YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 25.06.2019 tarihli ve 32-500 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:55:15

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat

Yargıtayca temyiz isteğinin reddi
MADDE 317 – (3206 sayılı Kanun ile değişik) Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini
veya beyanının yapılmadığını,hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını
görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar.
Ağır ceza hükümlerinin tetkikinde duruşma
MADDE 318 – Ağır cezaya müteallik hükümlerde Yargıtay tetkikatını sanığın temyiz dilekçesindeki
talebi üzerine veya dilerse re’sen duruşma icrası suretiyle yapar. Duruşma gününden sanığa veya talebi
üzerine müdafiine haber verilir. Sanık duruşmada hazır olabileceği gibi kendisini vekaletnameyi haiz bir
müdafi ile de temsil ettirebilir.
Sanık tutuklu ise bizzat isbatı vücut etmek talebinde bulunamaz.
Duruşmada usul
MADDE 319 – Yargıtayda duruşma, raportör âza tarafından işin izahı ile başlar. Bu âzanın duruşmadan
önce raporunu tanzim ve imza ile dosyaya koymuş olması lazımdır.
Raportör âzanın izahatını müteakip Cumhuriyet Başsavcısı, sanık ve müdafii iddialarını beyan ve
bunları izah için söz alırlar. Bunlar arasında temyizi talep etmiş olan taraf önce dinlenir. Son söz sanığındır
Yargıtayca tetkik edilecek noktalar
MADDE 320 – Yargıtay, temyiz dilekçesi ve layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule
ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında
tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse
talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313’üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyid için
yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur.
Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur
KARARLAR
-1
ÖZET: Tehlike suçu niteliğinde bulunan defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçu yönünden ödenmemiş
vergi borcu suçtan doğan bir zarar olarak kabul edilmemesine rağmen zararın giderilmesi koşulu
gerçekleşmediğinden bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağına dair itiraz
mercisince verilen karar usul ve kanuna aykırı olup itiraz mercisince, itiraz olunan kararın kaldırılmasını
müteakip, Yerel Mahkemenin yargılama sonunda vereceği hüküm, yeni hüküm sayılacağından ve bu
hükme karşı temyiz yasa yolu açık olacağından Yerel Mahkemece verilecek hükmün temyiz edilmesi
hâlinde hükümleri temyizen inceleme makamı olan Yargıtayın, 1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı
Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 320 ve 321. maddeleri uyarınca
temyiz dilekçesinde ileri sürülüp sürülmediğine bakmaksızın gerek hükümdeki gerekse hükümden
önce verilip de hükme tesir eden kararlardaki tüm kanuna aykırılıkları inceleyip aykırılık tespit etmesi
hâlinde de bozma kararı verme hak ve yetkisine sahip olduğu, bu bağlamda itiraz mercisinin yaptığı
değerlendirmeyle bağlı olmadığı dikkate alındığında, tehlike suçu olan defter, kayıt ve belgeleri gizleme
suçu neticesinde herhangi bir kamu zararının doğmamış olması, sanığın, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına engel mahkûmiyetinin bulunmaması, 26.08.2010 tarihli oturumda verdiği ifadesinde
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul ettiğini beyan etmesi ve yeniden
suç işlemeyeceği hususunda Yerel Mahkemece olumlu kanaate varılması karşısında, itiraz merci kararı
sonrası Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan erteli hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün,
Özel Dairece, ertelemeye göre daha lehe sonuçlar doğuran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmesi gerektiği isabetsizliğinden bozulabileceği kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, İtiraz Mercisince, koşulları bulunmadığı gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının kaldırılması üzerine, Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan erteli hapis cezasına
ilişkin hükmü temyizen inceleyen ve sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının
bulunduğunu belirleyen Özel Dairece, hukuka aykırı olduğu değerlendirilen İtiraz Mercisinin kararına karşı
Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceğinin takdiri için, Yerel Mahkemece
bu durumun bekletici sorun sayılarak durma kararı verilip dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinden bahisle mi yoksa
