YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 22.11.2018 tarihli ve 1107-560 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:44:55

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma185
MADDE 151. - (1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz
veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme
derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara
verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir.
(2) Eğer yeni müdafi savunmasını hazırlamak için yeterli zaman olmadığını açıklarsa oturum ertelenir.
(3) (Ek: 25.05.2005-5353/22 md.)186 149 uncu maddeye göre seçilen veya 150 nci maddeye göre
görevlendirilen ve Türk Ceza Kanununun 220 ve 314 üncü maddesinde sayılan suçlar ile terör suçlarından
şüpheli, sanık veya hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukat, hakkında bu
185 01.06.2005 tarihli ve 25832 tarihli 25.05.2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 25.02.2005
tarihli ve 5353 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen madde başlığı 'Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak
işlem' biçimindedir.
186 01.06.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 25.05.2005 tarihli ve 5353
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
164
fıkrada sayılan suçlar nedeniyle (…)187 kovuşturma bulunması halinde müdafilik veya vekillik görevini
üstlenmekten yasaklanabilir.188
(4) (Ek: 25.05.2005-5353/22 md.)189Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talebi hakkında,
hâkim veya mahkeme tarafından gecikmeksizin karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz
sonucunda yasaklama kararının kaldırılması halinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden
yasaklama kararı, (…)190 kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile verilebilir. Ancak,
(…)191 kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa
uzatılabilir. Soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi veya kovuşturma
sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde, kesinleşmesi beklenmeksizin yasaklama kararı
kendiliğinden kalkar.192
(5)(Ek: 25.05.2005-5353/22 md.)193Görevden yasaklama kararı, şüpheli, sanık veya hükümlü ile yeni
bir müdafi görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir.194
(6) (Ek fıkra: 25.05.2005-5353/22 md.)195 Müdafi veya vekil görevden yasaklanmış bulunduğu
sürece başka davalarla ilgili olsa bile müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza infaz kurumunda
veya tutukevinde ziyaret edemez.
KARARLAR
-1
ÖZET: TCK’nın 188/3. maddesi uyarınca cezasının alt sınırı 10 yıl olan ve CMK’nın zorunlu
müdafiliği kabul ettiği uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan yapılan yargılamada, hüküm
tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan CMK’nın 150/3, 151/1 ve 188/1. maddeleri uyarınca, duruşmada
kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık müdafisinin yokluğunda, sanığa yeni bir müdafi
görevlendirilmeden ya da oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükmün tesis ve tefhim
edilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunduğu ve bu durumun CMK’nın 289/1e
maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri olduğu, bu usule aykırılıklar nedeniyle
Yerel Mahkemece verilen hükümlerinin, incelemeye konu tüm sanıklar bakımından diğer yönleri
incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
187
Anayasa Mahkemesinin 24.07.2019 tarihli ve 73-65 sayılı kararı ile parantez içinde yer alan 'soruşturma ya da' ibaresi iptal
edilmiştir.
188
29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve aynı tarihte yürürlüğe giren 03.10.2016 tarihli ve 676
sayılı KHK’nın 2 nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan 'tutuklu ve' ibaresi, 'şüpheli, sanık veya' şeklinde, 'kovuşturma açılması
halinde tutuklu veya hükümlünün müdafilik veya vekilliğini' ibaresi ise 'soruşturma ya da kovuşturma bulunması halinde
müdafilik veya vekillik görevini' şeklinde değiştirilmiştir. Düzenleme 08.03.2018 tarihli ve 30354 Mükerrer sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 01.02.2018 tarihli ve 7070 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle aynen kabul
edilerek kanunlaşmıştır.
189
01.06.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 25.05.2005 tarihli ve 5353
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
190
Anayasa Mahkemesinin 24.07.2019 tarihli ve 73-65 sayılı kararı ile parantez içinde yer alan 'avukat hakkındaki soruşturma
veya' ibaresi iptal edilmiştir.
191
Anayasa Mahkemesinin 24.07.2019 tarihli ve 73-65 sayılı kararı ile parantez içinde yer alan'soruşturma veya' ibaresi iptal
edilmiştir.
