YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 05.02.2019 tarihli ve 70-66 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:52:45

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi
MADDE 308. -(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı,
re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna
itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (Ek: 02.07.2012-6352/99 md.)415 İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (Ek: 02.07.2012-6352/99 md.)416Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde
görürse kararını düzeltir, görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.
KARARLAR
-1
ÖZET: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların
Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi
bulunduğundan, hukuken geçersiz hükümlere yönelik temyiz isteminde bulunulması hâlinde
Özel Dairelerce ne şekilde karar verileceği ve bu doğrultuda farklı uygulamaların önüne geçilmesi
noktasında CMK’nın 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yoluna
başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kesin nitelikte adli para cezasına hükmedilmiş olup,
itirazın kapsamına göre inceleme hakaret suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, Yerel Mahkeme hükmüne yönelik temyiz isteminin, hükmün kesin nitelikte oluşu
415 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 02.07.2012 tarihli ve 6352
sayılı Kanun’un 99. maddesi ile eklenmiştir.
416 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 02.07.2012 tarihli ve 6352
sayılı Kanun’un 99. maddesi ile eklenmiştir.
nedeniyle mi yoksa hukuki değerden yoksun oluşu nedeniyle mi reddine karar verilmesi gerektiğinin
belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca, Yerel Mahkeme hükmünün
kesin nitelikte oluşu nedeniyle temyiz isteminin reddine dair Özel Daire kararına karşı, bu neden dışında
yalnızca hükmün hukuki değerden yoksun olduğu iddiasıyla itiraz kanun yoluna başvurulmasının
mümkün olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
...
Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 'Temyiz talebinin kabule şayan
olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi' başlıklı 315. maddesinde,'Temyiz isteği kanuni
sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz
edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden taraf red kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta Temyiz Mahkemesinden bu
hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Temyiz Mahkemesine gönderilir. Şu kadar ki, bu
sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz',
'Yargıtayca temyiz isteğinin reddi' başlıklı 317. maddesinde de, 'Yargıtay, süresi içinde temyiz
dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin
buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar.' düzenlemelerine yer
verilmiştir.
1412 sayılı CMUK’un 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin
ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtayca da
yapılması hüküm altına alınmıştır.
Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece, öncelikle temyiz
başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde
yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü
temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.
Mahkemece temyiz isteğinin kabul edilebilir bulunması hâlinde, herhangi bir karar verilmeden
aynı Kanun’un 316. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi
için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Buna karşılık, temyiz başvurusu kanuni süre
geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz
etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince CMUK’un 315. maddesi uyarınca
reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu
başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden
önce, Yargıtay ilgili Dairesince öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak,
bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte
olup olmadığı, başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı
incelenecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması ya da kararın temyiz edilebilir
nitelikte bulunmaması veya başvuruda bulunanın temyiz etme hak ve yetkisinin olmaması hâlinde ise
ilgili Dairece temyiz talebi 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin
reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
Dosyanın, hükmü temyiz olunan mahkemece verilen temyiz isteminin reddi kararına karşı yapılan
başvuru üzerine yollanması hâlinde de Yargıtay tarafından, ret kararı usul ve kanuna uygun bulunursa
temyizin reddi kararının onanmasına karar verilip, dosya mahkemesine geri gönderilecek, ret kararının
usul ve kanuna aykırı olduğu tespit edilirse, bu karar kaldırılıp hüküm esastan incelenecektir. Diğer bir
anlatımla, temyiz başvurusunun kabul edilebilirliği belirlendikten sonra Yargıtayca yapılacak inceleme ilk
derece mahkemesince verilen hükmün esasına yönelik olacaktır.
Öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK’da temyize ilişkin
hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK’da olağanüstü kanun yolları kısmında yer
almıştır. 1412 sayılı CMUK’un 322/4. maddesi, 'Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet
Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir'
biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi, 'Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.' şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan 'lehe itirazda süre aranmayacağına' ilişkin
cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 99. Maddesiyle, CMK’nın 308. maddesine,
'(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, görmezse dosyayı
Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir' şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde
son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan
kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü
kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel
Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevinin yanı sıra kamuoyunun
tatminini amaçlayan diğer bir yönü de bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların
denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’un 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nın 308.
maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu
kararlarına konu olmuş, bu bağlamda, 'Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz
olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları' (16.11.1964 tarih ve 470-464 sayı), 'Kabule göre yapılan
bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı' (17.03.1998 tarih ve
18-91 sayı) 'Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca
etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı' (30.11.2010 tarih ve 233241
sayı) 'Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara
karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı'
(29.03.2011 tarih ve 49-28 sayı), 'Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir
durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir
sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı' (27.12.2011
tarih ve 158-296 sayı) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli
yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 30.06.2009 tarih ve 169-186, 14.04.2015 tarih ve 29-107 ile 05.05.2015 tarih ve
36-143 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da, Özel Daireler tarafından 'Kabule göre' yapılan
bozmaların Yerel Mahkeme uygulamasının hatalı görülen yönüne, uyarma ve yol gösterme amacıyla
değinmekten ibaret olup, direnmeye konu olamayacağı istikrarlı olarak kabul edilmiş, 07.02.2012 gün ve
297-22 sayılı kararında, Özel Dairelerce öğretici ve yol gösterici nitelikte yapılan 'Kabule göre' bozmalara,
03.12.2013 tarihli ve 1521-576 sayılı kararında ise, 'Kabule göre bozma' niteliğinde kalacak bir hususta
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin bulunmadığı vurgulanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için hukuka aykırılık
halinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle
denetlenmesinin, itirazın amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağı söylenebilecektir.
Diğer taraftan öğretide 'Olağanüstü temyiz' denilen, 1412 sayılı CMUK’da ise 'Yazılı emir' olarak
adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde 'Kanun yararına
bozma' olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz
incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme
hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay
tarafından bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı
olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması
talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen
nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde
görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin
karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri
ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4.
fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri,
5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise,
309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme
ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin
kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm
veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma
veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi
uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken
hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır
olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca
aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı
nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Kanun’un aynı maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının
kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi
hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de
yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile
yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup
doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve
yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu,
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir.
Öte yandan Ceza Genel Kurulunun, 27.10.2009 tarihli ve 206-250 sayılı ile 06.12.2016 tarihli ve 801464
sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, hukuken geçerli olmayan karar veya hükümlere karşı kanun
yararına bozma yoluna başvurulmasının olanaklı olmadığı kabul edilmiştir.
Öğretide de,
'Yokluklarında verilip ilgililerine tebliğ olunmadığından kesinleşmeyen hükümler, eski hâle getirme nedeni
olan, kanun yolunun türü, süresi ve merciinin gösterilmediği kararlar, kanun yolu açıklamasında yanıltıcı,
yanlış ifade kullanılan kararlar, hukuken yok hükmünde olan kararlar kesinleşme koşulu gerçekleşmediğinden
