağına hak kazandığı anlaşılmış, bunların karşılığının ödendiği kanıtlanamamıştır. Bu durumda iş akdinin davacı tarafından feshi, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. maddesi uyarınca haklı nedene dayandığından mahkemece, davacının kıdem tazminatına hak kazandığının kabul edilmesinde ve hüküm altına alınmasında da isabetsizlik bulunmamıştır. ..." gerekçesiyle, "Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE," karar verilmiştir.
III-BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULUNUN 15.10.2018 TARİH ve 2018/14 SAYILI KARARI
Kültür Özel Eğitim Dershanecilik ve Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de öğretmen olarak çalışan davacıların çalışma ücretlerinin bir kısmının bankadan bir kısmının ise elden ödendiği, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil günlerindeki çalışma ücretlerinin ödenmemesi ve sigorta primlerinin de eksik bildirilmesi nedeniyle iş akitlerini işveren şirkete ihtarneme göndererek fesh ettikleri, ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması nedeniyle alacaklarının tahsili için de dava açtıkları, her iki yerel mahkemece davaların kısmen kabulü ile İnegöl İş Mahkemesince kıdem tazminatı talebinin reddine, Bursa 4. İş Mahkemesince kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verildiği,
Kararlar ile ilgili istinaf talebinde bulunulduğu; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince istinaf taleplerinin esastan reddine karar verildiği,
Bu hali ile her iki olayın benzer nitelikte olduğu değerlendirildiğinden, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nin 03/12/2019 tarih, 2019/435 Esas 2019/3408 Karar sayılı kararı ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 08/03/2019 tarih 2018/2552 Esas, 2019/588 K. sayılı kararı arasında uyuşmazlık bulunduğu,
Uyuşmazlığın, davacı vekilinin dosyaya sunduğu emsal Yargıtay 22.HD'nin 25/06/2019 tarih, 2016/6530 E.- 2019/13987 K. Numaralı kararında da, "davacının Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen olarak atanmış olsa da....Davacı işçi, haklı fesih sebeplerinin bulunduğunu iddia etmekte olup, detaylı açıklama yaparak iş sözleşmesini yazılı fesih bildirimi ile feshetmiştir. Bu yön nazara alındığında, fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve yeni işe kabul edileceğinin kesinleşmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, kötüniyetli fesih olarak değerlendirilemez. Bu halde, yazılı fesih bildiriminde ileri sürülen sebepler nazara alınarak, feshin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı ve dolayısıyla davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığının değerlendirilmesi gereklidir." hükmü verildiği hususları ile Yargıtay içtihadı dikkate alındığında, davacının fesih öncesinde Bakanlığa iş başvurusunda bulunmuş ve başvurusunun kabul edilmiş olması, 4857 sayılı İş Kanununun 24/II-e bendine göre, davacının fesih saikine bakılmaksızın, haklı nedenle fesih yapmasına engel teşkil etmeyeceğinden Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararın yerinde kararı yönünde giderilmesi gerektiği oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
IV- YARGITAY KARARI GEREKÇESİ
Uyuşmazlığın giderilmesindeki asıl mesele, kamu kurumuna atama başvurusu kabul edilen işçinin bu tarihten sonra haklı nedene dayanan fesih hakkını kullanarak iş akdini sonlandırmasının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edip etmeyeceği, buna bağlı olarak da kıdem tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır." kuralına yer verildikten sonra takip eden fıkrada da, "Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." denilerek, hakkın kötüye kullanılması yasağı açıkça hüküm altına alınmıştır.
Bu bağlamda dürüstlük kuralı, Türk Medeni Kanunu'nda yer alan bir ilke olmasına rağmen hukukun tüm alanlarında uygulanan temel bir ilkedir. Bununla birlikte anılan Kanun hükmünde dürüstlük kuralı tanımlanmamıştır. Dolayısıyla hangi koşul ve durumlarda dürüstlük kuralının ihlal edildiğinin tespiti, tatbik edileceği uyuşmazlığın niteliğine ve bağlı olduğu ilgili hukuk disiplinine hakim olan ilke ve esaslara göre hakim tarafından değerlendirilmesini ve yorumlanmasını gerekli kılar.
