YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 25.09.2018 tarihli ve 40-372 sayılı

Başlatan İçtihat, 04 Şubat 2021, 20:55:25

« önceki - sonraki »
avatar_İçtihat
10
-3
ÖZET: Cumhuriyet savcıları tarafından sunulan temyiz dilekçelerinde, Yerel Mahkeme kararının
temyiz edildiği belirtilerek temyiz isteminin herhangi bir suçla sınırlandırılmaması ve karar tarihi
itibarıyla uygulanması gereken CMUK’un 320. maddesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu uygulamalarına
göre temyiz davasının usulüne uygun şekilde açılmasının yeterli olup ayrıca herhangi bir temyiz
sebebi sürülmesinde zorunluluk bulunmaması karşısında, Cumhuriyet savcılarının temyizlerinin
sanık hakkında hırsızlık suçuna teşebbüsten kurulan beraat hükmü yanında konut dokunulmazlığının
ihlâli suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünü de kapsadığı kabul edilmelidir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık, Cumhuriyet savcılarının temyizlerinin sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlâli
suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünü de kapsayıp kapsamadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanık S... D... hakkında konut dokunulmazlığının ihlâli suçu ile hırsızlık suçuna teşebbüsten açılan
kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan
mahkûmiyetine, hırsızlık suçuna teşebbüsten ise beraatine karar verildiği,
Özetine yer verilmeyen diğer uyuşmazlık konuları ile ilgili kısımlar karardan çıkarılmıştır.
Yasal süresi içerisinde Z. Cumhuriyet Savcısı tarafından 11.03.2013 ve 02.04.2013 ile T. Cumhuriyet
savcısı tarafından 18.03.2013 tarihlerinde Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi kullanılarak onaylanan
dilekçelerle temyiz isteminde bulunulduğu,
Zile Cumhuriyet Savcısı tarafından sunulan temyiz dilekçelerinden,
11.03.2013 onay tarihli dilekçede, Yerel Mahkeme kararının temyiz edildiği,
02.04.2013 onay tarihli dilekçede, 'Sanık S. D.’in yapılan yargılaması neticesi hırsızlık suçundan
beraatine, konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan ise 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş
ise de, olay tarihinde sanığın katılanın evine girmesi ve katılanın kızının fark etmesi üzerine evden koşarak
kaçmış olmasına göre daha önceden benzer şekildeki eylemleri nedeniyle hırsızlık suçundan mahkûmiyeti
bulunan sanığın, olay tarihinde tanımadığı katılanın evine hırsızlık amacıyla girdiği ve eyleminin teşebbüs
aşamasında kaldığı gözetilerek mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraatine karar
verilmesinin, kabule göre de, duruşma sırasında katılma talebinde bulunan Halil Aran’ın talebi hususunda bir
karar verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu',
T. Cumhuriyet Savcısı tarafından sunulan dilekçede ise, 'Nitelikli hırsızlığa teşebbüs ve konut
dokunulmazlığını ihlâl etme suçlarından sanık S. D. hakkında T. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama
sonucunda, sanığın hırsızlığa teşebbüs suçundan beraatine, gündüzleyin konut dokunulmazlığını ihlâl
suçundan ise 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, müşteki ve tanık beyanları, sanığın
tevilli ikrar içeren savunması ve adli sicil kaydına konu daha önce pek çok kez benzer hırsızlık eylemlerini
gerçekleştirdiği hususu birlikte değerlendirildiğinde, olay günü hırsızlık amacıyla müştekinin ikametine
girdiği, ancak müşteki ve kızının durumu fark etmesi nedeniyle eylemini tamamlayamadığı ve eylemin
teşebbüs aşamasında kaldığının sabit olması karşısında, atılı suçtan beraatine karar verilmesinin, soruşturma
sırasında tanık olarak beyanına başvurulan müştekinin kızı Buse Aran’ın gerekçesiz olarak yargılama
sırasında dinlenmemesinin, kabule göre ise, müştekinin 20.02.2013 tarihli duruşmada açıkça davaya katılmak
istediğini beyan etmesine karşın, bu yönde herhangi bir karar verilmeyerek CMK’nın 237 ve 238. maddelerine
aykırı davranılmasının ve sanığın tutuklulukta geçen sürelerinin TCK’nun 63. maddesine göre cezasından
mahsubuna karar verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu'
Belirtilerek Yerel Mahkeme kararının bozulmasının talep edildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.01.2014 tarihli tebliğnamede sanık hakkında
kurulan her iki hükümle ilgili görüş bildirildiği,
Özel Dairece, Cumhuriyet savcılarının temyiz taleplerinin yalnızca sanık hakkında hırsızlık suçuna
teşebbüsten kurulan beraat hükmüne yönelik olduğu kabul edilerek yapılan temyiz incelemesinde,
