YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 18.10.2018 tarihli ve 383-455 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:46:20

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

-5
ÖZET: Özel Daire bozma kararının suçun sübutuna ilişkin olup taraflara bozmaya karşı
diyeceklerinin sorulmasının, mahiyeti itibarıyla 'delillerin tartışılması' aşamasındaki söz sırasına
ilişkin kurallara tabi olması nedeniyle, bozma kararından sonra sanık müdafisinin katılımıyla
gerçekleştirilen ve hükmün de tefhim edildiği oturumda CMK’nın 216/1. maddesindeki düzenleme
gereğince sözün sırasıyla, Cumhuriyet savcısına, son olarak da sanık müdafisine verilmesi gerekirken,
Kanun’da öngörülen sıraya uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, en son olarak da Cumhuriyet
savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün
tesis ve tefhim edilmesi, CMK’nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının
kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer
yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
247
Kararın diğer kısmına TCK’nın 257. maddesine ilişkin bölümde yer verilmiş olup, özetine yer verilmeyen kısımlar
çıkarılmıştır.
248
Kitabın diğer bölümlerindeki kararlarda son söz kuralına ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak
adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
249
Kitabın diğer bölümlerindeki kararlarda son söz kuralına ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak
adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık,
1- Sanığın, mağdur A.Ö.’ye yönelik atılı dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı,
2- Sanığın, katılan B.K.’ye yönelik eyleminin basit dolandırıcılık suçunu mu yoksa nitelikli dolandırıcılık
suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de,
Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, direnme hükmü kurulurken Cumhuriyet
savcısının bozma ilamına ilişkin beyanlarından sonra hazır bulunan sanık müdafisine söz verilmemesinin
savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
Bozmadan sonra yapılan ve sanık müdafisinin hazır bulunduğu 09.12.2014 tarihli oturumda, sanık
müdafisine bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşü
alındıktan sonra duruşmanın bitirildiği ve direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
Direnme kararının şekil ve usul şartlarına ilişkin olarak her ne kadar Ceza Muhakemesi Kanunu’nda
detaylı düzenleyici hükümler bulunmasa da, ceza muhakemesi kanunlarının her konuyu ayrıntısıyla
düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl kanunlarının düzenlemediği alanlar, kişi hak ve
özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanun’un ruhuna uygun olmak şartıyla yorum ve kıyasla doldurulmakta
ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya
konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya
konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı
verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl
kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın 'Delillerin tartışılması'
başlıklı 216. maddesinin duruşma tarihinde yürürlükte olan hâli,
'1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına,
sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına
cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' şeklindedir.
Buna göre, delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet
savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü gibi kanun
koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamını teşkil edenlerin söz alıp görüşlerini açıklaması
gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanunî
temsilcisinin açıklamalarına, sanık ve müdafisi ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve
katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu, tez (yani iddia) ile antitezin (yani savunmanın)
çatışmasıyla, sonuca (yani karara) ulaşılan bir süreç olan muhakeme sonucunda sağlıklı bir karara
ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede,
Özel Daire bozma kararının suçun sübutuna ilişkin olup taraflara bozmaya karşı diyeceklerinin
sorulmasının, mahiyeti itibarıyla 'delillerin tartışılması' aşamasındaki söz sırasına ilişkin kurallara tabi
olması nedeniyle, bozma kararından sonra sanık müdafisinin katılımıyla gerçekleştirilen ve hükmün
de tefhim edildiği oturumda CMK’nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla,
Cumhuriyet savcısına, son olarak da sanık müdafisine verilmesi gerekirken, Kanun’da öngörülen sıraya
uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, en son olarak da Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı
diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK’nın
216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule
aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar
verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 18.10.2018 tarihli ve 383-455 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)