Yukarıda zikredilen hüküm ve yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlığın giderilmesine konu kararlar incelenecek olur ise;
Uyuşmazlığın giderilmesine konu dava dosyalarında; davacılar iş akitlerini fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücret alacaklarının ödenmemesi ve sigorta primlerinin eksik bildirilmesi nedeniyle haklı olarak feshettiklerini iddia etmişlerdir. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince istinaf denetimi yapılan İnegöl İş Mahkemesinin 2016/301 E. sayılı dosyasında, davacının davalı işyerinde çalışmakta iken kamu kurumuna atanmak üzere hazırlık işlemleri yaptığı, atanmasına ilişkin sürecin kesinleşmesi üzerine iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini beyan etmiş ise de, gerçek iradesinin başka kurumda çalışma olgusu olduğu sabit olmakla, davacının kıdem tazminatına hak kazanamayacağı gerekçesiyle kıdem tazminatının reddine karar verilmesine karşın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince istinaf denetimi yapılan Bursa 4. İş Mahkemesinin 2016/777 E. sayılı dosyasında ise, ödemeyi ispat yükü yazılı delil ile işveren üzerinde olduğu kabul edildiğinden, davalı tarafça dava dosyasına davacının prim ödemeleri ve ek ders ücretlerinin ödendiğine dair belge ibraz edilmediğinden feshinin haklı olduğu gerekçesiyle kıdem tazminatının kabulüne karar verilmiştir. Aynı konuda farklı kararların verildiği İlk Derece Mahkemesi kararlarına karşı yapılan istinaf başvuruları da esastan reddedilmiş ve böylelikle Bölge Adliye Mahkemesi karaları arasında uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın giderilmesi talebinin Dairemize gönderilmesini müteakiben, dosyaya celbedilen bilgi ve belgelerden; her iki dava dosyasında da davacı işçilerin haklı nedenle fesih haklarını kamu kurumuna atama sonuçlarının açıklanmasından sonra, ancak bu göreve fiilen başlamadan evvel kullandıkları anlaşılmıştır.
Yine davacıların iddia ettikleri haklı fesih nedenlerinin davalı işverenden sadır olduğu ve dosya kapsamıyla bu iddiaların da ispatlandığı sabittir.
Öte yandan fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve bu başvurusunun kabul edilmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, işverenden kaynaklanan haklı fesih olgusunu ortadan kaldırmayacağı gibi bu feshin kötüniyetli olduğu sonucunu da doğurmaz. Zira burada fesih iradesinin doğduğu anda değil de sonradan açıklanması, makul kabul edilebilir insanî kaygılardan kaynaklı olup, işvereni zarara uğratma kastı da bulunmadığından, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi yerinde olmayacaktır.
Hülasa; haklı fesih sonucunu doğuran nedenler işverenden sadır olup, davacı işçilerce bu hak fiilen yeni işe başlanılmasından evvel kullanıldığı gibi fesihten önce iş başvurusu yapılıp kabul edilmesinden sonra kullanılmasının da makul kabul edilebilir insani kaygılardan kaynaklı olduğunun anlaşılması karşısında, bu hakkın dürüstlük kuralına aykırı kullanıldığının kabul edilmesi hakkaniyet ve adalet ilkesi ile de bağdaşmayacağından, uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin kararı doğrultusunda giderilmesine karar verilmiştir.
V-SONUÇ
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkilerini Düzenleyen Kanun'un 35 inci maddesine dayalı olarak; davacı işçinin fesihten önce yeni bir işe başvurup kabul edilmesinden sonra, ancak fiilen yeni işe başlamadan evvel işveren uygulamalarından kaynaklı haklı nedenlerle kullandığı fesih hakkının dürüstlük kuralına aykırı olmadığına ve uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine, 01.07.2020 günü oybirliği ile karar verildi.
#78
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku / İşe İade Sonrası Çalışma Koşul...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 09 Mart 2025, 21:46:51T.C
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
Esas:2017/18389
Karar:2020/15521
"İşe iade kararı sonrasında işe başlatılan işçinin, çalışma koşullarının geçersiz fesihten önceki döneme göre ağırlaştırılması hâlinde; işçinin işe başlatılmadığı kabul edilir."
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
Esas:2017/18389
Karar:2020/15521
"İşe iade kararı sonrasında işe başlatılan işçinin, çalışma koşullarının geçersiz fesihten önceki döneme göre ağırlaştırılması hâlinde; işçinin işe başlatılmadığı kabul edilir."
#79
Yargıtay Ceza Daireleri Kararları / Önleme araması kararına dayanı...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 09 Mart 2025, 21:38:19T.C
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ
Esas:2021/108
Karar:2022/10856
"Araç içinde, ağzı kapalı poşette ve dışarıdan bakıldığında görünmeyecek şekilde bulunan uyuşturucu maddenin önleme araması kararına dayanılarak ele geçirilmesi hukuka aykırıdır."
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ
Esas:2021/108
Karar:2022/10856
"Araç içinde, ağzı kapalı poşette ve dışarıdan bakıldığında görünmeyecek şekilde bulunan uyuşturucu maddenin önleme araması kararına dayanılarak ele geçirilmesi hukuka aykırıdır."
#80
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları / Müdafi vekilden farklı olarak ...
Son İleti Gönderen Özgür KOCA - 09 Mart 2025, 21:32:29T.C
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2019/16-573
Karar: 2022/119
"Müdafi vekilden farklı olarak şüpheli ya da sanığın temsilcisi değildir. Yani müdafi savunduğu kişiyi temsil etmemekte, kamusal bir yargılama makamı olarak kişinin savunmasına destek sağlamaktadır"
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2019/16-573
Karar: 2022/119
"Müdafi vekilden farklı olarak şüpheli ya da sanığın temsilcisi değildir. Yani müdafi savunduğu kişiyi temsil etmemekte, kamusal bir yargılama makamı olarak kişinin savunmasına destek sağlamaktadır"