hırsızlık suçuna teşebbüsten kurulan beraat hükmünün bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, kanuna ve usulüne uygun bir
temyiz davası açılması, temyiz davasının açılabilmesi için ise 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un
8. maddesi gereği karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre 'süre' ve 'istek'
şartlarının birlikte gerçekleşmesi gereklidir.
1412 sayılı CMUK’un 310. maddesi, temyiz incelemesi yapılabilmesinin ilk şartı olan süreyi, hükmün
tefhiminden ve tefhim edilememiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.
Temyiz davası açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci şart ise
istektir. Ceza yargılaması hukukunun temel prensiplerinden 'Davasız yargılama olmaz.' ilkesinin doğal
sonucu olarak temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir istek bulunması ve bu
isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına
uygun temyiz davası açılmamış olması durumunda Yargıtay tarafından hükmün incelenmesinin mümkün
olmadığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereği karar
tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme ile bu ilkeden
ayrılarak on beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya dair mahkûmiyetlerde istek şartından sanık
lehine vazgeçip temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılmasını kabul etmiştir.
Öte yandan, karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 320.maddesinde,
'Yargıtay temyiz dilekçe ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı
olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi
hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu
hususu tetkik eder.
313 ncü maddesinin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını tayin için
yeniden müstenidat göstermeye lüzüm yoktur.
Bununla beraber böyle müstenidat gösterilmişse kabul olunur' hükmü yer almaktadır.
Bu maddenin gerekçesinde de, 'Temyiz Mahkemesi Kanun’un doğru tatbik edilip edilmediğini
araştırmakla mükellef olduğundan velevki layihai temyiz de dermeyan edilmemiş olsa bile kanunun herhangi
bir suretle ihlâl edildiğini gördüğü takdirde hükmü nakzedebilir...Hukuk Usulü Muhakemelerinin terviç
ettiği dairede mahkemei temyizin kendisine sevk olunan işlerde resen tetkikatını teşmil ederek layihada
serdedilmemiş olan ve fakat muhalifi kanun görülen esbaptan dolayı da hükümlerin nakzolunabilmesi kabul
edilmiştir' açıklamalarına yer verilmiştir.
Nitekim ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.05.2012 tarihli ve 315-210 sayılı kararında da
açıklandığı üzere, CMUK’un 320. maddesine göre, usulüne uygun şekilde temyiz davası açıldıktan sonra
Yargıtay gösterilen temyiz sebepleri ile bağlı olmayıp temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin
son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Cumhuriyet savcıları tarafından sunulan temyiz dilekçelerinde, Yerel Mahkeme kararının temyiz
edildiği belirtilerek temyiz isteminin herhangi bir suçla sınırlandırılmaması ve karar tarihi itibarıyla
uygulanması gereken CMUK’un 320.maddesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu uygulamalarına göre
temyiz davasının usulüne uygun şekilde açılmasının yeterli olup ayrıca herhangi bir temyiz sebebi
sürülmesinde zorunluluk bulunmaması karşısında, Yerel Mahkeme kararında her iki suçun da mağduru
olarak gösterilen kişinin katılma talebi hakkında karar verilmediğine yönelik temyiz talebinin her iki
suçtan kurulan hükümlere, tutuklulukta geçen sürenin TCK’nın 63. maddesi uyarınca mahsup edilmediği
hususundaki temyiz nedeninin ise kanuni sonucu itibarıyla konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan
kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik olduğu, bu nedenlerle Cumhuriyet savcılarının temyizlerinin
sanık hakkında hırsızlık suçuna teşebbüsten kurulan beraat hükmü yanında konut dokunulmazlığının
ihlâli suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünü de kapsadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, sanık hakkında konut
dokunulmazlığının ihlâli suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden temyiz incelemesi yapılmak
üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
   YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 25.09.2018 tarihli ve 40-372 sayılı
Mesele yorum yapmakta değil, Mesele o yorumu gerekçelendirmekte. ÖKC (Özgür KOCA)

Benzer Konular (10)