atılı suç yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi gerektiğinden bahisle mi
bozma kararı verilebileceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Yerel Mahkemece defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçundan yapılan yargılama sonucunda sanık
hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara yönelik katılan vekilinin itirazı
üzerine inceleme yapan K.2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.02.2011 tarih ve ... değişik iş sayı ile, CMK’nın
231. maddesindeki zararın giderilmesi koşulu gerçekleşmediğinden itirazın kabulüne ve Yerel Mahkeme
kararının kaldırılmasına karar verilmiş olup dosyanın gönderildiği Yerel Mahkemece yeniden yapılan
yargılama sonucunda sanığın, 213 sayılı Kanun’un 359/a-2, TCK’nın 62 ve 51. maddeleri uyarınca 10 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine karar verildiği, bu hükmün de katılan
vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 11. Ceza Dairesince '...İtiraz üzerine
verilen ve kesin olan merci kararı, kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay tarafından bozulup ortadan
kaldırılmadığı takdirde, mahkemeyi de Yargıtayı da bağlayacağından, hukuka aykırı olduğu değerlendirilen
K. 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozma yoluna gidilip
gidilmeyeceğinin takdiri için, bu durum ‘bekletici sorun’ sayılarak ‘kovuşturmanın durmasına’ karar verilip,
dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi
gerektiğinin gözetilmemesi...' isabetsizliğinden oy çokluğuyla bozulduğu, bozma üzerine Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığınca '...sanık hakkında verilen defter ve belgeleri ibraz etmeme suçunun bir tehlike
suçu olması ve mağdurun veya kamunun maddi bir zarara uğraması söz konusu olmadığından ve diğer
objektif koşulların da uygun olması nedeniyle sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanması gerektiği
gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği...' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Sanığın suç tarihinden önce sabıkasının bulunmadığı,
İ. Vergi Dairesi Başkanlığının 29.04.2011 tarihli yazısına göre, sanığın yetkilisi olduğu K.K.Ü. İnş. Tur. Den.
Hiz. San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nin 29.04.2011 tarihi itibarıyla toplam 8.817,14 TL vergi borcunun bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık, bu şirketi 2005 yılının son aylarına doğru, M.A. isimli şahıstan aldığını, defter ve belgelerin
ibrazı için tebligatın eşine yapıldığını, eşinin bu konuda kendisini bilgilendirdiğini, ancak 2006 yılında
evlerinde çıkan yangında defter ve belgelerin de yanması sebebiyle bu defter ve belgeleri vergi dairesine
götüremediğini savunmuş, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar verilmesini
talep edip etmediği sorulduğunda, kabul ettiğini beyan etmiştir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu’na göre defter tutma zorunluluğu olan gerçek ve tüzel kişiler ve bunların istisnaları ile defter
ve vesikaların muhafazası ve ibraz mecburiyeti konuları üzerinde durulması ve bu konularla birlikte
defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçunun anlatılması gerekmektedir.
Defter tutma zorunluluğu olan gerçek ve tüzel kişiler VUK’un 172. maddesinde,
'Aşağıda yazılı gerçek ve tüzelkişiler bu kanunun esaslarına göre defter tutmaya mecburdurlar:
1. Ticaret ve sanat erbabı,
2. Ticaret şirketleri,
3. İktisadi kamu müesseseleri,
4. Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler,
5. Serbest meslek erbabı,
6. Çiftçiler.
İktisadi kamu müesseseleriyle dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler defter tutma bakımından
tüccarların tabi oldukları hükümlere tabidirler.' şeklinde,
İstisnaları ise Aynı Kanun’un 173. maddesinde,
'Defter tutma mecburiyeti aşağıda yazılı gerçek ve tüzel kişiler hakkında uygulanmaz:
1. Gelir vergisinden muaf olan esnaf ve çiftçiler,
2. Gelir Vergisi Kanununa göre kazançları götürü olarak tesbit edilenler,(...)
3. Kurumlar vergisinden muaf olan:
a) İktisadi kamu müesseseleri,
b) Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler.
Yukardaki istisna hükümlerinin gelir veya kurumlar vergilerinden muaf olmakla beraber diğer vergilerden
birine tabi olan ve bu vergileri götürü usulde tesbit edilmiyen mükelleflerin muaf olmadıkları vergiler için
tutacakları defterlere şümulü yoktur.' biçiminde düzenlenmiştir.