kanun yararına bozmaya konu olmazlar.' (Ezgi Aygün Eşitli, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kanun Yararına
Bozma, TBB Dergisi, 2016, S.122, s.204-205) görüşü bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde,
Sanık A., inceleme dışı katılan sanık S.’in kocasının kardeşi olduğu, taraflar arasında çocuklarının
münakaşa etmesi ve birtakım ailevi sebeplerden dolayı çıkan tartışmada sanığın inceleme dışı katılan
sanığa karşı hakaret ve kasten yaralama suçlarını, inceleme dışı sanığın ise sanığa karşı silahla tehdit
suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, Yerel Mahkemece 21.02.2011 tarih ve ... sayı ile sanık
hakkında kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hakaret suçundan ise
sanığın adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, her iki hükme karşı kanun yoluna başvurulması
üzerine, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının incelenmek üzere itiraz mercisine gönderildiği
ve 12.04.2011 tarihinde mercisince bu kararın kaldırıldığı, hakaret suçundan kurulan hükmün ise kesin
olduğundan bahisle Yerel Mahkemece temyiz isteminin reddine dair 04.05.2011 tarihli ek kararın verildiği
ve bu kararın sanık tarafından temyiz edildiği,
İtiraz mercisinin kararı üzerine Mahkemesince yeniden görülen davada yalnızca kasten yaralama
suçu yönüyle yargılama yapılması gerekirken, itiraza konu edilmeyen hakaret suçu da yeniden
değerlendirilerek, her iki suçtan da 03.10.2011 tarih ve ... sayı ile adli para cezasına hükmedildiği, bu
hükümlerin sanık tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince cezaların nitelik ve niceliğine
göre temyiz edilemez olduklarından bahisle temyiz isteminin reddine karar verildiği,
Diğer taraftan, Yerel Mahkemece hakaret suçundan verilen 04.05.2011 tarihli ek kararın temyizini
inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince ise temyize tabi olduğu değerlendirilen hükmün bozulmasına
karar verildiği, bozma sonrası Mahkemesince 06.02.2014 tarih ve ... sayı ile hakaret suçundan hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve sanığın bu karara itiraz ettiği, Yerel Mahkemece itirazın
kabul edildiği, 4. Ceza Dairesince ise temyiz istemi reddedilen hakaret suçundan kurulan hüküm yönüyle
CMK’nın 308. maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurulması hususunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
ihbarda bulunulduğu dosya kapsamında,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza
Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi bulunduğundan,
hukuken geçersiz hükümlere yönelik temyiz isteminde bulunulması hâlinde Özel Dairelerin ne şekilde
karar vermeleri ve bu doğrultuda farklı uygulamaların önüne geçilmesi noktasında CMK’nın 308. maddesi
uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yoluna başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Sanık hakkında hakaret suçuyla ilgili olarak aynı mahkemece ... esas numarası üzerinden yürüyen
davada, adli para cezasından ibaret hükmün temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 2. Ceza Dairesi tarafından
bozulmasından sonra Yerel Mahkeme tarafından yargılama bu dosya üzerinden yürütülmesine karşın,
kasten yaralama suçundan dolayı Yerel Mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
dair karara yönelik itirazı inceleyen N. Ağır Ceza Mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının kaldırılması üzerine tefrik kararı verilerek ... esas numarası üzerinden yürütülmekte olan dava
sonucunda sadece kasten yaralama suçundan hüküm kurulması ile yetinilmesi gerekirken ... esas sayılı
dosya üzerinden yürütülmekte olan hakaret suçundan dolayı da ayrıca doğrudan verilen 1.500 TL adli
para cezasından ibaret hükmün hukuken geçersiz olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıda örnek olarak gösterilen içtihatlarda da açıklandığı üzere hukuken geçersiz olan kararların kanun
yararına bozma yolu ile incelenmesi mümkün olmayıp gerek somut olayımızda olduğu gibi kesin nitelikte
oluşu nedeniyle gerekse başka herhangi bir nedenle temyiz talebinin reddine de konu edilemeyeceği
tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Hukuken geçersizliği ilk bakışta anlaşılan kararlara yönelik
temyiz talebinin somut olayımızda olduğu gibi reddine karar verilebileceğinin kabul edilmesi hâlinde
anılan kararın en azından ortadan kaldırılmasına kadar geçecek süre içerisinde hukuk aleminde sonuç
doğurmasına seyirci kalınması anlamına gelebilecektir. Ayrıca buna bağlı olarak hukuken geçersiz
kararların olağan ya da olağan üstü kanun yolu ile düzeltilmesini beklemenin, bazı durumlarda 'Hukuk
Devleti'nin katlanamayacağı telafisi imkansız zararlara yol açacağı da kaçınılmaz bir gerçek olarak
karşımıza çıkacaktır.
Sanık hakkında ... esas sayılı dosyada hakaret suçundan verilen adli para cezasına ilişkin hüküm temyiz
incelemesi sonucunda bozulmasına ve bu dava normal zeminde ayrı bir esas üzerinden yürütülmesine
karşın kasten yaralama suçundan görülmekte olan davanın tefrik edildiği gözetilmeyip ayrıca hakaret
suçundan hükmedilen adli para cezasından ibaret hükmün hukuken geçersiz olduğuna işaret edilmek
suretiyle şeklen varlığını sürdüren mahkûmiyet hükmünün mevcut duruma göre ortadan kaldırılabileceği
dikkate alınarak hukuken geçersiz olan karara yönelik temyiz talebini inceleyen Özel Dairece kararın
hukuken geçersiz olduğu ve temyizen incelenmesinin mümkün olamayacağının belirtilmesi suretiyle
temyiz istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar
verilerek hükmün öncelikle hukuki değerden yoksun oluşu nedeniyle reddine karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 05.02.2019 tarihli ve 70-66 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)