192
29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ve aynı tarihte yürürlüğe giren 03.10.2016 tarihli ve 676 sayılı
KHK’nın 2. maddesiyle, bu fıkrada yer alan 'müdafi veya vekil hakkında açılan kovuşturmanın yapıldığı' ibaresi, 'hâkim veya'
şeklinde, 'Kovuşturma sonunda' ibaresi ise, 'Soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi veya
kovuşturma sonunda' şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkraya 'Müdafilik görevinden yasaklama kararı,' ibaresinden sonra gelmek
üzere 'avukat hakkındaki soruşturma veya' ibaresi ve 'Ancak,' ibaresinden sonra gelmek üzere 'soruşturma veya' ibaresi
eklenmiştir. Düzenleme 08.03.2018 tarihli ve 30354 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe
giren 01.02.2018 tarihli ve 7070 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
193
01.06.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 25.05.2005 tarihli ve 5353
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
194
29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve aynı tarihte yürürlüğe giren 03.10.2016 tarihli ve 676 sayılı
KHK’nın 2. maddesiyle bu fıkrada yer alan 'tutuklu' ibaresi, 'şüpheli, sanık' şeklinde değiştirilmiş, düzenleme 08.03.2018
tarihli ve 30354 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 01.02.2018 tarihli ve 7070 sayılı
Kanun’un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
195
01.06.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 25.05.2005 tarihli ve 5353
sayılı Kanun’un 22. maddesi ile eklenmiştir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin
hukuka uygun olup olmadığının, bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının
belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, uyuşturucu madde
ticareti yapma suçundan yargılanan sanıklardan G. D.’nin, hüküm tarihi itibarıyla zorunlu müdafisi hazır
bulundurulmaksızın hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının
bu nedenle her üç sanık yönünden hükümlerin bozulmasının gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanıklar T.D., G.D. ve M.U. hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan açılan kamu
davasında, Yerel Mahkemece 27.11.2014 tarihli tensip zaptı ile 'Sanıklara CMK’nın 150/3. maddesi gereğince
ayrı ayrı müdafii tayini için Baro Başkanlığına yazı yazılmasına,' karar verilip E. Barosu Başkanlığından
müdafii görevlendirilmesinin istendiği,
E. Barosu Başkanlığınca sanık Gülşen’e Av. B.S.D., sanık Tahir’e Av. C.Ç.D., sanık M.’a ise Av. F.T.’nin
müdafi olarak görevlendirildiği,
Sanıkların ve müdafilerinin hazır bulunduğu 31.12.2014 tarihli oturumda bütün sanıkların
savunmalarının alındığı,
Karar oturumundan bir önceki oturum olan 28.01.2015 tarihli celsede iddia makamının esas hakkında
mütalaada bulunduğu, sanıklar ve müdafilerinin mütalaaya karşı beyanda bulunmak üzere süre talebinde
bulundukları,
Sanık G. müdafisi Av. B.S.D.’nin, 29.01.2015 havale tarihli dilekçe ile esas hakkındaki mütalaya karşı
beyan ve savunmalarını bildirdiği,
Hükmün tefhim edildiği 18.02.2015 tarihli oturuma sanıklar ile sanıklar T.ve M. müdafilerinin katıldığı,
sanıklar T. ve M. ile müdafilerinin mütalaya karşı beyanda bulunup esas hakkındaki savunmalarını
yaptıkları, bu oturuma katılmayan sanık G. müdafisi Av. B.S.D.’nin dosyaya sunduğu 17.02.2015 havale
tarihli '...Yazılı savunmalarda bulunmuştuk. D. 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyamın ilk duruşması sebebiyle
Mahkemenizdeki dosyanın duruşmasına katılamayacağım. Yokluğumuzda karar verilmesine muvafakatimiz
vardır...' şeklindeki açıklamalarını içeren dilekçesinin okunduğu, ardından sanıkların son sözlerinin
sorulup sanık G. müdafisinin yokluğunda sanıkların mâhkumiyetlerine karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli
veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine
adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü, ceza yargılamasında savunma,
yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün
doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı,
susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını
isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Savunma, Anayasa’nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de
savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da
anayasal güvence altına almaktadır.
Savunma hakkı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’nin 11/I, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Antlaşma’nın 14/3-b-d,
Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi’nin 6/3-b-c maddeleri sanığın müdafiden
yararlanması konusunda açık düzenlemeler getirmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinin 3. fıkrasında, üst sınırı en
az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya
sanığın müdafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına
alınmış iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 21.
maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan
fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası
gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası
gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 sayılı CMK’nın 'Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden
yasaklanma' başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında,
'(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz
olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka
bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi
oturumun ertelenmesine de karar verebilir' düzenlemesi yer almaktadır.
5271 sayılı CMK’da savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranılmış, bunun bir sonucu olarak
da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı Kanun’un 2.
maddesindeki tanıma bakıldığında, Ceza Muhakemesi Kanunu anlamında zorunlu (veya istek üzerine
atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 'Duruşmada hazır bulunacaklar' başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası,
'Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanun’un zorunlu
müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır' şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun’un
zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması
şart koşulmuş, 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin
5. maddesi ile bu fıkraya 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam
edilebilir' cümlesi, 24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 96. maddesi ile de 'mazeretsiz olarak' ibaresinden sonra gelmek üzere 'duruşmaya
gelmemesi veya' ibaresi eklenmiştir.
Ceza muhakemesinde 'derhal uygulama' kuralı geçerlidir. Bu ilke gereğince, bir usül işlemine o
sırada yürürlükte bulunan hukuk kuralı uygulanır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe
girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine
geçmişe yürümezler.
5271 sayılı CMK’nın 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesi,
'(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına,
sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına
cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli
ve 30165 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya
'Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez' cümlesi
eklenmiştir.
1412 sayılı CMUK’ 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 308. maddesinin 5. fıkrası ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın hukuka
kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet
savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma
yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
5237 sayılı TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkrası uyarınca cezasının alt sınırı 10 yıl olan ve 5271 sayılı
CMK’nın zorunlu müdafiliği kabul ettiği uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan yapılan yargılamada,
hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan CMK’nın 150. maddesinin 3. fıkrası, 151. maddesinin 1. fıkrası
ve 188. maddesinin 1. fıkrası hükümleri uyarınca, duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken
sanık Gülşen müdafisinin yokluğunda, adı geçen sanık hakkında yeni bir müdafii görevlendirilmeden
ya da oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesinin savunma
hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunduğu ve bu durumun CMK’nın 289/1-e maddesi uyarınca
hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri olduğu, bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkemece verilen
hükümlerinin, incelemeye konu her üç sanık bakımından diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına
karar verilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 22.11.2018 tarihli ve 1107-560 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)