213 sayılı VUK’un 'Defter ve vesikaları muhafaza' başlıklı 253. maddesinde, 'Bu kanuna göre defter
tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları defterlerle üçüncü kısımda yazılı vesikaları, ilgili bulundukları yılı
takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecburdurlar.',
Aynı Kanun’un 'Defter ve belgelerle diğer kayıtların ibraz mecburiyeti' başlıklı 256. maddesinde ise
'Geçen maddelerde yazılı gerçek ve tüzel kişiler ile mükerrer 257 nci madde ile getirilen zorunluluklara tabi
olanlar, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları
bilgilere ilişkin mikro fiş, mikro film, manyetik teyb, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtlara
erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve şifreleri muhafaza süresi içerisinde
yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar.' hükümleri yer
almakta olup anılan maddelerle Kanun’da belirtilen gerçek ve tüzel kişilerin defter ve belgelerini beş yıl
süre muhafaza etmesi ve yetkili makam veya memurların istemi üzerine ilgililere ibrazı zorunlu kılınmıştır.
Öte yandan suç tarihinde yürürlükte bulunan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 'Kaçakçılık Suçları ve
Cezaları' başlıklı 359. maddesinin a fıkrası,
'Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan,
1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle
ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının
azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına
kaydedenler,
2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge
düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar,
Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Varlığı noter tasdik kayıtları veya
sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin
ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir. Gerçek bir muamele
veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı
şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.' şeklinde düzenlenerek iki numaralı
bendi ve devamında defter, kayıt ve belgeleri gizleyenlerin cezalandırılacağının belirtilmiş olmasının
yanı sıra '...İnceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu
fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir...' denilmek suretiyle defter, kayıt ve belgeleri
gizleme fiilinin tanımı yapılmıştır.
Anlatılan bu hükümlerle birlikte vergi incelemesinin nerede yapılacağı ve ilgiliye verilecek sürenin
belirlenmesi hususunu irdeleyerek suçun unsurları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
VUK’un 'İncelemenin Yapılacağı Yer' başlıklı 139. maddesi,
'Vergi incelemeleri, esas itibariyle incelemeye tabi olanın iş yerinde yapılır.
İş yerinin müsait olmaması, ölüm, işin terk edilmesi gibi zaruri sebeplerle incelemenin yerinde
yapılması imkansız olur veya mükellef ve vergi sorumluları isterlerse inceleme dairede yapılabilir.
Bu takdirde incelemeye tabi olanın lüzumlu defter ve vesikalarını daireye getirmesi kendisinden yazılı
olarak istenilir.
İncelemenin dairede yapılması halinde istenilen defter veya vesikaları belli edilen zamanda mazeretsiz
olarak getirmeyenler, bunları ibraz etmemiş sayılırlar. Haklı bir mazeret gösterenlere, defter ve belgelerini
daireye getirmesi için uygun bir süre verilir.',
Aynı Kanun’un 'Kanuni ve İdari Süreler' başlıklı 14. maddesi ise,
'Vergi muamelelerinde süreler vergi kanunları ile belli edilir.
Kanunda açıkça yazılı olmayan hallerde 15 günden aşağı olmamak şartıyla bu süreyi, tebliği yapacak
olan idare belirler ve ilgiliye tebliğ eder.' şeklinde düzenlenmişlerdir.
Bu Kanun maddelerine göre, VUK’un 139. maddesinin birinci fıkrası gereğince vergi incelemeleri esas
itibarıyla incelemeye tabi olanın iş yerinde yapılacağı hükme bağlanmış ise de iş yerinin müsait olmaması,
ölüm, işin terk edilmesi gibi zorunlu sebeplerle incelemenin iş yerinde yapılmasının imkânsız olması
durumunda veya mükellef ya da vergi sorumlusunun isteği ile incelemenin vergi dairesinde yapılabileceği
belirtilmiştir. Yetkililerin, işin terk edildiği, mükellefin vefat ettiği, iş yerinin kapalı olduğu gibi nedenlerin
varlığını önceden tespit etmesi durumunda iş yerine gitme zorunluluğu ortadan kalkacağından artık
doğrudan gerekli defter ve belgelerin incelenmek üzere daireye getirilmesi mükelleften yazılı olarak
istenebilecektir. Vergi Usul Kanunu’nda defter ve belgelerin ibrazı için açıkça bir süre öngörülmemiş
olduğundan inceleme görevlisinin ibraz süresini belirlemesi gerekir. Bu süreyi belirlerken de VUK’un 14.
maddesi dikkate alınarak ibraz için 15 günden az olmamak üzere bir süre vereceği açıktır. Bu takdirde
defter ve belgeleri belirlenen sürede mazeretsiz olarak getirmeyen mükellefler defter, kayıt ve belgelerini
gizlemiş sayılacaktır.
Defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçunun oluşması için genel kast yeterlidir. Ayrıca bu suç
zarar suçu değil, tehlike suçudur. Bunun sonucu olarak örneğin mükellefiyet tesis ettiren failin vergi
borcunun bulunması sahte fatura düzenleme ve kullanma suçları yönünden kamu zararı olarak kabul
edilirken tehlike suçu olan defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçu yönünden kamu zararı olarak kabul
edilmemektedir. Çünkü bu zarar defter, kayıt ve belgelerin gizlenmesi suçunun işlenmesi sonucunda
doğmuş bir zarar değildir. Özel Daire uygulamaları da benzer şekilde istikrar kazanmıştır.
9
...
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş
olup 'İtiraz olunabilecek kararlar' başlıklı 267. maddesinde, 'Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde,
mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.' şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece
hâkim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla
mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, görevsizlik
(madde 5/2), yetkisizlik (madde 18/3), red isteminin reddi (madde 28), eski hâle getirme isteminin geri
çevrilmesi (madde 42/2), tanıklara ilişkin disiplin hapsi (madde 60/4), gözlem altına alma (madde 74/4),
9
Yukarıdaki CGK kararlarında yer verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hukuki açıklamalar, tekrardan
kaçınmak adına bu karardan çıkarılmıştır.
beden muayenesi (madde 75/6), tutuklama (madde 101/5), tutukluluk hâlinin devamı veya salıverilme
(madde 104/2), adli kontrol (madde 111/2), iddianamenin iadesi (madde 174/5), durma (madde 223/8) ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılması (madde 231/12) kararları itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça
sayılan mahkeme kararlarındandır. Bunun dışında özel ceza kanunlarında da mahkeme kararlarına itirazın
mümkün kılındığı hâller mevcuttur, 2004 sayılı İİK’nın 353. ve Kabahatler Kanunu’nun 29. maddeleri gibi.
CMK’nın 'İtiraz usulü ve inceleme mercileri' başlıklı 268. maddesinde, '(1) Hâkim veya mahkeme
kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği
günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile
zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı
veya hâkim onaylar. 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir, yerinde görmezse
en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
(3) İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:
a) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza
hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe, son numaralı hâkimlik için
bir numaralı hâkimliğe, ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı
çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine, ağır ceza
mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu
yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.
b) İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hâkimliği tarafından verilen tutuklama kararlarına itiraz edilmesi
durumunda da (a) bendindeki usul uygulanır. Ancak, ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkimliği,
tutuklama kararını itiraz mercii olarak inceleyemez.
c) Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı
çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar
hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması
hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde ağır ceza
mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
d) Naip hâkim kararlarına yapılacak itirazların incelenmesi, mensup oldukları ağır ceza mahkemesi
başkanına, istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen esaslara göre
bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir.
e) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak
baktıkları davalarda verdikleri kararlara yapılan itirazlarda, üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı,
daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza dairesi, son numaralı daire söz
konusu ise birinci ceza dairesi inceler.' şeklindeki düzenleme ile itirazın süresi, şekli ve inceleme mercileri
gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK’da yer alan adi itiraz ve acele itiraz ayrımına son veren 5271 sayılı CMK’da tüm
itirazlar için ilgilinin kararı öğrenmesinden itibaren yedi günlük itiraz süresi öngörülmüştür.
Kanun yollarına başvurunun kimler tarafından ve ne şekilde yapılacağını düzenleyen CMK’nın 260.
maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği
karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar
tarafından, bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak ya da 263.
maddesi uyarınca tutuklular için tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda
bulunmak suretiyle yapılacak itiraz isteminin, kararına itiraz edilen hâkim ya da mahkemeye sunulması
gerekir. İtiraz istemini alan hâkim ya da mahkemenin itirazı haklı görürse kararını düzeltmesi ya da itirazı
haklı görmezse hemen ve nihayet üç gün içinde CMK’nın 268/3 maddesinde ayrıntısıyla düzenlenmiş
olan incelemeye yetkili merciye göndermesi gerekmektedir.
Aynı Kanun’un 'İtirazın Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma yapılması'
başlıklı 270. maddesinde,'İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı
ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların
yapılmasını da emredebilir', 271. maddesinde, '(1) Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz
hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra
müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir, ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama
kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.' biçimindeki düzenlemelerle de itirazın incelenmesi usulü
gösterilmiştir.
İtiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse
Cumhuriyet savcısını, müdafiyi veya vekili de dinleyebilecektir ancak CMK’nın 271. maddesindeki
düzenleme göz önüne alındığında bu dinleme duruşma şeklinde yapılmayacaktır, zira duruşma
yapılabilmesi kanunda açık hüküm bulunmasına bağlıdır.
Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa
bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması
konusunda emir de verebilecektir.
İtiraz incelemesi sonucunda nasıl bir karar verileceği ve bu bağlamda CMK’nın 271/2. maddesinde
yer alan, 'İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir' şeklindeki
düzenlemenin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde de durulmalıdır. Kanun’un 271/2. maddesindeki
düzenlemeye göre, merci, itirazı yerinde görürse itirazın kabulüyle birlikte 'itiraz konusu' hakkında da
karar verecektir. Başka bir anlatımla merci, itirazı kabul ettiğinde, verilmesi ya da kaldırılması gereken
bir karar varsa bunu kararı veren mahkemeye bırakmadan kendisi vermeli ya da kaldırmalıdır, örneğin
görevsizlik kararına yönelik bir itirazı inceleyen merci, itirazı yerinde görürse aynı zamanda görevsizlik
kararını da kendisi kaldırmalıdır. Dolayısıyla, kanunda yer alan 'İtiraz yerinde görülürse merci, aynı
zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir' hükmü, itirazı kabul eden mercinin sadece 'itiraz konusu'
hakkında karar vermesi şeklinde anlaşılmalıdır. Buna karşın bu hüküm itiraz konusu dışında dosyanın
esası hakkında da yargılamayı sonuçlandıracak (örneğin görevsizlik kararını kaldıran merciin dosyanın
esası hakkında karar vermesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararı kaldıran
mercinin hükmü açıklaması gibi) bir karar vermesi gerektiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Nitekim Ceza
Genel Kurulunun 26.10.2010 tarihli ve 182-209 sayılı kararında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına yapılan itirazı inceleyen mercinin, itirazı yerinde görmesi hâlinde dosyayı hükmün açıklanması
için yargılamayı yapan asıl mahkemesine göndermesi gerektiği kabul edilmiştir.
Gelinen bu aşamada, temyiz kanun yoluna ilişkin hükümlere de değinmekte yarar bulunmaktadır.
Hükümler, CMK’nın 223. maddesinde, 'beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik
tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi, adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik
görevsizlik kararı' şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması
gereken 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin verildiği hâllerde, kesin nitelikteki
hükümler ayrık olmak üzere, bu kararlara karşı başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CMUK’un 320. maddesinde, 'Yargıtay, temyiz dilekçesi ve layihasında irad olunan hususlar
ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek
vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş
olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder',
321. maddesinde ise, 'Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse
o cihetten bozar, hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit
edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur' hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, verilen hükümleri temyizen inceleme makamı olan Yargıtayın görevi, denetimini
yaptığı hükümde hukuka aykırılık bulunup bulunmamasına göre hükmü bozmak veya onamaktır. Temyiz
incelemesi sırasında Yargıtay, temyiz edilen hükümde hukuka aykırılık bulunmaması hâlinde hükmü
onayacak, hukuka aykırılık bulunması hâlinde ise CMUK’un 321. maddesine göre hükmü bozacak ya
da bozulan hüküm yerine Aynı Kanun’un 322. maddesine göre davanın esasına hükmedecektir. Buna
göre, Yargıtay temyiz dilekçesinde ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın gerek hükümdeki gerekse
hükümden önce verilip de hükme tesir eden kararlardaki tüm kanuna aykırılıkları inceleyip, aykırılık
tespit etmesi hâlinde de bozma kararı verme hak ve yetkisine sahiptir. Bu konuyla ilgili olarak getirilen
sınırlamalar, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla
uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında yer alan, 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun
lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen
hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz' kuralı ile 05.03.1941 tarihli ve 50-7
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, katılanın münhasıran kendi şahsi haklarına hasrettiği temyiz
istemi üzerine, sanık lehine bozma yapılamamasıdır. Bu iki istisna dışında, Yargıtayca incelenen ve kanuna
aykırılık taşıdığı belirlenen bir hükmün, temyiz edenin sıfatı nazara alınarak, sanık lehine veya aleyhine
bozulmasına bir engel bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
K.K.Ü., İnş. Tur. Den. Hiz. San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nin yetkilisi olan sanık hakkında, defter, kayıt
ve belgeleri gizleme suçundan Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara yönelik katılan vekilinin itirazı üzerine inceleme yapan
K. 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.02.2011 tarih ve ... değişik iş no ile, CMK’nın 231. maddesindeki zararın
giderilmesi koşulu gerçekleşmediğinden itirazın kabulüne ve Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına
karar verilmiş olup dosyanın gönderildiği Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın, 213
sayılı Kanun’un 359/a-2, TCK’nın 62 ve 51. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
cezasının ertelenmesine karar verildiği, bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosyayı inceleyen Yüksek 11. Ceza Dairesince '...İtiraz üzerine verilen ve kesin olan merci kararı, kanun
yararına bozma talebi üzerine Yargıtay tarafından bozulup ortadan kaldırılmadığı takdirde, mahkemeyi de
Yargıtayı da bağlayacağından, hukuka aykırı olduğu değerlendirilen K.2. Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı
Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceğinin takdiri için, bu durum ‘bekletici
sorun’ sayılarak ‘kovuşturmanın durmasına’ karar verilip, dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi,
sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi...' isabetsizliğinden
oy çokluğuyla bozulduğu, bozma kararı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca '...sanık hakkında
verilen defter ve belgeleri ibraz etmeme suçunun bir tehlike suçu olması ve mağdurun veya kamunun maddi
bir zarara uğraması söz konusu olmadığından ve diğer objektif koşulların da uygun olması nedeniyle sanık
hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesi
gerektiği...' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmakla,
Tehlike suçu niteliğinde bulunan defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçu yönünden ödenmemiş
vergi borcu suçtan doğan bir zarar olarak kabul edilmemesine rağmen zararın giderilmesi koşulu
gerçekleşmediğinden bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağına dair itiraz
mercisince verilen karar usul ve kanuna aykırı olup itiraz mercisince, itiraz olunan kararın kaldırılmasına
müteakip, Yerel Mahkemenin yargılama sonunda vereceği hüküm, yeni hüküm sayılacağından ve bu
hükme karşı temyiz yasa yolu açık olacağından Yerel Mahkemece verilecek hükmün temyiz edilmesi
hâlinde hükümleri temyizen inceleme makamı olan Yargıtayın, 1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un
8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 320 ve 321. maddeleri uyarınca temyiz
dilekçesinde ileri sürülüp sürülmediğine bakmaksızın gerek hükümdeki gerekse hükümden önce verilip
de hükme tesir eden kararlardaki tüm kanuna aykırılıkları inceleyip aykırılık tespit etmesi hâlinde de bozma
kararı verme hak ve yetkisine sahip olduğu, bu bağlamda itiraz mercisinin yaptığı değerlendirmeyle
bağlı olmadığı dikkate alındığında, tehlike suçu olan defter, kayıt ve belgeleri gizleme suçu neticesinde
herhangi bir kamu zararının doğmamış olması, sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel
mahkûmiyetinin bulunmaması, 26.08.2010 tarihli oturumda verdiği ifadesinde hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmesini kabul ettiğini beyan etmesi ve yeniden suç işlemeyeceği hususunda
Yerel Mahkemece olumlu kanaate varılması karşısında, itiraz merci kararı sonrası Yerel Mahkemece
sanık hakkında kurulan erteli hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece, ertelemeye
göre daha lehe sonuçlar doğuran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği
isabetsizliğinden bozulabileceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 25.06.2019 tarihli ve 32-500 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)